Kur'AN'da tevhiD



Yüklə 1,67 Mb.
səhifə10/39
tarix07.01.2019
ölçüsü1,67 Mb.
#90829
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   39

5- KUR'AN'DA TÂĞUT




l- Giriş:

Hz. Adem (a.s.)'den günümüze değin, genel anlamda insanlığın iki tanrısı varolagelmiştir. Allah ve Tağut... Tarih boyunca insanoğlu ya Tevhid dinine mensup olmuş ve bu dinin tanrısı olan Allah'ı kendisi için yegane ilah edinmiş; ya da şirk dinine mensup olmuş ve bu dinin çok çeşitli olan tanrı veya tanrılarına -ki Kur'an bu tanrı veya tannlara ge­nel olarak Tağut diyor -ittiba etmiştir. Bu genel durum tarihin bütün devirlerinde geçerliliğini korumuştur.

“İslâm fıtratı” üzere doğan insanın zihin yapısı; ebeveyni, uzak ve ya­kın çevresi tarafından ona yapılan telkin, aldığı eğitim, toplumun kül­türel yapısı, onun hayatına yön veren itikadı düşünce ve fikirlerin kaynağı olan melekelerin tümüyle oluşur. Bu oluşumun tabii sonucu olarak insan, ya mü’min olur ve Allah-û Tealâ’nın istediği şekilde ya­şar, ya da müşrik olur ve nefsinin, Allah'ın Kur'an'da koyduğu kural­lar dışında hükümler irad eden bir otoritenin ya da herhangi bir tağutun emir ve yasakları doğrultusunda yaşamını sürdürür.

Evrende insanoğlundan başka tüm diğer yaratıklar yaratılış gaye­leri, yaratıldıkları ilk fıtrat olan “İslâm fıtratı” üzere hayatlarını sürdü­rürler. Fakat insan, kendi dışındaki yaratıklar gibi önceden belirlen­miş bir yaşam biçimine zorlanmamıştır. İnsan, kendisine verilen “irade-i cüz'iyye”, serbest seçim sahibi olarak yaratılma yetisiyle donatıl­mış olmanın sonucunda dilediği biçimde yaşayabilmektedir.” İslâm, kişilerin dünya ve ahiret saadetlerini sağlamak ve Allah'ın tesbit ettiği kurtuluş yolunu öğretmek için evvel emirde onların bilme ve anlama yeri olan kalplerine ve akıllarına hitap eder. Bu bakımdan Kur'an, insanların yaratılış fıtratları üzerine hayatlarını idame etme­leri için bu ilk fıtratı korumaya çalışır. Tağutlar ise yaratılışın o temiz fıtratını bozup, insanların zihinlerini kendi heva ve heveslerinden koy­dukları ilkeler doğrultusunda yönlendirmeye çalışırlar. İşte bu noktada insan, Tevhidi din ile tağuti dinlerin sürekli mücadele alanında yer alır.

İslâm öğretisi üzere kavimlerine gönderilen peygamberler, insanlı­ğı tağutların tasallutundan uzak tutmak amacıyla, ilki iş olarak şu ger­çeği haykırmışlardır toplumlarına:

Ey kavmim(iz)! Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur...”711

Bütün rasuller mücadele ve mücadelelerini bu temel çizgi üzerinde sürdürmüşler, davetlerini bu noktada odaklandırmışlardır. Cahiliye mantığının şekillendirdiği zihinsel yapılarını putların egemenliğinden kurtararak, insanlığı yegane Allah'a kul-köle yapmayı kendilerine amaç edinmişlerdir:

Andolsun biz, her kavme: “Allah'a kulluk edin, tağut(a tapmak)dan kaçmm diye (tebligat yapması için) bir rasûl göndermişizdir...”712

Tarihin her devrinde İslâm, insanlara, doğru yolu bulabilmenin, “sağ­lam ve kopması mükün olmayan kulp'a yapışarak” 713 tağutu inkar et­mek ve Allah'a iman etmekten geçtiğini vurgulamıştır.

Her kim tağutu inkar eder ve Allah'a inanırsa, işte o, kopması mümkün olmayan kulpa yapışmış olur...”714

İncil'de İslâm'ın özünü açıklarken bu gerçeği anlatır:

Siz hem Allah'a ve hem de aynı zamanda Mammon (tağut)'a ibadet edemezsiniz.” 715

Günümüzde müslümanlık iddiasında bulunanların birçoğu bu ba­kımdan profan/bölmeli bir kafa yapısına sahip bulunmaktadır. Bu kim­seler bir yandan Allah'a iman ettikleri iddiasında bulunurken, diğer yan­dan İslâm'ın açıkça emrettiği ve yasakladığı şeylere ters düşebilmekte ve tağutların yasalarına kabulleri arasında yer verebilmektedirler.'

Oysa bir kalpte hem imana, hem de küfre yer verilmesi İslâm'a gö­re açık bir paradoks, gerçek bir çelişkidir:

Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyor­sunuz? Sizden bunu yapmanın cezası, dünya hayatında rezil olmak­tan başka nedir? Kıyamet gününde de (onlar) azabın en şiddetlisine iti­lirler. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.” 716

Bir kalpte hem iman ve hem de aynı zamanda küfür bulunamaz. Bu iki olgu, ateş ile barut gibi yanyana, aynı mekanda bulunamazlar. Bi­risinin yerleştiği kalpte bir diğerine yer yoktur. Mü’min, kafirden fark­lı olarak, kendisine İslâm ile beraber bir veya bir kaç dünya görüşün­den veya ideolojiden kaledöskoplar kuran, bukalemun bir şahsiyete sahip olamaz. Çünkü Tevhid'i, şirkten farklı kılan, başka felsefelere, herhangi bir dünya görüşüne veya ideolojiye ihtiyaç duymaması, mü’minin bütün bir hayatını kuşatan yetkin bir inanç, bir pratik; kı­sacası bir sistem, bir yaşam biçimi olmasıdır.

Bugün beşeriyet Tevhid dininden uzaklaşarak, yeyüzünde egemen olan tağutların dinine sapmış bulunuyor. Müslümanlık iddiasında bulunan yığınların Allah'a değil, tağutlara ibadet ettikleri su götürmez bir gerçektir. Bu gerçekten hareketle her müslüman, kendisine, öncelikle beşeriyet arasında başgöstermiş bulunan Tevhidi ihtilali ortadan kaldırmayı ve insanlığın dinini bırakarak kopması mümkün olmayan sağlam kulpa yapışmalarını sağlamak amacıyla gayret göstermeyi gö­rev addetmelidir.717

Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek, manasının derinliklerine dalmak ve onu pratik hayatlarına indirgemek isteyen her müslümanın, tağut kavramının gerçek anlamını kavraması itikadi bir sorumluluktur. Çünkü imanın sahih olmasının şartı, bu kavramın niteliğini kavrama­ya ve gereğince amel etmeye bağlıdır. 718



2- Tuğyan:

“Ta-Ğa” sınırı aşmak, isyanda ve karşı çıkışta fazla ileri gitmek, had­di tecavüz etmek demektir. “Tağut” ve “Tuğyan” bu fiilin masdarıdır. 719

“Ta-Ğa” Allah'tan korkan, hilm ve tevazu sahibi kişinin tavrının zıddını ifade eder.720 Bu fiilden türeyen “tuğyan” sözcüğü ise, Kur'an'da geçtiği üzere, “su tuğyan ettiğinde (kabarıp taştığında) sizi akıp giden (gemi) de taşıdık” 721 ifadesinde olduğu gibi, suyun kabarıp taşması, yatağından çıkıp kenarlarını aşması anlamında kullanılır. Kur'an, bu şekilde taşan ve her yeri kaplayan şey için “tağıye” lafzını kullanır. Me­selâ, Semud kavmini helak eden korkunç soğuk fırtınayla birlikte ge­len zelzele hakkında aynı sözcük kullanılmıştır.

Bu yüzden Semûd, azgın bir vak'a ile helak edildiler.” 722

Hiç bir engel ve sınıra aldırmadan ahlâkî, dinî esasları ve bunlara bağlı olarak sosyal esasları dikkate almadan yoluna devam eden, ken­disini hiç bir şeyin durdurmasına razı olmayan, istediği gibi davrana­bileceğine inanan, bu haliyle kendi güç ve yeteneklerine sonsuz güven duyan,723 hak ve hukuk tanımayan, Allah'a ortak koşarak, nefsini O'nun yerine geçirip heva ve heveslerinin peşinden giden kimse Kur'an'ın diliyle tâğî, bu hal de tuğyan halidir. 724

Kur'an'da tuğyana kalkışanların halleri ve özellikleri ayrıntılı olarak açıklanır. Buna göre insanlardan bazılarının tuğyana kalkışmalarının neden olduğu davranış ve tutumların başlıca özellikleri şunlardır: Kendilerinin çok güçlü olduğunu zannederler, kanaatlerince kendile­rini altedecek hiç kimse yoktur:

O zaman Şeytan onlara yaptıkları işi süslemiş: “Bu gün insanlar­dan sizi yenecek kimse yoktur, ben sizin yanınızdayım” demişti. ..”725

Hayır, insan tuğyankârlık eder, kendisini müstağni görmekle” 726 ayetinde de belirtildiği gibi tuğyan eden insanlar kendilerini yeryüzü­nün en büyük ve istediklerini istedikleri biçimde yapabilecek kadar güç­lü kabul ederler. Ayrıca zenginliklerine güvenirler:

Musa: “Rabbimiz, sen Fir'avn'a ve adamlarına yakın hayatta süsler ve nice mallar verdin. Rabbimiz, (insanları) senin yolunda saptır­sınlar diye mi (böyle yaptın)?” dedi.”727

Zayıf ve güçsüz, siyasi ve ekonomik gücü olmayanlar, peygamberin getirdiği gerçeğe kulak veriyorlar diye, peygamberlerle alay ederler: “Kavminden ileri gelen inkarcı grup: “Biz seni de bizim gibi insan gö­rüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz” dediler. 728

En zalîm ve en tuğyankâr” 729 olarak nitelendirilen Hz. Nuh'un kav­mi, yukarıda zikri geçen ayette görüldüğü üzere kendilerini üstün gö­rüşlü ve mü’minleri de ayak takımı olarak değerlendiriyor, Hz. Nuh'u taşlamakla tehdit ediyor, O'nun çağrısına kulak tıkayarak sahte tan­rıları bırakmıyor ve böylece “şehirlerde tuğyanda bulunmuş ve fesadı arttırmış” 730 oluyorlardı.

Kur'an-ı Kerim, Âd kavmini, dünyada ebedî olarak bir hayat yaşa­ma umuduyla köşkler dikmek, yakaladıklarını zorbaca yakalayıp yer­yüzünde fesat çıkarmak, Allah'a şirk koşmak, yeryüzünde boş işlerle uğraşmak ve Hz. Hûd'un davetine uymamak; Semûd kavmini, bağlar­da, bahçelerde, çeşme başlarında ve hurmalıklarda zevk-ü sefa içeri­sinde bir hayat yaşamak, Allah'ın nimetlerini unutarak nankörlük yapmak ve Allah'a şirk koşarak Hz. Salih'e muhalefet etmek gibi azgın­lıklarda bulundukları için tuğyankâr ilan etmiştir. Yine Fir'avn'u da İsrailoğullarına zulmettiği, erkek çocuklarını boğazlatıp kadınlarının ırz ve namuslarını kirlettiği, Allah'a şirk koşarak Hz. Musa'nın mesajını engellediği ve kendisini insanların “en büyük rabbi” olarak ilan et­tiği için tâğî kabul etmiş, hareketlerini tuğyankârlık olarak göstermiş­tir.

Fir'avn'a git; çünkü o tâğî oldu (azdı).” 731

Kur'an, insanın tuğyan etmesinin belli başlı nedenlerini şu şekilde serdeder: İnsan belli nimetlere kavuştuğu ve kendisini müstağni zan­nettiği, kendisinde istediği yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek vehmet­tiği zaman artık Allah'ı unutur; gerçek kudret, ilim ve dilediğini dile­me ve yapabilme güç ve iradesine sahip olanın yalnızca Allah olduğu­nu aklından çıkarır: 732

Fir'avn: “Ey ileri gelenler! Ben sizin benden başka bir tanrınız ol­duğunu bilmiyorum” dedi.”733

Ayrıca Kur'an, bozgunculuk yapmayı, kendi izinleri olmadan halkın, yoksulların din değiştirmelerine rıza göstermemeyi, kendi üstünlükle­rini tartışmasız kabul etmeyi, sadece kendi kuvvetlerine güvenmeyi, bu nedenlerden dolayı şımarıp, böbürlenmek ve yeryüzünde çalım satıp, gösteriş yaparak yürümeyi, kısacası veli edindikleri Şeytanın tarafta­rı (hizbi) olmayı tuğyana kalkışanların vasıflarından sayar. 734 Tuğ­yana kalkışanların halleri ve özelliklerini ortaya koyan şu ayetler ma­nidardır:

Biz bir kenti helak etmek istediğimiz zaman, onun varlık ve güç sa­hibi önde gelenlerine emrederiz. Onlar arada büyüklük taslarlar. Böy­lece o ülkeye sözümüz (azabımız) hak olur. Biz de orayı darmadağın ede­riz.”735

(Fir'avn): “Ben size izin vermeden ona inandınız (dininizi değiştir­diniz) ha? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse ben de sizin el­lerinizi çapraz keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım. Hanginiz azabı daha çetin ve sürekliymiş bileceksiniz!” dedi.”736

(Fir'avn ve adamları): “Şimdi şu iki adam (Musa ve Harûn)'un kav­mi bize kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?” dediler.”737

Âd (kavmi) yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve “Biz­den daha kuvvetli kim var?” dediler. Onları yaratan Allah'ın kendile­rinden daha kuvvetli olduğunu görmediler mi?”738

(Ateşte yanmalarının sebebi olarak onlara): “Bu durum, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı derecede sevinip böbür­lenmenizden ötürüdür”(denilir).”739

Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Al­lah yolundan menedenler gibi olmayın. Allah, onların bütün yaptıkla­rını kuşatmıştır.”740

Şeytan onları kuşatmış, onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar Şeytan'ın hizbi (partisi)dir. Muhakkak ki şetanın hizbi kaybede­cektir.”741

Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı üzere tuğyan hak, hukuk ve sınır tanımamak, inatçı ve zorba bir tavır içerisinde olmak, böbürlenmek, kibir göstermek ve zulmetmek, insanlığı ezmek, hiç bir sakınca görmeden onların mallarını gaspetmek, karşısındakileri eze­rek küçük görmek ve onları adam yerine koymamak, onlara acımamak ve dolayısıyla Allah'ı bir ve gerçek Rabb olarak tanımayarak O'na or­tak koşmak, kısacası nefsinin, heva ve hevesinin peşinde gitmek ve bâ­tıl ile hüküm vermek olarak anlam kazanır. 742



3- Tâğut:

Tâğut, “ta-ğa” kelimesinden iştikak etmiş 743, tuğyan masdarından mübalağa sigasıyle bir ism-i cinstir. 744 Aslı ceberut gibi tağavût olup, lame'l-fiili ile ayne'l-fiili yer değiştirmiş, “vav”, “elir e kalbedilerek tavağût yapılmıştır.745



Ebû Ali'ye göre Rahebût, Ceberut gibi mastardır. Müfredi de, cemi de aynı kelime ile nitelenir. 746 Müzekkere ve müennese itlak edilir. 747 Kelime olarak haddi aşan, azan, hakikatten sapan, taşkınlık göste­ren ve her sapıklığın başı gibi anlamlara gelen tâğut,748 ıstılahta ise Allah-û Tealâ'ya isyan etmek manasında kullanılır. 749

4- Bilginlere Göre Tâğut:



1- Dilciler: “Allah'ın dışında tapınılan her ma'bûd, tâğuttur” demiş­lerdir. 750

2- Zemahşeri: “Tâğut, Şeytan'dır” demiştir.

3- İbn Abbas (r.a.)'dan nakledildiğine göre: “Tâğut, putların tercüma­nıdır ki, onların yalanlarını insanlara tercüme eder de, o yalanlarla in­sanları yoldan çıkarır” demiştir.

4- Ali b. Ebi Talha’nın İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre ise İbn Abbas (r.a.): “Tâğut, sihirbazdır” demiştir.

5- Kelbî: “Tâğut, Ka'b b. Eşreftir. Yahudiler ona müracaat ederler­di. İnsanları sapıtmak ve azdırmaktaki gayretinden dolayı ona bu is­mi vermişlerdir” demiştir.

6- Tâğût, Kureyş'e ait bir puttur. Yahudiler Kureyş'i memnun etmek için bu puta taparlardı.

7- Tâğut, fesat ve serde çok ileri giden kimseler için “özel isim” ola­rak va'zolunmuş bir kelimedir. Anlamı zikredilen bütün manalara şâ­mildir.751

8- Tâğut, sapıklık ve sapıklığın başı manalarını ifade eder.752

9- Cevherî'ye göre: “Tâğût, kâhin, Şeytan ve sapıklığa çağıran her baş­tır.”753

10- Câbir b. Abdullah: “Tâğut, üzerine şeytanların indiği kâhinler­dir” demiştir. 754

11- Mücahid'e göre: Tâğut, insan şeklindeki şeytanlardır. İnsanlar onun hakemliğine başvururlar. İşlerinin sahip ve mâliki odur.” 755 İbn Zeyd de Mücahid ile aynı görüşü paylaşır: Onların bu görüşü Hz. Ömer İbn Hattab'ın kavlidir. 756

12- İmam Mâlik'e göre: “Tâğut, Allah'tan başka tapınılan her şeydir.” 757

13- Dehhakve Süddî: “O putlardır” derlerken, Ebu'l-Âliye “Sihirbaz­dır” demiş ve Said b. Cübeyr de: “O kâhindir” fikrine sahip olmuştur.758

14- İbn Kayyim'in tâğut için getirdiği tanım şöyle: “Kulun haddi te­cavüz ederek, ibadet ettiği, tabi olduğu ve itaat ettiği şeydir.” 759

15- İbn Cerîr et-Taberî ise tâğutu şöyle tarif eder: “Allah-û Tealâ'nın indirdiği hükümlere muhalif olmak ve onların yerine geçmek üzere hü­küm koyan her varlık tâğuttur. Bunun insan olması, put olması, şey­tan olması eşittir, mahiyetini değiştirmez.”760

16- Ebu İshâk'da şöyle der: “Allah'tan gayri ibadet edilen her şey cibt ve tâğuttur.”761

17- Yusuf el-Kardavi tâğut kavramı hakkında şunlan söyler: “Her kav­min tâğutu, Allah ve Rasülü'nden başka kendisine hüküm götürdük­leri, başka bir ifade ile huzurunda muhakemeleştikleri, ibadet ettik­leri, Allah'tan bir basiret üzere olmaksızın tabi oldukları yahut yalnız Allah'a itaat edilmesi gerektiği yerde, itaat ettikleri kimse veya varlık­lardır. İşte bunlar dünyanın tağutlarıdır. Bunların ve bunlarla ilişki­si olan insanların durumlarını düşündüğümüz zaman, insanların ço­ğunu Allah'a ibadet ve itaatten yüz çevirmiş, tağutlara ibadet ve itaat eder halde görürüz.”762

18- Fahreddin er-Râzi ve Kadı Beydavî'ye göre: “Tâğut, Allah'tan gayri, kendisine ibadet edilen bâtıl olan ve insanı isyankâr kılan her: şeydir. Yahut Şeytan'dır. Yahut tâğut'un Ka'b b. Eşref olma ihtimali var­dır. Zira Yahudiler bütün işlerinde ona inanırlar ve onun sözünden çık­mazlardı.”763

19- Kurtubî: “Tâğuttan sakınmanın manası şudur: Şeytan, kâhin, put ve sapıklığa çağıran her kişi gibi Allah'tan gayri tapılan her ma'budu terketmektir.” 764 der.

20- Ebu'l-A'lâ el-Mevdudî tağutu şöyle tanımlar: “Allah Tealâ'ya karşı azan, isyan eden, kulluk haddini aşarak kendisi için uluhiyyet ve rububiyete kalkışan her şahıs, zümre veya idareye denir.”765

21- Seyyid Kutub ise bu konuda şunları söyler: “Tâğut, Allah'ın şe­riatından başka bütün idare şekilleridir. Zira insan uluhiyyet hassa­larından birisini kendisine mal edip adalet ve hakkın ta kendisi olan şer-i şerifin hudutlarını aşarak kendi hakimiyyetini ilan ederse “tuğ­yan etmiş” ve haddini aşmış demektir. Bunlara inananlar, bunlara ta­bi olanlar şirk içerisindedir, küfür içerisindedirler.”766

22- Muhammed b. Abdu'l-Vehhab da şöyle der: “Tâğut geneldir. Al­lah'tan gayri tapınılan her şeye denir. Allah'a ve Resulüne itaatten gay­ri her tapınılan, kendisine tabi olunan, itaat edilen ve itaatine rıza gös­terilen her şey tâğuttur. Tâğutlar çoktur. Ancak önde gelenleri beş sı­nıftır:

1. Allah'tan gayriye ibadete çağıran Şeytan:

Ey Ademoğulları, ben size and vermedim mi: Şeytan'a tapmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır diye?”767



2. Allah Tealâ’nın ahkâmını değiştiren zalim idareci:

Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğuta baş­vurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor.”



3. Allah'ın indirdiğinden gayrtsiyle hüküm veren:

Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte kafirler onlardır.” 768



4. Allah'tan gayri gaybı bildiğini söyleyen kişi:

O gaybı bilendir. Kendi görünmez bilgisini kimseye göstermez. An­cak razı olduğu elçilere gösterir. Çünkü o, (razı olduğu kimselerin) önü­ne ve arkasına gözetleyiciler koyar.”769

Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Onlan O'ndan başkası bile­mez. O kârada ve denizde olan herşeyi bilir. Düşen bir yaprağı mutla­ka bilir. Yerin karanlıkları içine gömülen tane, yaş ve kuru hiç bir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.”770

5. Allah'tan gayri ibadet edilen ve kendisi de bu tapınmaya razı olan:

Onların her kim: “Ben O'ndan başka bir tanrıyım” derse onu cehen­nemle cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.”771

Şimdiye kadar zikrettiğimiz görüşler çerçevesinde düşündüğümüz zaman şu sonuca ulaştığımızı görüyoruz. Tâğut, kavram olarak mana­sı çok geniş ve şümullü olmakla beraber, Allah'ın hükmüne isyan edip, O'nu kabul etmeme ve insanlan isyana sürükleme vasfını üzerin­de taşıyan, dolayısıyle bu vasfı, üzerinde bulunduran puttan kâhine, nefisten Şeytan'a, insandan devlete, güçten otoriteye; canlı-cansız, somut-soyut her varlık tâğuttur. Kısa ve öz bir ifade ile yeryüzünde heva ve heveslerine göre hareket ederek, Allah'ın indirdiği hükümlere kar­şı ayaklanan, O'nun kanunlarını çiğneyen, Allah'ın hakkını gaspeden, dolayısıyla da kendisini Allah'a eş tutmaya çalışarak haddi aşan herşey tâğuttur.

Tâğutlan destekleyen, onları ölçü alan, onlara sevgi besleyen her in­sanda Allah'ın kulu değil, tâğutun kuludur.

Bu açıklamalardan sonra Kur'an'da tâğut kavramı ile ilgili ayetler üzerinde durmak istiyoruz. 772

5- Kur'anı Kerim'de Tâğut:

Kur'an-ı Kerim'de içerisinde “tâğut” lafzı geçen sekiz ayet-i kerime vardır. Bu ayetler şunlardır:



1- “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk, sapıklıktan seçilip belli ol­muştur. Kim tâğutu inkâr edip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o, kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah hak­kıyla işiten ve bilendir.”773

2- “Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kafirlerin dostları ise tâğuttur. O da onları aydınlıktan karanlık­lara çıkarır. Onlar ateş halkıdır. Orada ebedî kalıcıdırlar.”774

3- “Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar cibt ve tâğuta inanıyorlar ve inkâr edenlere: “Bunlar, iman edenlerden da­ha doğru yoldadır” diyorlar.”775

4- “Şunları görmüyor musun ki, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğu­ta başvurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu (tağutu) inkâr etmele­ri emredilmişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor.”776

5- “İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Küfredenler ise tağut yolunda savaşırlar. O halde Şeytan'ın dostlarıyla savaşın. Çünkü şey­tanın hilesi zayıftır.”777

6- “De ki Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber ve­reyim mi? Allah kimlere lanet etmiş ve gazab etmiş, kimlerden maymun­lar, domuzlar ve tâğuta ibadet edenler yapmışsa, işte onların yeri da­ha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.”778

7- “Andolsun biz her kavme: “Allah'a kulluk edin, tağut(a tapmak)tan kaçının diye (tebligat yapması için) elçi göndermişizdir. Onlardan ki­mine Allah hidayet etti ve kimine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde ge­zinin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş.”779

8- “Tâğuta kulluk etmekten sakınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı: “Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyar­lar. İşte onlar Allah'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve on­lar akl-ı selîm sahipleridir.”780

6- Rasulullah'ın Hadisinde Tâğut:

Tâğut kelimesi birçok hadiste, Kur'an'daki anlamda geçmektedir. Şimdi onlardan bir kaç tanesini sunuyoruz:



1- Resulullah (s.a.v.), insanları tâğutlar adına yemin etmekten menetmiştir. Bu konuda sahabiden Abdurrahman b. Semûre (r.a.) şöyle demiştir:

“Resûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:

Tâğiyelerin ve atalarınızın adıyla ye­min etmeyiniz.”781

2- Buhari tâğutların adıyla yemin edilemeyeceği konusunda bir bab yazmış ve bu babı “Lât, Uzza putları ile tâğutlar adına yemin edilmez babı” olarak isimlendirmiştir. 782

3- Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadiste Resûlullah (s.a.v.):

Ayın ondördünde hilâli gördüğünüzden şüpheniz olur mu?” diye so­runca oradakiler:

“Hayır, şüphemiz olmaz ey Allah'ın Resulü” dediler.

Siz de (ahirette) rabbinizi böyle (ayın ondördünde gökyüzündeki hilâ­lin parlaklığı gibi) göreceksiniz. Cenab-ı Allah insanları toplar ve on­lara: “Her kim neye tapıyor idiyse onun peşine düşsün” buyurur. Ar­tık kim güneşe tapıyor idiyse güneşe, kim aya tapıyor idiyse aya, kim de tâğutlara tapıyor idiyse tâğutlara uyar...” buyurdu.783



7- İman Ve Küfür Arasında Tâğut:

Kur'an-ı Kerim ayetleri ve hadis-i şerfilerden anladığımıza göre tâ­ğut, küfürde azgınlık gösteren, azgınlıkta sınır tanımayan, hak ve hu­kuk gözetmeyen, hakkı çiğneyen, hakkı gaspedip, haddi aşan, yeryü zünde Allah'ın kanunlarını çiğneyen ve dolayısıyla da kendisini Allah'a eş tutmaya çalışan her şey tâğuttur.

Yine, Allah'a isyan eden, Allah'ın kullarının hâkimi ve mâliki oldu­ğunu iddia eden ve onları kendi kulluğuna, kendisine itaate zorlayan kimsedir.

Eğer bir kimse Allah'a isyan eder ve O'nun kullarını kendisine bo­yun eğmeye zorlarsa, bu kimsenin de sıfatı tâğuttur. Bu; Şeytan, sâhir, rahip, kral, politik veya dinî lider vb. vasıfları taşisa dahi durum değişmez; bu sıfatları taşıyan kendisini tâğut olmaktan kurtaramaz. 784

Kur'an-ı Kerim'de: “Andolsun biz, her kavme: “Allah'a kulluk edin, tâğut (a tapmaktan) kaçının” diye (tebligat yapması için) bir elçi göndermişizdir....” 785 buyurmaktadır. Ve yine Kur'an-ı Kerim'de insan­lar “kul olma” hususunda istisnasız uyarılmışlardır: “İman edenler Al­lah yolunda cihad ederler, kâfirler ise tâğut yolunda savaşırlar” 786 ayeti kerimesinde beyân buyrulduğu gibi, yeryüzünde insanlar iki kı­sımda değerlendirilirler: Allah'ın kulu, tâğutların kulu... İnsan haya­tı boyunca ya Allah'a kul olacak veya tâğuta kul olacaktır. Bu iki yo­lun dışında üçüncü bir hal yoktur. 787

Tâğut kendisini veli edinenleri aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Kendisi karanlıklar içerisinde, aydınlığa düşman olduğu için peşinden gidenleri de aydınlığa düşman olarak karanlıkların içerisine yuvarlar:

Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklar (zülûmat) dan ay­dınlığa (nûr) çıkarır. Kâfirlerin velisi ise tâğuttur. Tâğut ise onları ay­dınlıktan karanlığa götürür. Onlar ateş ehlidir; orada temelli kalacak­lardır.”788

Böylece tâğutun peşinden gidenler onu velî edinmekte ona ibadet et­miş olurlar:

De ki Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vere­yim mi? Allah kimlere lanet etmiş ve gazab etmiş, kimlerden maymun­lar, domuzlar ve tâğuta ibadet edenler yapmışsa, işte onların yeri da­ha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır.”789

Kur'an-ı Kerim, tâğutu inkar etmedikçe Allah'a imanın gerçekleşme­yeceğini açıkça beyan etmiştir. “Kim tâğutu inkar edip Allah'a iman ederse, muhakkak ki o, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır.” aye­ti 790 buna delildir. Bu nedenle bir kimse tâğutu reddetmedikçe ger­çekten iman etmiş sayılmaz. 791 Çünkü Tevhid'in şartı, Allah'ın dışın­daki bütün sahte tanrılardan uluhiyyeti nefyetmek ve bu meyanda tâğutlara küfretmek, yani onları hiç tanımamaktır. Zira hak Allah'tır. Yu­karıda zikri geçen ayetin “kim tâğutu inkar edip”kısmı şunu da kati­yen ifade ediyor ki, muvahhid bir müslüman olabilmek için Allah'a imandan evvel küfre tevbe etmek şarttır. Bu tevbenin şartı da tâğutlanrı asla tanımamaya azmetmektir. 792

Tâğutu reddetmeyen bir şahıs iman iddiasında bulunamaz. Zira bu muvahhidin Allah'a imandan önce “La: hayır” kılıcıyla tâğuta küfret­mesi, her ne suretle olursa olsun onu tanımaması, tâğutu alaşağı et­mek için çaba sarfetmesi gerekir.

İnsan her işinde ve her halinde İslâmi esas ve ölçüleri hâkim kılma­dıkça bu dine iman etmiş sayılmaz. İnsanların koymuş olduğu başka bir düşünce ve ölçü önünde muhakeme edilmeyi uygun görerek veya bu dinin getirdiği ölçüler yerine onları tercih etmekle de asla bu dine inanmış sayılmaz. 793

“Şunları görmüyor musun ki, sana indirilene ve senden önce indi­rilene inandıklarını sanıyorlar da hâkem olarak tâğuta başvurmak is­tiyorlar. Oysa kendilerine onu tanımamaları, inkar etmeleri emredil­mişti. Şeytan da onları iyice saptırmak istiyor.”794

İbn Kesir, tefsirinde bu konuda şunları kaydediyor:

“Bu ayet-i kerime'de Hz. Muhammed (s.a.v.) ve diğer peygamberle­re iman ettiklerini söyleyip, bununla beraber ihtilaf ettikleri hususlar­da Allah'ın kitabından ve peygamberin sünnetinden ictinab edip, insan­ların kendi akıllarına göre hüküm vermesini isteyen kişinin iman id­diasını Allah Tealâ (c.c.) reddetmektedir.” 795

Allah'ın hükmünü tanımayarak, O'nun hükümleri dışında hüküm­ler irad etmekle kendisini Allah'ın yerine koyan ve tebaasını kendisi­ne itaate zorlayan gasıp tâğutların hükümlerine boyun eğenler ve on­lara rıza gösterenler kâfir olmuşlardır. 796 Nitekim bir kimse, Allah'a isyan eden ve O'nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlayan tâğutlara bağlanarak Allah'la irtibatını koparırsa kafir olur. 797

“Kıyamet gününde insanlar haşrolunacak. (Allah): “Her kim neye ta­pıyor idiyse onun ardına düşsün” buyuracak. Artık kimi güneşin, ki­mi ay’ın ve kimi de tâğutların ardına düşecek...”798

Tuğyan, insanı azaba götürür. Tuğyankârların sonunda varacakla­rı yer cehennemdir.799



8- Sonuç:

Kur'an-ı Kerim'de “tâğut” ile ilgili bütün ayetleri dikkate aldığımız­da şu sonuca varırız: Kulu Allah'a kulluktan, dinde ihlaslı olmaktan, Allah ve Resulüne itaatten alıkoyan ve çeviren her şey tâğuttur. 800 Tâ­ğut, insan hâtırasına hakim olan, hakka zulmeden, Allah'ın kulları için çizdiği sınırları çiğneyen her şeydir. Allah ile bağlantısı olmayan her program ve Allah'a bağlanmayan her çeşit düşünce, sistem, edep ve alış­kanlık; otoritesini Allah'ın sisteminde almayan her idare, Allah'ın oto­ritesine, uluhiyyetine ve hâkimiyetine düşman olan her şey tâğuttur.801

Tâğut, realiteyi tanımayan, akla uygun olan ve kabul edilen bütün sınırlan çiğneyen, her halükarda sapıklığa uyan kimsedir.

Yine, Rabbine karşı nankörlük edip isyan eden, insanları saptırıp az­dırma müsadesi alan Şeytân; kâhinler, müneccimler, falcılar, sihirbaz­lar ve gayb ilmini bildiklerini iddia ederek onların yaptığını yapanlar; put olsun, ağaç olsun, insan veya hayvan olsun, Allah'tan başka tapın­ma konumunda olan her şey; kanunlarında Allah'ın dinine karşı sını­rı aşan zâlim yönetici ve Allah'ın indirdiği hükümlerin gayrisiyle hük­meden idareci; İslâm şeriatine uymayan bütün metod, düşünce, fikir, ideoloji, pozisyon, âdet, gelenek ve görenekler tâğut kapsamına girer­ler. Ayrıca tâğuttan hoşnut olup ona bağlanan, tâğuta kulluğa çağıran, tâğutun davet ettiği şeye sahip çıkan da kendi sapıklığı içinde tâğuttur. 802

Kur'an'daki birçok ayet Tevhid'e öncelikle karşı çıkanların ilahlık iddiasında bulunan kişiler olduğunu, yani tâğutlar olduğunu belirtir.803

Andolsun Nuh'u kavmine gönderdik; “Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için bü­yük bir günün azabından korkuyorum” dediler.” 804

Bu nedenle bir kimse tâğutu reddetmedikçe gerçekten iman etmiş sayılamaz. Tevhid'in şartı, Allah'a imandan önce tâğutlan reddetmek, onları tanımamaktır. Bu durum ayette açıkça beyan edilmiştir: “Artık kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa yapışmış olur.”805

Yine iman etmiş olmanın şartlarından birisi de tâğutların önünde muhakeme olmayfreddetmektir. Nisa suresinin 60. ayeti bu durumu açıklar: “Şunları görmüyor musun, kendilerin, sana indirilene ve sen­den önce indirilenlere inandıklarını sanıyorlar da hâkem olarak tâğu­ta baş vurmak istiyorlar. Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti...”806 Zira, tuğyanlarından dolayı kendileri muhakeme edilmeleri gerekenler, mü’minleri muhakeme etme selâhiyetine sahip değildirler.807




Yüklə 1,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin