FÂTİH SULTAN MEHMED CAMİİNDE KADIZÂDELİLEB VAK'ASI — Onyedinci Yüzyıl ortasında Kadızâdeliler diye anılan aşırı mutaassıbların çıkardığı bir vak'adır. Câhil halkdan hayli tarafdar bulmuş olan kadızâde-lilerin iddiaları, Peygamberimizin zamanında olmayan her şeyin kaldırılması idi; v/ ayrıca onların kavlince bütün tarikatlar bâtıl, tarikat erbabı dinsiz, ipekli kumaş, güzel sesle tegan-nî, hattâ güzel bir ses ve makamla Kur'an okumak, aklî ilimlerle, riyaziye (matematik), tıb ile meşgul olmak haramdı. O devrin tek büyük tarih kaynağı olan Naimâ Tarihinde bu güruhun mahrem hayatlarında livataya kadar en şenî şeyleri yapdıkları halde halkı korkunç bir karanlığa sürükledikleri kayıdlıdır (B.: Kadızâdeliler) .
Bir diktatör selâhiyeti ile sadırâzım olan Köprülü Mehmed Paşanın sadâretinin sekizinci günü idi, 3 zilhicce 1066/2 eylül 1656 bir cuma günü, Fâtih Sultan Mehmed Camiinde cuma namazı kılınır iken müezzinler mahfilinde bir müezzin Fahriâlem Efendimiz sânında ga-ayet güzel bir sesle bir na'ti şerif okurken bu güruh ayaklanıp müezzine en çirkin, rezüâne küfürler etti, müezzini susdurdu, camide onlara karşı duranlar da oldu, münakaşa az kaldı ki camiin içinde kanlı bir kavgaya vara-cakdı. Kadızâdeliler o gün camide azınlıkda olduklarım gördüler, meseleyi ertesi güne bırak-dılar ve işi de aklın almayacağı şekilde genişlettiler. Bütün tarafdarları ile ve silâhlanmış olarak yine Fâtih Camiinde toplanacaklardı, evvelâ tekkelere hücum edecekler, İstanbulda ne kadar tekke varsa temeline kadar yıkarak enkazını ve toprağını denize dökecekler, rastladıkları saçlı sakallı tarikat erbabına tecdidi îman teklif edecekler, kabul etmeyenleri katledecekler, sonra ikiden fazla minaresi olan selâtin camilerinde tek minare bırakacaklar, bu arada Süleymaniyenin üç ve Sultanahmed Camiinin de beş minaresini yıkacaklardı. Naimâ Efendi bu yobazların taraf darlarını şöyle tarif ediyor: «O gece bu haber İstanbula yayılınca esnafın ve zanaat erbabının muhtekirleri ve nıürâîleri Hacı Mandal ve Fakı Döngel takımı madrabazları çırak ve köleleri olan hot-man kazak kakavanlarına silâh kuşatıp din dâvasına gidelim şeklinde güruh güruh Sultan Mehmed Camiinde toplanmaya başladılar».
Köprülü Mehmed Pasa da o gece Kadızâ-delilerin ileri geleblerine haber yollamış, bu dâvadan vaz geçmelerini bildirmişdi, dinlemediler, hele sabah olsun dediler. Sonra ulemâyı topladı, onlar ise: «O güruhun iddiası bâtıldır, söz ile yola gelmezlerse şer'an siyâset olunur..» dediler. Mesele pâdişâha arz edildi, ve devrin pâdişâhı Dördüncü Sultan Mehmed cümlesinin idamı için ferman verdi. Fakat Köprülü Mehmed Paşa îdâma kadar gitmedi, gece Kadızâdelilerin ileri gelenlerinden vaiz Ustuvânî Efendiyi, vaiz Türk Ahmed Efendiyi ve vaiz Deli Mustafa Efendiyi evlerinden bir kaç adamı ile birlikde kaldırtıp tersaneden getirttiği gemiye doldurdu ve sürgüne yolladı, bir daha nam ve nişanları duyulmadı, ve Kadızâdeliler meselesi de böylece kapandı.
Ertesi sabah da Fâtih Sultan Mehmed Camiinde toplananları dağıtmak gâayet kolay oldu, verilmesi icab eden cezalar da nümâyiş-. siz, gizlice verildi.
Bibi.: Naimâ Tarihi, VI.
FÂTİH SULTAN MEHMED CAMİİNDE MERE HÜSEYİN PAŞA VAK'ASI — Bir deli olan İkinci Sultan Mustafanm l sene 3 ay kadar sürmüş ikinci padişahlığı bilhassa İstanbulda devlet sözü yeniçerilerin ağzına düşmüş bir anarşi devri olmuşdu: kısa zaman içinde altı defa sadırâzam değişmiş, Kara Davud Paşa 24 gün, Mere Hüseyin Paşa 25 gün, Lef-keli Mustafa Paşa 2 ay 14 gün, Hadım Mehmed Paşa 4 ay 14 gün, tekrar Mere Hüseyin Paşa 6 ay 23 gün, Kemankeş Kara Ali Paşa da 7 ay 4 gün vezîriâzamlık yapmışlardı.
Aslı Arnavud olup gençliğinde uşaklık, aşçı yamaklığı, aşçılık yapmış, bir yolunu bulup sipahilik almış, ve Mısır Valiliğine kadar yükselmiş olan Mere Hüseyin Paşa (B.: Hüseyin Paşa, Mere) câhil gaddar, ırz ve namus bilmez bir adamdı. O anarşi devrinde ikinci sadâretinde, 4 rebîülâhir 1032/5 şubat 1623, yeniçerilere yaranma yolunu tutarak halka ve ulemâya, vüzerâya göz dağı verme nümayişleri ile işe başladı. Aşağıdaki satırları Naimâ Tarihinden alıyoruz :
«Bir beylerbeyini (valiyi, paşayı) Divânı Hümâyunda dayak altında öldürttü, yeniçerilerin edebsizliklerini para ile önlemeye çalışarak hazîneyi tüketti, bir gün de bir kadı efen-
FATİH SULTAN MEHMED
_ 5564 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5565 —
FÂTİH SULTAN MEHMED
Fâtih Sultan Mehmed Köşkü
(Makta resim: E. H. Ay verdi)
diye divanda dayak attırdı. Bu adam İstanbul-daki ulemâ ve şeyhlerin kapularmı dolaşarak şikâyetde bulundu ve onların diyanet ve hamiyetlerini tahrik etti. Anadolu kadıaskerliği-ne kadar yükselmiş Yahya Efendi adında bir zât da öne düşdü, ulemâ ve şeyhler Fâtih Sultan Mehmed Camiinde toplandılar. Mısır vâ-lidi iken sarf ettiği bir söz ileri sürülerek Me-re Hüseyin Paşa küfr ile suçlandı, ve katli için fetva suretleri yazıldı; toplantıya Şeyhülislâm ve ünlü şâir Yahya Efendi de zorla getirilmiş-di; küfürle suçlanan sadırâzamı camie çağırmasını; Şeyhülislâm: — Mere sadırâzam oldukça gelmez, gideyim pâdişahdan evvelâ onun azlini isteyeyim., diyerek toplantıdan ayrılıp kaçmaya muvaffak oldu. Toplantıyı duyan Mere Hüseyin Paşa da Yeniçeri Ocağına sığın-mışdı. Onlar da Fâtih Camiindeki toplantının silâh kuvvetiyle dağıtılmasına karar verdiler. Önce dağılmaları için camie nasihatcılar yollandı, dinlenilmedi. Toplantı sabah namazı vaktinden akşama kadar sürdü. Camide ulemâ ve şeyh efendilerden başka vak'anın nereye varacağını merak etmiş kalabalık bir halk da toplanmışdı. İkindiye doğru yeniçeri ağası silâhlı kuvvetle yola çıkdı, ikindi namazını Şehzade Camiinde kıldı, toplantının karanlık çökünce dağılacağını umuyordu. Fakat yeniçerilerin delikanlıları ve acemioğlanları bir çavuşun başa geçmesiyle Fâtih Camiine hücum etti. Toplantıya katılan Ulemâ ve şeyh efendilerden, cemiyeti seyre veya akşam namazı için gelmiş halkdan pek çok kimse öldürüldü. Öldürülenlerin cesedleri bir battal kuyuya ve gerizlere doldurularak yok edildi. Bir kaç gün sonra da müderris efendilerden ve kadılardan sekiz on kişi padişaha karşı ayaklanma ile suçlanıp sürgüne yollandı. Ulemâyı Fâtih Camiinde toplantıya çağıran Derviş adında bir dellâl da Küçük Karaman Çarşısında asılarak idam edildi. Merenin ayağı da düz basdı, bu vak'adan sonra daha nice fir'avunluklar yapdı».
Bibi. : Naimâ Tarihi, II.
FÂTİH SULTAN MEHMED CAMİİNDE MÛSİKÎ DERSİ VAK'ASI — Aşağıdaki satırları Mızıkai Hümâyundan Emin Beyin <miinde mûsikî okutacak olur. Fakat bunu okutacak zâtin yanmda tanbur olmayınca okuta-maz. Tanburun perdeleri tamdır, alafranganın piyanosu gibi. Perdeleri tarif için tanbur lâzımdır. Tanburla camii şerife girip mûsikîyi okutacak hoca efendiler ayaklanırlar, camie eğlence âleti girmez derler. Beriki: Siz mantık okutursunuz, ben mûsikî okuturum, ikisi de hikmetdir.. der. Hoca efendiler cevab veremez ama derse de mâni olurlar...».
FÂTİH SULTAN MEHMED CAMİİNDE TEFSİRİ ŞERİF HATMİ VAK'ASI — Onye-dinci Yüzyıl sonlarında garib bir vak'adır; Fâtih Camiinin vaizlerinden Demirkapulu Şeyh Süleyman Efendi, hicrî 1104 ramazanının son cuma günü (M. Mayıs 1693) camide tefsiri şerif hatmedeceğini cemaate bir hafta öncesinden ilan etmişdi. Fâtih Camii zâten her-gün beş namaz vaktinde dolan bir cami idi, o gün camide öyle bir kalabalık birikdi ki camiin içi dışı, adım atacak yer kalmayacak halde doldu.
Padişah İkinci Sultan Ahmed ve devlet erkânı Edirnedeydi. İstanbul'un idaresi ve payitaht kaymakamlığı ile Bosnalı Hüseyin Paşaya bırakılmıştı. İyi niyet sahibi ve işgüzarlık göstermek hevesinde olan bu vezir de, bu görülmemiş kalabalığı haber alınca, İstanbul tarihindeki kanlı ihtilâllerin ekseriya bu gibi toplantılarla başladığını hatırlıyarak, bir fitne çıkmasından korktu, ve bir ihtij^at tedbiri olarak o civarda, kapısı kulu halkından ve yeniçerilerden mürekkep mühim bir kuvvetle kola çıkdı. Camide tefsir hatmi cemiyeti başlamak üzereydi; vezirin arkasında askerle geldiğini gören birkaç korkak verme ve telâşa düşüp kaçdı, onları görenler de ne olduğunu tahkika lüzum görmeden ortalığı velveleye verdiler, ve bir an içinde, camiin civan ile avlularında ve camiin içinde bulunan binlerce kişi birbirini çiğniyerek kaçışmağa başladı, öyle ki, fitneden korkarı "Hüseyin Paşa, bir faciaya sebep oldu. Camiin merdivenlerinde iki çocuk ayak altında kalarak öldü, birçok hâmile kadın çocuk1 düşürdü, feryad ve figan ayyuka çıktı. Kaymakam paşa her ne kadar askerini derhal döndürüp • uzaklaştı ise de halkın uğradığı dehşeti gideremedi. Gerek paşa, gerek asker tarafından hiç kimse hattâ söz ile dahi incitilmemiş iken halk bedduaya başladı. Vak'a
Edirneye akseder etmez de Hüseyin Paşa azledilerek Erzurum valiliğine tâyin edildi.
Yol hazırlığı görürken memuriyeti Erzu-rumdan Karsa tahvil edildi, arkasından Trabzon valiliği emri. geldi; birkaç gün ara ile memuriyetinin üç defa değiştirilmesi Bosnalı Hüseyin Paşayı haklı olarak can ve baş kaygusu-na düşürdü, bilhassa son olarak Trabzona tâyini, hareketi için Karadenize gemi beklemeğe mecbur olduğundan, İstanbulda oyalanmak istendiğini, îdâm fermanile cellâdın da yolda olduğunu gösteriyordu. Aynı günlerde, Edir-nedeki yakın bir dostundan da korkusunun hakikat olduğunu bildiren mahrem bir mektup aldj.
Eşyası gemiye yüklenmiş ve adamları da içeriye girmişken geminin tam hareket edeceği anda. kıyafetini tebdil ederek ve en yakın adamlarına bile haber vermeden karaya çıktî ve büyük şehrin içinde kayboldu. İki gün sonra da bir mübaşir îdâm fermanını getirdi. Paşayı İstanbulda bulamayıp geminin de hareket ettiğini öğrenen mübaşir, Trabzona gitmiştir zannıyla ılgar ile Trabzon yolunu tuttu, fakat gemiden paşanın çıkmadığım görünce kaçtığı anlaşıldı. Gerek İstanbulda gerek taşrada bir hayli arandı ise de bulunamadı; ve bir daha kendisinden bahsedilmedi.
Bibi.: Bâşid Tarihi, II.
FÂTİH SULTAN MEHMED CAMİİ MİNARESİNDEN DÜSEN GENÇ VAK'ASI —
Büyük camiin beşyüz yılı aşmış tarihinde görülmemiş tek vak'adır; 14 aralık 1963 günü saat 11 de bir gene adam Fâtih Camiinin mihraba nazaran sağ minaresinin üst şerefesinden (45 metrelik bir yükseklik) yere düşerek öl-müşdür. Vak'anın kaza olmayıp intihar olabileceği de söyleıımişdir. 25 yaşında ve adı Dilâ-ver.Kırımtay olan gene adam Muş'un Malaz-gird kazasında yedeksubay öğretmenlik yap-makda idi. Birkaç gün önce İstanbula izinli olarak gelmiş vq Fâtihde Taş Handa bir bekâr odasında kalmakda idi. Aslen Kumanya muhâ-cirlerindendi.
Camiin müezzinlerinden Celâleddin Erden adındaki delikanlı cesed karşısında şunları an-latmışdır: «Kıyafetinden münevver bir zât olduğu anlaşılan bu bey öğleden evvel camide temizlik ile meşgul olduğumuz sırada, saat 11 sularında bana müracaat etti, elinde bir çanta vardı, çok neş'eli görünüyordu, gayri tabiilik sezmedim, vakıflardan geldiğini, minareyi görmek istediğini söyledi, minare kapusu-nu açmakda mahzur görmedim. O minareye çıkarken biz de işimize devam ettik, fakat çok geçmedi, dışarda bir kalabalık toplandığını gördük ve şu fecî manzara ile karşılaşdıın..».
Vak'aya intihar hükmünü verenler, D. Ki-
FATiH SULTAN MEHMED
— 5566 —
tSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5567 •—
FATİH TAYYARE ŞEHİDLERİ
nmtay'ın müezzime sahte bir hüviyet bildirmesinde durmaktadırlar.
Büıteneddin OLKER
FÂTİH SULTAN MEHMED KÖŞKÜ —
Enderunu Hümâyunda Fâtih Sultan Mehmed'-in Köşkü, salonlarında millî hazînemiz teşhir edilen Topkapu sarayının en eski, en güzel, Türk yapı san'a çının en asîl bir parçasıdır. Binanın güzelliği kalemle tarif edilemez, gözle görmek gerektir. Yavuz Selim tarafından ikametgâh olmaktan çıkarılmış, hazîne ittihaz edilmiştir.
Bir bodrum katı üzerinde inşâ edilmiş olan bu muhteşem köşk, limanı, Boğazı ve Ka-dıköyüne kadar Anadolu Yakası ile Marma-rayı gören bir açık hayat, üçsalon, bir soğukluk ve bir hamamdan mürekkeptir. Köşkün saray aslusu cephesinin önünde de dokuz sü-tunlu, geniş, gönül açıcı kemerli bir revak vardır. Salonlardan ikisi ahşap çatı ile örtülmüş ocaklı salondurlar. Açık Hayat bu iki salonun arasındadır, yâni bu ocaklı salonlardan biri limana, biri de karşıda Anadolu 3'akasına nazırdır. Anadolu yakasına bakan ocaklı salonun, binadan dışarıya çıkmış, gayet güzel, şahnişini vardır. Bu salondan bir kapı ile kubbeli salona geçilir. Kubbeli salonu hamamın soğukluğundan gayet kalın bir duvar ayırmıştır. Bu duvarın içine yerleştirilmiş bir merdiven ile de «bodrum» adını verdiğimiz alt kata inilir. Biz bodrum diyoruz, burası da bendegan için
bir ikametgâh olarak yapılmşıtır. Yine büyük bir kubbe ile örtülmüş olan hamam soğukluğuna, köşkün revaklı cephesinden ayrı kapı ile girilir. Köşkün muhakkak ki güzel olması gereken asıl hamama gelince, maalesef yıktırılmıştır.
Fâtih'in bu şaheser köşkü, hazine dairesi ittihaz edilirken, açık hayatın ortada birer sütun ve duvar kenarlarında da ikişer yarım sütun üzerine atılmış iki köşe duvarındaki dört zarif kemerin arası doldurulmuş, orası da bir salon hâline ifrağ edilmişti. Topkapu Sarayının son restorasyonunda bu sonradan dolma kısımlar sökülmüş, kemerler ve sütunlar bütün letafeti ile meydana çıkarılmıştır. Bu açık hayatın ortasında bir de şadırvan vardır. Şadırvan sular fışkırtarak ve hayatı, en güzel ve asil Türk minderleri ile döşeyerek, bir yaz gecesi mehtabında burada, oturduğunuzu tahayyül ederseniz, kendinizi bir peri masalı içinde bulursunuz. Hele önümüzde altın ve gümüş pırıltıları ile mükellef bir safra, sofrada bâde'i gülrenk, hizmetinizde bir sâkii serven-dam, ve dizinizin dibinde sîne bülbülü bir yâr-ı şivekâr var ise, efendim Allahın bahtiyar kulu o kimseye derler.
Bibi. : E. Hakkı Ay verdi, Fâtih Devri Mimarîsi; R. E. Koçu, Topkapusu Sarayı
FÂTİH SULTAN MEHMED TÜRBESİ —
(B.: Fâtih Sultan Mehmed Camii Kebiri ve Külliyesi).
FÂTİH TÜEBESİ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih İlçesinin merkez nahiyesinin Kirmasti Mahallesi yollarından; Fâtih Camiinin dış harem avlusu sahasında sonradan ihdas edilmiş bir sokak olup camiin hazîre duvarı yanından geçer, Hattat Nazif Sokağı ile Eski Mutaflar ve Sulu Han Sokakları arasında uzanır, Testereciler Sokağı, Manisalı Fırını Sokağı ve Taylasan Sokağı ile kavuşakları vardır, Mıhcılar Caddesi ile dört yol ağzı yaparak kesişir (1934 B.Ş.R. Pafta 6/95).
Cami tarafından gelindiğine göre iki araba geçecek genişlikde asfalt bir yol olarak başlar, sağ tarafı hazîre duvarıdır, sol taraf da beton evler ve apartımanlar vardır, bu yapıların altlarında da l oto yedek parça imalâthanesi, l oto tamircisi, l tornacı, l doğrama -mobilya atöliyesi, l dokumacı, l halı mağazası, l elektrikçi vardır. Mıhcılar Caddesini aş-dıkdan sonra biraz daha genişler, paket taşı döşeli ve meyilli olarak devam eder, yine be-
ton evler ve apartımanlar arasından geçer, o binaların altında da l mobilya mağazası, l bakkal, l sobacı, l camcı, 2 kahvehane ve 2 nalbur vardır. Nalbur dükkânlarından birinin duvarına yamanmış küçük teknesi ve ayna taşı mermer bir çeşme bulunmaktadır, üzerindeki kitabesinde «Fî sebilillâh 1341 (M. 1922 -1923)» yazılıdır. Kapu numaraları 1-73 ve 2-12 dir (aralık 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
FÂTİH TAYYARE ŞEHİDLERİ (HAVA ŞEHİDLERİ) ÂBİDESİ — Fâtihte kaymakamlık binası Önündeki parkın ortasında bulunan bu anıt ilk Türk hava şehitlerinin hâtırasına izafeten Balkan Harbi sonunda ve Birinci Cihan Harbinden az evvel yapılmışdır.
Hâtıraları bir anıtla tâzîz edilen ilk hava şehidlerimiz pilot yüzbaşı Fethi Bey, pilot üsteğmen Nuri Bey ve makinist asteğmen Sadık Beydir (Bu isimlere bakınız. Kendilerine İs-tanbuldan Kahireye uçma görevi verilmiş olan
Fâtihi Sultan Mehmed Köşkü
(Plân: E. Hakkı Ay verdi)
Fâtih Sultan Mehmed köşkünde hayat
(Eesim: Nezih)
FATİH SULTAN MEHMED
_ 5568 —
— 5569 —
Fethi ve Sadık Beylerin idaresindeki askerî uçak Beyrut ve Şam'a uğramış, Kudüs yakınlarında düşerek parçalanmışdı. Onların arkasından yola çıkan Nuri ve İsmail Hakkı Beylerin uçağı ise Kudüsten sonra Yafa'ya inmeğe muvaffak olmuşdu. Fakat bu uçak da Ya-fa'dan kalktıktan sonra düşmüştü. Bu sıradş İsmail Hakkı Bey kurtulmuşsa da Nuri Bey şehid olmuştur.
Bu üç hava şehidi Samda, Selâhattin Ey-yubî'nin türbesine gömülmüş, İstanbulda Fâ-tihde bir şehitler anıt yapılmışdır.
Anıt, etraftan görünebilecek şekilde, hafifçe yüksek yeşil bir sahanın ortasındadır. Her kenarında dörder tane babanın bulundu-
Fâtih Tayyare Şehidleri Abidesi
(Resim: Sabih Büyükerbil)
istanbul
ğu mermer bir korniş, âbideyi çepçevre kuşatmaktadır. Bunun içerisinde ve hafif bir tümsek hâlinde yükselen yeşil sahanın üzerine de anıtın kaidesi oturtulmuştur.
Âbide yekpare beyaz mermerden bir sütundur; bâzı yerlerine de mâdeni parçalar ilâve edilmiştir. Kaaide kısmının köşeleri iri babalarla sınırlandırılmış, aralarında kalan hafif içerlek satıhlar da kıvrık dallar ile rûmileri andıran dekoratif şekiller doldurulmuştur. Bu kaidenin üzerine her kenarında geniş dairelerin yer aldığı gövde oturtulmuşdur.
Âbidenin cadde ile kaymakamlık binası tarafına bakan cephelerindeki dairelerin içlerine kıvrık dallar ve rûmileri andıran şekiller işlenmiştir. Diğer cepheler ise bunlara göre oldukça değişiktir İçleri tamamen mâden olan bu dairelerden birisinde kabartma olarak sarılmış iki bayrak, Bayazıd kulesi ile eski Harbiye Nezaretinin kapısı ve bunların üzerinde uçan bir uçak görülmektedir. Fâtih Camii etrafındaki cephede ise kartuşlar içerisine alınmış bir kitabe vardır. Bu kitabede şunlar yazılıdır:
«Hüvelbâki
Yüzbaşı Fethi Efendi
Topçu mülâzimi evveli Sâdık Efendi
Topçu mülâzimi sânisi Nuri Efendi»
Ayrıca kitabenin iki yanında da 1330 (M. 1911) ve 1332 (M. 1913) tarihleri yazılmıştır.
Gövdenin üzerine silmeli konkav bir torus oturtulmuştur; bunu âbidenin ucu kırık sütun şeklindeki yuvarlak kısmı tâkib etmektedir. Ayrıca yuvarlak kısmın üzerinde de arabesk motifleriyle süslenmiş iki mâdeni bilezik vardır. Bu bileziklerden alttaki daha kalındır; altdakine mâdeni bir defne dalı ilâve edilmiştir.
Fâtih Şehitler Âbidesinde her yıl 15 Mayıs günü bir tören tertip edilmektedir. Böylece ilk üç hava şehidimizin yanı sıra bütün hava şehitleri de burada anılmaktadır; bu törene askerî birliklerin yanı sıra okullar da katılmaktadır.
Fethi Beyin uçağının adı «Muaveneti Millîye», Nuri Beyin uçağının adı da «Prens Ce-lâleddin» idi.
Âbidenin mimarın] tesbit edemedik; fakat Abidei Hürriyeti yapmış olan Mimar Muzaffer Beyin eseri olabilir.
Bibi.: Hâlid Eraktan, Not; Erdem Yücel, Not.
ansiklopedisi
FÂTİH YANGINLARI — İstanbulun başka bir semtinden, bilhassa Haliç kıyılarından çıkıp şehrin dörtde birini, üçde birini, hattâ yarısını, bu arada Fâtih semtini de yakmış cehennemi ateş âfetlerinden başka (B.: Yangın) Fâtihde çıkmış ve tarih kaynaklarımıza geçmiş yangınlar şunlardır :
28 Rebiülevvel 1128 Yangım (1716 Mart) — Ateş gece Karaman Çarşısından çıkıp, pek çok dükkân ve ev yandı; bu arada onyedinci asrın ünlü şeyhülislâmı Bahâî Efendinin «adî-münnazir hanesi» diye trif edilen eşsiz güzel-likdeki konağı yandı, ki o sırada şeyhülislâm Mahmud Efendinin mülkiyetinde idi.
H. 1145 (1732) Yangını — Ateş, 1730 ihtilâlinin körükçülerinden Zülâli Hasan Efendinin Fâtih Camii yakınındaki evinden çıkdı, civarında bulunan 8 konak yandı.
12 Eylül 1286 (1870) Yangım — Ateş Nal
burlardan çıkdı, 10 kadar dükkân yandı.
15 Mayıs 1288 (1872) Yangını — Ateş Nişancı Camii civarından çıkdı, 20 konak yandı.
11 Nisan 1299 (1883) Yangım —< Ateş Kumrulu Mescid civarında çıkdı, 8 konak yandı.
l Mayıs 1305 (1889) Yangını — Ateş Atik-aliden çıkdı, 25 bina yandı.
18 Ağustos 1317 (1901) Yangını — Ateş
Manisalı Mehmed Paşa Camii civarından çık
dı, 20 bina yandı, "-'' ;
19 Nisan 1319 (1903) Yangım — Ateş Mal
ta Çarşısından çıkdı: 12 dükkân yandı.
13 Ağustos 1324 (İ908;f Yangını — «Çırçır
Yangını» diye - meşhurdur, 1500 bina yandı.
20 Teşrini evvel 1325 (1909) Yangını —
Ateş Kumrulu Mescid civarından çıkdı, 23 bi
na yandı.
20 Şubat 1326 (1911) Yangını — Ateş Nu-reddin Tekkesi civarından çıkdı, .15 bina yandı.
31 Mayıs 1334 (1918) Yangım — «Cibâli -Fâtih Yangını» diye meşhurdur, 7500 bina yandı.
F ATİN — Geçen asır şâirlerinden; asıl adı Davud Beydir; Drama eşrafından Hacı Hâlid Beyin oğlu olup hicrî 1229 da (milâdî 1814) Dramada doğmuşdur, ilk tahsilini orada husûsî muallimlerden görmüş hicrî 1243 de
PATIN
(milâdî 1827 -1828) babasının ölümü üzerine 13-14 yaşlarında iken Mısırda bulunan amıca-sı Mehmed Beyin yanına gönderilmişdir; sekiz sene kadar Mısırda kalmış, devrine göre yüksek tahsilini orada tamamlamış, bu arada hüsnü hat öğrenmiş ve hicrî 1252 de (milâdî 1836 -1837) İstanbula gelerek Divânı Hümayun kalemine girmişdir, yazısının güzelliği ve zekâsı ile kısa zamanda temayüz ederek mü-himeme odasına verilmişdir, ve kendisine «Fa-tin» mahlası da orada takılmışdır; şiir ile de meşgul olması kadrini bir kat daha yükseltmiş, Sadâret Mektûbî Kalemine alınmışdır; hicrî 1264 de (milâdî 1848) bir nahoş muameleye gücenerek bu kalemden ayrılmış Ticarethanesi Âmirede (Ticaret Odasında) ilâmat kalemine girmiş, o işlerde de anlayış göstererek mukabeleci olmuş, o sırada adına nisbetle anı-la gelen şuerâ tezkiresisini yazmış (Fatin Tezkiresi), bu esere mükâfat olarak kendisine râ-bia rütbesi verilmişdir. Mu hîtince sevilmiş kibar bir efendi hayatı sürerken 28 sefer 1283 (7 temmuz 1866) de elli iki yaşında vefat et-mişdir; göksu Deresi kenarındaki Anadoluhi-sarı mezarlığında medfundur; divânı ölümünden sonra bir vefakâr dostu tarafından bastı-rılmışdır; şuerâ tezkiresi ve dîvanından başka ebedî yazıları ve şiirleri vardır. Şiir diline örnek olarak dîvanından bir kaç parça alıyoruz.
Gazel
Ey şehi iklimi istiğna nedir sende bu naz Pâyimal oldu yolunda cümle erbabı niyaz
Âtemi kırdın geçirdin tîgi istiğna ile Görmedim çeşmi siyehkârm gibi bir işvebaz
Hastei hicranınım zehri sitem virme bana Ey tabibi nazeninim lütfile ol çâresaz
Hanende Seyyid Aliye Şarkı
Çokdur ilmi mûsikîde medhali Başka bir hanendedir Seyyid Ali Olmamış âlemde misli müncelî Başka 'bir hanendedir Seyyid Ali
Zâtine mahsûsdur savtu şada Mevhibe olmuş ana hüsni eda Sânîi Fârâbidir dirsem seza Başka bir hanendedir Seyyid Ali
Tab'ı vâlâsı sever nazmı teri Güftci üstadı söyler ekseri Hep usulünde okur şarkîleri Başka bir hanendedir Seyyid Ali
]r
f atin hoca
— 557Ü
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
FATMA (Kozanh)
Kıt'a
Beş on gündenberi îtâya bir kâfir olip kaatil Nükûl etti sözünden yandı bu sözle dilü canım Üç ay ge'çdikde ifâ eylemek şartı ile bâ tahvil Bana beşyüz kuruş karzen inayet eyle sultînam
Kıt'a
Dostları ilə paylaş: |