Muhabbetname



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə52/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   83

MÜ’MİN KİMDİR


Mü’min Allah ve Resulüne inanan Kur’ân-ı Kerîm’de emredilen emir ve yasakları uygulayarak emniyete kavuşan kimsedir. Enfal Sûresi 2. âyetGerçek mü'minler ancak o mü'minlerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; karşılarında ayetleri okunduğu zaman, îmânlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler”, Enfal Sûresi 3. âyet O kimseler ki, namazı dürüst kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden başkalarına dağıtırlar” ve Enfal Sûresi 4. ayetlerde “İşte gerçek mü'minler onlardır! Onlara Rablerinin katında dereceler vardır, mağfiret ve güzel rızık vardır!” buyrulmuştur.

Bu âyet-i kerîmelerde geçen bu ifadeleri açmak gerekirse; dâimî zikirle Allah’ı her nefeste zikreden sâlikin korkarak kalbi ürperir, titrer. Zira kendinin güç ve kuvvetinin olmadığını, güç ve kuvvet sahibinin Allah olduğunun bilincindedir. Allah’ı Allah’la zikrettiği tâlimatını göz önünde bulundurarak kendisine şah damarlarından daha yakın olan Rabbinin, kendi kalb davuluna tokmağını vurduğunu, bu nedenle kalbinin dâima titrediğini hissedecektir. Bu tokmağın vuruş sedâsı vücûd ülkesindeki bütün sıfat ve a’zalarımızın dikkatini oraya toplayacaktır. Ayrıca, Tevhîd tokmağını vurdukça, gözlerinden yaş akması, tüylerinin diken diken olması, kalbinin hop hop hoplaması ve cezbeye gelmesi onun kalbinin titremesinin ispatıdır. Kendini yakın takibe alan kişi gafletten kurtulduğunda bu tokmağın vuruş sedâlarındaki nurların kalbi zamanla ihâta ettiğini görecektir. Artık “Zikirle kalbler mutmain olur” âyeti tecellî ettiği için, nefse mahsus olan zikir kapısı kapanmış, kalbe mahsus olan sıfat zikriyle mutmainlik tecellî etmiş olacaktır.

İşte bu demden sonra o kimseye sırasıyla ef’âl âyetleri, sıfat âyetleri ve Zât âyetleri, zâhir ve bâtında okunduğunda îmânları artacaktır. Zira sâlik daha evvel bu âyetlerden yani Allah’ın delillerinden habersizdi. Okuyup, tecellîsini şühûd ettiğinde elbette ilm-el yakînlikten ayne’l ve Hakka'l yakınlığa vâkıf olunca îmânı artmış olacaktır. Dolayısıyla da taklîdi bir îmândan tahkikî îmâna geçtiklerinden, nefislerini bilmeleriyle Rablerini de bilmiş olacakları için onlar Rablerine tevekkül ederler. Çünkü her an ayrı bir şe’nde tecellîsini gösteren Allah, fiillerin fenâsı, sıfatların fenâsı, vücûdun fenâsından terakkî ederek fiilerin fâilini, sıfatların mevsûfunu, vücûdun mevcûdunu şühûd ederek her işini Allah’a bırakarak onun her tecellîsine rıza gösterir. Ayrıca onlar kendi varlıklarından geçip Necm Sûresi 8. ve 9. âyetlerde sözü edilen Allah’la konuşmayı gerçekleştirmiş olurlar ve bu zevkle namazlarını gereği üzere kılarlar. Her an ayrı ayrı tecellîleriyle beraber olarak Hakk’la konuşmuş olurlar. Zira Allah’ın bu Âdem ve âlemde altı pencereden ayrı ayrı tecellîlerinin irfâniyetine sahip oldukları için hepsini bir terazi ile tartarak değil, her penceredeki Hakk’ın terazisi olan fark kantarı ile tartarak huzur-u kalble namazlarını dâimî salât olarak kılarlar. Bu manevî zenginliklerini de kendilerine ve isteyenlere Hakk yolunda harcarlar. İşte bunlar gerçek mü’minler olup Rableri katından onlara dâima ilhamlar zuhûr edip saadet içinde amel edip Cennet’teki tükenmez nimetlerden istifade etmektedirler. Bunların bir adı da melamîdir. Çünkü onların özü Kur’ân, sözü Furkan, yüzü vech-i Rahmândır. Cenâb-ı Allah, fâil-i mutlak resminde bu kişilerden tecellî etmektedir. Fakat bunu görmek her insana nasîb olmadığı için bilmeyenler onun yalnız resmini görür. Allah’ın en güzel esmâlarından biri de El-Mü’min'dir. Emîn edicidir. Zâhirde halk içinde herkes gibi yaşamlarını sürdürürler. Fakat bâtında Hakk iledirler. Allah cümlemize bu hasletleri nasîb etsin. Âmin.

MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR


Mürşid-i Kâmil, irşâd eden, doğru yolu gösteren, terbiye eden, insanları gafletten kurtaran, peygamber vârisi olan, “El ulemayı veresetül enbiya” (H.Ş.) gereğince “Elif, Lâm, Mim” sırlarını kendinde toplayan canlı bir kitaptır. Allahü Teâla ilmi ezeliyette onları seçmiştir.

Onlar her insan gibi devrin yarısını bu âleme gelinceye kadar tamamlamış, cemâdât, nebâtât, hayvânât ve insana kadar gelerek baba sulbü, anne sulbü ve tabiat âlemlerini takip ederek Tin Sûresi 5. âyetinde tarif edilen “Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına kaktık” aşağıların en aşağısına, insan-ı asliyesini bulmak isteyenler için gönderilmiştir.

Tin Sûresi 6. âyette Ancak îmân edip yararlı işler yapan kimseler başka; onlar için kesilmez bir mükâfat vardır” buyrulmaktadır. Bu insanlar nefs âleminden yolculuğa çıkarak bir Mürşid-i Kâmilin eteğini tutup, nefs-i emmârelerinin tahakkümü olan nisbîyet ve şirklerinden kurtularak insan-ı asliyesini öğrenip Rûhullah olacaklardır. Kendi varlıklarını Hakk’ın varlığında ihtiyarî olarak yok edip, Cenâb-ı Hakk’ın kemâlâtıyla tecellîlerini kendi varlıklarında zuhûra getirirler.

İlm-i ezeliyette kendisine Mevlâ tarafından lütfedilen irşâd göreviyle, toplumun içine inerek, onları nefs âleminden rûh âlemine veya kesâfet âleminden letâfet âlemine vuslat için irşâd ve çeşitli terbiye metodlarıyla, kendisi daha evvel İnsan-ı Kâmilinden nasıl irşâd olduysa aynen öyle irşâd edecektir. Çünkü Nahl Sûresi 78. âyetinde Allah, sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmediğiniz bir halde çıkardı. Öyle iken size, işitme, gözler ve kalpler verdi ki, şükredesiniz” buyrulmuştur. İşte bizler daha evvel hiçbir şey bilmezken, manevî anamız olan Mürşid-i Kâmilimiz butûnundan bizleri irfâniyet ve kemâlâtıyla çıkarıp kulaklarımızla Hakk ve hakîkati duyan, gözlerimizle Hakk ve hakîkati gören, kalblerimizle de cehâlet zincirlerini kırarak tefekkür eden bir hale dönüştürdü. Bizlerin isti’dâdlarında bu kemâlât olmamış olsaydı, bizler ne Mürşid-i Kâmil mazharından bu Tevhîd yoluna çağırılır ne de nefs âleminden rûh âlemine vuslat bulabilirdik. Buna ne kadar şükretsek azdır.

Mürşid-i Kâmilin üç belirtisi vardır:

1- Onun yüzüne baktığınız zaman onlar Allah’ı hatırlatıcıdır.

2- Sohbette iken ve hâllerinde mıknatıs gibi kişileri çekicilikleri vardır.

3- Sohbet ettiklerinde, dinleyenler sohbetinden hoşlanırlar, “anlatsa da biraz daha dinlesek” derler. Onların yanında her türlü üzüntü ve sıkıntımızın yok olduğunu görürüz. Soru sorulduğunda tatmin edici cevaplar alınır. Alçak gönüllüdürler. Sâliklere, Cebrail’in Meryem validemize Hz. Îsâ (A.S.)’yı müjdelemeye geldiği gibi yaklaşmayı düstur edinmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm ahkâmı ve sünnet-i seniyyeden kat’iyen ayrılmazlar. Ellerini, dillerini, evlerini, gönüllerini, imkânları nisbetinde açan zâhir ve bâtın cömert kişilerdir.

Onlar sâlikleri kendilerine bağlamazlar, râbıta yaptırmazlar. Hakk’a bağlar, Allah’a râbıta yaptırırlar. Kendilerindeki Rabbü’l-Âlemîn’in zikrini, fikrini, müşâhede ve yaşamını öğretirler. Böylece dünyada Âhiretin mutluluğunu ve Cennet’ini yaşarlar.”İnsan benim sırrım, Ben de onun sırrıyım” Hadis-i Kudsîsi onları tarif eder. Cenâb-ı Allah Mürşid-i Kâmil resminde tecellî etmektedir. Herkese bunların sîretini görmek nasîb olmadığı için, bazıları onun resmini görür, maalesef sîretini göremez. Mürşid-i Kâmil resminden Hakk’ı ancak Allah’ın nasîb ettikleri görebilir.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   48   49   50   51   52   53   54   55   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin