MURADIV
^ .
IV. Murad'ın tombak oyunlarını izlediği kürsü ve bir cirit atışım anlatan kitabe.
Hayat Tarih Mecmuası, S. 9 (Ekim 1972)
ğı da rivayet edilir. Çok kısa ve kesin ifadeli olan hatt-ı hümayunlarından biri "Hasan habsolunsun. Amma bu mel'unu hemen şimdi kapucular kethüdasına gönde-rüb çeşme önünde başını kesdiresin. Ben dahi yukarıdan bakarım. Elbette olsun!" biçimindedir.
Koçi Bey, yönetim işlerinde IV. Murad' a danışmanlık etmiş, eski yasaların nasıl uygulanması gerektiği konusunda layihalar sunmuştur. IV. Murad'ın, saltanatının ikinci dönemi (1632-1640) kısa fakat İstanbul ve imparatorluk açısından bu süreye sığdırılması zor olaylar ve gelişmelerle doludur. Evliya Çelebi, sesinin güzelliğiyle IV. Murad'ın dikkatim çekmiş ve onun himayesiyle yetişmiştir. Evliya Çelebi 5e-yabatname'sinde, İstanbul, o yıllardaki tüm özellikleri ile anlatılır. Örneğin, IV. Murad'ın Alay Köşkü'nden izlediği esnaf geçitleri, kentin o zamanki iş ve ticaret hacmi konusunda fikir verir.
Vezirlik vererek musahip yaptığı Emir-gûneoğlu Yusuf Paşa'nın İstanbul'a yeni bir eğlence anlayışı getirdiği, İstinye'de Feridun Paşa Bahçesi'nin yeni bir Boğaz semti olarak (Emirgân) gelişimine hizmet ettiği bilinir. Yine Evliya Çelebi'nin anlattı-
MURADV
510
511
MURADV
gına göre Hezarfen Ahmed Çelebi(->) ilginç bir denemeyi IV. Murad'ın izniyle gerçekleştirmiş ve "ibtidâ Okmeydanı'nın menberi üzere rüzgârın şiddetinde kartal kanadı bağlayub havada sekiz dokuz kere pervaz" ettikten sonra Galata Kule-si'nden lodos rüzgârıyla uçup Üsküdar'da Doğancılar Meydanı'na inmiş, olayı Sinan Paşa Köşkü'nden seyreden IV. Murad "Bu pek havf edilecek bir âdemdür. Her ne murad eder ise elinden geliyor" deyip sürgüne göndermiştir.
IV. Murad'ın, nedimi Tıflî Çelebi ve efsanevi bir kişilik olan Bekri Mustafa ile olan öyküleri, sonraki yakıştırmalarla birlikte istanbul halk kültürünü zenginleştir-miştir.
Anadolu'da özellikle de Doğu Anadolu' da unutulmaz izler bırakan ve bu bölgenin imarıyla ilgilenip yollar, hanlar, köprüler yaptırtan IV. Murad'ın adını taşıyan yerleşim yerleri ve büyük bir akarsu (Fırat'ın kolu Murad Suyu) vardır. İstanbul'da ise Boğaz güvenliği için ve Kazak saldırılarına karşı Kavak kalelerini yaptırtmış, Bayram Paşa'ya, surları ve harap camileri onarttır-mıştır. Üsküdar'da ve Kandilli'de yaptırdığı saraylar yıkılmış bulunmaktadır. Bağdat ve Revan köşkleri İstanbul'a kazandırdığı çok değerli mimari eserlerdir. Göksu, Kandilli, Tokat Bahçesi mesirelerine düşkün olan IV. Murad'ın, temmuz ayını İstavroz Sarayı'nda, eylülü Davud Paşa Sarayı' nda geçirdiği bilinmektedir. Şiirleri olan IV. Murad saz eserleri de bestelemiştir. Topkapı Sarayı'nda giyim kuşamı, zırh ve miğferleri, kalkanı, gürzü, kılıcı, koşum takımları vardır.
IV. Murad'ın hasekileri ve cariyeleri konusunda hemen hiçbir bilgi yoktur. Ayşe adlı bir hasekisinin adı, ölümünden sonraya ait bir belgede geçer. Şehzadeleri (Ahmed, Süleyman, Mehmed, Alaed-din) kendi sağlığında ölmüştür. Adları bilinen kızları Gevherhan, Kaya, Ayşe, Fatma, Hafise, Safiye, Rukiye sultanlardır. Bibi. Tarih-i Naima, II, 95, 26l vd, III; Kâtib Çelebi, Fezleke, II, ist., 1286; Karaçelebizade Abdülaziz, Ravzatü'l-Ebrar, Kahire, 1248; Tarih-i Solakzade; Evliya, Seyahatname, I; Dimit-ri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi, II, Ankara, 1979, s, 152-164, 328; M, C. Baysun, "Murad IV", ÎA, VIII, 625-647; Danişmend, Kronoloji, III, 325-386; Ahmed Refik, "Murad-ı Râbî'nin Hatt-ı Hümayunları", TOEM, s. 39 (1332); (Altınay), On-birinci Asırda; R. E. Koçu, Osmanlı Tarihinde Yasaklar, ist., 1950; Y. Öztuna, Türkiye Tarihi, IX, îst. 1966, s. 7-68; Uluçay, Padişahların Kadınları, 54-56; G. Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi-I, Osmanoğulları, Ankara, 1969, s. 74-75; Öztuna, BTMA, II, 67-68.
NECDET SAKAOĞLU
MURADV
(21 Eylül 1840, İstanbul - 29 Ağustos 1904, İstanbul) 33- Osmanlı padişahı (30 Mayıs 1876-31 Ağustos 1876).
"Murad-ı Hamiş", "Sultan Murad bin Sultan Abdülmecid Han" olarak da bilinir. Ab-dülmecid(->) ile Şevkefza Kadın Efendi'nin oğludur. Cülusu, Topkapı Sarayı'nda geleneksel törenle olmadığı gibi cülus tahtına
oturmamış; kılıç alayı düzenlenmemiş; cuma selamlığına da bir kez çıkmıştır.
Abdülmecid'in ilk şehzadesi olan Muradın doğumu münasebetiyle Babıâli'ye gönderilen hatt-ı hümayunda "Hazret-i Hakk'm ihsanına hamd ü sena olsun. İşbu pazartesi günü saat 10.00'da gülistan-ı sulb-i şahanemden bir şehzadem dünyaya geldi" denilerek Mehmed Murad adının verildiği belirtilmişti. Henüz 17 yaşında olan Abdülmecid, Murad'ın doğumundan duyduğu mutlulukla ülkede ve İstanbul'da şenlikler düzenlenmesini, 7 gün boyunca her gün beşer nöbet top atılmasını, isteyenlerin evlerini ve konaklarını geceleri kandillerle donatmalarını buyurdu. Eski Çırağan Sarayı'nda da geleneksel veladet şenlikleri yapıldı. Bezmiâlem Valide Sul-tan(->) saray salonlarına çil çil altınlar saçtı. Dışarıda Muzıka-i Hümayun, içeride tavşan sazendeleri konserler verdiler. Saraya hediyeler yağdı. Bezmiâlem Valide, gelini
V. Murad'ın Ayvazovski tarafından yapılmış portresi.
TSM 17/123
Cengiz Kahraman arşivi
Şevkefza'ya bir çift "ayn-ı bakar" (inekgö-zü) iğne, şallar, kumaşlar ve cariyeler hediye etti. Abdülmecid, oğluna elmas işli maşallah, avizeler, horoz mahmuzlan, gümüş sübekler yaptırdı. Şevkefza'ya çok değerli saray giysileri diktirildi. Devlet erkânı padişahı ziyaret ederek tebrik etti. Çırağan Sarayı önüne Tersane'den getirilen sallarda geceleri fişek gösterileri yapıldı. Şairler doğumuna tarih düşürme yarışına girdiler. Esad Efendi, Şehzade geldi deh-re/Nâsa Murad erdi ve "Verdi Şeh-i Ab-dülmecid'e hamd ola bari Murad" diye iki tarih birden düşürdü.
1840 sonlarından başlayarak Abdülmecid'in diğer sultanları (kız) ve şehzadeleri doğmakla birlikte Murad hepsinden farklı ve özenle yetiştirilmeye çalışıldı. Abdülmecid çevresindekilere "Murad'ın terbiyesiyle meşgul olmaktan" duyduğu mutluluğu söylemekteydi. Murad'ın hocaları arasında Ferid Efendi (lisan-ı Osmani),
Şeyh Hafız Efendi (hadis), Gerdankıran Ömer Hulusi Efendi (buharî-i şerif) ve Mösyö Gardet (Fransızca), Guatelli Paşa ve İtalyan Lombardı de (piyano) vardı. Murad Efendi tarihe, felsefeye, resme ilgi duymakla birlikte en çok mimarlıkla ve müzikle ilgilendi. Eskizler, krokiler çizerek, mobilya ve marangoz işleri, piyano için besteler yaparak boş vakitlerini değerlendirdi. Kadınlarla ilk teması ise daha 13-14 yaşında iken oldu. Buna ilişkin anılarında, saraydaki dairesinde marangozlukla uğraştığı bir gün, yanına yaklaşan cariyenin eski saray geleneklerine göre ilişki önerisinde bulunuşunu anlatmış ve duygusallığa dayanmayan ilişkileri doğru bulmadığını vurgulamıştır.
Babası Abdülmecid'in amacı, eğitimiyle hiç ilgilenmediği kardeşi Abdülaziz'in yerine oğlu Murad'ı veliaht olarak hazırlamaktı. Bu düşüncesini İngiltere Büyükelçisi Lord Canning'e de açtığı halde ondan olumlu cevap alamamıştı. Sarayın mabeyin erkânı ise padişaha yaranmak için hemen her gün bu konuyu gündemde tutmaktaydılar. Murad Efendi ise bütün törenlere son derece alımlı ve Avrupai görünümde katıldığı gibi, İstanbul'un giderek alafranga-laşan sosyal yaşamına da iştirak ederek sempati toplamaktaydı.
1861'de babasının ölümü ve amcası Abdülaziz'in tahta çıkması ile resmen Osmanlı veliahtı olan Murad Efendi, kendisine tahsis edilen Dolmabahçe Sarayı'nın veliaht dairesinde, Bebek sırtlarındaki Nisbe-tiye Kasrı'nda, Kurbağalıdere'deki köşkünde ve çiftliğinde yaşamaya başladı. Mason locasına yazıldığı, Jön Türklerle ve hürriyetperver aydınlarla dostluklar kurduğu bu 15 yıllık dönemde, hazineden kendisine ayrılan ödenek yetmediği için Galata sarraflarına borçlandı. İstanbul bankerleri ise geleceğin padişahına borç vermeyi çıkarlarına uygun gördüklerinden ellerinde, günün birinde faiziyle nasıl ödeneceği bilinmeyen "Mehmed Murad bin Abdülmecid Han" mühürlü yüzlerce senet birikti.
Kendisini Avrupalı prenslerden farklı görmeyen ve Abdülaziz'in alaturkalığına inat alafranga yaşama biçimini seçen Murad Efendi, dairesinin ve köşklerinin konuklarla dolup taşmasını istediğinden, Abdülmecid'in şehzadeleri, kızları, bunların eşleri ve çocukları, Jön Türkler, yabancı ve İstanbullu aydınlar veliahtı ziyarete gelmekte ve ağırlanmaktaydılar. Murad Efendi'nin başkanlık ettiği oturum ve davetler, avrupavari, aynı zamanda da her düşünce ve görüşe açık geçiyordu. Özellikle Kurbağalıdere'deki köşkünde yaz boyunca her akşam düzenlenen ziyafetlerde alafranga sofralar donatılıyor, özel eğitimli sofracılar (garsonlar) servis yapıyor, yemek müziği veya muzıka çalınıyordu. II. Abdülhamid'in anılarında belirttiğine göre Murad'ı içki müptelası yapan ise çok sık görüştüğü Namık Kemal'di. Murad Efendi, İstanbul içinde de özgürdü. Özellikle Boğaz'da zengin ve soylu dostları vardı. Kız kardeşi Fatma Sultan'ın Bal-talimanı'ndaki yalısına, Refia Sultan'ın
Çamlıca'daki sarayına, Köçeoğlu'nun Ar-navutköy'deki yalılarına sıkça gider, buralarda da çoğu zaman içkili eğlenceler yapılırdı. Kış boyunca kapandığı Dolmabahçe Sarayı'ndaki dairesinde ise kız kardeşi sultanlarla mektuplaşır, Monte Kristo okur, piyano için besteler yapardı. Murad Efendi'nin bu döneme ait mektuplarında, örneğin, Sultan İbrahim'in kışın kedilere kürk giydirmesi gibi eski saray öyküleri, kış aylarında haremde fazla oturmasından dolayı kendisine "bari başına hotoz koy!" denilmesi, haremde, doğuran kediler için lohusa şerbeti hazırlanması, kedi düğünü yapılması gibi pek çok ilginç bilgi vardır.
Abdülaziz'in 1863'te Mısır'a, 18ö7'de Avrupa'ya yaptığı gezilere Murad Efendi de katıldı. Fransızcası ve nezaketi ile Avrupa hükümdarlarının takdirini kazandı. Abdülaziz bundan sıkılarak onu İstanbul'a geri göndermeyi veya Feyz-i Cihad yatında oturtmayı dahi düşünmüştü. III. Napo-leon, Kraliçe Viktoria, Abdülaziz'den çok Murad Efendi'ye ilgi gösterdiler. Veliaht için özel davetler ve geziler düzenlendi.
Avrupa gezisi dönüşünde Abdülaziz, Murad'ın özgürlüklerini ve savurganlığını kısıtlamaya çalıştı. Borç almasını, özellikle de Tıngıroğlu Agop'la ilişkisini yasakladı. Önce üç gün, daha sonra bir yıl dairesinden çıkmamasını irade etti.
1870'e doğru Jön Türklerle temaslarını artıran veliaht, Namık Kemal ve Ziya Bey (Paşa) ile özgürlük ve anayasa konularını tartışıyordu. İstanbul'a gelen bir Fransız hukukçudan da hükümdar olduğu zaman yürürlüğe koyacağı bir anayasa hazırlamasını istedi. Fakat giderek içkiye daha fazla düşkünlük göstermesi, müzik ve mimari tutkusuyla birlikte açığa çıkan melanko-lizmi, ona güvenenleri umutsuzluğa sevk ediyordu. Abdülhamid (II) ağabeyi Murad'ın, gece sabahlara kadar Namık Kemal'le içtiklerini, okuyup yazdıklarını, bu işretler sonunda asabileştiğini anılarında açıklar. Sarayın baskısı ya da izlemesi sonucu Namık Kemal ve diğerleri, Kurbağa-lıdere'ye gidemedikleri zamanlarda veliahtla ilişkilerim "Cibril" namıyla anılan baltacı Topal Süleyman aracılığıyla sürdürmekteydiler. Namık Kemal yazılarında, açıktan olmasa da ülkenin geleceğinin Murad'ın başa geçmesine bağlı olduğunu sık sık ima eder, örneğin "erbab-ı şebab (gençlik) milletin murâd-ı âtisidir" derdi. Murad da çevresindekilere padişah olursa köleliği, kadınların tutsaklığını yasaklayacağını yineliyordu. Siyasi gündemli toplantılar çoklukla Mustafa Fazıl Paşa'mn bağında veya konağında, Köçeoğlu'nun Üsküdar'daki bağında, Nisbetiye Kasrı" nda, Madam Flori'nin köşkünde yapılıyordu. Bununla birlikte Yeni Osmanlıların Ve-liefendi Çayırı'ndaki ihtilal toplantısının öğrenilmesinden, Gedikpaşa Tiyatrosu'n da Vatan Yahııd Silistre'mn oynandığı gece tiyatrodan çıkanların Namık Kemal'in evine yürüyerek "Muradınız nedir? Muradımız budur. Allah muradımızı versin!" sloganlarıyla gösteriler yapmalarından ve Jön Türklerin Avrupa'ya kaçmalarından
V. Murad'ın tuğrası.
S. Umur, Osmanlı Padişah Tuğraları. İst., 1980
sonra Murad Efendi'nin temasları da kısıtlandı. Comte de Keratry, Mourad F adlı eserinde İstanbul'a gelen bir yabancının onunla görüşmesindeki güçlükleri anlatmıştır. 1871'de asabi rahatsızlığının artması nedeniyle deniz banyosu salık verilen Murad Efendi, İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Elliot'un kiraladığı yalıdan denize girdiği için onunla dost olmuş ve birtakım ilişkilerini onun aracılığı ile yürütmek zorunda kalmıştı. Bir yabancının veliahtla görüşmesi için Elliot bile izin alamadığından, gezgin, Galata'da bir işadamıyla buluşup Üsküdar'a geçmiş, uzun bir araba yolculuğundan sonra keçiyollarını izleyerek Kurbağalıdere'ye ulaşmış, koltuk kapısından girerek köşkün bir pavyonunda Murad'la görüşebilmişti.
1873'ten sonra Abdülaziz, Murad Efendi'ye bir ölçüde yeniden serbestlik tanıdı. Borçlarını Hazine-i Hassa'dan ödettirdiği gibi, 40.000 altınlık bir ek ödenek tahsis etti. Murad Efendi, savurganlığı için yeni bir kaynak bulmanın sevinciyle dadısının kocası Boşnak Mehmed Paşa'ya 400 altına Pariskâri bir araba, 500 altına da orlof cinsi bir çift araba beygiri aldırıp hediye etti. Paranın üçte birini de sürgündeki Namık Kemal'e gönderdi.
Murad Efendi'nin tahta geçmesiyle sonuçlanacak ihtilal öncesinde 1873'ten 1876' ya kadar, kısa aralıklarla sadrazam ve vükela değişiklikleri, Hersek ve Bulgaristan ayaklanmaları, Selanik Vak'ası gibi iç ve dış sorunlar gündemdeydi. Buna bağlı olarak "talebe-i ulum" denen medrese öğrencileri boykota yönlendirildi ve İstanbul'da karışıklıklar başladı. 10 Mayıs 1876' daki gösteriler, bir söylentiye göre, Veli-taht Murad Efendi'nin sarrafı Hıristaki ve Midhat Paşa'mn destekleriyle medrese öğrencilerine para dağıtılarak gerçekleştirilmişti. Softalar da bu karışıklıktan yararlanma amacım gütmüşlerdi. Kalabalık, Bâb-ı Seraskeri'ye, oradan Abdülaziz'in o sırada oturduğu Yıldız Kasrı'na yürüyerek Sadrazam Mahmud Nedim Paşa'mn istifasını istediler ve ertesi gün sadrazam azledilerek yerine Mütercim Rüşdi Paşa atandı. İhtilali gerçekleştirecek olanlardan Hüseyin Avni Paşa seraskerliğe, Hayrullah Efendi şeyhülislamlığa, Midhat Paşa Mecalis-i Âliye üyeliğine, Kayserili Ahmed Paşa bahriye nazırlığına atandılar. Bunlar, Abdülaziz'in tahttan indirilmesi, Murad'ın cü-
lusu için anlaşmışlardı. Abdülaziz ise gelişmelerden tedirgin olarak Abdülmecid şehzadelerinin hareketlerini kısıtlamış, hepsini sayfiyelerden çağırttırmış, Dolmabahçe Sarayı'ndaki dairelerinde oturmalarını emretmişti. Murad Efendi'nin dışarı çıkmasına da yasak konmuştu. Sinirleri büsbütün bozulan veliaht, gecelerini içerek geçirmekteydi. "Hal'ü akd eshabı" (ihtilal komitesi) denen paşaları ise askeri ve mali konuları görüşmek gibi bahanelerle hemen her akşam toplanıp ihtilalin ayrıntılarını konuşmaktaydılar. 26 Mayıs 1876 gecesi Serasker Hüseyin Avni Paşa'mn Pa-şalimanı'ndaki yalısında alınan kararla Murad'ın 31 Mayıs günü tahta oturtulması kararlaştırılmıştı. Ertesi gün de ihtilali fiilen gerçekleştirecek olan Mekteb-i Harbiye Nazırı Süleyman Paşa ile konu görüşüldü ve buna göre önlemler alındı. Ziya Bey (Paşa) ve Dr. Kapoleon aracılığı ile de durum Murad Efendi'ye bildirildi. Fakat 29 Mayıs akşamı Abdülaziz'in, Hüseyin Avni Paşa'yı saraya çağırması komiteyi telaşlandırdığından bir gün daha beklemeden o gece harekete geçilmesi uygun görüldü. Saray, denizden gemilerle, karadan da 3 tabur askerle kuşatıldı. Sabaha doğru Hüseyin Avni Paşa Fındıklı İskelesi'ne çıktığı gibi Kayserili Ahmed Paşa da Mesudiye gemisine geçti. Taburlara komuta eden Mekteb-i Harbiye Nazırı Süleyman Paşa, gün ışımakta iken şiddetli yağmur altında, Dolmabahçe Sarayı'nın veliaht dairesine girerek Murad'ı dışarıya davet etti. Murad Efendi, hareketin bir gün önceye alındığını bilmediği için henüz uykudaydı. Uyandırılıp hazırlandıktan sonra eski paltosunu giyinip çıktı. Murad ilk büyük korkuyu bu beklemediği andaki davet ne-
V. Murad'ın Vezir Osman Paşa'ya hitaben
yazılmış bir fermanı.
Antik AŞ 148. Müzayede, ist., 1992
MURADV
512
513
MURADBUHARÎ
deniyle yaşadı. Süleyman Paşa ile dış kapıya geldiğinde Mekteb-i Harbiye talebeleri kendisini selamladılar. Buradan Hüseyin Avni Paşa ile Dolmabahçe rıhtımına gidildi ve kayığa binildi. Denizde kayık değiştirilmesi, sonra çatanaya binilmesi, Hüseyin Avni Paşa'mn kendisine tabancasını uzatması gibi nedenlerle Murad'ın sinirleri büsbütün bozuldu. Sirkeci'de arabaya binilerek Beyazıt'a Bâb-ı Seraskeri'ye çıkıldı. Burada bekleyen sadrazam Mütercim Rüşdi Paşa ile Şeyhülislam Hayrullah Efendi ve Midhat Paşa, yeni padişahı karşılayıp daire-i hümayuna götürdüler ve biat ettiler. Haber ulaştırılabilen vezirler de birer-ikişer gelip aynı görevi yerine getirdiler, istanbul'un muhtelif semtlerinden ve Boğaz'daki donanma gemilerinden cülus toplan da atılmaya başladı. Bu sırada Ab-dülaziz de Dolmabahçe'den alınıp Top-kapı Sarayı'na götürülmüştü.
Sabahın erken saatlerinde İstanbul halkı "Sultan Murad padişah olmuş" haberiyle uyandı ve sokaklara döküldü. Bekçiler her yerde cülusu ilan etmekteydi. Beyazıt Meydanı, Babıâli ve Sirkeci kalabalıklarla doldu.
Abdülaziz'in ailesinin Dolmabahçe Sa-rayı'ndan tamamen çıkartıldığı haberi geldikten sonra, V. Murad arabayla Sirkeci'ye indirilip saltanat kayığı ile Dolmabahçe Sarayı'na götürüldü. Görenler yeni padişahın dudaklarının irili ufaklı uçuklarla dolu olduğunu fark ettiler. Donanma tarafından selamlanan V. Murad sofasına çıkarak yaldızlı bir koltuğa oturdu. Biraderleri, damat paşalar, sarayda biat ettiler. Bu sırada, her nasılsa orada olan mukallit Vehbi Mol-la'nın bir hareketi, yeni padişahın gülme krizine tutulmasına neden oldu. Cülusu geç öğrenen ve Dolmabahçe'ye gelmeye başlayan vezirler, devlet erkânı, cemaat temsilcileri bir süre aşağıda bekletildiler. Yusuf Kâmil Paşa, karşılaştığı sadrazama ağır sözler söyledi. Mekke Emiri Abdül-muttalib Efendi de hal' ve cülus gerekçelerim (fetvayı) doğru bulmayarak sadrazamla tartıştı. Cevdet Paşa'mn Tezâkir' de anlattığına göre sarayda toplananlar gruplar halinde huzura çıkartılıp biat ettirildiler. Topkapı Sarayı'ndan cülus tahtı getirilmediği gibi, cülus geleneklerine de uyulmadı. Padişah yorulmasın diye, siyah giysili gayrimüslim ruhban zümresinin topluca biata yürümeleri de V. Murad'ı son bir kez korkuttu. Biattan çıkışta Yusuf Kâmil Paşa ilginç bir tarih düşürerek Hal' olub Sultan Aziz Şah Murad Hân oldu / Biri giryan gözümün diğeri handan oldu dedi.
V. Murad'ın cülusunu izleyen ilk iki gün içinde sarayda bir yağma olayı yaşandı. Abdülaziz'in annesine, eşlerine ve cariyelerine ait değerli mücevherat, "Erkân-ı Erbaa" (Dörtler) denen paşalarca müsadere edilip yeni padişahın sarraf Hırista-ki'ye olan 1.000.000 liralık borcuna karşılık verildi. Diğer ele geçenleri Valide Şev-kefza Sultan ile damat Nuri Paşa aldılar.
Cülusu izleyen ilk cuma günü (2 Haziran 1876) ata binerek ilk cuma selamlığına çıkan ve Topkapı Sarayı'na giderek Bağdat Köşkü'nde, kardeşlerinin ödenek-
lerinin artırılmasına ilişkin ilk iradesini bildiren V. Murad, Dolmabahçe Sarayı'nda kendisi için düzenlenen dairelerden başka, kız kardeşleri Fatma ve Seniha sultanlar için de birer daire tanzimini emretti. O gün akşam Nisbetiye Olayı diye tarihe geçen asılsız bir suikast dedikodusu doğdu. Yeni padişahın rahatsız olduğuna ilişkin söylentilere son vermek üzere Şevkef-za Valide Sultan'ın uygun gördüğü tarzda, Abdülmecid'in şehzadeleri Nisbetiye Kas-rı'na akşam yemeğine davet edilmişlerdi. Ancak, kuruntusuyla ünlü Abdülha-mid'e (II) yakın adamlarından biri, bunun, ihtilal komitesinin bir komplosu olduğunu, şehzadelerinin o ıssız kasra öldürülmek kastıyla çağırılmış olabileceklerini söyleyince Abdülhamid Nisbetiye'ye gidemeyeceğim bildirdi. Bu yüzden davetin yeri değiştirildi ve şehzadeler Dolmabahçe Sarayı'na çağırıldılar. Abdülhamid saraya da gelmedi. V. Murad'ın diğer kardeşleri Reşad (V. Mehmed), Süleyman, Ke-maleddin, Nureddin ve Vahideddin (VI. Mehmed) için ortaya bir masa getirilip yemek servisi yapıldı. Daha sonra şehzadeler huzura çıktılar. V. Murad, fesi elinde ve bitkin vaziyetteydi. Kardeşlerine "halim pek fena!" diyebildi.
Abdülhamid de ertesi gün huzuruna çıktığında V. Murad'ı kuyruklu setre giymiş, tebrike gelecek sarrafları beklerken buldu. Yine rahatsız görünüyordu. Ağzının çevresi uçuklarla doluydu, gözbebekleri küçülmüştü. Abdülhamid'e de "birader halime bak!" diyerek başının ağrıdığını işaret etti.
İstanbul'da cülus şenlikleri sürerken ihtilal komitesi içinde de uzlaşmazlıklar ve umutsuzluk doğmaktaydı. Midhat Paşa Ka-nun-ı Esasi'nin ilanını istiyordu. Süleyman Paşa da aynı düşüncedeydi. Oysa Mütercim Rüşdi Paşa ile padişah adına tüm yetkileri elinde tutan Serasker Hüseyin Avni Paşa buna yanaşmamaktaydılar. Bu nedenle cülus hatt-ı hümayununda meşrutiyetten söz edilerek bu konu geçiştirildi. Hüseyin Avni Paşa, V. Murad'ın mabeyincilerini seçmesine bile izin vermedi. Güvendiği kişileri, başkâtiplik, başmabeyinci-lik ve mabeyincilik görevlerine getirdi. Damat Nuri Paşa da mabeyin müşiri oldu. Bu arada V. Murad, amcası Abdülaziz'in Top-kapı'dan başka bir sarayda kalmak isteğini olumlu karşılayıp eski padişahın tezkiresine Midhat Paşa'mn kaleminden bir hatt-ı hümayunla cevap vererek Orta-köy'deki Fer'iye Sarayı'na taşınmasına izin verdi. Abdülaziz'in, buraya gelişinin ikinci günü intihar etmesi, V. Murad'ı büsbütün çileden çıkarttı ve kahvaltı sofrasında olayı öğrendiğinde elindeki çatalı fırlatıp "eyvah, millet bunu benden bilir!" diyerek yere düştü ve bayıldı. Tedavisi için gelen tabip Salih Efendi ile Türk Emin Paşa padişahın Yıldız Kasrı'nda oturmasını tavsiye ettiler. Orada, delilik denebilecek davranışları günden güne sıklaştı. Bahçede gezerken havuza atladı, huzuruna giren nazırları öpüp kucaklamaya başladı. Bu yüzden de kılıç alayı düzenlenemedi ve padişahın sırtında çıban çıktığı için bu tö-
renin ertelendiği açıklandı. 14 Haziran günü Mütercim Rüşdi Paşa, Yıldız'da huzuruna girdiğinde, gecelik entarisiyle karyoladan fırlayıp "paşa ben iyiyim!" demesi ve arkasından baş ağrısından şikâyetçi olması, sadrazamı da kaygılandırdı. 16 Haziran gecesi ise Çerkeş Hasan Olayı'nda(->) Hüseyin Avni Paşa öldürülünce hal' erkânının en güçlü kişisi aradan çıktı. Hükümet V. Murad'ın tedavisi çarelerini araştırmaya yöneldi. Deniz havası önerildiğinden bir vapurla Marmara'da gezdirildi. Vi-yana'dan getirtilen Dr. Leidesdoıf hükümdar sıfatı bulunmaksızın bir klinikte üç ay tedavi edilmesi gerektiğini önerdi. Fakat sadrazam ve Midhat Paşa buna yanaşmadılar. 2 Temmuz 1876'da Sırbistan ve Karadağ'la savaş durumu doğunca hasta padişahı kamuoyundan gizleme olanağı büsbütün zorlaştı. Dr. Akif Paşa ile Kapole-on'un l Ağustos 1876'da verdikleri raporda ise V. Murad'ın iyileşmesi olasılığının azlığından söz edilmekteydi. Leidesdoıf un üç ay süreyle odasında gözlemde tutulması önerisini içeren 13 Ağustos tarihli raporu da kabul edilmedi. İstanbul'da ise herkes V. Murad'ın çıldırdığını konuşmakta, "Mütercim Rüşdi Paşa, devleti padişah-sız yönetmek istiyormuş" denilmekteydi.
Asabi buhranlar geçiren, yemek yemeyen, hayaller gören V. Murad'ın tahttan indirilmesinden başka çözüm kalmayınca Midhat Paşa, Veliaht Abdülhamid ile temasa geçti. Veliaht, Kanun-ı Esasi'yi ilan edeceğine söz verdikten sonra Şeyhülislam Hayrullah Efendi "İmamü'l-müslimin cünun-ı mutbık ile mecnûn olmağla ima-metden maksûd fevt olsa uhdesinden akd-i imamet münhall olur mu? Beyan buyuru-la, el-cevab, Allahü âlem olur" diye fetva verdi. Bu fetvaya "cünûn-ı mutbık" (daimi delilik) terimini, V. Murad'ın ileride tahta döndürülmesi olasılığını önlemek için Abdülhamid'in koydurduğu iddia edilmiştir. 30 Ağustos 1876'da Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı'nda toplanan Heyet-i Vükela'da bu fetva okundu ve hal' kararlaştırıldı. O gün ve gece, İstanbul'da ve saraylarda sıkı güvenlik önlemleri alındıktan sonra gece Topkapı Sarayı'na gelen Abdülhamid, 31 Ağustos sabahı Bâbüssa-ade önünde kurulan tahta oturdu ve geleneksel cülus töreni yapıldı. Bu sırada bir heyet de V. Murad'ın annesi Şevkefza Valide Sultan'a durumu tebliğ etti. V. Murad, kapalı bir arabaya bindirilip Çırağan Sarayı'na götürüldü. Hükümdarlığı üç ay süren V. Murad için Doksanüçde doksanüç günpadişah-ı dehr olub / Göçdü uzletgâ-hma Sultan Murad-ı nâ-muraddiye tarih düşürüldü.
Eski padişahın tedavisine daha bir süre devam edildi. Annesi de okuyucu hocalar buldurttu, çamaşırlarını tütsületti, muskalar yazdırttı. Murad'ın dostları Doni adlı bir hekimi saraya sokarak bir süre kalmasını ve tedavi etmesini sağladılar. Eski padişahı kaçırmak için de 5 Aralık 1876'da bir girişim oldu. Kadın kıyafetinde saraya girmeyi başaran Hüsnü ve Mehmed adlı iki kâtiple İstavridi adlı bir Rum, Jüli adlı bir Leh, Murad'la oğlu Selahaddin Efen-
di'yi Avrupa'ya kaçırmak düşüncesindey-diler. Bu kişiler yakalandı. İkinci kaçırma girişimi İ878'de mason komitesinden geldi. Cleante Scalieri ile Aziz Bey, Murad'ı kaçırıp yeniden tahta geçirme işini planladılar. C. Scalieri ile komite üyesi Ali Şefkati Bey, suyollarından gizlice Çırağan Sarayı'na girerek Murad'la ve Şevkefza Valide Sultan'la görüştüler. Artık tamamen iyileşmiş olan eski padişah "Benim zincirlerimi kırmak millete düşen bir vazifedir" dedi. Komite, İstanbul'un her semtinde duvarlara yaftalar yapıştıracak kadar cesur hareket etti. Bu yaftalarda Yeter ayyuka çıktı tık tık artık/Çık ey bigâne meşreb çık çık anık/Neden çıkmazsın anık geldi saat/Kapıdan pencereden bakmak mı âdet/Bırakmazlar seni bir lâhza rahat/Çık ey bigâne meşreb çık çık artık yazılıydı. Komite, Murad'ı Şubat 1878'de kaçırmayı, Fatih Camii'ne götürüp halka ilanı tasarlamışken ertelendi. 20 Mayıs 1878' de ise Ali Suavi'nin düzenlediği Çırağan Olayı(->) meydana geldi. Olaydan sonra sarayın temizlenmesi ve soruşturma için Murad, Malta Köşkü'ne çıkartıldı. Burada kaldığı günlerde piyano için bir beste yaptı. Tekrar Çırağan'a döndüğünde asıl saraya değil Fer'iye Dairesi'ne yerleşti. Annesi ile başkadını ise saraydaki dairelerinde kalmaya devam ettiler. Murad da her gün düzenli olarak saraya geçip orta kattaki köşe odada oturmaya, çocukları ve torunları ile ilgilenmeye başladı. Akşam yemekten sonra ise kendi dairesinde eşleri ve çocuklarıyla müzik ve dans yapılmakta, saray kadınlarınca temsiller verilmekteydi.
Çırağan Olayı soruşturmaları sürerken mason locasının kaçırma girişimi de ortaya çıktı ve yakalananlar sürgüne gönderildiler. Yıldız mahkemesinde Şevkefza Valide Sultan defalarca sorguya çekildiği halde Murad "cinnete mübtelâ" denilerek sorgudan muaf tutuldu.
Bütün bu olaylardan sonra Abdülhamid, Çırağan'ı âdeta yasak bölge durumuna soktu ve kuş uçurtmamaya çalıştı. Denizden veya karadan, Çırağan'ın önünde durmak, oyalanmak, buradan sık sık geçmek kuşku uyandırır, hafiyeler peşe düşerlerdi. V. Murad ise hekim denetiminden uzak, zehirlenme korkusu yüzünden ilaç da almayarak hastalıklara direnmeye çalıştı. Annesi Şevkefza 1889'da öldü ve Yeni Cami Havalin Türbesi'ne gömüldü. Bu kayıp ve II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'na aldırarak evlendirdiği kızları Hatice ve Fehime sultanların mutlu olmamaları, Murad'ı üzüntülere boğdu. Kızı Hatice Sultan'ın yalı komşusu ve II. Abdülhamid'in damadı Kemaleddin Paşa ile olan aşk macerası ise eski padişahı büsbütün yıktı. Şeker hastalığı giderek arttı. 1904'te durumu ağırlaştığı halde oğlu Selahaddin Efendi bundan II. Abdülhamid'i haberdar etmedi ve kendisi için aldığı ilaçlarla babasını tedaviye çalıştı, Murad'ın durumu büsbütün ağırlaşınca padişaha bilgi verildi. Abdülhamid, Ali Rıza Paşa ile İbrahim Paşa'yı muayene için gönderdiğinde yapılabilecek bir şey kalmamıştı. V. Murad, 29
Ağustos 1904'te öldü. Çırağan'a gelen bir tabipler heyeti muayene sonucunda "ha-kan-ı sabık Sultan Murad Han hazretlerinin bir hayli vakitden beri tebevvül-i sük-keri ve tasallüb-i şiryan ile mustarib olduğundan eyyam-ı âhirede bunlara munzam olarak nezf-i miaî ve ishâl-i müzik ve felc-i lisânî ve bülûmî hastalıklarına mübtelâ olduğunu" belirttiler ve deliliğine ilişkin hiçbir bulgu saptamadılar.
Başkadını Mevhibe ve oğlu Selahaddin Efendi, V. Murad'ın Yahya Efendi Türbesi'ne gömülmeyi vasiyet ettiğini bildir-dilerse de II. Abdülhamid buna izin vermedi ve Yıldız hademesine kaldırttığı cenazeyi Yeni Cami haziresinde annesinin yanına gömdürttü. Topkapı Sarayı'nda yıkanıp kefenlenen Murad'ın namazı Hidayet Camii'nde(->) kılındı ve cenaze alayı düzenlenmedi.
V. Murad'ın eşleri ve ikballeri Mevhibe (Elârû), Reftarıdil, Şayan, Meyliservet, Re-san, Cevherriz, Nevdürr, Remişnâz, Lem'an, Filisten kadınlardır. Oğullan Süleyman ve Seyfeddin küçük yaşlarda ölmüşlerdir. Büyük oğlu Mehmed Selahaddin Efendi (1861-1915), kızları Hatice, Fehime, Fatma ve Aliye sultanlardır.
Dostları ilə paylaş: |