İki arkadaş birlikte bir davete gitmişler. Sofraya sevdikleri yemekler konulmuş. Uyanık geçinen arkadaşına;
—Arkadaş sen Yusuf (a.s.)’ın kuyuya atılması kıssasını çok güzel anlatıyorsun! Bana çok tesir etti. Bir daha anlatıversen.” demiş.
Saf olan arkadaşı; Uzun uzun Yusuf (a.s.)’ın kıssasını anlatırken, o yemekleri silip süpürmüş. Sofradan aç kalkan zavallı adam, başka bir davette arkadaşı yine aynı kıssayı anlatmasını isteyince, o bir cümle ile;
— Yusuf kuyuya düştü, çıktı.” demiş.
11- BEN YEMEM AMA ÇOK AZ!
Çocuk sofraya küsmüş! Bir taraftan da göz ucuyla ayrılan yemeğe bakıyormuş! Dayanamamış;
—“Ben yemem ama kime ayırmışsanız çok az.” demiş
12- BU KÖYDE VAR ERKEK DİŞİ
Ücreti köy halkınca ödenen imama sormuşlar;
—Hocam bizim köyde çokça kabak yetiştirilir ve yenilir. Kabak aşı nasıl bir yemektir? Sever misiniz?
İmam başına geleceklerden habersiz safça;
—Çok güzel bir yemektir, peygamber aşıdır.” cevabını vermiş
Ancak o günden itibaren imama Ramazan ayı boyunca, iftarda da sahurda da hep kabak yemeği getirmişler. “Peygamber aşıdır, İmam da nasıl olsa çok sever” diye birbirinden habersiz getirilen kabak yemeğini yemekten usanan İmam Efendi çareyi Cuma salasında köy halkına şikâyet etmekte bulmuş. Cuma günü minareye çıkan ve elini kulağına atan İmam yanık sesiyle makam yaparak salâ gibi şu dörtlüğü okumuş;
“Bu köyde var erkek dişi
Hayra benzer yoktur işi
Sabah akşam kabak aşı
Yenir mi? Ya Rasulallah”
Bunu duyan köylüler hocaya bir daha kabak aşı getirmemişler. Başka yemekler göndermeye başlamışlar.
13- HANGİSİNİ SEVERSİN?
Ev sahibi misafire sormuş;
— Çorba mı içersin? Pilav mı yersin?
Misafir;
—Tasın varsa ikisini de çok severim.
14- HANGİSİ DAHA OBUR!
Şakayı çok seven ev sahibi teklifsiz bir misafiriyle hurma yerken, yediği hurmaların çekirdeğini usulca misafirin önüne koyar, hurmalar yenilip bitirildikten sonra misafirine;
—Amma oburmuşsun hâ! Hele şu önündeki çekirdeklere bak… der.
Misafir ev sahibinin latifesine şu karşılığı verir;
— Efendim! Siz benden daha oburmuşsunuz ki, hurmaları çekirdekleri ile beraber yutmuşsunuz, bakıyorum, önünüzde hiç çekirdek yok.185
15- KESEYE UYGUN OLSUN
Adam oğlunu pazara göndermiş ve tembih etmiş;
— Aman oğlum öyle bir yiyecek al ki;
Ağzımıza katık olsun,
Kendimize eğlence olsun,
Merkebimize yem olsun,
Kesemize de uygun olsun,
Akıllı çocuk; Koca bir karpuzu koltuğuna alıp çıka gelmiş
16- EKMEK BİZİM EVDE DE VAR
Fakir nine gezmeye götürdüğü torununu eve gelince sümsüklermiş;
— Benim akılsız oğlum! Ne zaman adam olacaksın! Ellerin evinde sofraya oturduğumuzda etinden, etinden ye demiyor muyum da sürekli ekmeğe sarılıyorsun? Ekmek bizim evde de var. Ha benim divane oğlum!”
17- BALIKLAR NE DİYOR
Bir ziyafette, sofraya bayat balık getirmişler. Zariflerden birisi, tabağı kaldırıp dudağına, sonra kulağına götürmüş;
— Ne yapıyorsun? diye sormuşlar.
Şu cevabı vermiş;
—Bir hafta evvel akrabalarımdan biri denize düşmüştü, onu sordum. “Biz çıktıktan sonra olmalı haberimiz yok” diyorlar.186
18- HİNT KUMAŞI ÇIKACAK DEĞİL YA!
Fakirin biri, işkembeci dükkânına girip;
— Çorbacı bana şundan 20 paralık çorba yap! Ama yumurtası, limonu, tuzu, biberi ve sarımsağı yerinde olsun.” demiş.
İşkembeci, çorbayı yapıp getirmiş. Adam bir kaşık alıp bakmış! Ne yumurtası, ne de başka malzemesi var. Sanki sade su. İkinci kaşığı almış, kaşığa bir bez parçası takılmış. Bunun üzerine hiddetlenerek işkembeciye bağırıp çağırmaya başlamış;
— Baksana murdar herif, Kâseden ne çıktı! Bez parçasını göstererek
— Bu nedir?” diye sormuş.
İşkembeci;
—Be canım. Niye hiddetleniyorsun yirmi paralık çorbadan Hint kumaşı çıkacak değil ya!” demiş.187
19- AÇ GÖZLÜ HANGİ YEMEĞİ SEVER?
Bir aç gözlüye sormuşlar;
—Yemekler içinde hangisini seversin?
Aç gözlü şu cevabı vermiş.
—Bedava olanını…188
İstanbul’da cimri mi cimri, eli sıkı mı sıkı bir tüccar varmış. Bir gün arkadaşları Fatih Camii müderrisine gitmişler;
—Hocam biz Fatih Camii civarındaki esnafız. Çarşıda çok tutumlu, bencil, cimri bir arkadaşımız var. Yıllardır hiç birimize ne bir yemeği, ne de ikramı nasip oldu. Birlikte ziyaretine gitsek, belki sizden utandığı için bizlere bir ikramı olur.” diye ricada bulunmuşlar.
Hoca Efendi söze sohbete vesile olur diye düşünmüş.
—Arkadaşınızdan randevu alınız” demiş. Onlar da;
—“Yarın öğle namazından sonra Fatih Camii müderrisi ile ziyaretinize geleceğiz! Haberiniz olsun” diye haber göndermişler.
Ertesi gün başta hoca efendi, çarşıdaki bütün arkadaşları adamın mağazasına dalmışlar. Hoşbeşten sonra cimri tüccar Hoca Efendiye sormuş;
—Hocam şeref verdiniz, buyurun ne alırsınız, çay mı, Kahve mi? Çayımız da var, kahvemiz de!
Hoca efendi vakarlı ve soğukkanlı bir şekilde;
—Hacı efendi zahmet olmazsa, yemekten evvel bir açık çayını, yemekten sonrada acı bir kahveni alırız.” demiş.
Bu söz karşısında “gık” bile diyemeyen cimri zengin bütün misafirlerine önce çay, sonra yemek, yemeğin üstüne de birer kahve ısmarlamak zorunda kalmış.
21- BENİ ZİYARETE GELEN AKILLI MİSAFİRLER!
İstanbul yolu üzerinde yolcuların çok uğradığı bir camii ve o’nun misafirlerine devamlı tereyağlı baklava ikram eden güler yüzlü, temiz giyimli bir imamı varmış. Bir gün yolculardan biri imama sormuş;
—Hocam! Yıllardır duyuyor ve bizzat görüyorum. Hep buraya uğrayan yolculara tereyağlı baklava ikram ediyorsun. Sen bir imam maaşı ile bunları nasıl yapıyorsun? Bu değirmenin suyu nerden geliyor?
İmam efendi kendinden emin bir eda ile demiş ki;
—Allah razı olsun! Beni ziyarete gelenler sizler gibi öyle akıllı, düşünceli misafirler ki; Herkes yiyeceği baklavayı kendisi getiriyor. Bana da ikram etmek düşüyor.”
Dostları ilə paylaş: |