174- Allah’ın kitaptan indirdiği bilgileri gizleyen, onunla az bir para (fayda) satın alanlar var ya! İşte onlar, karınları dolusu ateşten başka bir şey yemiyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla konuşmayacaktır, onları temize çıkarmayacaktır. Ve onlar için acıklı bir azap vardır.
175- İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın aldılar. Onlar ne kadar ateşe dayanıklıdırlar! (Şiddetli bir ateş azabını çekecekler.)
176- Çünkü Allah, haklarla dolu kitabı indirmiştir. Artık (semavi bir kitap olan) Kur’an hakkında ihtilafa düşenler, uzak (derin) bir sapma içindedirler.
177- Sevap, yüzünüzü doğuya ve batıya yöneltmeniz değildir. Asıl sevap, (o kişinin sevabıdır ki;) Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba (vahye) ve peygamberlere inanıp, isteyerek akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya, dilencilere ve insan azad etmek için mal verir, namaz kılar, zekât verir; bir söz verdiği zaman sözünü yerine getirir; sıkıntıda, hastalıkta ve savaşta sabreder. İşte asıl doğru dindarlar bunlardır. Ve asıl muttakiler de bunlardır.
178- Ey iman edenler! (Siz de Yahudiler gibi şekilde kalıp aşırı karşılık istemeyin.) Öldürülenler konusunda size kısas (eşitlik esası üzerine karşılık almak) farz kılındı: Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (bir’e bir)… Kim kardeşi tarafından bir miktar affedilirse (kısastan vazgeçerse,) o affeden kişinin öbür kardeşine iyi davranması ve onun da ona güzelce bir ödeme yapması (lazım.) Bu Rabbinizden bir hafifletmedir ve O’ndan bir rahmettir. Kim bundan sonra sınırı aşarsa, onun için acıklı bir azap vardır.
179- Ey akıl sahipleri! Sizin için kısasta hayat vardır. (Aşırı kan dökülmesi yolu kapanır.) Artık sakınmanız umulur.
180- Ölüm birinize geldiğinde, eğer malı varsa, ana babasına, akrabalarına örfe göre bir vasiyet yapması, size farz kılındı. Bu, kendini koruyanlar üzerine bir hak ve görevdir. (Vasiyet imkânı olmadan, öldürülme gibi sebeplerle kişi ölürse, malı miras kanununa göre dağıtılır. Yoksa özel vasiyet, Allah’ın bir emridir… Malın üçte birini geçmemek şartıyla…)
181- Bu vasiyeti işittikten sonra onu değiştirenler olursa, artık günah onu değiştirenlerin üzerine olur. Hiç şüphesiz Allah çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.
182- Kim vasiyet edenin bir haksızlık ve intikam meylinden korkar da araya girip barıştırırsa, ona bir günah yoktur. Hiç şüphesiz Allah, Gafur ve Rahim’dir. (Sabredip de bağışlarsanız bu, sizin Allah’a yakınlaşmanız için daha iyidir. Bu sabrı kazanmak için de:)
183- Siz ey iman edenler! Oruç size farz kılındı. Sizden önceki toplumlara farz kılındığı gibi… Böylece belki sakınırsınız.
184- Sayılı günler olarak… Sizden kim hasta veya yolcu ise, başka sayılı günlerde (orucunu) tutsun. Zorla güç yetirip de (orucunu yiyenlerin) üzerine (fidye olarak) miskini yedirme vardır. Kim fidyeden fazla iyilik yapmak isterse o, onun için daha yararlıdır. Oruç tutmanız da sizin için daha yararlıdır, eğer biliyorsanız.
185- Ramazan ayı öyle bir aydır ki; ayırıcı, doğru yolu gösterici mesajlar ve insanlar için hidayet olarak Kur’an o ayda indirildi. Kim o ayda mukim ise, o ay boyunca oruç tutsun. Kim hasta veya yolcu ise, (tutmadığı günler kadar) başka günlerde oruç tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. (Allah size bunları açıkladı ki) oruç günlerini tamamlayasınız, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ın büyüklüğünü idrak edesiniz. Ve O’na şükredesiniz.
[Oruç ayı, ibadet ve manevi hayat için, dua ve niyazların kabulü için büyük bir fırsattır.]
186- Eğer kullarım, Beni senden sorarlarsa bilsinler ki; Ben yakınım. Bana dua ettiği zaman, her dua edene cevap veririm. Onlar da Benim emrime cevap versinler; Bana inansınlar ki, doğru yola, doğru kararlara varsınlar.
187- Oruç gecesi kadınlarınızla cinsel münasebet kurmanız size helal kılındı. Onlar size elbisedirler, siz de onlara elbisesiniz. Allah sizin nefsinize zulmettiğinizi biliyordu. Tevbenizi kabul etti, sizi affetti. Artık onlarla temas edin, Allah’ın size yazdığı şeyi isteyin: (Cinselliğin Allah’ın bir yazgısı olduğunu bilin.) Fecirdeki siyah ufuk, beyaz ufuktan ayırt edilinceye kadar yiyin, için, (nefsinize zulmetmeyin.) Sonra akşama kadar orucunuzu tamamlayın. Fakat siz mescidlerde itikâfa kapanmışken kadınlarınıza yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlar için böylece açıklıyor. Ki sakınsınlar. (*)
(*) Bu ayet inmeden evvel oruç gecelerinde yatsıdan sonra yiyip içmek, cinsel münasebette bulunmak, eski dini geleneğe göre haramdı. [Yemek, içmek, cinsellik, Allah’ın yazgısıdır. Fakat haksız yere kazanç, rüşvet gibi yollarla mal kazanmak ve yemek yasaktır.] 188- Ve sakın mallarınızı aranızda haksız yere yemeyin. Bile bile zulmederek, bir kısım insanların mallarını yemek için mallarınızı yöneticilere rüşvet olarak sarkıtmayın.
189- Sana hilalleri soruyorlar. De ki: “İnsanlar ve hacc için, vakit ölçüleridir.” (Çok hikmetlerinden en açık hikmeti budur. Bunu anlamınız lazım. Sizin bu sorularınız, eve kapıdan değil de arkadan girmeye benzer. İşte bilin ki;) evlere arkalarından girmek, sevap değildir. Asıl sevap, (Allah’ın azabından) sakınanın sevabıdır. Artık evlere kapılarından girin. (Yerli yerinde soru sorun.) Allah’tan sakının, belki kurtulursunuz.
190- Sizinle savaşanlara, azgınlık yapanlara karşı Allah için savaşın. Çünkü Allah, azgınları sevmez.
191- (Sizi öldürenleri) nerde yakalarsanız öldürün. Onlar sizi memleketlerinizden çıkardıkları gibi, siz de onları çıkartın. Çünkü bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-ül Haram’da (Kâbe’de) onlarla dövüşmeyin ki, onlar da sizinle dövüşmesinler. Eğer orada sizinle dövüşürlerse, siz de onlarla dövüşün. Kâfirlerin cezası böyle olur.
192- Eğer onlar vazgeçerlerse biliniz ki; Allah, Gafur ve Rahimdir.
193- Fitne kalmayıncaya, din ve hâkimiyet yalnızca Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer son verirlerse, artık düşmanlık ancak zalimlere olur.
194- Yasak ay, yasak aya karşılıktır. (Onlar yasağa riayet etmedikleri kadar siz de etmeyin.) Yasaklar karşılıklıdır. Kim size saldırırsa, saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah’tan sakının ve biliniz ki; Allah sakınanlarla beraberdir.
195- Ve Allah yolunda harcama yapın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, iyilik yapın, güzelce davranın. Bilin ki; Allah, güzel davrananlarla beraberdir.(*)
(*) Ayetteki muhakkak manasına gelen “inne” kelimesini “biliniz ki” ile tercüme etmemden maksat, (inne) pekiştirme içindir. Pekiştirme anlamı da, Türkçe’de “biliniz ki” ile en güzel şekilde ifade edilir. 196- Hacc ve umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer muhasara edilirseniz, gücünüzün yettiği bir kurban verin. Kurban yerine ulaşmadan başınızı traş etmeyin. Kim hasta ise veya başından bir sıkıntısı varsa (traş olması gerekirse,) oruç ile veya fakiri doyurmakla veya kurbanla fidye vermesi gerekir. Güven içinde olduğunuzda hacc zamanı gelinceye kadar, umre ile istifade etmek isteyen olursa, verebildiği bir kurbanı keser. Kurban bulamayanlar, üç gün hacda, yedi gün de evlerine döndüklerinde oruç tutarlar. Bu on gün, o ibadetin yerini tam tutar. Bu, evi Mekke’de olmayanlar içindir. Artık Allah’tan sakının ve bilin ki; Allah’ın cezası ağır ve şiddetlidir.
[Savaş ayetinden sonra hacc ayetinin gelmesi, hacc’ın temsili bir savaş manevrası olduğuna işarettir. Savaşta en küçük bir hareket bazen çok önemli olduğu gibi, hacca’da da öyledir. En küçük bir hata, ceza gerektirir. Bu konuda Ali Şeriati’nin “Hacc” kitabına bakılabilir.] 197- Hacc’a sayılı aylarda (girilir.) Kim bu aylarda hacca girmekle onu kendine farz kılarsa, artık bilsin ki, hac içinde cinsel münasebet, günaha girmek, mücadele etmek yoktur. Yaptığınız hayırları Allah bilir. (Dünya ve ahiretiniz) için hazırlık yapın. Bilin ki en iyi hazırlık takvadır. (Günahlardan sakınmaktır.) Ey akıl sahipleri! Artık Ben’den (azabımdan) sakının.
198- (Hacc’da) Rabbinizden bir fazl (gelir ve ikram) istemenizde, size bir günah yoktur. Arafat’tan akın edince, Meş’ar-ül Haram’da Allah’ın size nasıl zikredileceğini gösterdiği gibi Onu zikredin. Şüphesiz sizler de daha önce bu makamda yanlış hareket edenlerden idiniz.
199- Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin. Allah’tan mağfiret ve bağışlanma dileyin. Hiç şüphesiz Allah, Gafur ve Rahimdir.
200- Kurbanlarınızı, ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman, babalarınızı (ecdadınızı) andığınız gibi, belki daha fazla Allah’ı zikredin. İnsanlardan bazıları. “Ey Allah’ım! Bize dünyalık ver!” derler. Fakat onların ahirette hiçbir payları yoktur. (Bunlar kâfirlerdir.)
[Ayet, hacda yapılan duaların ihlâslı ve ahirete yönelik olmasını emrediyor.]
201- Bazı insanlar da: “Ey Rabbimiz! Dünyada da bize güzellik ver, ahirette de… Ve (en önemlisi) bizi ateşten koru!” derler. (Bunlar da müminlerdir.)
202- İşte bunlara, kazandıklarından nasibleri vardır. (Çalışmaları boşa gitmemiştir.) Hiç şüphesiz Allah’ın hesabı seridir. (Kimin neye layık olduğunu çok iyi bilir.)
203- (Haccın sonunda) sayılı günler içinde Allah’ı (tekbirlerle) anın. Kim iki gün içinde (Mina’dan Mekke’ye) dönerse, ona bir günah yoktur. Kim de kalırsa, ona da bir günah yoktur. Yeter ki haccın yasaklarına riayet edilsin. Allah’tan sakının ve bilin ki, hepiniz Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.
[İman, insanı muti ve musahhar bir memur yaparken, küfür ise, insanı karaktersiz vahşi bir canavar yapar.]
204- İnsanların bazıları da var ki; dünya hayatı ile ilgili sözleri senin hoşuna gider. Kalbinin samimi olduğunu ispat için, Allah’ı şahit gösterir. Oysa o en şiddetli bir düşmandır. (Bunlar da münafıklardır.)
205- O münafık dönüp gittiğinde yeryüzünde bozgunculuk yapmak, ekin ve nesli yok etmek için gayret gösterir. Hâlbuki Allah, bozgunculuğu asla sevmez. (Onları muvaffak etmez.)
206- Ona Allah’tan sakın, denildiğinde, izzet ve gururu onu günaha sürükler. Artık onun payı cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır.
207- İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını elde etmek için, kendi nefsini satar (feda eder.) Allah ise kullarına çok acıyan ve rahmet edendir.
208- Ey iman edenler! Hepiniz barışa (ve İslam’a) giriniz. Şeytanın adımlarına uymayınız. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.
209- Size açık ayetler geldikten sonra da doğru yoldan kayarsanız, biliniz ki; Allah, Aziz (güçlü, izzetli) ve Hakîm(gereken cezayı veren)dir.
210- (Kâfirler) Allah’ın (azabının) bulutlardan gölgelikler içinde gelmesinden, meleklerin bulunmasından cezalarının verilmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Hiç şüphesiz (o gün) bütün işler, Allah’a irca edilecektir.
211- İsrailoğullarından sor. Onlara nice açık ayetler verdik. Artık Allah’ın nimeti (vahiy) kendisine geldikten sonra onu değiştiren olursa, bilsin ki Allah’ın cezası ağır ve şiddetlidir.
212- Dünya hayatı, kâfirler için süslü göründü. Onlar müminlerle alay ediyorlar. Hâlbuki kendini koruyan müminler kıyamet günü onlardan üstün olacaklardır. Allah istediğine hesapsız rızık verendir. (Üstünlük, mal ve mülk ile değildir.)
213- İnsanlar bir tek toplum idiler. (Allah onları imtihana, dolayısıyla gelişmeye tabi tuttu.) Uyarıcı ve müjdeleyici olarak peygamberleri gönderdi. Onlarla beraber haklar ile dolu kitabı indirdi ki; insanların (gelişmeleri içinde düştükleri) ihtilaflarını yargılasın. Kitap verilenler, ancak onlara açık ayetler geldikten sonra ve yalnızca kıskançlıktan dolayı ihtilafa düştüler. Allah da kendi izni ve iradesiyle, iman edenleri, ihtilaf ettikleri konuların hak kısmına yöneltti. (Bu imtihan sonucu bir kısmı kazandı, yükseklere çıktılar. Bir kısmı da esfel-i safiline düştüler.) Allah, istediğini Sırat-ı Müstakim’e (doğru yola) iletendir.
214- Sizden öncekilerin (kaybetme ve kazanma) örneği size gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Fakirlik ve hastalık onları öyle yakaladı ki, öyle sarsıldılar ki, peygamberleri ve kendileri de, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” dediler. İyi bilin ki; Allah’ın yardımı yakındır.
215- Onlar sana neyi (kime nafaka) vereceklerini soruyorlar. De ki: “İnfak ettiğiniz mal, öncelikle ana babanın, akrabaların, yetimlerin, miskinlerin ve yolcularındır. Yaptığınız her iyiliği, hiç şüphesiz Allah çok iyi bilir.
[Buradaki infak, zekâttan ayrı olan ödemeler ve nafile sadakalardır. Zekât ana babaya verilmez. İnsan onlara bakmak zorundadır. Yetim, miskin ve yolcular ise, zekât bulunmadığı zaman, onlara sadaka ve hayır yapılır. Tefsirü Ayat-il Ahkâm, 1.114]
216- Savaşmak hoşunuza gitmese de, o sizin için bir yazgıdır. Nice hoşunuza gitmeyen şeyler var ki; o sizin için daha hayırlıdır. Bazen de bir şey seversiniz, o sizin için şerdir. Allah’ın ilmi sonsuzdur. Sizinki ise sınırlıdır.
217- Sana yasak ayda savaşmayı soruyorlar. De ki: “Yasak ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Fakat Allah yolundan saptırmak, Allah’ı ve Mescid-ül Haram’ı inkâr etmek, ahalisini oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır. Bozgunculuk (dinden saptırma,) öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmaktan vazgeçmezler. Artık sizden kimler, dininden dönüp de kâfir olarak ölürlerse, onların bütün amelleri ve yaptıkları, dünyada da ahirette de yanar. Ve onlar ateşe layık ve ehil olurlar. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.
218- İman edenler, hicret edip Allah yolunda cihad edenler ise; işte onlar, Allah’ın rahmetini umuyorlar. Allah ise Gafur ve Rahimdir.
219- Sana içki ve kumarı(n hükmünü) soruyorlar. De ki: “Onlarda büyük bir günah ve insanlar için menfaatler vardır. Fakat günahları menfaatlerinden daha büyüktür.” Neyi nafaka vermeleri gerektiğini soruyorlar. De ki: “Malınızın fazlasını.” Allah böylece ayetlerini size açıklıyor ki, düşünesiniz.
220- Dünyayı da, ahireti de… (İçki ve kumarın dünyada eğlenmek, gerçekleri düşünmemek için olduğunu, ahirete hiç yararları olmadığı gibi, zararları olduğunu düşünesiniz.)
Ve senden yetimleri soruyorlar. De ki: “Onlara yardımcı olmak sevaptır. Eğer onlara karışırsanız, onlar kardeşlerinizdir.” Hiç şüphesiz Allah, zarar vermek isteyenle yararlı olmak isteyeni bilir. Allah dileseydi sizi zora sokardı. Muhakkak Allah, güçlüdür ve her şeyi yerli yerinde yapar.
[Yetimlere en iyi muamele, Nisa suresinin 2. ayetinde emredildiği gibi, onlarla evlenmektir.]
221- Fakat müşrik kadınlar iman etmeden, onlarla evlenmeyin. Mümine bir cariye, güzel de olsa bir müşrikeden daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de, onlar imana gelmeden evlenmeyiniz. Çünkü mümin bir köle, bir müşrikten –hoşunuza gitse de- daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırıyorlar. Allah ise kendi iradesiyle Cennete, mağfirete çağırıyor; hatırlarlar diye ayetlerini insanlara açıklıyor.
222- Sana aybaşı kanını soruyorlar. De ki: “O bir hastalıktır. Adet müddetince kadınlardan uzak durun. Onlar temizlenmeden, onlara (cinsel yönden) yanaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği (ön) yönden onlara varın. Muhakkak Allah, tevbe edenleri ve temiz duranları sever.
223- Kadınlarınız sizin için tarladır. İstediğiniz yerden tarlalarınıza varın. Nefisleriniz için bir hazırlık yapın. Allah’tan sakının. Bilin ki siz, O’nunla karşılaşacaksınız. Artık (inanıp da Allah’ın emirlerine göre amel eden) müminlere müjde ver.
224- Beraat etmek, sakınmak, insanları barıştırmak için ettiğiniz yeminlerde Allah’ı kalkan yapmayın. Çünkü Allah, işiten ve bilendir.
[Karı koca birbirlerine karşı çok yemin etmek zorunda kaldıkları için aile hayatını anlatan ayetten sonra, bu yemin ayeti gelmiştir.] 225- Allah, boş yeminlerinizden dolayı sizi mes’ul tutmaz. Fakat kalplerinizin kazandığı (günahlardan) sizi mes’ul tutar… Fakat Allah, Gafur ve Halimdir (bağışlar.)
226- Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için, dört ay bekleme hakkı vardır. Eğer yeminlerinden vazgeçerlerse, bilsinler ki Allah, Gafur ve Rahimdir.
227- Yok eğer boşanmak istiyorlarsa, Allah işiten ve bilendir. (Dört ay sonra onların boşanma kararını kabul etmiştir.)
228- Boşanmış kadınlar, üç adet görme süresi kendilerini bekletmelidirler. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığı ceninleri gizlemeleri, onlar için helal olmaz. Eğer iki taraf da barışmak istiyorlarsa, kocaları onları almakta birinci derecede hak sahibidirler. Örf ve yasaya göre, erkeğin kadına karşı hakları olduğu gibi, kadının da erkeğe karşı hakları vardır. Fakat erkeklerin bir derece üstünlükleri vardır. Hiç şüphesiz Allah, Aziz (güçlü) ve Hakîmdir (her şeyi yerli yerinde yapar.)
229- Boşanmak iki seferdir. (Üçüncüsünde) ya iyilikle tutar veya güzellikle serbest bırakır. Sizin onlara vermiş olduğunuz mehirden bir şey almanız, sizin için helal olmaz. Meğer karı kocanın Allah’ın yasalarına uymayacaklarından korkuları varsa… Eğer onların Allah’ın yasalarına uymayacaklarından korkunuz varsa, kadının kurtuluş fidyesini vermesinde (mehrinden vazgeçmesinde,) onlar için bir günah yoktur. Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
230- Eğer koca, karısını (üç talakla) boşarsa, o kadın başka bir koca ile evlenmeden bir daha o kadını alamaz. Eğer ikinci koca boşarsa ve ilk koca ile eski karısı Allah’ın yasalarına uyacaklarına umutları varsa, bir daha bir araya gelmelerinde onlara bir günah yoktur. Bunlar İlahî yasalardır. Allah o yasaları, bilen bir toplum için açıklıyor.(*)
(*) İslam’da kuvvetli görüşe göre; üç talak, üç ayrı zamanda birer ay fasıla ile olmalıdır. Hz. Peygamber, üç talakı birden atan kişinin talakını, bir talak saymıştır. 231- Kadınları boşayıp, bekleme sürelerini bitirdiklerinde, onları ya iyilikle tutun veya iyilikle salıverin. Haklarını yemek için, onlara zarar ve sıkıntı vererek onları tutmayın. Kim böyle bir şey yaparsa, hiç şüphesiz o kendine zulmetmiştir. Allah’ın ayetlerini hafife almayın. Allah’ın size olan nimetlerini, Allah’ın size indirdiği, onunla size öğüt verdiği kitap ve hikmeti (yasa ve bilgiyi) hatırlayın. Allah’tan sakının ve bilin ki; Allah her şeyi çok iyi bilendir.
232- Kadınları boşayıp iddetlerini bitirdikleri zaman (kesin boşanma durumuna geldiklerinde,) kocalarına geri dönmeleri için onları zorlamayın. Eğer kendi aralarında (boşanmak için) karşılıklı rıza gösterirlerse… Sizden Allah’a ve ahiret gününe inananlar için, bu bir öğüttür. Bu (yol,) sizin için daha temiz ve daha paktır. Allah’ın bilgisi sonsuzdur. Sizinki ise sınırlıdır. (Siz onların bir daha birleşmelerini iyi görebilirsiniz ama Allah daha güzelini bilir.)(*)
(*) Veya ayete bu şekilde meal verilebilir: “Kadınları boşayıp iddetlerini bitirdikleri zaman (kesin boşanma durumuna geldiklerinde) onların kocalarına geri dönmelerini engellemeyin. Eğer kendi aralarında karşılıklı rıza ile anlaşırlarsa.” [Bk. İbn-i Kesir tefsiri]
233- (Boşanmış) analar, süt emdirme süresini bitirmek isteyenler için tam iki sene süt emzirirler. Evladın sahibi olana babaya da, örfe uygun olarak, o anaların rızkını ve giyimini temin etmek gerek. Hiçbir kimse kapasitesinden fazlasıyla mükellef kılınmaz. Annenin veledinden dolayı zarar görmemesi lazım.. Evladın sahibi olan baba da evladından dolayı zarar görmemelidir. (Ana baba yoksa varis varsa) varise de aynı şeyler geçerlidir. Eğer ana baba danışarak, anlaşarak çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başka bir anneye emzirtmek isterseniz, yine size bir günah yoktur. Örfe uygun olarak karşılığını verdiğiniz müddetçe… Allah’tan sakının ve bilin ki; Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
234- Sizden, arkalarında hanımlar bırakıp da ölenler olursa, hanımları dört ay on gün beklerler. Bekleme sürelerini bitirdiklerinde, örfe uygun olarak eş aramalarında size bir günah yoktur. (Eğer hamile değillerse.) Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan çok iyi haberdardır.
235- Böyle (iddetini bekleyen) kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde bildirmenizde yahut içinizde tutmanızda size bir günah yoktur. (Çünkü) Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Sakın (üstü kapalı evlenme teklifi sırasında,) iyi söz söylemeniz dışında, onlarla bir gizli buluşmaya sözleşmeyin ve farz olan bekleme süresi dolmadan nikâh bağını bağlamaya kalkmayın. Bilin ki, Allah içinizden geçeni bilir. Ondan sakının ve yine bilin ki, Allah Bağışlayandır, Halimdir (ceza vermekte aceleci değildir.)
236- Kadınlara dokunmamış (cinsel münasebete geçmemişseniz) ve onlara bir mehir tayin etmemişseniz, (mehir vermeden) onları boşamanızda size bir günah yoktur. Ancak onları faydalandırın. Zengine gücü kadar, fakire de gücü kadar, örfe uygun bir faydalanma olarak… İyilik yapan Müslümanlara bir borç olarak…
237- Mehir vaadetmişseniz, onlara dokunmadan (cinsel münasebet kurmadan) onları boşarsanız, tayin ettiğiniz(mehir)in yarısını vermeniz gerekir. Meğer o boşanmış kadınlar veya nikâh düğümü elinde olan velileri bağışlarlarsa. Bağışlamanız, takvaya daha yakındır. Aranızda birbirinize iyilik yapmayı unutmayın. Muhakkak Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
238- Namazlara (sosyal görevlerinize) ve orta (beş vakit) namaza dikkat edin. Allah için dua ediciler olarak dikilin.
239- Eğer bir şeyden korkunuz varsa, yaya veya binerek namaz kılın. Güven duyduğunuz zaman, daha önce bilmediklerinizi Allah’ın size bildirdiği şekilde Allah’ı zikredin (anın.)
[Boşanma ayetleri arasında namazdan bahsedilmesi, ilahî yasalara uymak, hak ve hukuka riayet etmek için namazın önemini hatırlatmak içindir ve bütün sosyal görevlerin bir namaz olduğunu bildirmek içindir. Ayrıca namaz, bütün dini emirlerin direğidir. Namazı terk eden yavaş yavaş Allah’ı unutur.]
240- Ölüme yakınlaşmış; peşlerinde eşler bırakan erkekler, hanımlarının bir yıla kadar geçimini ve evden çıkarılmamalarını vasiyet etsinler. Eğer kendi rızalarıyla çıkarlarsa, örfe uygun olarak eş aramalarında size bir günah yoktur. Allah güçlüdür ve hakîmdir (her şeyi yerli yerinde emreder.)
241- Takva sahibi müminler üzerine, bir borç olarak ve örfe uygun olarak, boşanmış kadınların geçiminin temin edilmesi gerekir.
242- Böylece Allah ayetlerini size açıklıyor ki düşünesiniz.
[Toplum ve aile, Allah’ın emir ve mesajlarına uydukları zaman, canlı ve düzenli olabilirler.] 243- Görmedin mi? O kimseleri ki binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusundan memleketlerinden çıktılar. Allah, onlara “ölün” dedi. Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı büyük ikram sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmiyorlar.
[Buradaki ölüm ve hayat, hakiki manalarında olabileceği gibi, toplumsal ölüm ve dirilme manasına da gelebilir.] 244- Allah yolunda savaşın ve bilin ki; Allah, çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.
[Allah yolunda savaşmak, toplumsal düzen ve diriliğin nedenidir.]
245- Kimdir o adam ki,(*) Allah için iyilikle borç verir, Allah da o borcu onun için kat kat arttırır. (Rızkı) tutan ve yayan Allah’tır… Hepiniz O’na döneceksiniz. (O zaman sebepler perdesi kalkar.)
(*) Yani büyük bir insandır.
246- Musa’dan sonraki İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Kendi peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder, Allah yolunda savaşalım” dediler. Peygamberleri: “Size savaş farz kılınsa, belki de savaşmazsınız” dedi. Onlar: “Neden Allah yolunda savaşmayalım. Hâlbuki biz memleketimizden çıkarılmış, çoluk çocuğumuzdan ayrılmışız. Nitekim savaş onlara farz kılındığında, az bir grup hariç çokları yüz çevirdi. Muhakkak Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
247- Peygamberleri onlara. “Allah, Talut’u size hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar: “Nerden bize hükümdar olabilir?” Biz iktidara daha layıkız, o zengin de değildir” dediler. Peygamberleri: “Allah onu sizin içinizden seçkin kıldı. Ona fazla ilim ve kuvvet verdi” dedi. Hiç şüphesiz Allah, iktidarı istediğine verir. Allah, imkânları bol olan ve sonsuz ilim sahibidir.