|
|
səhifə | 23/53 | tarix | 22.12.2017 | ölçüsü | 3,49 Mb. | | #35622 | növü | Yazı |
|
görevlerini yapamayacak duruma geliyorlardı. Bu tepkiler sırasında ordu
kökenli olan MİT mensuplarına tercih hakkı tanınarak MİT'in devamlı
kadrosuna geçmelerinin teklif edilmesi dahi dile getirilmiştir.
Bu eleştirilerin odak noktasında yeralan ve rahatsızlıklara yolaçan
düşünce ordunun MİT içindeki etkinliğinin yarattığı sakıncalardır.
Silahlı Kuvvetler MİT'i yönetmektedir, ancak MİT, Silahlı Kuvvetlerin
içinde istihbarat çalışması yapamamaktadır. Bu mevzuat gereği yasaktır.
ASKERLER MİT'İ BIRAKMIYOR
İstenilen şey MİT'in sivilleştirilmesidir. Bu olmadığı için ordunun bir
bölümü MİT içinde kalarak sürekli iç politikanın kazanlarında ya
kaynamakla, ya da o kazanların altındaki ateşi körüklemekle meşgul
olmaktadır. Sivilleşme o zamanlar bütün tartışmalara karşın bir hayal
olarak kalacaktır. Oysa Türkiye'yi MİT'in çalışmaları açısından çok önemli
günler beklemektedir. MİT bunları karşılamaya hazır değildir. Çünkü
tartışmaların odağından kurtulup kendi asli görevine bir türlü
dönememektedir.
Bu döneme ilişkin anıları çok önemli olan bir eski istihbaratçı Ergun
Gökdeniz, yeni yasanın hazırlanmasında aktif görev alanlardandır. Önce
Siyasal bilgiler Fakültesini, ardından hukuk öğrenimini tamamlayan
Gökdeniz ,1951 yılında Kaymakamlık stajı için bulunduğu İstanbul'da
Emniyet Kaçakçılık Bürosunda geçici bir göreve getirilir. Daha sonra
Emniyet Genel müdürlüğü İstihbarat Dairesi'ni oluşturmakla
görevlendirilen, MİT yasasının hazırlayıcıları arasında yeralan,
Amerika'da eğitim gören, İstanbul 2. Şube Müdürlüğü görevinde bulunan
Gökdeniz,1962 yılında , " Başına bir yerde bir kaza geleceğini anladığı
için" istihbarat görevinden Mülkiye Müfettişliğine geçer. Daha sonra
Mardin valiliğine getirilen, Merkez Valisi olarak görev yapan Ergun
Gökdeniz CHP iktidarı sırasında 1978 yılında atandığı Isparta Valiliğine
gitmeyerek görevinden emekliye ayrılır. Aynı yıl Ankara Barosu'nda
avukatlık stajını yapan Gökdeniz, o tarihten buyana serbest avukat olarak
çalışıyor. Gökdeniz olaylarla geçen 1950-1978 yıllarını ve bu dönem
istihbaratıyla 1995'lı yılların istihbarat çalışmaları konusunda
sorularımıza şu yanıtları verdi:
İSTİHBARAT UZMANI ERGUN GÖKDENİZ ANLATIYOR
- Sizin için 1960 ihtilali ne ifade ediyor?
Gökdeniz:1960, milattan önce milattan sonra gibi; Türk devleti için bir
başlangıç hatta sondur. Dolayısıyla bütün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,
organlarının yenilenmesi gerekliliğine inanan bir iktidar kadrosunun
yapmakta olduğu tasarrufla babali düşürülecekti.İhtilal idaresi herkes
gibi MİT'ten de geçmeyi düşünüyordu, tabiki kötü niyetle falan değil, daha
iyi olması için .Fakat daha iyi derken bunun da yoruma açık olduğu bir
gerçek.
- 1960'dan önce emniyet istihbaratında mıydınız?
Gökdeniz:1960'da ben Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığını
kurmaya memur edildim. ihtilal idaresi tarafından ve daha önce de ben
ilginçtir Amerika dönüşünde aynı şekilde görevlerde
bulunmuştum.İhtilalcilere de bunu anlattım. Dedim ki"Ben1959 yılında Namık
Gedik'in emriyle Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Teşkilatını yeniden
kurmaya memur edildim. Sonra aklınıza birşey gelmesin."
- Düzenleme Önemli İşler Müdürlüğü için değil mi?
Gökdeniz:Önemli işler evet. Yasal deyimi ile 3201 sayılı Emniyet Teşkilat
Kanununda öngörülen Önemli İşler Müdürlüğü. Önemli İşler Müdürlüğü aslında
istihbaratı yapmakla görevlendirilmiş bir müdürlük olmasına rağmen, ben bu
görevi teslim aldığım zaman Önemli İşlerin son derece önemsiz işlerle
uğraştığını gördüm. Bu bir eleştiri değil de tespit. Benim için gerçekten
üzücü oldu. Bu görevi teslim aldığımda çok iyi durumda olmuş olsaydı
diyorum.
-Bu dönemde MAH bünyesinde görev alan kişiler sizin iki numaralı
cetvelinizden maaş alıyorlar.Uzman emniyetçi olarak...
Gökdeniz:Efendim,orası biraz karışıktı.Çünkü malum talimat üzerine bazı
işlemler yürütülmüş. Zamanla gelişen bir trend içinde. İstihbaratın yasal
kılıfının hıazırlanmamış olmasının sıkıntılarıdır bunlar. Bundan önce de
Önemli İşler yokken Emniyet teşkilat kanununda yasal kılıfı
bulunmayan"özel birimler" kurulmuştur. Bu özel birimler benim organize
etmiş olduğum "küçük guruplar" adıyla, hücre değil yanlız, siyasi şubeye
eş anlamlı küçük gruplardır. Siyasi şube legal olarak dernek
yöneticilerinin söylediklerini, yaptıklarını toparlarlar. Bunun dışında
aktif bir eylemleri olmamıştır. Malumunuz MAH o dönem espiyonaja bakardı.
CIA, FBI KAVGASI GİBİ
-Önemli İşler Müdürlüğü kontrespiyonaja da bakar mıydı?
Gökdeniz:Hayır, hayır.Yasada zaten öyle birşey yok. Yasada sadece kadro
var. Ne yapacağı hakkında hiç bir bilgi yok. Amerika'da CIA ile FBI hep
bir noktada çakışmışlardır. CIA biliyorsunuz kontr espiyonaj
faaliyetlerini espiyonaj faaliyeti olarak yürütmüşler. FBI'da kontr
espiyonaj faaliyeti yürütüyor.Bunlar birbirlerinden o kadar ayrılmaz
şeyler ki, bir anda bakıyorsunuz ki sınırı geçiyorsunuz.İşler birbirine
karışıyor.Kah CIA, FBI'ın işine karışmış, kah biri diğerine. Bu yanlız
bizde değil İngiltere'de, Fransa'da, Rusya'da bu kavgalar yetki kavgaları
olmuştur. Hatta yani Amerika'da olduğu gibi CIA ve FBI düşman kardeşler
olmuşlardır.Şimdi Türkiye'de misal olarak söylüyorum, bir Suriyeli
diplomatı aldınız, Suriyeli diplomatla yatıyorsunuz, onunla
kalkıyorsunuz. Diplomatlarla birlikte yaşarken bir anda kendizi Şam'da
buluyorsunuz.Yani çorap söküğü gibi ya Lübnan'da buluyorsunuz ya da
İsrail'de. Atladınız gittiniz.Hemen ipuçlarının peşine. Bu durumda biz
gidip kapıyı çalıyoruz, artık bu Suriyeli diplomat bizim elimizden çıktı,
size veriyoruz diyoruz.
Buna genellikle elemanlarımız çok itiraz etmişlerdir.Biz operasyonu
başlattık, bir noktaya geldik,şimdi ne diye verelim diye. Ben çocuklar
burada bizim sınırlarımızın dışına taşmıştır deyip, MAH'tan arkadaşlara
teslim ettiğim çok olmuştur. Bu bir olgunluktur.Sonra operasyonlarda
mesleki kıskançlıklar olabilir, kendisi başarıyı paylaşmak istemiyordur.
Aslında bunun mesleki kıskançlıkla bir alakası yok, memleketin yüksek
menfaatleri nedeniyle böylesine kısır örgüt çekişmelerine ben izin
vermedim. Zamanın Fuat Paşasından tutunda Ziya Paşasına varıncaya kadar
son derece iyi ilişkilerimiz olmuştur. Çünkü memleketin yüksek menfaatleri
söz konusu olduğunda sen yaptın ben yaptım gibi kısır çekişmelere girmenin
hiç bir anlamı yoktur. Bunu, ben çalıştığım mesai arkadaşlarıma da
öğretmişimdir. MAH'la beraber emniyetin çekişmeleri bunlardan
kaynaklanmıştır. O tarihten önceki çekişmeler yüzünden ahenkli bir çalışma
ortamı sağlanamamıştır. bu anlayış meselesidir. bizim getirmiş olduğumuz
bu anlayışın hem MAH'a hem bize çok şeyler kazandırdığı kanısındayım,
çekişmeyi önleyerek.
AMERİKA SEÇER VE YILLARCA BEKLER
-Behçet Türkmen'in gidişini hatırlıyor musunuz?Problemli olmuş.
Gökdeniz:Bu kendi iç sorunlarından kaynaklanıyordu. Şimdi bakın, bir
teşkilata bir kişi monte ettiğiniz zaman bir kan uyuşmazlığı oluyor.
Aşağıdaki kadro aktif olarak sizi kusuyorsa, sizin oraya monte edilmeniz
mümkün değil.O kadarını söyleyeyim. Bizde de çok olmuştur. Bende
olmamıştır, ama niye? Çocukları ben buldum, ben kurdum, ben yetiştirdim.
Onlar bizim birer evlatlarımız olduklarından herhengi bir çekişme de
olmadı, sürtüşme de...
-O dönem Amerikalılar ile ilişkiler sıkça eleştirilmiş. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Gökdeniz: Amerikalılarla çalışırken, Amerikalıların deyimi ile irtibat
subayı yani Amerikalılarla birlikte irtibatı sağlayan görevliler vardı. Bu
görevlilere aşağıdaki kademeler hiçte iyi bakmıyorlardı.Olaydan
hoşlanmıyorlardı. Hatta birinde de Amerikalılarla çalışırken irtibat
görevini alan sonradan MAH'da daire başkanlığına kadar yükselen ve mahkum
edilen bir MİT elemanı vardır, bu hala tartışıla gelmektedir, Sabahattin
Savaşman . Amerikalılarla ilişkilerde teknik imkansızlıklardan
Amerikalıların bir daveti kabul edilmiştir. Menderes zamanında da MAH'dan
sorumlu Başbakanlık Müsteşarıydı. Ahmet Salih Korur tek başına sorumluydu.
Salih Korur haşin bir adamdı. MAH'la da bir çok sürtüşmelere yol açmıştır.
Amerikalılar teknik yardım konusunda MAH içinde çok cazip görünmüştür.
Aradaki anlaşma teknik ve eğitim konusundaydı. Burada en önemlisi nedir
biliyor musunuz? Amerikalıların bir sistemi var; ilerde bir adamın
Türkiye'de nasıl iş başına geleceğini planlarlar. Transfer edilen
oyuncunun sol açık mı sağ açık mı oynayacağını bilirler.
Bazen bakıyorlar işe yaramıyor derhal iade ediyorlar. Bu Türkiye için pek
geçerli değil ama bir Vietnam için; standartları düşük Asya ülkeleri için
geçerli olmuştur. Amerikalıların istediği kadrolaşma olmuştur. Bu ağı çok
genişletebilirsiniz. Sempatizan değil, aktif görev alabilecek insanlar.
Tasfiye edilebilecekler tercih edilir. Ama MAH'da benzeri bir olay
yaşanmış değildir. Türkiye'nin o tarihte içinde bulunduğu teknik
imkansızlıklar, bunun dışında Amerikalılarla iş birliği, karşılıklı olarak
birbirlerine bilgi vermeyi zorunlu kılmıştır. Bu bilgi teatisinde
bulunurken mesela MAH'ın bazı aktif elemanları bazı bilgilerin
aktarılmaması gerektiği görüşündeydiler. Çünkü istihbaratta önemli olan
nokta bilginin ne miktarının aktarılabileceğidir. Sadece Amerikalılar için
değil genelde önemlidir. Örneğin ismi lazım değil öyle bir bakan gelmiştir
ki o bakana çerez babında bazı istihbarat kırıntıları ikram edilmiştir.
Niye denildiği zamanda bu adama fazla bilgi verilmez denilmiştir. Bu,
istihbarat teşkilatının gücünü gösterir . Nedir bu gücü , yani bakan dahi
olsa güvenilmeyene devlet sırrı verilmez denilmiştir. Bu yalnız Türkiye'de
değildir, tüm istihbarat teşkilatları için geçerlidir. İstihbarat
teşkilatları geçmişlerinde bazı soru işaretleri olan kişilere
gerektiğinden fazla, hatta gerektiği kadar bile bilgi vermezler.
Türkiye'de de aynı kural uygulanmıştır. Bir de bunun başka bir yönü var.
Siz o devlet büyüğüne, bazı bilgiler veriyorsunuz. Bu bilgiler sanki çok
adi şeylermiş gibi sağda solda duruyor, okumuyor bile. Maalesef gereksiz
kişilerin eline düşüyor. İstihbarat teşkilatları bundan son derece
ürküyorlar. Hazırlanan raporlar gereksiz kişilerin eline geçiyor, o
dönemde maalesef böyle şeyler yaşandı.
-Behçet Paşa'nın buradaki etkisi nedir?
Gökdeniz:Behçet Paşa bu süreçte hiç etkilenmemiştir. Çünkü başkanlar o
zaman o kadar etkin değildiler. Başkana bile "diyet kahvaltı" verilebilir.
-O dönem Behçet Paşa izlenmiş.
Gökdeniz:Tabiki bu aşırı birşey. MAH'ın bir hastalığı var, çekişmeler
gurupları yaratıyor. Bu tabiiki son derece yıpratıcı oluyor. Bunu askeri
kökenli olmasına bağlıyorum. Bir kıdem askeriyede çok önemli. MAH kıta
hizmeti dışında , rotasyon hizmeti olmaktan çıkmalıydı. Sağlıklı olan
buydu ama çıkartamadılar. 1960'a kadar böyle geldi. 1960 da MAH'da
kendilerine göre şüpheli gördüklerini görevden aldılar. Burada beceri
veya beceriksizlik değil de kendi kişisel değerlendirmeleriyle yaptılar;
şu adam bize karşıydı, bu adam bize karşıydı, diyerek. Tabii bu gereksiz
şüpheler sadece MAH hakkında değil tüm kişiler hakkındaydı. Emniyet Genel
Müdürlüğü kontrol altına alındı. O zamanki bu askeri harekatı Osmanlı
İmparatorluğu'nun kontrol altına alındığı mütareke dönemlerine
benzetiyorum.
SADİ KOÇAŞ VAKASI
-Sadi Koçaş'ı ve istihbarat üzerine getirdiği tezleri nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Gökdeniz: Sadi Koçaş'da belli bir grupla çalışan bir insandı. O grubun
isteklerini yerine getiriyordu. Çünkü ihtilalden sonra ihtilal komitesi
grubunun bir üyesi oldu. Bu defa herkes birbirinden şüphe eder oldu. Bir
yanda devlete bağlı MAH var, bir yanda bunlar. Kişiler biririnden
çekiniyorlar. Çekinmekte haklı oldukları da çıktı ortaya. Çünkü 14'ler
olayı vardı. Tabii 14'ler denilen grup kendilerine karşı olduklarını
gördükleri grubun, aleyhlerine olabilecek her türlü teşebbüsünü
devletteki bazı kişileri elde ederek öğrenmek istediler. Geçirdiler de.
Bu defa ne oldu, devlet adına değil de gruplar adına istihbarat yapan, bu
yönde faaliyet gösteren, bölük pörçük şeyler haline geldi. Bunun farkına
varıldı. Yaptığımız çeşitli görüşmelerde , o zaman Ankara sıkıyönetim
komutanı ve Milli Birlik Komitesi üyesi Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun
karargahında hergün toplanıyorduk. Bu toplantılarda bunlar dile
getirildi. Bunun üzerine denildi ki 'Emniyetin hali ne olacak?' Emniyet
çok ağır darbeler aldı. Bu teşkilatı yeniden canlandırmak, motive etmek
son derece güçtü. Vatandaşlar da o derece saplandırılmışlardı ki emniyete
güvenmiyorlardı. Sonra emniyetin içerisinde korkunç bir ihbar furyası
başladı. Çuvallarla ihbarlar geldi. Herkes birbirini ihbar etti. Bu çok
çirkin ve şahsen benim hiç beklemediğim, çok üzücü şeylerdi.
Bunların biz tahkikatlarını yapmadık. Yapmış olsak şu güne kadar sürerdi.
İstihbarat teşkilatının yöneden örgütlenmesi gündeme geldi. Bu arada da
yine makamın etrafında bulunan, ben yaparım diyen bir tür özel girişimci
gibi , subayların taleplerine şahit oldum. Hatta hazırlamış oldukları
planlar, projeler getirdiler. Bunları da üzüntü ile izledim. Bizim
hazırladığımız plan dahili içinde emniyetin örgütlenmesi yapıldı. O günün
zor koşulları altında. Yeniden emniyet güven kazandı. sonra da MAH
parçalandı. Paramparça oldu. Hatta adı lazım değil bir gün birisi bana
dedi ki: ' MAH'ı lağvedelim ve size bağlayalım'. Ben buna karşı çıktım.
Biz bunun doğru olmadığını, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün böyle bir görevi
üstlenmesinin doğru olmayacağını , aslında böyle bir görevin bizlere
verilmiş olmasından şeref ve onur duyacağımızı, buna rağmen memleketin
yüksek menfaatleri açısından son derece tehlikeli ve sakıncalı olacağını
belirttik. Biraz buruk da olsalar bizim görüşümüzü kabul ettelir ve MAH
kaldı.
MAH YAPILANIYOR
MAH'ın başına yine kendi adamları olarak bildikleri adamları getirdiler.
Kendi adamları diye getirdikleri kişilerin hiç de öyle istenmeyen adamlar
olmadıklarını gördüm. Memleket ve vatansever insanlar olduklarını gördüm.
Yanlış şeylere gitmediler.Bizlerin de yardımıyla bazı objektif kararlar
aldılar. 1960-1961 yılları arasındadır. Sonra bu defa dediler ki;' bu
MAH'ıh hali ne ocak?' Dedim ki siz MAH'ı duman ettiniz. Hatta öyle ki
MAH'dan ayrılan 33 elemanı bana yolladınız. Biz onları alıp kırık
kalplarını sardık. Baktık ki MAH'a karşı bir sitemle , siperde savaşmak
gibi bir eğilimleri var. Çeşitli görevler vermek suretiyle bu savaşma
tehlikesini böylece bertaraf ettik. Sonuçta bir gün çağırdılar. Albay
Şinasi'nin başkanlığında Devlet Planlama Teşkilatındaki toplantıda MAH
adını değiştiren bir kanun hazırlığı vardı. MİT Kanununun ilk çıkış
hazırlıkları yapıldı. Bu çalışmalar sırasında gördüm ki , en büyük
itirazların bizden Emniyet ve İçişlerinden geleceği şüphesi vardı. Biz
onların daha iyi yapılanmasına destek olunca bu şekilde ortaya çıkınca
adeta şaşırdılar. Dolayısıyla yasal bir kisveye geçildi. MİT kuruldu.
Bir de çok tartışmalı bir husus vardı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK).
MGK'nın kurulmasında benim de nacizhane katkılarım oldu. Bir asker
gruptan bir sivil yönetime kayış var. Asker sivili devamlı izleyecek.
bunu dışardar yanlış kaynaktan öğrenmektense kendisinin de içinde
bulunduğu bir kurumda tartışsınlar. Amerika tartışıyor, Türkiye neden
tartışmasın ki? Amerika gibi demokratiuk bir ülkede antidemokratik olmuyor
da Türkiye'de neden oluyor? Ben bunu anlayamıyorum. Antidemokratik olan
bir örgüt değildir ki,atidemokratik olan kafalardır. Adamın kafası çok
değişikse bu zihniyet meselesidir. Amerika da kurulan MGK, Türkiye'de de
kuruldu. MGK bu dediğim doğrultuda görevini iyi yaptı. Bu dönem içinde de
geçerli, bu dönemde de iyi yapıyor. Bir emniyet sibobu olmuştur. Peki
efendim niye başında GMK sekreteri olarak bir Orgeneral bulunuyor? Olsun,
ne olacak? MGK bir teşkilat değil, bir üst kuruldur. Bakanların,
Başbakanın, Cumhurbaşkanının da katıldığı bir kuruldur. Bakanlarımız,
başbakanlarımız nedense istihbarattan çekiniyorlar.
ADNAN MENDERES'İN BAKANI UYUŞTURUCU KAÇAKÇISI
- Daha önceki hatalı ve keyfi kullanımlardan dolayı mı acaba?
Gökdeniz: Değil, değil. Belki nasıl kullanacağını bilmiyor. Eline bir
rapor geldiği zaman ben ne yacağım diyor. İstihbarat kullanılmak üzeredir.
Eğer elinize gelini kullanmıyor bir kenara koyuyorsanız, devlet
istihbaratını kullanamıyorsanız. o politikacının bakan olmaması lazım.
Çünkü size bir şey veriyor. Türkiye Cumhuriyetinin üzeri kara bulutlarla
kaplı. Yağış var ne yapacaksınız? Bu hava raporunu kullanmanız lazım. Sen
bunları değerlendiremiyorsan, yazlık elbiseyle yağmuru yersin. Türkiye'de
genelde böyle oluyor. Bizdeki bütün başbakanlar istihbarata çok kötü bir
şekilde bakmışlardır. Yani 'yan' bakmışlardır. hala da öyle bakıyorlar.
ben bunu bir türlü çözebilmiş değilim.
1960'lara gelinceye kadar Adnan Bey istihbarata şöyle bakardı. Onun
gözcüsü Ahmet Salih Korur'du. Ahmet Salih Korur'un söylediklerine bazen
önemser bazen önemsemezdi.
-Ahmet Salih Korur İstanbul'a gidip diyor ki Adnan Bey'in telefonlarını
neden dinliyorsunuz? Başbakanların telefonunu dinlemek çok mu imkansızdır?
Gökdeniz: Şimdi Adnan Menderes'in telefonlarının dinlendiğini nereden
biliyor Ahmet Salih Korur? Bilgi tartışılır. O zaman Dışişleri
Bakanlığının da kullandığı bir randevu evi vardı. Lüks Nermin adında bir
kadın işletirdi. Randevu evinin bazı politikacılar tarafından korunduğunu,
dolayısıyla emniyeti ilgilendiren çok önemli bir konuda müdahale
edilemidiğinigörüyorduk. O zaman İstanbul 2. Şube Müdürüydüm. Fuat Paşa'da
operasyon şefiydi; Binbaşı idi. Kendisinden rica ettim, teknik grubunu
aldım ve dinledim randevu evinin telefonlarını. Mesala Namık Gedik
(dönemin İçişleri Bakanı) operasyon olarak bazı şeyler vermişti o zaman.
Örneğin uyuşturucu kaçakçılarından bir tanesini DP 'li bir bakanın evinde
saklandığı iddiası nedeniyle , o zamanki MAH'dan rica ettim. Bakanın evini
dinledim ve doğru çıktı. Uyuşturucu kaçakçısı bakan evinde
saklanıyordu.
- O zaman bu bakan hakkında bir işlem yapılmıştır herhalde, bakan kimdi?
Dostları ilə paylaş: |
|
|