|
|
səhifə | 13/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
"karıştırıcı" olduğunu, "üretici değil tüketici" durumunda bulunduğunu
belirten Kemali Bey "Bunlar para alıyorlar yalnız yiyorlar" demiştir. O
günlerden sonra gizli servisler hakkında bu tür eleştirilere TBMM çatısı
altında çok ender rastlanmıştır.
Bazı askerler de teşkilatın çalışmalarından duydukları endişe ve
eleştirileri dile getirmişlerdir. Bunlardan birisi de Cenup yani Güney
Cephesi Kumandanı Rafet Bele'dir. Bele Fevzi Çakmak Paşa'ya yazdığı
raporda Askeri Polis Teşkilatı için şunları söylemektedir:
"Cephenin kumandasını deruhte ettiğim güne kadar P teşkilatının ekserisi
hakkında edindiğim kanaat şu merkezde idi: Bir zamanlar vilayetlerin
valiler ve onların da yanında İttihat ve Terakkinin de murahhasları vardı.
Mesul memurlar yanında garı mesul insanlar daha fazla mevki sahibi olmak
isterler. Kumandanlarla P memurlarının da vaziyeti bu halde idi. Gizli
kalması lazım gelen P memurları üzerlerinde levhaları bulunan dairelerde
oturuyorlar. Koltuklarındaki çantalarla kahvelere giriyorlar.Tavla
oynarken insanların hissiyat ve metanetine tesiri olan mühürlerini
kullanıyorlardı. Bitabitaharri memurları da devri sabıkın hafiyeleri gibi
damgalı ve herkes tarafından tanınmış insanlardı. Bu insanlardan bir kısmı
da geceleri ev basmak, insan soymak, mevkilerinden istifade ederek tehdit
ile adam dolandırmak, kandırmak gibi ahvalden ictinap etmediler.
Anadoludaki P teşkilatı memleketin daha uzun müddet lanetle yadedeceği pek
sakim bir şey olmuştu. İka ettikleri yüzlerce cinayet arasında, bir kaç
cani de elde ettiler. Fakat sarf ettikleri para ve yaptıkları fenalıklarla
bu muvaffakiyet listesi teşkilatın lehinde olmaktan çok uzaktır. Cephenin
teşkili ile beraber bu teşkilat ilga edildiğinden irade buyurulan
istatistiki takdim etmek müşkildir."
MECLİS GİZLİ SERVİSİ KALDIRTIYOR
Askeri Polis Teşkilatı yaptığı iyi çalışmaların yanı sıra içine girdiği ,
hem de kısa zamanda girdiği yetki aşımı, lakaytlık, görev bilinçsizliği,
ve gizliliğe riayet etmeme nedenleri gerekçe gösterilerek kurucusu bulunan
Erkanı Harbiye Umumiyeti Riyaseti yani Genelkurmay Başkanlığı tarafından
Fevzi Çakmak Paşa'nın imzaladığı " 19 Mart 1921 tarihli bir tamimle 1
Nisan 1921 tarihinden itibaren mülga" , kaldırılmış sayıldı. Bunda en
önemli etken ülkenin kaderini elinde bulunduran TBMM'nin gösterdiği karşı
tepki olmuştur. Meclisin gizli servisin çalışmalarına karşı getirdiği
eliştiriler haklı ve yeride görülmüştür. bu mekanizma bugün ne yazıkki
işletilememektedir.
(P) teşkilatının yerine ise yine 1 Nisan 1921 tarihinden itibaren geçmek
üzere Tedkik Heyeti Amirlikleri kurulmuştur.
Bütün bu çalışmalar istihbaratı giderek Genelkurmay içine çekmiştir.
Yapılan her düzenleme istihbarat çalışmalarını askeri bir faaliyet haline
getirir. Bu tutum geleceğe ipotek koyan hataların tohumlarını ektirmiştir.
Çünkü gizli servisin devletin işlerinin dışında kullanılmasına bu
dönemlerde başlanılmıştır. Servis daha çok siyasal amaçlarla
kullanılmaktadır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-
TEDKİK HEYETİ AMİRLİKLERİ (1 NİSAN 1921)
GİZLİ SERVİS ASKERE EMANET
1 Nisan 1921 de kurulan Tedkik Heyeti Amirlikleri (P) teşkilatının yerine
geçmiştir. Özellikle gizliliğe uyması istenen yeni teşkilat (P)
teşkilatında çalışmış nitelikli elemanlardan seçme yapılarak
oluşturulmuştur. Bu örgütle amaçlanan büyük ve hantal olan yapının
terkedilerek (P) teşkilatının hatalarının arındırılmasıdır. Yapılanlar
yeni bir örgüt oluşumundan çok, ad değiştirerek yeniden yapılandırılmaya
çalışılan Genelkurmay İstihbaratı'nın etkinliğini arttırmaya yöneliktir.
Çünkü yeni örgüt de Askeri Polis Vazife Talimnamesindeki esaslara göre
çalışacaktır. Ancak yeni örgütte en yüksek rütbe yüzbaşı olarak
belirlenmiştir. (P) teşkilatının eleman sayısı azaltılmış, gençlere
öncelik tanınmış, gizlilik prensibi getirilmiştir. Tedkik Heyeti
Amirlikleri ile Ankara Hükümeti dağınıklığa da bir son vererek kendi
bünyesinde çeşitli istihbarat çalışmalarını yürüten Askeri Sansür
Müdüriyetleri, Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi, İzmir Hat
Komiserliği gibi kuruluşları koordineli çalıştırmak arzusundadır. Ancak
(P) teşkilatlarının bazı bölgelerde lağvedilmeleri emirlerine rağmen, uzun
süre çalıştıkları görülmüştür. Bunu o dönemin karışık ortamı yanında,
askeri yapılanmanın dağınıklığına ve bu teşkilata verilen yetki
genişliğini de gözönüne alarak değerlendirmek gerekmektedir.
(P) teşkilatları ellerindeki geniş yetkilerden fedakarlık etmek
istememişlerdir.
Bütün bu gelişmeler Ankara'yı mutsuz etmektedir. Arayış devam eder.
Ankara, oluşturulan gizli servisleri başarılı bulmamaktadır. Gizli
örgütler sürekli sorun çıkartmaktadır. Elemanlar ellerine geçirdikleri
yetkileri kişisel baskı unsuru ve rant temininde kullanmaya
başlamışlardır. Çalışmalarında istenen başarıya bir türlü ulaşılamadıkları
görülünce bunları kapatmak konusunda harekete geçilir. Eski hastalıklardan
yeni yapı arındırılamamıştır. Bunun üzerine Tedkik Heyeti Amirlikleri
Teşkilatı da 22 Haziran 1922 de topyekün, bütün birimleri kapatılarak
ortadan kaldırılmıştır. Ancak ortak komisyonlar olarak çalışan birimler
faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Bunun gerekçesi nedir.
Bu konuda Garp Cephesi Komutanlığının bağlı birliklerine yazdığı emirde
şunlar belirtilmiştir:
1- Öncelikle teşkilatın ve personelin gizliliği kalmamıştır.
2- Yapmaları gereken vazifelerde istenilen seviyeye bir türlü
gelinememiştir.
3-Verilen görevler tam olarak yapılamamıştır.
4- Bütçeden aldıkları para yüksek olmasına karşın yaptıkları işler bunun
karşılığı olmamıştır. ( Bu konu TBMM de enine boyuna tartışma konusu
yapılmıştır. )
(P) teşkilatı ile aynı gerekçelerle kapılan örgüt, (P) teşkilatından
getirdiği hastalıkları yenememiştir.
İstihbarat örgütlerinin kapatılmasıyla ortaya çıkan boşluğu gidermek
görevi orduya düşmektedir. Bu teşkilatın istihbarat dahil bütün
yükümlülükleri ordu tarafından karşılanacaktır.
MUSTAFA SAGİR ADLI İNGİLİZ CASUSU ATATÜRK'Ü VURACAK
Tedkik Heyeti Amirliklerinde görev yapan nitelikli elemanlar ordu
istihbarat şubelerine aktarılacak ve bunlardan da yararlanılacaktır. Ancak
tanınmamalı ve gizliliğe uymaları özellikle aranılan şarttır.
Bakanlıklardan görevlendirme ile teşkilatta yeralan memurlar bağlı
bakanlıklara gönderilirken, diğer personel de dağıtılır.
1922 den 1926 ya kadar geçen dönem içinde istihbarat çalışmalarını Genel
kurmay istihbaratı yürüttür.
Bu sırada daha önce oluşturulan ve askeri istihbaratın dışındaki sivil
istihbarat grupları da çalışmalarını sürdürdüler. Bunlardan özellikle de
İstanbul merkezli faaliyet gösterenlerden büyük ölçüde yararlanma devam
etmiştir.
Bu grupların sayesinde Ankara'ya kadar gelen hatta TBMM ce kabul edilen
casusluk olayları da açığa çıkmıştır. Bunlardan en ilginç olanı 1921
yılında yaşanan Hintli Mustafa Sagir olayıdır. Bu olay daha önceki
sayfalarda da değinildiği gibi, Karakol Örgütünün kapanmasına da
yolaçacaktır.
1921 yılı başlarında İstanbul'a orta boylu, yakışıklı, kırmızıca suratlı
bir Hintli gelir. Adı Mustafa Sagir dir. Çok iyi Türkçe ve İngilizce
konuşur. O zamanların Tepebaşında İngiliz Sarayının yakınındaki meşhur
Kroker Otelinde kalmaktadır. İstanbul'a gizli olarak geldiği söylenir.
Sagir bir süre sonra İngilizce dersler vererek, odasına Mustafa Kemal,
Enver ve Cemal Paşaların boy boy resimlerini asarak dikkat çeker.
Şehzadebaşında tuttuğu evin kapısında ise Türk ve Hint Uhuveti İslamiye
Cemiyeti yazar. Anadolunun verdiği mili mücadeleyi desteklemektedir.
Karakol örgütünün önde gelen bazı subaylarıyla da iyi dostuklar kurmuştur.
Mustafa Kemal'e Hintli müslümanların bir hedeyisiyle, milli mücadelede
kullanımak üzere bir milyon tutan para yardımını beraberinde getirdiği
söylemektedir. Kuvayı Milliyecilerle girdiği ilişkiler nedeniyle
İngilizlerce tutuklanır. Ancak bunların hepsi düzmecedir. Sagir bir
İngiliz casusuydur.
Bunu anlamayan İstanbul gizli servisi 17 günlük esareti sonunda Sagir'i
kaçırır. Daha sonra'da Karakol örgütünün yardımıyla Anadoluya geçirir.
Hintli casus kaçışından sonra gittiği her yerde büyük bir kahraman gibi
karşılanarak Ankara kadar getirilir. Sagir Çankırıkapıda Kılıç Ali Paşa,
Ankara Valisi, Polis Müdürü ve Milletvekileri tarafından karşılanır.
Mutludur, casus olduğunun anlaşılamamasının verdiği rahatlıkla yaşamının
oyununu oynamaktadır.
Adnan Adıvar ile görüşür. Hatta İstanbul üzerinden İsveç kanalıyla
Hindistan'a ileteceği raporlar bulunduğunu, bunun için kendisine olanak
yaratılmasını ister. İstanbul'daki temsilcisi Ramiz Bey kendisine yardımcı
olacaktır. Ramiz Bey ile temasını ise Karakol örgütünün gazetesi İleri'nin
yazarlarından Cavit Bey sağlayacaktır.
Ankara'da Hürriyet otelinin en üst katına yerleşen Sagir, kendisini Hintli
müslümanların lideri olarak tanıtır.
Sagir Mustafa Kemal tarafından kabul edilir. Kendisine değerli bir kumaşa
sarılı olan ve üzerinde" Lailahe İllallah Mumammedin Resulillah " yazılı
sancakı şerif sunduktan sonra şu konuşmayı yapar:
" Paşa hazretleri mukaddes sancağı zatı alinize Hindisten Hilafeti
İslamiye Reisi , ulemai benamdan Ebulfazl hazretleri takdim ediyor. Hint
müslümanları başlattığınız milli cihada tamamen katılıyor, madden manen
elinden geleni zatıalinizden esirgemeyeceğini vadediyor, bendenizi bu
kararı tebliğe memur ediyor ve zatı devletleri nezninde fevkalede
mümessil olarak göndermiş bulunuyor"
MUSTAFA KEMAL, SAGİR'İN CASUSLUĞUNU BİLİYORDU
Mustafa Kemal Sagir'e iltifat edip kendisinin TBMM Genel Kuruluna
takdimini emreder.
TBMM Mustafa Sagir'i büyük bir gösteri içinde alkışlarla karşılar.
Sagir hayatından memnundur. İlk raporlarını İstanbula geçer, bunları açık
bırakmaya özen gösterir. Okunan metinlerde görünen bir şey yoktur.
Otelinde kendisini ziyarete gelen din adamları, milletvekilleri ,
gazetecilerle görüşür üst düzey yöneticilerle sohbetlerde bulunarak
günlerini geçirir.
Ancak Ankara'da Urdu dilinde bir gazete çıkarma girişiminden bahsettiği
Yeni Gün Gazetesinin sahibi Yunus Nadi, eline geçecek paradan etkilenip
izin almak ve imtiyaz istemek için durumu Mustafa Kemal'e aktarınca,
aldığı yanıt kendisini şok eder. Mustafa Kemal, Nadi'ye : " Bu adam
casustur. Hakkında gizli tahkikat var. Netice alınıncaya kadar bundan
kimseye bahsetmeyiniz" der.
Mustafa Kemal Sagir'e ilgisini devam ettirir, onun namına Hintli
müslümanlara telgraflar çeker. Adnan Bey ile arası iyi olan Sagir durumunu
çok güçlenmiş görür ve yakalanabileceğini aklına bile getirmez. Gönderdiği
metinler uzmanlarca incelenince, görünen yazıların altında görünmez
mürekkeple yazılmış metinler bulunduğu ortaya çıkar.
Ancak aradan 15 gün geçip te mesajlarına yanıt gelmeyince Adnan Bey''e
giderek durumu aktaran Sagir için artık oyun bitmiştir. Adnan Bey
çekmecesini açıp Sagir'in şifreleri çözülmüş, okunur hale getirilmiş
mektuplarını gösterir. Tutuklandığını bildirir. Şaşkın Sagir daha ağzını
açamadan iki sivil polis onu alarak nezarete götürür , taşındığı evde
yapılan aramada da çok sayıda evrak ile patlayıcı madde ve tabancalar,
gizli dolaplarda bulunur.
10 günlük sorgusu sonunda Sagir şunları itira eder:
" Lawrence, Osmanlı İmparatorluğunu altınlara dayanarak
yıkmıştı.İngilizler beni de milli hükümeti tabanca ile ortadan
kaldırmakla görevlendirdiler. Maksadım Mustafa Kemal Paşayı öldürmekti.
bununla Türklerin Kurtuluş Savaşı duracak, milli hükümet yıkılmış
olacaktı. Fakat başaramadım. Arkadaşlarım hiç bir şeyden haberleri olmayan
iyi niyet sahibi saf insanlardır. Yalnız para için bana yardım
etmişlerdir.Zira suikast planı benden başka kimse tarafından bilinmiyordu.
Mustafa Kemal Paşa'yı da Afgan Kralını öldürdüğüm gibi öldürecektim"
Mustafa Sagir'i Ankara'da Kütahya Milletvekili Cevdet İzrap, Elezığ
Milletvekili Hüseyin, Cebelibereket Milletvekili İhsan ve Gaziantep
Milletvekili Kılıç Ali Bey'lerden kurulu İstiklal Mahkemesi yargılar ve
idamına karar verir.
SAGİR İDAMDAN ÖNCE AFYON İSTEDİ
Sagir idama giderken soğuk kanlı görünmeye çalışır. Dini telkinden sonra
celladın kendisine sunduğu iri kara bir zeytin tanesini görünce şaşırır: "
Nedir, Afyon topağı mı" diye sorar. Zeytin olduğunu öğrenince istemez. İpe
boynunu kendisi uzattır.
İdam halka açık bir şekilde Ankara çarşısında yapılır. O dönemlerin idam
geleneği bu işlerin halka açık yapılması şeklindedir. Bu gelenek
Türkiye'de daha uzun yıllar devam eder.
Meydan tıklım tıklım doludur.
Sagir idam edildikten sonra, vasiyeti niteliğinde bıraktığı bir mektup
İngiliz Konsolosluğu'na isteği üzerine iletilir. Mektupta şunlar
belirtilir:
" İngiltere hükümetinden aldığım vazifeyi sadakatle yaptım. Mahkeme
sırasında herşeye rağmen İngiltere hükümetine ait hiç bir sır vermedim.
İngiltere ve Hindistan İmparatorluğuna karşı olan sadakatim son dakikama
kadar devam etti. Okuldaki kardeşimi İngiltere hükümetinin himaye ve
şefkatine bırakıyorum."
Sagir'i ele veren onunla İstanbul'daki İngiliz ajanları arasındaki rapor
alışverişini sağlayak olan Ferid Cavid tir. Cavid İngilizlerle temastan
önce durumu Mustafa Kemal ile İstihbarat Komisyonu Başkanı Rıza Bey''e
bildirmiştir. Bu nedenle de yardımlarından dolayı idama değil, müebbet
kürek cezasına çarptırılır.
Casuslar giz dolu dünyalarında zaman zaman kahraman zaman zaman da hain
olarak idam sehpalarına gitmişlerdir. Bu onların seçiminin doğasında
vardır.
Türkiye Cumhuriyeti bu dönemde casusların yargılanmalarını özel kanunla
kurulan İstiklal Mahkemelerinde yapmıştır.
İstiklal Mahkemeleri Kanunu şöyleydir:
Madde 1: Muvazzaf ve gönüllü olarak askeri hizmete girip de kaçanlar veya
her ne surette olursa olsun kaçmaya sebebiyet verenler ve kaçanı yakalamak
ve sevketmekte ihmali bulunanlar. kaçakları gizleyen, besleyen,
giydirenler hakkında mülki ve askeri kanunlarda mevcut hükümler ve
gerektiğinde öteki bütün cezai kararları bağımsız olarak hüküm altına
almak ve hükümleri yerine getirmek üzere Büyük Millet Meclisi üyelerinden
oluşan İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur.
Madde 2: Bu mahkemeler üç kişiden kuruludur. Büyük Millet Meclisinin oy
çokluğu ile ve içlerinden, biri kendileri tarafından da başkan seçilir.
Madde 3: İstiklal Mahkemelerinin kararları kesindir, temyiz olunamaz ve
infazına bütün silahlı ve silahsız devlet ukvvetleri memurdur.
Madde 4: İstiklal Mahkemelerinin emir ve kararlarını yerine getirmeyenler
veya getirmeyi ihmal edenler aynı mahkemelerce yargılanırlar.
Ek Madde: Kumandanların askeri rütbeler silsileleri arasında itaat ve
inzibat sağlamaya yarayan hak ve yetkileri saklı kalmak üzere, vatanın ve
hilafetin kurtarılması ve istiklali için savaşan Büyük Millet meclisinin
amacına aykırı olarak düşman amaç ve çıkarlarını korur yollu teşvik ve
kışkırtmalarla ifşaatlarda bulunan ve memleketin maddi ve manevi
kuvetlerini her ne şekilde olursa olsun sarsıp azaltmaya çalışanlar ve
düşmanlar hesabına askeri ve siyasi casusluk edenlerle 23 Nisan 1920
tarihli Hiyaneti Vataniye Kanunun içerdiği maddelerden dolayı sanık
bulunanların yargılanmaları, hükümlerin yerine getirilmesi yetkisi
İstiklal Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemelere verilmiştir.
Bu yasa Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara hükümetinin ne kadar
sıkıştığını göstermesi açısından çok önemli bir örnektir. Binlerce insan
İstiklal Mahkemelerinde yargılanmıştır ve ceza almıştır. Bir kısmı idam
edilmiştir. bir yanda düşman ve onu destekleyen İstanbul Hükümeti ile
Padişah, diğer yanda ise casuslar ve asker kaçakları, Ankara hükümetini
İstiklal Mahkemelerini kurmak zorunda bırakmıştır. Bu uygulama daha sonra
yanlış kararlar verildiği ve yanlı tutum takınıldığı gerekçesiyle
eleştirilere uğramıştır. İstiklal mahkemeleri bir ara Mustafa Kemal'in
muhaliflerine gözdağı verilmesi amacıyla da kullanılmıştır. Ancak bu
Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası dönemleri kapsamaktadır.
İstiklal Mahkemelerinin asılmasına karar verdiği diğer bir kaç casus ise
şunlardır:
Hilafet Ordusu Subayı Saffet Nezihi ( Yunan Casusu)
Faik Paşa oğlu Tevfik Bey ( İngiliz Casusu)
Dişçi Ahmet İhsan Bey ( İngiliz Casusu)
Karzak Süleyman Paşa ( İngiliz- Yunan Casusu)
Bu sırada İstiklal Mahkemelerini ve Türk istihbarat birimlerini en çok
yoran gelişmeler Kürt ayaklanmalarıdır. Özellikle İngilizler tarafından
parayla satın alınan, kandırılan veya kışkırtılan Kürt liderler bir
Kürt-İslam devleti kurmak için peş peşe ayaklanmışlardır. Bunlara karşı en
ağır cezalar uygulanmıştır.
İngitere ile ilgili bir ayaklanma öyküsü ise olayların gerçek yüzünü
göstermesi bakımından ilginçtir.
KÜRT İSLAM AYAKLANMASINI BASTIRAN ZABITA
Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı, Ayan üyesi, eski Şurayı Devlet Başkanı
Seyit Abdülkadir'in özel kalem müdürü Palulu Kör Sadi cin gibi bir
adamdır. Öyle kolay kolay kül yutmazdır. Kürt derneklerinin hemen
tamamında aktif görevler alan Sadi, sürgün günlerinin sonunda İngiliz
gizli servisi için çalışmak üzere Kahire'ye gitmiştir. Burada Türk gizili
servisinden olan ancak İngiliz servisinde çalışıyormuş havası veren Celal
ile tanışmıştır. Celal Sadi'yi yıllar sonra İstanbul'da görür görmez
Korgeneral Ekrem Baydar'a raporunu verir. Rapora göre Sadi Mustafa Kemal'e
suikast ve Dersim çevresinde geniş tabanlı bir ayaklanma örgütlemeye
çalışmaktadır. İngilizlerden buna karşılık para ve güvence istemektedir.
İlişki devam ettiğinde Celal ile Sadi arasındaki diyalog gelişir. Seyit
Abdülkadir Sadi için Celal'e tam yetkilidir der. Celal, Sadi'den bağlı
olduğu örgütün belgelerini ister o da getirir. Ancak Celal daha yetkili
birisini devreye sokar gibi Sadi ile Taksim Belediyesi Zabıta
memurlarından Nizametin'i İngiliz gizli servis elemanı olarak Sadiye
yutturur. Sarışın, uzun boylu olan Nizamettin'e İngiliz'e benzemesi için
Dostları ilə paylaş: |
|
|