Muhabbetname


MÜRŞİD-İ KÂMİLLERİN SÂLİKLERİNDEN İSTEDİKLERİ



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə53/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   83

MÜRŞİD-İ KÂMİLLERİN SÂLİKLERİNDEN İSTEDİKLERİ


Tasavvufta, vuslat nefsten rûhadır. Nefs terbiyesi için, kişinin kendi insan-ı asliyesini öğrenmesi şarttır. Bunun için de Mürşid-i Kâmili olan Rabbine, sevgi, teslimiyet ve sadakatle sarılması lâzımdır.

Sevgi, sıradan bir sevgi, teslimiyet sıradan bir teslimiyet olursa, onun vuslatı mümkün değildir. Kişiler belki sohbetlerde çok ilim de elde edebilir. Fakat nefsin elinden kurtularak rûh vâdisine intikâl edemez.

Bir kişi, ister kabir ziyâretine gitsin, ister bir velinin türbe ziyâretine gitsin, onun diri değil de ölü olduğu idrâkiyle ziyâret ettiği müddetçe ondan hiçbir fayda sağlayamadığı gibi, onunla irtibat da kuramaz. Bizler de aynen bunun gibi, Kâmillerin Hakk’ın varlığı ile diri olduğunu, Mürşîd mazharından bizzât Cenâb-ı Hakk’ın terbiye ve irşâd ettiğini, herhangi bir kişinin huzurunda veya sohbetinde değil, bizzât Hakk’ın huzur ve sohbetinde olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Mürşid-i Kâmillere sâliklerin sevgi ve teslimiyetleri tam olmazsa onların da vuslatı olmaz. Çünkü sâliklerin sevgi ve teslimiyeti nisbetinde Cenâb-ı Hakk onlarda algılama ve kabulleniş zuhûr ettirmektedir. Dolayısıyla da, kendi gönüllerinde, yalnız ilm-el değil, Hakka’l-yakîn olarak zevk idrâki tecellî edecektir.

Ma’lûmunuz sevgi, tilkinin tavuğu sevmesi gibi tek taraflı olursa, bu, arzu edilen sevgi değildir.

Rûhun sevgisi olan, kulun Hakk’ı sevmesi ve Hakk’ın da kulunu sevmesi olan çift taraflı sevgi veya ilâhi sevgi olan, kişinin bütün mevcûdiyetiyle Rabbine dönme hali olursa, işte o zaman seviyorum diyebiliriz.

Sevginin kişilerde geliştirilebilmesi için, Peygamberimiz “selamlaşınız, selamlaşma sevgi bağlarını pekleştirir.” buyurmuşlardır. Onun için, selamlaşmalar ve imkânlarımız nisbetinde sık sık ziyâretler yapmalıyız. Ziyâret imkânımız olmasa bile, telefonla hal hatır sormalı, gelen gidenlerle selam göndererek sevgi bağlarını kuvvetlendirmeliyiz. Ancak sadece telefon etmek yeterli olmamaktadır. Çünkü, kişilerin sevgisinin belirtisi kendisindeki, hâl ve tutumundan görülmektedir. Bir Fransız yazar "Söz Söylemek ve İnsanlar Üzerinde Tesir Yapmak" adlı kitabında, "karşınızdaki kişilerin hoşlanacağı bir şekilde karşınızdakine hitap ediniz" demektedir. Güzel sözün etkisini eşlerimiz üzerinde müşahede etmişizdir. Eşlerimize “Hayatım, gülüm, canımın içi. .” gibi sözler kullandığımızda onların bizim hakkımızdaki olumsuz fikirleri hemen değişir ve sevgi bağlarının kuvvetlendiği görülebilir.”Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır” denmiştir. Büyüklerimiz “Sevdiğin nisbette sevilirsin” buyurmuşlardır.”Yemen’dedir yanımdadır, yanımdadır Yemen’dedir” buyrulmuştur. Bazı kişileri gönülden sevgileri nedeniyle, Yemen kadar uzakta olsalar bile onları yanımızdaymış gibi hissederiz. Bazen de bedenen yanımızda olsalar bile, sevgilerinin yetersizliğinden Yemen kadar uzakta olduklarını düşünürüz.

Mürşîd-i Kâmiller sâliklerinden teslimiyet isterler. Teslimiyet ‘İslâm’ kelimesinden gelir. Toplumda birçok kişi İslâm olduklarını söyleyip dilleriyle “Lâ ilâhe illallah, Muhammederresûlullah” dedikleri halde, İslâmın emir ve yasaklarını uygulamazlar. Bunlar kelimenin Cennet’ine elbette gireceklerdir. Başka da herhangi bir îmân ve amel olmadığı için, bunların Cennetlerinden de mahrumdurlar. Bu teslimiyet Allah’ın indinde yeterli midir. Sizler bunun cevabını veriniz.

Bazıları da, kelime-i şehâdet getirirler, beş vakit namazlarını da boynumuzun borcudur diye taklîdi olarak, mânâsını bilmeden, nefislerini tatmin ederek kılarlar. Bunlar da elbette amel Cennet’ine gireceklerdir. Fakat irfâniyet Cennetlerinden mahrumdurlar. Bir de bütün bunları yapıp, bu yaptığı ibâdetlerin irfâniyetine sahip olup, hem amel Cennetlerinde, hem de irfâniyet Cennetlerinde, Cenâb-ı Hakk’ın sevgili kulu olarak bulunmaları ve yaşam müddetince huzur, refah ve saadet içerisinde bir yaşam sürmeleri daha iyi değil midir. Aynen onun gibi teslimiyetinde de, Ebubekir (R. A. ) Efendimiz gibi, bir sıddıkiyet içersinde Rabbimize teslim olup, dâima kendimizde Rabbimizi müşâhede etmemiz, Cennet’imizde onunla beraber olmamızı sağlayacaktır.

Cenâb-ı Allah insanı merkez üssü olarak seçmiştir. Bütün bu âlemdeki varlıkların özü, insan olan Âdem’in merkez üssünden, frekans, şua, cereyan ve dalgalar gibi kesafet yönü ile göremediğimiz bir çok etkilenme nurunu, ilâhi bir emirle Âdem’in merkez üssünden kendilerine aktarılmaktadır. Elbette, Rabbü’l-Âlemîn mazharları olan Mürşid-i Kâmillerden de onlara sevgi ve teslimiyet içinde bulunan sâliklere, sevgi ve teslimiyetleri nisbetinde bu nurun, yüksek bir cereyan halinde intikâl etmesi görülecektir. Şu halde, bizi bizimle yönlendiren ve sevk eden, zâhir olarak göremediğimiz, fakat fiillerin tecellîsini gördüğümüzde anlayabildiğimiz güçlerin olduğu açıktır. Onun için bizler sevgi ve teslimiyetimizi tam olarak gösterirsek menzile ulaşmamız mümkün olacaktır. Soğuk bir demir bile, ateşte kızardıktan sonra, ustanın elinde istediği şekli alabiliyor. Yoksa soğuk olarak şekillenmesi mümkün olmuyor.

Kardeşlerimin, sevgi ve teslimiyet içinde vuslat bulmalarını Cenâb-ı Hakk’tan niyaz ederim. Kendilerine sorsunlar. Mürşîdlerini üzerlerindeki elbise gibi mi zevketmektedirler, yoksa tam bir sıdkıyet ile kendi rûhlarının efendilerinin olduğunu, onunla sevk ve idare edildiklerini mi zevk etmektedirler. Üzerlerindeki elbise gibi zevkediyorlarsa bu elbisenin banyoda veya eskidiğinde çıkarılması ve değiştirilmesi mümkün olduğu için vuslat bulamaz. Kendi rûhunun efendisi olarak, dâima onunla beraber olduğunu, kendisinden sevk ve idare edenin Rabbi olduğunu idrâki ederek yaşama geçerse işte o zaman vuslat bulabilir. Tam bir sadakatle teslim olamıyorlarsa o yerde durmamalarını, her kime tam olarak teslim olabiliyorlarsa, manevî tahsillerini orada tamamlamalarını öneririm.

Tek mürşid-i Kamil Alemlerin Rabbı olan Resurullah S.A.V’dir. günümüzde ise Mürşid-i Kamillerden O’nun kemalatıyla tecelli eden Allah’tır. Mürşid-i Kamilleri dinlemek, Zat-ı Hakk’ı dinlemektir. Zatı hakk’ı dinleyenler ise müşkülleri nisbetinde paye olarak Zat-ı Hak’dan payesini olmış olurlar. Eğer ki kişideki kabulleniş bu idrak ve daha aşağı bir kabulleniş ise karşısındaki Mürşid-i Kamili de sıradan bir insan ne biliyor bende biliyorum dercesine dinliyor ise o kişideki vuslat zor ve imaknsız olur. Tüm kardeş ve kardeşlerimize Mürşid-i Kamilleri çok iyi tanımaları ve onların mazharlarından bizleri irşad edenin kim olduğunu, verilen söz ve sözlerin kime verildiğinin iyi bilinmesi gerektiğini unutmamalıdırlar. Allah cümle kardeş ve kardeş olacaklara bu idrakla idraklanmayı nasib eylesin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin