107
Va‘îd ise kötülük yapanları, günah işleyenleri cezalandıracağını söyleyen
Allah’ın bu sözünde durmasıdır. Müslümanlardan büyük günah işleyenler
tövbe etmeden öldükleri taktirde cehennemde ebedî olarak kalacaklardır. Bu
sebeple Peygamber’in şefâati sadece cennet ehli içindir. Açık vaîd ayetlerine
aykırı olduğundan cehennem ehli için şefâat olmayacaktır. Dolayısıyla
Zeydiyye, genel olarak, büyük günah sahibini fâsık-mümin
olarak
isimlendirir ve onların tövbe etmeden ölmeleri halinde ebedî cehennemde
kalacağına inanır (Gökalp, 2006).
Zeydiyyye’ye göre
emr bi’l-ma‘rûf ve nehy ‘ani’l-münker, iyiliği
emretmek ve kötülükten sakındırmak anlamına gelmektedir. Belirli şartlar
yerine geldiğinde, bu prensibi uygulamak vâciptir. Bu ilke, siyasî boyutuyla
ele alınmaktadır. İlim ve kudret şartları bulunduğu
taktirde onu uygulamak
zorunludur. Mazlûma yardım etmek ve onu zâlimden kurtarmak farzdır. Bu
ilke gereği, halkı isyankar olan bir memleketten göç etmek (hicret) vâciptir.
Bu prensibi uygulamaya önem veren Zeydîlik’te bu prensibi uygulamakla
sorumlu
muhtesib adıyla bilinen kişiler bulunmaktadır. Muhtesib, imam
adına şehir, kasaba ve köylerde bu prensibin uygulayıcısıdır. Zeydîler, bu
ilkeyi hem dinî hem de siyasî boyutuyla kurumsallaştırmaya çalışmışlardır
(Gökalp, 2006).
Zeydî fıkhı, füru konularında birçok hususta Hanefî fıkhı ile büyük bir
yakınlık içindedir. İmam Ebû Hanife, Zeyd’le irtibatı olan bir fakih olup, onu
Emevîler’e karşı isyanında desteklediği için bazı Zeydî tarihçiler Ebû
Hanîfe’yi Zeydiyye ricâlinden saymışlar; Zeydiyye imamları da, Ebû
Hanife’ye nisbet
edilen ifade ve metinleri, kendi ifade ve metinleri olarak
kabul etmişlerdir. Kısacası Zeydiyye, amelî esasların çoğunda, genellikle
Hanefiyye mezhebine yakın görüşleri benimsemektedir. Bazı konularda ise
diğer Şiî fırkalarla parelellik arzeden Zeydiyye, humus vergisi konusunda
İmâmiyye’ye oldukça yakındır. Bunun yanında İmâmiyye’nin meşrû kabul
ettiği mut‘a nikahı, yani belli bir zaman ve ücret (mut’a) mukabili akdedilmiş
muvakkat nikah, Zeydî fıkhına göre, İslâm’ın ilk devrinde mübah
iken daha
sonra neshedilmiş haram bir nikah türüdür. Yine Zeydîler’e göre,
İmâmiyye’den farklı olarak, mestler üzerine meshetmek, adil veya zalim
herkesin arkasında namaz kılmak, Ehl-i Kitab’ın kestiğini yemek caiz;
fakat
muvakkat nikahın yanı sıra takiyye yasak, bedâ ise mümkün değildir (Öz, s.
86-7).
Dostları ilə paylaş: