77- Yusuf’un kardeşleri: “Eğer bu çalmışsa, onun bir kardeşi de daha önce çalmıştı.” dediler. Yusuf, bu durumu kendi içinde gizledi, onlara açıklamadı. “Sizin durumunuz daha kötüdür. Allah sizin anlattıklarınızı çok iyi bilir” dedi.
78- Onlar: “Ey güçlü Bakan! Onun yaşlı bir babası vardır. (Ona üzülecek.) Onun yerine birimizi tut. Şüphesiz, biz seni iyilerden görüyoruz” dediler.
79- Yusuf: “Eşyamızı onun yanında gördüğümüzden başkasını almaktan Allah’a sığınırız. Böyle bir şey yaparsak, zalimlerden oluruz” dedi.
80- Kardeşlerinden ümitlerini kesince, gizli bir görüşmeye geçtiler. Büyük kardeşleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına kuvvetli bir söz aldığını ve daha önce Yusuf’a neler yaptığınızı biliyorsunuz. Babam bana izin verinceye veya Allah hükmünü gösterinceye kadar, bu yerden ayrılmayacağım. Şüphesiz Allah, hükmedenlerin en iyisidir.”
81- İşte babanıza dönün! Deyin ki: “Oğlun kesinlikle hırsızlık yaptı. Biz yalnızca bildiğimize tanıklık ettik. Biz gayb âlemini bilenler de değiliz.” (Bir şey yapmadığı takdirde, onu sana getireceğimize söz vermiştik.)
82- İçinde misafir edildiğimiz şehirden ve beraber döndüğümüz kervandan sor, şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.
83- Yakub: “Hayır! Nefsiniz, size yeni bir iş kurdurdu. Bana düşen, yalnızca güzel bir sabırdır. Allah’ın yakında hepsini geri getireceğini umuyorum. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve her şeyi yerli yerinde yapandır” dedi.
84- Ve onları bırakıp giderken; “Ah Yusuf!” dedi. Üzüntüsünü ve kızgınlığını içine atarak, üzüntüden gözlerinin nuru gitti.
85- Oğulları: “Allah’a andolsun ki; sen Yusuf’u anmaktan kendini alamıyorsun. Sonunda ya eriyeceksin veya yok olup gideceksin” dediler.
86- Yakub: “Ben keder ve üzüntümü, ancak Allah’a anlatırım. Ve ben, bilmediğiniz şeyleri, Allah’tan bilirim” dedi.
87- “Ey oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Zira kâfir bir toplumdan başkası, Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” dedi.
(Sonra, onlar Mısır’a döndüler.)
88- Yusuf’un yanına girdiklerinde: “Ey güçlü Bakan! Biz ve ailemiz, zararlı bir duruma düşmüşüz. Ve çok az bir sermaye ile gelmişiz. Sen bize tam bir ölçek ver. Ve bir miktar da bağışla. Çünkü Allah, bağış yapanları mükâfatlandırır..” dediler.
89- Yusuf: “Sizler cahiller iken Yusuf ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?” dedi.
90- Onlar: “Yoksa sen Yusuf musun?” dediler. O: “Ben, Yusuf’um. Bu da kardeşimdir. Allah bize ikram ve iyilik etti. Şüphesiz kim, kendini kötülüklerden korursa ve sabrederse, muhakkak Allah, güzel amel yapanların ücretini zayi etmez.. “ dedi.
91- Onlar: “Allah’a andolsun! Allah, seni bizden üstün kılmıştır. Biz çok yanlış bir iş yaptık..” dediler.
92- Yusuf: “Bugün başınıza bir ceza gelmeyecektir. Allah sizi bağışlar. O, rahmet edenlerin en iyisidir.”
93- “Benim bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne atın, o görecek bir hale gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin..” dedi.
94- Kervan (Mısır’dan) ayrılınca, (Ken’an’da bulunan) babaları: “Ben kesinlikle Yusuf’un kokusunu alıyorum. Eğer bana bunak demeseydiniz, (beni tasdik ederdiniz)” dedi.
95- Oradakiler: “Andolsun! Sen hala eski şaşkınlığın içindesin” dediler.
96- Ne zaman ki müjdeci geldi, gömleği Yakub’un yüzünün üzerine attı, gözleri yeniden görmeğe başladı. “Ben size demedim mi? Allah’tan gelen bilgi ile sizin bilmediğinizi bilirim.” dedi.
97- Onlar: “Ey babamız! Bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Çünkü biz, çok yanlış bir iş yaptık..” dediler.
98- Yakub: “İlerde Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz Rabbim olan Allah, çok bağışlayan ve çok acıyandır” dedi. [Sonra hep beraber Mısır’a gittiler. Yusuf onları yolda karşılamaya gelip çadır kurmuştu.]
99- Onlar, Yusuf’un yanına (çadırına) girdiklerinde, Yusuf ana babasını kucakladı. “İşte Allah’ın izniyle, emniyet içinde Mısır’a girin” dedi.
100- Hep beraber Mısır’a girdiler. Yusuf, anne babasını makama oturttu. Hep beraber ona secde ettiler. Yusuf: “Ey babacığım! İşte daha önce gördüğüm rüyanın tevili budur. Rabbim, o rüyayı gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim, bana çok güzel şeyler ikram etti: Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, Rabbim beni hapisten çıkarttı, sizi de çölden bu şehre getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, istediği şeyi çok inceden düzenler. Çünkü O, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.”
101- “Ey Rabbim! Şüphesiz Sen, bana saltanat ve imkân verdin. Rüya ve olayların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri açıp yaratan, dünyada ve ahirette sahibim Sen’sin. Beni Müslüman olarak vefat ettir. Ve salihlere kavuştur.”
102- İşte bunlar, gaybi (bilinmedik) haberlerdir. Biz, onları sana vahyederek bildiriyoruz. Yusuf’un kardeşleri hile düşünürken kararlarını verdiklerinde, sen onların yanında değildin.
103- Fakat sen ne kadar hırs göstersen de, insanların çoğu inanacak değildir.
104- Sen onlardan bir ücret de istemiyorsun. Bu Kur’an, o âlemler için bir zikir ve mesajdan başka bir şey değildir.
105- Göklerde ve yerde nice ayetler vardır, onlar yüz çevirerek o ayetlerin üzerinden geçiyorlar.
106- Ve onların çoğu da, Allah’a ortak koşmadan inanmazlar.
107- Yoksa her şeyi örtecek İlahî bir azabın gelmesinden mi veya onlar farkına varmadan aniden kıyametin kopmasından mı güvem içindedirler?
108- De ki: “Benim yolum budur. Ben ve bana tabi olanlar, bilerek ve görerek Allah’a davet ediyoruz… Allah’a hiçbir kusur ve acizlik isnad etmiyorum. Çünkü ben, O’na eş koşanlardan değilim.
109- Senden önce adamlardan başkasını peygamber olarak göndermedik; o adamlara, kasabalar halkının durumlarından vahyediyorduk. İşte bu insanlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önceki (o kasaba halklarının) sonunun nasıl olduğunu görsünler. Ve şüphesiz ahiret yurdu kendilerini koruyanlar için daha hayırlıdır. Artık neden aklınızı kullanmıyorsunuz?
110- Nihayet o gönderdiğimiz peygamberler ümitsiz, tamamıyla yalanlandıklarını sandıkları(*) zaman, yardımımız onlara geldi, istediklerimiz kurtarıldı. Fakat ağır olan azabımız, suçlu olan toplumdan geri çevrilmez.
(*) Veya “yalana çıkarıldıklarını sandılar” 1. mana; “küzibu” kelimesinin şeddeli okunmasına, 2. mana ise; şeddesiz okunmasına göredir. 111- Andolsun! Bu peygamberlerin hayatlarında, akıl sahipleri için önemli bir ibret vardır. Bu Kur’an (ve içindekileri,) uydurulan bir söz değildir. O yalnızca eldeki mevcut vahiylerin doğrulayıcısı ve her şeyin açıklaması ve inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.
13- Ra’d Suresi Mekke’de nazil olmuştur. 43 ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1- Elif, Lam, Mim, Râ.
Bunlar, o Kitab’ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden inen o Kur’an haktır (hakikattir, doğrudur.) Fakat insanların çoğu inanmayacaklardır.
2- Allah gökleri, gördüğünüz direkler olmadan yükseltendir. Arşa hâkimiyetini kuran, güneş ve ayı musahhar edendir. Her birisi belli bir zamana kadar akıp dönmektedir. Allah, her işi bir gayeye doğru yönetiyor, ayetlerini açıklıyor ki; Rabbinizle karşılaşacağınıza sağlamca inanasınız.
3- O Allah, yeryüzünü bir sergi yapan, dağları demirlenmiş gemiler gibi onda oturtan, (aralarında) nehirler kılan, her meyve türünden ikişer çift yaratan, devamlı bir şekilde geceyi gündüze bir örtü gibi geçirendir. İşte bunlarda, tefekkür eden bir toplum için ayetler (belgeler) vardır.
4- Dünyada birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, dallanmış ve dallanmamış hurma ağaçları vardır. Hepsi de tek bir su ile sulanıyorlar. Fakat yiyimde bazılarını diğerlerinden üstün kılıyoruz. İşte bunlarda aklını çalıştıran bir toplum için ayetler vardır.
5- Şaşacaksan, onların: “Biz toprak olacağımız zaman mı yeniden yaratılacağız?” demelerine şaşman lazım! İşte onun için onlar, kendilerini yaratıp büyüten Allah’ı yalanlayanlardır. Çünkü onların boyunlarına (kibir ve azap) tasmaları geçirilmiştir. (Artık düşünüp inanmazlar.) Çünkü onlar Cehenneme ehildirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
[İnsan gibi bir yaratığın en şaşılacak yönü, ebediyet hissini ve fikrini ruhundan atmasıdır.]
6- (İşte onlar, böyle kötü bir kabiliyet kazandıkları için) senden, iyilikten önce kötülüğün çabucak gelmesini istiyorlar. Hâlbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap örnekleri gelip geçmiştir. İnsanlar (küfür ile) her şeyin hukukuna tecavüz ettikleri halde, senin Rabbin olan Allah, onlara karşı bağışlayıcıdır. Fakat ağır azabı da çok şiddetlidir.
7- O kâfirler, “Rabbinden ona bir mucize inmeli değil miydi?” derler. Şüphesiz sen bir uyarıcısın. Fakat her topluma yön verecek ayet ve alametler olur.
8- Allah, her dişinin ne taşıdığını, rahimlerin neyi düşürdüğünü, neyi geliştirdiğini bilir. Her şey O’nun yanında belli bir miktar iledir.
9- O, görünen ile görünmeyen âlemleri bilendir, en büyük ve en yücedir.
10- Sizden gizli söz söyleyen ile açık söz söyleyen ve geceleyin gizlenen ile gündüzleyin yürüyen, (O’nun ilminde) eşittirler.
11- İnsan için, önden ve arkadan takip ediciler vardır. Onu Allah’ın azabından korurlar. Şüphesiz bir toplum, kendi öz durumlarını değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez. Fakat eğer Allah bir topluma bir azap dilemişse, O’na karşı koyacak bir şey bulunmaz. Ve Allah’a karşı hiç kimse onlara sahip çıkamaz.
12- O Allah’tır, korkutarak ve umutlandırarak şimşeği size gösteren ve ağır bulutlar inşa eden. [Şimşek ve şimşeğin gösterilmesi, çakması, ağır bulutların denizler kadar su taşıması ve faydalı bir şekilde yere inmesi, Allah’ın mucizelerindendir.]
13- Gök gürlemesi de, Allah’ın mükemmelliğini ve kusursuzluğunu bildirir. Melekler de korku ve huşu içinde Allah’ın mükemmelliğini, kusursuzluğunu bildirirler. (Yani, hamd ve tesbih ederler.) Ve Allah, yıldırımlar gönderir, istediğine isabet ettirir. Hâlbuki onlar, Allah’a karşı mücadele ediyorlar. Allah ise, azabı pek ağır ve şiddetli olandır.
14- Doğru, faydalı, gerçek bir çağrı ve yalvarış, ancak Allah’a yapılan çağrıdır. Allah’tan başka şeyleri çağıranlar, kendileri için hiçbir cevap alamazlar. Onların durumu ancak şuna benzer: Bir adam elini suya uzatır ki, ağzına suyu versin. Fakat asla suya ulaşacak gibi olamıyor. Şüphesiz kâfirlerin dua ve çağrısı, sapıklık içinde bocalamaktan başka bir şey değildir.
15- Göklerde ve yerde olan herkes, gölgeleri ile beraber, isteyerek ve istemeyerek sabah-akşam yalnızca Allah’a secde ediyorlar.
16- De ki: “Göklerin ve yerin sahibi, yöneticisi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Madem öyledir, kendilerine ne bir zarara ne de yarara sahip olamayan şeyleri, Allah dışında mabudlar edinmediniz mi? (Yani, neden böyle yaptınız?)” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Yoksa karanlıklar ile ışık mı bir olur? Yoksa Allah’a, Allah gibi yaratan ortaklar buldular da (ikisinin) yaratması, onlar için birbirine mi karıştı?” De ki: “Her şeyin yaratanı Allah’tır. O birliğiyle beraber her şeyi kuşatmıştır, her şeye egemendir.”
17- [İman ve küfür örneği şuna benzer:] “Allah, gökten bir su indirir. Vadiler kendi miktarınca sel olup akar. Sel, kabarmış bir köpük yüklenir. Süs için veya başka faydalar için, ateşte yaktıkları madenlerde de böyle bir köpük olur. İşte Allah, hak ile batılı böylece ortaya atıyor. Yani, köpük kuruyup uçar, gider. İnsanlara faydalı olan su ve maden ise, yerde bekler. İşte Allah, örnekleri böylece açıklıyor.
18- Rablerinin çağrısına müspet cevap verenler için, güzel Cennet vardır. Ona müspet cevap vermeyenler ise, eğer yeryüzündeki her şey ve onunla beraber bir kat daha onların olsa, kurtulmak için fidye olarak verirlerdi. İşte onlar için kötü bir hesap vardır. Onların sığınağı Cehennemdir ve en kötü yatak orasıdır.
19- Rabbinden sana indirilen bu Ku’anın hak olduğunu bilen ile (manen) kör olup görmeyen bir olur mu? Şüphesiz, ancak öz akıl sahipleri mesajı idrak ederler.
20- Öyle akıl sahipleri ki; Allah’a verdikleri sözü yerine getirirler. Antlaşmayı bozup atmazlar.
21- Onlar ki, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği (bütün sosyal bağları) birleştirirler. Sahipleri olan Allah’a karşı ürperti duyarlar. Ve kötü bir muhasebeden de korkarlar.
22- Onlar ki, sahipleri olan Allah’ın öz rızasını kazanmak için sabrederler, namazı doğruca kılarlar. Gizli ve açıkça Allah’ın onlara verdiği rızıktan harcama yaparlar. Ve kötülüğü iyiliklerle gidermeye çalışıyorlar. İşte dünya yurdunun sonucu onlarındır:
23- (O sonuç,) içlerinde devamlı kalınacak Cennetlerdir. Onlar ve salih olan babaları, hanımları ve çocukları oraya girerler. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler.
24- “Sabrettiğinizden dolayı size selam olsun! Dünya yurdunun en güzel sonucu, işte budur!” derler.
25- Allah’a verdikleri sözü sağlamlaştırdıktan sonra bozanlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağları kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar ise işte lanet ve mahrumiyet, bunlaradır. Ve en kötü yurt, onlaradır.
[Bu kâfirler, rızık endişesinden böyle bir yolu tercih ediyorlar. Hâlbuki]
26- Allah, istediğine rızkı genişletir ve kısar. Bir de onlar dünya hayatıyla sevindiler (yetindiler.) Hâlbuki dünya hayatı, Ahiret hayatı yanında basit bir yaşamdan başka bir şey değildir.
27- O kâfirler: “Onun Rabbinden, üzerine bir mucize inmeli değil miydi?” derler. De ki: “Allah, istediğini (hak edeni) saptırır, kendisine dönüş yapanı da doğru yola iletir.
[Onun için mucizeler asıl faktör değiller.]
28- Öyle dönüş yapanlar ki; inanırlar ve Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olur. Şüphesiz, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur ve sükûn bulurlar.
29- İşte o iman edip yararlı işler yapanlara hoş bir hayat ve güzel bir gelecek vardır.
30- Daha önce nice peygamberler gönderdiğimiz gibi, seni de kendilerinden önce nice toplumlar gelip geçmiş olan bir topluma gönderdik ki sana vahiy ile bildirdiğimiz mesajları onlara aynen açıklayasın. Çünkü onlar, her şeyin rızkını veren Rahmanı inkâr ediyorlar. De ki: “Beni yaratıp büyüten O’dur, O’ndan başka yaratan ve mabud yoktur. Yalnızca O’na tevekkül ettim ve dönüşüm O’nadır.
31- Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, toprağın parçalandığı, ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an da olsaydı… [Yine de inanmayacaklardı. Çünkü kâinatı kuşatan rızık, rahmet, san’at, hikmet gibi gerçekleri göremeyenler, olağanüstü şeylerin arkasındaki İlahî iradeyi de göremezler.] Evet, (olağan ve olağanüstü bütün işlerde) emir ve irade, yalnızca Allah’ındır. İman edenler, “Allah dileseydi, bütün insanları doğru yola iletirdi” gerçeğini idrak edip, (o kâfirlerin imana gelmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Çünkü o kâfirlerin, yaptıklarından dolayı, Allah’ın vaadi gelinceye kadar (hayatları boyunca) başlarına büyük musibetler gelir (veya yurtlarına yakın düşer.) Şüphesiz Allah, vaadettiğini değiştirmez.
32- Andsolun! Senden önceki peygamberler de alaya alındılar. (Önemsenmediler.) Ben de, onları inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. İşte bak! Azabımın nasıl olduğunu gör!...
33- Her canlının ne yaptığını görüp elinden tutan ile (hiçbir hayat belirtisi olmayan bir olur mu?) Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “O ortakları adlandırın, (tanıtın bakalım, necidirler?) Yoksa Allah’ın yeryüzünde bilmediği şeyleri mi, O’na haber veriyorsunuz? Yoksa anlamsız lafları mı ona söylüyorsunuz?. Hayır, hayır!... Hilebazlıkları onlara güzel gösterilmiş ve yoldan saptırılmışlar. Allah kimi saptırırsa, onun için hiçbir doğru yol gösteren bulunmaz.
34- Dünya hayatında onlar için azap vardır. Ahiret azabı ise, daha meşakkatlidir. Ve Allah’a karşı onları koruyacak hiçbir şey de olamaz.
35- Kendilerini koruyanların vaadedildiği Cennetin, niteliği şudur: Öyle bir Cennet ki; içinde nehirler akar, yiyeceği de gölgesi de daimidir. İşte kendilerini koruyanların kazancı budur, kâfirlerin kazancı da ateştir.
36- Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana inen bu vahiy (mesajlar) ile seviniyorlar. Fakat o gruplardan kimileri, bu mesajların bir kısmını inkâr ediyorlar. De ki: “Ben ancak Allah’a ibadet etmek, O’na eş koşmamak için buyruk aldım. Yalnızca O’na çağırırım, yöneliş ve dönüşüm yalnızca O’nadır.
37- (Daha önce mesajlarla yüklü kitabı gönderdiğimiz gibi,) O’nu, Arapça bir yasa ve bilgi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra, onların isteklerine uyarsan, Allah’a karşı, kendine ne bir sahip ne bir koruyucu bulamazsın.
38- Senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara hanımlar ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber, hiçbir ayet getiremez. Her süre (ecel) için, bir kitap (yasa ve yazgı) vardır.
39- Allah, (o kitaptan) istediğini siler, istediğini sabit bırakır. Ana kitap ise, yalnızca O’nun katındadır. (O, değişmez.)
40- Eğer onlara vaadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana göstersek (gerçekleştirsek, onların işini bitirsek) veya seni vefat ettirsek, bil ki sana düşen, yalnızca tebliğdir. Bize düşen de hesap görmektir.
41- Onlar görmediler mi? Biz, yeryüzüne varıp onu etrafından azaltıyoruz. (Yeryüzünde oturanların canını alıyoruz.) Allah hükmeder, O’nun hükmünü geri çeviren olmaz. O, çok seri bir şekilde hesap görendir.
42- O kâfirlerden öncekiler de tuzaklar kurmuşlardır. Fakat bütün karşı tuzaklar, Allah’ın elindedir. O, her canlının ne kazandığını bilir. O kâfirler, yeryurdunun kime nasip olacağını bileceklerdir.(*)
(*) Kur’an, daha Müslümanlar Mekke’de mağlup ve küçük bir azınlık iken yeryurdunun onların hâkimiyeti altına gireceğini bu ayette haber vermiştir. Ve aynen gerçekleşmiştir. 43- O kâfirler, “sen peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve kitaptan bilgisi olanlar yeter.”
14- İbrahim Suresi Mekke’de nazil olmuştur. 52 ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1- Elif, Lam, Râ. Bunlar, Rablerinin izniyle, insanları karanlıklardan NUR’a, Aziz ve Hamid (güçlü ve bütün hamd ve nimetlerin sahibi) olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
2- O Allah ki, göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. İşte şiddetli bir azaptan dolayı o kafirlere yazıklar olsun!...
3- Onlar ki, ahiret hayatına karşı dünya hayatını severek tercih ediyorlar. (İnsanları) Allah’ın yolundan saptırıyorlar. Onu eğri büğrü görmek istiyorlar. İşte onlar, çok büyük bir sapıklık içindedirler.
4- Bütün peygamberleri, ancak kendi toplumlarının diliyle gönderdik ki onlara (hakikatleri) açıklasınlar. Bu şekilde Allah, istediğini saptırır, istediğini doğru yola iletir. O, güç, izzet ve hikmet sahibidir.
5- Andolsun! Musa’yı, “Kavmini karanlıklardan Nur’a çıkart, onları, başlarına gelen İlahî azap günleriyle uyar!” diye ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz bu musibetlerde, sabredip şükreden herkes için çok ibretler vardır.
6- Bir vakit, Musa kavmine dedi ki: “Allah’ın size olan nimetini hatırlayın ki; sizi Firavun ordusundan kurtardı. Onlar, azabın (işkencenin) en kötüsünü size tattırıyorlardı ve erkek çocuklarınızı kesip kadınlarınızı yaşatıyorlardı. İşte bunda, Rabbinizden gelen büyük bir imtihan vardı.”
7- “Hani, Rabbiniz size bildirdi ki: “Eğer şükrederseniz, size olan nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, bilin ki azabım çok şiddetlidir.”
8- Ve Musa dedi ki: “Eğer siz ve yeryüzündeki herkes Allah’a karşı nankörlük etseniz, bilin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O, bütün nimetlerin sahibi olup bütün hamd ve şükürlere layıktır.
9- Sizden öncekilerin, Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Allah’tan başka hiç kimse onları bilmez. Peygamberlerimiz onlara mucizeler ile geldiler, (kabullenmemek için) ellerini ağızlarına tıkadılar ve dediler ki: “Biz, sizin getirdiğinizi inkâr ettik. Ve bizi kendisine çağırdığınız şeyler konusunda kuşkulu bir tereddüt içindeyiz.”
10- Peygamberleri: “Gökleri ve yeri var edip açan Allah hakkında şüphe mi olur? O Allah, günahlarınızdan bir kısmını bağışlayarak sizi belli bir süreye kadar (dünyada) bırakmak için, size çağrıda bulunuyor” dediler. Onlar ise: “Sizler, bizim gibi insan olmaktan başka bir şey değilsiniz. Babalarımızın etmiş oldukları ibadetten bizi alıkoymak istiyorsunuz. Gücünüz varsa, bize apaçık bir delil getirin.” dediler.
11- Peygamberler: “Evet, biz de ancak sizin gibi insanız. Fakat Allah, kullarından istediğine ikram ve ihsan eder. Allah’ın izni olmadan size bir delil getiremeyiz. İnananlar yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”
12- “Allah bize yollarımızı doğruca göstermişken neden O’na tevekkül etmeyelim. (İşte biz doğru yolda olduğumuz için) sizin bize verdiğiniz eziyete karşı sabredeceğiz. Ve tevekkül edenler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” dediler.
13- O kâfirler, peygamberlerine: “Ya sizi memleketimizden çıkartacağız veya din ve milliyetimize dönersiniz” dediler. Allah da onlara: “Şüphesiz Biz, zalimleri yok edeceğiz.
14- Onlardan sonra sizi yeryüzünde iskân edeceğiz. Bu, Benim makamımdan korkan, azabımdan sakınan için, (verdiğim bir sözdür)” diye vahyetti.
15- Onlar, fütuhat olacak diye beklediler. Fakat o zalim inatçıların her biri hayal kırıklığına uğradı.
16- (Dünyadaki bu hayal kırıklığından) sonra da ona Cehennem vardır. Ona irinli sudan içirilir.
17- Yudumlamaya başlar, fakat yutamaz. Her taraftan ölüm ona hücum eder, fakat bir türlü ölemez. Bunun da ardından, çok kaba, sert bir azap onun için vardır.
18- Kendilerini yaratıp büyüten Allah’ı inkâr edenlerin işleri; fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerinde tutamıyorlar. İşte en büyük sapıklık ve kayıp budur.
19- Allah’ın gökleri ve yeri hak ile (gerçeklerle dolu) yarattığını görmedin mi? Eğer isterse sizi giderir, yeni mahlûkat getirir.
20- Bu, Allah’a zor değildir.
21- (Kıyamet günü görürsün:) Hepsi Allah’ın huzurunda hazır olmuşlar. Zayıflar, büyüklük taslayanlara derler ki: “Biz size tabi idik. (Bugün) az da olsa Allah’ın azabından bir şey bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah bize doğru yolu göstermiş olsaydı, biz de size doğru yolu gösterirdik. Sızlansak da sabretsek de artık birdir. Bizim için hiçbir kurtuluş yoktur” derler.
22- İş bittikten sonra şeytan der ki: “Allah size hak olan bir vaatte bulundu. Ben de size vaatte bulundum. Fakat ben sözümde durmadım. Size karşı bir gücüm de yoktu. Yalnızca sizi çağırdım, siz de cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz… Ben dahi, beni Allah’a eş koşmanızı zaten kabul etmemiştim.” Şüphesiz zalimler için, elem verici bir azap vardır.
23- İman edip yararlı işler yapanlar ise, aralarında nehirler akan Cennetlere konulurlar. Rablerinin izniyle içlerinde ebedî olarak kalırlar. “Barış ve esenlik içinde kalın!” diye birbirlerini tebrik ederler.
24- Görmedin mi? Allah nasıl bir örnek verdi: Güzel, hoş bir söz, güzel ve hoş bir ağaç gibidir. Kökleri yerde yerleşmiş, dalları gökte dağılmıştır.
25- Rabbinin izniyle her an meyvesini verir. İşte Allah, insanlar için örnekler verir ki, idrak etsinler.
26- Habis bir sözün örneği de habis bir ağaç gibidir. Ki yerin hizasından kopmuş, hiçbir hayat bağı kalmamıştır.
27- Allah iman edenleri, dünya hayatında da ahirette de kavl-i sabit (köklü bir söz) ile sağlamlaştırır. Ve zalimleri de saptırır. Allah istediğini yapandır.
28- Allah’ın nimetlerine karşı şükredecekleri yerde nankörlük edenleri, milletlerini yokluk ve helaket yurduna indirenleri görmedin mi?
29- (O yurdun adı) Cehennemdir, oraya konulup yakılacaklar. Yerleşmek için en kötü yer orasıdır.
30- Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a eşler koştular. De ki: “Yaşayın, şüphesiz varacağınız son durak ateştir.”