Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə5/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76

Bebek Feneri (Resim: Hüsnü)

Bahriye mülâzi-mi Mehmed Enisî Bey 1894-1895 de

neşrettiği «Çanakkale ve Bahriyah Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi» adlı eserinde: «ışığı 2 mil mesafeden görünür sabit beyaz ziyalı fenerdir» diyor; sabit beyaz ziyanın üç saniyede bir çakar yeşil ziyâya ne zaman tahvil edildiği tesbit edilemedi.

1960 da ehram şeklindeki fener ile kaai-desi siyaha boyanmış bulunuyordu. Çakan halâ bir asetilen feneri midir, yoksa elektrik ışığından mı istifâde olunur öğrenilemedi.

BEBEK HAMAMI — Vak'anüvis Kü-çükçelebi zade ismail Âsim Efendinin kaydi-ne göre Bebek Camii, Bebek Kasrı ve bu köyün Çarşısında bir kaç. dükkân ile beraber hicrî 1138 (M. 1725 - 1726) senesinde yap-dırılmışdı. 1730'ihtilâlinden az sonra istanbul hamamlarında çalışan natır, dellâk, külhancı ve yanaşma hamam uşakları hakkında tanzim edilmiş bir defterde Bebek Hamamında iki nefer uşak gösterildiğine göre pek küçük bir hamam olduğu aşikârdır; zamanımıza en küçük bir izi kalmarmşdır. Şehire-mâneti harita şubesi müdürü mühendis Ne-cib Beyin 1918 yılında neş'rettiği istanbul Rehberinin Bebek paftasında bu hamam, Camiin karşısında köşe başında kesin olarak gösterilmişdir. 1960 yılında ise, 1925 den beri Bebekde oturduğunu söyliyen bir zât bu hamamı hiç görmediğini bildirmişdir (M. Çelik). 1918 - 1925 arasında yıkıldığı anlaşılıyor; 1934 Belediye Şehir Rehberinde Bebekde sâdece bir hamam sokağı yazılıdır.

BEBEK HAMAMI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Bebekde, Bebek - Rumelihisarı yolu ile inşirah sokağı arasında uzanır, iki araba geçebilecek genişlikde paket taşı döşeli bir sokakdır. iki kenarında ahşab, kagir, beton evler, villamsi yapılar hâli vakti yerinde, hattâ zengin aile meskenleridir. Sokağa adını vermiş olub Lâle Devri mimarîsinin güzel eserlerinden biri olan Bebek Hamamı, zamanımızdan 35-40 sene kadar evvel Bebek - Rumelihisarı yolu genişletilirken -yıkdırılmışdır (Ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEBEK, HÜMÂYUNÂBÂD KASRI Boğaz^ içinin en güzel köşelerinden biri olan Bebek Koyunda On sekizinci asrın ilk yarışanda; Lâle devrinin ünlü veziri Damad Nev-

şehirli ibrahim Paşa tarafından yapdırılmış, on dokuzuncu asır ortasında Abdülmecidin emri ile yıkdırılmiş bir sahilsaray, lebideryâ-yâda bir hünkâr yahşidir.

Vak'anüvis Küçükçelebizâde ismail Âsim Efendi bu kasrın yapılmasını ve Bebek Koyu üzerinde yeni bir köy kurulub sür'atle inkişâfını hicrî 1138 (milâdî 1725-1726) vak'-alan arasında şöylece naklediyor:

«Pâdişâhlara mahsus bağçelerden Boğaz içinde Rumeli Hisarına yakın Bebek Bağçesi denilen mevkiinin ve havasının le-tâfeti ile meşhur bağçede (Yavuz Sultan Selim) zamanında yapılmış küçük bir kasır sonraları itibar görmemiş, nice zaman metruk, bakımsız kalmış, çatısı, duvarları çökmüş, bir tek sofasından gayri ümran eseri kalmamışdı. Bilhassa sonbaharda ve kışın haydud makuulesi bir takım uygunsuz herifler etrafın tenhalığından istifâde ile bu kasır harabesine giderler, türlü fesad icra iderlerdi. Bu güzel mevkiinde civarındaki boğaz köyleri gibi şenlenmesini .ve halk tarafından iskânını isteyen Sadırazam ibrahim Paşa (bendelerinden) Salih Ağayı memur ederek deniz kenarında padişah için gaayet bir kasır, yanında bir camii şerif j çarşı olmak üzere dükkânlar, latif bir hamam yaptırdı. Kayalar mevkiine ve Hasan Halîfe yalısına varınca sahilde ve dağ tarafında bütün mîrî erazı arsalar hâlinde ifraz edilip ve şevk ile almaya istekli halka satıldı; bir kaç ay içinde bu güzel yerde yeni bir köy kuruldu ve bu köye Hümâyunâbâd adı verildi».

istanbul Ansiklopedisinin mümtaz dostu Celâleddin Germiyanoğlu bu kasir hakkında bize şu notu tevdi etmişdir;

«Bebek Kasrı üç dâireden mürekkeb olup orta dâire iki yandakilere nisbetle denize doğru daha çıkıntılı imiş. Bu Kısmın altında mermer sütunlar bulunuyormuş.

«Bütün bina çepçevre bir balkon ile (?) çevrili olup buraya rıhtım üzerindeki küçük kapulardan girilirmiş.

«Pencereleri kepenkli, menteşeleri pencere kasasının altında ve üstünde olup pencere açılacağı zaman üst kepenk kaldırılır, alt kepenkde indirilirmiş.

«içinin kalem işi nakışları çok sanatkâ-râne imiş, bu nakışlarla bir kan endam ay*



KEBEK, HÜMÂYUNÂBÂÜ

nasından başka da süsü yokmuş.

«Üçüncü Ahmed devrinde bir kaç ay içinde yapılmış olan Bebek kasrı (unutmamalıdır ki ahşab bir kasırdır) pek çabuk ha-rab olmuş. 186.0 ile 1889 arasında iki defa kapt-an paşa olan Cezâyerli Gazi Hüseyin Paşa tarafından yeniden inşâ ettirilib Birinci .Sultan Abdülhamide hediye etmiş.

. «Köşk Üçüncü Sultan Selim Zamanında tamir görüb yenilenmiştir.

«Devlet erkânı, yazın icab ettikçe bu

köşkde toplanmışlar; o zamanlar dış işleri

.bakanı yerinde olan Reisülküttab efendiler

-yabancı elçilerle gizli mülakatlarını burada

.yapmışlardır.

., «Enderunlu Hafız İlyas Efendi «Vekaa-yii Letâifi Enderûniye» adındaki ruznâme-târihcesinde İkinci Sultan Mahmud devri için (1808-1839) bu köşke aid bâzı hâtıralar tesbit etrnişdir:

«1815 de bir gün öğle namazını Bebek ; Camimde kılan Sultan Mahmud Bebek Sahil-. sarayına gider, enderunlu pehlivan gençleri güreşdirir, denize konulan hedeflere, yine maiyetindeki gençlere tufenkle nişan tâlimi yapdırır; sonra saray sazende ve hanendelerine bir mûsiki faslı emreder. Bu arada Hızır-ağazade müsâhib Said Bey kendi eseri olan: Şahın, nice ben olmayayım lutfuna meftur

îâÎANBÜL


Sadî vü cihan lütfü hümâyûnuna methim

okur î" pâdişâh ikindi namazını da burada kılarak Sarayına döner.

«Bebek kasrının Abdülmecid tarafından yıkdırılmasma sebeb olarak şu fıkra anlatılır:

«Genç, zarif, hassas, vücud yapısı narin ve nahif olan bu pâdişâh bir Bebek kasrına gider, köşkü bir harabca bulur, köşk bekçisi ile tamire muhtaç yerlerini konuşur iken, dirayetsiz bir adam olduğu anlaşılan bu bekçi:

— Efendimiz, bu köşk daha pekçok pâdişâh eskitir!., der. Nâzik hükümdar bu kaba münasebetsizliği adamın cehline ve irfan kıtlığına bağışlar ama Bebek kasrından o anda soğur, tamirini düşünürken yıkdırılma-sını emreder» (Celâleddin Germiyanoğlu).

Bebek Kasrının Birinci Sultan Abdülha-


mid devrinde temelinden tutularak yeniden
yapısına o devrin seçkin şâirlerinden târih
üstadı Sürûrî şu kıt'ayı yazmışdır;
Hidîvi dehre kâhi ney yapıldı kim mülûk içre
Huda Isrni gibi itmiş o sahi asrı M hemtâ
Sütûrî arz îder âvîzei dehr gibi târih
«Bebchde oüdü Han Abdülhamîdin kasrı bî
f hemtâ»

1189 (M. 1775)

Lâle devrinde yapılmış olan ikinci Bebek

kasrının şekli tamamen mechûlümüzdür. Bir

.resmi nıevcud olan "bu üçüncü ve sonuncu

Bebek Kasrı (Resim: Bir gravürden

ANSİKLOPEDİSİ

Bebek kasrıdır.

Abdülmecid devrinde İstanbula gelmiş ve Bebek kasrını son günlerinde görmüş olan ingiliz edîbesi Miss Pardo bu hünkâr yalısı hakkında şunları yazıyor;

«Boğaz içinin takriben yarı yolunda kâin bulunan Bebek, bu küçük ve zarif köy Boğazın Avrupa yakasında sahil boyunca hayli uzanır; dev cüsse orman ağaçları ile gölgelenmiş meydanı ile ve bir de kasrı şahanesi ile meşhurdur.

, «Vaktiyle bu kasır mahuf ve esrarengiz sayılırdı. Fakat bugün o romantikliğini kaybetmiş, güzel ve zariftir; çünkü artık pâdi-' şahın araşır a istiratgâhı olmaktadır, ve son zamanlarda zevk âver sûretde boyanmışdır.

«Bebek Kasrı târihî bir ehemmiyet arz eder, çünkü pâdişâh arzu ettiği zaman bir avrupalı elçiyi diğerbirinin veya hükümet azasının haberi olmadan burada kabul eder. Onun içindir ki, nazarı dikkati çekmemesi için kısmen harab, mühmel bırakılıyor. Mü-lâkaatı istenilen zât hiç bir merasime tâbi olmadan sessizce, daha doğrusu gizlice kayığını buraya yaklaşdırır, rıhtıma çıkar. Pâdişâh ile misafiri burada kimseye görünmeden, fakat Boğazdan geçenleri mükemmelen sey-

Hümâyûnu

Bülend Seren eli ile)

feEBEK KASRI HARÂ&ESÎ

rederek konuşurlar; mülakat bitince yine ayni tedbir ile ayrılırlar. Fakat Sultan Abdülmecid böyle gizli mülakatlar sevmiyor, Bebek kasrı, zâti şahaneleri için ara sıra bir saatlik istiratgâh olmaktadır».

Bebek Kasrının Üçüncü Sultan Selim devrinde mimar ve ressam Melling tarafından yapılmış güzel bir resmi vardır. Kasrın iki tarafında lebi deryada.pencereleri kafesli bir paravana - duvar vardır, bu duvarda biri sağda biri solda birer bağçe kapusu ile birer kameriye - odacık vardır, ne olduklarına dâir hiç bir kayde rastlamadığımız bu odaeıkla-rın birer deniz hamamı olduğunu tahmin ediyoruz. Paravana - duvarların ve kasrın önünde boydan boya- mermer bir rıhtım yardır, köşkün orta kısmı mermer sütunlar üstünde denize doğru çıkmış olup, rıhtımın bu kısım altına rastlayan kısmı mermer bir korkulukla çevrilmişdir. Köşkün alt katında rıhtıma açılır kapusu olmakla beraber sağlı sollu iki merdiven rıhtımdan doğruca üst kata çıkmayı temin etmiştir.

Bebek kasrının yıkılması Miss Pardo'nun
îstanbulu ziyaretinden sonradır; Halûk -Y.
Şehsüvaroğlu bu yıkım târihini 1845 den son
ra diye tesbit ediyor ve: «Bağçe duvarları
Abdülaziz zamanına kadar durdu. Fransa
İmparatoriçesi Eugenie'nin îstanbulu ziyare
tinde, 1869, bu büyük misafire Bebek Bağ;
çesinde bir ziyaret verilmek istendi, göze hoş
görünmeyen duvarları da o zaman yıkılıp
kaldırıldı» diyor.. %

KALAFAT YERİ —, Bebek Va


pur İskelesinin Küçük Bebek tarafında idi;
bu satırların yazıldığı sıra, çokdanberi .kal
dırılmış bulunuyordu; bilâkis, eskiden şen
likli Bebek Gazinosunun yeri de, Mısır kon
soloshanesi duvarına kadar» bir çekek - .kala
fat yeri hâlini almış hâlde idi. Eski kalafat
yerinin biri şubat diğeri de haziran ayındaki
hâlini gösteren ve.ressam Refet Tevfikin ese
ri olan iki tablo vardır ki Üçüncü Galata Sa
ray Resim Sergisinde teşhir edilmiş olan bu
tabloların kimin elinde bulunduğunu tesbit
edemedik. •

' BEBEK KASRİ HAEÂBESl — Boğazi-çinde şirin ve lâtif Bebek Koyundaki mîrî güzel bir bağçeye Yavuz Sultan Selim küçük



BEBEK KÖYÜ

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

- 2S41


bir kasır yapdırmışdı; bu bağçe ve kasrın gerisindeki sırtlar balta görmemiş bir meşe ormanı ile kaplı idi. Yavuzun oğlu Kanunî Sultan Süleyman yarım asra yaklaşan uzun saltanatında Bebek Kasrına hiç iltifat etmedi, Kasır harabeye terk edildi, hatta muhafızları olan bostancılar da alındı. Sultan Sü-leymandan sonra da bu hâl Lâle devrine kadar, bir buçuk asır devam etti. Bebek kasrı, gerisi orman bir koy içinde bir takım uygunsuz bekâr uşağı ırgad makuulesi ile liman korsanı ve kalyoncu haydudunun içinde türlü habaset ve şenaat icra eylediği korkunç bir harabe oldu. Çok muhtemeldir ki onye-dinci asır ortasında namlı haydud Kanlı Ib-rahimin barındığı yerlerden biri de bu kasır harabesi idi (B.: ibrahim, Kanlı). Öyle zan ediyoruz ki Bebek kasrı harabesine uzun zaman uzakdan korku ile bakılmışdır; ki bunu, Lâle devrinde Bebek Kasrının yeniden inşâsı ve bu güzel koyda Bebek yahûd Hümâyunâ-bâd adı ile yeni bir köyün kurulması münasebeti ile vak'anüvis Küçükçelebizâde jlsmail Âsim Efendi pek açık yazıyor.

Bebek Kasrı Harabesinin korkunç hikâyeleri, Kasrın imârından ve etrafının bir köy olarak iskânından sonra da devam etmiş olacakdır ki Bebek Köyünün kuruluşundan bir asır sonra îstanbula gelen îngiliz edîbe-si Miss Pardo meşhur seyyâhatnâmesine : «Vaktiyle bu kasır mahub, esrarengiz sayılırdı» diye kaydetmiştir (B.: Bebek, Hümâyu-faâbâd Kasrı).

BEBEK KOYU — Arnavutköyü Burnu ile Rumelihisarı arasında suyu derin bir koydur; içine akıntı girmez, fakat bir su altı kaya sedi ile kapanmışdır, bu bang olmasaydı Boğazda seyreden gemiler için pek müsâ-id bir liman olabilirdi. Bebek koyu bangı 3-6 kadem su altmda olup Arnavutköyü burnundan şimâli-şarkîye (kuzey-doğu) f doğru 3 gomana uzunluğundadır, bitim noktasına beyaz taşdan ehram şeklinde bir deniz feneri konmuşdur (B.: Bebek Feneri); fenerin bulunduğu bangın bu bitim noktası Bebek rıhtımının l gomana doğusundadır.

Abdülmecid devrinde (1839 - 1861) neşredilmiş taş baskısı bir Boğaz rehberinde «Koyun, dibi kayalıkdır, bang önüne büyük tonajda gemiler demirleyüp yatmamalıdır,

gece çıkacak şimali şarki rüzgârı ile demir tarar ve bang üzerine düşüb parçalanabilir» diye bir kayid vardır. 1940 - 1941 arasında bir gün Savârona Yatının (B.: Savarona Yatı) Bebek koyunda bang dışına demirlemiş olduğu görülmüş, yukarıdaki satırları hatırlanarak telaşa düşülmüş, ertesi günü de gazetelerde: «Bebek koyunda demirli bulunan Savaronanm gece çıkan rüzgârla demir tarayıp su altı kayalarına düşüp parçalanmak üzere iken makinaların işleterek koydan çıkmak suretiyle kurtulduğu» okundu.

Bibi.: Taş baskısı Boğaz Rehberi; İstanbul Limanı Rehberi; m. Enîsî, Çanakkale ve Bahri-siyah Boğazları ile Marmara Denizi Rehberi.

BEBEK MEKTEBİ SOKAĞI — Bebek sokaklarından; inşirah sokağı ile Yoğurtçu Zülfü Sokağı arasında, bir arabanın gayetle rahat geçebileceği genişlikte, pakettaşı döşeli bir aralık sokaktır. İnşirah Sokağından gelindiğine göre; sağ kolda üç katlı ahşap bir evin yan cephesi, altında bir kasap dükkânın yan tarafı, yanında üç katlı beton bir ev, onun yanında kapısına mermer merdivenle çıkılan üç katlı ahşap bir ev, sol kolda üçer katlı üç ahşap ev vardır. Son ev Bebek inzibat karakoludur. (Ekim 1960).

Hakkı Göktürk

BEBEK MEŞE KORUSU — Abdülmecid devrinde (1839 - 1861) îstanbula gelmiş olan ünlü ingiliz edîbesi Miss Pardo «The Beauties of the Bosphorus» (Boğaziçinin güzellikleri) adındaki eserinde bu korunun bir hususiyetinden şöyle, bahsediyor:

«Bebek'in gerisindeki tepede bir meşe ormanı, bu ormanın derinliklerinde de küçük bir açıklık, ağaçsız bir saha vardır. Burada öyle kuvvetli ve dalga dalga yankı olur ki bir zâir için gaayet hoş bir eğlencedir. Sahanın kenarında dört nala koşan bir atın sesi, uzak-da hücuma geçmiş bir süvari ordusunu andıran akisler yapar; uzunca atılan bir kahkaha o kadar fazla uzar ki insanda uyanan taaccüb hissini bir müddet sonra adetâ ızdıraba çevirir».

BEBEK VAPURU — Şirketi Hayriyenin ilk vapurlarından biridir, numarası da dâhil hakkında hiç bir bilgi edinilemedi. Şirket tarafından 1914 de neşredilmiş «Boğaziçi» adındaki eserde rastlanan bir kayde

göre bu vapurun köhne teknesi 1858 - 1859 da Hasköy Tersanesi önüne çekilerek marangozhane ittihaz edilmişdir.

Şirketi Hayriye îngilterede yapdırdığı ve 55 numaralı teknesi olarak 1007 de hizmete koyduğu küçük bir vapura da Bebek adını verdi.



VAPURU (35 numaralı) Mülgaa Şirketi Hayriyenin vapurlarından olup bu satırların yazıldığı 1948 yılında sırada ayni isim ve numara altında Devlet Deniz Yolları Liman işletmesi idâresinin va-

\

55 Numaralı Bebek Vapuru (Resim; B. Seren)



purlarmdan biri bulunuyordu. 1907 de hizmete girmiş olup makinası 150 beygir kuvvetinde 12 tonluk küçük bir vapurdur; sürati saatde 8 mildir, 125 yolcu taşır, 56 numaralı Göksu Vapurunun eşidir; îngilterede Ar-mistrong Tezgâhlarında yapılmış, ahşab kısımları Şirketi Hayriyenin Hasköy Fabrikasında yapılıp monte edilmişdir. Evvelâ şirketin 35 numaralı işgüzar istimbotunun yerine işletilmesi düşünülerek ona göre teçhiz edilmiş, sonra Şirketi - Salıpazarı - Kabataş hattına tahsis olunmuş ve elektrikle tenvir edilmişdir. Salıpazarı İskelesi lağvedilip Sirkeci - Kabataş hattı da kaldırılınca Üsküdar-. Beşiktaş hattına konmuşdur. 1960 da kadro dışı edilmiş, sökülüb hurda hâlinde satılmak üzere Haliçde Hasköy önüne çekilmiş bulunuyordu.

BEBEK VOLÎSÎ — Boğaziçi balıkçılığında mühim bir yeri olan Bebek Volisi için eski balıkhane müdürlerinden Karakim Efen-

di Deveci yan «.Balık ve Balıkçılık» adındaki ölmez büyük eserinde şu malûmatı veriyor: «Bebek Dalyam hududu içinde, vapur iskelesinin üst tarafındadır. Teamül ve âdetlere göre yaz ve kış Bebek balıkları avlanır, bunların kayakları bulunmadığı zaman şâir yerlerin balıkçıları da gelebilir. Bebek ığrıbca-ları (bu voli yerini hazineden müzayede ile almış olan) mutasarrıfına yüzde on aidat verdikden başka tutulan balıkdan da yedi paydan bir pay verirler. Manyat kayıkları yalnız yüzde on aidat verir. Balık avı için kurraa usûlü olmayub. ya müştereken yahut! nöbetle yapılır».

YANGINI — Bebek Istanbuiun yangın âfetine en az mâruz kalmış bir'semtidir. 1903 de Cami karşısında 14 ev yanmış, ve q tarihden bu yana başka mühim âîeg âfeti kaydedilmemişdir.

Bibi.: O. N. Ergin, Mecellei Umûri Belediye BEBERUHİ — Karagöz oyunlarında bir tip'in adıdır; kanbur ve cüce, gaayet iri v« gaga burun, büyük ağızlı ve dişlek; bazan elinde bazan da uzun sivri külahının tepesine asılmış bir kâğıd veya muşamba fener vardır. Jacob ve Kunoş gibi ünlü müsteşrikler Beberuhi tipini hayal perdesine aksettirilmiş saray cüce - maskaraları zan etmişler ise de aslında bu tip istanbul mahallelerinde dâima rastlanan şımarık, aptal, saf, bazan mütecessis, her işe burnunu sokan, her söze karışan bir "Aptaloğlan», ne kadar yaş-lansa çocuk kalmış bir «sakallı bebek» dir. Perde de bozuk düzen Bâbiâli ağzıyla konuşur; bazan uşak olur, bazan nazenin nigâr-ların sayısız zamparalarından biri olur, ekseriya Karagözü çileden çıkarmak için Ha-ceyvad tarafından ileri sürülmüş olur, oyununa göre Karagözden, Bekri Mustafadan, Tuzsuz Deli Bekirden, Tulumbacıdan 'dayak yer; kendini beyenmişler de bu Beberuhi tipinde tehzil edilmişlerdir. Cüceliğine kinaye «Altı kulaç Beberuhi» diye de isimlendirilir.

Beberuhinin konuşmalarına örnek olarak «Karagözün mirasyediliği» oyunundan bir sahne nakledelim; Perdeye şarkı soyli-yerek çıkar:

Vardım Halebe, bindim dolaba

Paraları verdim rakı şaraba

Dimetâ dimetâ Beberuhi

BECERANO

— 2342 —


İSTANBUL

ANgİRLOPfiDİSÎ

- 2343 -

B1CERANÖ



Beberuhi — Merhaba, vakti; şerifler hayır olsun, iyi misin, hoşmusun, dolu musun, boş musun, kuru musun, yasmışın, tuğla mısın, taş mısın? : Efendim çok sözü sevmem, az söylerim, çok dinlerim, hasta olursam inim inim inlerim, söyle bakayım, ''••-. ben iyiyim, sen nasılsın? Karagöz — Vay köpoğlu!, insan değil lakırdı dökümhanesi, nefes almadan on bin lafın belini bükdü, halâ çok sözü sevmem diyor..

B. — Dur .efendim elverir, bir az da beni dinle, beş kere beş dü beş, elde kaldı bir kaç kebeş, maksadı âcizânemi hu-lâsatan ifâde edeyim ve sizi rahatsız etmeyub çekileyim gideyim.. K. —Hay cehennemin dibine git, sağlıkla

gelmez olaydın.

B. — Aman efendim müsaade buyurun, zâti âlinizi sükûta davet ider ve söz isterim, başınızı ağartmağa lüzum yok, zira ifâdesi bendegânern pek çok, binâenaleyh yine muhtasaran hikâyei hâl ve izhârı iilbâl ideoeğim.. K. —.Ben de yatak yünü gibi seni didik di-



7 dik ideceğim..

B. —- Şimdi esbabı ziyaretimi merak buyurdunuz değil mi? suale hacet yok, şimdi, hemen şimdi arzi meram iderim ve hemen çekilir giderim...

Karagözün Beberuhisi

K. — Herif sus, şimdi catlıyacağım, lakırdı

nöbeti bana ne zaman gelecek?! B. — Merak buyurmayın efendim, size de nöbet gelir, ve ateşler içinde yanarak rahat döşeğine kadar söylersiniz, bir az müsaade buyurun da evvelâ fakiri- -niz îzâhı hâl ideyim, bundan çend sene mukaddem validem cariyenize bir hastalık arız oldu. sebebi de gaayet çok söyledi, doktorlar kimse ile görüşmek-den men ettiler, o zamandan beri bendeniz de söze perhizkârım efendim... K. — Söylemediğin bu., ya söylicek olansan... B. — Sırası geldi efendim, tacil buyurmayın, bu abdi ahkarmızı Hacîvad dâiniz gönderdi, burada bir Karagöz Beyfendi varmış, hizmeti âlileri-ile şeref yâb olmak emniyesi ile sevk etti, rica ederim, sözümü kesmeyin ve keşişlemeden soğuk soğuk esmeyin, eğer o zâti biliyorsanız, tanıyorsanız, hukukunuz varsa, muhabbetiniz yolunda ise lütfen tarif buyurun..

K. — Tu Allah müstehakını versin, nefes al be nefes!. Hacivad uşak diye seni gönderdi ha!, alacağı olsun, elbet elime geçer!..

B. — Zanm kemterâneme kalırsa o zâti ke-

rimüssifat bilfiil siz olacaksınız., rica

ederim ketim buyurmayın.. Cevâbınız

mı, yoksa kendiniz mi?.

K. — Herif ayağını öpeyim, ya bir az sus,

ya git...

B. — Ber vechi peşin arz ve izah ideyim ki bu dâii bî nevanız her fenne agâh, her sazdan çalar ve her işde göbek atarım, siz ne gibi hizmet istiyorsanız bilâ te-reddüd söyleyin, meselâ, suyunuza dikkât, her sabah güzelce timar,, daha neler?., neler?..

K. — Artık çok oldun, sen babanı timar et!.. (Beberuhiye tokat atar, Beberuhi çekilir).

Naşid Bayîav

BECERANO


(Hayim) —Türkiye Hahambaşısı. 1846 da, ozaman Türkiye idaresi altında bulunan Bulgaristan'ın Eski - Zağara kasabasında doğmuştur. Burada birkaç sene içinde bilgisini, hocalarını geçecek kadar genişlettikten son-

ra namı pek genç yaşta Balkan memleketlerinin hudutlarını aşmıştır. Muazzam hafızası, çalışkanlığı ve geniş zekâsı sayesinde kendi-kendini yetiştirmiş olan nâdir şahsiyetlerden biridir; Türkçe, ispanyolca, bulgarca, ibrani-ce, fransızca, almanca, ingilizce, italyanca, rumence, lâtince, arapça, farsça, sanskritçe, rumca, ermenice lisanlarını tam bilirdi vakıftı, bu lisanlarla konuşur ve yazardı. .

30 sene, yine ozamanlar Osmanlı idaresi altında olan Rusçukda öğretmen ve din adamı olarak kaldıktan ve hemen bütün ilim kollarında bilgilerini arttırdıktan sonra Vi-yanada mühim bir imtihan geçirerek burada Hahambaşı ve Lisan âlimi (filolog) unvanını kazanmıştır. Bir müddet Bükreş'te kaldıktan sonra Edirne musevîlerinin daveti üzerine 1908 de Edirne hahambaşısı olmuştur. Burada 1919 tarihine kadar kaldıktan sonra vefatına kadar istanbul'a gelerek Türkiye hahambaşısı olmuştur.

Kendisinin dinî tetkiklerden ayrı muhtelif edebiyat ve tarih kolları arasında, felsefî bahisler üzerinde dünya çapında ilim, edebiyat ve tarih mecmualarında yayınlanmış makaleleri cildlerle kitab olacak kadar çok, ve hemen hepsi yorucu tedkik mahsûlüdür. Maddî imkânlarının azlığı hasebile ancak birçok mühim eseri Rumence basılmıştır. Dinler tarihi üzerindeki bilgisi gaayet derindi. Tevrat'tan gayri Kur'anı Kerim ve încil'i hemen ezbere denecek derecede bilirdi.

Kütüphane ve çalışma odası, bilgiye susamış her dinden genç ve yaşlı din adamının ve bilginin koşup toplandığı bir akademi hâlinde idi. Bunlar, Becerano Efendinin etrafında toplanarak dinî, edebî ahlâkî, tarihî konularda hakikatlerin ışığını bulurlardı.

Bu bahislere dair yapmış olduğu muhtelif tetkik ve komünikasyon üzerine birçok unvanı ve payeler kazanmış ve Fransız Beynelmilel Tarih Enstitüsü, Rumen, ispanyol, Portekiz, italyan, Alman akademilerine aza seçilmişti.

Hayim Becerano Efendisi vatanına dâima büyük bağlılık göstermiş ve bu derin merbutiyet dâima Osmanlı ve Türk devlet ricali tarafından sıcak sevgi ve hürmet, takdir île karşılanmışdır.

Bu arada birkaç vak'a kaydedilebilir:

Edirne hahambaşısı iken Balkan Harbinde uzun müddet muhasara altında kalan Edirne çok izdırap çektikten sonra Bulgarların eline düşmüş ve altı ay bulgarların elinde kalmıştır. Edirne muhasarası ve işgali zamanında bulgar işgal ordusu kumandanı General Va-zof Edirne ruhanî reislerini davet ederek hepsine ayrı ayrı vaziyetten memnun olup olmadıklarını sormuştur. Becarano Efendf-den gayri olan ruhanî reisler, müftü efendi dahil, evvelkinden daha rahat ve memnun olduklarını söylemişlerdir. Sıra kendisine geldiği vakit «vaziyetimiz sevdiği kocasını kaybeden bir kadının hâline benziyor, ikinci izdivacında mesud dahi olsa ilk aşkının erkeğini unutabilir mi?» demiştir; General Vazof da: «Bu duygunuz size şeref verir 'efendim» cevabını vermiştir.

Becerano Efendi fiilî sahada çalışırken manevî sahada da Edirne Türklerinin ümitlerini kuvvetlendirmeğe gayret ederdi. Bir-gün Edirne müftüsü ve bazı türkler kendi-sile görüşürken Edirnenin istikbali hakkında Tevrat'tan alınmak suretile bazı kayıtların içinden bir mânâ çıkartıp kendilerine izah etmelerini ricada bulunmuşlardır. Hahambaşı bu arzularını yerine getirmek için hemen Andı Atik'i açarak ve üzerinde parmağını gezdirdiği bir fıkranın tercümesini okumuştur: «Düşman geldiği yerden oraya-dönecektir. Bu şehri kurtarmak için himaye edeceğim.» (Tevrat îşaya: Fasıl 37, fıkra 34-35).

1918 mütarekesinin kara günleri içinde de asıl ve necib kalmışdır.

Fener Rum Ortodoks Patriki Meletios istanbul'a geldikten sonra-nıusevîleri rum-larla işbirliği yapmağa teşvik etmişse de muvaffak olamamıştır. Meletios Hahambaşı Becerano Efendiyi ziyarete geldiği vakit! (inşallah i.,, ruhanî reis - Rum, patriği, Ermeni patriği ve Hahambaşı- Haylm Becerano Efendi elele verip hak ve (Besim.- o. Z. Çakaloz)



B1C1RANO

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

- 2345


BEDESTAtf


menfaatlerimizi korumağa çalışırız) demiştir. B«cerano Efendi cevaben:

— Biz ruhanî reisleriz; vazifemiz dinin emrettiği şeyleri yapmaktır. Ermiya Peygamber şöyle diyor (Ermiye Fasıl 39, fırra 7): «Sizi nefyettiğim memleketin selâmeti için çalışınız, o memleketin iyiliği için dua ediniz; çünkü o memleket selâmet içinde yaşarsa, siz de selâmet içinde yaşarsınız» diyor!. cevabını vermiş ve bunun üzerine konuşma zemini değişmiştir.

24 Temmuz 1923 tarihinde Lozanda ak-dolunan muahedename mucibince Türkiyede yaşayan gayri muslini ekalliyetlere bazı imtiyazlar tanınıyordu (Madde 42). Buna göre gayrimüslim vatandaşların aile efradı arasında aile hukukuna taallûk eden ihtilâfların Türk mahkemeleri tarafından bu cemaatlerin dinî örflerine göre hal ve faslı gerekmekte idi. Hahambaşı Becerano Efendi başta olmak üzere türk-musevî cemaatinin ileri gelenleri hükümete müracaat ederek böyle haktan affolunmalarını rica. ile diğer bütün vatandaşlara bu hususlarda tatbik edilecek kanun ahkâmının türk musevîlerine de tatbik edilmesini istemişlerdir.

Musevî encümeninin bu kararından haberdar olan türk-ermeni karma encümeni ve rum ortodoks karma encümeni aynı suretle karar vermeğfe mecbur kalarak mesailerine son verdiler.

Atatürk Hahambaşı Becarano Efendi'yi yakından tanır.ve ona dâima iltifatta bulunurdu.

Türkiye Hahambaşılığma intihap edildikten sonra Hayim Becerano Efendi îstan-bulda ikamet etmiştir. Hastalığı esnasında, Cumhurbaşkanı olan Atatürk sıhhatinden haber almak için. Başyaverini Hahamhaneye göndermiş ve tedavisi için nakdî hediyelerle hatırını istifsar etmiştir.

Bütün hayatını ilme, irfana vermiş olan. bu müstesna ve mütevazı insan birçok yüksek idealistler bilginler gibi ömrünü kimseye sezdirmediği fakrü zaruret içinde geçirmiş ve 3 ağustos 1931 de İstanbul'da, çok sevdiği vatanı içinde fanî hayata gözlerini kapamıştır.


Yüklə 5,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin