Muhabbetname


KUR’ÂN-I KERÎM’E VARİS OLANLAR



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə43/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   83
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • KURBAN

KUR’ÂN-I KERÎM’E VARİS OLANLAR


Kur’ân-ı Kerîm’in Fâtır Sûresi 32. âyette “Kur’ân’ı, seçtiklerimize vâris kıldık. Onlardan kimi nefislerine zulmedicidir. Kimi nefsini kısanlar, kimi de hayırda yarış yapanlardır” buyrulmaktadır. Âyette:

1- Nefsine zulmedenler,

2- Nefsini kısanlar (muktesitler yani orta halliler),

3- Hayırda yarış yapanlar olmak üzere üç zümre zikredilmiştir.

Nefsine zulmedenler, kendilerine nisbet ettiği, ef’al, sıfat ve vücûdlarından geçerek “Mutu kable ente mutu” “Ölmeden evvel ölünüz” sırrına vâkıf olan ve Hakk’ın Vahdâniyyet zevkiyle zevklenenlerdir. nefislerini Âhiret âleminde mutlu kılmaları için Bunlar Nefis ehli olarak, ikilikten birliğe vuslat bulmuşlardır. Fenâ-i ef’al, fenâ-i sıfat ve fenâ-i vücûd yaparak Resûlullah efendimizin, “Fakirliğimle iftihar ederim” dediği varlık fakirliğine erenlerdir.

Muktesitler, yani orta halli olanlar, Muhammedîliğini idrâk etmiş, Cenâb-ı Hakk’ın bütün tecellîlerini, Muhammedî olan mazharlarından zuhûra getirenlerdir. Bunların kendi varlıkları olmadığı için nefisleri mutmain olmuş, gerçek mü’min Nefis sahibi kişilerdir. Bunlar hakkında Enfâl Sûresinin 2. âyetinde “Gerçek mü’minler, yalnız o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman, kalpleri korkarak ürperir, onlara âyetler okunduğu zaman îmânları artar ve yalnız Rablerine tevekkül ederler” buyrulmuştur. İşte gerçek mü’minler, her an zikir yapmakta ve ayrı ayrı mazharlardan âyetleri okumakta ve bu sıfatlardan Cenâb-ı Hakk’ın tecellîlerini tenzih ederek îmânları artmaktadır. Hakk’ın kemâlât tecellîlerine mazhar olmaları nedeniyle Muhammedîdirler. Bu kişiler, Âdem ve âleme nazar ettiklerinde her şeyi farkı ile müşâhede ederek Cemalullahı görürler. Cenâb-ı Hakk’ın dört yerdeki tecellîsini, rûhanîyetleri ile şuhûd ederek, onlarla her türlü muamelelerini ona uygun olarak yaparlar. Hakk’a nevâfil ile yaklaştıkları için, onların görmesine göz, duymasına kulak, konuşmasına dil ve bütün a’zaları O olmuştur. Bu yerde Niyazî-i Mısrî Hazretleri şöyle diyor:



Hakk yüzü insan yüzünden görünür

Zâtını Rahmân şeklini insân eylemiş.

Hayırda yarış yapanlar da kalb sahibi İnsan-ı Kâmillerdir. Kâbe kavseyn sahibidirler. Onun için gece ve gündüz hiç durmadan köy köy, kasaba kasaba gezerek insanların ebedî saadetlerini kazanmaları ve insan-ı asliyyelerini öğretmek için, ilim sadakası, hâl sadakası, iffet, hayâ, edep, ahlâk sadakalarını dağıtarak hayırda yarış yaparlar. Ömürlerini buna adamışlardır.”En hayırlınız insanlığa faydalı olanınızdır” Hadis-i Şerifini kendilerine düstur edinmişlerdir. Cenâb-ı Hakk onları ilm-i ezeliyyette insanlığa faydalı olmaları için yaratmıştır. Onlar, Bakara Sûresi 1. 2. ve 3. âyetlerde sözü edilen ‘Şüphe götürmeyen Elif, Lâm, Mim olan canlı kitap’tırlar. Kur’ân’a en çok vâris olanlar bu zümredir.

Bizler kendimize bu üç zümreden hangisinde olduğumuzu soralım. Bu üç zümreden değilsek bile henüz geç kalmış sayılmayız. Birinci zümre olan nefis terbiyesi vâdisine hemen girmemiz mümkündür. Allah bu üç zümre zevkini de bizlere nasîb etsin. Âmin.

KURBAN


Kurban, Allah’ın rızasını kazanmak için bir vesîledir. Kişinin maddî ve manevî varlığını Allah için fedâ etmesidir. Biz buna, kurbiyet, Hakk’a yaklaşma diyoruz. Her ne kadar Kaf Sûresinin 16. âyetinde Andolsun ki, insanı Biz yarattık, nefsinin onu ne ile vesveselendirdiğini biliriz ve Biz ona habl-i veridden (şah damarından) daha yakınız” buyrulmakta ise de biz O’na cehâlet ve gayriyet itibariyle çok uzaklardayız.

Kurban iki türlüdür:

1- Afakî kurban

2- Enfüsî kurban

1- Afakî Kurban: Kur’ân-ı Kerîm’in Hac Sûresinde, büyük ve küçük baş hayvanların Allah rızası için kesilip dağıtılmasının, kişinin Hakk’a yaklaşmasına bir vesîle olduğu belirtilmektedir. Ayrıca Kur’ân okumak, namaz kılmak gibi ibâdetler de Hakk’a yaklaşmaya vesîledir. Bir yoksulu giydirmek, karnını doyurmak gibi maddî yardımlar da Hakk’a yaklaşmaya vesîledir. Elbette her yaklaşmanın bir derecesi ve birbirinden farkları vardır. Sözünü ettiğimiz kurban ve yardımlar bizlerin gönlünü Hakk’a yaklaştırıyor, teslimiyetimizi arttırıyor ve yaşantımızda kurbiyet farklılığı meydana getiriyorsa güzel, bunları sağlamıyorsa âdetlerden ibaret olur.

2- Enfüsî kurban iki türlüdür:

a) Koç kurbanı

b) Can kurbanı

Koç kurbanı kendi diye bildiğimiz vücûd varlığımızı, Rabbimize teslim ederek, her türlü, cehâlet ve gayriyetten kurtulmakla kurban olmaktır. Tevhîd tahsilinde buna bedenden rûha vuslat olan ‘uruc’ denmektedir. İkilikten birlik olan rûha vuslattır. Kişi bir Mürşid-i Kâmilden aldığı Tevhîd tahsiliyle, kendi varlığının olmadığını, varlık sahibinin Rabbü’l-Âlemîn olduğunu idrâk ettiğinde Cenâb-ı Allah’ın gönlünde tecellî ettiğini rûh olarak görecektir. İşte bu kişi, âlemlerin Rabbine inandığı için, Rabbine teslim olarak, kurban olduğunu göstermek sûretiyle, cehâlet ve gayriyetlerinden kurtulup, Rûhullah olarak yaklaştığını zevk edecektir. İsrâ Sûresi 85. âyetinde Bir de sana rûhtan soruyorlar. De ki: "Rûh Rabbimin emrindendir. Size ise pek az bilgi verilmiştir” buyrulduğu gibi, Rabbimin emirler âlemindeki tecellîsinden ibarettir. Tevhîd tahsilinde bulunan bütün kardeşlerim, Rablerinin kendilerine, telkîn ettiği, rûhun tecellîsi olarak mukayyed olan Âdem ve âlemdeki ef’âl-i İlâhinin, sıfat-ı İlâhinin ve Zât-ı İlâhi olduğunu bilirler. Şu halde rûhumuzun ne olduğu da anlaşılmış olur.

Can kurbanı ise candan canana nüzûl olan, her varlıktaki Cemalullahı görme yaklaşımıdır. Hakk’ın varlığı ile varlıklanan bir kişinin, bütün sıfat ve a’zalarından kemâlâtıyla mutmain olmuş bir nefs halinde zuhûrunu göstermesine tenden cana vuslat, bir salikin urucu candan canana, yani rûhun sıfatlardaki nüzûlüne de can kurban denilmektedir. Kişi bu yaklaşımıyla, ihtiyarî olarak, kendinin diye bildiği sıfat ve vücûdunun, Allah’ın lâtif olan Muhammed sıfatına tebdil olduğunu görecektir. Allah nasıl lâtif ise, Muhammed’in de lâtif olarak kendisindeki tecellîlerini görüp zevk etmekten mutluluk duyacaktır. Zira Allah’ın bütün tecellîleri, Muhammed olan kemâlât sıfatlarından zuhûr eder. Cenâb-ı Allah’ın kişinin gönül semâsından tecellî eden manevî gıdalarını, hem kendisi zevkle yer, hem de ihtiyacı olan bütün kardeşlerine dağıtır.

Kendi varlığımızı kurban etmeye koç kurbanı diyoruz. Koç kurbanı devresinde Fenâfillâh olasıya kadar, bizlere kemâlât ilmi, ahlâk güzelliği ve amelî menfaatler gibi bir çok manevî gıdalar lütfedilmektedir. Canımızı Hakk’a vermeye ve Muhammed olan mazharımızdan, Hakk’ın kemâlât tecellîlerini seyretme yaklaşımına da can kurbanı diyoruz.

Bizlerin ister koç kurbanı, isterse can kurbanı olsun Hakk’a kurban olabilmemiz için Rabbimize küllî teslimiyetle Tevhîdi zevk etmemiz gerekmektedir. Zâhirde hayvanların kesilerek fakir ve fukaraya dağıtılması elbette Hakk’a bir yaklaşma vesîlesidir. Her türlü hayır hasenât da Cenâb-ı Hakk’a yaklaşma vesîlesidir. Cenâb-ı Allah, Âl-i İmrân Sûresi 92. âyette “Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir” buyurmaktadır. Cenâb-ı Allah, İbrahim (A.S.)’den de en sevdiğini kurban etmesini istemiştir. Bizlerin de en çok sevdiği kendi varlığımız ve canımızdır. Aslında olmayan, zannımızdaki bir varlığı, Hakk’ın varlığında yok etmek, bizlere, Allah’ı, Allah’ın sıfatlarından, Allah’ın zikrettiğini ve Allah’ın Muhammed sıfatlarından kemâlâtıyla tecellî ettiğini gösterecektir. İnşaallah Rabbim bütün inanan kardeşlerime can kurban etmeyi nasîb eder.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   39   40   41   42   43   44   45   46   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin