Ravzât'ul-Cennât (Fi Usûlil-İtikâd)



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə21/29
tarix04.01.2019
ölçüsü0,75 Mb.
#90462
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   29

İtikad Ve İman

• «Allaha inandım de ve dosdoğru yürü!» Hadis meali...

• İtikad, mücerret inanma keyfiyeti... İnsanoğlunun, perdelerini açmak üzere geldiği kâinatta ulvî mânalar ve üstün gerçekler man­zumesini doğrulama ve benimseme şuuru... İman ise bu manzume­nin merkezî mâna noktasına bağlanma duygusu...

• İtikadın dâiresi din, imânın da merkezi yaratıcı kudret...

• Böylece dinin tarifi de meydana çıkıyor: Din, topyekûn var­lığı icad eden yaratıcı müessire bağlı itikatlar manzumesidir.

• İtikad ve iman, gören, işiten, koklayan, tadan, dokunan ve bu beş hassenin birleşiminde ve ötesinde duyan, sezen ve düşünen, in­sanın nereden ve niçin geldiği, suâli üzerinde, kendisini vücuda ge­tirici mutlak müessire ve onun kanunlarına inanması diye çerçeve­lenebilir.

• Mutlak müessir, insana varlık veren mutlak «var»... Adı da Allah...

• İnsanda, ilk his, mahlûk olduğu, yokken var edildiği ve yara­tıcısı olmayan yaratığın olamayacağı bedahetidir.


Tevhid

• Mutlak müessir diye işaretlediğimiz, mutlak kudretin sahibi mutlak ZAT... Mutlak zat, vücud olmanın, sayıya girmesi muhal ol­manın, mutlak keyfiyet ve yegânelik anlamiyîe BİR'dir.

• Oluşun, olmanın gereği BİR... Kemmiyeti yakan ve zatiyle ka­lan namütenahi BİR...

• İmam-ı Âzam «Fıkh-ı Ekber» isimli eserinde, bu BİR'i, akıl hamlesinin son mecaliyle, BİR üstü BİR mânasına sayı dışı «şiddet­le bir» diye tarif eder.

• Şah-ı Nakşibend'in «mutlak tevhid mümkün değildir» diyerek anlaşılmasını akıl dışı kabul ettiği, her şeyi silici, sayılan berhava edici ve yalınız kendisi kalıcı BİR...

• Akü bu namütenahi derin mânaya hesapla yol bulamaz; ve bu mânada, Allahta kaybolmak, yokluğa bürünmek, öz varlığım yitirmek ve İlâhî visale ermek gibi, gayelerin gayesi zuhur etmeye başlar. Öy­le bir ufuk noktası ki, ne akim, ne de bu eserin mevzuu...

• Miraçta, «Sidre-tül-müntehâ — nihayetteki ağaç» noktasında, artık daha ileriye geçemeyeceğini, geçecek olursa kanatlarının yana­cağını ve ötesine ancak aşkla geçilebileceğini söyleyen, akılda son mer­tebe Cebrail, mutlak tevhidin eriyip silinmekten ibaret olduğunu işa­retlemiştir.

• Böyleyken iman ve itikad ile mükellef akla düşen borç, ken­disinin kuşatılmışlığını ve mahpusluğunu düşünüp hiçbir işe yarama­yacağına hükmetmek yerine, aksine, İlâhi bahş olarak pek büyük bir nimet olduğunu takdir etmek, fakat asıl kuşatıcı ve sınırlayıcı Zat önünde yükseldikçe küçük kalacağı şuurunu tutmak... Allahı, ortak-sız, benzersiz, eşsiz, misâlsiz ve misilsiz BİR kabul etmek...

• Tevhid sırrı üzerinde, sadece duygu emrine tâbi bir ölçü aleti olduğunu bilen, anlayan ve kendisini hudut dışı zorlamayan akıldır ki, Peygamberlerden sonra insanlığın en yüksek zirvesi Hazret-i Sbu-bekr'in vasfettiği dereceye ulaşır: «İdrakin aczini idraktir ki, idrak­tir...»

• Erenlerin «bu iş ne akılla olur, ne de akılsız» demelerindekj sır, böylece anlaşılmış gibi oluyor ve akla en büyük memuriyet sânı, ken­di kendisini anlamaya bakmak, duracağı ve koşacağı yerleri görebil­mekte toplanıyor. İdrak saltanatı kalbin bedahet duygusuna geçiyor ve akla bu duygunun sadece tartı memurluğu düşüyor.

• O halde itikad ve tevhid bahsinde akim ister istemez kurcala­yacağı ve cevap arayacağı «İlâhî keyfiyet nedir?» sualine yine akılla verilecek cevap «varlığı ve kâmil kudreti bedahet duygusiyle sezilen Mutlak Zat» demekten ibaret kalıyor ve bu kadarı akla ve mümine yetiyor.

• Allah ve Resulünün kitaplarından sonra dinde en büyük eser ka­bul edilen «Mektubat-ı İmam-ı Rabbânî»den kısa bir cümle: «Allah tecelli eder, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde...» Üç ke­re tekrarlanan «öte» tâbirinin sayılar boyunca sonsuz ötesi...

• Tevhidte yol, bu sonsuz öteler anlayışı içinde, aklı, kendi âlet-leriyle hakikate erdiği vehminden korumak ve Allah'ı bulmayı, onda kaybolmakta bilmektir.

• Nitekim bu eserde mevzûumuz ve gayemiz bakımından üzerin­de daha fazla duramayacağımız ve kelimeler fezasında milyarlarca ışık senesi yol alınsa bile eksik kalacağım bildiğimiz bu bahiste en ileri akıl hamlesi şu tasavvuf düsturunda pırıldıyor: «Kendinde olmak kü­für, kendinden geçmek iman...»


İsim

• Hadis meali: «Bir kimse güzel isimlerden 99'unu sayar, mâna­larını bilip doğrularsa cennetlik olur.»

• Allah kelimesi, âlemleri yaratan, o da aynı bir yaratık mevkiin­deki yokluk uçurumundan kulunu çekip ona vücut veren Mutlak Za­tın hâs ismidir ve böyle bir hususiyet Hakkı hep sıfatiyle belirtici baş­ka dillerde mevcut değildir.

• Bu isme, alem, simge, arma, tuğra göziyle bakabiliriz. Aslî harfler dairesinde yazüışiyle de, okunuşiyle de böyle...

Kaydettiğimiz gibi, Arapça da dahil, her dildeki sıfat ve delâ­let ifâdesi isimler, başta müslümanlarm kullandıkları İlâh, Rab, Mev­lâ, Hüdâ, Yaradan, Tanrı gibi adlar bulunmak üzere birer zahirî tas­dik ve tevhid işareti olmaktan ileriye geçemez ve Allah adının ye­rini tutamaz. Hele «Tanrı» kelimesi İslâm'dan önceki Türkçe'de «Tanyeri» kökünden geldiği ve güneşe tapmayı ifade ettiği için, mücerret İlâh mânasında olsa bile put kokusu vermekten uzak tutulamaz.

• Allahın alem, tuğra isminden sonra ve bu ismin etrafında tek tek birer sıfat belirtici sayısız adlan vardır. Bunlardan Kur'ân ile bilinenlere ve bir grup halinde tespit edilmiş olanlara «Esmâ-ül-Hüs-nâ = Güzel isimler» denilir.

• Gösterdiğimiz üzere isim ve sıfatlar sayısız, levhalaştınlan 99 ad ise sabittir.

• İsimlerin Allah adından ayrı, 99'a kadar götürülmesinde sayı­ları sınırlamamak, tahditçilikten kaçınmak ve en kemâlli sayı 99 üze­rinde sonsuzluğu işaretlemek sırrı vardır.

• Bu isimleri akim mantık hesabına göre yorumlamak değil, zevk ve sır idrâkiyle tadmak gerekir.

Temel Esaslar

Temellerin temeli, Allah'a iman ve itikad gayesinin güneşine bağlı 6 ışık sütunu...

• «Allaha inandım» la başlayan temel esaslar manzumesinin adı «Âmentü...»

• Bu «inandım»dan sonra neler geldiğini görüyorsunuz. Ve peşin­den temellerin temeli üzerine nakışlı iman anahtarı: «Şehâdet ederim ki, Allahtan gayrı İlâh yoktur ve şehâdet ederim ki, M... Onun kulu ve resulü...»

• Şehâdet Kelimesini zâhirindeki mânasiyle" benimseyen her fert, esası bozucu bir inanışa veya esasın gerektirdiği inanışları yalanlama­ya düşmedikçe, fiileri ve davranışları ne olursa olsun, müslümandır. Kavranması çok zor olan bu inceler incesi noktayı gerçek ve derin mü' minler ruhlarında mahyalaştırsm...

• «Âmentü»nün 6 esası, bütün din dairesini kuşatıcı, «Allah'a inandırmadan sonra 6 esas...



Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin