Muhabbetname


MELAMİLER NAMAZ KILMAZ MI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə46/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   83

MELAMİLER NAMAZ KILMAZ MI


Melamîler, Mürşîd-i Kâmile gelmezden evvel, taklîd şeriat gereği, Allah’ın emir ve yasaklarını uygulamak için gayret gösterip, taklîdi olarak yaptıkları ibâdetlerin mânâ ve sırlarını bilmeden de olsa oruç da tutarlar, namaz da kılarlardı. Mürşîde geldikten sonra orucun ve namazın sırlarını sohbetlerde öğrenince sırların irfâniyeti daha câzip gelmeye başlayıp bundan zevk aldıkları için, şekildeki vakitlerle ilgili namaza itibar etmemeye başlarlar.”Namaz mü’minin miracıdır. Miraç ise, Hakk’la konuşmak ve Hakk’la beraber olmakmış.” diyerek bedenin yaptığı ibâdet hareketlerinin ayrı, irfâniyetinin ayrı olduğunu mütalaa ederek henüz melamî olamamış, kelâmi olarak vasıflandırdığımız bazı kişilerde namaz fiili görülmemektedir. Yine “Oruç ikilikten birliğe yükselmekmiş, sabahtan akşama kadar aç kalmak değilmiş.” diyerek oruç tutmayan bazı sözde melamîlere de rastlıyabiliyoruz.

Halbuki, sîretin sûretsiz zuhûra gelmesi ve yaşanması mümkün değildir. Melamîler kelâmilikten ve yalnız sohbet eden zümreden ibaret değildir. Melamînin, kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok edip, Resûlullah efendimizin güzel ahlâkı ile ahlâklanması, bu irfâniyet ve kemâlâtla da hem kendi mazharından Cenâb-ı Hakk’ı bütün yönleriyle açığa çıkarması, hem de âfâkta bütün tecellîleriyle O’nu seyretme imkânına kavuşması gerekir. Rûh cesetsiz icraatını gösteremediği gibi cesedin de rûhsuz ayakta durması mümkün değildir. Onun için mânâ ve sırrına vâkıf olmadan, kılınan namaz, taklîdden öteye geçemediği gibi, bedensiz fiile dökülmeyen, namazın da hükmü yoktur. Çünkü Cenâb-ı Allah fiilleriyle açığa çıkmış ve âyetlerini göstermiştir. Kendilerini en üstün kişiler olarak ifâde edenler, fiilleriyle, ister emir fiilleri olsun, isterse ahlâk fiilleri olsun, açığa çıkaramadığı için zındıklıktan kurtulamamışlardır. Onlar yalnız ilim ile Cenâb-ı Hakk’ın Vahdâniyyetini bilmişler, kendi varlıkları yok olmadığı için nefsî istekleri yüzünden zındık olmuşlardır.

Tevhîd yalnız ilim ve irfâniyet değildir. Bir yaşam biçimidir. Melamîler, kendi varlıklarını Hakk’ın varlığında yok ettikleri için, ne sevap ne de günah işleyebilirler. Çünkü varlıkları yoktur. Varlığı yok olanlarda, Cenâb-ı Allah bütün kemâlâtı ile tecellî ederek zuhûra gelir. İşte artık onların kendileri oruç tutmazlar, namaz kılmazlar. Fakat, Cenâb-ı Hakk onların mazharından kemâlâtı ile namaz kılar, oruç tutar. Her türlü tecellîsini kemâlâtıyla açığa çıkarır. Zâten Cenâb-ı Hakk da, bilinmekliğini istemiş ve onun için bu halkı halk etmiştir. O mazhar aynalarında, Cenâb-ı Hakk kendisini seyretmek istemektedir. O mazharlarda eksiklik görülürse, hâşâ ‘Allah eksiktir’ mi diyeceğiz. Hayır, o eksiklik kulundur. Çünkü su girdiği kabın renginde görünür. Suyun rengi yoktur. Renk kaplardadır. Onun için, irfâniyete sahip olan kardeşlerim, Cenâb-ı Allah’ın, Zâtından sıfatlarına tenezzül ettiği gibi, onlar da Mürşîd-i Kâmillerinde elde ettikleri irfâniyet ve kemâlâtı namaz fiillerinde açığa çıkararak, günde beş vakit namazlarında bizzat şuhûd ederler. Cenâb-ı Hakk’ın bazı tecellîlerini irfâniyetle kabul edip, ibâdet emirlerindeki fiillerle açığa çıkmasını inkâr etmezler. Mülkünde ondan başka fâil yoktur. ‘Bizden böyle tecellî ediyor’ diyorlarsa o da doğrudur. O zaman, kendi mazharlarında Kur’ân-ı Kerîm emirlerine göre her türlü ibâdet ve yaşam fiillerine baksın. Hayvanî fiiller zuhûr ediyorsa o kişinin yeri ve hâli odur. Sakın insanlıktan bahsetmesin. İnsanlık fiilleri zuhûr ediyorsa onda Resûlullah efendimizin güzel ahlâkı görülüyor, İslâmî yaşam mevcuttur demektir. İşte o melamîdir. Mübarek olsun. Şu halde, ismi melamî olup da namaz ve ibâdet fiilleri görünmeyenler, melamî değil, kelâmidir, müşriklerden hiçbir farkı yoktur. Cenâb-ı Allah, bütün melamîyim diyen kardeşlerime, evvelâ Fenâfillâh olup, kendi varlıklarını Hakk’ın varlığında yok etmek nasîb etsin. Sonra da, Âdem ve âlem mazharlarından her an, ayrı ayrı tecellîlerini zâhir ve bâtın olarak müşâhede etmeyi nasîb etsin. Âmin.

MELAMÎYİZ


Melamî kendi varlığını Hakk’ın varlığında yok edip Resûlullah efendimizin güzel ahlâkı ile ahlâklanmaya denir. Melamî, kınamak ve kendi eksikliğini sürekli yok etme gayreti içinde olma mânâsını da taşır. Melamîlik bir tarîkat değildir. Kur’ân-ı Kerîm ahkâmı ve sünnet-i seniyye neşvesiyle hallenerek yaşamaktır. Meslek-i Resûlullah'tır. Bu meslek ve meşrebin icraatında zikir ve fikir esastır. Taç, hırka, tekke, zâviye yoktur. Melamîlik bir sohbet yoludur. Sohbetlerimiz de gizli değildir. Herkese açıktır. Meslek-i Resûlullah olan Melamîliğin birinci dönemi Pîr Hamdun Kassar’la başlar. (hicri 271) İkinci devre Hacı Bayram Velî Hazretlerinin halîfesi Bıçakcı Ömer Dede (milâdî 1475) ile devam eder. Üçüncü devre Melamîliğin kurucusu ise Pîrimiz Şeyh Muhammed Nûr Hazretleridir. (milâdî 1887)

Melamîler Vahdet-i Vücûd zevki ile zevkiyâbdırlar. Bir Hadis-i Şerifte “Bir saatlik tefekkür yetmiş yıllık ibâdetten üstündür.” buyrulmuştur. İşte melamîler yetmiş yıllık bilinçsiz taklîdi ibâdetleri değil, bir saatlik bilinçli tefekkür yolu yolcuları olup beş vakit namazın üstüne sünnetlerden başka bir şey eklemezler. Kalpleriyle dâimî zikirde olmaları nedeniyle Allah’la beraberdirler. İlimde derin ilim ve irfâniyete sahiptirler. Allah’ın seyyid dediği ve âlemlerin efendisi Hz. Muhammed onların içindedir. Gönüllerimiz Hakk’la, dışımız halkla beraberdir. Yani sûretimiz nakşî, sîretimiz melamîdir. İnsanları kendilerine bağlamazlar. Kendilerine biat ettirmezler. Allah’a bağlarlar, Allah’a biat ettirirler. Râbıta Allah’adır. Mürşîde değil.”İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” düsturu ile hareket ederler. Bir kişinin melamî olabilmesi için “La mevcûde illallah “ diyerek Allah’tan başka bir varlık tanımaması lâzımdır. Gönlünü Allah aşkıyla doldurması gerekir. Melamî, tasavvufta manevî mertebenin en yücesi olan melamete vardığı için, İlâhî nura kavuşmuş olup, gönlü Cenâb-ı Hakk’la doludur. Bu seviyeye gelen melamî ile Cenâb-ı Hakk arasına kimse giremez. Artık o Hakk ile Hakk olma sırrına ermiştir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Hz. leri Fütuhât-ı Mekkiye’sinde melamîler için “Eşyaya Allah’ın baktığı nazarla bakarlar. Gerçeği birbirine karıştırmazlar. Bunlar Allah’tan başkasına muhtaç olmayı da reddederler. Allah’a karşı fakirdirler.” buyurmuştur. Melamîler kerâmet-i kevniyyeye itibar etmezler. Kerâmet-i ilmiyeye itibar ederler. Melamî anlayışında kesinlikle çirkin davranışlarla halkın nefretini kazanmak ve halktan uzaklaşmak yoktur. Aksine halkın sevgisini kazanmak ve halk ile barışık olmak esastır. Müslüman olmanın bilinci ile namazını kılan, orucunu tutan, zekatını veren, hac farizasını yerine getiren kişilerdir. İbadetlerini nefsi için değil, Hakk için ve Hakk ile yapma gayretinde olan kişilerdir. İslamî vecibeleri bilmekten öte, uygulayan kişilerdir. Halka hizmetin, Hakk’a hizmet olduğu bilincindedirler. Toplumdan kopmadan, toplumun içinde zâhiren halk ile bâtınen Hakk ile olduğunu zevk ederek kalıbının halk, kalbinin Hakk ile olduğunu tefekkür ederek yaşama zevkine erişenlerdir. İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Bu nedenle mazhar-ı tamdır. Hakk’ın aynasıdır. Aynadaki görüntü aynanın kendisine ait olmadığı gibi, insandaki görüntü ve tecellîler de kendisine ait değildir. İnsan, bu görüntü ve tecellîlerin zuhûr yeridir, yani mazharıdır. Mazharın sahibi değildir. Mazharı sahiplenmek emânete ihanet etmektir. Emrolunduğu gibi dosdoğru olma yoludur. İşte bu sayılamayacak kadar çok hasletleri öğreten yüce bir vuslat müessesesidir.

Melamî silsilemiz şöyledir:

1- Pîr Muhammed Nûr-ül Arabî Hazretleri

2- Hacı Salih Efendi Hazretleri

3- Ali Rahmi Efendi Hazretleri

4- Hasan Fehmi Tezdoğan Efendi Hazretleri

5- Hasan Özlem Efendi Hazretleri

6-Ahmet Arslan Efendidir.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin