Muhabbetname


MUSA (A.S.) KAVMİNİ SAMİRİ’NİN SAPTIRMASI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə51/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   83

MUSA (A.S.) KAVMİNİ SAMİRİ’NİN SAPTIRMASI


Musa (A.S.) Rabbinden Tevrat levhalarını almak için kavminden yetmiş kişi seçerek Tûr-i Sînâ’ya gitti. Yerine de kardeşi Harun (A.S.)’u vekil bıraktı. Dönüşünde kavminin Samiri tarafından aldatıldığını görünce kardeşi Harun’un yakasından tutarak “Ey anamın oğlu ! Bunlara neden sahip olmadın.” dedi. Bu sırada elindeki Tevrat levhaları yere düştü. Tûr-i Sînâ’da kavminin önünden acele ederek gittiğinde, Cenâb-ı Allah ona “Ya Musa! Seni acele ettiren sebep nedir” dedi. Musa (A.S.) “Ya Rabbi sana bir an evvel kavuşmaktır.” buyurdu. Cenâb-ı Allah da “Ben senin kavmine fitne verdim” dedi. İşte bu söz aklına geldiğinde fitneliğin de Cenâb-ı Hakk’tan olduğunu düşünerek kardeşi Harun’un yakasını bıraktı. Tevrat levhalarını da yerden toplayarak Samiri’nin yanına gitti.”Ey Samiri senin yaptığın bu iş nedir” diye sordu. O da, “Ben İsrailoğullarının görmedikleri Cebrail’in atının ayak izinden bir avuç toprak alarak altından yaptığım buzağının üzerine serptim ve böğürttüm. Bunu bana nefsim hoş gösterdi.” dedi. Musa (A.S.) altından yapılmış böğüren buzağıyı ezdi ve tozunu da denize savurdu. Samiri’ye de “Haydi defol git. Hayatın boyunca benimle temasın olmasın” diyerek huzurdan kovdu.

Kur’ân-ı Kerîm’in Tâhâ Sûresi 83. âyetten 98. âyete kadar anlatılan bu olay bizlere birçok ibretler vermektedir. Bu âyetleri zâhir ve bâtın olarak zevk etmek mümkündür. İsrailoğulları maddiyata düşkün, altın ve para için hemen dönüş yapıveren bir topluluktu. Günümüzde de taklîdi bir îmân ile inanmış kişilere, altın ve para gibi dünya ile ilgili nefsin isteklerini teklif ettiğimizde herkes sıraya girmez mi. Musa (A.S.) henüz Tûr-i Sînâ’dan Tevrat levhalarını kavmine getirip tebliğ etmediği için, kavmi, Musa’nın Rabbini zanda, hayâlde görünmeyen bir Rab olarak kabul etmişti. Samiri'nin altın ve mücevherleri eriterek altından bir buzağı yapması ve Cebrail'in atının ayak izlerinin tozundan bir miktar alıp yaptığı bu buzağının üzerine serpmesi buzağıyı böğürtmüştür. Elbette o kavim de gördüklerine inanmaları nedeniyle Samiri'ye hemen inanmışlardır. Günümüzde de çok güzel konuşan bazı kişiler, toplumun cehâletinden istifade ederek, onların üstünde bir ilimle onları kandırmıyorlar mı. Konuşurken öyle ateşli, öyle inandırıcı akıl buzağısını böğürtüyorlar ki, şühûd sahibi olmayanların çoğu bunlara kanıyor. Bâtında da, Musa’nın kavmi, ibâdetle amellerini yapan, fakat yaptığı ibâdetlerin tahkikî irfâniyetine sahip olmayan bir topluluktu. İbâdetlerini taklîd yapıyorlardı. Samiri’nin onların ziynet ve altınlarını eriterek buzağı yapması ise nefislerinin süflî tabiat isteklerine tâbi olması ve altın gibi dünya muhabbetinin ağır basmasından ileri gelmiştir.

Musa (A.S.) nübüvvet sahibi olduğu için toplumun seviyesine inerek onları irşâd ve ikna etmesi mümkündür. Kardeşi Harun (A.S.) ise velâyet sahibi olduğu için onda Vahdâniyyet zevki galipti. Sözlerindeki şeriat eksikliğinden dolayı kavmi ona tâbi olmadı. Musa (A.S.)’nın Harun’u yakasından tutarak, ‘Ey anam oğlu!” diye sallaması, rûha yakın olan Vahdâniyyet zevkine sahip olan Harun’u, nefis olan kesret tarafına yani, Musa’nın nübüvvet yönü Hakk tarafına çekmesidir. Bütün fiillerin fâilinin Allah olduğunu idrâk ettiğinde, bu da Hakk’ın bir tecellîsidir diyerek, “Fitne de Allah’tandır” dedi. Musa (A.S.) Samiri'ye, “Haydi defol git” dedi. Bu kelâm Musa’nın gazâbından sâdır olmuştur. Çünkü enbiya ve evliya Hakk’ın kemâl sıfat mazharlarıdır. Bunlar her kime gazâb ederse o kimse Hakk’ın kahrından dünya ve âhirette şaki ve ebedi azâbla cezalanır. Benden uzaklaş diye kovulsa da, bâtıl davete icabet edenlerin, Hakk ve hakîkatten uzak kalmalarından ibarettir. İşte vücûd ülkemizde de emmâre nefis komutanının bir çok dalavere ile süflîyyât istek ve arzularını, güzel göstererek, kendi inanç doğrultusunda, bu vücûdumuzun kavimleri olan sıfatlarımızı Hakk ve hakîkat yolundan ayırmak istemektedir. Rûh da Rabbinden aldığı emirler doğrultusunda bütün sıfatların gayriyeti değil, ayniyeti. Huzursuzluğu değil, refah ve mutluluğu istemektedir. Bizlere, Cenâb-ı Allah, Samiri gibi aldatıcı ve süflî isteklerden kurtulup, Musa ve Harun gibi Hakk ve hakîkat yolunda tahkike ermemizi istiyor. İlm-el yakîn olan ibâdetlerimizi, ayne’l ve Hakk-al yakîn olarak yapmamızı öneriyor. Her düzgün konuşan kişilerin, her konuşmasını Kur’ân terazisiyle ile tartmamızı istiyor. Cebrail gibi, Mürşîd-i Kâmillerin sözlerinden bir miktar alıp, kendi malı gibi satanlara kanmamamızı istiyor. Cenâb-ı Hakk bütün kardeşlerimizi böyle Samirilerden muhâfaza etsin. Âmin.

MUSA (A.S.)’NIN ŞUAYB (A.S.)’DAN TAHSİLİ


Musa (A.S.) bir gün evinden çıktığında, Firavunun adamlarından iki kişinin birbirleriyle kavga ettiğini gördü. Birisi düşmanına karşı Musa’dan yardım istedi. Musa da, karşıdaki kişiye bir yumruk vurunca onu öldürdü. Musa bu olaya üzüldü ve Rabbine yalvararak, hata yaptığını, affetmesini istedi. Allah da onu bağışladı.

Şehrin öteki başından gelen bir kişi, Musa’ya, Kasas Sûresi 20. âyette belirtildiği gibi “Ey Musa, şehrin ileri gelenleri seni öldürmek için hakkında müzakere yapıyorlar. Buradan çık git”dedi.

İşte bizim gibi Musalar, nefs-i emmâre Firavununun vehim ile akıl adamlarını kavga ederken buldu. Hakk ve hakîkata gönül veren Musalar, bunlardan birisi olan ‘vehim’i vurunca öldürdü. Bu Musa’nın düşmanlarından idi. Kişilerin ikisi de nefs-i emmârenin kuvveleri olduğu için korktu. Şehrin öteki başından gelen rûhun Akılı onu ikaz ederek oradan kaçmasını söyledi. Musa da Medyen’e doğru yol aldı. Medyen, kendi varlığından geçerek, Hakk’ın varlığı ile var olan kurtulmuşların diyarıdır. Medyen suyuna varınca hayvanlarını sulayan bir kısım insanları buldu. Suyun başında, herkes sıraya girmiş, fakat iki kız da davarlarını sulamak için, en sonda sıra bekliyordu. Kızlara Musa yaklaşarak, onların durumunu sorarak, başka suyun olmadığını öğrendi. Kızlar işaret ederek, karşıdaki büyük bir taşın altında, bir suyun olduğunu, fakat babaları ihtiyar olduğu için davar sulamaya gelmediğini, kendilerinin de buna güçlerinin yetmediğini söylediler. Onun için herkes suladıktan sonra, sıra bize geldiğinde sulayabileceklerini söylediler.

Musa güçlü kuvvetli olduğu için o büyük taşı kaldırarak kızların davarlarını suladı. Kızlar da, erkenden babalarının yanına döndüler.

Babaları Şuayb (A.S.) kızlara “Bu gün erken geldiniz” dedi. Kızlar da, Musa isminde bir çobanın kendilerine yardım ettiğini, onun güçlü kuvvetli ve çok temiz olduğunu babalarına söylediler. Ücretli olarak onu çoban tutması için babalarına ricada bulundular. Şuayb (A.S.) kızların tekliflerini kabul ederek, Musa'yı çağırmalarını söyledi. Musa geldiğinde pazarlık başladı. Bu durum Kasas Sûresi 27. âyette şu şekilde anlatılmıştır: “Bana sekiz yıl ücretle çalışırsan, bu kızlarımdan birini sana nikâh yaparım. Eğer on seneyi tamamlarsan, bu beni daha memnun eder”



İşte bir sâlik de, Mürşîd-i Kâmile gider, onun tahsilinde sekiz sene çalışır, yani sekiz sıfat-ı subûtiyesinin terbiye tahsilini görürse, rûhun, rûh sıfatlarından tecellî eden ameli olan kızına sahip olur. Bu, kişinin kendine nisbet ettiği sıfatları fâni etmekle, Hakk’ın sıfatlarının kendi mazharından tecellî zevkine sahip olur demektir. Musa, sekiz sene sonunda Şuayb (A.S.)’dan kızını alarak ayrılırken, Şuayb (A.S.) Musa’ya “Bir sene daha kalırsan, davarların kuzularını da sana hediye ederim. Sermayeniz olur.” dedi. Musa bir sene daha Şuayb (A.S.)’ın yanında kaldı. O sene kuzuların hepsi erkek doğdu. Şuayb (A.S.) “Musa ! Bir sene daha kalırsan, inşâallah Rabbim kuzuları dişi verir. Böylece çoğaltırsınız” dedi. Musa bir sene daha kaldı. Bu sefer kuzuların hepsi dişi doğdu. Musa eşi ile birlikte, erkek ve dişi kuzuları da alarak yola çıktı. İşte bir kişi de Fenâfillâh olup, sekiz sıfatının, Hakk’ın tecellîsi olduğunun zevkine erince, o kişi Rûhullah olur. Vahdâniyyet zevki, onun bütün erkek kuzu olan Vahdet tecellîlerine mazhar olur. Bir sene daha kalarak, dişi kuzuların doğması da rûh mertebesinden kesret âlemine sıfatlardaki tecellîsi ile nevâfil olarak yaklaşımıdır. Şu halde, bizim gibi Musalar, Firavun olan nefs-i emmâre ülkesinden, Şuayb (A.S.)’ın bulunduğu, Mürşîd-i Kâmilin ülkesi Medyen’e gitti. Mürşîd-i Kâmilde sekiz sıfatından tecellî eden, her tecellînin kendisinin olmadığını, bunların Hakk’ın olduğunu tahsil etmekle, amellerindeki şirk halindeki bekâ tecellîleriyle müşerref olarak, Rabbinin tecellîleri ve ameli olan kızını da almış oldu.”İki sene daha kalırsan memnun olurum” sözü ise birinci senede kuzuların erkek doğması, Vahdâniyyet zevki ile kişinin zevklenmesi ve Hakk’tan başka hiçbir şeyi görmemesi demektir. İkinci senede kuzuların dişi doğması, kişinin bütün sıfatlarından Hakk’ı zuhûr etme zevkine sahip olmasıdır. Kul olma zevki, kişinin Muhammed olma zevkine sahip olmasıdır. Kasas Sûresi 19 ilâ 29. âyetleri arasında anlatılan bu kıssa, ulûlazîm peygamber olan Musa (A.S.)’nın hikayesi olarak bizlere anlatılmışsa da, ibret olarak bizim gibi Musaların, bir Mürşîd-i Kâmil olan Şuayb (A.S.)’a sığınmamız gerektiğini anlatıyor. Sekiz sene hizmet ederek tahsil etmemizin gerektiğini bildiriyor. Bu tahsili yapmayanların helâk olacağını anlatıyor. Cenâb-ı Allah, bütün kardeşlerimi nefsin tahakkümünden kurtarsın. Vuslatında kolaylıklar ihsân etsin. Âmin.

Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin