Apokaliptikler Ve İnsanoğlu Kavramı
Apokaliptik Edebiyat’ın eskatolojik şahsiyetlerinden bir diğeri ele İnsanoğludur. Bu ibare Eski Ahit’in Hezekiel Kitabı’nda peygamber olarak Hezekiel’e işaret etmektedir.948 Mezmurlar’da İse bu ibare, insanın Allah karşısındaki aczi anlatılırken kullanılmaktadır.949 İbarenin Aramcası bârenaşa şeklindedir. Bâr kelimesi, oğul enaşa ise insan anlamındadır.950 Bu ibarenin İbranice’de karşılığı ise ben adamdır.951
Apokaliptik Edebiyat’ta, İnsanoğlu ibaresinin ilk bulunduğu yer Danyal 7/13’dir. Kilab’ın 7. babında Danyal bir vizyonundan söz etmektedir. Burada Danyal birbiri ardına dört korkunç canavarın denizden çıktığını görür”. Bu canavarlar dört imparatorluğu temsil etmektedir. Daha sonra yazar, “Insanoğlu’na benzer birisinin göğün bulutlan ile” geldiğini görür. Ona egemenlik, başarı, hükümranlık verilecek, bütün fopluluklar bütün uluslar, bütün diller ona hizmet edecektir. Onun egemenliği ebedi olacak, asla bitmeyecektir ve hükümranlığı yakılmayacaktır.952 Buradaki İnsanoğlu ibaresinin belli bir şahsa delalet etmesi pek mümkün görünmemektedir. Daha uygun düşen açıklama, İnsanoğlu’nun insanlığı temsilen Allah’ın gücü ile canavarların temsil ettiği şeyleri altetmesidir. Ancak dana sonraki Yahudilik buradaki İnsanoğlu ibaresine bir ferdiyet atfetmek, onunla belli bir kişiliğe işaret etmek eğilimine sahip olmuştur.953
Bundan sonra İnsanoğlu ibaresinin kullanıldığı apokaliptik Kitap I İdris’tir. Burada İnsanoğlu Seçkin Kişi,954 Doğru Kişi955 veya Mesih956 adları ile anılmıştır. İnsanoğlu burada insanlıktan önce varolmuş semavi bir şahsiyet olarak kabul edilmektedir. Yüzü insana benzemektedir, fakat kutsal melekler gibidir.957 Allah onu dünya yaratılmadan önce ebediyyen seçmiştir.958 İnsanoğlu kainatın gizli bilgisine sahiptir. O gizli bilgiye hükmeder.959 Doğru Kişi, salih kullara görününce zaman gelmiş demektir.960 Büyük bir insan topluluğu onunla savaşmak için toplanır. Bunun üzerine insanoğlu büyük bir dağ yapar ve üstüne uçar.961 Daha sonra düşmanı ağzından püsküren ateş ile yok eder962 Bütün şan ve şerefi ile Allah’ın tahtına oturur. Hatta Allah, kendi kudretini paylaşması için ona izin verecek ve tahtına yine kendisi oturtacaktır.963 Bütün kötüler onun önünden geçeceklerdir.964 Buna karşılık o, doğruları koruyup kurtaracaktır.965
İbare Hıristiyanlık sonrası apokaliptik eserlerde de görülmekledir. Bunlar II Esdras, II Baruk, Kabinelerin Kehanetleri V gibi Kitaplardır. Ancak bunlar bu konuda I İdris kadar önemli değildirler.966
İnsanoğlu ibaresinin bir şahsiyete işaret ettiği düşüncesinin kaynağı çoğunlukla Yahudi dışı unsurlarda aranmaktadır. Çünkü ibaredeki anlam değişikliğinin açıklanmasında iç unsurlar yeterli görünmemektedir.967 Apokaliptik eserlerde görülen bu semavi İnsanoğlu kişiliği, Yahudiler’in geleneksel olarak bekledikleri mesihî kişilik ile çok az bir benzerliğe sahiptir. Eski Ahit’te bu kişilik için yukarıda anlatılan özelliklerin çoğunun köklerini bulmak mümkün değildir. Buna mukabil, birçok araştırmacı insanoğlu şahsiyetinin sürgün-sonrası Helenistik dünyada oldukça yaygın olan ilk insan veya Semavî insan şahsiyetine son derece dikkat çekici bir şekilde benzediğini iddia etmektedirler. Bu iki şahsiyetin birçok özelliği birbirinin aynıdır. Bu yüzden insanoğlu kişiliğinin aslı o zamanın mitolojisinde aranmalıdır. Bu efsane değişik yerlerde değişik adlarda ortaya çıkmıştır. Adapa, Ea-Oannes, Soashyant, Gayomart vb. adlarla anılan figürün insanoğlu figürünün prototipi olduğu iddia edilmiştir. Bu isimlerin hepsi şu ya da bu tarzda ilk İnsan ya da Semavi insan kişiliğini ifade etmektedirler. Bu kişilik yarı İlâhî, kozmolojik ve eskatolojik özellikleri olan birisidir. Son derece hakîm, ideal bir insandır. Yaratılışta dahli olduğu gibi, son günde de hakim olarak bulunacaktır. Bütün insanlığın ruhları onda bulunmaktadır ve ona geri dönecektir. Böyle bir kişilik merhumunun izleri, İran, Mezopotamya ve Babil dinî geleneklerini bağdaştıran Kaide kaynaklarına kadar götürülmektedir.968
Hıristiyanlık’la İnsanoğlu kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü încillere göre İsa’nın (a.s.) kendisine atfettiği yegane unvan budur. Bu bakımdan Kristolojik tartışmalarda bu kavram üzerinde önemle durulmaktadır. Esasen burada Kristoloji’nin problemi, bu kavramın Hıristiyanlık öncesi Yahudilikle olduğu gibi bir unvan olup olmadığıdır. Bu unvan, Mesih, Rabb, Allah’ın Oğlu, Koruyucu gibi öteki Kristolojik unvanlarla birlikte Hıristiyanlık öncesi kültürdeki manası ile alınıp İsa’ya atfedildiği zaman, ona ilâhî bir kişilik isnad edilmektedir.969 Bu ibarenin dünyanın sonunda gelecek kurlana bir şahsiyetin unvanı olup olmadığı tartışmaları. 1896’ya kadar gitmektedir. H. Ueizmann Aıanıca, bâr enetşanm, Yunanca huios tou antbropou ibaresinin bir unvan olup olamıyacağını soruşturmuş, sonunda bunun “Helenistik Kilise tarafından sonradan ihdas edildiği kanaatine varmıştır.970 G. Vermes bârenaşa ibaresinin unvan olduğunun ispatlanmasının mümkün görünmediğini belirtmektedir. Konuşan kişi bunu idyomatik bir kullanım olarak kendine işaret etmek için kullanır Özellikle alçakgönüllülük ve hürmet sebebi ile kendinden direk olarak bahsetmek islediği zaman yapar.971 R. Leivestad tarafından aynı tarihlerde yapılan bir başka çalışma G. Vermes’in görüşünü tamamlamıştır. O İnsanoğlu ibaresini İsa’nın (a.s.) bir tevazu ifadesi olarak kullandığını, onunla kendisinin bir insan, beşer olduğunu belirttiğini söylemektedir.972
Sinoptik İnciller’de insanoğlu ibaresinin kullanıldığı ayetler üç gurupta incelenmektedir. Bunlar Dünyevî insanoğlu (The Eaıthly Son of Man) ayetleri,973 Çile Çeken İnsanoğlu (The Suffering Son of Man)974 ve Apokaliptik insanoğlu ayetleridir.975 Bu ayetlerin İsa’nın kendisine mi ait olduğu, yoksa İncil geleneğine tarihinin belli bir döneminde mi katıldığı problemi ısrarla tartışılmıştır.976 Cullmann ve onun gibi öteki tutucu teologlar bu pasajların tamamının otantik olduğunu söylemektedirler.977 A, Schweitzer ve J. jeremias, apokaliptik ayetlerin otantik olduğunu savunmaktadır. Bultmann ve Bornkamm gibileri apokaliptik ayetlerin otantik olduklarını söylemekle birlikte, İsa’nın bunlarla kendisinden başka birini kastettiğini söylemektedirler. E. Schweitzer’in başta bulunduğu bir gurup araştırmacı da Dünyevî İnsanoğlu ayetlerinin otantik olduğunu iddia etmektedir.978 Yine Hıristiyan teologlardan Perrin bu konuyu tartışırken iki ihtimal ortaya koymaktadır. Ya İsa (a.s.) kendisinin eskatolojik anlamda insanoğlu olduğunu söylemeksizin böyle birisinin geleceğinden söz etmiş, ancak ilk Kilise bunu İsa’ya isnad etmiştir. Ya da İlk Kilise, yeniden dirilişi Mezmur 110/l ve Danyal 7/13’ün tesirinde yoaımlayarak, bir kurtarıcı beklentisi içine girmiştir. Halbuki İsa eskatolojik bir yargılayıcının geleceğinden bahsetmemişti. Penin bu ihtimallerden ikincisini kabul etmektedir. Ona göre bunun sebebi, hem İsa’nın mesajında böyle bir beklentinin önemli bir yeri olmayışı, hem de Apokaliptik İnsanoğlu ayetlerinin hiç birinin otantikük testini geçemeyişleridir. Buna mukabil, bunlar ilk Hıristiyanlık’ın tipik karakterini ortaya koymaktadır. Ona göre, Matta ve Luka Incilleri’nin iki kaynağından biri olduğu kabul edilen geleneğin oluşturucusu ilk Hıristiyan Cemeaati (Q Cemaati), İsa’nın gökten İnsanoğlu kişiliğinde güçlü bir şekilde yeniden gelerek eskatolojik yargılamayı gerçekleştireceğini beklemiştir.979 Oysa İsa, Sinoptik İnciller’de insanoğlu’nun ikinci bir defa gelişinden hiç söz etmez. O hiçbir zaman “ben tekrar geleceğim” dememiştir.980 Bu da, Apokaliptik Edebiyatın Q Cemaati üzerindeki tesirini göstermektedir.
Lirdars bu tesiri konuya linguistik açıdan yaklaşarak ortaya koymaktadır. Ona göre, bâr enaşa ibaresinin Yunanca’ya incil yazarları tarafından ho huios tou antbropou şeklinde çevrilmeleri kasıtlı bir harekettir. Bunun sebebi, Danyal 7/13’te geçen mesihî özelliğe sahip İnsanoğlu şahsiyetini İsa’ya atfetmektir. İbarenin bu şekildeki çevirisi tam bir tercümedir Ancak Danyal Kitabı’ndaki ibareyi çağrıştırmaktadır. Bu tavır ile Hz. İsa’nın kendisini, kendi sözleri ile mesihî bir kişilik olarak tanıtması sağlanmıştır. Bu çevirinin kasıtlı olduğu şu şekilde delillendirilebilir: İnciller’de bâr enaşa ibaresinin yalnızca anthropos (insan) şeklinde çevrildiği yerler bulunabilmektedir.981 Buradan şu sonuca varılabilir. Mesihî bir yoruma götüren İnsanoğlu ayetleri muhtemelen Aramca asıllarına dayanmamaktadır. Bu bakımdan İsa’nın bu konudaki bazı sözlerinde geçen İnsanoğlu ibaresi, sözlük anlamı dikkate alınarak insan veya adam şeklinde okunabilir ve anlaşılabilir:
“Ve İsa ona dedi: Tilkilerin inleri ve gök kuşlarının yuvaları vardır; fakat İnsanoğlu’nun başını yaslıyacak yeri yoktur.”982
“İnsanoğlu yiyerek ve içerek geldi: İşte, obur ve ayyaş adam, mültezimlerin ve günahkarların dostu diyorlar.”983
Aynı işlem, Mt. 12/32 (=Lk.12/10) ‘e uygulandığı zaman; İsa’nın (a.s.) insan olarak kendisinin aleyhinde konuşulmasının affedileceğini buna mukabil ona Allah’tan bir görev İle gelen Kutsal Ruh aleyhinde bulunulmasının affediîemiyeceğini kastettiğini söylemek mümkündür.
“Kim İnsanoğluna karşı söz söylerse, ona bağışlanacaktır; fakat kim Ruhulkudüse karşı söylerse, ne bu dünyada, ve ne de gelecekte ona bağışlanmıyacaktır.”984
Markos’a dayanan Acı Çeken İnsanoğlu ayetleri de Markus’un İsa hakkındaki inancının izlerini taşımaktadır. Markus onun Mesih olduğuna inanıyordu. Bu yüzden İsa’nın da Mesih gibi acı çekmesi, öldürülmedi’’ve tekrar gelmesi ve nihayet göğe yükselmesi gerektiğine inanıyordu.985 Özellikle İnsanoğlu’nun öldürüldükten üç gün sonra dirileceğini belirten pasajlar986 Markus’un kendi inancını aktarmaktadır. Bunlar aynı zamanda Pavlus’un Korintoslular’a Birinci Mektubu 15/3-4’de ifadesini bulan İsa’nın mesihliğini tasdik eden pasajlarda etkisini göstermektedir. Bunun dışında Markus İnsanoğlu’nun düşmanlarına teslim edildiği987 ve İnsanoğlu’nun hizmet etmeye ve hayatını birçokları için vermeye geldiği988 ifadeleri ile de İsa’nın görevi sırasında karşılaştığı zorlukları anlatmayı amaçlamış olmalıdır. Bu ifadelerin acı çeken ve kendini feda eden Mesih şeklindeki yorumu İlk Kilise’ye aittir. Çünkü bu şekildeki bir yorum ilk defa I Korintoslular 15/3 vd. da görülmektedir.
Danyal 7/13 pasajının açık tesiri, İsa’nın (a.s.) İkinci gelişine işaret ettiği iddia edilen pasajlarda da kendisini göstermektedir. Buna göre ölümünden sonra göğe yükseltilmiş Mesih, ebedi Hükümranlık’ı kurmak üzere gelecektir. Bu pasajlarda Eski Ahit’te bulunan dünyanın sonunda Allah’ın müdahalesine işaret eden Rabbin Günü mefhumunun Danyal 7/13 doğrultusunda İsa’ya atfedildiğini görüyoruz:
“Fakat şunu bilin ki, eğer ev sahibi hırsızın hangi nöbette geleceğini bilse idi, uyanık durup evini deldirmeğe bırakmazdı. Bunun için siz de hazır olun; zira sanmadığınız saatte İnsanoğlu gelir.”989
“İsa da onlara dedi: Doğrusu size derim; İnsanoğlu her şeyin yenilenmesinde, izzetinin tahtına oturacağı zaman, siz ki benim ardımca gelenlersiniz, siz ele İsrail’in on iki sıptına hükmederek on iki taht üzerinde oturacaksınız.990 Aynı eğilim Markos’ta da görülmektedir:
Çünkü bu zina ve günah işleyici nesil içinde kim benden ve sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da Babası’nın izzetinde mukaddes melekleriyle geldiği zaman, ondan utanacaktır.”991
“O zaman İnsanoğlu’nun büyük kudret ve izzetle bulutlarda geldiğini göreceklerdir.”992
İsa da dedi: “Benim ve İnsanoğlu’nun Kudret’in sağında oturduğunu ve gökün bulutları ile geldiğini göreceksiniz.”993 Bunun örneklerini yine Pavlus’un Mektuplarında görmemiz mümkündür.994
Yukarıda da belirttiğimiz gibi apokaliptik eserlerin yazıldığı dönem, Beni İsrail Peygamberleri’nin gelişinin kesilmesi ile başlamaktadır. M.Ö.200 ile M.S.100 yılları arasındaki üçyüzyıl içerisinde M.Ö.’ ki dönem, başka bir deyişle geç Yahudilik dönemi apokaliptik karakterdeki edebiyatın oluştuğu dönemdir. îsa’nm (a.s.) gelişine kadar süren bu fetret dönemi, Yahudiler’in büyük zorluklarla karşılaştıkları dönemlerden biridir. Bu sırada kendini gösteren apokaliptik eserler, Yahudiler’in bu sıradaki hayat anlayışlarının belli bir şekilde ifade edilmesidir. Bunlar belki karşılaşılan zor durumlara karşı toplumun direncini artırmak, -kurtuluş umudunu yaşatmak amacını gütmekteydiler. Ancak onların tarzı ve öğretileri Peygamberler’inkinden farklı oldu. Apokaliptik yazarlar tabiî olarak Peygamberlerin mesajlarındaki motifleri kullandılar. Ne var ki, bu motifler, apokaliptiklerde farklı bir siyak-sibak içinde kullanıldı. Apokaliptİk’in özellikle üzerinde durduğu konu eskatoloji, yani dünyanın sonudur. Apokaliptik yazarların eskatolojisi de Peygamberler’inkinden farklı bir karakter göstermektedir. Burada daha önce de bilirttiğimiz gibi, Helenistik kültür oldukça etkilidir, işte bu bakımdan apokaliptik eserlerde vahiy dışı unsurların tesiri yoğun olarak görülebilmekledir.
Bu karakteri itibarı ile apokaliptik tebliğ pasif bir özellik taşımaktadır. Buna mukabil Peygamberler, dönemlerinin değerlerini yeni baştan belirleyerek gelmişlerdir. Her şey yeniden ele alınır ve gereken tarafa yönlendirilir. Apokaliptik bildirinin ise böyle bir değerlendirmeyi yapamadığı görülmektedir. O döneminin beklentilerine, yine döneminin malzemeleri ile cevap vermeye çalışmıştır. Bu malzeme önceki Kitapları olabildiği gibi, büyük çapta Helenistik mitoloji olabilmiştir. Bu yüzden genel olarak o yönlendirmeden, yani aktif bir tavıralıştan çok pasif bir tavır içindedir. Başka bir deyişle apokaliptikler, döneme ait kültürün etkisi altındadırlar ve bu kültüre katılmış durumdadırlar. Anlatmak istediklerini Peygamberler’inkinden farklı bir şekilde aktardıkları, anlatım yollarının özellikleri ile açıklıkla oltadadır. Onlar anlattıklarını gördüklerini iddia ettikleri iyonlara dayandırmaktadırlar. Yazdıklarını itibarlı Eski Ahit şahsiyetlerine isnad etmekledirler Belirtmek istediklerini, son derece şifreli bir sembolizm ile gizlerler ve sayısal şifrelerle konuşurlar.
Yine Peygamberler’in yapmadığı bir yolla, tebliğlerini yazılı olarak yapmışlardır. Onlar toplumun içindedirler fakat kim oldukları bilinmez. Hatta ne söylemek istedikleri açık açık bilinemez. Halbuki Peygamberler bizzat konuşarak ve açıklayarak topluma tebliğlerini getirmişlerdir.
Apokaliptik yazarlar bu dünya ile gelecek dünyayı kesin bir ayrılık içinde görmüşlerdir. İki dünya ayrılığı Eski Ahit Peygamberler’inde de görülebilir. Ne var ki apokaliptik eserlerde bu iki dünyanın barışmazlığı söz konusudur. Bu dünya kötülüklerle doludur ve Şeytan’a teslim edilmiştir. Gelecek dünya ise, Allah’ın Hükümranlığı’nın kurulacağı yerdir. Burada tezimizi tekrar hatırlamak yerinde olacaktır, ilâh ve ahiret anlayışları arasında birbirini tamamlayan, birbirlerini oluşturan bir ilişki bulunmaktadır. Apokaliptik dönemde bu ilişkinin yanlış bir şekilde oluşturuluşunun bir örneği ile karşı karşıya bulunmaktayız. Belirttiğimiz gibi, Apokaliptik Edebiyat’ta öğretilen ilâhın hükmetme gücü bu dünyada askıya alınmıştır. Bu ilâh gelecekte hükmedecektir. Şu andaki hayat kötü güçlere bırakılmıştır. Bu ilâh artık mutlak bir kudrete sahip değildir. Onun kudreti sınırlı bir kudrettir. Bu ilâh bütün kozlarını geleceğe saklamaktadır.
Böyle bir ilâh anlayışı karşısında gelecek veya ahiret anlayışının buna uygun bir şekilde oluşması beklenmelidir. Şeytani güçlerin elinde bulunan bu dünyanın sonu insan için bir kurtuluş995 olacaktır. Gelecek, bu kurtuluş için saklanan araçların ve güçlerin ardarda görüneceği bir zaman olacaktır. Mesih ve İnsanoğlu bu sırada gelecekler Hükümranlık bu sırada nihayet kurulabilecektir. Daha önce de temas ettiğimiz gibi, dinî bünyelerin kendileri İçinde bir tutarlılık oluşturma eğilimleri bulunmaktadır. Buna göre, önceleri hiç bir eskatolojik anlama sahip olmayan Mesih kavramı, sözünü ettiğimiz dönemde tamamı ile eskatolojik bir kişiliğin adı olmuştur. İlâhın ahir zaman için seçtiği bu kişilik, onun yetkili bir şahsiyeti olarak dünyaya gelip onu kötü güçlerden kurtaracak ve bu ilâhın hükümranlığını kuracaktır. Yine aynı doğrultuda İnsanoğlu kavramı geliştirilmiştir. Bu da başka bir kurtarıcı kişiliktir. Apokaliptik Edebiyatta adı insanoğlu olmakla birlikte insanüstü, hatta ilâhî bir kişilik olan bu insanoğlu ahir zamanda gelecek hükümranlığı kuracaktır. İnsanoğlu bunun da ötesinde ilâhın tahtına oturacak ve yaratılmışların hükmünü verecektir.
Burada yine apokaliptik İlâhın gücünün sınırlandığını görüyoruz. İnsanoğlu hüküm sırasında ilâhın tahtına oturtulmaktadır. Buradaki ilâh, hükmetme yetkisini de bu eskatolojik kişiliğe bırakmak durumunda bırakılmıştır. Bu eskatolojik kişiliğe yüklenen görev bunu gerekli kılmaktadır. Ahir zamanda bulutların arasından Çıka gelip kurtuluşu getirecek ve Hükümranlık’ı kuracak olan bir şahsiyetin Hükümranlık tahtına oturup hükmetmesi beklenmelidir. Bu sonuç, kurtuluşun ahir zamana itilmesi, şu anın Şeytan’a bırakılması ve ilâhın gücünün sınırlanması şeklindeki bir inançlar gurubu çerçevesinde düşünülmelidir. Dünyanın’ sonuna bırakılan kurtuluşu sağlayacak ve Hükümranlık’ı kuracak olan kudret, bu Hükümranlıkla hükmetmelidir de.
Dünya hayatının kötü güçlere bırakılmasının bir başka sonucu da, apokaliptik anlayışta hayat hakkında derin bir pesimizmin ortaya çıkmasıdır. Yaşanılan hayat, bu kötü güçlerden nasıl olsa kur-tarılamıyacaktır. Nasıl olsa tarihte ne olup biteceği bellidir. Öyle ise, doğru kullar bu güçlere boyun eğmelidirler. Hatta apokaliptik İlâhın bile, bu olayların geçmesini beklemekten başka çaresi yoktur. Cahiliye hayat anlayışında bulunan dünya hakkındaki pesimizm ile apokaliptik pesimizm bir paralellik göstermektedir. Cahiliye’de de hayat dehr denilen karanlık esrarengiz bir gücün tahakümü altındadır Ondan kurtuluş yoktur. Bu iki anlayış arasındaki fark belki apokaliptik anlayışta, dünyanın sonunda bir kurtuluş ışığının görünmesidir. Belki de bu farklılık yüzündendir ki, iki pesimizmin doğurduğu sonuç da farklı olmakladır. Cahiliye’de hayat hakkındaki pesimizm dünya nimetlerine karşı aşırı bir atılganlığı doğurmaktadır. Çünkü bunları elde etmek için bir başka hayat boyutu yoktur. Apokaliptik anlaşyışta ise söz konusu pesimizm, hayat hakkında aşırı bir pasifliğe yol açmaktadır. Çünkü kötünün yok olacağı bir kurtuluş vakti gelecektir.
Bu anlayış içerisinde eskatoloji fonksiyonelliğini de yitirmiş görünmektedir. Dünyada olacaklar bellidir. Aynı şekilde eskatolojik anın gelişi de birçok alametle haberdar olunacak bir şey haline gelmiştir. Bu yüzden eskatolojik an insan üzerindeki bütün gerilimini yitirmiş durumdadır. Oysa orijinal vahyin getirdiği anlayışta bu son derecede gizli tutulan bir vakittir. Ahir zamanın, şu an üzerindeki bütün etkisi bu bilinmezlikte yatmaktadır. Adeta iki hayatın bütünlüğünü bu bilinmezlik sağlamaktadır. Apokaliptik anlayış ise bunun aksine iki hayatı ayıran çizgileri özellikle belirginleştirmektedir. Çünkü gelecek hayata varmak için, kurtuluşa ulaşmak için belirlenmiş alametlerin sırası ile gelmesini beklemekten ötede birşey yapmanız gerekmemektedir. Buradaki hayata katılmanız gereksizdir. Bunun zaten bir yararı da olmayacaktır. Dünya kötülerin hükümranlığındadır. Kurtuluş geleceği b&nen bir vakittir ve bu vaktin ne zaman geleceği de alametler ile belirlenmiştir.
Diğer taraftan bu görüntüsü ile apokaliptik anlayış ahlaki kısırlık içerisindedir. Burada, Eski Ahit Peygamberler’inde görülen ahlakî telkin özelliği görülmemektedir. Bu, yukanda gördüğümüz gibi mümin kavramının ahlakî özellik içermeyen yanlış tarifinden kaynaklanmaktadır. Burada aynı zamanda nasyolanist yön de unutulmamalıdır. Buna göre Şeriat’e uyan Beni İsrail kurtuluşu hak etmiştir. Onun artık gerçekleşmesi bir yazgı olan kurtuluşu beklemesinden başka yapacak işi yoktur.
Dostları ilə paylaş: |