Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə4/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42

248- Ve peygamberleri onlara dedi ki: “Onun iktidarının mucizesi, size bir tabut (mahfaza) gelecek; onda Rabbinizden bir sekine (huzur veren vahiy,) Musa ve Harun ailelerinin terekesinden (kültüründen) bir bakiye olacak. O mahfazayı melekler taşıyacaktır. Eğer inanmışsanız, bunda sizin için bir mesaj ve mucize vardır.
249- Talut askerleriyle savaş için ayrıldığında, askerlerine: “Allah sizi bir nehirle deneyecektir. Kim ondan içerse, o benden değildir. Kim ondan tatmazsa, o bendendir.” Meğer eliyle bir avuç alsa.. Fakat çok az bir grup hariç, hepsi ondan içtiler. O ve onunla beraber inananlar nehri geçince (karşıda kalanlar:) “Calut ve askerlerine karşı kuvvetimiz yetmez” dediler. Allah’la karşılaşacaklarını bilenler ise: “Allah’ın izniyle nice az zümre, çok olan zümreyi yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.
250- Calut ve askerlerine karşı çıktıkları zaman “Ey Rabbimiz, bize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam kıl ve kâfir topluma karşı bize yardım et.” dediler.
251- Allah’ın izniyle onları hezimete uğrattılar. Davut, Calut’u öldürdü. Allah da ona iktidar ve bilgi verdi. Ve istediği nice şeyleri ona öğretti. Eğer insanların birbirilerine karşı savunmaları olmasaydı, (sınırsız saldırganlık kabiliyetlerinden dolayı) yeryüzü bozulacaktı. Fakat Allah, insanlara karşı büyük ikram ve iyilik sahibidir.
252- Bunlar Allah’ın ayetleridir. Onları gerçek bir şekilde sana okuyoruz. Hiç şüphesiz sen, gönderilmiş peygamberlerdensin.
[246-252 ayetlerindeki kıssadan hisse:]
1- Benî İsrail peygamberi, Hz. Muhammed’dir.

2- Hükümdar, yani Talut, Hz. Ali’dir. Hz. Ali, mal yönünden fakir, fakat ilim ve kuvvette üstün idi.

3- Sekineden maksat; başta melekler tarafından indirilen Kur’an ve İslam kültürüdür. Özellikle Al-i Beyt kültürü…

4- Nehirden maksat, dünya malıdır. Dünya malına düşkün olan, düşmana karşı yenik düşer. Emeviler de Hz. Ali’ye karşı dünya malını kullandılar. Yurtlarından edilen Muhacirlerin bir kısmı Emevilere katıldı.

5- Calut, dünya sultanlarıdır.

6- Davut, Ehl-i Beyt imamlarından olan Hz. Mehdi’dir. Ki yeryüzündeki ifsat ve bozgunculuğu kaldıracaktır.]
253- İşte o peygamberlerin bazılarını, diğerlerinden üstün kıldık. Allah bazılarıyla (direkt) konuştu, bazılarının derecelerini yüceltti. Meryemoğlu İsa’ya da mucizeler verdik. Onu Ruh-ul Kudüs ile takviye ettik. Eğer Allah dileseydi, onların arkalarından gelen (o ehl-i kitap,) kendilerine mucizeler geldikten sonra, kavga etmezlerdi. Fakat ihtilafa düştüler. Bazıları inanmışken, bazıları münkirdir. Eğer Allah dileseydi, dövüşmezlerdi. Fakat Allah, istediğini yapar.
254- Ey iman edenler! Alışveriş, dostluk ve şefaatin fayda vermediği bir gün gelmeden, Bizim size verdiğimiz rızıktan nafaka ve sadaka verin. Kâfirler ise (o güne hazırlanmadıkları ve fakirleri gözetmedikleri için, hem kendilerine hem başkasına) zulmedenlerin ta kendileridir.
255- Allah, Ondan başka ilah olmayan Zat-ı Akdestir. Hayy ve Kayyum’dur (kendi kendine yeterlidir.) Hiçbir an esneme ve uyku O’nu tutmaz. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur.. O’nun izni olmadan, hiç kimse O’nun yanında şefaat edemez. O, onların geçmişlerini ve geleceklerini bilir. O’nun istediğinden başka, O’nun ilminden hiçbir şey öğrenemezler. Onun idare ve saltanatı, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Yer ve göklerin muhafazası, O’nu yormaz. O çok yüce ve çok büyüktür.
256- Artık, dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan, iman küfürden ayrılıp netleşmiştir. Kim Tağut’u (azgın sapıkları, şeytanı) kabul etmezse, Allah’a inansa, o çok sağlam bir hayat damarına tutunmuş demektir. O damar hiçbir zaman kopmaz. Hiç şüphesiz Allah, çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.
257- Allah, inananların sahibidir. Onları karanlıklardan nura çıkartır. Kâfirler ise, (onların) sahipleri Tağut’tur (azgın idarecilerdir.) Onları nurdan karanlıklara çıkartır. İşte onlar ateşe tam layıktırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
258- Allah ona iktidarı vermiş olduğundan (şımararak) Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim; “Rabbim, dirilten ve öldürendir” deyince, O: “Ben de diriltirim ve öldürürüm” dedi. İbrahim: “Rabbim güneşi doğudan batıya getiriyor. Sen de onu batıdan geri getir” deyince, o kâfir şaşkına döndü. Hiç şüphesiz Allah, zalim bir toplumu doğru yola iletmez.
259- Veya görmedin mi o kişiyi ki; damları çökmüş boş bir şehirden geçerken: “Ölümünden sonra Allah, bu şehri ne zaman diriltecektir?” dedi. Allah onu yüz sene ölü bıraktı. Sonra onu diriltti. Ona: “Ne kadar kaldın?” deyince: “Bir gün veya yarım gün” dedi. Allah: “Hayır, yüz sene kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak! Henüz bozulmamışlar. Eşeğine bak! (henüz diridir.) Böyle yaptık ki, ibret alasın ve seni insanlar için bir mucize kılalım. İşte, kemiklere bak! Nasıl onları iskelet yapar, sonra onlara et giydiririz… (Bu yaradılışın sırrı) ona açıklanınca; “Allah’ın her şeye gücü yettiğini şimdi biliyorum” dedi.
260- Bir vakit İbrahim. “Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” dedi. Allah: “Yoksa inanmıyor musun?” dedi. İbrahim: “Evet, inanıyorum. Fakat kalbimin tatmin olması için (istiyorum)” dedi. Allah: “Öyle ise, dört kuşu tut. Onları kendine alıştır. Sonra her dağa onlardan bir parça (tane) bırak, sonra onları çağır, onlar sana koşarak geleceklerdir. Ve bil ki; Allah, Aziz ve Hakîmdir. (Güçlüdür, her şeyi yerli yerinde yapar. Ahireti getirmemekle, insanları başıboş, abes bırakmaz. Güçlüdür, onları diriltebilir.)
(*) Ayetel Kürsi ve ondan sonra gelen iki ayet, Allah’a imanı anlatırken, bu üç ayet ise; ahiret gününü ve dirilmeyi isbat ediyorlar. 258. ayette, ferdi öldürme ve dirilmeden, Güneşin doğuşu ve batışı gibi evrensel ölüm ve dirim yasasına geçiliyor.
259. ayette ise, hareket ve zaman kavramlarının değişik yapıları olduğu vurgulanıyor.
260. ayette ise, alışkanlık kanununa işaret ediliyor. Birbirine alışan maddeler ve parçalar 2. kez birinci seferden daha rahat ve daha güzel bir şekilde bir araya gelebilirler. Demek 2. diriliş, birincisinden daha kolaydır.
261- Mallarını Allah yolunda nafaka verenlerin örneği, bir dane örneği gibidir ki; her başağında yüz dane bulunan yedi başak verir… Allah (bunu dahi) istediği kişi için daha da arttırır. Allah, geniş imkân sahibidir (güçlüdür) ve çok iyi bilendir. (İnsan bir danedir, dünyada ekilir, ahiret âleminde ebedî ve bire yediyüz gelişmiş bir hayat kazanır.)
262- Allah yolunda mallarını nafaka ve sadaka verenler, sonra o yaptıklarına minnet ve eziyet katmayanların, Rableri katında (ebedi âlemde) ücretleri vardır. Bir de onlara ne (geleceğin) korkusu ne de (geçmişin) üzüntüsü vardır. (Mal ve minnet çengelinden kurtuldukları için, Allah’ın yakınları demek olan veliler olmuşlardır. Çünkü veliler ne korkarlar ne de üzülürler.)
263- Güzel bir söz ve bağışlamak, peşinde eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah’ın sonsuz zenginliği vardır. Ve son derece hilm ile muamele eder.
264- Ey iman edenler! Sadakalarınızı, minnet ve eziyet ile Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp malını insanlara gösteriş için harcayan kişi gibi iptal etmeyiniz. Onun örneği; üstünde az bir toprak bulunan kaygan bir taş gibidir ki; bir yağmur ona vurduğunda kupkuru sert bir taş olarak ortada kalır. Böyleler, kazandıklarını ellerinde tutamıyorlar. Hiç şüphesiz Allah, (ahirete inanmayan) kâfir bir toplumu doğru yola iletmez.
265- Allah’ın rızasını isteyerek ve içtenlikle mallarını nafaka ve sadaka verenlerin örneği; yağmur alan bir tepede bulunan bir bahçe örneği gibidir ki; ona yağmur vurunca iki kat daha fazla meyve verir. Yağmur değmese de bir çiğ ona yeter. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi görendir.
266- Sizden biri ister mi ki; altlarında nehirler akan hurma ve üzümler bağı olsun; içinde her çeşit meyve bulunsun başına ihtiyarlık belasının geldiği, arkasında zayıf bir zürriyetin bırakıldığı bir sırada, ateşli bir fırtına o bahçeye isabet etsin... Ve o bahçe tutuşup kül olsun? Allah ayetlerini böylece açıklıyor ki, düşünesiniz.
[Bu ayet, ahirete inanmayanların halinin tasviridir.]
267- Ey iman edenler! Kazandıklarınızın güzel kısmından ve yerden sizin için çıkarttıklarımızdan nafaka ve sadaka verin. Kötüsüne yönelip onu vermeye çalışmayın. Hâlbuki siz dahi gözünüzü yummadan onu alacak değilsiniz. Ve bilin ki; Allah çok zengin ve çok övülendir (nimet sahibidir.)
268- Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor. Ve size cimrilik yapmayı emrediyor. Allah ise mağfiret ve iyiliği vaadediyor. Hiç şüphesiz Allah, bol imkânlara sahiptir. Ve ilmi sonsuzdur.
269- İstediğine hikmeti (ilmi, irfanı, kâinatı tanımayı) verir. Kime de hikmet verilmişse, muhakkak ona büyük bir hayır (sevap, mal) verilmiş demektir. [Böyleleri manevi zenginliği elde ettikleri için, maddi fakirlikten asla korkmazlar.] Bunu ancak öz sahipleri anlar.
270- Verdiğiniz sadaka ve adadığınız adak olursa, muhakkak Allah onu bilir… (Fakirlerin haklarına riayet etmeyen) zalimlerin hiçbir yardımcısı olamaz.
271- Eğer sadaka ve zekâtlarınızı açıklarsanız, ne güzel bir iş! Eğer gizler ve onu fakirlere verirseniz, o sizin için daha yararlıdır. Bu sadakalar günah ve kötülüklerinizin bir kısmını siler. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
272- Onların doğru yolu bulması sana ait değildir. Fakat Allah, istediğini doğru yola iletir. Başkasına verdiğiniz her mal, kendiniz içindir. Zaten siz Allah’ın rızasından başka bir şekilde vermezsiniz. Verdiğiniz her mal ve hayır, size zulmedilmeden size geri verilecektir.
273- (Bu sadaka ve nafakalarınız,) Allah yolunda zorda kalan, yeryüzünde yolculuğa çıkamayan fakirler içindir. Öyle fakirler ki; bilmeyen, istiğnalarından dolayı onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Hiç şüphesiz nafaka verdiğiniz mal ne olursa olsun, Allah onu çok iyi bilir.
274- Onlar ki; gece-gündüz, gizli-açık, mallarını infak ediyorlar. İşte Allah katında (ebedî âlemde) onlar için ücretleri vardır. Onlara ne (gelecek) korkusu ne de (geçmişin) üzüntüsü vardır.
275- Faiz yiyenler, ancak, delilikten dolayı şeytanın hırpaladığı kişinin ayağa kalkması gibi, (kabirlerinden) kalkacaklardır. Çünkü onlar: “Alışveriş de faiz gibidir” dediler. Hâlbuki Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Artık kim, Allah’tan ona bir öğüt geldikten sonra hemen sonra yaptığına son verirse, geçmişte kalan onundur. Yargısı da Allah’a kalmıştır. Kim, bu faizciliğe geri dönerse, işte onlar ateşe layık ve ehildirler. Ve onlar orada ebedî kalacaklardır.
(*) Faizcilik, kişisel ve toplumsal bir ihtiras doğurur. Bu ihtiras sonucu, kişi ve toplum şeytan çarpmışa dönüyor. Evet, değersiz az bir mala değerli çok vaktini harcayan kişi, bir çeşit delidir. Dünyada dahi ruhi durumu ağırlaşır, şeytan çarpmış gibi olur.
276- Allah faizin bereketini yok eder, sadakaları da nemalandırır. Şüphesiz Allah, inkârcı ve günahkâr kişileri sevmez.
277- İman edip iyi işler yapanlar, namaz kılıp zekât verenler ise, Rableri katında (ebedî âlemde) onlara ücretleri vardır. Üzerlerinde ne korku vardır ne de üzülürler.
278- Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve faizden arta kalan alacaklarınızı bırakın, eğer inanmışsanız.
279- Eğer yapmazsanız, Allah ve Resulü ile savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tevbe edip dönüş yaparsanız, ana malınız sizindir. Böylece ne zulmedersiniz ne de zulmedilirsiniz.
280- Eğer borçlu sıkıntı içinde ise, kolay bir zamana kadar beklenir. Eğer bağışlarsanız, o sizin için daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.
281- Öyle bir günden sakının ki; o gün işiniz Allah’a bırakılır. Sonra herkes kazandığını tam olarak alır. Ve onlara asla zulmedilmez.
282- Ey iman edenler! Belli bir süreyle borçlandığınız zaman, onu yazın. Aranızda katib-i adil (noter) yazsın. Allah’ın ona bildirdiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Borçlu olan da yazdırsın, sahibi olan Allah’tan sakınsın, borcundan hiçbir şey eksiltmeden söylesin. Eğer borçlu sefih veya zayıf ise veya yazdırma gücünü bulamıyorsa, onun velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki adamı da şahit tutun. Eğer iki adam olmazsa, razı olduğunuz şahitlerden bir adam ile iki kadın şahitlik yapsın. Ki bir kadın ortadan kaybolursa, diğeri hatırlatsın. Şahitler şahitlik yapmak için çağrıldıkları zaman, gelmekten çekinmesinler. Küçük olsun, büyük olsun süresiyle yazmaktan usanmayın. Bu yazmak yolu daha adaletli, şahitliği pekiştirici ve şüphelenmemek için daha elverişlidir. Meğer aranızda döndürdüğünüz peşin bir ticaret ola. Onu yazmamakta size bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Ne kâtip ne de şahit zarar görmesin. Eğer böyle bir şey yaparsanız (zarar verirseniz,) muhakkak bu, sizde oluşan bir fasıklıktır… Allah’ın yasaklarını çiğnemekten sakının. Çünkü Allah, (yasalarını) size öğretmektedir. Allah her şeyi hakkıyla çok iyi bilendir.
283- Eğer yolcu iseniz ve kâtip bulamazsanız, elde edilen bir rehin (yeter.) Eğer birbirinize itimadınız varsa, güvenilen kişi emaneti geri versin. Rabbi olan Allah’tan sakınsın. Siz ey şahitler de! Sakın şahitliği gizlemeyin. Kim gizlerse, onun kalbi günahkâr olur. Hiç Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.
284- Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çekecektir. İstediğini bağışlar, istediğine azap verir. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
285- Peygamber, Rabbinden kendisine inen vahye inandı. Müminler de inandılar. Hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “Peygamberleri birbirinden ayırt etmeyiz” dediler. Ve: “Ey Rabbimiz! İşittik ve itaat ettik, Sen’in mağfiretini diliyoruz, dönüş Sanadır” dediler.
[Yani Allah’a, meleklere, peygamberlere inandıkları ve bu imanları hakkın varlığı için güçlü bir delil olduğu gibi ahirete de inanırlar. Bu gelen ayet ise, kadere imanı ispat eder, kader ile cüz’i ihtiyarinin beraber çalışma yönünü gösterir.]
286- Allah, kapasitesinden fazla hiçbir kimseye yük yüklemez. Kazandığı (iyilik) ona, yaptığı (kötülük) aleyhinedir. (Onlar iyilikleri kazanmak, kötülük yapmaktan geri durabilmek için şöyle dua ederler:) “Ey Rabbimiz! Unutmuş veya hata etmişsek, bizi sorumlu tutma. Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeyleri yüklenmemizi bizden isteme. Bizi bağışla, günahlarımızı sil, bize acı. Sen sahibimizsin, kâfir topluma karşı bize nusret ve yardım ver.”
[Bakara suresi; insanın dünya hayatında çok boyutlu derin bir imtihana tabi tutulmasının ismidir. Ne mutlu, iman ve dua ile istikamet yolunda bu imtihanı kazananlara!...]


3- Âl-i İmran Suresi
Medine’de nazil olmuştur. 200 ayettir.
[Surenin ana teması, evrensel İlahî mesajları dile getirmek, bu İlahî mesajların iki temel öğesi olan Allah’a ve ahirete inanmayı pekiştirmektir. Allah’a inanmak öz hakikatin ifadesidir, ahirete inanmak ise, hakikati yaşamak demek olan hayatın temelidir.
Ayrıca ehl-i kitap sayılan Hıristiyan ve Yahudilerin bu temel öğelerden uzaklaştıklarını ifade etmektir.]
Bismillahirrahmanirrahim
1- Elif, Lâm, Mim.
[Elif, Allah; Lâm, Cebrail; Mim, Muhammed demektir. Vahye ve vahyin bu üçlü arasında harflerle ifade edildiğine işarettir.]
2- Allah, kendisinden başka ilah olmayan bir Allah’tır. Hayy ve Kayyum’dur. (Diridir. Her şey O’nunla ayakta durur. O kendi kendine yeterlidir.)
3, 4- (Birliği bildirmek, topluma hayat ve birlik vermek için) gerçeklerle dolu olarak ve mevcud ilahi mesajları doğrulayıcı olarak kitabı peyderpey indirdi. Nitekim daha önce de insanlara yol gösterici olarak Tevrat, İncil ve Furkan’ı indiren O’dur. Allah’ın bu ayetlerini inkâr edenler için, şiddetli bir azap vardır. Allah, güçlüdür ve intikam sahibidir.
(Müslümanlar İncil ve Tevrat’ı kabul ettikleri gibi, Yahudi ve Hıristiyanların da Kur’anı kabul etmeleri gerek. Çünkü Kur’an o kitapların mesajlarını daha güzel bir şekilde ifade ediyor. Kur’an hakikatin bütün yönlerini taşıyor.)
5- Gerçekten; yerde ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. (O, madde değil ki, eşya O’na engel olsun. Demek maddi şeyler ilah olamazlar.)
6- Yalnız ve yalnız O’dur, rahimlerde sizi istediği gibi şekillendiren. (Demek ana rahminde yaratılanlar ilah olamazlar. Çünkü) Allah, ortağı olmayan hakikat (demek)tir. Sonsuz izzet ve gücü vardır, ortağa ihtiyacı yoktur. Hikmet ve bilgisi sonsuzdur. (Ortak edinmekle kâinatın birliğini bozmaz.)
7- (Bir hikmete binaen insanlara belli bir serbestiyet ve vehmi bir ortaklık rengini vermiş. O insanları geliştirmek için onları imtihana tabi tutmuştur, peygamber ve kitaplarla onları deniyor:)
O’dur, Sana kitabı indiren. O kitabın bir kısım ayetleri muhkemdir (tartışma gerektirmez.) Onlar Kitab’ın ana kısımlarıdır. Diğerleri müteşabih(eş manalı)dirler.
(İmtihan gereği) kalbinde kaypaklık olanlar, saptırmak ve fitne çıkarmak için, müteşabih kısmına uyarlar. Hâlbuki onun gerçek manasını ancak Allah ve ilimde kök salmış âlimler bilirler. O âlimler: “Bunlar, hepsi Rabbimizin katındandır (gaybi haberlerdir.) Biz onların tümüne inandık.” derler. Fakat ancak öz sahipleri böyle anlarlar.
8- Onlar: “Ey Rabbimiz! Bize doğru yolu gösterdikten sonra kalbimizi kaydırma, bize kendi katından bir rahmet ver. Gerçekten her şeyi veren Sen’sin.” derler. (Yani, Allah’a gerçekten inanırlar. Yine onlar:)
9- “Ey Rabbimiz! Sen insanları, şüphe götürmeyen bir gün için toplayacaksın. Çünkü Allah sözünü bozmaz.” derler. (Yani, ahiret hayatına gerçekten inanırlar.)
10- (Allah’a ve ahiret gününe inanmayan) o kâfirlerin mal ve evlatları, onları Allah’tan korumayacaktır. Onlar, Cehennem için yakıt olacaklardır.
11- Firavun ordusu ile onlardan öncekilerin durumu gibi… Ayet ve mucizelerimizi yalanladılar. Allah da günahlarından dolayı, onları yakaladı. Allah’ın cezası çok ağırdır.
12- O kâfirlere söyle: mağlup olacaksınız ve Cehennem’e doğru toplatılacaksınız. Orası ne kötü bir yataktır.
13- Sizin için karşılaşan iki ordu konusunda (Bedir’de) bir mucize vardır. Biri Allah yolunda savaşıyordu. Diğeri değerleri inkâr ediyordu, düşmanlarını göz görüşüyle iki kat fazla görüyorlardı. Allah ise, özel yardımıyla istediğini destekliyordu. Bu konuda göz sahipleri için, ders alınacak bir ibret vardır.
14- (Bu ibret, imanın üstünlüğü ibretidir. İman, insanı tutkulardan, dağınıklıktan kurtarır, ona kuvvet verir. Çünkü: Fıtraten) kadın, evlat, tonlarca altın, gümüş, eğitilmiş atlar, hayvanlar ve ekinlere karşı şehvet ve tutku, insanlara güzel gösterilmiştir. Bütün bunlar, dünya hayatının bir yaşamıdır. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın huzurudur.
15- De ki: Bunlardan daha hayırlısını size haber vereyim mi? Muttakiler için Rableri katında, altlarında nehirler akan Cennetler vardır. Onlar orada ebedidirler. Ayrıca onlar için, temiz zevceler ve Allah’ın rızası vardır… Allah, kullarını çok iyi görendir. (Neye layık olduklarını çok iyi bilendir.)
16- Öyle muttakiler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kesin olarak inanmışız. Sen günah ve kusurlarımızı affet, bizi ateş azabından koru!” derler. (Ve ona göre yaşarlar.)
17- Onlar sabredicidirler, doğru sözlüdürler, dua ederler, muhtaçlara nafaka verirler ve seherlerde istiğfar ederler.(*) (Kozmik, ruhi ve sosyal dengeyi sağlarlar.)
(*) Sabır, doğruluk, vefa, yapıcılık, fedakârlık, istiğfar (öz eleştiri,) sağlıklı bir kişiliğin temel öğeleridir.
18- Allah, kâinatta dengeyi kurarak, Melekler o dengeyi icra ederek, âlimler o dengeyi gözleyerek şahitlik ediyorlar ki; Allah’tan başka ilah yoktur. O, sonsuz güç ve hikmet sahibidir. (Gücü sonsuzdur, ortağa ihtiyacı yoktur. Hikmeti sonsuzdur, ortaklar edinmekle kâinatın birliğini bozmaz, kâinatı abes etmez.)
19- Allah katında geçerli olan tek düzen, İslam’dır. (İslam, evrensel birlik ve o birliğe teslim olmak demektir.) Kitap verilmişler’in(*) bölücülüğü ise, ilim (gerçek) onlara geldikten sonra yaptıkları azgınlıktan, kıskançlıktan dolayıdır. Artık kim Allah’ın mucizelerini ve mesajlarını inkâr ederse, muhakkak bilsin ki, Allah’ın hesabı çok seridir.(*)
(*) Yahudi, Hıristiyan veya kültürlü insanlar.
(*) Bu 19 no’lu ayet, 19 mucizesine ve bazı ehl-i ilmin bile bile bu mucizeyi inkâr edeceklerine işaret olduğu gibi, 19 matematiksel mucizeyi hatırlatmakla Allah’ın hesabının sonsuz süratte olduğunu ispat ediyor.
20- Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa, sen deki: “Ben ve bana tabi olanlar, yüzümüzü Allah’a çevirmişiz.” Ehl-i kitap ve okuryazar olmayanlara söyle: “Müslüman olacak mısınız?” Eğer Müslüman olurlarsa, doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer sırt çevirirlerse, sana düşen yalnız tebliğdir (mesajı ulaştırmaktır.) Allah kullarını çok iyi görendir.
21- Allah’ın mucizelerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere ve insanlardan adaleti ayakta tutmayı sağlayanları öldürenlere elim bir azap müjdele! (Bunlar maddeden başka bir şey bilmeyenlerdir.)
22- Onların bütün yaptıkları işler dünya ve ahirette sönecektir. Ve onlar, bir yardımcı da bulamayacaklardır.
23- Kendilerine kitaptan bir miktar bilgi verilenleri gördün mü? Yargı için Allah’ın kitabına çağrılırlar. Sonra onlardan bir grup, sırt çevirip haktan vazgeçiyorlar. (Yani, Ehl-i kitap oldukları halde Allah’a ve ahirete tam inanmadıkları için Allah’ın yargısını kabul etmiyorlar.)
24- Çünkü (dini bilgileri eksik ve yetersiz olduğu için) onlar: “Sayılı günler dışında ateş bizi yakmayacaktır.” dediler. Ve dinleriyle ilgili uydurdukları şeyler, onları saptırmıştır.
25- Durumları nice olur, kesin olan o gün için onları topladığımız zaman? O günde kim ne kazanmışsa, eksiksiz ve zulmedilmeden ona verilir. (Bu ehl-i kitabın hakkı kabul etmeyişlerinin asıl sebebi, kıskançlık ve “peygamberlik neden bizde değil de, Araplardadır” demeleridir. Onun için:)
26- Sen de ki (bildir:) “Allah’ım! İdare, iktidar, mülkiyet, tasarruf sahibi Sen’sin! İktidarı istediğine verir, istediğinden sökersin. İstediğini aziz, istediğini zelil, edersin. Bütün iyilik ve güzellikler, Sen’in elindedir. Şüphesiz Sen, her şeye gücü yetensin.
27- (Çünkü) geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsın. Diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkarırsın. İstediğine hesapsız rızık verensin. (Peygamberler kavmi olan Yahudilerden materyalist bozguncu bir millet çıkaran ve vahşi, azgın Araplardan medeni, dindar bir millet meydana getiren Allah’tır.)
28- (Allah’ın böyle değişim kanunları olduğu ve ehl-i kitabın dindarlıkları bozulduğu için, gerçekten) inanmış Müslümanlar, hakikati (Kur’an mesajlarını) inkâr eden o kâfirleri Müslümanlara karşı olarak dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah’la hiçbir (müsbet) ilişkisi kalmamıştır. Fakat onlardan sakınmak için yaptığınız bir durum varsa, o müstesnadır. Allah sizi azabından sakındırıyor. Her şeyin mercii, dönülecek yeri Allah’tır.
29- De ki: “İçinizdekini ister gizleyin, ister açıklayın, Allah onu bilir. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi de bilir. Allah’ın başta gücü olmak üzere bütün sıfatları sonsuzdur. (Sizin, sakınmak için mi, yoksa sevdiğiniz için mi kâfirlere yanaştığınızı çok iyi bilir.)
30- Öyle bir günden sakının ki, o günde herkes yaptığı iyilikleri önünde hazır görür. Kötülükleri de… O gün kendisiyle o kötülüğün arasında uzun bir mesafe olmasını ister. Allah (böylece) vereceği azaptan sizi sakındırır. Allah kullarına çok acıyandır.
31- De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki; Allah da sizi sevsin. Ve günahlarınızı affetsin. Allah Gafur ve Rahimdir. (Yani; Allah’a inandıktan sonra kâfirlere uyulmaz. Allah’ı sevmenin belirtisi, O’nun elçisine uymaktır. Tevbe kapısı açıktır. Yanlış yolun neresinden dönülse kardır.)
32- De ki: “Allah’a ve elçisine itaat edin. Eğer sırt çevirirlerse, bilin ki Allah kâfirleri sevmez. (Allah’ın sevgisi ise, bütün insanların dostluklarından ve onlardan gelecek dünyevî ve siyasî yararlardan daha hayırlıdır. Biri fani, diğeri ebedidir. Fakat kâfirler yalnız maddeyi gördükleri için, ebediyeti hissedemiyorlar. Tarih, kâfirlerin sonlarının helak olduğunu, ehl-i imanın sonuçta haklı çıktığını göstermiştir. Bunun çok delilleri vardır:)
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin