KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə16/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   140

KONUT KOOPERATiFLERi

istanbul'da konut kooperatifi uygulamalarının, kente göçün başladığı 1950'li yıllarda özellikle işçilerin girişimleri ile ilk örneklerini vermeye başladığı bilinmektedir. 1955'te Etibank'ın girişimi ile Etiler Yapı Kooperatifi, 1956'da Ulus Şeker Yapı Kooperatifi, 1959'da Petrol işçileri Sendikası Yapı Kooperatifi istanbul'daki uygulamanın ilk örneklerini oluşturmaktadır. Bu yıllarda kurulan kooperatifler, genellikle kent dışında, bahçeli iki katlı konutlar üretmişlerdir.

istanbul'da konut kooperatifçiliği hareketinin işçilerin önderliğinde başlamış olması rastlantı değildir. Gerçekte, Sosyal Sigortalar Kurumu'nun (SSK) emrindeki sosyal güvenlik fonlarından konut kredisi sağlanması, kurumun kuruluş kanununun (1946), yedek akçelerin işletilmesi ile ilgili 20. maddesinin kabul edilmesi ile başlamıştır. Dolayısıyla, konuta sağlanan en , önemli finansman kaynağının SSK emrindeki sosyal güvenlik fonları olması, gerek istanbul'da, gerekse diğer illerde konut kooperatifçiliğinin işçilerin önderliğinde gelişmesi sonucunu hazırlamıştır.

1960'lı yıllara gelindiğinde Türkiye'deki ruhsatlı konut üretiminin ortalama yüzde 18'i artık istanbul'da gerçekleştirilmektedir (1960-1970). Bu dönemde istanbul' da konut kooperatiflerinin üretiminin, toplam konut kooperatifleri üretimi içkideki payı ise yine yüzde 18 dolaylarındadır. Dolayısıyla, bu yıllarda istanbul'daki kooperatiflerin konut üretimine katkısı, ülkedeki genel gelişmeyle benzerlik göstermekte ve ortalama olarak yüzde 4,5 dolayında bir payı ortaya koymaktadır. Yine bu dönemde SSK tarafından desteklenen konut kooperatifleri, tüm konut kooperatifleri içinde yüzde 68'lik bir pay alırken; yapılaşma



KONUT KOOPERATİFLERİ

66

67

KONUT KOOPERATİFLERİ

konut inşaat alanı (m2) 60.000.000

konut inşaat alanı (m2) 10.000.000-1

8.000.000— 6.000.000-^ 4.000.000— 2.000.000-

faaliyetlerinin özellikle Bakırköy, Kartal, Kadıköy ve Beşiktaş ilçelerinde yoğunlaşmaya başladığı gözlenmektedir. Bu dönemde kooperatifler tarafından üretilen konutlar, yapı tipi açısından ilk örneklerden ayrılmakta; iki katlı konutlar yerlerini apartmanlara terk ederken, yığma yapıların yerlerini betonarme karkas yapıların aldığı görülmektedir.

1969'da kooperatifler kanununun yürürlüğe girmesi, tüm yurtta konut kooperatifi girişimlerinde sayısal artışa neden olmuştur. Böylece kooperatiflerin 1970-1980

kooperatif sayısı 120 —r

1962-1965



Şekil l Türkiye'de Konut Üretimi ve Kooperatiflerin Payı

Şekil 2 İstanbul'da Konut Üretimi ve Kooperatiflerin Payı

, | " _i













alanı ' j















[ ~T













döneminde ruhsatlı konut üretimi içindeki payları ortalama yüzde 11'e ulaşmış, ne var ki, bu dönemde istanbul'da genel gelişmeden farklılaşan bir tablo ortaya çıkmıştır (Şekil l ve Şekil 2). Kentteki ruhsatlı konut üretimi, ülkedeki ruhsatlı konut üretimi içindeki payını ortalama yüzde 21,8'e çıkarmış, buna karşı, kooperatiflerin istanbul'daki ruhsatlı konut üretimi içindeki payı, ülke genelinin gerisinde kalmış, ancak yüzde 6'lara ulaşabilmiştir.

Bu dönemde, İstanbul'da finansman desteği ile üretimlerini biçimlendiren ko-



Şekil3 İstanbul'da SSK Kooperatiflerinde Örgütlenme Tipleri

1974-1977

1978-1981

1966-1969

1982-1985

1970-1973

operatiflerin yüzde 80'ini SSK kooperatifleri oluşturmakta, dolayısıyla kentteki kooperatifçilik hareketinin hâlâ işçi kooperatifleri ile temsil edildiği gözlenmektedir. İşçi kooperatiflerinin büyük bölümü, üretimlerini, Bakırköy İlçesi'nin merkez, Kadıköy İlçesi'nin Erenköy, Kartal îlçesi'nin merkez, Beşiktaş İlçesi'nin Arnavutköy ve Ortaköy bölgelerinde gerçekleştirmektedirler. Bu bağlamda özellikle Bakırköy ilçesi, kooperatifler aracılığı ile konut üretiminin yüzde 45'ini içererek, kooperatif konudan açısından oldukça yoğun bir gelişmeyi ortaya koymaktadır.

SSK tarafından uygulanan kredi yönetmelikleri, konut büyüklüğü konusunda iki farklı yaklaşıma sahiptir. Bu yaklaşımlardan biri "sınırlama" niteliğindedir. Kurumun uyguladığı yönetmelikler 100 m2'den büyük konutlara kredi verilmeyeceği hükmünü taşımaktadır. Bu uygulamanın yanısı-ra; 85 rtf'nin altındaki konutlara göreli olarak düşük faiz ve uzun vade ile kredi sağlanmıştır. Dolayısıyla, ikinci yaklaşımın "sınırlama" olmaktan çok "özendirme" amacına yönelik olduğu düşünülebilir.

Bu dönemde, SSK tarafından kredilen-dirilen kooperatiflerin tümü istanbul'da da ilgili kredi yönetmeliği gereğince 100 m2' yi aşmayan konutlar üretmektedirler. Ancak istanbul'da, bu dönemdeki üretimin ö-nemli bir özelliği göreli olarak küçük konut üretimine de yer verilmiş olmasıdır. Öyle ki, yapılan bir araştırma bu dönemde SSK kooperatifleri tarafından istanbul'da üretilen konutların yüzde 55,4'ünün 85 trf'den küçük olduğunu göstermektedir.

Öte yandan, bu dönemde istanbul'daki işçi kooperatiflerinin biçimsel dönüşüme uğradıkları da gözlenmektedir. Böylece, aynı işyerinde çalışan sigortalı işçilerin (işyeri kooperatifleri), çeşitli meslek grupları veya arkadaşların (bağımsız kooperatifler) ya da aynı sendikanın üyelerinin oluşturduğu kooperatifler (işkolu kooperatifleri), yerlerini büyük bir hızla kooperatifçilik konusunda deneyim kazanan "profesyonel" kooperatiflere terk etmeye başlamışlardır. Öyle ki, 1970-1980 döneminde SSK tarafından kredilendirilen konut kooperatiflerinin hemen hemen yarısının bu tür profesyonel kooperatiflerden o-luştuğu anlaşılmaktadır (Şekil 3).

Bu dönemde, profesyonel kooperatifler ile diğerleri arasındaki en büyük farklılık ortak değişiklikleri konusunda ortaya çıkmaktadır. Yapılan bir araştırma, SSK tarafından kredilendirilen İstanbul'daki profesyonel kooperatiflerin yüzde 59'unda, ilk ortakların yandan çoğunun üretimin sonunda yerlerini başka ortaklara terk etmiş olduklarını saptamıştır. Oysa ki bu oran, yine istanbul'da diğer tür kooperatiflerde yüzde 15-16 dolayındadır. Dolayısıyla, istanbul'da kooperatiflerin profesyonelleşmesi ile birlikte, kooperatiflerin başarısının ölçütlerinden olan ortakların ortak amaca birlikte ulaşmaları tam gerçekleşememiş ve kooperatiflerin bu tür bir başarıdan uzaklaşmaya başladıkları gözlenmiştir.

19'80'li yılların başında işçi koopera-

tiflerinin tüm kooperatifler içindeki payı, SSK fonlarının yetersizliğine bağlı olarak belirgin bir azalma göstermektedir. Gerçekte, üretimdeki düşüş işçi kooperatifleri ile sınırlı değildir. Ekonomik ve siyasal kriz, yapım sektörünün tümünü ve diğer kooperatifleri de etkilemiştir. Üretimdeki bu belirgin azalma, ilerleyen yıllarda gerçekleşen göreli artışlara karşın 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1985'e dek sürer. Kanun ile, kredilendirme-de önceliğin konut kooperatiflerine verilmesi ile birlikte tüm yurtta kooperatifler bir sayısal patlamaya neden olur. Öyle ki, 1985-1990 arasındaki ruhsatlı konut üretim girişimleri içinde kooperatifler ilk kez ülke düzeyinde yüzde 30,8'lik bir paya ulaşırlar, istanbul'daki durum ülke genelinde ulaşılan oranın gerisinde kalmakla birlikte, bu ilde de kooperatiflerin toplam ruhsatlı konut üretimi içindeki paylarım yüzde 21,4'e ulaştırdıklarını göstermektedir.

1980'li yılların ikinci yarısından itibaren konut kooperatiflerinin büyük bölümü, üretimlerini artık toplukonut alanlarında gerçekleştirmektedirler. Üretim özellikle Halkalı, Avcılar, Beylikdüzü, Kartal ve Ümraniye'de yoğunlaşmaktadır.

Üretim, kent içinden kent dışına doğru kayarken ölçekte büyümeyi de beraberinde getirmektedir. Gazetelerde, 100 hattâ 5.000 ortak kapasiteli kooperatiflerin ortak arayışlarını içeren ilanlara sık sık yer verilmektedir. Böylece, SSK kooperatiflerinin hemen hemen tüm kooperatifleri temsil ettiği dönemle belirgin bir farklılaşma başlamaktadır. Geçmişte SSK istanbul kooperatiflerinin yüzde 84'ünün ortak sayısı 100'ün altında iken, üretim ölçeğinin üst sınırının, Toplu Konut Fonu'ndan kredi a-larak konutların yapımını tamamlayabilen kooperatiflerde bile 1.200'lere sıçrayabildiği görülmektedir.

Ölçekte büyümeye koşut olarak "profesyonel" kooperatiflerin bütün içindeki payları artmaktadır. Öyle ki 50 istanbul kooperatifini kapsayan bir araştırma, 1980'li yılların ikinci yarısında, profesyonel kooperatiflerin bütün içindeki payının yüzde 80'lere ulaşmış olduğunu ortaya koymaktadır.

Ölçekte büyüme ve profesyonelleşme ise iki olumsuz sonucu beraberinde getirmektedir. Birincisi, ortak değişiklikleri hızlanmakta, giderek daha az sayıda "ilk ortak" hedefe ulaşıncaya kadar ortaklığını koruyabilmektedir. İkincisi, kooperatifler ortaklarının sınırlı aylık ödemelerine bağımlı olduklarından, büyüyen ölçeğin gerektirdiği, üretimi hızlandıracak yapım tekniklerini uygulayamamadadırlar. Bu ise, yapım süresinin uzamasına, genel giderlerin artmasına ve yüksek enflasyona bağlı olarak katlanan maliyet artışlarına neden olmaktadır. Maliyet artışları ise, ortakların ödeme güçlüklerine düşmeleri nedeni ile ortaklıklarını devretme olasılıklarını artırmaktadır.

Bir yandan 1989'a kadar konutu olanlara da kredi sağlanmış olması, öte yandan, kooperatif ortaklarının spekülatif amaçlara yönelebilmesi, amaca ulaşan ortakların

Büyükşehir

Konut Yapı

Kooperatifi'nin

Kavaklı'daki

uydukent

yapıları (üstte)

ve aynı

kooperatifin



genel

kurulundan

bir görünüm.

Kentbirlik, S. 2

(Aralık 1993)

konut tüketim kalıplarım çeşitlendirmektedir. Dolayısıyla, kimi ortaklar konutlarında otururken, kimileri satabilmekte, kiralayabilmekte veya boş olarak elde tutabilmektedir. 1.328 istanbul kooperatif konutunu kapsayan bir araştırma, kredi geri ödeme listelerinde isimleri bulunan ortakların yüzde 44'ünün konutlarında oturduklarını, yüzde 26, l'inin konutlarını kiraladıklarını, yüzde 11'inin konutlarını sattıklarını, yüzde 18,9'unun ise konutlarını boş bıraktıklarını göstermiştir. Yine aynı araştırma, konutlarında oturan ortakların, yüzde 77,1'inin daha önce kiralık konutta o-turmakta olduklarını, kiralık veya mülk gecekondudan gelenlerin bütünün yüzde 8,9'unu oluşturduğunu, mülk konuttan gelenlerin ise, ancak yüzde 1,1 oranında olduğunu göstermiştir. Dolayısıyla, konutu olanlara kredi sağlanmış olması, bu dönemde kooperatifler aracılığı ile spekülatif konut üretimine neden olmuştur.

Ne var ki, Toplu Konut Kanunu'nun kredi sağlanabilecek konut büyüklüğü üst sınırını 100 m2'den 150 m2'ye çıkarmasına karşın, İstanbul kooperatifleri bu dönemde yine göreli olarak küçük konut üretmeyi tercih etmişlerdir. Bu dönemde üretilen 6.656 istanbul kooperatif konutunu kapsa-

yan bir araştırma, bu konutların ancak yüzde 22,4'ünün 100 rtf'den daha büyük olduğunu göstermektedir. Büyük bir olasılıkla, arsa maliyetinin yüksekliği, istanbul kooperatiflerinin konut büyüklüklerini sınırlamaya çalışmalarına neden olmaktadır.

19901ı yıllarda, genel olarak kentteki ruhsatlı konut üretiminde bir gerileme göze çarpmaktadır. Bu duruma çok benzer bir tablo konut kooperatifleri tarafından çizilmektedir. Yüksek enflasyon ve ekonomik kriz, uzunca bir süre sektörün eski canlılığına ulaşamayacağını düşündürmektedir.



BibL H. Dülger, "Konut Kooperatiflerinde Konut Üretim Sürecinin Değerlendirilmesi", (İstanbul Teknik Üniversitesi yayımlanmamış doktora tezi), 1987; A. Ş. Özüekren, "istanbul ve Kocaeli Konut Kooperatifleri Örneğinde Konut Alan Standartları", Toplu Konutlarda Mekân Standartları Paneli, Bildiriler, ist., 1987, s. 90-97; ay, "1962-1985 Yılları Arasında Türkiye'de Konut Kooperatifçiliğinin Gelişim Süreci", Mimarhk88/1; ay, Worker'sHo-using Co-operatives in Turkey: A Qualitative Evaluation oftheMovement, SAP2. 18/WP 29, HO, Cenevre, 1990; ay, Nasıl Bir Konut Kooperatifçiliği? Örgütsel Özellikler ve Basan Göstergeleri Arasındaki ilişkiler, Toplu Konut idaresi araştırma raporu, ist., 1994.

A. ŞULE ÖZÜEKREN

Jul

KONYALI

68

69

KORAL, FUREYA

KONYALI

istanbul'un en eski lokanta işletmelerinden biri.

Kısaca Konyalı adıyla ün kazanmış o-lan Konya Lezzet Lokantası, Konya Doğan-bey kökenli Hacı Ahmed Bey (Doyuran) tarafından Sirkeci Meydanı'nda bugünkü yerindeki tek katlı binada 1897'de açılmıştır. Daha sonra aynı yerde yapılan çok katlı binada faaliyetini sürdüren ve bugün tadilat görmüş olarak hâlâ aynı yerde bulunan lokantanın yönetimini daha sonra Hacı Ahmed Bey'in oğlu Mustafa Doğanbey üstlenmiş, onun oğlu olan Nurettin Doğanbey ise 1945'te babasının yanında başladığı mesleği günümüze kadar sürmüştür ve halen genişlemiş olan Konyalı îşletmeleri'ni oğlu Mehmet Eren Doğanbey ile birlikte yönetmektedir. Böylece, babadan oğula, oğuldan toruna, dört kuşaktır aynı aile tarafından devam ettirilen ve şu anda toplam 350 personelin çalıştığı Konyalı İşletmeleri, Sirkeci'deki merkezinden başka, Top-kapı Sarayı'nda (1967), I. Levent'te çarşı içinde (1981), Göztepe Bağdat Caddesi'n-de (1983) ve Bakırköy incirli Caddesi'nde (1993) açılmış şubelere sahiptir. Bütün bu birimler, sahip oldukları salon ve bahçelerinde toplam 1.450 iskemlelik lokanta kapasitesi dışında, geleneksel mutfağa dayalı ayaküstü yenilen yiyecekleriyle (şimdilerde Türk usulü fast food şeklinde adlandırılıyor) ya da -Batı'da "take away food" denilen- müşteriye paket yapılarak verilen ürünleriyle ve nihayet istanbul sakinlerinin "Konyalı ekmeği" diye andıkları kaliteli ekmek türleriyle her gün pek çok sayıda kişiye hizmet sunmaktadır. Konyalı lokantalarında 600'ü aşkın çeşit üretilmektedir. Bütün bu yiyeceklere sabahları yapılan kahvaltı servisleri de dahildir.

Hayatının yarım yüzyılını mesleğine vermiş olan Nurettin Doğanbey, geleneksel mutfağı gelişkin bir düzeyle sürdürmeyi benimsediklerini, bugünkü üretim koşullarında geleneksel Türk mutfağındaki tatları korumanın hemen hemen olanaksız olduğunu, çünkü suni gübre kullanılarak yetiştirilmiş sebzelerle ve suni yem verilmiş hayvanların ederiyle günümüz pişirme a-raçlarında (çelik tencere, likit gazlı ocak ya da fırın vb) yapılacak yemeklerin, toprak ya da kalaylı, kalın bakır kaplarda, odunkömürü ateşi üzerinde ağır ağır pi-

şen yemeklerin lezzet düzeyine ulaşamayacağını; buna rağmen, daima kaliteli malzeme kullanılmasına, sebze, meyve, et ve balıkların taze olmasına, pişirme usullerine ve malzeme miktarlarına titizlikle bağlı kalınmasına, satın almadan servise kadar yemeğin hazırlanmasının ve sunulmasının her aşamasında azami özeni göstermeyi elden bırakmayarak, kalite ve lezzetin geriye gitmemesine önem verdiklerini belirtmektedir.

En beğenilen Konyalı ürünleri arasında, toprak güveçte pişirilmiş etli sebze yemeği, -bazı birimlerde müşterilerin paketlettirip evlerine götürebilecekleri şekilde de satılan- iç pilavlı kuzu tandır, ünlü Konyalı talaşböreği, ezme sebze çorbası ya da taneli (ezilmemiş) sebzeden yapılmış çorba, portakallı baklava, bazı geleneksel hamur işi tatlılar, peynirtatlısı, çeşitli hoşaf ya da komposto ile etli ekmek yer almaktadır.

Konyalı'nın ekmek türleri arasında ise kepek ekmeği, yulaf ekmeği ve sütlü ekmek en tutulanlarıdır.

İSTANBUL


KONYALI, İBRAHİM HAKKI

(1896, Konya - 20 Ağustos 1984, İstanbul) Tarihçi. Asıl soyadı Atis'tir.

Nalbandzade Mustafa Efendi ile Ataza-de ibrahim Ağa'nın kızı Hatice Hamm'ın



İbrahim Hakkı Konyak

Cengiz Kahraman arşivi

Eski bir fotoğrafta Konyalı Lokantası.



Konyalı İşletmeleri 'nin izniyle

oğludur, ilk ve orta öğrenimini Konya'da yaptı. Islah-ı Medaris-i İslâmiye'de okudu. Erzurumlu ibrahim Hakkı'mn Marifetna-me'sinin etkisinde kalarak Hakkı ismini benimsedi. I. Dünya Savaşı sırasında izmir' de açılan Şimendifer Mektebi'ni bitirdi. Ba-tum'da istasyon müdürlüğü ile ilk devlet görevine başladı, Konya Sanayi Mektebi'n-de Türkçe öğretmenliği, istanbul Bab-ı Me-şihat'ta ders vekâleti hulefâlığı yaptı. Başbakanlık Arşivi, Askeri Müze ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak çalıştı.

ilk yazısı, 1913'te Konya'da Meşrik-ilr-fan gazetesinde çıktı. Babalık gazetesinde yazılarını sürdürdü, Hak Yolu isimli altı sayısı yayımlanabilen bir mecmua çıkardı (19 Temmuz 1919-27 Eylül 1919). intibah' ta başyazarlık yaptı. Mütareke yıllarında da Tercüman-ı Hakikat'te tarihi konularda yazılar yazdı.

istanbul'a yerleştikten sonra, Son Posta' da başladığı yazılarını Tan, Vatan, Yeni Sabah, Hergün, Bugün, Yeni istanbul, istiklâl ve Yeni Asya gazetelerinde sürdürdü. Foto Magazin, 7 Gün, Örnek, Tarih Dünyası, Tarih Konuşuyor, Vakıflar Dergisi ve Türk Yurdu dergilerinde de yazılan çıktı. 1950'de Tarih Hazinesi isimli bir de tarih dergisi çıkardı.

Yaşamı boyunca topladığı kitap, dergi, belge, fotoğraf ve yazılı basınla ilgili dokümanları 1974'te Üsküdar'da Selimiye Camii Hünkâr Kasrı'nda Vakıflar Baş-müdürlüğü'ne bağlı olarak kurduğu İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi'ne bağışladı.

Konyalı daha çok Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinin tarihleri hakkındaki kapsamlı eserleriyle tanınır. Bunların yanında İstanbul'daki tarihi eserler üstünde de çalışmıştır. Üsküdar Tarihi(2 c., 1976-1977) bu semt üzerine yazılmış en ayrıntılı monografidir. İstanbul'la ilgili diğer eserleri ise İstanbul Abideleri (imzasız) (1940), istanbul Sarayları (1942), Mimar Koca Sinan (1948), Fatih 'in Mimarı Azadh Sinan (1953) ve Askeri Müze'dir (1964). Bibi. E. Yücel, "ibrahim Hakkı Konyalı ile Bir Konuşma", Hayat Tarih Mecmuası, S. 133 (1976), s. 24-29; ay, "Bir ibrahim Hakkı Konyalı Vardı", Orta Doğu, 31 Ekim 1991; "Atis, İbrahim Hakkı", ISTA, III, 1299-1300.

ERDEM YÜCEL

KOPUZ, FAHRİ

(1882, İstanbul - 7 Ocak 1968, Ankara) Bestekâr ve udi.

Gümrük memurlarından Kadri Bey'in oğlu ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kemancılarından Fethi Kopuz'un babasıdır. 1903'te Vefa İdadisi'ni bitirdi. Babası, bestekâr Şevki Bey'in yakın arkadaşı ve amatör bir musikiciydi. Musikiye önceleri babasının uduna sesiyle eşlik ederek ve el armonikası çalarak başladı. Bir süre kanunla uğraştı, en son udda karar kıldı. Musiki hayatı boyunca Tanburi Cemil Bey(->), Hüseyin Saadettin Arel(->), Subhi Ezgi(-*), Ahmed Irsoy, Kanuni Hacı Arif Bey, Nazım Bey, Hacı Kirami Efendi, Hoca Ziya Bey, Abdülkadir Töre ve ismail Hakkı BeyC-0 gibi usta musikicilerin öğrencisi oldu. 1908'de Musiki-i Osmani Ce-miyeti'nin; 19l6'da ise Darü't-Talim-i Mu-siki'nin(->) kurucuları arasında yer aldı. 1939'da başladığı Ankara Radyosu'ndaki görevinde, radyonun ilk nota kütüphanesini kurma çalışmalarını yürüttü. O yıllarda yöneticisi olduğu "incesaz" programları, fasıl musikisinin son kaliteli icra örnekleri olarak anıldı. Fahri Kopuz, fasıl musikisi adı verilen icra geleneğinin içinden gelen son ustalardan biriydi. Radyodaki çalışmaları sırasında, binlerce eserin notasını eliyle yazarak radyo arşivine kazandırdı. 196l'de emekli olduktan sonra da radyoevine davet edilerek, kendi bestesi olan "İstanbul Efendisi" adlı eserin seslen-dirilmesine yardımcı oldu.

Fahri Kopuz, lavta sazını da öğrenmiş, bazı konserlerde hocası Tanburi Cemil Bey'e eşlik etmişti. Mütareke yıllarda Kap-tanzade Ali Rıza Bey'in(->) kurduğu İstanbul Operati'nde çalıştı. O dönemin moda akımı olan Türk musikisi ses sistemiyle operet çalışmalarının içinde bulundu. Ölümüne kadar taşıdığı son derece ciddi ve taviz vermez sanat anlayışıyla, içinde bulunduğu musiki topluluklarıyla, "istanbul halkına nitelikli musiki dinletme" kaygısını temsil etmekle de ün kazandı.

Fahri Kopuz, 1920li yılların istanbul' un da vazgeçilmez bir sanat merkezi olan



Fahri Kopuz

TETTV'Arşivi

Şehzadebaşı'mn en önemli simalarından biriydi. Musikiyle ilgili hemen bütün faaliyetlerini ve saz yapımcılığını yürüttüğü bir sanat atölyesi halindeki küçük dükkânı, dönemin musikicilerinin de toplandığı ö-nemli bir musiki mahfiliydi.

20. yy'da Türk musikisinin en dikkate değer bestekârlarından biri olarak kabul edilen Fahri Kopuz'un, büyük bir bölümü şarkı olan 60 kadar eserde imzası vardır. Bu eserler arasında Musahibzade Celal'in "Atlı Ases" opereti de bulunmaktadır. Şarkılarının güftelerini, Ömer Bedrettin Uşaklı, ismail Hami Danişmend, Süleyman Nazif, Yahya Kemal, Halit Fahri Ozan-soy, Orhan Seyfi Orhon ve Hasan Âli Yücel gibi yaşadığı dönemin ünlü şairlerinden seçmiş olması dikkat çekicidir.

Şarkılarının büyük bir kısmı, lirik aşk şarkıları kimliğindedir. "Çoban yıldızı gibi canıma kıydın Ayşe", "Eğilmez başın gibi gökler bulutlu efem", "Âşıkım dağlara kurulu tahtım" ve "Uyandı bülbülüm dumanlı dağda" gibi eserlerinde belirgin bir Anadolu duyarlılığının izleri görülür. "Sunar bir câm-ı memlû bin teh-i peymâne-den sonra" örneğindeki gibi bazı şarkılarında ise bestekârın rind-meşrep özelliklerinin öne çıktığı görülür. "Sevdiklerimin cümlesi çıktı terelelli", "Gel şu tayyare ile hâk-i kederden kaçalım", "Bana önce sözleri biraz manalı geldi" ve "Karanfil tüfek elde, gümüşlü piştov belde" gibi şarkılarında ise hafif, hayata uçuk renkli bir gözlüğün çerçevesi arkasından bakmaktadır. Yahya Kemal'in şiirinden bestelediği, Gece Leyla'yı ayın ondurdu / Koyda tenha yıkanırken gördü şarkısında bir aşk destanı denemesine girişen bestekâr, Dıştan Viranbağlıyını /içten yanardağlıyım /Bırakmamyâdellere/Ben Tuna'ya bağlıyım mısralarında bir Rumeli türküsü hassasiyetini terennüm eder. Bazı şarkıları Bayan Şeha ve Hafız Celal Bey gibi sanatkârlar tarafından plaklara da okunmuş olan Fahri Kopuz'un, Sedad Öztoprak'la ortaklaşa besteledikleri suzidil saz semaisi, Türk musikisinin önde gelen saz eserleri arasındadır.

Sayılamayacak kadar çok öğrenci yetiştiren Fahri Kopuz'un, Nazari ve Ameli Ud Dersleri adlı eseri 1920'de, kendi eserlerini derlediği Külliyat'ı da 1949'da yayımlanmıştır.

Bibi. inal, Hoş Şada; B. S. Ediboğlu, "Fahri Kopuzla Bir Konuşma", Radyo, S. 40 (l Nisan 1945); M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikisi, îst, 1960; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Y. Öztuna, BTMA, I.

MEHMET GÜNTEKİN



KORAL, FUREYA

(1910, istanbul) Seramik sanatçısı.

1927'de Nötre Dame de Sion Kız Lise-si'ni bitirdi, istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne devam etti. 1940-1944 arasında Vatan gazetesinde müzik eleştirileri yazdı. 1949'da Lausanne' da iken seramik çalışmaya başlayan Koral, 1950'de Paris'te ünlü Fransız seramikçisi Serre'nin desteğiyle bu alanda çalışmalarını geliştirdi. 1951'de Paris'te seramik



Füreya Koral

Ara Güler

ve litografilerinden oluşan ilk sergisini açtı. Aynı yıl Türkiye'ye döndü. O yıllarda İstanbul'da ne kullanabileceği bir seramik fırını ne de gerekli teknoloji vardı. Tüm bu zorluklara rağmen, seramik yapmaya başlayan sanatçı, 1954'te kendi fırınım kurdu ve bir yandan sanatsal çalışmalarını sürdürürken bir yandan da 1975'e dek endüstriyel tasarıma yönelik çalışmalar ve duvar panoları gerçekleştirdi. Koral'ın kullanım ve dekorasyon amaçlı seramik tasarımları Türkiye'de bu alanda gerçekleştirilmiş ilk çalışmalar olarak önemli bir başlangıç noktasını temsil eder. 50'ye yakın kişisel sergi açan ve birçok uluslararası seramik ödülünün sahibi olan Koral'ın sanatta kırk yılı, Maçka Sanat Galerisi'nde düzenlenen geniş çaplı bir sergiyle kutlandı.

Koral'ın seramiklerinde istanbul 1950-1960 arasında bir esinlenme kaynağı olarak ortaya çıkar. İlk dönem seramiklerinde Batı'da olduğu gibi "formlandırma" amacını değil, geleneksel İznik çinilerinde izlenen "yüzeyselleşme" ve mümkün olduğunca panolaşma eğilimi gösteren Koral, bu amaçla Osmanlı yapılarında araştırmalar yapmıştır. Bu araştırmalarının etkileri sanatçının büyük boyutlu panolarında ortaya çıkar. Koral, Süleymaniye ve Valide camilerinde görülen İznik çinilerinin durgun, ölümsüzlüğü çağrıştıran havasına karşılık, eserlerinde istanbul'daki güncel yaşamının uzantısı olan bir hareketlilik, kıpırtı yorumu getirmiştir. Sanatçının ünlü "Divan Pastanesi Panosu" (1968) bunun en yetkin örneğidir. 1980-1985 arasında "Mahalle" ismini verdiği birbiri içine girmiş küçük seramik ev kompozisyonlarında ise sanatçının eski istanbul sokaklarını bu kez "yeniden anımsatma", akılda kalanlarla "yeniden kurabilme" amacıyla ele aldığı görülür. Koral'ın "Mahalle"lerinde yeniden kurduğu istanbul, olgunluk dönemini yaşayan bir sanatçının "dünün dünyası"yla


Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin