Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə44/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   83

KURBAN BAYRAMI


Kurban kurbiyet demektir. Yani kulun Allah’a yaklaşması demektir. Bir kulun Allah’a yaklaşabilmesi için enfüste ve âfâkta ibâdetlerini lâyıkıyle yapması lâzımdır. İbâdetler mâli ve amelî ibâdetler olmak üzere iki türlüdür.

a) Mâli ibâdetler: Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen (en’âm) kurban olması gerekli hayvanların Allah için kanlarının akıtılması ve etlerinin üçe bölünerek fakirlere, eşe dosta ve kendi ailesine ziyafet çekmesidir. Dikkat edilirse bu üç sınıfın hepsi de nefsin ziyafetidir. Hac Sûresi 37. âyette “Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele” buyruluyor. Elbette bir kişinin inancı olmasa yüzlerce lirayı Allah için bir kurbana vermezdi. Demek ki malını ve imkânlarını Hakk için harcaması onun Allah’a yaklaşmasına vesîle olmaktadır. Fakirlerin, eşin dostun bundan istifâde ederek memnun olması da Hakk’a yaklaşmasına vesîle olmaktadır. Dolayısıyla halktaki Hakk’ın memnuniyeti Hakk’ın da o kuluna yaklaşmasına sebep olmuş olur. Onun için Resûlullah Efendimiz “Ben iki kurban atasının evladıyım” buyurdular. Onun için her sene birini kendi için birini de ümmeti için olmak üzere iki kurban kesmiştir. Ayrıca bir yoksula sadaka vermek, gıda, yakacak, giyecek, ilaç vb gibi ihtiyaçlarını gidermek de kurban olmasa bile kişileri Hakk’a yaklaştırabilir.

b) Amelî ibâdetler: Kur’ân okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve zekât vermek gibi ibâdetler amelî ibâdetlerdir. Amelî ibâdetler de bizlerin Hakk’a yaklaşmamıza birer vesîledir.

Allah kendine yaklaşmamız için bizlerden ne istemektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok yerinde, Allah’a yaklaşmak için vesîle aramamız emredilmektedir. Bulduğumuz İnsan-ı Kâmillerden Allah’a yaklaşma iki safhada ta’lîm edilir:

1- Koç kurbanı

2- Can kurbanı

Bir kişinin Mürşid-i Kâmile tâbi olarak aldığı Tevhîd tahsili sonunda, halka dönük nefsinin, cehâlet, şirk ve nisbîyet günahlarından temizlenerek Hakk’a uruc ederek yaklaşmasına koç kurbanı diyoruz. Çünkü ten mezbelesinden rûh âlemine kişinin vuslatı Hakk’a koç kurbanıdır.

Can kurbanı ise, candan canana erişmektir. Allah’ın Rûhullah olan Vahdet deryasından sıfatlarına tecellî ederek kendi cemâlini izhar etmesine de, rûhun sıfatlara nüzûlü olan kurbiyetinin gereği can kurbanı denmiştir. Bir kişi Hakk’a kurban olmak istiyorsa, evvelâ koç kurbanı olan varlığını Hakk’a vermelidir. Hakk’ın varlığı ile varlıklanan kişinin de ister kendi vücûd sıfatlarından, isterse âfâktaki Hakk’ın bütün sıfatlarına yaklaşması, Cenâb-ı Hakk’ın zuhûru olduğunu görmektir. Yani kurban, bir sâlikin vuslatı içinde ‘uruc’ ve ‘nüzûl’den ibarettir.

Onun için koç kurbanı kendimize nisbet ettiğimiz varlığımızı kurban etmektir. Fenâfillâh olmaktır. Can kurbanı ise, canın birlik zevki ile zevklenen kişinin, sıfatlarından kemâlâtı ile zuhûra gelmesidir. Yunus Emre Hazretleri hakîkati şöyle ifşâ ediyor:

İsmailem Hakk yoluna canımı kurban eylerem



Çünkü bu can kurban sana ben koç kurbanı neylerem” buyurmuşlardır.

KURBAN BAYRAMINDA GETİRİLEN TEŞRİK TEKBİRLERİNİN MÂNÂ VE MAHİYETİ


Teşrik tekbiri “Allahü ekber Allahü ekber. Lâ ilâhe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillâhil-hamd” ’dir. Teşrik tekbirleri Kurban bayramı arefesi sabah namazından başlayarak dördüncü bayram günü ikindi namazı da dâhil olmak üzere yirmiüç vakit getirilir. Teşrik tekbirleri vâcibdir. Farz namazlarının hemen arkasından getirilmelidir. Ferdî namaz kılarken unutulursa son sünnetlerden sonra da getirilebilir.

İbrahim (A.S.) oğlu İsmail (A.S.)’i kurban etmek için boynuna bıçağı çaldığında bıçak kesmedi. Taşı ikiye böldüğü halde bıçak İsmail’i bir türlü kesmiyordu. İşte o zaman iki melek, bir koçla birlikte iki defa “Allahü ekber, Allahü ekber” nidâsıyle zuhûr ettiler. İki defa söylemelerinin nedeni Allah’ın Hüviyet ve Eniyetinde yüceliği, ululuğu, büyüklüğünün zâhir ve bâtında olmasındandı. Bir kez söylenmiş olsaydı Allah’a eksiklik isnâd edilmiş olurdu. Meleklerin bu tekbirini duyan İsmail (A.S.) cevaben “Lâ ilâhe illallahü Allahü ekber”, yani zannımızdaki, hayâlimizdeki Allah’ın ululuğu, büyüklüğü değil bizzât şühûd ettiğimiz, zerreden kürreye kadar Zâtını bütün sıfatlarından ilân eden ve zuhûra çıkıp Cemâlullahını gösteren “Allah büyüktür” dedi. Buna cevaben de İbrahim (A.S.) “Allahü ekber Velillahil-hamd” demekle zâhir ve bâtın bütün varlıkların Allah’a hamd ettiklerini, hepsinin varlığının Allah’ın varlığıyla var olabildiği için teşekkür ettiklerini söyledi. Böylece tenzih ve teşbihi İbrahim (A.S.) Tevhîd yaparak, tekbiri, kâl lisaniyle ifade etmiş oldu.

Tevhîd ehli de merâtib-i İlâhi tahsilinde Tevhîd-i ef’âl, Tevhîd-i sıfat ve Tevhîd-i Zât idrâkine sahip olduğunda, Allah’ın Vahdâniyyetinin idrâki ile Allah’tan başka bir varlık göremediği için zâhir ve bâtın yönüyle “Allahü Ekber” yani “Allah uludur, Allah büyüktür” diyerek O’nun yüceliğini ifade eder. Vahdâniyyetinden sıfatlarına tecellîsi ile her varlıktaki cemâlini şühûd etmesiyle de “La ilâhe illallahü Allahü ekber” demiş olur. Cenâb-ı Hakk, Vahdâniyyeti bütün sıfatlardan tecellî ettiği halde bu tecellî ettiği sıfatların hiçbirine benzemez. Çünkü İsmail (A.S.), İbrahim (A.S.)’in nefsi idi. Nefsin kesilemeyeceğini, ancak kurbiyetle yaklaşılabileceğini bizlere göstermiş oldu. Böylece Tevhîd babası İbrahim (A.S.)’in “Allahü ekber velillahil-hamd” demesiyle, tenzih ve teşbihi Tevhîd yaptığını, hem tekbirin, hem de insandaki Kur’ân’ın, kemâlâtıyla tamamlanmış olduğunu anlamaktayız. Kur’ân-ı Kerîm 23 senede tamamlandığı için bizler de bu kurban diye vasıflandırdığımız kurbiyet yani yaklaşmanın zâhir ve bâtınını, 23 vakit (Kurban bayramı arefesi sabah namazından başlayıp dördüncü bayram günü ikindi namazı dahil olmak üzere)namazların farzlarının arkasından bir defa tekbir getirmekle tamamlamış oluruz

Müslümanların üç bayramı vardır. Ramazan bayramı üç gündür. Receb, Şaban ve Ramazan irfâniyetine sahip olanlar bâtında da bu üç gün bayramı yapmaya hak kazanmışlardır. Çünkü bayram, dostla buluşmak, görüşmek ve sevişmektir. Kurban bayramı da dört gündür. Allah’ın Vahdâniyyet zevkiyle zevkiyâb olanlar evvelde, âhirde, zâhirde ve bâtındaki tecellîleri zevketmeleriyle dört gün bayram yapmış olacaklardır. Tevhîdde de tecellî mertebeleri bekâ mertebesi olarak tahsil edilmektedir. Bu bayramların, bayram namazları da vâcibdir. Üçüncü bayram ise Cuma’dır ki Ramazan ve Kurban bayramı namazlarını bünyesinde cem ederek Tevhîd yapıp farz olmuştur. Onun için Cuma günü mü’minlerin bayramıdır.

Bayram namazlarında Sübhanekeden sonra üç defa tekbir alınıp el bağlanması Fenâfillâh olan bir kimsenin nisbîyetlerini bağlamasını, ikinci rek’atta ise üç tekbirden sonra bağlamayıp dördüncü tekbirde rükû’ya eğilmenin de bekâ zevkiyle dört mertebe yönüyle Hakk’ın tecellîsini remzetmesi bizlere fenâ ve bekâ zevkiyle merâtibin ta kendisi olduğunun zevkini vermektedir. Hakîkatte vâcib “mutlaka” demektir. Nasıl bir barutla bir ateş yan yana gelince onun infilak etmesi kaçınılmaz olursa, aynen onun gibi bir sâlikin kendine nisbet ettiği varlıkları Hakk’a vermesi ile Rabbinin onda tecellî etmesi de vacîbtir. Hakk, Vahdâniyyeti ile sıfatlarına tecellî edince o sıfatlardan gören, duyan Hakk’tan başkası olamaz. Bir sâlike de böyle tecellî ederse o sâlikten duyan, gören ve konuşan Rabbi olmuş olur.

Kurban bayramında kesilen kurbanlık hayvanlardan da bir nebze bahsedelim. Kevser Sûresindeki “Fe salli li Rabbike venhar” âyeti “Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!” şeklinde tefsir edilmiştir.”Venhar” akıt demektir. Bu âyetten “kan akıtmak” anlamı yanında cehâlet ve nisbîyetlerin de akıtılması anlamı çıkarabilir. Hatta bu ilim ve irfâniyetle, boş olan gönlünüze irfâniyet ve kemâlât akıtın şeklinde de zevk edebiliriz. Hac Sûresinin 37. âyetinde “Sizlerin Allah için kestiğiniz kurbanların ne kanları ne de etleri Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşan takvanızdır.” buyrulmuştur. Kurban kesme konusunda açıklık olmadığı için zâhirde farz değil de vâcib denmiştir.

Onun için zâhirde eti yenen hayvanlardan kurban yapıyorsak da hakîkatinde kurbanın “kurbiyet” yani Allah’a yaklaşma olduğunu bilmeli, kul olarak Allah’a yaklaşmaya gayret göstererek Rabbimizi kendimizde zuhûra getirmeliyiz. Kâmil isek de ihvânlarda zuhûra gelmeliyiz.

Sür çıkar gayriyi gönülden tâ tecellî ede Hakk.



Padişah konmaz saraya hâne mâmur olmadan.”

Allah cümlemize bu zevkleri ihsân etsin. Âmin.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   40   41   42   43   44   45   46   47   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin