Muhabbetname


MESCÎDLERDE KILINAN NAMAZIN ECRİ



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə47/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   83

MESCÎDLERDE KILINAN NAMAZIN ECRİ


Bir Hadis-i Şerîf’te “Mescîd-i Haram’da kılınan iki rek’at namaz başka yerlerde kılınan yüzbin rek’at namazdan efdaldir. Mescîd-i Nebevi’de kılınan iki rek’at namaz başka yerlerde kılınan bin rek’at namazdan efdaldir. Mescîd-i Aksâ’da kılınan iki rek’at namaz başka yerlerde kılınan beşyüz rek’at namazdan efdaldir.” buyrulmuştur.

Zâhirde Mescîd-i Haram, Kâbe’nin bulunduğu yerdir. Mescîd-i Nebevi Resûlullah Efendimizin kabrinin bulunduğu yerdir. Mescîd-i Aksâ da Kudüs şehrindeki Aksa Mescîdidir. Taşıdığı mânâ yönünden bu mescîdlerin idraki kimlerde mevcûdsa, onlar bu yerlerin ecirlerini nerede bulunurlarsa bulunsunlar, oralara gitmeden de alırlar.

Kâbe Allah’ın zâtını remzetmektedir. Dâima Cenâb-ı Hakk’la beraber olma hasletine vâsıl olan bir sâlik Kur’ân okurken onun hitabını duyuyor, namaz kılarken onunla beraber olup onunla konuşma zevkine sahip oluyor ise, elbette üç fenâ mertebelerini geçip Vahdâniyyet zevki ile zevkiyâb olarak tenzih ve teşbih mertebelerinden sonra Tevhîd zevki ile zevkiyâb olacaktır. Yüzbindeki üç sıfır Fenâfillâh'ı remzetmekte, iki sıfır da tenzih ve teşbih mertebelerini remzetmektedir. Bunların hepsinin ifnâsı, “Bir” olan Cenâb-ı Hakk’ın varlığının meydana gelmesidir.

Mescîd-i Nebevi ise sıfatları remzetmektedir. Onun için sünnet ve hadislerle âmil olmak kişiye bin rek’at namaz ecri verdirecektir. Elbette farz olan Allah’ın emirlerinin yanında sünnetin derecesi yüzbine karşı bindir.

Mescîd-i Aksâ ise, bir konu hakkında âlimlerin toplanıp âyet ve hadisler doğrultusunda verdikleri karar olan icma-i ümmet demektir. Fıkıhta Edille-i Şer’iye dörttür. Bunlar:

1- Kitab (Kur’ân-ı Kerîm)

2- Sünnet

3- İcma-i ümmet

4- Kıyas

Günümüzde bazı inananların yalnız Kitab’la âmil olduklarını, bazılarının sünnet ile şekil ve hallerini tanzim ettiklerini, bazılarının da kitap ve sünnete itibar etmeden, falan âlim şöyle demiş, filan âlim böyle kıyas yapmış diyerek iç içe uygulanması gerekli edille-i şer’iyeyi kendilerine göre yorumlayarak İslâmın ana gövdesinden ayrıldıklarını görüyoruz.

İslam ağacı evvelâ farz olan ana gövdeden başlar. Bunları Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerinde görebiliriz. İkincisi, ağacın dalları nasıl ana gövdenin açıklaması ise, Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesi de Cenâb-ı Hakk’ın âyetlerinin açıklamasıdır. İnce dallar icma-i ümmeti, yapraklar da ilim ve irfâniyetle ahlâk güzelliğini insanlarda göstermektedir. Farzları bırakıp sünnetleri yapmakla veya farzları bırakıp âlimlerin kıyasını ön plana almakla insan ağacında meyve meydana gelmez.

Onun için Allah nefislerinde âyetleri uygulayanlara yüzbin ecir vermektedir. Âyetlerden sonra da sünneti uygulayanlara bin ecir daha veriyor. Âyet ve hadislerin üstüne bir de âlimlerin inceliklerini uygularsa, ayrıca beşyüz ecir daha veriyor. Yoksa islâm ağacının sadece dal ve yapraklarıyla uğraşmak bize fazla fayda sağlamaz. Farz olan âyetleri nefsinde ve ufkunda okumayanlar İsra Sûresinin 14. âyetindeki “Oku kitabını! Hesap görücü olarak bugün sana nefsin yeter!" emrini yerine getirmiş olamayacaklardır. Bu âyetleri okuyamayan bir kişi ne kadar şekil olarak sünnete sarılsa da sonuç alamayacaktır. Bir ağaçtaki meyveyi yemek için evvelâ ana gövdeye çıkar, sonra kalın dallara, ardından ince dallardaki yaprakların arasındaki meyveye ulaşırız. Meyveden ancak bu yöntemle istifade edebiliriz. Yoksa direkt meyveye ulaşmak mümkün değildir. Onun için öncelikle farzlara dikkat etmeliyiz. Sonra sünnet ve diğerlerini imkânımız nisbetinde uygulamalıyız.

Bir sâlik Mürşid-i Kâmilin verdiği her görevi farz olarak kabul edip uygulamazsa vuslatı oracıkta kalır. Her nefeste ‘Allah’ zikriyle meşgul olması gerektiği halde mânâsını bilmediği çeşitli tesbihlerle uğraşması o sâlikin zevksizliğini, hiçbir şey anlamadığını ve anlamayacağını gösterir. Çünkü teslimiyeti olsa idi aynen uygulayacaktı. Demek ki teslimiyeti yok, vuslatı da yok. Bunlara Allah iz’ân versin. Âmin.

MEVLİD KANDİLİ


Mevlid kandili Rebîu’l-evvel ayının 12. gecesine tekabül eden Peygamber Efendimizin doğum günüdür. Miladi takvime göre de Nisan ayının 20’sine tekâbül eder. Nisan ayında ağaçlar çiçeklerini açar, kuzuların meleşir, kuşlar cıvıldaşır, tabiat kış uykusundan uyanır. Bunlar ilk baharın müjdecisidir. Resûlullah (S.A.V.)Efendimiz de dünyaya teşrif ettiklerinde de ateşe tapanların ateşlerinin sönmesi, Kisra saraylarının sütunlarının yıkılması, putların devrilmesi gibi şahit olunan bir çok vak’a zuhûr etmiştir. Peki unsûrî vücûdlarının bu âleme teşrifleriyle böyle olağanüstü vak’alar zuhûr ettiğine göre, Peygamber Efendimizin doğumu olan Mevlid kandilinde biz inananlarda da çok büyük değişiklerin olması gerekmez mi. Bizler Resûlullah (S.A.V.) Efendimizi vücûd ülkemizde zuhûra getirmeliyiz ki zâhirdeki gibi bizde de irfâniyet ve yaşam değişikliği olmalıdır. Her sene Mevlid kandillerini ihyâ ediyoruz. Fakat hiçbir irfâniyet ve değişiklik göremiyoruz. Oysa bu mübarek günler, bizler için, o günlerin taşıdığı mânâları idrâk etmek ve yaşamak için bir fırsattır. Bu mübârek gecelerin ihyâsı ilimle bilmekten ibaret değildir.

Arabî aylar onikidir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz Receb ayında Regaip kandilinde anne rahmine düşmüş, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zi’l-hicce, Muharrem, Safer ve Rebîu’l-evvel aylarını geçirerek dünyaya teşrif etmişlerdir. Aynen bunun gibi bir kişi de İnsan-ı Kâmile gelerek kendi insan-ı asliyyesinin tahsiline Hakk ve hakîkate rağbetle başlar. Merâtib tahsilinde dokuz ay on günde Muhammediyyûn olur. Onun için Âdemde ve âlemde Muhammed’i zuhûra getirebilmesi için dört yerde onu zevk etmesi icap etmektedir.

Enfüste Muhammedin zuhûru

Âfâkta Muhammedin zuhûru

Vahdette Muhammedin zuhûru

Kesrette Muhammedin zuhûru

1- Enfüste Muhammedin Zuhûru: Kişinin Zâtının Hakk, sıfatlarının Muhammed olduğunun idrâki olduğunda bütün sıfatlardan tecellî eden Hakk’ın zuhûr zevki de enfüste Muhammedi zuhûra getirmek olacaktır. Çünkü Allah bilinmekliğini istediği için Muhammed olan sıfatları halk etti. Zât Allah, sıfat Muhammed’dir. Sıfatlar olmazsa Hakk’ın tecellîsi görülemez. İşte enfüsümüzde rûh güneşinin kalb ayından geçerek sıfat yıldızlarından parlayarak cehâlet karanlığımızı aydınlatma irfâniyet ve zevkine enfüste Muhammedin zuhûru denilmektedir.

2- Âfâkta Muhammedin zuhuru: İnsan-ı Kâmilin kemâlât nurunun bütün ihvân ve inananlarda zuhûr etmesidir. Çünkü bu kişilerin bütün irfan ve kemâlâtı, İnsan-ı Kâmilin onlardaki isti’dâd ve kemâlâtı nisbetinde duyması, görmesi, konuşması değil midir. Elbette her türlü icraat mazharların değil, Hakk’ındır. Komutanın her yönü askerlerinde görülür.

3- Vahdette Muhammedin Zuhûru: Allah’ın Ahadiyetinden merâtib-i İlâhinin altı mertebeden zuhûrunun zevkidir. Çünkü bu Muhammed olan aynalardan Hakk’ı müşâhede etmek Muhammedliğin ta kendisidir.

4- Kesrette Muhammedin zuhuru: Allah’ın dört yerde tecellîsinin esmâ aldığı rûhların cinsleriyle idrâk zevklerine denir. Hakk Teala 1- Cemâdâtta cemâdî rûh ile 2- Nebâtâtta nebâtî rûh ile 3- Hayvânâtta hayvânî rûh ile 4- İnsanlarda da insânî rûh ile tecellîsini göstermiştir. İşte bu kâinatta her sıfat eksiklik veya kemâlâtıyla Muhammed aynasıdır. Hakk’ı zuhûra getirmek için yaratılmıştır. Yoksa “Levlâke Levlâk vemâ halaktül eflâk” “Sen olmasaydın, sen olmasaydın bu âlemi halk etmezdim” diye Hadis-i Kudsî olmazdı. Biz Muhammed’i kemâl sıfatlarda görür ve zevk ederiz. Muhammed noksan sıfat tecellîlerinden münezzehtir deriz.

İşte Âdemde ve âlemde Muhammed’i bu dört yerde zuhûra getirenler Muhammed’in ölmediğini dâima şühûd ederler. Hakk teâlâ her an ayrı bir şe’nde taptaze âyetlerini sergilediği gibi Muhammed’in taptaze yaşadığını ve bu hicabları açanları irşâd ettiğini görmekteyiz. Allah bütün insanlara bu zevki nasîb etsin. Âmin.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin