Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə32/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   83

HZ. YUSUF KISSASI


Müşriklerin önde gelenlerinin Resûlullah Efendimize Yusuf kıssası ile ilgili olarak Yakub (A.S.)’un Şam’dan Mısır’a ne için göç ettiğini sorması üzerine Yusuf Sûresi nâzil olmuştur.

Bir gün Yusuf babasına “Babacığım ben rüyamda on bir yıldızla ay ve güneşi bana secde ederlerken gördüm”dedi. On bir yıldız kardeşleri idi. Bunlar zâhirdeki 1-İşitmek 2-Görmek 3- Koklamak 4- Tatmak 5- Dokunmak duyguları ile bâtındaki 1- Hissi müşterek 2- Hayâl 3- Vehim 4- Hafıza 5- Haset 6- Gazap idi. Ay ise Yakub’un eşi olan nefsi, güneş de babası Yakub (A.S.)’dur. Yusuf rüyasında kardeşlerini yıldız sûretinde, babası Yakub’u güneş sûretinde, Yakub’un eşini de ay sûretinde görmüştür. Bunların cümlesinin Yusuf’a secde etmeleri, ileride Yusuf’un cümlesine Sultan olacağına işarettir. Çünkü rûh veya ‘Can Yusufu’ zâten vücûd mülkünün sultanıdır. Fakat kemâle gelmeden bunu idrâk etmesi mümkün değildir. Yusuf Sûresi 5. âyetinde Babası: "Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar; çünkü şeytan, insana belli bir düşmandır” buyrulmuştur. Babası Yakub Yusuf’un rüyasından sonra O’nun küllî bir isti’dâda sahip olduğunu görünce, peygamber vârisi olacağını anladığı için diğer kardeşlerinden fazla sevmeğe başladı. Kardeşleri de bunu gördükleri için tuzak kurdular. Babalarına gelerek dediler ki: “Ey babamız sen bize neden inanmıyorsun, onu bizimle kıra gönder de bol bol yesin oynasın. Şüphesiz ki biz onun koruyucularıyız” dediler. Yakub dedi ki: “O’nu götürmekle hem beni tasaya düşürürsünüz hem de gafil bulunurken O’nu kurda yedirmenizden korkarım.” dedi. Zira Yakup bir gün rüyasında dağın başında Yusuf’a on kurdun birden hücum ettiğini, Yusuf’un aralarında kaybolduğunu gördü. Onun için onlara “Kurt yemesinden korkarım” dedi.

Elbette bir kişi nefsin isteklerine uyarsa, nefs-i emmâre olan kurda kaptırmış olur. Kardeşleri Yusuf’u kıra götürdüler. Ve kuyuya attılar. İşte bizlerdeki can Yusufunun bu beden kuyusuna atılmasıyla, esfel-i sâfilîn olan bu dünya bataklığından, Hakk ve hakîkat ticareti yapan İnsan-ı Kâmil’in himmetiyle, Tevhîd kervanından bir sucunun kuyudan su çıkarması sonucu vesîle olarak kardeşleri tarafından kervancı başına satılması zuhûr etmiştir.

Yusuf kuyuya atılınca Cebrail hemen ona beyaz bir gömlek giydirmek sûretiyle O’nu boğulmaktan kurtarmıştır. Bu gömlek, İbrahim (A.S.)’i Nemrut tarafından ateşe atıldığında ateşten koruyan Tevhîd gömleği idi. Beden varlık kuyusuna atılan Can Yusufu kervancı başı olan Mürşid-i Kâmil’e pul olup satılmıştır. Mısır ülkesine doğru, kervanda yol alan bir köle olarak yolunda ilerlemeye devam etti. Hasan Basri Hazretleri “Yusuf kuyuya atıldığında tam oniki yaşında idi. Babası ona kırk sene sonra mülâki olmuştur” buyurmakla, bir sâlikin akıl baliğ olduktan sonra, Hakk’ta Hakk olup, kalb sahibi olarak zuhûra gelişini ifade etmektedirler.

Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde “Yusuf’u kardeşleri sekiz cevize sattılar” buyurdular. Bu, sekiz sıfat-ı subûtiyenin nefs-i emmâre tahakkümünden Mürşid-i Kâmil emrine bir anlaşma ile verilmesi demektir. Kervanla Mısır ülkesine varıldığında Maliye Nazırına köle olarak satılması ile Züleyha ile karşılaştı. Züleyha bir padişahın kızı idi. Rüyasında çok güzel bir erkek gördü.”Sen kimsin” dedi. O da “ben Mısır padişahıyım” dedi. Züleyha bu rüyanın te’sirinde kaldı. O’nun bu halini görenler “Bu âşık” diyorlardı. Kendisine evlenmek için talip olanların da bütün tekliflerini reddediyordu. Bir gün Mısır padişahının yanına gitti. Rüyasında gördüğünün o olmadığını görünce üzüldü. Gâipten bir ses “Üzülme kızım, günü gelince o gördüğüne kavuşacaksın.” dedi. İşte o zaman şükür secdesi yaptı. Yusuf’la karşılaşınca rüyasında gördüğünün o olduğunu anlayıp O’nun güzelliğinden mütevellit ona sahip olmak istedi. Çok diller döktü, ama sahip olamadı. Zorla sahip olmak istediğinde de gömleğini arkadan yırttı. Gömleğin önü rûh tarafı, arkası da nefs tarafını remzeder. Tevhîd gömleğinin arka tarafından yırtılması nefsin onu yırttığını gösterir.

İşte kul Allah’a tam yönelince, Tevhîd gömleği arka tarafından yırtılır. Sad Sûresi 83. âyette “ ‘Ancak içlerinden ihlâs ile seçilmiş has kulların müstesna’ dedi” buyrulmuştur. İşte burada da görüldüğü gibi Şeytan Yusuf’u yolundan saptıramamıştır. Züleyha’nın karşısına o anda kocası çıkınca Züleyha yalan söyleyerek efendisine “Bu köle benim nefsimden murad almak istemiştir” dedi. Gömleğin arkasından yırtılmasını gören efendisi ise durumu anlamıştır.

Züleyha’nın Mısır kadınlarına imtihanına gelince, şehirdeki bir kısım kadınlar Azizin karısının kölesi olan Yusuf’un nefsinden murad almak istediği söylentisini duyunca “Bu kadın apaçık bir sapıktır” dediler. Şehirdeki kadınlar nefsin kuvveleridir. Burada Yusuf rûhu, yani Allah’ın emirlerine itaatı ve yasaklardan kaçınmayı, Züleyha dünya ve nefsi, şehvet ve arzuları, Mısır azizi de dünyaya meyyal olan Züleyhalara söz geçiremeyen dünya adamlarını remzetmektedir. Züleyha şehirdeki bütün kadınları topladı ve her birine tabak içinde elma ile bıçak verdi. Yusuf’a da karşılarına çıkmasını söyledi. Karşılarına çıkan Yusuf’u görünce bütün kadınlar Yusuf’un güzelliğinden kendilerini kaybederek önlerindeki elmaları kesecekleri yerde ellerini kestiler.”Bu bir insan değil sanki bir melektir” dediler. Rûhun nurunu görenlerin elbette fiillerin fâilini Allah’a nisbet ederek kendilerine nisbetleri kesilecektir. Yusuf’u dedikodular kesilinceye kadar zindana attılar.

Zindanda iki arkadaşı vardı. Onlar Yusuf’a rüya gördüklerini söyleyerek tâbir yapmasını istediler. Biri “Ben rüyamda şarap olacak şırayı sıktığımı görüyorum” dedi. Diğeri de “Rüyamda başımın üzerinde ekmek taşıdığımı ve bu ekmekten kuşların yediğini görüyorum” dediler. Yusuf rüya tabirinde, biriniz efendisine şarap sakîliği yapacak, diğeri ise zindandan çıkınca asılacak ve kuşlar başından yiyecek dedi. Şarap aşkı remzeder. Vehbî ilimle Fenâfillâh olup Hakk’a vâsıl olacağını ve padişah olan rûha hizmet edeceğini, diğerinin ise kesbî ilimle ef’âl, sıfat ve vücûdunun ifna olmasını bekâ kuşu olan Kâmilin de onun gayriyetlerini yiyerek Hakk’a kesbî bir ilimle vâsıl olacağını belirtiyor. Çünkü padişaha aşk şarabını içiren şarapçıdır. Diğeri ise nefsten ayrılmayan beden şehrinin ekmekçisidir.

Yusuf, rüyasında şarap gören arkadaşına “Hapisten çıkınca sahibinin yanında beni hatırlat” demişti. Arkadaşının bunu unutması sonucu Yusuf yedi sene daha zindanda kaldı. Rûh Makâmında vücûdu talep etmek elbette yedi sıfat-ı subûtiyeden zuhûra gelesiye kadar zindanda kalmak demektir. Çünkü bu mertebede kul bâtın Hakk zâhirdir. Rûh Yusufu sıfatlanmadan kendini ispat edemez.

Mısır melikinin rüyası ve Hz. Yusuf’un tabiri:

Padişah “Ben rüyamda yedi semiz sığırı yedi zayıf sığırın yediğini ve yeşil yedi başağın da yedi kuru başağa sarılıp galip geldiğini gördüm” dedi. Yusuf bu rüyanın tabirinde “Âdetleriniz üzerine yedi sene tohum ekersiniz, mahsulün ancak yiyeceğiniz kadarının az miktarından maadasını başaklarında terk ediniz. Sonra bolluk senelerinden sonra şiddetli yedi sene kıtlık gelecektir. Şiddetli kıtlık senelerinden sonra da bereketli bolluk seneleri gelecektir” dedi. Yani normal bir kişinin nefsi doğrultusunda yedi sıfat-ı subûtiyesini kullanması bidâyette bolluk yıllarıdır. Sonra Kâmilin nefs terbiyesinin ardından sâlik, yedi semiz nefs sıfatlarının, rûh sıfatları olan zayıf yedi sığır tarafından yendiğini görecektir. Yedi yeşil başak olan rûhânî yeşil başakların yani sıfatların, kendine nisbet edip zayıflamış ve kurumuş olan başağı ihâta ettiğini, onun artık hakîkat deryasında hiçbir sözünün geçmediğini zamanla anlayacaktır. Bir sâlikin rûhaniyet yönünün nefs yönüne galip gelmesi demek kuvvetlenmiş olan rûhaniyet yönünün nefs kuvvelerini dâima bağlamış bir vaziyette tutması demektir.

Yusuf beraatından sonra melikin tahtına oturdu.”Biz onu yer yüzünde halife kıldık” denildiği gibi kavseyn Makâmına oturup hazinelerin de tasarrufunu eline aldı. Yusuf’un Mısır’a zâhire almak için giden kardeşlerini can Yusufu hemen tanıdı. Nefs olan kardeşleri ise hiçbir zaman Yusuf’u bilemezler. Yusuf onları tanıyınca “Babanızdan olan kardeşinizi de bana getiriniz” dedi. Bu sözüyle ‘kuvve-i akliyyeyi veya tefekkürü getirmezseniz bir daha bana yaklaşamazsınız’ demek istedi. Yakub (A.S.) oğullarına “Bir kapıdan girmeyiniz, ayrı ayrı kapılardan giriniz” diye tenbihatta bulundu. Yani ‘kalb şehrine vahdet ve kesreti ile giriniz veya hakîkat ve şerîat kapılarından giriniz, şerîatsız hakîkat ve hakîkatsız şerîatla Mısır ülkesi olan gönül evine giremezsiniz’ dedi. Yakub (A.S.) ilim sahibidir. Şühûd ve ayan sahibi değildir. Kemâlât, akıldaki ilimden ibaret değildir. Havvas sahipleri akl-ı külün ilmini bilmezler. Akl-ı maaş ve akl-ı meadı bilirler. Yusuf kardeşlerinin içeriye girdiğini görünce Bünyamin’e doğru ilerleyerek onu kucaklayıp bağrına bastı. Gizlice kulağına “Ben senin kardeşinim, diğerlerinin bize yapmış olduğu ihanet sebebiyle sen mahzun olma” dedi. Altın tas olan ilim ve irfâniyet kuvvelerini Bünyamin’in yüküne koydurdu. Sonra “Ey kafile, durunuz. Siz hırsızsınız” diye bağırıldı. Çünkü kalbin isti’dâdı altın tastır. Yusuf’un kuyuya atılması ile Yakub (A.S.)’un gözleri görmez olmuştu. Yusuf’un Makâm ve kemâlâtını idrâk edememekle şühûdsuz kaldı. Sonunda Yusuf “Bu gömleği babama götürün de babamın gözlerine sürün. O artık bundan sonra rahatlıkla görmeye başlar. Sonra bütün ailenizle birlikte bana gelin” dedi. Yusuf’un gönderdiği gömlek Tevhîddeki kemâlâtın cemâl nurlarıdır. Bununla gözleri görmeyenlerin körlükleri izale olur. Yakub ailesiyle birlikte Mısır’a vardığında onları Yusuf karşıladı ve birbirlerine sarıldılar. Babasını ve annesini tahtının üzerine oturttu. Hepsi O’na hürmetle eğildiler.

Yusuf “İşte daha evvel gördüğüm rüyam tahakkuk etti. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla bilen tam hikmet sahibi olan ancak O’dur.” Ve kırk sene sonra Yakub Yusuf’una kavuşmuş oldu. 23 sene daha beraber yaşadılar.

Şu halde Yusuf kıssası, bir sâlikin Mürşid-i Kâmile gelip merâtib-i İlâhiyeyi tahsil edinceye kadarki bütün safhalarını tek tek anlatarak üzerinde derin derin tefekkür etmemizi gerektiriyor. Yusuf Sûresi 111. âyette “Gerçekten onların kıssalarında akıllılar için bir ibret vardır! Bu Kur’ân uydurulur bir söz değil, ancak kendi önündekinin tasdiki, her şeyin açıklayıcısı ve îmân edecek topluluk için bir hidayet, bir rahmettir!” buyruluyor.

Muhakkak ki Yusuf (A.S.) ve kardeşlerinin kıssalarında Tevhîd ehline sayılamayacak kadar ibretler vardır. Bunlar uydurulabilecek birer söz değildir. Her şeyin tasdiki ve tafsilinin îzâhıdır.”İman eden bir cemâat için bir hidâyet ve rahmettir o” denilmektedir. Resûlullah efendimize ilk defa bu sûre kıssa olarak indirilmiştir. Başka sûrelerde çeşitli vak’alardan ve peygamberlerden bahsedildiği halde Yusuf Sûresinde başka hiçbir vak’a ve peygamberden bahsetmeden yalnız 1’inci âyetten 111’inci âyete kadar Yusuf vak’asından başka bir olaydan bahsedilmemektedir.

Bu da gösteriyor ki Tevhîd ehilleri buna çok dikkat etmeleri gereklidir. Çünkü merâtib-i İlâhinin bütün safhaları ayrı ayrı şifreli olarak îzâh edilmiştir. İster nefsinizden rûhunuza kadar bir enfüsî tahsil mekanizmasında değerlendirme yapın, isterse Tevhîd ilmine yeni dahil olan bir kişinin Mürşid-i Kâmili ile arasındaki münasebetleri mütalaa edin. Enfüsü ve âfâkı aynıdır. Rabbim bütün sohbetlerde bu kıssayı tekrar tekrar işlemek ve onunla yaşama geçmek nasîb etsin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin