2.5. Figüratif Konulu Resimlerde Özürlü Figürlerin Durumu
Portrelerde yapılan analizlerden sonra incelemenin bu aşamasında, figüratif ağırlıklı yapıtlarda engelli insanların sanatçılar tarafından nasıl resmedildiğini göreceğiz.
Analize, Sanat Tarihi'nde büyük bir yeri olan, yüzyıllarca sonra bile sayısız ressama örnek olan bir ismin yani Velasquez'in iki tane önemli yapıtı ile devam edilmektedir.
Resim 30 : Soytarı, (Soytarı Don Sebastiano de Morra "The Surrender of Breda-1635).
1599-1660, Diego de Silva Velasquez, (42x32cm), The Prado-Madrid,
İspanyol, Barok, Tuval üzerine yağlıboya.
"Breda şehri bu günkü Hollanda'nın Güney sınırında bulunur. Resim, Hollanda'ya karşı kazanılan Büyük İspanyol Zaferini konu alır. İtalya seyahatinin tesirleri bu tabloda görülür. İki büyük kalabalığı içeren, derin bir boşluğa uzanan, iki boyutlu bir düzeni olan bir kompozisyon vardır. Soytarı bu tablodan bir detaydır."68
Sanatçının inceleyeceğimiz ikinci yapıtı da yine oturan bir cüce figürüdür.
Resim 31 : El Primo, Diego de Silva Velasquez, (121x144cm),
The Prado, Madrid, İspanyol Barok Tuval üzerine yağlıboya.
"The Dwarf" El Primo (1644)"69
Erken ve Olgun Barok resim yaratıcısı olmuştur. "Rönesans'ın optik, mantıklı, yalın çizimi ortadan kalkmakta ve fırçayla karalanıveren işaretler meydana gelmektedir.bu husus, aslında sanatçının, kendini, modeline teksif etmesinden ve vecd içinde çalışmasından oluşmaktadır. İşte bu inşacı olmaktan uzaklaşma, sanatçıları Barok anlayışı içine sokmaktadır."70 Velasquez, nesnenin poz güzelliği yanında, malzemenin izlenime göre kullanılışından meydana gelen yeni bir estetiği bulmuştur. Dinsel ve mitolojik konulu tablolarda yapmıştır. Velasquez, büyük çapta bir portre ressamıdır. Velasquez, büyük çapta bir portre ressamıdır. Velasquez, taklitçilerin yapıtlarından öğrendiği Caravaggio'nun tarz ve buluşlarının çok etkisinde kalmıştı. Caravaggio'nun "doğalcılık" programını özümlemiş, sanatını, her türlü yapmacıklardan uzak olarak, doğanın tutkulu gözlemine adamıştı.
"Velasquez'in en olgun yapıtları, fırça vuruşun etkisine ve renklerin zarif uyumuna o kadar bağlıdır ki, bu yapıtların fotoğrafları aslının ancak soluk bir gölgesini yansıtabilir."71
"XIX. yüzyıl Paris'indeki izlenimciliğin kurucuları, Velasquez'e, geçmişin tüm ressamlarından daha çok ilgi duymuşlardır.
Doğayı hep taze bir gözle görüp gözlemlemek, renklerin ve ışığın hep yeni uyumlarını bulgulayıp tat almak, ressamın başlıca ödevidir."72
Velasquez yalnız soyluların değil, saray cücelerinin de resimlerini yapmıştır. Saray şarlatanlarının, cücelerinin portrelerinde karakterlerinin tümüyle yansıdığı görülmektedir. Bu tablolar karşısında hiç kimse, betimlenen şeylerin güzel mi yoksa çirkin mi, sahnenin önemli mi yoksa sıradan bir şey mi olduğunu sormayacaktır.
"Velasquez'in cüceleri konu edinmesinin ilk görünür nedeni şüphesiz Saray'da cücelerin yaşamasıdır. Ama sıradan bir ilgi değildir bu; onlara uğrayıp geçmez ressam; üzerlerinde kalır cücelerin, gövdelerine de yüzlerine olduğu gibi bakakalır.
Yüzlerce sıradan, anlamsız, bir örnek yüzün, bakışın, duruşun arasından cüceninki hemen ayrılır: İlk anda öne çıkan komik öğenin yanı başında trajik öğe durur. Bu yüzün barındırdığı ifade git gide çağıran, soğuran, yüzün bir bakıma, arka yüzünü davet eden bir kuyudur, cücenin çocuk ile yetişkin arasında salınan gerçeği, olmaması gereken yerde olanın tedirginliğini duyurur ressama: "Büyümüş de küçülmüş" olan değildir, tuvalin arkasında oturan, büyümüş ama bilinen anlamda büyümemiş olandır: Kırışmış gözlerde, bir parça eprimiş tüysüz yanaklarda, ağzın kıyısına inen dalgın oysa sert kıvrımlarda poz veren çocuğun neşe verici ciddiyetinin yerini cücenin iç burucu ciddiyeti alır."73
Bu iki çalışmada Velasquez, bu tür yaşamsal gerçekleri de gördüğünü, bunlar üzerinde de durulması gerektiğinin gözler önüne sermiştir. Hakaret anlamına geleceği için hiçbir acıma duygusuna yer vermemiş, bu zavallı yaratıkları da krala karşı gösterdiği aynı saygılı ve nesnel tutumla çizmiştir. Velasquez resimleriyle, en yüksek yargıcın önünde bütün insanların eşit olduğunu anlatmaktadır.
Kuşkusuz bu erdemli bir tutumdur. Velasquez'in sanatına insancıl değerini kazandıran, Rembrandt'ın yapıtlarında olduğu gibi, onda da soylu bir ruhun yansıdığının görülmesidir. Velasquez'in yoğun bir doğa gözlemciliği olmuştur.
Figürler, her iki resimde de koyu bir fon üzerine yerleştirilmişlerdir. Velasquez, canlı pembeler ve sarılar kullanarak (limon sarıları) sıcak renklerin alışılmış düzenini yumuşatmıştır. Bu yapıtlar, saydamlık ve akıcılık taşıyan yapıtlarıdır. Bu iki eserde de mistik, reformcu ve gerçekçi bir yaklaşım sergileyen Velasquez'in tavrı Barok Resim Sanatı'nın özünü oluşturduğunun bir göstergesi olmuştur.
"Sanatçı sarayda çalışan birçok cüce ve çolak soytarının resmini büyük bir zevkle işlemiştir. Soytarı De Morra'dan başka sanatçıyı meşhur eden bu çeşit resimlerden El Primo, Calabacillas ve Lezcano portreleri birer şaheser sayılır. Budala suratlı, raşitik bünyeli bu saray soytarıları ve cüceler, Velasquez sayesinde ölümsüz bir güzelliğe bürünmüşlerdir sonra ki bu resimler hilkat garibelerinin bile asil bir sanat anlayışı içinde canlandırılabileceklerinin en güzel örneğidir."74
Velasquez'den sonra, figüratif anlamda, özürlü insanlara sanatında yer veren, Ribera, Lautrec ve Picasso gibi isimlerin yapıtlarından, konu ile ilgili olan örnekleri sizlere sunmayı sürdürüyoruz.
Resim 32 : Sakat Çocuk, Jusépe de Ribera, İspanyol-Barok, Tuval üz. yağlıboya.
İspanyol ressamı Jusépe de Ribera 1591 'de doğmuş, 1652'de Napoli'de ölmüştür. 16 yaşında İtalya'ya gelmiş, Roma'da Caravaggio'nun resimlerini Parma'da Correggio'nunkileri görmüştür. Kişisel üslûbunu bu etkiler biçimlendirir. Ribera, ulusal İspanyol Sanatı'nın temsilciliğini yapmıştır. Bu dönemde, halk mistik Hıristiyan düşüncelerine çok yakındır. Bu nedenle de doğalcılık burada hiç zorlanmadan ateşli bir mistisizmle birleşerek yaygınlaşır. İspanyol ressamlarının doğa duygusu o denli güçlüdür ki, en geleneksel konuları işleyen dinsel resimler bile yaşam doludur. "Napoli'deki İspanyol Kral Naibi'nin saray ressamı olan ve Lo Spagnoletto adıyla bilinen Jusépe de Ribera'nın sanatı aşağı yukarı Caravaggio ile İspanyol doğalcılığının arasında bir noktadır."75 Dramatik bir anlatımı yumuşak bir çerçeveye sokmadaki ustalığı hemen dikkati çeker.
XVII. yüzyıl İspanya'da sanat yönünden bir altın devir olmuştur. Ribera'da bu yüzyılda yaşamış büyük ve ünlü bir resim sanatçısıdır. Bu dönemde İspanya'nın politik ekonomik bunalımları ve buna karşın sanatın büyük boyutta gelişmesi bir ölçüde çelişkili görülebilir. Fakat Ribera'nın sanatı, 17. yüzyıl İspanyası'nın ateşli dindarlığını, İtalyan sanatçı Caravaggio'dan aldığı güçlü ve dramatik ışık-gölge oyunlarını (chiaroscuro) kullanarak başarıyla yansıtır. 1616'da Napoli'ye yerleşen Ribera, bir eleştirmenin dediği gibi "iğrençliğin şiiri"ni yakalayarak, Büyük Napoli Okulu geleneğinin temelini atmıştır.
Jusépe de Ribera, Caravaggio'nun İspanyol temsilcisi sayılır. Kendisi ışık-karanlık çelişkilerine önem vermiştir. İspanyol insanının kişiliğini şiddetli bir biçim olgusuna aktarmakta ustadır. Olgunluk döneminde özgün bir mizacın varlığını doğrulamıştır. Sanatı, sert bir gerçekçiliğe dayanır. Bir çok çizim yapmıştır. Aside yatırma tekniği ile yaptığı baskıları türünün en güzel örnekleri olmuştur. Sanat görüşü çağdaşı İtalyan ressamlarından görülür biçimde ayrıldığı için, Ona "Küçük İspanyol" ("La Spagnoletto") adını takarlar. Resimleri Caravaggio'nunkiler gibi, güçlü, bütün resmi dolduran figürlerden oluşur. Bunları da karanlık bir fonun önünde büsbütün belirginleştiren bir ışık içinde yerleştirir. Ama bu üslûbu, örnek olarak aldığı ustalardaki özgünlüğe erişmez. Tekniği yüksek bir anlatım gücü taşır, dramatiktir. Boyaları tuvale geniş fırça vuruşlarıyla kabartılı bir biçimde koyan -Herrera gibi- Sevilla Okulu ressamlarına daha yakındır. Bugün dinsel resimlerinden çok, dilenciler üstüne çalışmaları ilgimizi çekmektedir: "Kötürüm" (Louvre, Paris) gibi.
Burada gerçekçi olmaktan çok alaycı bir tutum görülür, serüvencilerle avare hırsızların kahramanlıklarını konu edinen pikaresk roman türüyle bir bağlantı sezilir. Velasquez ile Murillo'nun resimlerinde de bu gözlenir.
Figürlerinde anatomik anamolileri, deformasyonları belirtmekten çekinmez. Sakat Çocuk'da bu nitelikli tablolarından biridir.
Ribera'nın belirgin teknik özelliklerini taşıyan eserde kahve tonları ve hafif pembeler, uçuk turuncular yer almaktadır. Kumaş kıvrımlarındaki hareketlilik tam bir bütünlük sağlar. Çocuğun yüzündeki anlamsız gülümseme, amaçsız ve boş bakışlar onun zihinsel durumunu başarı ile yansıtan bir ifade ile verilmek istenmiştir.
Figür tuvali doldurmuştur. Yine çocuğun ruhsal ve bedensel durumu Caravaggioculuk olarak bilinen TENEBRİSMO tekniği ile gösterilmiştir. Bu teknik koyu gölge tekniğidir. Koyu ya da bulanık fondaki figür birden bire mumla aydınlatılmış gibi güçlendirilmiştir. Elinin ve kolunun, vücudu ile bütünleşen, fiziki yapısını ortaya çıkaran salkınımlı hareketi çok iyi verilmiştir.
Resim 33 : Sakatlığı, Toulouse Lautrec, Neo-Empresyonizm, Tuval üz.yağlıboya
XIX. yüzyılın sonunda yetişen değerli ve ünlü resmi, gravür ve afiş sanatçısıdır. "Henri, Kont Alphonse de Toulouse-Lautrec-Maufa ile Adéle Tapié de Céleyran'ın oğlu olarak 1846'da Albi'de doğdu; bu nedenle Toulouse kontlarından gelmekteydi. Zayıf yapılı bir çocuktu; 1878 ve 1897 yıllarında geçirdiği iki kaza sonucu bacak kemikleri kırıldı; bu olay onun büyümesini durdurdu ve sonuçta tüm yaşamı boyunca cüce olarak kaldı. Bu zamanlarda çizime başlayan Henri, hemen daima at ve araba resimleri çiziyordu."76 Lautrec'in sanat duygusu ve becerisi çocukluk yaşında başladığı okul defterlerindeki desenlerden anlaşılmıştır.
"Ailesinin tanıdığı bir ressamın yanında desen ve suluboya çalışmaları yaparak sanatını geliştiren Lautrec Paris'e gitmiş, orada akademik resim sanatçıları Léon Bonnat ve I. Cormon atölyelerinde çalışmıştır... Politik kargaşalar, parasal skandallar, anarşist fikirler, devlet adamlarının yolsuz hareketleri toplumu rahatsız etmektedir...
Vücut yapısı arızâlı olan Lautrec'de bu bunalımlar tepkiler yaratmıştır. Ancak sanatçı yazgısına yılmadan katlanma direncini gösterebilmiştir.
Aile çevresinin toplumsal değerlendirmelerini çağdışı önyargılar sayan sanatçı Paris'te Music-Hall'leri ve hayat kadınlarının yaşamlarını incelemeye koyularak kendini anormal sayma ruh hâletinden (psychose) sıyrılmaya çalışmıştır. Çok titiz bir karakter inceleyicisi olan Lautrec hayat kadınlarını Music-Hall'lerde, gece kulüplerinde, sefâleti aldatıcı lüks içinde gizleyen çeşitli yaşam ortamlarında incelemiştir... Lautrec onları insancıl bir sevgi ile, acıyarak ve üzülerek tasvir etmiştir... Hareket ve karakter etüdleri Lautrec'in sanatının temelidir... Çirkini daha çirkin göstermek, güzeli idealize etmek yoluna gitmemiştir. Karakterleri gereğince belirtmek amacıyla figürlere karikatür görüntüsü vermiştir."77
Sanatçıyı artistik teoriler, geleneksel sanat kavramları ilgilendirmemiştir. Öğrencisi olmamış, hiçbir sanatçıyı etkilemeyi düşünmemiştir. Renkli litografi tekniğini incelemiş ve ustalıkla, gravür ve afişlerine uygulamıştır.
Sanatçının yağlıboya eserlerinde, gravürlerinde, afişlerinde, desenin hareketi gereğince değerlendirme bakımından önemli yeri vardır. Kıvrak çizgiler, genellikle düz planda (á-plat) renkler kullanmıştır.
Lautrec, 9 Eylül 1901 'de Gironde'daki Malromé aile malikânesinde 37 yaşında hayata gözlerini yumdu. Sanatçı ilk kez afişi ortaya çıkartmıştır. Çalışmalarının daha çok grafiksel yönü ağırlıklı olmuştur.
Lautrec, kendini toplumdan tamamen kopmuş hissetmiştir. Marjinal sınıflara yakın olmayı yeğleyerek çevresine topladığı artist, palyaço, dansçı ve fahişelerin resimlerini yapmıştır. "Hem içer hem de bu karanlık, düşkün dünyanın soylularını ve yıldızlarını izleyerek onları betimlerdi. Yapıtlarındaki hızlı üslup ve görünür fırça vuruşları onun dans salonunda otururken resim yaptığını göstermektedir."78
Toulouse Lautrec, çevresinde gördüklerini idealize ederek değil, oldukları gibi resmetmeye çalışmıştır. Modellerine bütünüyle insanca yaklaşması, ancak kesin gerçekçi tavrını kaybetmeyişi tüm yapıtlarının özelliğini oluşturur. Sanatçının algıları son derece kuvvetlidir. Kişinin doğuştan gelen özellikleri ile sonradan kazandığı hiçbir özellik gözünden kaçmamıştır. Eserlerinde çarpıcı bir inandırıcılık ve gerçekçilik vardır. Modeli en hazırlıksız anında yakalayıp resmetmeyi amaçlamıştır. Çünkü o zaman kişinin gerçek özellikleri resmedilmiş olacaktır. Ressam, keskin bir görüşe ve büyük bir ustalığa sahiptir. Böyle olabilmek için hazırladığı bir sürü çizim ve eskiz bunu kanıtlamaktadır. Işığa fazla önem vermemiştir. Daha çok ifade ve ruh haletinin tefsiri ile ilgilenmiştir. Tahlilci bir portre ressamı olmuştur. Saf, sade renkler ve özentisiz kompozisyona yer vermiştir. Zıt renklere karşı da bir eğilimi vardır. Desenini fırça ile çizdiği ve boyaları hafif sürdüğü için resimleri ilk bakışta çarçabuk çırpıştırılmış karalamaları andırabilir.
"1901 yılı Eylül'ünün onuncu günü Paris'te çıkan gazetelerde şu haber okunuyordu:
"Toulouse - Lautrec dün gece Malromé Şatosunda öldü. Bu adan, sakat bir vücutta ancak sakat bir kafanın barınabileceğine en büyük örnekti. Sanatında hep çirkinliği dile getirdi, hayatın iğrenç taraflarını bulup çıkarmaktan sonsuz zevk duydu. Ne yazık ki bu suretle bir çok çağdaş sanatçıya da kötü ve zararlı bir miras bıraktı."
Birçok taşra gazetesi de bu fikri paylaşarak Lautrec'i yerden yere vurdular. Oysa ki çeyrek asır sonra dış görünüşü bakımından çirkin, biçimsiz bir cüce olan bu adam, resim dünyasının devleri arasına girecek, ölümsüz eserleri karşısında herkes hürmetle eğilecekti.
Paris'in sihrini onun kadar duyuran, yaşatan ikinci bir sanatçı daha yoktur."79
Resim 34 : Toulouse Lautrec, 1892 yılında.
Sanatçının resimlerine hüzünlü bir ifadenin hâkim olduğu inkâr edilemez. Gerçekten de bütün eserlerinde yalnız hayatın aşağılık taraflarını, çirkinliğini ortaya döktüğü iddia edildi. Fakat güttüğü gaye ahlâk yobazlığına sapmadan sadece gördüğünü vermek olmuştur.
Lautrec, çevresindeki arazları görmekle kalmayıp, kendi fiziksel durumunda gözardı etme yolunu seçmemiştir. Aksine kendisinde gördüğünün de acıma ve hakaret duygularından sıyrılmış bir gerçeklikle yansıtmıştır.
Bu tabloda (Resim33) Lautrec, sakatlığını resmetmiştir. Çocukken geçirdiği kazalar, O'nu sakat ve bodur bırakmıştır. Bu arızalı vücut yapısından dolayı zaman zaman bunalıma düşse de sanatçı yazgısına yılmadan katlanma direncini göstermiştir. Çirkini daha çirkin göstermek, güzeli idealize etmek yoluna gitmeyen Lautrec, kendi halini de çekinmeden resmetmiştir. Karakterini gereğince belirtebilmek için kendisini bize biraz da karikatüre ederek yansıtmıştır. Tablodaki renkler prizmadan çıktığı gibidir. Renkçiliği hemen belli olur.
Bu eserinin taviz vermeyen içtenliği ve ele alınan konuyu vurgulayarak göstermesi, insanların duygularını etkileyip incitebilir. Ancak onun bu yapıtı ve diğer çalışmaları aşırı duyarlı ve yararlı bir ruhun, yaşadığı dünyaya gösterdiği tepkilerdir. Toulouse Lautrec, çevresindeki acımasızlığa ve adaletsizliğe isyan etmemiştir. Ama insan ruhunun o acı sırrına nüfus etmeye çalışmıştır.
Lautrec'ten sonra Picasso'nun yapıtları ile incelemeyi sürdürüyoruz.
Resim 35 : İhtiyar Kör Gitarist (The Blind Old Guitarist),1903, Pablo Picasso, (473/4x321/2"), Chicago Sanat Enstitüsü (The Art Institue of Chicago-Helen Brich Bartlett Memorial Collection-Helen Brich Hatıra Koleksiyonundan alınmıştır). Picasso'nun Mavi Dönemi, Tuval üzerine yağlıboya.
Picasso, Kübizm kurucusudur. 1881 yılında Güney İspanya'nın bir kıyı kenti, Malaga'da doğmuştur. Çocukluk yaşında sanata yatkınlığı beliren Pablo'nun yetişmesinde kendisi de sanatçı olan babasının bilinçli etkileri olmuştur. Picasso bir devre hatta bir yüzyıla sanat rengini vermiştir. Hiçbir ekole girmemiş, tersine birçok özgün ve özgür ekollerin ve stillerin yaratıcısı olmuştur. Kübizme, konu ve olaylar gerektirdikçe ekspresyonist, sürrealist anlatımlarla değişik ve yeni formlar vermiştir.
Paris'te ilk sıkıntılı ve bunalımlı yıllarda natüralist stilde eserler vermiştir. Bu eserler sanatçıların yaşam koşullarına göre kederli, hüzünlü ya da aydın ve renkli olmuştur. Kederli ve gamlı eserler Mavi Devir(1901-1904 arası), Aydın ve Renkli eserler(1905-1906 arası) Pembe Devir ürünleridir. Mavi Devir'de yoksullar, dilenciler, zor yaşam koşullarında çalışan kişiler tasvir olunmuştur. Renkleri monokrom ve mavidir. İhtiyar Kör Gitarist bu döneme ait bir çalışmasıdır.
Bir süre sonra yapıtlarında konuları değişmiş, konu ve ifade daha az hüzünlü, daha yumuşak olmuştur. Yaşadığı mutlu bir beraberlik ve tabloların geçimini sağlayabilecek fiyatlarla satılması olumlu sonuçlar vermiş, böylece stilinde pembe Devir başlatmıştır.Bu dönemde pembe, mavi, açık kahverengi gibi renkleri kullanmıştır. Tek ya da grup halinde Sirk Cambazları, Cambaz Aile Çiftleri bu stilinin konuları olmuştur.
1907 'de Avignon'lu Kızlar Tablosu ile Kübizme yol açan Picasso, Analitik ve Sentetik Kübizm türlerini uzun süre uygulamıştır. Sanatçı 1973'te hayatını kaybetmiştir.
Sanatçının bir diğer eseri Yaşlı Yahudi (The Old Jew) veya Kör Yaşlı Adam ve Genç Oğlan (Blind Old Man and Boy) isimleriyle anılan tablosudur.
"1903 yılında, tuval üzerine yağlıboya tekniği ile yapılan tablo 92x125 cm. ebatlarındadır. Moskova Modern Batı Sanatı Müzesinde yer alan yapıt Mavi Dönemin tipik bir örneğidir."80
Resim 36 : Yaşlı Yahudi, Picasso.
Tekrar İhtiyar Kör Gitarist'e döndüğümüzde şunları söylemek mümkün;
Eser, Arkaik-Grek yada Mısır Sanatı atmosferini taşımaktadır.
"Adam gitar üzerine eğilmiş, gün yeşildir.
Onlar ise mavi bir gitarın vardır dedi.
Ve her şeyi istediğiniz gibi yapamazsınız dediler.
Yaşlı adamda her şey olduğu gibidir
Ve mavi gitar tarafından değiştirilir.
WALLACE STEVENS
Bu resimdeki figürde kördür. Mavi dönemin aşırı ucunu temsil eder. Dışavurumcu ve romantik El Greco'nun tesiri vardır. Bu dönemin bazı heykellerinin izlerini de görebiliriz. Bu resim her şeyi abartır. Pencere gökyüzündeki silüetin çarpıcılığı, başın eğilişi ve figürün acıyla gerilmiş pozu hayli abartılıdır. Resmin açısı ise çok çarpıcıdır."81
Sanatçının incelenen ikinci yapıtının Klâsik Üslûp'ta olduğunu söylemek mümkündür. Bu eserin özellikleri ise şöyledir:
Resim 37 : Kör Adamın Yemeği (Blind Man's Meal), 1903, Pablo Picasso,
(371/2x371/4''), Metropolitan Sanat Müzesi (Bay ve Bayan İra Haupt
bağışlamıştır), Picasso'nun Mavi Dönemi, Tuval üzerine yağlıboya.
"Picasso Paris ve Barcelona'da çok fakirdi, aşırı yokluk çekmiştir. Çoğunlukla aç gezdiğinden dolayı ilk eserleri yemek ve içmek üzerinedir. Bu temayı içeren resimler ressamın kendi hayatının bir yansımasıdır. Tekrar ve tekrar bir masada oturan kadın ve erkek figürleri işledi. Şayet masa üzerinde yemek varsa, bu genellikle bir tas bulgur çorbası veya bir dilim kuru ekmek, içecek olarak da bir şişe ya da bir bardak şarap olurdu.
Bu kompozisyonun karakteristik özelliği tek figür üzerinedir. Ama bu figür basit bir arka planın önüne çıkar. Figür resmi doldurur. Picasso'nun bu durgun resmi hayatı konu etmiştir."82
Dostları ilə paylaş: |