ETOLOS (Yorgi)
— 5394
fS'fANB'tfL
ANSİKLOPEDİSÎ
5395 —
ETYEMEZ TEKKESİ
Etyemez Tekkesi
(Resim: Nezih)
danı Camii» ismini kaydediyor. Orta Camie «Et Meydanı Camii» denilmemişdir.
ETOLOS (Yorgi) — İstanbulun fethinden önce mevcud olduğu ve f etinden az bir müddet sonra tekrar açıldığı söylenen Fenerdeki Rum Mektebi kebîrinde XVI. yüzyılda muallimlik ve müdürlük yapmış bir zât; hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Bibi.: O. N. Ergin, Maarif Tarihi, II.
ETYEMEZ — Samatyada semt adı; 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Kasabilyas ve Sancakdarhayreddin mahalleleri içindedir. Bu ismin bir şahıs lâkabından kalmış olması muhtemeldir, fakat daha kuvvetli bir ihtimal ile XV. ve XVI. yüzyıllarda bu semtin fakir halk tarafından iskân edilmiş bulunmasından kinaye konmuş bir isim de olabilir.
ETYEMEZ GENÇLiK OSMANLI JİM-
NASTtK KULÜBÜ — ikinci meşrûtiyetin ilânının tezine kurulmuş ilk gençlik - spor kui'üb-lerinden biridir. Meşrutiyet şenlikleri arasında bu kulübü kuran gençler de o devrin atlet kıyafetleri ile türlü spor hareketleri yapmışlar, şehiremâneti (istanbul Belediyesi) memurları bu gençleri bir cambaz kumpanyası zan etmiş ve kulübe bir «Lûbiyat Vergisi» tahakkuk ettirmişdi; 1909 ağustosunda gazetelerin dilinde bir alay konusu olmuşdu. Bu spor kulübünün ne zamana kadar devam edebildiği tesbit edilemedi.
ETYEMEZ KUYULU ÇIKMAZI.-— 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Samatyada Kasabilyas Mahallesi yollarından; demiryolu boyu ile Sultanpınarı Sokağı arasında uzanır bir dirsekli ve üzerinde bir çıkmaz sokak görülen bir sokakdır (1934 B.Ş.R. pafta 11/54). Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (aralık 1968)
i
ETYEMEZ MEKTEBİ — İstanbulun eski meşhur sibyan mekteblerinden biriydi; Etyemez Tekkesi yakınında olup bâniyesine nisbet-le Kamerhâtun Mektebi de denilirdi; mektebin duvarında bir taş üzerinde şu kitabe var idi: «Bu mektebi merhume Kamer Hâtûn yap-dırmış idi, zaman geçerek harab olduğundan Ş-eyhulharem Mehmed Şevket Paşa ile halîle-
si Afîfe Hanım yeniden tamir ve inşâ eylediler, hocası ile etfâline (talebelerine) vazifeler (aylıklar) tahsis ettiler. Rahmetullahi aleyhümâ rahmeten vâsiaten; 1308 (1890 - 1891)».
General H. Râif AYYILDIZ
ETYEMEZ MESCİDİ — «Bayazıdı Cedid Mescidi» adı ile de anılır; .Samatyada Samat-ya Caddesi üzerinde, bu caddenin Muhzirağa Sokağı ile olan kavuşağındadır. Mescidi Baya-zıd adı ile kaydeden Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Dâvudpaşa kurbindedir; banisi Sultan Bayazıd Hânı Velîdir ki bu mescidin vakfı büyük vakfına katılmışdır; minberini mahallesi halkından Dayı Ömer Ağa adında bir hayır sahibi koymuşdur, mahallesi vardır». Tahsin Öz «İstanbul Camileri» isimli eserinde: «İkinci Sultan Bayazıd yaptırmış, muhtelif tarihlerde tamir görmüşdür. Mâbed kagir olup çatısı ahşabdır. Minaresi sağındadır. Vâkıfı Fâtih ile gelenlerden Şeyh Mirza Babadır; burada bir kilise bulunduğunu İhtifalci Ziya Bey yazmaktadır» diyor. Tahsin öz'ün bu son satırları bir zühul eseri olarak buraya konmuş olacakdır. Şeyh Mirza Babanın bu Etyemez -Bayazıdı Cedid Mescidi ile hiç ilgisi yokdur; Şeyh Mirza Baba Etyemez Tekkesi Mescidinin bânisidir (B.: Etyemez Tekkesi Mescidi).
Semt halkının, bu arada doğma büyüme oralı bakkal Hüseyin Gündener'in söylediğine göre Sultan Bayazıdın yapdırttığı mescid cadde üzerinde olup 1930 da yıkdırılmış, hâlen görülen mâbed temelinden tutularak yeni yapü-mışdır. Kare plânlı bir bina olup dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşap çatı ile örtül-müşdür. Kapusu Muhzır ağa Sokağı üzerindedir; Caddeye nisbetle fevkaanî bir mescid-dir. Dar ve kısa bir beton geçidle önce beton bir pabuçluğa girilir. Pabuçlukdan diğer bir kapu ile mescidin naziresine geçilir. Kapunun yanında fayans kaplı bir duvar önünde abdest muslukları vardır. Pabuçlukda sol taraf da bulunan bir üçüncü kapudan da mescide girilir; mescidin son cemaat yeri yokdur.
İbâdet sahnı içinde sağ tarafda bir maksure, sol tarafda da bir odacığı vardır. Üstteki kadınlar mahfiline maksureden bir merdivenle çıkılır; minare kapusu da maksurededir. Minare kesme taşdandır. Mescidin mihraba nis-
betle sol duvarında üç, diğer duvarlarında ikişer pencere vardır.
Mezarlık kapusunun üstüne buranın bir Saadi dergâhı olarak 1309 (M. 1891 -1892) da ikinci Sultan Abdülhamid tarafından yapdırıl-dığını bildiren bir kitabe vardır.
Onarılmış oi'an hazîreye on basamak taş merdivenle çıkılır, başlıca kabirler şunlardır: Etyemez Saadi Dergâhı şeyhi Ahmed Muhtar Kesbi Efendi (ölümü 1298; M. 1881), Etyemez Şeyh Mehmed Said Efendi (ölümü 1228; M. 1813); Said Efendinin gene yaşında ölen oğul-, lan Ali ve Ahmed Efendiler (ölüm tarihleri 1227, M. 1812); bu kabir taşları arasında Val-de Sultan haznedarı Fesahat Usta tarafından yaptırılmış olup kendisi yok olmuş bir çeşmenin de kitabe taşı bulunuyordu. Bu kabir taşları o civarda bulunan Etyemez Tekkesi mezarlığından buraya nakledilmişdir; tekke mezarlığı da istimlâk edilerek civarındaki diğer arsalarla birlikde üzerine Sosyal Sigortalar istanbul Hastahânesi inşâ edilmişdir. Fesahat Usta çeşmesi de Etyemez Tekkesinin avlusunda idi. ikinci Sultan Abdüihamide âid kitabe taşı da o tekkeden getirilerek bu yeni nazirenin kapusu üstüne konmuşdur.
Hakkı GÖKTÜRK
ETYEMEZ TEKKESİ — Samatyada Dâvudpaşa iskelesi civarında, Sancakdar Hay-reddin ve Kasab ftyas Mahalleleri arasında bir sınır sokak olan Etyemez Tekkesi Sokağında âyin günü perşembe olan bir Saadî tekkesi idi; halk arasında «Kara Bıçak Veli Tekkesi» adı ile de anılırdı; 1950 de dört duvar hâlinde kalmış bir harabe idi (B.: Etyemez Tekkesi Mescidi) ; temeli, Fâtih Sultan Mehmed emrinde İstanbul çengine gelmiş Şeyh Derviş Mirza Baba ibni Ömerül Buhârî tarafından atılmış-dır.
Ahmed Münib Efendinin «Meemuai Tekâ-ya» sıhda: «Etyemez Karabıçak Tekkesi; Da-vutpaşa İskelesi civânnda âyin günü çarşamba olan bir Saadî tekkesi» diye yazılıdır.
«Mir'âtı İstanbul» müellifi Mehmed Râif Beyin el yazması notlarına göre bu tekke hicrî 1199 (M. 1785) de sadırâzam Halil Hamid Paşa tarafından yaptırılmışdır; ve o tarihde Şeyh Derviş Mirza Baba ibni Ömerül Buhârî'-nin mescidi tekkeye bir semahane - mescid olmuşdu. Yine Mehmed Râif Beyin notuna göre Etyemez Tekkesi hicrî 1309 (Milâdî 1891 -1892) da Ferid Efendi adında bir zâtin şeyhliği zamanında İkinci Sultan Abdülhamid tarafından tecdiden tamir ettirilmişdi; ki kitabe
ETYEMEZ TEKKESİ MESCİDİ
— 5396 —
İSTANBUL
ANSİK'LÖPEDÎSf
— 5397
EtJGENİE
taşı hâlen Etyemez - Bayazıdı Cedid Mescidinin hazîre kapusu üstüne konmuş bulunuyordu. Tekke ve hazîresi istimlâk edilerek diğer arsalarla birlikde arsa üzerine Sosyal Sigortalar istanbul Hastahânesi inşâ edilmişdir; ha-zîresindeki kabir taşlarından bâzıları, tekkenin kitabe taşı ile birlikde Etyemez - Bayazıdı Ged İd Mescidi hazîresine nakledilmişdir.
Hakkı GÖKTÜRK
ETYEMEZ TEKKESİ MESCİDİ — Hadi-katül' Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Kiliseden munkalibdir; mescid olarak vakfını yapan ceyşi fetihden Eşşeyh Derviş Mirza Baba ibni Ömerül Buhârîdir, vakfiyesi 886 (Milâdî, 1481) de tescil edilmişdir. Mütevelliliğini evlâ-diyet üzerine zapteden imamlardan Şeyh Ali Efendi hâlen (İkinci Mahmud devri) bu mes-cidde Saadiye tarikatı âyini yapar; bu mescidin mahallesi yokdur».
Ekrem Hakkı Ayverdi «Fâtih Devri Mimarîsi» isimli muhalled eserinde bu mescid hakkında şunları, yazıyor: «Dius Manastırından mescide tahvil edilmişdir; vakfiyesi 876 (1471) de tescil edilmişdir. Etyemezde cadde üstünde çatısız dört duvar hâlinde harabesi durmaktadır, 4,5x8 metre eb'adında ufacık bir binadır. Banisinin kabri mihrab duvan ö-nündedir.» (1953).
Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde: «Son yıllarda bu sahada yapılan araştırmalarda Bizans devrinden bir şapel bulun-muşdur; mescid kadro hâricidir» diyor (1962).
Hâlen mevcud değildir; Tekke binası, avlusu ve hazîresi ve civardaki diğer arsalarla birlikde yerine Sosyal Sigortalar istanbul Hastahânesi inşâ edilmişdir. Banisinin kabir taşının ne olduğu tesbit edilemedi (B.: Etyemez Tekkesi; Etyemez Mescidi).
Hakkı GÖKTÜRK
ETYEMEZ TEKKESİ SOKAĞI — 1934
Belediye Şehir Rehberine göre Samatya caddesi ile Köcamustapaşa caddesi arasında uzun bir sokakdır, bir kısmı Kasabilyas ve Sancak-dar Hayreddin mahallesi arasında sınır teşkil eder, bir kısmı da Davudpaşa Mahallesinin içinden geçer; Yonga Sokağı, İnekci Sokağı, Bayazıdı Cedid Çıkmazı, Sancakdar Tekkesi Sokağı, Çavuşzâde Camii Sokağı, Gümrükçü So-
kağı ile kavuşaki'an vardır (1934 B.Ş.R. pafta 11/54 ve 55 ve 56). Samatya Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek geniş-likde, kabataş döşeli, dik bir yokuşdur. Gümrükçü Sokağı kavuşağından sonra sağa geniş bir kavis çizer.
Samatya Caddesindeki başının sağ tarafında Sosyal Sigortalar istanbul Hastahânesi bulunmaktadır; hastahâne yapılır iken Gonca Sokağı ve Bayazıdı Cedid çıkmazı istimlâk edilerek hastahâne arsasına katılmışdır. İkişer üçer katlı yeni yapı beton evler arasından geçer; bu binalar arasında beş katlı, çift kâ-pulu bir subay blok apartımanı vardır. Koca-mustafapaşa Caddesine kavuşacağı noktaya yakın isimsiz bir çıkmaz sokak yanında Manastır mescidi ile metruk Kapuağası Ahmed Ağa Çeşmesi bulunmaktadır. 3 bakkal, bir ka-sab dükkânı ve l çeşme vardır. Bu satırların yazıldığı sırada sokağın kanalizasyonu yapıl-makda ve bitmek üzere idi. Kapu numaralan 3-53 ve 20-80 dir (aralık 1966).
Hakta GÖKTÜRK
ETYEMEZ YANGINI — îstanbulun hemen bütün semtleri gibi şehri mahveden büyük ateş âfetlerinde Etyemez de birkaç defa tamamen yanmış, kül olmuş. Tarih kaynaklarımız da bir yangın da semtin kendi içinden çıkmış olarak görülür; mâlî takvim ile 1329 da (1913 -1914) bu semtde 8 ev yanmışdır. Bibi.: O. N. Ergin, Mecellei Umura Belediye
EUGENİA DONDİ (Abay Dr. Prof.) —
Her hâi'de çok dikkate değer bir hayat hikâyesi olan istanbullu bir kadın, asıl adı Emine Döndü'dür; aşağıdaki satırları Hürriyet gazetesinden alıyoruz: «1917 de Türk müslüman bir ailenin kızı olarak Istanbulda doğdu; Üsküdar Amerikan Kız Kollejinde okudu, 1931 de tıp tahsili için Almanyaya gitti ve Berlin Tıb Fakültesini bitirdi; ikinci Dünya Harbi başlayınca orada kaldı, Almanya tâbiiyetine geçdi, Berlin Askerî Hastahânesinde teğmen rütbesi ile doktor olarak çalışdı. Harbden sonra Ital-yaya geçdi, ve italya tâbiiyetine ve ordusuna girerek Ceglio Askerî Hastahânesinde çalışmaya başladı, (din değiştirdiği de muhakkak) Eugenia Dondi adını aldı; bu satırların yazıldığı sırada aynı hastahânede beyin cerrâhisin-
de başarılı ameliyatları ile tanınmış bir operatör olarak çalişmakda, Profesör Dok'tor unvanları ile italyan ordusunun albay rütbesini taşımakta idi. 1967 ekiminde turist olarak İs-tanbula geldi. Gazetecilere: — iki yıl sonra emekliye ayrılacağım ve Türkiye tâbiiyetine dönerek Istanbulda yerleşeceğim ve belki An-karada bir hastahânede çalışacağım... demiş-dir» (27 ekim 1967, Hürriyet).
EUGENİE (Eugenie — Marie de Monti jo de Guzman., Teba Kontesi) — Fransa İmparatoru Üçüncü Napoleon'un zevcesi, Fransa Im-paratoriçesi; 1869 da İstanbulu resmen ziyareti ve devrin pâdişâhı Sultan Abdülâziz tarafından tantanalı îzaz ve ikram ile karşılanması ve Istanbulda Beylerbeyi Sâhilsarayındaki misafirlik günlerinin hâtırası, aradan yüz yıl geçdi-ği halde hâlâ tazeliğini muhafaza etmekde, basında, bilhassa tarih yazarları tarafından nakledilmektedir.
Bir ispanyol asilzadesinin kızı idi, 1826 da Grenada (Gırnata) da doğdu, 1853 de Üçüncü Napoleon ile evlendi; aşın derecede güzelliğinin şöhreti dünyaya yayılmışdı.
Abdülâzizin Fransa seyahatinde imparatorla, imparatoriçe büyük bir misafirperverlik göstermişler ve padişahı azametine, sânına yakışır bir ihtişamla ağırlamışlardı.
Dr. Eugenia Dondi
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Padişahın ziyaretlerinde bulunduğu Avrupa hükümdarları ya bizzat, yahud veliaht-leri vasıtasiyle bu ziyareti iade ederlerken, Fransadan ayrılamayan zevci imparator ile kendi namına da Eugenie 1869 yılı ekim ayında Istanbula geldi.
Abdülmecid devrinde Napoleonla Eugenie Istanbula gelecekler ve burada Osmanlı sarayının nadide eşyalariyle döşenecek Baltalimam yalısında bir müddet ikamet edeceklerdi. Hâdiselerin imkân vermediği bu seyahat seneler sonra ve yalnız imparatoriçe Eugenie tarafından yapılmış oluyordu.
Bu seyahat münasebetiyle Istanbulda büyük hazırlık yapıldı, imparatoriçe için yirmi çifte bir saltanat kayığı ile pek zarif, pek muhteşem bir sedye - tahtırevan yaptırıldı.
9 ekim pazar günü, «Egli» adındaki bir yat ile gelmekde olan imparatoriçeyi Çanakka-leden karşılamak üzere, Sadrâzam Âli Paşa, Paris sefirimiz Cemil Paşa, padişahın yaverlerinden Rauf Paşa, Mazhar Bey, erkânı harb miralayı Necip Bey, harb yaveri Hüseyin Bey Sultaniye vapuru ile; Fransa büyük elçisiyle maiyeti de bir Fransız vapuru ile Istanbuldan hareket etmişlerdi. Bu karşılama merasimine Istanbulda bulunan bazı Fransız tebaası da Mesajeri Imperyal kumpanyasının verdiği bir vapurla katılmışlardı.
împaratoriçe 11 ekim salı gece yansını bir saat üç çeyrek geçe Çanak-kaleye gelmiş ve karşılayıcılar tarafından kendilerine hoş geldiniz denü'mis.-ti. Boğaz tabyaları da gece yansı olmasına rağmen top atışlariyle pâdişâhın haşmetli misafirini selâmlamıştı. imparatoriçeyi getiren Egli vapuru maiyetinde diğer vapurlar olduğu halde gece yansını iki saat geçerek Çanakkaleden Istanbula doğru yol almıştı, istanbul o sabah karşılayacağı imparatoriçeye son hazırlıklarını yapmakla meşguldü.
Eugenie ve maiyeti için yeni Beylerbeyi sarayı hazırlanmıştı. Fransız imparatoriçesi Boğaziçi kıyılannın bu güzel mermer sarayında, Âbdülâzize Fransada gösterilen misafirseverliğin benzeriyle ağırlanacaktı.
Sarayın yukarı katında büyük merasim salonu üstünde ve bahçe tara-
UGENİE
İSfAMÖÜL
AMİKLÖPEDİSI
— S399
EUGENİE
fındaki oda imparatoriçeye yatak odası olarak ayrılmıştı. Bu geniş ve güzel odanın yanında hamam ve banyo dairesi bulunuyordu. • Yüksek tavanlı, altın yaldızlı ve Türkkâ-rî nakışlı duvarlariyle, göz alan bu odaya ceviz bir karyola, endam aynası, tuvalet takım-lariyle, şezlong ve diğer lüzumlu ve kıymetli eşya yerleştirilmişti (B.: Beylerbeyi Sâhilsara-yı, cild 5, sayfa 2690).
împaratoriçenin dame d'honneur'leri, için de aynca yatak odaları hazırlanmış, sarayın kabul salonları, yemek salonu yeniden gözden geçirilmiş ve bilhassa Fransız yemeklerinde mahir olan aşçıbaşılar Beylerbeyi sarayı mutfağına verilmişti.
împaratoriçenin İstanbula vasıl1 olacağı 12 ekim çarşamba günü artık sarayda ve şehirde bütün hazırlıklar ikmal edilmiş bulunuyordu.
împaratoriçe Eugenie
(Eesim: Kemal Zeren)
O gün Fevaidi Osmaniye idaresine ve Şirketi hayriyeye ait vapurlar, başta Pertevpiya-le vapuru olmak üzere Marmara açıklarından imparatoriçeyi selamlamaya çıkmışlardı.
Fransız tebaasından bazıları da Fransız kumpanyasının vapurlariyle istikbale gelmişlerdi. Istanbuldaki diğer sefaret vapuru da merasime iştirak etmiş bulunuyordu.
istanbul önündeki karşılamadan sonra, ön
de imparatoriçenin vapuru olduğu halde Sa-
rayburnuna ve buradan Beylerbeyine doğru yol
alındı. • • \
Eugenie'nin vapurunu renk renk bayraklarla donanmış vapurlar takibediyor ve sahilleri dolduran halk bu güzel manzarayı alâkayla seyrediyordu.
Sarayburnuna ve Selimiye kıyılarına ban-
dolariyle askerî kıtalar konulmuştu. Egli bu
kıyılan bordalarken muzikalar çalınıyor ve
kıt'alar selâm vaziyetine geçiyorlardı. Diğer
taraftan Selimiyeden, Sarayburnundan ve
limanda demirli bulunan harb gemilerimiz
den toplar atıayor ve bahriye askerleri çi-
marına yapmış vaziyette imparatoriçeyi se
lâmlıyorlardı. (
Egli vapuru bu merasim safları arasından yoluna ağır ağır devam ederek Beylerbeyi sarayı Önüne gelip demirlemiş ve burada misafirini beklemekte olan Sultan Aziz saltanat kayığı ile Egli'ye geçmişti. Abdülâ-zizle, imparatoriçe vapurda bir müddet mülakattan sonra beraberce Beylerbeyi sarayına çıkmışlardı.
Beylerbeyi sarayı rıhtımında devlet ricali, İstanbulda bulunan Fransız tebaasının ileri gelenleri imparatoriçeyi selâmladılar. Sarayın medhal salonunda da başta Fransız sefiresi olmak üzere Istanbuldaki diğer Fransız hanımlar imparatoriçeyi beklemekte idiler.
imparatoriçe o devrin modasına uygun arka kısmı yüksek uzun etekli, açık renk bir tuvalet giymiş, başında zarif bir taç vardı. Arkasında damdonörleri ve yaveri olduğu halde sarayın mermer merdivenlerini padişahın kolunda aheste adımlarla çıktı. Ve büyük salonda Fransız sefiri kendisine mun-tazır hanımları birer birer takdim etti. Padişah da imparatoriçeye Türk ricalini tanıştırmıştı.
Abdülâziz misafirini, ikametine tahsis edilen Beylerbeyi sarayına bıraktıktan sonra saltanat kayığı ile Dolmabahçe sarayına döndü. Ve Beylerbeyinde bir müddet istirahat eden imparatoriçe kendisi için hazırlanmış yirmi çifte ve fransız bayrağını taşıyan saltanat kayığı ile Beşiktaş sarayına giderek evvelâ pâdişâhı ziyaret etti, sonra harem dairesinde Per-tevniyal Valide sultan tarafından kabul olundu.
imparatoriçeye yakutlu fincanla kahve, altın kupa ile şerbet ikram edildi. Vai'de sultanla Eugenie'ye tercümanlık vazifesini Şûrayı devlet âzasından Mihran Beyin zevcesi yapmıştı.
imparatoriçe haremden tekrar mabeyin dairesine geçip öğle yemeğini Abdülâzizle beraber yedi. Yemekten sonra da mülakat bir müddet daha devam etti ve İmparatoriçe kayıkla Beylerbeyi sarayına döndü, imparatoriçe Beylerbeyi sarayında iki saat kadar istira-hati takiben maiyetinden bazı kimselerle beraber kayıkla Sirkeci iskelesine çıkıp büyük camileri ziyaret etti ve akşam üzeri Beylerbeyi sarayına döndü. Eugenie geliş ve gidişlerinin her defasında Boğaziçinde yatan donanma tarafından topla selâmlânmıştı.
imparatoriçenin İstanbula gelişinin ertesi günü Pertevniyal Valde sultan, köşklü saltanat kayığı ile Beylerbeyi sarayına gidip misafirlerinin ziyaretini iade etti.
imparatoriçe bu ziyaretten sonra yine maiyetinden bazı kimselerle kayıki'a İstanbul tarafına geçti. Ayasofyayı. Darbhaneyi, Eski kıyafetler müzesini, Sultan Mahmud türbesini ve Büyük Kapalıçarşıyı gezdi.
Yalı köşkü mevkiinden kayığa binen imparatoriçe tekrar Beylerbeyi sarayına dönmüş ve o gece Beylerbeyinde istanbul Fransa sefiri, Paris sefirimiz ve maiyetindeki zatlarla birlikte yemek yeyip istirahat etmişti.
Ertesi cuma günü imparatoriçe, kayığı ile Dolmabahçe sarayına geçmiş, cuma selâmlığından evvel Padişahla mülakatta bulunmuş ve Beşiktaş camiinde yapılan selâmlık resmini Camlı köşkten seyretmişti.
Selâmlıktan sonra Padişahla tekrar görüşen Eugenie maiyeti ile beraber faytonlara binerek Kâğıdhaneye gitmiş ve oraları seyrü temaşa ederek kayıkla tekrar Beylerbeyine dönmüştü.
Cumartesi günü Beykoz çayınnda imparatoriçe şerefine bir askerî geçit resmi tertip olunmuş, padişahla misafiri hazırlanan tribünden bu merasimi seyretmişlerdi.
Güzelliği dillere destan olan Fransız Im-paratoriçesini görmek üzere halk Beykoza gitmiş ve çayır mahşerî bir kalabalık halini almıştı. Eugenie halkın kendisine gösterdiği sevgi tezahürlerinden memnun kalmış ve askerlerin geçit resmini alâka ile temaşa eylemişti.
imparatoriçe ertesi pazar günü evvelâ Beşiktaş sarayına gelmiş, oradan Fransız sefarethanesine geçerek büyük devletlerin sefirle-riyle ruhanî memurları kabul etmişti. Sonra Sakızağacındaki Ermeni Katolik kilisesinde yapılan ruhanî âyinde hazır bulundu, imparatoriçenin maiyetine Paris sefirimiz Cemil Paşa, Hariciye teşrifatçısı Kâmil Bey, Şehremini Server Efendi, Floransa sefiri Rüstem Bey, Altıncı belediye dairesi reisi Salih Bey verilmişlerdi.
O günlerde istanbul halkını çok alâkada? eden Eugenie'nin seyahati hâtıraları ve rivayetleri uzun seneler devam edip durdu, imparatoriçeyi Bizzat görmüş bulunan eski Balıkhane Nazırı Ali Rıza bey intibalarını şöyle nakletmektedir: «... imparatoriçe hakikaten pek güzeldi. Fakir kendisini iki defa görmüştüm.. Bunun biri Beykoz çayırında inşa olunan resmi geçit köşkünün önünde arabadan inip Sultan Azizin koltuğunda olarak köşkün haricindeki merdivenden yukarıya çıktıklarında idi. Diğeri de Taksim kışlası önünde bir pazar günü maiyetinde Fransa elçisi olduğu halde yaya dolaşmakda iken görmüştüm. Mavi renki'i fistan içinde narin, matbu bir endam, ince halâ-vetli pembe bir çehre, uzun kirpiklerle sâyedâr şahane gözler, hâlâ sahifei hatırımdan silinmemiştir, împaratoriçe ekseriya m^vi renk fistan giydiklerinden o sene bütün Beyoğlu madamları ve İstanbul hanımları nezdinde mavi renk moda olmuştu. Eugenie o tarihte kırk yaşlarında kadar bulunmalıydı, fakat kendisi daha genç görünüyordu.»
imparatoriçe îstanbulu çok sevmiş, şehrin meşhur binalarını,, âbidelerini büyük bir alâkayla tedkik etmişti. Boğaziçi sarayları arasında en ziyade Cırağanla Beylerbeyini beğenmiş-di. Bilhassa Beylerbeyi sarayının ihtişamından,
EV
_ 5400 —
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
rahatlığından ve güzel hamamından sena ile bahsetmişti.
Imparatoriçeye beğendiği Çırağan ve Beylerbeyi saraylarının ve ayrıca Beylerbeyi sarayı hamamının modelleri yaptırılarak hediye edildi. Eugenie îstanbuldan ayrılırken Sultan Aziz kendisine üç tane gayet nefis ve şarkın en mutena cinsinden olmak üzere üç salon-- luk eşya, Valde sultan da kendisine ağır cinsten bulunan şalla yapılmış bir gecelik elbise hedgiye etmişlerdi.
Imparatoriçe de Sultan Azize murassa ve müzeyyen çerçeveli bir resmini, Hariciye teşrifatçısı Kâmil beye, Rauf paşaya, orta yeri kendi isminin baş harfleriyle süslü elmaslı birer enfiye kutusu ve Valde sultanla olan mülakatında tercümanlık vazifesini yapan Mihran beyin zevcesine de bir pırlanta yüzük vermişti.
Imparatoriçe, îstanbuldan çok iyi hâtıralarla ayrıldı ve gelişinde olduğu gibi büyük merasimle uğurlandı.
Fransanın güzelliği ve zarafetiyle meşhur imparatoriçesi geçirdiği felâketlerden ve uzun yıllardan sonra 1910 senesi haziranında îstan-bulu tekrar ziyaret etmişti. 84 yaşında idi, artık ne o meşhur güzelliği kalmışdı, ne de impa-ratoriçe idi.
Dolmabahçe sarayının bir salonunda Beşinci Mehmed Reşad tarafından Türkiye'nin ve Abdülâzizin eski bir hayırhahı olarak kabul edildi. Görüşmede Abdülâzizin oğlu Veliahd Yusuf îzzeddin Efendi de hazır bulunuyordu. Sabık împaratoriçe 1869 da yaptığı istanbul ziyaretinden bahsetti ve Sultan Abdüi'âzizin hakkında gösterdiği nezâket ve misafirperverliğin hâtırasını hâlâ muhafaza ettiğini söyledi.
Mülakat çok dostâne ve hüzünlü olmuşdu. împaratoriçe Eugenie 1920 de 94 yaşında Madridde vefat etti.
Halûk Y. ŞEHSUVAROĞLU
EV —• «Batı Türkcesinde isim, içinde bir ailenin oturup yaşadığı yer, mesken, hâne, beyt, dar» (Türk lügati).
Dilimizde bu isimle pek çok darbı mesel ve istanbul ağzında deyimler vardır; günlük ülfet ve sohbetde yeri geldiğinde hemen hatırlanır, kullanılır:
Ev alma, komşu al
Evdeki pazar çarşıya.uymaz ,
Evi yapan kadın, yuvayı yapan dişi kuş Ev sahibinin bir evi, kiracının bin evi Ev yıkanın evi olmaz Ev yapanın, evlenenin yardımcısı Allandır. Evceğizim, evceğizim, sen bilirsin halceğizim.. Ev sahibi, mülk sahibi, nerde bunun ilk sahibi Gelin girmedik ev vardır, ölü çıkmadık yok. yalancının evi yanmış, kimse inanmamış
Dünyâ anlamında «Mihnet Evi», bir eve dâima gei'ir gider mahrem kişi anlamında «Ev adamı», bütün aile halkı anlamında «Evce», iş bilir ve dolayısı ile aile saadetini sağlar kadın anlamında «Ev Kadım», kızı kocaya verme ve oğula gelin alma anlamında «Evlendirmek», yi o anlamda «Ev bark sahibi yapmak» ve «Evermek» deyimleri vardır.
EV, AHŞAB EVLER — Cumhuriyet devrinin ilk yıllarına kadar büyük camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, fırınlar ve bâzı mektebler müstesna, istanbul büyük bir ah-şab şehirdi; fetihden bu yana yüz yıllar boyunca cehennemi yangınlarda yanmış, ve her ateş âfetinden sonra yeniden ahşab evler yapılarak ihya edilroişdi. Zamanımızda eski ahşab konaklar hemen hiç kalmamış gibidir. Ahşab evler de o kadar azalmışdır ki, hepsi bir araya topîansa üç büyük mahalle doldurmaz. Ahşab yapıların yerlerini beton evler ve apar-tımanlar almışdır (B.: Ahşab yapı, cild l, sayfa 489). Müslüman Türkün, Türk ailelerinin geniş çoğunlukla apartımanda oturmaya başlaması da, tesettürün, kadının evi dışında örtünmesinin kalkmasından sonra, Cumhuriyet devrinde başlamışdır. Ondan önce Istanbulun .apartmanları, fakir Musevî ailelerin iskân ettikleri, yine büyük ahşab yapı, «yahudhâne» denilen binalarla «Bekâr Odaları» idi; onlar da zenginler tarafından îrad olarak yaptırılırdı. İstanbula bekâr uşağı olarak gelip de büyük şehirde evlenen, fakat müstakil bir ev döşeyip dayama imkânından mahrum kimseler için de «Müteehhilîn Odaları», yapılırdı; fakat sayıları çok az idi. Bekâr Odaları da dâima çarşı boylarında, veya büyük şehri fırdolayı çevirmiş Bizansdan kalma surların dışında inşâ edilirdi (B.: Bekâr Hanları, Odaları; cild 5, sayfa 2406).
Ev, konak, yalı ve köşk, millî gütübhâne-mizde «îstanbulun eski ahşab Türk evi»nin bir
Ahşab evleri ile bir istanbul sokağı
(Besim: N. Kayalar)
r~ı
EV
Dostları ilə paylaş: |