Kalesinde Halil Paşa Kulesi ve sahil kapusu Resim: Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,55 Mb.
səhifə14/76
tarix27.12.2018
ölçüsü5,55 Mb.
#86801
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   76

Bekçi (Resim : S
Kapıdan her gelene acık evler — «... ka-» f e şantanlar hizmetçilerine refâkatden ibaret bulunan hareket her zaman- müsmir olamadığı cihetle bir aralık bunlardan vaz geçerek her girildiği anda naili emel mümkin olan mahallere devama başladı. Derken bu hanelerin birisinden aldığı müstekreh hastalık bîçâreyi yatağa serdi, iki ay sürdü..».

Genel evde mukaveleli dost — «... bir de bu yolu tecrübe etti., haftada bir defa gitti, ayda iki lira verdi. Ama bir akşam bir başka zorlu adam geldi, çenesine bir yumruk yedi. Kırk yaşında adam külhânîler gibi döğüse mi kal-kdı? Kendisi gelen belâlıya el bile kaldırmadı, hattâ «Vurma!» diye yalvardı, lâkin.sarhoşa meram anlatmak mümkin olmadı,» Senin karnını deşmeyeyim de kimin karnını deşeyim!..» diye kamaya -davrandığı zaman kendisini kapu dışında buldu. Böyle rezîlâne kovulduğu mahalle artık bir daha adım.atamayacağını anladı..».



Bekâr evinde ermeni aşçı kadın rum uşak

— «... Feriköyünde bir evceğiz tuttu., ne pek gene, ne pek ihtiyar bir kadın tutarını dedi,' yemek pişirir, çamaşır yıkar, bana da bakar!!. dedi. Bir de uşak, çarşı hizmetini görür, yan-gelir keyfine bakarsın, cuma günleri de dışarı çıkar teneffüs edersin, dervişane bir maişet ki işte bekârlığın sultanlığı budur..

«... Seropik, bir ermeni karısı, gençliğe yakın, dikkat edilirse güzelce de.. Petraki adında bir de rum uşak buldu, otuz yaşında gene ve dine bir adam,. Bana da bakar ümidine nail-olamadı, Seropik Dudu bir tavrı iffet fürûşâne ile: — Yok, bir daha sarkıntılık ederseniz hesabı kesdiğim gibi giderim!, dedi.

«... ama hizmetkârları yemek yerler iken karının: — Şebek herif!, bana sataşmak istiyor, PetraMciğim dururken senin hangi yüzüne bakayım dediğini kulakları ile işitti..».

Cihangirde bir aile yuvası -— «... dört odalı kutu gibi bir evceğizin içinde bir valde, bir kız, bir de damad, selâmlıkda bir Mehmed-cik, ve haremde bir Fedaî kalfa., kayın valide hanım damadın malı kaybolmasın diye meraklı, Mehmedin çarşıdan satın alacağı şeyleri birer birer tarifden sonra paralan dahi ayrı ayrı verir. Günde beş on defa mutfağa inerek arabın isine nezâret eder. Gelin hanım ise her

gün yeni gelin gibi süslenip kocasını merdiven başından karşılar, elbisesini çıkartır, geceliklerini giydirir, her hizmetinde pervane gibi..

«... bizim Surûri Efendi sultanlığı bekâr-lıkda değil bu evde bulmuşdur. Koca evin masrafları onbeş altınla döner, her ay on altın ana paranın üstüne eklenirdi..».

BEKARODASI SOKAĞI — Fatih İlçesinin Fener Nahiyesinin Atikmustafapaşa Mahallesi sokaklarındandır; bu mahallede bulunan Ayvansarayda Loncadadır (B.: Ayvansa-rayda Lonca).

Her iki bası Ebe Sokağı üzerinde olan iki dirsekli, bozuk, toprak bir yoldur. Ahşab ve •kagir evceğizler ve ahşab kulübeler arasından geçer; kapı numarlı tekler 13, çiftler 28 dir. Vapur iskelesi tarafından gelindiğine göre Ete sokağındaki ilk kavuşağmm sağ tarafında adsız bir çıkmazı, bu çıkmazın ortasında da bir kuyu vardır ki bu çıkmaz boşluğun vaktiyle bir evin bahçesi olduğu tahmin edilebilir. Sokak sâkinlerinin hepsi Kıbtii müslim vatandaşlardır. Bu satırları yazmak için geçdiğimiz-de bir evin önünde davul zurna calmakda, ser âzâd iki kıbti oğlan da harikulade bir hünerle göbek atup oynamakda idi (Kasım 1960).

Hakkı Göktürk

BEKÂR SOKAĞI — Beyoğlu İlçesinin Taksim Nahiyesinin Şehidmuhtar Mahallesi sokaklarından olup İstiklâl Caddesi ile Dolab-dere Caddesi üzerinde uzanır; Kurabiye Sokağı ile bir dört yol ağzı. yaparak -kesişir, sol kolda da Tolga Sokağı ile bir kavuşağı vardır. İstiklâl Caddesi basından yüründüğüne göre, iki araba gesebilecek genişlikde. paket taşı döşeli, meyilli bir yoldur; Kurabiye Sokağı ile kesişdikten sonra meyli ziyâdelesir. İki kenarı boyunca sıralanan kapu numaraları tekler 27, çiftler 36 dır; 3-5 katlı evler ve apartmanlar olup hepsi kagirdir; ve altları dükkândır, 8 fotoğrafhane, 5 terzi 2 bakkal, 2 lokanta, 2 kahvehane, l köfteci, l elektrikçi, l eskici, l buzdolabı mağazası, l spor levâzımâtı mağazası, l oto levâzımâtı mağazası, l cenaze levâzımâtı mağazası tesbit edilmişdir, çarşı boyu sokakdır. Bir operatör ve iki dişçi muayenehanesi vardır. Çağlayan Saz, Şen Bar, Paviyon Şehir gibi müdavimleri genç ve paralıca bekârlar olan eğlence yerleri vardır. Gece ve

gündüz kalabalık ve işlek bir sokaktır (Kasım 1960).



Hakkı Göktürk

BEKÇİ — Beklemek -kökünden isim; bir yeri, bir binayı, bir malı bekleyen; eskiden bekçi karşılığı «pâsban» ismi de kullanılırdı; Keçecizâde İzzet Molla her ikisini de bir beyit, içine koymuşdur:

Aceb bekçi kim pâsbanı feîek Saclasın işitdikce ürkmek gerek

İstanbulun günlük hayatında çarşı ve mahalle bekçileri, umumî hizmetler arasında, dirlik ve güven bakımından çok mühim bir yer alır; çarşı ve mahalle bekçileri bundan ötürüdür ki Büyük sehirin edebiyatına da geçmişlerdir; İstanbul tarihçesinde «bekçi», hâtıraları zengin isimdir.

Bekçi envâından orman, bağ, bahçe, bostan bekçileri ile han, fabrika, köşk bekçiliği gibi hususî hizmetlerde bulunan bekçiler ise isimleri zabıta vak'alarma karısdığı zaman bir bahis mevzuu olur (B.: Bekçi, Mahalle Bekçileri; Bekçi, Köşk Bekçileri; Bekçi, Çarşı Bekçileri; Bekçi, Han ve Fabrika Gece Bekçileri).

Mehmed Akif «Bekçi» kelimesini bir şiirinde şöyle kullan-mışdır ki bu beyiti İstanbul hayatından canlı bir tasvirdir:

Nara atmış diye sarhoşları, tutsen kovala

Bari git bekçi yazıl, aylık alırsın, budala!..

BEKÇİ, BEKCİ-BÂBA, MAHALLE BEKÇİLERİ — Mahalle bekçileri İstan-bulun günlük hayatında, dirlik ve güven bakımından asırlar boyunca o kadar önemli bir yer almış-dır ki adı Büyük şehrin edebiyatına gir-mişdir.

Mahalle bekçileri, Cumhuriyet devri bekçiler bu paraya el atamayub kıdemlerine gö-Cumhuriyet devrinde bekçi, üniforma giydirilmiş ücretli, aylıklı ve kaymakamlıklar tarafından tâyin edilir, bir polise yardımcı bir zabıta .memuru olmusdur ve hizmet etdik-leri mahalle veya semtin polis karakoluna bağ-lanmışdır. Halkdan resmî makbuz karşılığı muayyen bir bekçi parası toplanır, fakat bekçiler bu paraya et atamayub 'kıdemlerine göre tesbit edilmiş ücretlerini alırlar; vazifeleri, geceleri sokakları dolaşmakdan, gündüzleri de gereken resmî küçük hizmetleri görmek-dir. polisler gibi beylik bir. tabanca ile silâh-landırılmışdır, gece nerede olduğunu bildirmek, icab ederse polis devriyesi çağırmak, ya-hud, diğer mahallenin bekçisinden imdad istemek için bir de düdü-k verilmişdir.

Bekçilik vazifesinin dışında halk ile hiç teması kalmamışdır, ve mahallenin gediklisi olma-kdan cıkmışdır.

Edebiyatımızda zengin hâtırası olan, İs-tanbulun eski mahalle bekçileridir; Anadolu'dan gelen, sağlam ve müheykel vücud yapısına sâhib, sağlam iffet ve namus kefaletine

bağlanmış ve mahallenin malı olmuş, mahallenin hariminde bir bekâr uşağı olarak yerleşmiş, arada sılaya giden, yerine kefili olduğu birini bırakan, mahallenin beslediği, malını, canını, ırzını kalb huzuru ile emânet ettiği eski bekçiler; öylesine ki İstanbulda müşterek unvanları «Bekçi Baba» olmuşdu.

Müsellâh değildi
ler, ellerinde ucu de
mirli ağır bekçi sopa
ları yegâne silâhlan
idi. Yatsıdan sonra,
mahalle mahalle, 'bü
yük şehir onların
Baba olurdu, kaba taş dö-

. Bozcah) şenmiş sokaklarda so-



BEKÇİ

2412 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

2413

BEKÇİ


palarmı muttarid darbelerle vura vura geçerken, evlerin içine tam bir güven havası yayılırdı; bazan da gür sesleri, uyuyanları dehşet ve heyecan ile yataklarından fırlatırdı; İstanbul sık sık yangın âfetine uğrayan büyük bir ahşab şehirdi, gece yangınlarını şehre mahalle bekçileri ilân ederdi (B.: Yangın); gür sesleri ile, faraza:

— Yangın vaaaaar!... Samatyada... Sulu manastırdaaa!.. diye bağırırlardı.

Vazifeleri: gece sakakları dolaşmak, gece yangınlarını haber vermek, matbaanın ve gazetenin bulunmadığı devirlerde hükümet emir ve yasaklarını mahalle halkına ilân etmek, veya bu maksatla halkı mahalle mescidine davet etmek, ölüm, doğum, düğün olan evlerin hizmetlerinde bulunmak, evlerin ve konakların kış odununu kesmek, sakalık, yazın sayfiyeye gidenlerin evlerini beklemek, kiralık evlere 'kiracı bulmak, kiraya vermek, hulâsa mahalleye taalluk eden her şeyi yapmak idi. Ekseriya mahalle kahvehanesinin üstündeki bekçi odasında yatarlardı.

Memleketlerinin kıyafetini asla değiştirmezlerdi, hattâ memleketlerinin ağzı ile konuşurlar, ancak İstanbul ağzının bir kaç nezâket hitabını benimseyip alırlardı.

Bütün mahalle halkını tanırlardı. Uygunsuzları bilir, fakat, herhangi nahoş bir hâdiseyi önlemek için, göz kulak olurdu; sır ifşa etmezdi. Bir mahallede evine zîna yolundan erkek alan âlüftelerin, eski mahalle hayatının acı cilvelerinden evleri basıldığı zaman, Bekçi Baba, İmam Efendi ile baskıncı kaafilenin de başında bulunurdu (B.: Baskın). Ramazanlarda da, halkı sahur yemeğe kaldırmak için gece •dolaşır iken davul çalardı; davul çala çala dolaşır iken de arada mâniler okurdu. Fakat ekseriya davul çalup mâni okumak için yanına bir ramazan yardımcısı alır, onun hakkını da bayramda topladığı bahşişden verirdi, bu yardımcı bazan genç bir hemşehrisi olurdu, ramazan için mektub yazar, köyünden sureti mah-sûsada getirtir, odasında yatırır baskısı ve kefaleti altında tutar, bayramdan sonra da memleketine gönderirdi, Ramazanlar o genç için de bekçilik stajı olur ve bir gün Bekçi Baba İstanbuldan kesin olarak ayrılır iken yerini alırdı. Bazan da davulcu - mânicisini mahallenin fakir delikanlıları arasından seçerdi.

İnkılâb Müzesi Kütübhânesinde Muallim

M. Cevdetin kitabları arasında Birinci Sultan Abdülhamidin bir sır kâtibi tarafından kaleme alınmış hicrî 1188 (M. 1774-1775) yılma âi-d bir not defteri vardır; bu pâdişâhın günlük hayatının vak'acıkları kaydedilmişdir. İs-tanbulun Mahalle Bekçileri üzerine de şu şirin fıkra vardır:

25 ramazan 1188 salı günü (M. 18 kasım 1774) öğleden sonra pâdişâh Topkapusu Sarayındaki Sofa Köşkünde, İstanbulun mâni oku-makdaki hünerleri ile meşhur mahalle bekçilerinden iki nefer bekçiyi huzuruna kabul etti ve onlara ikindiye kadar bekçi mânileri okuttu, ve mahalle hayatından taklidler yaptırdı. İki bekçi sahur yemeğine kadar sarayda misafir edildi (B.: Bekçi, İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mâni katarları).

İffet ve namus erbabından oldukları sağlam ve zincirleme kefaletler ile bağlı olduğu halde bekâr uşağı bekçilerin arasında genç irisi, gençlerin de kaşı gözü yerinde, eli ayağı düzgün olanları mahalle halkınca hoş görülmez idi; onun içindir 'ki eski mahalle bekçileri dâima 30-35 yaşın üstünde, fakat yapısı sağlam, ağır başlı, tecrübeli, olgun, kâmil ve mutlak sakallı kimseler olurdu; bundan ötürüdür ki, istisnasız hepsi «Bekçi Baba» diye anılırdı. Üsküdarlı.halk şâiri Vâsıf Hocanın İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlar arasında genç ve yakışıklı bekçiler için bir destan vardır, kimin yazdığı tesbit edilememiş-dir; ve güzel bir bekâr bekçilikle mahalleye girmesini tehlikeli göstermektedir:


  1. Taze rû civandan olursa bekçi
    Gülistan içine bağlarım keçi
    Câriye halayık besleme kızdan
    Oynaşın bulacak bir ay en geçi


  2. Oyalı yemeni sarar başına
    Fesini de eğer samur kaşına
    Karanfil bıyığı burararak geçer
    Konağın önünden kız oynaşma


  3. Mintan allı güllü, çorab çiçekli
    Cebkenin altında çaprast yelekli
    Kundurada nalçaları çadırdar
    Pususu var püskülleri ipekli


  4. Sallanır yürürken şalvarın ağı
    Pençei âfitâb bekçi uşağı


Reşk ider endama selviyle kavak Levendâne atar iken ayağı

5. Çamaşır, süpürge bırakır işi
Halayık câriye varsa kaç kişi
Kafes ardı dolar nalça sesine'
İsmarlıdır ol civanın geçişi



  1. Ya konağın kızı, nazlı bülbülü
    Anın da oynamış bekçiye gönlü
    Ol bekâr uşağı zeberdest oğlan
    Mahalleye olur belâ püskülü


  2. Hanım kız kaçmadan oğlana bir gün
    Konakda yapmalı efendim düğün
    Dün odun yarıcı ya saka idi
    Mesnedi ikbalde bugün gördüğün


  3. İffetü namusu elhak ki tamam
    Geriye kalan çamaşır hamam --"
    Mihri müecceli yüz altın ile
    Çağırın kıysın nikâhı imam.


Çarşı ve mahalle bekçilerinin en eski ve güzel bir tasviri Evliya Çelebi Seyahatnâme-sindedir; büyük muharrir On yedinci asır ortasında şöylece anlatıyor:

Davulcu - Bekçi

(Resim : «Eski İstanbul

Yaşayışı» ndan)

«İstanbul Bekçileri — İ2000 neferdir, kırk bin derler, fakat mübalâğadır; 300 neferi Eski Bedestan ve Yeni Bedestan (B.: Bedes-tan).bekçileridir ki gedikli ulûfeli adamlardır. Geri kalanları her gece sabahadek İstanbul içinde köşk beklerler. Bu esnaf Subaşıya tâbi olduğundan ordu alayında ellerinde gûnâ gün fanusları yakub ellerinde ucu demirli sopaları, bellerinde kılıç ve ok ve yaylarıyla pa-lasdan esvab giyüb, başlarına acib serpuşlar ve gûnâgûn sivri külahlarla yerlere sopa vurarak hırsız kaçarmış şekilde:

Bre koma, kaçdı haaa!.. Vardı haaa!.... gibi şeylerle temâşacıları güldürürler».

Ahmed Rasim «Muharrir bu ya!..» adlı eserinde (1926) «Bekçi!, sen sus!..» serlevhasını taşıyan makalede İstanbulun eski mahalle bekçilerini şöyle tasvir ediyor:

«Şehiremâneti yaramaz, gürültücü çocuk avutur gibi bekçilerin eline bir düdük verdi, susdurdu. Ne canım «Yangın var!..»lar, ne de sopa uruşları kaldı. Köftehorların bâzısı da sopa ile saat vurarak hattâ çeyrek geceyi bile bildirirdi.

«Doğrusu şapka bunları da açdı!

«Daha evvelki kıyafetleri de hemen hemen sabitti. Az gençlerinin başlarında, üzerlerine «Yardan ayrıldım» var' koyu vişne renginde dallı yemeni sarılı «arakçin» yâhud «hartavî» denilen, ihtiyarlarında üstü ağabâ-nili, yâhud sarıklı serpuşlar bulunur, sırtlarında mevsimine göre salta, cebken, aba, hayderî biçim caket, gocuk, bacaklarında sıkma, dizlik, şalvar, ayaklarında kundura mest, kış yaz memleket işi renkli yün çorab, bellerinde kuşak, bâzılarında sarkıtma, boyundan atma sürgülü gümüş kordon, saat bulunur, böyle bir kıyafet ile sokak sokak dolaşarak Anadolu kıyafetlerinden bir kaçını temsil ederlerdi».

Ahmed Rasim eski bekçilerin günlük mahalle hizmetleii arasında, diğer yazarlarda rastlamadığımız ölü yıkayıcılığından bahsediyor; imamlar ölüyü yıkar iken suyu bekçiler dökerdi, üstad bir de fıkra naklediyor :

«İmam ölüyü yıkar, bekçi de su dökermiş. Bir iki maşrabadan sonra meyyitin karnından bir gürültü, gelir. İmam derhal lifi sabunu elinden atar, kaçmağa baslar; lâkayıd bekçi arkasından bağırırmış:

Karikatürde Bekçi

(Akbaba Mecmuası, C. Zorlu, 1960)

BEKÇİ

2414


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 2415 —

BEKÇİ




— Korkma İmam Efendi, huyu çıkıyor!..» (A. Rasim, Gülüb Ağladıklarım).

Ruşen Eşref Ünaydın «Ayrılıklar» adındaki güzel eserinde (B.: Ayrılıklar) «Davulcunun Mânileri» serlevhasını taşıyan makaale-de ramazanın onbeşinci gecesi bahşiş toplamaya gelen İstanbulun eski mahalle bekçilerini şu satırlarla tasvir ediyor; yazı, 1918 mütârekesinden sonraki kara işgal günlerinde kaleme alınmışdır:

«... düşüncelerden davul sesi ile ayrıldım. Türklerin geçirdiği belki en küsgün ramazan bu olduğunu unutarak çocuk gibi sevindim.

«Ağabânı sarıklı ve poturlu bekçi, elinde muşamba fejıer, kapıya dikildi. Sopasını taşa vurdu. Mâniei, bugünlere pek uygun düşen titrek ve solgun bir sesle dedi ki:



Besmeleyle çıkdım yola Selâm verdim sağa sola A benim devletli beyim Vakti şerif hayır ola... Dambır da dandan, dambır da

dan Dambır da dandan, dambır da

dan!..

«Eskiden böyle bekçi ka-pıye geleceği akşam sofrada ne telâş olurdu. Çocuklar ye-mekden biraz evvel sıvışmak isterlerdi. Kafesler sürülür, mânicinin yolu beklenirdi. İftardan yeni kalkan erkekler, beyaz entariler, Şam hırkaları ile minderlere, bağdaş kurarlar, orucun keyfini gidermek için bol* kahvelerle kehrübâ saplı yasemin çubuklarda Ba-yazıd sergisinden alınma (B. : Bayazıd Camii avlusunda Ramazan Sergisi) güzel kokulu sigaralar içerler, başlarında gürültü istemezlerdi. Kadınlar üst üste kafes arkalarına yığılırlar, yahud lâmbayı üfleyerek kafesleri açarlardı. Cesareti, tek başına gece yarıları sokaklarda sopasını vura vura dolaşır iken beliğleşen bekçi, o akşam söz belâgati karşısında silik kalırdı. Efen-




Bekci, 1960 (Resim : Bülend Seren)
dilerinden bahşişini istemek için parası ile tuttuğu uyanık zekâlı, sözü, ahengi düzgün şehrî mâniciye bir vilâyet adamı hayret ve gururu ile, bön ve iyi bir tebessümle bir bakısı vardı ki unutmak kaabil değil!..

«Bu seferki mânici - askerden yeni doyduğu sırtındaki alman ceketinden belli, zâif, esmer bir genç - davulu taşımakdan yorulmuş gibi duvara yaslandı...».

Mahmud Yesârî «Amıca Bey» mecmuasına yazdığı «Portreler» başlıklı makaaleler arasında eski mahalle bekçilerini şöyle anlatıyor:

«Fakat, zamanımızın bekçileri gibi eski Bekçi Baba evlerden, apartmanlardan çekişe çekişe pazarlık ederek aylık toplıyan bekçilerden değildi.

«Vaktiyle, bekçinin, içtimaî hayatta mevkii vardı. Çocuklar, bekçi babadan korkarlardı. Yalnız ço-çocuklar mı? Büyükler de, bekçi babadan çekinmez değillerdi.

«Halbuki o, dünyânın en yumuşak başlı adamıydı. 0-nun, belinde tabancası yoktu. En sert kış gecelerinde, kara koyun postu gocuğunu sırtına geçirir ve ucu demirli lobut sopasını eline alır, sokakları dolaşmıya çıkardı.

«O zamanlar, polis düdükleri ve polis yoklamaları yoktu. Bekçi baba, lobutunun demir kaplı ucunu taşlara vurarak, rasathaneden daha ayarlı, saati haberlerdi.

«Evlerden, saatleri duranlar, ayarları şaşıranlar, kulak kabartırlardı:

— Sus ayol, şimdi bekçi
geçecek, saati vuracak.

«Bekçi baba, geçer, saat, acele ayar edilir.

— Biz, üç buçuk sanıyor
duk. Uçmuş..

«Evlerde eksik olmaz, ya torun, ya kerime, ya mahtum, bir çığlık koparır :

— Haminne dur. Bekçi,
buçuğu da çaldı.

«Bekçi baba, lobutunun demir uciyle saat başlarını tak tak vururken, buçukları da, taşlarda sürüyerek hafifçe tıkırdatırdı.

«Bekçi baba, mahallenin kilidi, küreği idi. «Ölünün vasisi, dirinin kefili», «hallâi-i müşkilât», «melek-üs sıyâne», ne -derseniz deyiniz, o, idi. Mahallenin, ölüsü, dirisi, ona emanetti.

«Yetim torununu alıp gece yatısı misafirliğe gidecek, — faraza — Şerife Hanım, evinin anahtarını bekçi babaya teslim eder :

— _Gelince alırız; sen, gözkulak oluver.
«Bekçi baba, kalın kaşlarım çatarak, pos

bıyıkları arasından ağır bir sesle cevap verir:

— Sen merah itma!...

«Fukara Şerife Hanımın iki odalı kulübe azmanı evine gözkulak olmaktan ne çıkar!

«Karşıki muhasebecilerin konağı da var Tıklım tıklım -eşya dolu. Mahalle konağının zenginliği, fukara komşuların dillerinde destan!... Muhasebeciler de yazlığa gidecekler mi, anahtarı bekçi babaya bırakırlar.

«Bekçi baba, bir değil, iki değil, üç değil, beş değil, emanet anahtarları bilir, sahiplerini tanırdı.

«Bekçi baba, sessiz cansız mahallenin hareket adamı idi. Düğün evlerinin kapılarında inzibatı, o, temin eder, cenaze çıkan evlerde de ayni vekarla hizmet ederdi.

«O, yangını haber verirdi:

— Yan... gün... vaaar! diye öyle göğüs
ten höngürderdi ki, en ağır uykuluları sıçra
tarak uyandırırdı.

«O zaman, bu ses, «alarm» işareti idi. Ve tecrübe düdüklerinden daha çok ses çıkarırdı.

«Eskiden, «İstanbulun yangını, Anado-lunun salgım» müthiş, korkunç şeylerdi. Bir yangında, bir iki ev yanmaz, bütün bir mahalle, hattâ bir semt, kül oluverirdi. Bir yangın, dört, beş mahalleyi tehdit ederdi. Sıçrı-yan kıvılcımalardan, iki, üç sokağı birden alevlerin sardığı görülürdü. Şehirde, kagir, beton evler, hemen hemen yok gibiydi. Koca bir mahalle, yarım saatin içinde, çıra gibi yanardı.

«Bekçi baba, kiraz mevsimi, zengin, ze-maneye göre kibar azmam konaklarına, odun yarmıya çağırılırdı. Bu, odun yarmak, bir marifetti. Çünkü, sobalık, çamaşırlık, mut-baklık, ayrı ayrı kesilecek. 'Şimdiki gibi elek-

trikli destereler yok, gırr! diye saniyede kesip atmıyor.

«Bekçi baba, başına kırmızı benekli yazma mendilini sarıp aba ceketini çıkarıp da : Tuh! diye avuçlarına hohlayıp balta sapına yapışınca, sobalığı, çamaşırlığı, mutbaklığı, bir çırpıda çıkarırdı!...

«Bayramlarda, en zenginden, en fakirine kadar, bütün mahalle, onu gözetirdi. Her evden, keselerine göre, yazma mendil, gömlek, arşınlarla basma ve para verilirdi.

«O, mahallelinin, kendisini sevdiğini, kendisine bağlı olduğunu bildiği halde, şımar-maz; kara koyun postu gocuğunu giyer, ucu demirli lobutu ile, saatleri, dakikaları vurarak mahallenin sokaklarını, kışın en dişlek gecelerinde bile, hiç şikâyet etmeden dolaşırdı.

Onun, belinde tabancası yoktu. Fakat, onun sopasının sesi, hırsızları, serserileri, ça-karalmaz tabancalardan daha çok korkuturdu..» (Mahmud Yesârî)

İstanbul Polis Mektebi müdürlüğünde bulunmuş Mustafa Gaalib Beyin «Nizâmâtı Umumiyei Zabıta» adındaki eserinde (eserm neşri tarihi rûmî İ337, milâdî 1,921). Çarşı ve mahalle bekçileri hakkında 29 Nisan 1330 (Milâdî 12 Mayıs 1914) tarihli bir muvakkat kanun sureti vardır ki, ananelere dayanan eski mahalle bekçiliğinden zamanımızdaki bekçi nizamına bir geçiş devrinin vesikasıdır. Dört maddelik bu muvakkat kanunun metni şudur: "«Madde l — Şehir ve kasabalarda çarşı ve mahalleler için bekçi istihdamı mecburîdir.

«Madde 2— Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin 25 yaşından aşağı ve.60 yaşından yukarı olmaması ve bir gûnâ cinayet ve muhilli namus ve iffet cünha ile mahkûm ve sui hâlü hareketle müştehir bulunmaması şarttır.

«Madde 3 — Bekçilerin memuriyetleri İstanbulda Polis Müdürü ve vilâyetlerde en büyük mülkiye memurları, tarafından tasdik edilmek üzere sureti intihabı ile bunlara verilecek ücretin miktarının tâyini, ne tarzda verileceğini, bu ücretin nereden ne suretle toplanacağını, her yerin örf ve teamülüne ve ihtiyacına göre oranın meclisi umumîsine bırakılmıştır. Bekçi ücretinin toplanmasında tahsili emval kanununun hükümleri tatbik olunur.



BEKÇİ

2416 —


İSTANBUL,

ANSİKLOPEDİSİ

— 2417

BEKÇİ



«Madde 4 — Çarşı ve Mahalle Bekçileri mahallî zabıtanın' nezâreti altında olub zâbı-tai mania ve adliye vazifelerinde ona yardımla mükelleftir; bu vazifeleri ifâ sırasında polisin mâlik olduğu hak ve salâhiyete sahiptir.»

Zamanımızın Bekçi Teşkilâtı — Aşağıdaki notlar kıymetli muhabirimiz Hakkı Göktürk tarafından verilmiştir : Eskiden mahalle muhtarlıklarına bağlı sivil mahalle bekçileri yerine 1944 senesinde kaymakamlıklara bağlı bekçi büroları ihdas olundu. İstanbulun her ilçesinde bir bekçi bürosu vardır. Meskenlere takdir edilen bekçi aylıkları bu 'büroların tahsildarları tarafından toplanır, bekçi aylıkları toplanan bu paradan verilir. Bekçiler götürü ücret vergisine tabidirler.

Bekçilerin aldıkları maaş netdir. Her üç senede bir kıdem zammı, her sene sonunda da bir maaş jüsbetinde ikramiye alırlar. Senede bir takım elbise - üniforma, bir palto, bir çift fotin verilir. İlâç paraları teşkilât tarafından ödenir. Doğum ve ölüm yardımı görürler (Bu yardımı bâzı büroların yapmadığı söylenir).

Bekçi üniforması şöyledir: Kahve rengi kalın kumaştan yapılmış kapalı yakalı caket, ayni kumaştan külot pantalon, tozluk, kasket, tokalı kemer ve omuzdan çaprazlama ince kayış. Birer beylik tabancaları ve birer düdükleri vardır. Sol göğüs üzerinde kırmızı bez üzerine pirinçden sekiz köşeli bir yıldız, ortasında bir «B» harfi. Bekçi basılarda çift B (B.B.) harfi vardır. Kaskette de bu göğüs armasının daha küçüğü vardır. Kemerin tokasında da «Bekçi» yazılıdır ve toka numarası denilen sicil numaraları bulunur. -

Bekçiler, muhafazasına memur oldukları sokakalarda akşam gün karardıktan sonra sabah ağarıncaya kadar nöbetlesemeden dolaşırlar.

Eminönü İlçesinde: 150 bekçi, 15 bekçi-başı, 10 tahsildar, 5 büro memuru vardır. Aldıkları ücret yirmibeşer lira farMa 250-425 liradır.

Fâtih İlçesi: 150 bekçi, 5 bekçibaşı, 5 yardımcı, 11 tahsildar, 10 büro memuru. Ücretleri yirmibeşer lira farkla 250-425 liradır.

Eyyub İlçesi: 40 bekçi, 8 bekçibaşı, 9 tahsildar, 7 büro memuru. Ücretleri yirmibeşer lira farkla 300-450 liradır.

Beyoğlu İlçesi: 175 bekçi, 6 bekçibaşı, 13 tahsildar, 15 büro memuru, yirmibeşer lira farkla 300-550 lira, büro memurları 350-600 lira. Tahsildarlar yüzde primle çalışır, tam tahsüâtda bulunan tahsildar senede 7200 lira prim alır.

Şişli İlçesi: 116 bekçi, 8 bekçibaşı, 12 tahsildar ve büro memuru. Ücretleri kıdemsiz bekçi 350, eski bekçi 375, bekçibaşı 425 lira.

Beşiktaş İlçesi: 88 bekçi, 6 tahsildar, 10 büro memuru, ücretleri yirmibeşer lira farkla 275 - 500 liradır.

Bakırköy İlçesi: 30 bekçi, l bekçibaşı, 3 tahsildar 2 büro memuru. Ücretleri 245-265-285 lira, bekçibaşınm 400 lira.

Sarıyer İlçesi: 26 bekçi 2 bakçibaşı, 3 tahsildar, 3 büro memuru. Ücretleri 260-299. 5-325-357, 5-390 lira büro kâtibleri 325, mu-" sebeci 470 lira.

Kadıköy İlçesi: 90 'bekçi, 10 tahsildar, büro memuru. Ücretleri 230-490 lira.

Beykoz İlçesi: 20 bekçi, 4 tahsildar, 2 büro memuru. Ücretleri 250-350 lira, büro memuru 375-400 lira.

Üsküdar İlçesi: 52 bekçi, 4 bekçibaşı, 9 tahsildar, 5 büro memuru. Ücretleri yirmibe-"şer lira farkla 250-400 liradır.

Adalar İlçesi: 28 bekçi, l bekçibaşı, 3 tahsildar, 3 büro memuru. Ücretleri 300-350-400 liradır. Tahsildarlar 350, iki memur 350, bir memur 400 lira ücretlidir.

Bekçi büroları memurları arasında kadın da vardır.

Kartal, Şile, Silivri ve Çatalca ilçeleri bekçi teşkilâtı büroları ziyaret edilemedi. Buraların b&kçi teşkilâtı hakkında kendi maddelerinde bilgi verilecektir. Yukarıda tesbit edilen 12 ilçenin bekçi bürolarından aldığımız rakamlara göre İstanbulun bu ilçelerinde 1113 mahalle bekçisi, 87 tahsildar, 85 büro memuru bulunmaktadır.

On iki ilçede bekçi ücretlerinin mütehav-vil olması bizce garib görülmüştür. Her ilçenin bekçi kadrosu da sabit değildir, sık sık vazifesini terkeden bekçiler görülür, yerleri de yeni talihlerle doldurulur.

«İstanbul Mahalle Bekçileri Yardımlaşma Derneği» adı ile " bir de cemiyet vardır, 1956 yılında kurulmuştur.

Her ilçede bir şubesi bulunan bu derneğin gayesi azasının arasında mücbir sebepler-

le sıkıntıya düşenlere yardım .etmek, hastalık, ihtiyarlık, doğum, ölüm hallerinde onlara

" el uzatmaktır. Genel Kuruldan karar almak, mensub olduğu şubeden iki arkadaşının da müteselsil kefaleti ile 4 taksitde ödenmek üzere 100 lira ikrazda bulunulur. Derneğe girmek için 250 kuruş duhuliye ve her ay l liradan aşağı olmamak üzere .aidat ödenir. Bu derneğin yirmi üç kurucu âzası şu kimse-

'"lerdir:

l — Hüsnü Ertek, tercüman - rehber, Basın Yayın U. Md. kursu mezunu; 2 — Osman Eryenen, mahalle muhtarı; 3 — Süleyr man Güney, mahalle muhtarı; 4 — Yaşar Çevik, bekçibaşı, toka No. 28; 5 — Kemal An-soy, bekçibaşı, toka No. 24; 6 — İbrahim Tan, bekçi, toka No. 18; 7 — İsmail Suvar, bekçibaşı, toka No. 16; 8 — Veysel Şengün, -bekçi, toka No. 17; 9 — Yusuf Çetin, bekçi toka No. 46; 10 — İsmail Karagöz, bekçi, toka No. 27; 11 — Yusuf Karaköy bekçi, toka No. 33; 12 — Sadri Yangeç, bekçi, toka No. 4; 13 — Ahmed Aksoy, bekçi, toka No(. 40; 14 — Hasan Uğur, bekçi, toka No. 20; 15 — Halil Akyol, bekçi, toka No. 42; 16 — Hüseyin Kızıldağ, bekçi, toka No. 47; 17 — Osman Yıldırım, bekçi, toka No. 42; 18 — Ali Boztepe, bekçi, toka No. 12; 19 — Sefer Aydöğan, bekçi, toka No. 48; 20 — Bayram Öztunçbilekli, bekçi, toka No. 78; 21 — Hüseyin Taşçı, bekçi, toka No. 67; 22 — Besim Özkahraman, bekçi, toka No. 34; 23 — Hüseyin İoncin, bekçi, toka No. 39.

BEKÇİ, BEKÇİ BABA, MAHALLE BEKÇİLERİNİN DESTAN VE MÂNİ KATARLARI (İstanbul) — Muhtar Yahya Dağlı tarafından derlenmiş ve 1948 yılında C.H.P. Eminönü Halkevi Kütüphane ve Yayın kolu destan serisinin l numaralı eseri olarak Türk Neşriyat Yurdu tarafından basılmış ve yayılmış değerli bir kitabdır; 15x20,5 eb'âdmda 92 sayfa olup M. Y. Dağlı ön sözünde, şunları yazıyor :

«Her biri ayrı ayrı.birer mevzu tasvir ve temsil eden bu destanlar, teravih namazını müteâkib temcid vaktine kadar davulun re^ fâkatinde halka söylenen ve bir eğlence mevzuu olduğu gibi İstanbulun kendine hâs an'a-nesini yaşatan karakteristik eserlerdir.

«Bu destanlar şekil itibariyle edebiyatımızda destanların tâbi oldukları nazım usûlü-

ne şeklen uygun değildir, fakat mânâ itibariyle tam bir destan halini arzetmektedir.

«İlk bakışta mâniler gibi murabba yani dörtlü bir kıta gibi görünürlerse de mevzun olan medih veya tesir, müteâkib murabbâlar-da devam ettiği için destan mâhiyetinde mâni katarları diye kabul etmek zarurîdir. Nitekim bu sebeple kitabın ismine de Destan ve manî katarları denildi.

«Mevzuunu teşkil eden maddeler horoz, keçi, pire, köpek gibi hayvan karakterlerini göstermek, para saymak, takılmak ve bekçi ile latifeler yapmak nükteler savurmak suretiyle zamanın bâzı âdâb ve âdetlerini de tasvir etmektir. Bu arada Adakale, Ayasofya Kütüb-hanesi, Sîmkeşhâne, İç ve Dış Bedestenler, Eski Saraçhane, Kızkulesi, ve İstanbulun Esnafı ile İstanbulun Yalıları ve İstanbulun seyran yerlerinden. de bahsedilmektedir.

«Destanların içinde geçen tarihî binalar ve vak'alar, bunların bir buçuk ve hattâ iki asır evvele âid olduğunu ve o devrin hem yaşayışını hem de halk duygularını belirtmesi bakımından İstanbulun yazı diliyle ifâde edilmiş asîl ve canlı birer levhasıdır.

«Bu destanların bir kısmı isimsiz ve tarihsiz olarak taş basması ile basılmış ve üzerleri kaba saba resimlerle doldurulmuştur. Biz buraya onlarla Fâtihte Millet Kütübhanesin-de merhum Ali Emîrî Efendiye âid yazma mecmualarda gördüğümüz destanları da ilâve eyledik».

M. Y. Dağlı taş basması destanlardaki resimlerden tek örnek almamıştır, sâdece «kaba saba» 'demekle iktifa etmiş ve eserini metin dışı on iki resim ile tezyin etmiştir. Bu resimler çok görülmüş gravür veya fotoğraf kopyalarıdır.

Kitabda metinleri neşredilen destanlar şunlardır: l— Bekçinin Bezirgânlığı; 2— Bekçinin paça kazanına düşmesi; 3— Bekçi ve fareler; 4— Esnaflar; 5— Bedestan; 6— sandal Bedestanı; 7— Saraçhane; 8— Ramazan faslı; 9— Ramazan zahiresi; 10 Horoz; 11— Ayazma faslı; 12— Şadırvan; 13— Bahşiş Destanı; 14— Kaz ile Ördek; 15— Sîmkeşhâne; 16— Akçe saymak; 17—- Köpekler; 18— Adakale; 19— Sibyanlar; 20— Kızkulesi; 21— Ahvâli insan; 22— Mirasyedi; 23— Kütüphane; 24— İstanbul Yalıları; 25— Seyran Yerleri: 26— Eyyub faslı; 27—



BEKÇİ

— 2418 —


ISTANBUI

ANSİKLOPEDİSİ

— 2419 —

BEKCİMAHMUD SOKAĞI




Kamer faslı; 28— Mekteb; 29— Saat; 30-Takılma; 31— Arablar; 32— Sıla, rahim; 33— Kadir gecesi; 34— Keçileri; 35— Lâ-tîfe; 36— Kediler; 37— Pireler; 38— Sıçanlar; 39— Tenbeller; 40— Çalışma.

M.Y. Dağlı «Bedesten», Sandal Bedesteni», «Saraçhane», «Ayazma». «Şadırvan», «Sîmkeşhâne», «Adakale», «Kızkulesi», «Kü-tübhâne» destanlarına, bu konuları aydınlatıcı tarihî notlar ilâve etmiştir.

Bu eser, öyle zannediyoruz ki, Halk Evlerinin bütün yayınları gibi bugün güç bulunur kitablardandır. Herhalde, çok ciddî olarak gözden geçirilerek yeni baskısının yapılması gerekir.

Bu kıymetli eserden bu şehir kütüğüne üç destan alıyoruz; diğerleri için kendi maddelerine bakınız.



BEKÇİN-İN BEZİRGÂNLIĞI

  1. Yüklə 5,55 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin