Muhabbetname


NASR SÛRESİNİN BATINÎ MÂNÂSI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə57/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   83

NASR SÛRESİNİN BATINÎ MÂNÂSI


Bu sûre üç âyetten ibaret olup:

1- Allah’ın yardımı bizlere geldiğinde,

a) Nefsin fethi, b) Kalbin fethi, c) Rûhun fethi ile Cenâb-ı Hakk’ın Esmâ ve sıfat tecellîlerini geçip fethederek kurtuluşa erildiğinde,

2- Vücûd ülkendeki bütün sıfat ve a’za kavimlerinin, bölük bölük, tabur tabur, alay alay mutmain nefs olarak sana tâbi olduklarını görürsün.

3- Kurtuluşa ererek, bütün sıfat ve a’zalarının grup grup, mutmain nefs olarak sana tâbi oluşlarına karşılık Rabbine hamd ederek, dâima onu tesbih et. O, kalbinle tenzih, hissinle teşbih ve gönlündeki müşâhede ile de Tevhîd yapman nedeniyle, kendine rücû edenlerin rücûsunu kabul edendir.

‘Nasr’ kelime mânâsı itibariyle de, yardım edilen, üstünlüklere sahip olan demektir.

N: Nûr-i Muhammediyye

S: Selâmete çıkan

R: Rahmete mazhar olan

Kimler Allah’ın rahmetine mazhar olmuşlarsa, onların Cenâb-ı Hakk’ın Nûr-i Muhammediyyesiyle selâmete çıkacağı bildirilmektedir.

İşte, sâlikler de bu sûrede belirtildiği gibi, Allah’ın yardımı geldiğinde, ikilikteki hallerinden kurtulup Hakk’a vâsıl olmak için bir Mürşid-i Kâmile gelerek, nefs terbiyesini, kalb ve rûhun özelliklerinin irfâniyet ve fethini yaptıktan sonra melekût âlemindeki kurtulmuşlardan olur. Cenâb-ı Hakk’ın Vahdâniyyet deryâsında, Tevhîd Cennet’inde yaşamaya başlarlar. Bunlar ölmeden evvel ölmüş ve Hakk’ın varlığını dâima zerreden kürreye kadar seyredenlerdir. Bu demde kişi ister yüzünü doğuya isterse batıya çevirsin, Cenâb-ı Hakk’ın yüzünden başka hiçbir şey göremeyecektir.

Bundan sonra kişi, Tafsilât-ı Nûr-i Muhammediyye olarak bildiği cemâdât, nebâtât, hayvânât ve insan olarak her varlıktan Hakk’ın sedasını mutmain nefs olarak duymaya başlayacaktır. Her sıfat ve mazharın, senin bir tecellîn olduğunu haykıracaktır. Artık vücûd ülkende, dar-ül harb’den çıkılmış ve her şeyi farkı ile görmeye ve farkı ile muamele etmeye başlanmıştır.

Böylece, kalbin ile Cenâb-ı Hakk’ı tecellî ettiği mazharlara benzetmeden, hissin ile teşbih, kalbin ile tenzih etmek suretiyle tecellî ettiği bütün mazharlardan görünenin O olması nedeniyle, her ikisini (teşbih ve tenzihi) birleştirerek Tevhîd yapmanız sizi menzile ulaştıracaktır. Kalb dönücü olduğu için tabiattaki celâl tecellîlere dönerek celâl yüzünü gösteren, cemâl tecellîlere yüzünü dönerek cemâl tecellîlerini gösteren, bir idrakla, her şeyi müşâhede edebilirsin.

Artık kişi, birinci âyette tenzih, ikinci âyette teşbih, üçüncü âyette de Tevhîd yaparak mutluluk ve huzur içinde yaşamaya devam edecektir. İnsanoğlu beşer olması nedeniyle zaman zaman hata yapabilir. Fakat Cenâb-ı Allah, tövbeleri kabul eden, lütfunu da kulunun üzerinden eksik etmeyendir.

Bir sâlikin Mürşid-i Kâmilinden elde edebileceği bütün mükâfatlar Nasr Sûresinin sırrından ibârettir. Cenâb-ı Allah bütün kardeşlerime bu sûreyi idrâk ettirsin. Âmin.

NECM SÛRESİ


Yıldız anlamına gelen ‘necm’ ile başlayan bu sûre, parlak yıldızlarla, kişilerin yönlerini bulabileceğini bildirmektedir.

N= Nûr-i Muhammediyye'dir.

C= Cemâl-i İlâhiyedir.

M= Tafsilât-ı Muhammediyye demektir.

Bir kişi, kendi gönül âlemindeki Nûr-i Muhammediyyeyi görmek isterse, Vücûd-u İlâhiyesi olan Tafsilât-ı Muhammediyye olan sıfatlarında, Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini seyretsin veya rûh olan sîretimizin, kalb gözü olan irfâniyet idrâkimizle, bütün sıfatlarımızdan görünen Cenâb-ı Hakk’ın cemâlinin zuhûru demektir. Bunun da bir İnsan-ı Kâmilden Tevhîd tahsili yapmadan elde edilmesi mümkün değildir. Nahl Sûresi 16.”Ve işaretler koydu. Yıldızla da yollarını bulurlar onlar” âyetinin zâhir mânâsı, kervancıların ve gemicilerin bu yıldızlarla yönlerini bulabileceklerini aklımıza getirse de, Hakk ve hakîkat yolunda, cehâlet ve gayriyet karanlığında inananların yönlerini ve kıblelerini bulmaları, ilim ve irfâniyeti ile parlayan İnsan-ı Kâmillerin vasıtasıyla, insanların Hakk ve hakîkati bulmaları demektir.

İsra Sûresi 70. âyette “Andolsun ki: Biz, Âdem oğullarını üstün bir şerefe mazhar kıldık; karada ve denizde binitlere yükledik ve güzel güzel nimetlerle besledik; yarattıklarımızdan çoğunun üzerine geçirdik” buyrulmaktadır. İnsanlar kara ve denizde yönlerini bulmak ve menzillerine varmak için parlayan bu yıldızlardan istifade etmektedirler. Ayrıca herkes bu yıldızlarla kıblesini de bulurlar. Zâhir ve bâtın birdir. Zâhirde nasıl kıble veya yönlerini bu parlayan yıldızlarla buluyorlarsa, bâtında da İnsan-ı Kâmiller halk arasında parlayan yıldızlar gibidir. Ancak bunlarla, kişinin gönül Kâbe'sini bulması ve bütün icraatını ona dönerek yapması mümkündür.

Cenâb-ı Allah “Karada ve denizde insanoğlunu yüklendik” ifadesi ile “kara” demek, kesret âlemi, fenâ âlemi demektir.”Deniz” demek, Vahdet âlemi, bekâ âlemi demektir. Ayrıca, ‘beden’ kara, ‘rûhaniyet’ yönü de deniz demektir. İnsan-ı Kâmil her ikisini kendisinde cem eden ‘Marecel Bahreyn’dir. Yani onları karada ve denizdeki vuslatlarında İnsan-ı Kâmil mazharından taşıdık demektir.

Onun için insanlar, dünyadaki yaşantılarında, cehâlet karanlığında, yönlerini bulmak isterlerse, Cenâb-ı Hakk’ın her varlıktaki o yüce tecellîlerini seyretsinler.

Cenâb-ı Hakk, Nûr-i Muhammediyyesinin idrakinin, bütün sıfatlarından tecellî eden Cemalullahını seyretmekle mümkün olduğunu bizlere bildiriyor. Maide Sûresi 35. âyette “Ey îmân edenler, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesîle arayın, O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa erebilesiniz” buyrulmaktadır. İşte bu vesîleler toplum içinde bulunan parlak yıldızlar durumunda olan İnsan-ı Kâmillerdir. Bu parlak yıldız durumunda olanlar, kişilerin hem kıblesini, hem de menzilini buldurabilirler.

Bir âyet-i kerîmede “Ey gayba îmân edenler” denmektedir. Gayb, Allah değildir. Çünkü Allah’ın yanında, O’ndan büyük bir varlık olması lâzım ki O’nu örtmüş olsun. Ârifler için o gizli değildir. Toplum içinde ‘gayb’ durumunda olan işte bu İnsan-ı Kâmillerdir. Onları ehli çok iyi tanır. Onlar parlak yıldızlar gibi yönünü ve kıblesini bulmak isteyenlerin yön ve kıblesini buldurmaktadırlar. Sâlik durumunda olan kişilerin de, karada ve denizde, yâni fenâ ve bekâ âlemlerinde vuslatlarını sağlayan Rableridir. Zira o kuluna şah damarından daha yakındır. Kulun kendi varlığı yoktur. Varlık sahibi Cenâb-ı Hakk ise, elbette menzile kadar yüklenen ve taşıyan da Rabbimiz olacaktır.

Cenâb-ı Allah, bütün inananlara bu parlak yıldızları vesîle kılsın.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   53   54   55   56   57   58   59   60   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin