B. MARIFETULLAH (ALLAH'I TANIMA, BİLME)
Buraya kadar Kur'ân'ın, fiil, sıfat, zat ve ulûhiyeti gösteren delillerle Allah'ı tanıtışını gördük. Şimdi de Kur'ân'ın muhatabı olan insanın bu tanıtma karşısında nasıl bir marifet gerçekleştirebileceğini ele alacağız. Daha açıkça ifade edersek, insanın Allah'ı ne ölçüde tanıyıp tanıyamayacağını bu kısımda inceleyeceğiz. Bunun için de önce Kur'ân'da bilgi vasıtaları ile birlikte, marifet ilim alakası üzerinde duracağız.948
1- Kur'ân'da Bilgi Vasıtaları ve Marifet - İlim Farkı
Kur'ân'da insanlar için bilgi vasıtaları olarak, duyular, akıl ve vahiy yolu zikredilir. "(...) O sizin için kulaklar, gözler, gö-nüller yaratandır" (Moik, 22). "Ve şunu söylediler (söyleyecekler): "Eğer biz dinlesek, akletseydik, şu çılgın cehennem yaranı içinde bulunmazdık" (Müik, 10). Bu hususta daha pek çok âyetler vardır.949 Duyu organlarının ve aklını çalıştırmayanları, Allah, hayvanların en kötüsü olarak tavsif eder (Enfâi, 22). Semavî ilim yollarından basiret (sezgi), ilham, ledünn, kalp, sultân, burhan gibi mefhumların en geniş- manâsıyla vahiy yolu olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar pek çok âyetlerde yer alır. Çünkü Allah, müşrikleri, hakkında Allah'ın delil indirmediği şeylerin peşine düşmekle suçlar (AYâf, 7i; Mümin, 35-56). Şu halde Kur'ân'da müşahedeye, akla ve vahye dayanan bilgi yer almaktadır.950 Bu yüzden Kur'ân, insanların içyüzünü kavrayamadıkları şeyi inkâr etmelerini ayıplar (Yunus, 35; Tâhâ. ııo; Nemi, 84). İnsanların, kâinattaki ve tarihteki eserlere bakarak onları kesin bilgiye çevirmelerini İster (Bakara, 164; Ra"d, 2-4; Nahl, 1-22; İbrahim, 19; Mü'min, 82; Muhammed, 10 vd.).
Kesin bilmediği şeyin peşinden gitmemeyi tenbihler (isrâ, 36]. İlim derecesinde kesinliği bilinmeyen zann, tahmin, heva ve heves yollarına uymanın insanı sapıklığa götüreceğini haber verir (Bakara, 120; Al-i İmrân, 66-154; Erı'am, 119,140,144 vb.).
Şu halde Kur'ân'ın irşadına göre, görmek, işitmek, duymak, düşünmek, netice çıkarmak, ibret almak, kesin ilim ve imanı elde etmek gerekir951 (Mülk, ıo; En'am, 75). Bu itibarla inanmayan insanların bir kısmının da, bu kabiliyetlerini işletmediklerinden inanmadıkları anlaşılıyor,952
Allah'ı bilip tanımayı kast ettiğimiz marifetullah tabirindeki marifetin, ilimden farkı hususunda değişik görüşler serdedilmiş-tir.
Marifet ve irfan, ARF kökünden masdardırlar. İlim ile aralarında müştereklik bulunmakla beraber,953 bir çok bakımlardan farklar da vardır:
1- İlim, bir şeyi zatıyla, hakikatiyle bilmektir, yahut bir şeyle, başka bir şeyin varlığına hükmetmektir. Marifet ise, bir şeyin eserini tefekkür ve tesirini tedebbür ile idrâk etmektir. İlimden daha husûsîdir. Birincisinde ilim bir mefule, ikincisinde iki mefule müteaddî olur. Bu mânâda Allah'a arif demek caiz değildir; âlim denir.954 Marifet bir mefule müteaddî olur. Beşerin Allah'ı bilmesi, zatını idrâk ile değil, eserlerini tedebbür ile olduğu için "araftulîâhe" (Allah'ı tanıdım) denir de, "aîimtuUahe" (Allah'ı bildim) denmez.
2- Marifet, çoğu zaman, anladıktan sonra, kalbten kaybolup, sonra onu hatırladığı zamanki "tanımak" mânâsına gelir. Yahut, nazarî sıfatlarla anlatılan bir şeyi görüp o sıfatlarla mev-suf olduğunu anlayınca, "onu tamdı" denir. "Yusuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler (Yusuf) onları tanıdı, onlar ise kendisini tanımıyorlardı" (Yusuf, 58) âyetinde olduğu gibi. O halde marifet, kalbî hatırlama hakkında kullanılır, yani hafızadan kaybolan şeyin geri gelmesidir. "Kendilerine kitab verdiklerimiz onu (Peygamberi) öz oğulları gibi tanırlar. Öyle iken içlerinden bir güruh kendileri bilip durdukları halde, yine mutlaka hakkı gizlerler" (Bakara, U6). Bundan dolayı ilmin zıddı cehil, marifetin zıddı inkâr yani tanımamaktır.955
3- Marifet, bilineni başkalarından,956 ilim vasfedileni başkasından ayırdetmek; marifet bir şeyi diğerinden mufassalan, ilim bilcümle ayırdetmektir. Birisi "alimtü Zeyden" dese, muhâtab bunu ne sıfatla bildiğini bekler. "Araftü Zeyden" derse muhataba bu kâfî gelir.957
4- İlim, külliyi ve mürekkebi idrâke denir, marifet, cüzîyi ve basiti idrâke denir.
5- İlim, vasıtasız bilgi hâsıl eden yerde, marifet, vasıtayla ilim hasıl eden yerde bulunur.958 Marifet, ilmin özüdür, marifete göre ilim, insana göre imân gibidir. Marifetin müteallakı, ilmüteallakından daha gizli ve daha incedir. Marifet hususî bir bilgidir. Marifetin keşfi, ilmin keşfinden daha tamdır; ancak ilmin makamı daha yüksektir.959
6- Marifet, sufî ıstılahıdır. Aralarına adem giren, bir şeyin ikinci idrâkidir. Marifet cehilden sonraki bilgidir. Kendisine nekrelik sebkat etmiştir. Marifet istidlâlî ilimdir, bu bakımdan Allah'a ıtlak edilemez. Yokluktan sonraki bilgidir.960 İlim ise müdellel meselelerin kendisidir, bu meselelerin idrâkinden hasıl olan melekedir.961 Denildiğine göre, ahirette rü'yet, dünyada marifet gibidir. Nitekim Allah dünyada idrâk edilmeden marifete mevzu olur. Aynı şekilde ukbâda da idrâk edilmeksizin görülür.962
Sufîlere ait bilgiye "marifet" veya "irfan" adı verilir. Marifeti, hellenistik teozofinin "gnosis" i, yani, Allah hakkında vahye veya resullerin ru'yetine dayanan vasıtasız bilgidir, hiç bir zihnî faaliyetin neticesi değildir, ancak onu tamamıyla elde edebilecek yaratılıştaki kimselere, bir ihsan olarak bahşeden Allah'ın irade ve lutfuna dayanır, şeklinde de açıklamışlardır.963 Şu halde toparlarsak, umumî olarak zahirî bilgilere ilim, bâtınî bilgilere marifet; şer'î bilgilere ilim; tasavvuf! bilgilere marifet; akla, nakle, dış tecrübeye dayanan bilgilere ilim, keşfe, ilhama, sezgiye ve iç tecrübe dayanan bilgilere marifet; küllî olan bilgilere ilim, cüzî olan bilgilere marifet; Öncesinde cehalet bulunmayan bilgilere ilim, bulunan bilgilere marifet denir.964 Milletin örfünde arif, Allah'ı, melekûtunu ve ona güzel muameleyi tanımada ihtisası olan kimseye denir.965 Allah'ı sıfatlarıyla tanıyanın sözü çok olur; şuhûdî, zarurî marifetle tanıyanın ise dili tutulur.966 Allah'ı marifeti ziyade olan, O'nu daha çok takdir edebilir. Her şeyin dış yüzünü bilenler bundan mahrum kalırlar (Rûm, 7).967
Dostları ilə paylaş: |