Muhabbetname


NAMAZ RİSÂLESİ VAKİT NAMAZLARININ SIRLARI



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə54/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   83

NAMAZ RİSÂLESİ VAKİT NAMAZLARININ SIRLARI


İlk defa sabah namazını Âdem (A.S.) kılmıştır.

Âdem (A.S.) Cennet-i Âlâda Havva validemiz ile yaşarlarken, Cenab-ı Hakk onlara“ Yiyiniz, içiniz, fakat, şu yasak meyveye yaklaşmayınız! ”emrini vermiştir.

Âdem ile Havva uzun yıllar Cennet’te beraber yaşadılar. Daha evvel Cenab-ı Hakk “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Melekler de “Biz size lâyıkıyle ibâdet yapıyoruz, yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek bir kimse mi yaratacaksın” dediler. Cenab-ı Hakk da Âdem’e ‘allemel esmâ’yı tâlim ederek, bütün meleklere “allemel esmâyı okuyunuz” dedi. Melekler okuyamadıkları için bu emri yerine getiremediler. Âdem’e “Sen oku” deyince o bir çırpıda okudu. Buna binâen “Âdem sizin ulunuzdur. O’na secde ediniz.” denildi. Âdem’e bütün melekler secde ettikleri halde Şeytan Âdem’e secde etmedi.”Ben ateşten yaratıldım. Âdem ise balçıktan yaratıldı” diyerek huzurdan kovulanlardan oldu. İblis günlerce Cennet’e girip Âdem ve Havva’yı kandırmak için Cennet’in kapısında bekledi. Yılanı görünce ona “Sen Cennet’e girip çıkıyorsun, ben Cennet’i çok görmek istiyorum. Ne olur beni de Cennet’e beraberinde götür.” dedi. Yılan “Seni herkes tanıyor. Ben seni içeriye sokamam.” dedi. Şeytan “Ben senin ağzının içine küçülerek girerim, beni kimse görmez. Senden ben konuşurum, seni konuşuyor zannederler.” dedi. Yılan bunu kabul etti ve Şeytan yılanın ağzına küçülerek girdi. Böylece mel’ûn Şeytan cennete girmiş oldu. İşte günümüzde de, nefs-i emmâre olan nefs şeytanının dünya olan yılanın ağzına girerek, diğer bir tâbirle, dünyadaki Cenab-ı Hakk’ın bütün nimetlerini Hakk ve hakîkat yolunda kullanması gerekli iken nefsinin istek ve arzusu doğrultusunda kullanması o kişinin Tevhid cennetinden sürülmesine vesile olmaktadır.

Şeytan Havva validemizin yanına giderek “Şu ağaçtan meyve yemeniz neden size yasak edildi biliyor musunuz. Eğer siz o yasak meyveden yerseniz ebedî olarak Cennet’te kalacaksınız. Yemezseniz öleceksiniz de ondan size yasak edildi.” dedi. Bu sözlere kanan Havva validemiz giderek o ağaçtan yedi. Bir şey olmadığını görünce, Âdem’e gelerek “Ya Âdem benim karşıma bir kişi çıktı. Bana ‘Bu ağaçtan yerseniz Cennet’te ebedî kalırsınız, eğer yemezseniz ölürsünüz’ dedi. Ben de yedim bir şey olmadım, sen de ye!” diyerek Âdem’in de o yasak meyveden yemesine vesîle oldu. Âdem, o yasak meyveden yiyince, üzerindeki elbiseler alınıverdi. Havva validemizle birlikte Âdem(A.S.) de böylece Cennet’ten çıkarılmış oldu.

Âdem (A.S.) Cennet’ten dünyaya çıkarılınca dünyayı karanlık buldu. Sabah olup ortalık aydınlığa kavuşunca şükrânî olarak iki rek’at namaz kıldı. Bu kıldığı namazın bir rek’atı karanlıktan kurtulduğu içindi. Bir rek’atı da aydınlığa kavuştuğu içindi. İşte bu gün bizler de, nefsimizin dünya isteklerinden ve cehâlet karanlığından kurtulduğumuz için bir rek’at, fiillerin fâilinin Allah olduğunu idrâk ettiğimizde de, gönlümüzdeki fiiller aydınlığına kavuştuğumuz için de bir rek’at olmak üzere toplam iki rek’at namaz kılarız.

İnsanlar nefsin tahakkümünde dünyada yaşarlarken, gece karanlığı gibi cehâlet içindedirler. Çünkü daha evvel ‘Dünyaya ne için geldi, neye geldi, nereye gidecek, gibi soruların cevabını bilmiyordu. Dünyaya yemek, içmek, nefsâni istekleri için geldiğini zannedip ne kendisinden ne de Rabbinden haberi yoktu. Hakk Mürşîdine tâbi olunca, onun hidâyetiyle kendisine nisbet ettiği fiil karanlığından kurtulmuş oldu. Fiil şirkinden kurtulduğu için bir rek’at, fiil aydınlığı olan fiillerin fâilinin Allah olduğunun idrâkına varınca da ikinci rek’atı kılmış oldu. Burada bir kişinin aydınlığa çıkması fiil şirkinden kurtulması demektir. Hasan Fehmi Hazretleri şöyle buyuruyor:



Sabah namazına hâzır olanlar

Onlardır ef’âli Hakk’a verenler

Fâil Hakk’tır diye huzûr ederler

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahâr vaktinde

Bir insan sabah namazını kılabilmesi için nasıl hazırlık yapmalıdır. Evvelâ uykudan uyanmalıdır. Zira uyuyan kişinin uykuda iken yaptığı ibâdet geçerli değildir. Bu uyanma yalnız vücudun uyanması değildir. Aynı zamanda gönlünün de gaflet uykusundan uyanması lazımdır. Çünkü bir kişi daha evvel cehâlet devri geçirmekte idi. Bu cehâlet ona göre gece karanlığı gibidir. Cenâb-ı Allah, “Ben kulumun sûret ve ameline bakmam, kalp ve niyetine bakarım.” buyuruyor. Peki bir kişinin kalbi nasıl uyanır. İşte bizlere de evvelâ Mürşîdimiz tarafından her nefes daimî zikir telkin edildi. Sâlik, Mürşid-i Kâmilden aldığı daimi zikirle her nefes Hakk’la berâber olma idrâkına sâhib olduğunda gaflet uykusundan uyanmış olacaktır. Fiillerin fâilliğini de Allah’a nisbet ederek, ef’al-i İlahiye aydınlığına sahip olarak sabah namazını huzur ile kılmış olur. Çünkü Saffat Sûresi 96. âyette “Sizi halk eden Allah olduğu halde fiillerinizi de halk eden Allah’tır.” buyrulmaktadır. İşte bizler de Âdem (A.S.) gibi bu gün cehâlet ve şirk karanlığından kurtulduğumuz için bir rek’at, ef’al-i İlâhiye aydınlığına çıktığımız için ikinci rek’at’ı kılarak sabah namazımızı kılmış oluruz. Sabah namazının evvelinde iki rek’at sünnet kılarız. Bu, Peygamber Efendimizin bizlere sabah namazını sohbetleriyle açıklamasından ibârettir. Dikkat edilirse ister sabah namazının sünneti olsun isterse sabah namazının farzı olsun niyet farkından başka hiçbir değişikliği yoktur. İster sünnette olsun isterse farzda olsun Fâtihâ ve Zamm-ı Sûreler aynıdır. Yalnız niyette sünnete sünnet, farza da farz diye niyet edilir. Onun için sabah namazının ilk iki rekâtı sünnet olmuş oluyor. Sabah namazının sünneti olan bu sohbetlerle sabah namazının farzının idrâki olmadan farz kılınmamalıdır denilmiştir. Zira bir kişi Hakk Mürşîdinden bu ilmi tahsil etmeden nasıl aydınlığa çıkmış olabilir. Günümüzde de Hakk Mürşîdlerinin sabah namazının iki rekât oluşunu, tâdil-i erkâniyle içindeki bütün farz, vâcib ve sünnetlerin nasıl yapılacağını bizlere öğretmektedir. Namazdaki kıyâmda, rükû’da ve secdedeki farz oluşunun mânâlarını ve sabah namazının bütün namazlara şahîd olmasının hikmetlerini anlatmaktadırlar.

Öğle namazını ilk defa İbrahim (A.S.) kılmıştır. O’nun dört türlü belâsı mevcûddu. Bunlardan kurtulunca şükrânî olarak dört rek’at öğle namazı kıldı. Bu
belâlar ne idi. Bir insanın yedi subut sıfatı vardır. Bunların üçü bâtın, dördü zâhirdir. Zâhir olanlar duymak, görmek, konuşmak ve kuvvetimizdir. Bizler bu güne kadar hep kendimizin duyduğunu, gördüğünü, konuştuğunu ve kuvvet sâhibinin kendimizin olduğunu zannederdik. Meğer bizden duyan, gören, konuşan ve kuvvet sahibi olan Hakk imiş.”Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demekle bunların bizim değil Hakk’ın olduğunu anlamış olduk. Bunları kendimize nisbet ettiğimizde bunlar bizim için belâ olmuştu. Çünkü bütün günâhları bunlarla işleriz. İşte bunlardan kurtulduğumuzda dört rekât öğle namazı kılmayı hakketmiş oluruz. İbrahim (A.S.) de dört rekât öğle namazını bu belâlardan öğle vaktinde kurtulduğu için şükrânî olarak kılmıştır. Bizler de bu gün bu dört belâdan kurtulduğumuz vakit öğle namazını kılmaya hak kazanmış oluruz. Hasan Fehmi Hazretleri öğle namazı için bakın ne diyor:

Öğle namazını kılan mü’minler

Her sıfatı Hakk’a nisbet ederler

Her nazar mevsufu şuhûd ederler

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde.

Demek ki öğle namazını kılabilmek için mü’min olmak gereklidir. Mü’min kimdir. Mümin Allah’ın zikriyle meşgul olup fiil ve sıfatların Hakk’a ait olduğuna inanan kişilerdir. Bunlar her sıfatın mevsûfunun yâni bu sıfatları sıfatlananın Cenâb-ı Hakk olduğunu idrâk ederek öğle namazını edâ etmiş olurlar. Yoksa böyle bir bilgiye sahip olmadan uzun yıllar ‘kıldım’ zannıyla öğle namazını kılsalar yine de kılmış olamazlar. Öğle namazından önce dört rek’at sünnet, farzdan sonra da iki rek’at sünnet kılmaktayız. Bunların mânâsı nedir. Sabah namazının sünnetinin izâhında belirttiğim gibi öğle namazı hangi idrâkle, nasıl ve kaç rekât kılınmalıdır. İbrahim (A.S.) bu belâlardan nasıl kurtuldu. İşte bizlerin de bu belâlardan kurtulmamızı, sohbet ve telkînleriyle Mürşîdimizin izâhları sünnet olmaktadır. Allah’ın tecellîleri farz, Peygamber Efendimizin târif ve icraatına sünnet demekteyiz. İşte öğle namazından evvel dört rek’at sünnetin kılınmasının, gerekli olan farzın Resûlullah Efendimiz tarafından izâhı olduğu anlaşılmaktadır. Bütün namazların aslı iki rek’attır. Bir rek’atı kulun Hakk’a vuslatı, ikinci rek’at da Hakk’ın kulundan tecellî etmesinin idrâki ve seyrinden ibârettir. Dikkat edilirse sünnetlerin dört rek’atında Zamm-ı Sûreler okunmakta, farzların iki rek’atında okunup ikisinde Zamm-ı Sûreler okunmamaktadır. Çünkü okunan Zamm-ı Sûreler, fiillerin tecellîsini remzetmektedir. Sünnette yalnız kulluk idrâk ve zevki olduğu için okunmakta, farzda ise yarısı kulun idrâk ve zevki yarısı da Hakk’ın kulundaki tecellî idrâk ve zevkinden ibarettir. Öğle namazının sonundaki iki rek’at sünnet de Cenâb-ı Hakk’ın zâhir ve bâtındaki tecellîlerinin şuhûd ve zevkine erdiğimiz için Rabbimize teşekkürdür.

İkindi namazını ise ilk defa Yunus (A.S.) kılmıştır. Yunus (A.S.) balığın karnında kırk gün kaldı. Bir ikindi vakti idi. Yunus (A.S.) günâhlarını idrâk ederek “Beni zâlimlerden eyleme.” diye dua etti. İşte bir kişinin, yunus balığı olan Mürşîd-i Kâmil tahsilinde kendi varlığının olmadığını anlayıp varlık sahibinin Hakk olduğunu anladığı zaman tövbe ederek ‘Beni bundan sonra zâlimlerden eyleme’ diye dua etmesidir. Cenâb-ı Hakk da onun günahlarını affederek balık onu sâhile çıkardı. İşte Yunus (A.S.) kendi diye bildiği vücûd varlığının kendisinin olmadığını, bu varlığın Cenâb-ı Hakk’a âit olduğunu anlayınca şükrânî olarak dört rek’at ikindi namazını
kıldı. Yâni Yunus (A.S.) “Bu vücûd varlığımı bu güne kadar kendime nisbet ederek Senin varlığının yanında ben de varlık sâhibiyim diyerek şirk işliyordum. Şimdi anladım ki varlık benim değil Seninmiş. Beni bu idrka vâkıf kılrak vücûd şirkinden kurtardın. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır.” diyerek şükrânî olarak ikindi namazını kılmıştır. Hasan Fehmi Hazretleri bakın ikindi namazı için ne buyuruyor:

İkindi namazını cemaatle kıl

Vücud Vücûdullah gayrî yoktur bil

Cümle âlem fâni Hakk bâkîdir bil

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Bir kişinin bütün namazlarını cemaatle câmîlere giderek kılması mümkün değildir. İnsan cem-ül esmâdır. Âlem-i kübrâdır. Âlemde ne varsa Âdem’de o mevcûddur. Onun için câmîyi kendimizde bulursak her zaman cemaatle namaz kılmış oluruz. Cenâb-ı Hakk’ın vücûdu nedir. Bizim diye bildiğimiz Allah’ın ef’âli, sıfat ve bunları toplayan vücûda diyoruz. İşte bütün âlemde görünen ve görünmeyen zâhir ve bâtın bu âleme Vahdet-i Vücûd diyoruz. Peki bizim vücut ülkemizde câmî nerededir. İşte gönlümüzü câmî, rûhumuzu imam, a’za ve sıfatlarımızı da cemaat yapar, kıblemizi de Allah’ın yüzü yapabilirsek, ikindi namazını cemaatle kılmış oluruz. Bakara Sûresi 115. âyeti “Doğu, batı Allah’ındır. Yüzünüzü ne tarafa çevirirseniz Allah’ın yüzü oradadır.” tecellî etmiş olur. Bugün bizler de ef’âlimizin, sıfatımızın ve vücûdumuzun olmadığını, bunların hepsinin Cenâb-ı Hakk’ın olduğunu idrâk ve zevk ettiğimizde ikindi namazını edâ etmiş oluruz. İkindi namazının farzından evvel dört rek’at gayri müekkede olarak kılınan sünnet de güneş doğarken evvelâ tan yerinde bir kızarıklık olur ondan sonra güneş doğar aynen onun gibidir. Kişinin varlığının olmadığını idrâk etmesi müekkede sünnet değil gayri müekkede sünnet hâlidir. Resulullah Efendimiz de bu sünneti çok zaman


yapmamış zaman zaman yapmıştır. Ayrıca öğle namazının müekkede sünnetinde Kâmilimizin bizlere dört rekât farzın nasıl her yönüyle kılınacağını izâh etmesi, ayrıca ikindi namazının dört rekâtlık farzının kılınması izâhı olan sünnetine de gayri müekkede sünnet diyoruz.

Dikkat edilirse öğle ve ikindi namazlarının farzları cemaatle kılındığında sessiz olarak ifâ edilmekte, diğer vakit namazları ise sesli kılınmaktadır. Çünkü bir kişi kendine nisbet ettiği ef’âlini, sıfatını ve vücûdunu Hakk’a verdiğinde onun sesi çıkmaz. Onun için bu iki vakit namaz sessiz kılınır. Akşam, yatsı ve sabah namazları sesli kılınır. Sabah namazında sıfat olan kelâm ve kudret olan sıfatlar henüz kişinin kendisine nisbet etmesi nedeniyle sesli olur. Meraâtib-i İlâhiyeyi bitirenler çok iyi bilirler ki Cenab-ı Hakk’ın fiilleriyle açığa çıkmasının idrâkinin bütün namazlara ahîd olduğunu zevk ederler.

Akşam namazını ilk defa Îsâ (A.S.) kılmıştır. Yahudiler, Allah, Meryem ve Îsâ olmak üzere üçlü bir varlık isnâd ediyorlardı. Bu da şirk olduğu için, Îsâ (A.S.)’yı Cenâb-ı Allah semaya ref’ etti. İşte Îsâ (A.S.) bunlardan Akşam vaktinde kurtulduğu için üç rek’at şükrânî olarak akşam namazını kıldı. Akşam namazını kılabilmemiz için rûhumuzu imam, a’za ve sıfatlarımızı cemaat yaparak gönül mescidinde Cenâb-ı Hakk’ın Ulûhiyyet tecellîsine dönerek kılmamız lâzımdır. Peki ruhumuzu nasıl imam yaparız. Vücûd ülkesinde rûhumuz bütün sıfat ve a’zalarımızdan kendisini şerh etmektedir. Duymamız, görmemiz, konuşmamız hep rûhun kalp komutanına verdiği emirle hareket etmektedir. Hakk’ı duymak, Hakk’ı görmek, Hakk’ı konuşmak için bu sıfat ve a’zalarımız yaratılmıştır. Bir kişi Hakk’ı duymuyor, Hakk’ı görmüyor ve Hakk’ı konuşmuyorsa “Ey insan! Sana Ben duymak, görmek ve konuşmak için a’zalar verdim. Neden bunları yerinde kullanmadın”diye Cenâb-ı Hakk soracaktır. Bir kişi Hakk’ı duymuyorsa gıybet dinlemekten, gözü Hakk’ı görmüyorsa harama bakmaktan, dili Hakk’ı konuşmuyorsa yalan söylemekten kurtulamaz. O kişi bu sıfat ve a’zalarını yerinde kullandıysa Hakk’ı duyan, Hakk’ı gören ve Hakk’ın konuştuğunu zevk eden kişide zulmet perdeleri açıldığı için her nereye bakarsa baksın vech-i Rahmân’ı, her neyi duyarsa duysun Hakk’ın sesini duyacağı için bu sıfatlarımız görevlerini yapmalarından akşam namazını kılmış olacaktır.

Bizler de Cenâb-ı Hakk’ın ef’âlinin, sıfatının ve Zâtının Hakk’ın Vahdâniyyet tecellîsinin tekliğinde üç rek’at akşam namazı kılarız. Akşam namazında Hakk zâhir olduğu için, duyan da, gören de, söyleyen de, işleyen de, konuşan da hep Hakk olur. Dolayısıyle insan burada yalan söylemekten, gıybet dinlemekten, harama bakmaktan vb. kurtulmuş olur. Bunları bilmek, görmek demektir.



Akşam namazını imamla kılan

Onlardır Allah’ı hem zâhir gören

Hakk söyler ene-l Hakk kulun dilinden

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Akşam namazını imamla kılabilmemiz için gönül mescîdinde rûhumuzu imam, sıfat ve a’zalarımızı cemaat, kıblemizi ‘semme Vechullah’ yapabilirsek, Hakk zâhir olduğu için Allah’ı da bu kişiler apaçık zâhir olarak görürler. Kulun kendi varlığı olmadığı için varlık sâhibi Cenâb-ı Hakk olduğundan kulundan duyan, gören, konuşan hep Hakk’tır. Bizler de bu zevkle akşam namazını üç rek’at olarak kılarız. Farzdan sonra iki rek’at sünnet de yine Cenâb-ı Hakk’ın zâhir ve bâtın, Vahdet ve kesret tecellîlerine beni vâkıf kıldığın için teşekkür ederim demektir.

Yatsı namazını da ilk defa Musa (A.S.) kılmıştır. Musa (A.S.) Firavunun tehlikesinden kurtulması için “Ya Musa! Elindeki asâyı Nil nehrine vur. Sana oniki
yol açılacaktır.” dediğinde asâyı Nil’e vurunca oniki yol açıldı. Firavunun tehlikesinden kurtulduğu için dört rekât yatsı namazını şükrânî olarak kıldı. İşte bizler de bu gün Musa (A.S.) gibi nefs firavunundan kurtulup mutmain nefs haline kavuştuğumuz için dört rekât yatsı namazını kılarız. Bir insan yatsı namazını kılabiliyorsa huzurlu olur. Zira Hadîs-i Kudsîde “Kulum bana nevâfillerle yaklaştığı zaman Ben o kulumu severim. Sevdiğim kulumun duymasına kulak, görmesine göz, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak hatta tüm a’za ve cevâhiri Ben olurum” buyrulmuştur. Bir kişi böyle idrâk ve zevke erdiğinde huzur bulur. Bizlerin de nefs firavunundan kurtularak Nil nehri olan ilim ve irfâniyetle mutmain olmuş nefs tarafına geçip nefs firavunundan kurtulmamız bizlerin de huzur bulmamız ve yatsı namazını kılmamız olacaktır. Bizlerdeki bütün icraat Hakk’ın olursa, O’nun tecellîlerini seyretmek elbette kişiye huzur ve mutluluk verir. İşte yatsı namazının
hakîkati budur.”Bizler bu kadar yatsı namazını kılıyoruz ama neden huzur bulamıyoruz” derseniz “Bu idrâklara sâhib olmadığınız için sûret namazı kılıyorsunuz da ondandır.” derim. Sûret namazında insan huzur bulamaz. Hasan Fehmi Hazretleri yatsı namazı için bakın ne diyor:

Yatsı namazında eyle sen huzûr

Muhammed yüzünden Hakk zâhir olur

Hakk bâtın ile halk zâhir olur

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Şu halde namazlarımızda ve yaşantımızda huzur bulmak istiyorsak Muhammed olan mutmain kemâlât sıfatlarımızdan Hakk’ı seyretmemiz gerekiyor. Sîret olan Cenâb-ı Hakk’ın sûret olan bu kemâlât sıfatlarından her an tecellîlerini seyretmek, O’nunla berâber olmak namazın hakîkati değil midir. Yatsı namazının evvelinde dört, farzdan sonra da iki rek’at sünnet kılmaktayız. İlk dört rek’at sünnet yine ikindi namazının ilk sünneti gibi gayri müekkede sünnettir. Güneş batarken nasıl evvelâ bir kızarıklık görünüp sonra da kızarıklığın kaybolup gece olan Cenâb-ı Hakk’ın Vahdet tecellîsinin zuhûruna kavuştuğumuz gibi ilk dört rek’at sünnet gayri müekkede sünnetlerdendir. Çok zaman kılınmayan, zaman zaman da kılınması gerekli sünnet demektir. Son iki rek’at sünnet de akşam namazının sünneti gibi müekkede sünnetten olup Cenâb-ı Hakk’ın Vahdet ve kesret tecellîlerinin zevkinin


kişiye ihsân edilmesinin teşekküründen ibârettir. Zaten farzlardan sonra kılınan sünnetler, bu lütüflara nâil olduğumuz için hamd etmek teşekkür içindir. Vitr namazını ilk defa Peygamber Efendimiz kılmıştır. Peygamberimiz Mi’raca çıkacağı zaman Ebubekir’e “Rabbim beni Mi’raca dâvet ediyor. Rabbimle konuşacağım.” dediğinde Ebubekir “Ya Resulullah ! Rabbinin huzurunda benim için de bir rek’at namaz kılar mısın” dedi. Peygamber Efendimiz de Rabbinin huzurunda bir rek’at Allah için farz, bir rek’at kendisi için sünnet, bir rek’at da Ebubekir için olmak üzere üç rek’at namaz kıldı. Buna vitr namazı dendi. Bu namazda vâcib oldu. İşte bizler de bir rek’atı Allah’ın emri olduğu için farz, bir rek’atı Peygamber Efendimizin sünneti olduğu için sünnet, bir rek’atı da kulluğumuzun idrâki olarak üç rek’at vitr namazını kılarız. Vitr üçün tekliği demektir. Tecellî eden Hakk, tecellî Hakk, tecellî olunan Hakk olunca ihlâs olunmuş olur. İhlâs demek katkısız, saf, temiz, O’ndan başkası yok demektir. Artık burada hafî şirk de kalkmıştır. Aslında namazın özü de budur.

Teheccüd namazı farz değil sana

Yetim malıdır yakar baştan başa

Teberrüken kılar Fehmi yok hâşâ

Yalvar kul Allah’a seher vaktinde

Yalvar kul Allah’a bahar vaktinde

Fehmi Hazretleri bu namaz yalnız Peygamber Efendimize âit bir ibâdettir. Bu namazı ben dahi kılamam. Çünkü İsrâ Sûresi 79. âyette “Sen gecenin bir hıfsında kalk, sana mahsus olarak Rabbine teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd’a ulaştırır.” buyrulmaktadır. Görüldüğü gibi bu emir yalnız Peygamber Efendimizedir. Makâm-ı Mahmûd yalnız Peygamber Efendimizin olduğunu bütün enbiyâ evliyâlar bildiği için oraya tebrik için girerler buyuruyor. Makâm-ı Mahmûd’a her bir enbiyâ ve evliyâ teheccüd namazını kılmak isterse kendi esmâsını dışarıda bırakarak Muhammed esmâsı ile o Makâma girer ve tebrik ederek tekrar dışarıya çıkınca kendi esmâsını giyer. Hiçbir peygamber ve evliyâ kendi esmâsı ile oraya giremez. Onun için bütün peygamberler bile âhîr zaman nebîsi Hazreti Muhammed’e “Bizleri de ümmet eyle” diye duâ etmişlerdir. Makâm-ı Mahmûd’un şefaati yalnız Hazreti Muhammed’e âittir. İnsanların bu namazı kılmaları bu Makâmı istemeleri demektir. Bir Âyet-i Kerîmede “Siz yetim malına yaklaşmayınız.” buyrulmaktadır. Peygamberimiz mânen yetim olduğundan dolayı Yalnız sana mahsûs olmak üzere “teheccüd namazı kıl.” buyrulmuştur. Yetim kime denilmektedir. Babasız, anasız kalmış kişiye denilmektedir. Peygamber Efendimizin rûhânîyeti anne ve babadan gelmedi. O’nun rûhânîyeti “Ol” emri ile oldu. Günümüzde taklîdî olarak mânâsını bilmeden teheccüd namazı kılanlar sevap için teheccüd namazı kılıyorlar. Teheccüd namazı idrâki olmadan sevap için gecenin bir saatinde nâfile olarak kılınan bu teheccüd adı altında şeriat’ı evvel mertebesinde elbette çok faydalar sağlamaktadır. Hakîkat seviyesindeki bu ifâdelerimiz bu yerleri idrâk etmeyenler tarafından kerih görülmesin. Her ibâdet yerinde ve mertebesinde doğrudur. İsrâ Sûresi 78. âyet “Güneşin zevâlinden gece karanlığına kadar gereği üzere namaz kıl. Bir de sabah namazı kıl. Çünkü sabah namazında gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.”buyrulmuştur. İşte bu namazların idrâkinden sonra teheccüd namazı yalnız Resûlullah Efendimize emredilmiştir. Tevhîdde aslında beş kısım halinde namaz kılınır:

1- Hafî mertebesinde cehâletten, nisbîyetten, şirk ve günahlardan soyunma namazı

2- Ruh mertebesinde şuhûd namazı

3- Mutmain nefs mertebesinde fiilullah namazı

4- Kalp mertebesinde huzûr namazı

5- Sır mertebesinde münâcât namazı

1- Bir kişi Tevhide girmesiyle, Fenâ mertebelerinde nefs tezkiyesi sonunda cehâletinden, nisbîyetinden, şirkinden soyunarak kendi varlığını Hakk’ın varlığında ihtiyârî olarak yok etmesi hafî yâni gizli olan soyunma namazıdır.”Men arefe nefsehû fakat arafe Rabbehû” Hadis-i Şerifi bu yer içindir.

2- Nisbîyetlerinden kurtularak Rûhullah mertebesine gelen bir kişi rûhunu
imam, sıfat ve a’zaların vücûdda cemaat, gönül mescîdinde kalp komutanı tarafından akıl nimetiyle Hakk’ın yüzü olarak gördüğü Cenâb-ı Hakk’a şuhûd namazı kılmış olacaktır. Zira şuhûd görmek, şâhid olmak demektir. Kendi
vücûdunda O’ndan başkası yok ki başkasını görsün. Rûhunun kalp komutanına nasıl tecellî ettiğini, kalp komutanın emrindeki sıfat ve a’zalara rûhun emrini nasıl ilettiğini, sıfat ve a’zaların da fiilleriyle nasıl zuhûra geldiğini seyretmesidir. İşte kendisinin tecellîlerini seyretmesine de şuhûd namazı diyoruz.

3- Rûhun Muhammed elbise vücûdunu giymesiyle, mutmain olmuş nefs tecellîlerin zâhir ve bâtın farkıyla zuhûr ve müşâhedesi o kişinin fiilullah namazını kıldığını göstermektedir. Çünkü bütün mazharların isti’dâd ve kabiliyetlerinin fiillerle açığa çıkması, onun fiillerini seyretmesidir. Mutmain olmuş Muhammed sıfatlarından elbette Hakk ve hakîkati duyma, görme ve kelâm gibi filler zuhûr edeceği için buna da küllî teslîmin fiiller namazı denilmektedir.

4- Bir kişi Cenâb-ı Hakk’ın celâl ve cemâl tecellîlerini gönül evinde cem’ edebildiyse, Allah’ın kahrı ve lütfunu birlemesi nedeniyle ihlâsa ermiş demektir. Zira tecellî eden, tecellî ve tecellî olunan hep Hakk’tır. Tafsilâtta her ne kadar çeşitli esmâ ve sıfatlarla Zâtını ilân etmişse de özdeki birliği ve mazharlardaki tecellîleri kişiyi yanıltmaz. Sîretteki birlik idrâki kesret ve tafsilâttaki adalet ve şeriat zevkini meydana getirir. Gayrîyetin zâhir ve bâtını yok olduğu için huzûr namazını kılmıştır. Artık O’nda O olmuştur. Her türlü değişik tecellîler onu aldatmaz. Hep huzûrdadır.

5- Salât-ül Vitr namazının üçüncü rek’atından sonra rükû’ya eğilmeden tekrar tekbir getirerek Kunût duâsını okumakla en son mertebenin kulluk mertebesi olduğunu anlıyoruz. Aynen onun gibi merâtib-i İlâhiyyenin sonundaki sır da kulluğun idrâki ile Cenâb-ı Hakk’a münâcatla münâcat namazıdır. Bütün tecellî Hakk’ın Zâtından olduğu, tecellî mazharları ise Hakk’ın muhtâc olan sıfatlarıdır. Bu sıfatlara biz kul diyoruz. Dâima kulun muhtâclığı böylece anlaşılmış oluyor. Onun için kul olanlar bu idrâkle Cenâb-ı Hakk’a münâcat ederek dâima bu sıfatlarından her an ayrı şe’ndeki tecellîlerini ihsân et. Bu bizim mazharlarımızdan seyreyle diye duâ etmektedirler. Cenâb-ı Allah bütün kardeşlerime bu idrak ve şuurla namaz kılmayı, dâima O’nda O olmayı ve O’nunla dâima konuşmayı nâsîb etsin. Âmin.



Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin