|
|
səhifə | 11/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
edilir. Yusuf Bey'in M.M Grubuna dahil olan yanıdaki dostu da ağır
yaralanır. Yusuf Bey'in ölüm haberini de Anadolu'ya yine Şeyh Ata Efendi
ulaştırır.
Yusuf Bey'in bu şekilde öldürülüşü, gizli örgütü intikam için biler. Bu
ölüm haberini teşkilatla iyi ilişkiler içindeki Hakimiyeti Milliye
gazetesi "Vatan uğrunda hayatını feda eden şehitin intikamı elbet
alınacaktır" diye verir. Aslında bu bir sinyaldir. Olay, İngilizler ve
onların işbirlikçileri, ajanları ile M.M Grubu arasında bir kan davasına
dönüşür.
Yakalanan katil İngilizlerin araya girmesi ve Yusuf Bey'in kimliği
nedeniyle göstermelik bir duruşma sonucu bırakılmak üzere hazırlanır.
İngilizler bu olay için Babı Ali'ye Yusuf Bey için nerede görülürse
öldürülmesi yolunda Padişah Fermanı bulunduğunu da hatırlatırlar. Damat
Ferit Paşa iktidarı katili serbest bırakacak bir de yargıç ayarlamıştır.
Davanın olacağı gün M.M Grubu, Kuvvacılar ve Çerkeslerden bir grup duruşma
salonunu doldururlar. İngilizler tarafından mahkeme salonunun sarılması ve
asker yığınağı yapılması, işbirlikçilerin ajanlarının koridorları tutması
bu kalabalığı engelleyemez. Ancak İngilizler ve hükümet bir olayın
çıkmasını da beklememektedirler.
Yargılama sonunda karar önceden belirlendiği gibi "Nefsi Müdafaa" olarak
ilan edilir. İşte o anda kıyamet kopar. Salondaki kalabalık hınçla
saldırır. Silahlar patlar. Şah İsmail aldığı kurşunlarla olduğu yere
yıkılır. Kargaşa o düzeydedir ki Şah İsmail'i korumakla görevli İngiliz
askerlerinin dahi yaralanmasına karşın kimin ateş ettiği belirlenemez.
Tutuklamalar, işkenceler de sonucu değiştirmez. Hiç kimse kalabalıktan
ateş edeni ya da edenleri görmemiştir.
Olay böylece M.M Grubu ve Kuvayı Milliye'nin gücünü ve yapabileceklerini
dosta, düşmana gösterdiği bir hareket olarak geçer.
GİZLİ SERVİSLER İÇİN ANKARA DÜZEN ARIYOR
Kendisi de Teşkilat-ı Mahsusa yetiştermesi olan Çerkes Ethem anılarında bu
olayla ilgili olarak şunları söyler:
"Yusuf Bey'e İstanbul'daki ahvalin çok tehlikeli olduğunu ve kendisinden
şüphe edildiği için takip edildiğini bildirmişlerdi. Beni de ikaz
ettiler. Ben de son gidişine mani olmak istedim. Fakat Adapazarı-Bolu
havalisinde vaziyet o kadar vahim idi ki orada taraftar bulmaya mecbur
idik. Yusuf Bey şahsiyeti ile bu çok güç görevi yerine getirmeyi başardı.
Oradan M.M Grubu'nun elemanları ile temas etmek üzere İstanbul'a geçti.
Çok cesur , civanmerd, temiz yürekli bir insandı. Pervasızca vatan hizmet
lerine devam etti. Bunu canı ile ödedi. Tek tesellim, katilinin beraat
ettirilmesine rağmen yiğit hemşehrilerimiz tarafından layıkı gibi
cezalandırılmış olmasıdır. Eğer İstanbul'dakiler bu vazifelerini yerine
getirmemiş olsalardı, ne pahasına olursa olusun kendim gidecek, bu işi
yapacaktım."
Bu olayda da görülmüştür ki Teşkilat-ı Mahsusa bütün bu örgütleri derinden
etkilemiş ve onun yöntemleri ve ilkeleri genel kural olarak
benimsenmiştir. Bu dönem Türk örgütleri Teşkilat-ı Mahsusanın bıraktığı
miras üzerinde yükselirler. Ancak kazanılan başarılar yine de
yetersizdir.
Ankara hükümeti bunlara çeki, düzen vermeden bir başarının olacağını
düşünmemektedir. Grupların çoğu sokak çetelerini andırmaktadır. Mantar
gibi bitip kaybolmaktadırlar. Hepsinin bir dayanışma ruhu ve amacı
vardır. Bunlar çoklukla yerel milis güçler gibi çalışırlar. Bu gruplardan
bazıları da Berzenci Grubu, Muaveneti Bahriye Grubu, İmalatı Harbiye
Grubu, Namık Grubu, Trabzon'da Müfrezei Bahriye Grubu, Fethiye'de Bizci
Grubu olarak adlandırılmışlardır. Ancak aralarında bir koordinasyon kurmak
ve işbirliğini yaygınlaştırmak zordur. Zaten Türkiye Cumhuriyeti
kurulduktan sonra da aynı sıkıntı bugünlere uzanan bir zincir içinde
yaşanmaya devam edecektir.
Bu kaygıları gidermek amacıyla Ankara Hükümeti' nce 7 Haziran 1920' de
kurulan Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü dışında ve onun görev
alanlarının da ötesinde çalışmalar yapan bir ikinci örgüt ise Askeri Polis
Teşkilatı idi.
Grupların ötesinde Askeri Polis Teşkilatı bir istihbarat ve karşı
istihbarat birimi olarak ortaya çıkmıştır. Kuruluş amacı da budur. Üstelik
bunun gelişimi Mustafa Kemal ile Fevzi Paşanın doğrudan kontrolleriyle ve
müdahaleleriyle olmuştur. Amaç dağınıklığı ve başıboşluğu ortadan
kaldırarak çok önemli olan istihbarat çalışmalarını
gerçekleştirebilmektir.
Bu dönemde Atatürk İstanbul' da olup bitenler konusunda kendi özel
ilişkilerini de kullanmış ve İstanbul'u çok sıkı takibe almıştır. Ona
Babıali ve saray çevresinde olup bitenler konusunda Dr. Rasim Ferit Talay
bilgi vermiştir. Hükümet ile ilgili haberler konusunda bir süre için
sonradan Maliye Bakanı olan Nafia Nazırı Ferit Tek'den yararlanılmıştır.
Rasim Ferit Talay saray ile ilgili haberler konusunda Tevfik Paşa'nın oğlu
İsmail Hakkı Bey den de oldukça iyi istihbaratlar toplamıştır. Bu
istihbaratlar Dillizade Murat Bey'in takaları ile ve İnebolu yoluyla
Atatürk'e ulaştırılmıştır.
HABERLEŞME EN ÖNEMLİ SORUN
Ancak asıl sorun bu özel istihbaratların dışında kurulu bulunan gizli
teşkilatların haberleşmesinde ortaya çıkıyordu.
O dönemde Anadolu ile açık veya kapalı telgraf haberleşmesi yapmak
yasaklanmıştı. Haberleşmelerin hepsi sansürden geçirilmiştir. Teşkilatlar
elde ettikleri önemli haberleri Ankara'ya ve özellikle Mustafa Kemal'e
ulaştırmak konusunda büyük sorunlar yaşamışlardır. Örneğin bir haberi
Mustafa Kemal'e ulaştırmak için İstanbul'daki teşkilat kuryeye gerekli
talimatları verir. Bu kurye İnebolu'ya seferler yapan takalarla yola
çıkar. Boğazdaki düşman kontrolünü aşabilirse yoluna devam eder.
İnebolu'ya ulaştığı zaman mektubu İnebolu Komutanına verir. O da bu
mektubu özel bir kurye ile ya da bulabilirse bir telgraf ile Ankara'ya
gönderir. İstanbul'dan görevlendirilen kurye şayet Boğazdaki düşman
kontrolünden sıyrılamazsa geri çevrilir. Bu takdirde motor kaptanı
İnebolu'ya varınca İnebolu Komutanına "Hüsamettin Bey'in size selamı var"
der. Bu şifreli olarak "Ankara'ya haberi getiren kurye kontrolü aşamadı"
anlamına gelir. Bunun üzerine İnebolu Komutanı İstanbul'a bir kurye
gönderir ve teşkilatla temas kurdurur. Aynı kurye yarım kalan işi
tamamlamak üzere mesajı yeniden alır ve yola koyulur. Bu sorunlar yüzünden
bazen bir haberin Ankara'ya ulaştırılması aylar sürer.
Örneğin M.M Grubu, Konya'da isyan hazırlanmakta olduğunu haber almış,
fakat haberi zamanında Mustafa Kemal'e ulaştıramamıştır. Konya İsyanı bu
nedenle Ankara'da büyük bir sorun olmuştur.
Zorluklar nedeniyle özellikle posta idarelerine ve telgrafçılara
teşkilatlanmalarda büyük önem verilmiştir. Ölümü göze alan dönemin
İstanbul Telgraf Müdürü İhsan Pere Bey, sonraları haberleşmeyi sağlıklı
hale getirecek olan gizli bir haberleşme merkezi kurar. Bu merkez çeşitli
üslerde yer değiştirilerek çalıştırılmıştır.
Bu dönemde İstanbul'da bulunan örgütlerin İngilizlere ve diğer ishihbarat
örgütlerine karşı yürütülen mücadeleler sırasında pek çok elemanları
öldürülmüştür.
ESAT TOMRUK NASIL İNGİLİZ KEMAL OLDU
Bu gizli servis çalışmaları Türk edebiyatını da etkilemiş ve İngiliz Kemal
gibi pek çok casusun yaşamı, edebi kahramanlar olarak da bugünlere
gelmiştir. İngiliz Kemal asıl adı Esat Tomruk olan bir Türk casusudur.
Tomruk, o dönem gizli örgütü içinde mücadele veren ajanlardan biridir.
Zekasının parlaklığı, cesareti ve diğer yetenekleriyle teşkilat içinde
sivrilmiştir. Anıları kitap halinde yayınlandıktan sonra bu konuda çok
sayıda film çekilmiştir. Onunla ilgili olarak anılarında Atatürk'ün yakın
arkadaşı Orgeneral Kazım Özalp şunları anlatıyor:
" Yunanlıların İzmir'i ilhak edecekleri haberi üzerine, İngliizlerin
elinde esir iken kaçarak Biga'ya ve oradan Balıkesir'e gelmiş bulunan
İstanbul'lu vatansever genç ve İngiliz Kemal olarak tanınan esas adı Esat
olan elemanımızı kıyafet ve hüvviyet değiştirerek İzmir'e göndermeyi
düşündüm. O da gitmeyi kabul etti. Necati ve Vasıf Bey'lerle beraber benim
odamda toplandık. Kemal'in yanında beraber götüreceği bombaları ve
beyannameleri hazırladık. İngiliz Kemal İzmer'e bir ecnebi gibi girecek,
söylenen ilhak gününden iki gün önce yani 11-12 Ocak gecesi bombaları
uygun gördüğü yere bırakacak, bildirileri şehre dağıtacaktı.
Beyannamelerde İzmir'in ilhakı durumunda Kuvayı Milliye'nin çok şiddetli
icraata geçeceği bildiriliyor,düşman tehdit ediliyordu.
İngiliz Kemal , kendisini tanıtmadan İzmir'e giderek bir ecnebi varyete
kumpanyasında çalışmaya başlamıştı. Bu suretle hüviyetini gizledikten
sonra oradaki adamlarımızla temas etmiş, tam zamanında beyannameleri
dağıtmış ve bomları gereken yerlere koymuştu. Beyannameleri gören
ecnebiler ve Yunanlılar telaşa düşmüşler İzmir'de Kuvayı Milliye'ye mensup
geniş bir teşkilatın gizli faaliyette bulunduğuna kanaat getirerek
araştırmalara girişmişlerdi. Kemal kıyafet değiştirmede o kadar muvaffak
olmuştu ki, dönüşünde kendisini hemen tanıyamadık."
İNGİLİZ KEMAL GÖREV BAŞINDA
Özalp, İngiliz Kemal'in Anzavur isyanı sırasında nasıl kullanıldığını da
şöyle aktarıyor:
"Anzavur'un kuvvetini, vaziyetini ve düşüncesini tam olarak öğrenmek
lazımdı. Bu maksat ile evvelce İzmir'e gitmiş olan İngiliz Kemal'i
Bandırmaya göndermeyi düşündüm. Kemal hemen kabul etti. Kıyafet
değiştirerek Amerikan mümesssili sıfatıyla Anzavur ile görüşecek, şakinin
ecnebilerle münasebet derecesini, nelere ihtiyaç duyduğunu ve Kuvayı
Milliye aleyhine olan düşüncelerini anlayacaktı. Kemal, Bandırma'ya
varınca artık sahildeki Amerikan gemisinden çıkmış olan Mr. Düri idi. Mr.
Düri bir Rumun evinde tenezzülen misafir kalarak büyük ikram gördü.
Mr. Düri bundan sonra rolünü mükemmelen oynuyordu. Rumların kilisede
Yunanlıların ile Anzavur'un muvaffakiyetleri için yaptıkları ayinde hazır
bulunuyor ve duadan sonra bir de Rum tercüman bularak onun aracılığı ile
Anzavur Paşayı ziyaret ederek bir görüşme istiyordu. Anzavur bizim
Amerika mümessilini kapıda karşıladı. Mr. Düri ( İngiliz Kemal ) bir
merasim kıtası ile selamlanarak içeri giriyor ve görüşmeye başlıyordu.
Anzavur, kendi kuvvetinin çokluğundan, teşkilatının kuvvetinden ve bir
haftaya kadar Kuvayı Milliyeyi imha edip ileri gelenlerini kendilerine
teslim edeceğinden bahsediyor, İngiliz tayyarelerinin kendisine
yardımının faydalı olacağını söylüyor ve fakat harekatı tamamiyle sona
erdirmek için , elli bin İngiliz lirasına ihtiyacı bulunduğu ilave etmek
fırsatını kaçırmıyordu. Ayrıca Bandırma'daki teşkilatı tamamladıktan
sonra 5 güne kadar bir kolun Gönen-Balya üzerinden Balıkesir yönüne,
diğer bir kolun Susırlık üzerinden Balıkesir üzerine, üçüncü bir kolun da
Kirmaslı üzerinden Bursa'ya sevkedileceğini beyan ediyordu. Bizim Amerika
mümessili, Anzavur'un istediklerini not defterine kaydederek, bir iki güne
kadar mutlaka temin edeceğini beyan etti. Anzavur'a mümkün olduğu kadar
süratli hareket etmesini ve Kuvayı Milliye yöneticilerinin kaçmalarına
meydan bırakılmamasını, Hırıstiyanlara karşı iyi muamele yapılmasını,
yağmacılık yapılmamasını tavsiye ederek veda etti.
Bana ani olarak bir haber getirdiler: "Amerikalı Mr. Düri, Bandırma'dan
telgrafla, makina başında benimle görüşmek istiyordu"
İngiliz Kemal'in elde ettiği bilgileri derhal makina başında telgrafla
vermeye cesaret edecek kadar müsait bir vaziyette olacağını,
hasımlarımızın bu derece gaflet içinde bulunacaklarını zannetmiyordum.
Meğer bizim Amerika mümessili, kendisine ait olarak İzmir'e gönderilen bir
evrak paketinin kayıp olduğunu, bunun yolda treni tetkik eden şahıslar
tarafından alınmış olması ihtimali bulunduğunu, bunun içinde izahat almak
üzere Balıkesir'deki komutanı makine başına çağırarak kendisiyle muhabere
edeceğini ve bu arada Anzavur Ahmet Paşa ve maiyetinin, halka ve askere
iyi muamele ettiğini tebliğ edeceğini söylemiş. Bu suretle bana derhal
malümat vermek yolunu bulmuştu.
Kemal'i telgrafhaneden çıktıktan sonra tanımışlar. Fakat becerikli genç,
yakayı kurtarıp Balıkesir'e dönmeye muvaffak oldu. Anzavur küstah bir
cahildi. Bu arada tasarladığı planı bildiren kendi el yazısıyla yazdığı
bir mektubu elimize geçmişti."
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ASKERİ POLİS TEŞKİLATI (18 TEMMUZ 1920):
ANKARA'DA DEVLET ŞAŞKIN; CASUSLAR ORDUYA BİLE SIZDI
Örgütler arasındaki dağınıklık ve istenilen şeylerin tam olarak
yapılamaması, Ankara hükümetini tedirgin etmektedir. Bu örgütler arasında
tam anlamıyla benimseyebilecekleri birtanesi yoktur. Düşman istihbarat
birimleri Anadoluda her türlü yalanı , parayı ve gücü kullanarak halkı
Ankara hükümetine karşı kışkırtmaya çabalarken bir gizli servisin yokluğu
büyük açık yaratmaktadır. Bu sırada ordunun içine de sızan ajanlar
propagandalarıyla savaş gücünün ortadan kaldırılması için yoğun çaba
göstermektedir.
Kurulacak yeni bir teşkilat ile casusların faaliyetlerinin izlenmesi,
bunların etkisiz kılınmasının sağlanması ve propagandalarına karşı
durulması amaç-lanmaktadır. Milli Mücadele aleyhine çalışan Türk ve
azınlıklar saptanacaktır. Ayrıca düşman bölgeleri hakkında casuslar
aracılığıyla bilgi toplanacaktır. Diğer örgütlerden gelen istihbaratların
Genelkurmayca da yeterli bulunmaması da bu teşkilatın oluşturulmasında
etkendir. Güçlü bir istihbarat örgütünün varlığına duyulan ihtiyaç her
kesimde dile getirilmektedir.
Kuvayı Milliye Hareketi bu istihbarat açığını kapatmak ve gelen istekleri
karşılayacak bir örgüt oluşturulması için çalışmalara başlanır. Bunların
sonucunda askeri ağırlıklı bir örgüt kurulur. Resmi yazışmalarda
oluşturulan örgüt (P) teşkilatı diye adlandırılır.
18 Temmuz 1920 de Fevzi Çakmak Paşa teşkilatını artık kurdurmuştur. Bu
teşkilat tamamen asker üyelerden oluşur. Aynı dönemde faaliyetlerini
sürdüren diğer gruplara hiç karışılmadan faaliyetler sürdürülür.
Fevzi Çakmak Paşa Askeri Polis Teşkilatının çalışmalarıyla ilgili olarak
şu açıklamaları yapar:
" Bugün biliyorsunuz ki düşmanlarımız memleketi ve orduyu yıkmak için bir
takım adamları memleketimize sokuyorlar. Bunların iki görevi vardır.
Birincisi ; ordunun kuvvet ve durumunu ve mümkün olduğu kadar en gizli
noktalara girerek ordunun yapacağı harekat hakkında en gizli noktalara
girerek bilgi toplamak ve aldıkları bilgileri düşmana vermektir. Buna
casusluk teşkilatı derler ki her yerde ve her zaman uygulanan bir
usuldür. Bu düşman harekatına karşı onu men edecek, yok edecek,
engelleyecek teşkilata da bizim sahip olmamız gereklidir. İşte Askeri
Polis Teşkilatı düşmanın bizim içimizde yaptığı teşkilatı yokedecek bir
teşkilattır.
İkincisi ; üzülerek belirteyim ki bazı ahlak düşkünü adamları düşman
parayla tutarak ordumuzun içerisine gönderiyorlar. Ordumuzun gerek
subaylarını, gerekse erlerini bir takım sözlerle zehirliyorlar. Bu yolla
bir çok fenalıklar meydana geliyor. bu adamların bir çokları yakalanarak
İstiklal Mahkemelerine gönderildiler ve cezalarını gördüler. Başta orduda
görülen disiplinsizlik ve gevşeklik ortadan kalktı. Bu ancak orduya
girmek isteyen bu gibi zararlı unsurların ortadan kaldırılmasıyla mümkün
olmuştur."
Ancak teşkilatla ilgili pek çok soru işareti kafalarda dolaşmaktadır.
"Acaba bu teşkilat ordu içi bir istihbarat birimi midir?"
MUSTAFA KEMAL'İN İTİRAFI :" İZLETİRİM VE YÜCE DİVANA DA VERİRİM"
Bu sorunun yanıtını yine Fevzi Paşa şöyle verir:
"Teşkilat ordu içindeki casusluk teşkilatı değildir.Orduya düşmanların
sevkedeceği casusluğa karşı bir teşkilattır."
Bazı çevreler yine de tatmin olmaz ve teşkilatın kaldırılmasını
savunurlar. Fevzi Paşa buna karşı şu açıklamayı yapar:
" Bu teşkilatı kaldıracak olursak bugünkü durumda ordumuza dışardan
geleçek mikroplara karşı koyamayız. Askeri Polis Teşkilatı mikropları
önleyecek bir araçtır."
Teşkilat Başkanlığına Binbaşı İsmail Hakkı Bey getirilir. Bu dönemde
düşmanın halk içindeki propagandası o kadar etkili olmuştur ki, bir
zamanlar Teşkilat-ı Mahsusa'nın Araplar arasında Alman askerlerini
islamın koruyucusu ve halife ordusu olarak gösterme propagandaları, şimdi
Anadolu'da Türklere karşı kullanılan bir silah olur. Ve malesef İngilizler
bu yöntemlerinde İstanbul hükümetinin de desteğiyle başarılı olurlar.
Halkın bir kısmı düşman askerlerini halife ordusu sayar ve Kuvayı
Milliye'nin karşısında yeralır. Sahipsizlik ve cehalet ile İstanbul'da
padişah ve düşmanla işbirliği içindeki bazı din adamları bu propagandanın
tutmasında etkilidirler.
Bu sırada ortaya çıkan Askeri Polis Teşkilatı ordu istihbaratı olarak bir
anda bütün yurda yayılır. Önce Batı cephesinden başlayan örgütlenme hemen
hemen bütün illlerde gerçekleştirilir. Teşkilat kısa zamanda bir anda
büyür. O kadar büyür ki hemen her konuda inceleme yapmaya, raporlar
hazırlamaya başlar. Hatta görev sınırlarının ötesine geçen teşkilat, Fevzi
Çakmak Paşa ile o dönemde Mustafa Kemal'in şüphelendiği ya da muhalifi
olabilecek askeri ve sivil üst düzey yöneticilerin ev ve telefonlarının
izlenmesi ve dinlenmesine, kendilerinin takibine de girişir. Ancak TBMM
üyelerinin bu kapsama alınması bir anda ortalığı karıştırır.
Askeri Polis Teşkilatının bu faaliyetleri TBMM gündemine getirilir.
Teşkilatın Eskişehir'de Hakkı Behiç Bey''i izlemesi, bölgede temaslarda
bulunan Diyarbakır mebusu Hacı Şükrü Bey''in Çerkes Etem ve ekibiyle
temaslarının kontrolü açılan tartışmada, olayı büyütür.
Hacı Şükrü Bey yaptığı geziyi, Askeri Polis Teşkilatı'nın kendilerini
izlemesini anlatarak TBMM kürsüsünde şunları dile getirir:
" Efendiler ben sözüme son vermeden heyeti umumiyenizden rica ediyorum,
benim hakkımda ufak bir cürüm isnadı vaki ise, yapmış olduğunuz Hıyaneti
Vataniye Kanunu ile beni idam etmenizi hasseten istirham ediyorum. Eğer
cürüm varsa tahkikat icra edeceksiniz ve beni bu Millet Meclisinin
kapısının önünde asacaksınız."
Bu konuşmaya yanıtı Mustafa Kemal Paşa verir. Mustafa Kemal yaptığı
konuşmada şunları söyler:
" Hakkı Behiç Bey kardeşimizin (P) teşkilatı tarafından takip olunduğunu
Dostları ilə paylaş: |
|
|