Misbah’ul Hidaye



Yüklə 0,93 Mb.
səhifə14/36
tarix29.10.2017
ölçüsü0,93 Mb.
#19556
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   36
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Misbah

Misbah


Ey ruhani dost, Allah seni razı olduğu şeylerde muvaffak kılsın, seni ve bizleri esma ve sıfatlarını şuhud makamına nail kılsın. Bil ki bu hilafet makamı, ilahi işlerin en büyüğü ve rabbani makamların en yücesidir. Zuhur ve vücud kapılarının kapısı, şühud ve gayb anahtarlarının anahtarlarıdır. Bu hilafet makamı, Allah’tan başka kimsenin bilmediği gayb hazinelerinin1 anahtarları olan indiyet makamıdır. Bu hilafet makamı vasıtasıyla Hak Teala’nın isim ve sıfatları batın olduktan sonra zahir olmuş ve sıfatları gayb olduktan sonra aşikar olmuştur. Bu, her küçük ve büyüğün nezdinde yok olduğu, her fakir ve zenginin nezdinde hiç sayıldığı hicab-i a’zamdır. Bu makam, arşın üstünde olan sonsuz fezadır. Orası ne boş ve ne de doludur. Bu ilahi yüzün nurlarıdır ki eğer üzerine gerilen nur ve zulmet perdelerinden biri kenara itilecek olursa akıl gözünün görebildiği her şey kül olup gider.2 O halde yüce Allah münezzehtir, kadri ne de yüce ve makamı ne de ulvidir. Saltanatı yüce, münezzeh ve mukaddestir. İsimler semasının rabbi ve halkî yerlerin rabbidir. Ne kadar da ilginç! Yarasa, nurlu güneşlerin güneşini övmek istemekte veya kayakeleri nurlu güneşi nitelendirmeye kalkışmakta, ne tuhaf! Kalem ve beyan ne kadar ilginç, kalp ve dil ne kadar lal! “De ki: Rabbim sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.” 3

Bu ayet-i şerife kelimeler hakkındadır; nerde kaldı ki kelimelerin mebdei ve ayetlerin kaynağı! Varlık denizi ve gayb ve şuhud kalemleri cilvelerinden birini dahi nitelendirmekten acizdir. Delili sağlam ve saltanatı yücedir.



Misbah


Bu hilafet, Muhammedi hilafetin ruhu, terbiye edicisi, aslı ve başlangıcıdır. Bütün âlemlerde hilafet aslı ondan başlamıştır. Hilafet, halife ve kendisine halife olunan aslı konumundadır. Bu hilafet; Muhammedi mutlak hakikatin rabbi ve ilahi külli hakikatlerin aslı olan Allah a’zam ismi makamında zuhurun tümüyle zahir olmuştur. O halde ismullahi’l a’zam makamı, hilafetin aslıdır ve hilafet O’nun zuhurudur. Hatta ismullah makamında zahir olan, bu hilafetin kendisidir. Zira, zahir ve mazhar birlik içindedir. Nitekim, ilahi vahiyde de bu anlama ince bir işarette bulunulmuş ve “Biz onu kadir gecesinde indirdik” 1 buyrulmuştur.

Nitekim ilahi marifetlerde üstadımız olan kamil arif Mirza Muhammed Ali Şah Abadi Isfahani’nin2 –ki Allah bereketli günlerini devamlı kılsın- huzuruna varıp kendisine ilahi vahyin niteliğini sordum, ilk görüşmemizde şöyle buyurdu: “inna enzelnahu fi leylet’il kadr” ayet-i mübarekesindeki hu (o) zamirinde, Muhammedi vücuda inen o gaybî hakikate bir işaret vardır ve leylet’ül kadr’in hakikati, Muhammedi vücudun hakikatinin ta kendisidir.”



Misbah


“İlahi nurlarla aydınlanan ve aynı zamanda senin kalbini de aydınlatan önceki misbahlardan ve ruhuna üfürülen bu ruhani nefhadan sonra bu halife-i kübra’nın esma-i hüsna ve sıfat-i ulya ile irtibatını bilmiş ve bu isim ve sıfatların o halifeyle irtibatının, tecelli ve zuhur irtibatı olduğunu derk etmiş olman gerekir. Zira mutlak gaybî hakikatin, hakikati hasebiyle bir zuhuru yoktur. O halde zuhuru için bir ayna olmalı ve o aynaya yansımalıdır. O halde sıfatî ve esmaî taayyünlerin tümü o büyük nurun yansıdığı aynalar ve zuhur yerleridir.

Misbah


Hissedilir aynaya yansıyan suretler doğruluk ve eğrilik açısından aynanın şekline bürünür; aynadaki suretler, aynadaki sarı ve kırmızı ve diğer renkleri kendine alır. Bulanıklığı ve berraklığı hasebiyle bu suretler apaçık bir farklılık içine girer. Oysa bu ihtilaflar, suret sahibinde değildir. Aksine aynanın kabiliyetiyle bağlantılıdır. Aynı şekilde gaybî makamın ve âmaî hüviyetin, sıfatlar ve isimler aynasına yansıyan yüzü de böyledir. Âmaî hüviyet ve gaybî makamın zatı hasebiyle bir taayyünü yoktur. Aksine isim ve sıfatların taayyünü ile taayyün etmiş, onların rengine bürünmüştür. Kabiliyetleri hasebiyle onlarda tecelli etmiş ve zahir olmuştur. Rahim ile rahimdir, Rahman ile rahmandır, Kahhar ile kahhardır, Latif ile latiftir ve diğer celal ve cemal isimleriyle de aynı şekilde tecelli etmektedir.

Misbah


Vahidiyet makamında ilahi isimler ve sıfatlar bu gaybî hakikatin ve ilahi halifenin mazharı oldukları ve onları zuhur makamına eriştirdiği halde yine de sahip oldukları derece hasebiyle onun hakikati hususunda nursal hicaplar konumundadır. O halde o gaybî hakikat her zaman isim ve sıfatlar perdelerinin altında gizlidir. O isimler ve sıfatlarda gizli ve örtülü olduğu halde, isim ve sıfatların şühudu da o hakikatin şühudu mesabesindedir. Onların zuhuru, bu gaybî hakikatin zuhurudur. Zira mutlak, o kayıtlının (sınırlının) batınıdır ve o kayıtlı sebebiyle örtülüdür. Tıpkı hissedilen bir ışık gibidir. Işık yüzeyleri aydınlattığı halde, ışığın kendisi görülmemektedir. Veya tıpkı bir ayna gibi, ayna suretleri yansıttığı halde, bizzat o suretler vasıtasıyla örtülü kalmaktadır. O halde aynada var olan suret, aynanın bir zuhuru olduğu halde aynanın kendisi bu zuhurda gizlidir ve suretin yansıdığı parçasında aynanın kendi zuhuru yoktur. Oysa suret, bu suretle zahir olan aynanın kendisidir. O halde gaybî hakikat de isimlerin zuhuruyla zahir olduğu halde o isimlerde ve o isimler vasıtasıyla gizli ve örtülüdür. Tıpkı surette gizli olan ayna gibidir. O halde isimler ve sıfatlar rivayette de yer alan nursal hicaplar ve örtülerdir: “Allah-u Teala’nın nur ve zulmetten yetmiş bin hicabı vardır.”1 Burada bir sır da vardır ki onu izhar etme izni yok!...

Misbah


Geçen misbahlarda verdiğimiz bilgilerden kamil ariflerin araştırmaya koyulduğu âma makamının hakikati hakkında hüküm verebilirsin. Bu âma makamı nebevi hadiste de yer almıştır. Peygamber’e “Rabbimiz âlemi yaratmadan önce nerede idi?” diye sorulunca, nakledildiğine göre şöyle cevap verilmiştir: “Âma’da idi!”2 Alimlerimiz bu “âma” kelimesi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Bazılarına göre “âma” makamından maksat, ahadiyet makamıdır. Zira bu makam hakkında hiçbir marifet elde edilmemekte ve sürekli olarak da celal örtüsünde gizli bulunmaktadır. Diğer bazılarına göre ise âma makamından maksat vahidiyet makamı, esma ve sıfatlar makamıdır. Zira “âma”, kelime itibariyle yer ve gök arasında yer alan ince bulut tabakası anlamındadır.3 Vahidiyet makamı ahadiyet gökleri ile kesret zemini arasında bir vasıtadır. Biz diyoruz ki âma makamının hakikati, feyz-i akdes ve halife-i kübra makamı olabilir. Zira o makamı, sahip olduğu gaybî makamıyla hiç kimse tanıyamaz. Ayrıca ahadiyet-i gaybî ve zahir olmayan hüviyet ile içinde istediğin kadar kesret vakî olan vahidiyet makamı arasında vasıta da o makamdır.

Biz âma makamının feyz-i akdes olduğunu söylüyorsak bu, gaybî hakikat anlamında değildir. Zira rivayette “rab” hakkında sorulmuştur. Bu hakikat ise rububiyet sıfatıyla muttasıftır ve daha önce de belirttiğimiz gibi bu gaybî hakikat ise herhangi bir sıfata sahip değildir. O halde âma makamından maksat bu hakikat olamaz. Âma makamının vahidiyet makamı değil de feyz-i akdes makamı olduğunu söylememizin sebebi vahidiyet makamının ilmî kesret itibarı makamı olduğundandır.

Muhakkik Konevi1 Miftah’ul Gayb adlı kitabında şöyle diyor: “Peygamber’in buyurduğu âma makamı, rabbani tenezzül makamı, varlıksal izzet hicabı ve hüviyet gaybından rahmanî zatî cömertliğin zuhur makamıdır. Zati teveccühlerle ilahi isimler makamının fatihi olan ezeli ve gaybi ilk nikâh mertebesi taayyün etmektedir.” 2

Bu söze her ne kadar bazı açılardan itirazımız varsa da sözlerimizi teyid etmekten uzak değildir.




Yüklə 0,93 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   36




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin