VII. BÖLÜM YEMEK, DAVET ve MİSAFİRLİKLE İLGİLİ NÜKTELER
1- SAKLAR DA KIŞIN YERLER!
Bir kış günü tavanda asılı üzüm salkımlarına gözü takılan misafirin canı üzüm yemek istemiş. Konuşurken arada sırada tavana bakıyor ve ev sahibine dikkatli nazarları ile üzüm yemek istediğini ima etmeye çalışıyormuş. Fakat misafirin niyetini sezen ev sahibi hiç oralı olmuyormuş!
Nihayet yatma zamanı gelmiş. Misafir dayanamayıp gözlerini tavanda sarkan üzüm salkımlarına dikerek bir tekerleme söylemiş;
—Hey gidi hey! Bizim eller bezem eller
Yatarken de üzüm yerler”
Pişkin ev sahibi hiç istifini bozmadan O’da bir tekerleme ile misafirin niyetini kursağında koymuş;
—Bizim eller izim eller
Saklarlar da kışın yerler.”
2- ÇEŞMENİN BAŞINDA YATTIM, YATTIM DA GELDİM!
Ev sahibi yoldan gelen misafirine takılmış.
—Arkadaşım! Bizde adettendir yoldan gelen misafire sorarlar; “Susuz musun? Uykusuz musun?”
Mükellef bir sofra bekleyen uyanık misafir, ev sahibinin sözündeki nükteyi anlamış ve demiş ki;
—Çeşmenin başında yattım yattım da geldim.
3- SESİ DE NE GÜZEL ÇIKIYOR!
Hâne sahibi kahvaltıya kalmadan misafiri erkence yola koymak istemiş. Yoldan, yolculuktan bahsederken o esnada uzaklardan yanık bir türkü sesi gelmiş. Bunun üzerine misafiri başından atabilmek için uzaktaki yolcuyu işaret ederek imalı imalı mırıldanmış;
—Komşuların misafiri nasıl da erkenci! Sabahın köründe yola çıkmış. Türkü söyleyerek yoluna devam ediyor. Atalarımız da “Erken çıkan yol alır. Tez evlenen döl alır” demişler.
Pişkin misafir, ev sahibinin niyetini anladığı için;
—“Haklısın dostum! Misafir yola erken çıkmışa benziyor. Sesi hem gür çıkıyor, hem de yanık yanık geliyor! Garibimin sesi tereyağı gibi sâde, kaymak gibi pürüzsüz mâşâallah. Galiba ev sahibi çok cömertmiş, kahvaltıyı çok iyi yaptırmışa benziyor” demiş.
4- BU TAVANI KAÇA YAPTIRDIN?
Obur misafir sofraya konulan çorbayı çabuk çabuk kaşıklarken ağzı yanmış gözleri sulanmış! Aceleciliğini belli etmemek için de başını yukarı dikmiş, sanki tavana bakıyormuş gibi yaparak ev sahibine sormuş!
—Arkadaş! Tavan da pek güzel olmuş! Kaça yaptırdın?
Misafirin aceleciliğine ince bir gönderme yapan ev sahibi ise;
—Bir sabırla bir üflemeye yaptırdım” demiş.
Vakit geçmiş, zaman ilerlemiş ama misafir bir türlü kalkıp gitmeği bilmiyormuş. Hane sahibinin esnemesine, kestirmesine hiç aldırış etmeyen misafir kalkıp gideceği yerde, yüksek perdeden konuşmaya devam ediyormuş. Nihayet gözleri açılan ev sahibi, misafirine gitmesi için;
—“Rahmetlik babam da benim gibi misafiri çok severdi. İzzet, ikram yapmaya bayılırdı. Ama Rahmetlik, laf arasında “ziyaretin hayırlısı kısa olanı, misafirin hayırlısı ise erken kalkanıdır” diye latife yapmayı da ihmal etmezdi” demiş.
Pişkin misafir habire çerezleri avuç avuç ağzına tıkarken;
—Benim rahmetlik babam da Urumlu184 oturduğu minderi çürütmeden kalkmazmış. Oğul, gittiğin yerde izzet, ikram görürsen acele etme. Yoksa cömert ev sahibinin ikram şevkini kursağında koyarsın” diye tavsiyede bulunurdu” demiş.
6- ENCÂS YEMEKLER!
Medresede Arapça okuyan mollalar, bir gün dersten kaçarak davete gitmişler. Hoca, derste kimseyi bulamayınca evine gitmiş. Ertesi gün dersini anlattıktan sonra şaka ile;
—“Çocuklar dün derse gelemeyecek kadar önemli bir davete gitmişisiniz. Bari yemekler nefis olsaydı” diye takılmış.
Cemi –çoğul- bahsini okumakta olan öğrenciler kaçırdıkları derse hazır olduklarını ima ederek;
—Çok “encâs” yemekler yedik” demişler
Nefis kelimesinin çoğulu olan “enfes” yemekler yedik diyecekleri yerde, necisin çoğulu olan “encâs” yemekler yedik demişler. Hoca efendi gülerek;
—Hocanızın sözünü dinlemeyip dersten kaçarsanız, daha böyle çok b.k yersiniz” cevabını vermiş.
7- ÇOCUĞUM DEDESİ GELİPTE HEMEN GİDESİ!
Kayınpeder karşıdan gelirken, gelin hanım çocuğunu severmiş! Kayınpederinin gelip Anadolu tabiriyle mitili atıp, uzun uzun oğlunun evinde kalmasını da istemezmiş! Onu karşıdan görünce sanki çocuğunu seviyormuş gibi kucağına almış hoplatarak kayın babasına bir laf çakıştırmış;
— Çocuğum dedesi! Gelip de hemen gidesi!
Çocuğum dedesi! Gelip de hemen gidesi!
Kayınpeder de torununu kucağına alıp okşayıp severken o da cadaloz geline bir laf göndermesi yapmış;
—Torunumun adı Binali! Dedesi de bir yıl buralı!
8- HATIR İÇİN YEDİM HATIR İÇİN ÖLÜYORUM
Çekingen bir adamı dostları bir gün yemeğe davet etmişler. Pirzolaların, kavurmaların, kebapların alabildiğine yenildiği davette, adamın yavan yavan yediğini gören dostlarından birisi, tabağına biraz et koyarak;
—Ne olur şunları benim hatırım için yiyiver.” demiş
Diğeri tabağa biraz daha pirzola ilave ederek;
—Vallahi bunları da benim hatırın için yemezsen darılırım” demiş.
Bir diğeri de tabağına biraz daha yemek ilave etmiş! Dostlarını kırmamak için her ikramı kabul eden adam, tıka basa yemiş. Ama midesi çevirememiş! Adam başlamış karnını tutarak bağırmaya;
—Hatır için yedim! Hatır için ölüyorum. Hatır için yedim! Hatır için ölüyorum.
9- RAHMETLİNİN CANI ÇIKIVERDİ
İki kafadar arkadaş, düğünlere, davetlere birlikte giderlermiş. Her ne zaman sofraya güzel bir yemek konulsa uyanık olanı arkadaşına babasının nasıl öldüğünü sorarmış.
Rahmetlik babasını çok seven ve ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen onu kaybetmesine çok üzülen arkadaşı başlarmış babasının ölümünü uzun uzun anlatmaya!
—Babam bir gün aniden hastalandı. Doktordan doktora koştuk. Doktor da, ilaç da fayda vermedi! Rahmetli böyle hasta yattı, şöyle acı çekti, neticede vefat etti.
Uyanık olan, bir taraftan arkadaşına “ Ya demek öylemi? Vah vah!” gibi sözlerle arkadaşını dinliyormuş gibi oyalarken, diğer taraftan da sofrada ne varsa siler süpürür, yer bitirirmiş.
Yine bir gün enfes yemeklerle donatılmış bir sofraya konan iki arkadaştan uyanığı arkadaşına;
—Kardeşim rahmetlik babanın ölümünden çok etkilendim. Nasıl vefat etti. Bir daha anlatır mısın?’’ deyince; daha önce aç kalan arkadaşı sözü uzatmadan;
—Rahmetlik babamın hastalığa tutulur tutulmaz hemen canı çıkıverdi.” demiş.
Dostları ilə paylaş: |