128. Mezmur: Rab’bin Bereketi
128:1 Yaşamdan gerçekten sonuna kadar zevk alan imanlı, Rab’bi yaşamının her alanında tanıyan ve Tanrı sözüne uygun yürüyen kişidir.
Musa’nın Yasası’na göre bu kişi bereketlerle ödüllendirilir.
128:2 Uzun ömür. Zamanı dolmadan ölmez. Emeğinin ürünü olan maddesel zenginliğin keyfini çıkarır.
Mutluluk. Uyumsuzluk ve çekişmeden özgür yaşar. Tanrı onun sevinç kaynağı olduğundan yüreği sevinçle dolar.
Başarı. İşleri yolunda gider. Felaket, doğal afet, kuraklık, salgın hastalık ve yenilgiden korunur.
128:3 Verimlilik. Verimli bir asma gibi eşi pek çok çocuk doğuracaktır. Çocuklar taze zeytin filizleri gibi sofrasının çevresinde bir araya toplanacaklardır – enerji, güç ve canlılıkla dolu olacaklardır.
128:4 Lütuf altındaki imanlı, göksel yerlerde Mesih’te her ruhsal bereketle zaten kutsanmıştır (Ef.1:3). Ama Williams’ın dediği gibi, “İman, bu ezginin maddesel bereketlerine ruhsal anlam verebilir ve bereketleri gerçek ve görünür kılar.” Rab İsa’nın bizi yenileyen yaşamı, yeryüzündeki uzun yaşamdan daha iyidir. Hiçbir mutluluk, özgür kılınmış canın mutluluğuyla kıyaslanamaz. Canın refah içinde olması, refahların en iyisidir. Yeniden doğuşla sahip olduğumuz sevinç, fiziksel verimliliğin sağladığı sevinçlerin çok ötesindedir.
128:5,6 Mezmurun son iki ayeti, bir vaat ya da bir dua olarak okunabilir. Ayetlere devam edildiğinde Rab’bin, kendisine inanan halkını Siyon’daki kutsal yerinden ya da Yeruşalim’deki tahtından kutsaması istenir. Tanrısayarların yaşadıkları sürece Yeruşalim’in refahını görebilmeleri dilenir. Çocuklarının çocuklarını görebilecekleri kadar uzun ömürlü olmaları ve İsrail’in esenlik içinde olması için dua edilir.
Mezmurda, bireyin gelecekteki kutsanması ve İsrail Kralı’nın ulusuna dönüp adaletle egemenlik sürmesi sevinçle beklenir.
129. Mezmur: Yahudi Aleyhtarlığının Sonucu
Bu hac ilahisi, İsrail’in geçmişte düşmanlarının elinden neler çektiğini anlatır. Sonra da Rab’den bu zalim saldırganların barınmayacağı bir geleceğe ilişkin güvence ister.
129:1,2 İsrail ulusu ilk günlerinden beri ciddi sıkıntılar çekmiştir. Örneğin, Mısır’da gördükleri baskı, ulusun yaşadığı unutulmaz bir kölelik ve acı dönemiydi. Yine de düşman, Yahudiler’in kökünü kurutmayı başaramamıştır. Tanrı halkı kölelikten daima kurtarılmıştır. Yaşamlarını sürdürmeleri tarihin en büyük mucizelerinden biri olmuştur.
129:3 Çektikleri sıkıntılar uzun ve büyüktü. Angaryacı uluslar bir çiftçinin tarla sürmesi gibi, Yahudiler’i ezip geçtiler. Sırtlarındaki saban izleri, kırbaçların neden olduğu derin yaralardı.
129:4 Ancak adil Rab, köleleştirilmiş halkının bağlarını ya da zincirlerini
kopararak tam zamanında müdahale etti ve halkını bu acımasız saldırganlardan özgür kıldı.
129:5-7 Yahudiler’e düşman olanlar her zaman utansın ve kökleri kazınsın. Ortadoğu’daki düz damlarda yetişen ota, büyümeden kuruyan ota dönsünler. Çünkü onların toprağı derin değildir, bu otlar kök salamazlar ve kısa sürede güneş tarafından kurutulurlar. Ot, büyüme şansı bulamadan kurur. Bir demetçi ku-cağını bu otlarla dolduramaz, hatta bu otlar avuçlarını doldurmaya bile yetmez.
129:8 Damlarda yetişen otlar, yoldan geçenlerin demetçilere söylediği şu sözlerin ifade ettiği mutlu hasat zamanını asla söyleyemezler: “RAB sizi kutsasın.” Demetçiler de şöyle derler: “RAB’bin adıyla sizi kutsarız” (bkz. Rut.2:4). Yüzyıllar boyunca İsrail’in sırtında saban süren düşmanlardan mutlu sonuçlar esirgensin. Ne ektilerse onu biçsinler.
130. Mezmur: Derinliklerden Sesleniş
Biri, en iyi duanın güçlü bir içsel ihtiyaçtan kaynaklandığını söylemiştir. Yaşamın hoş ve mutlu zamanlarında yitirilen ilk şey, genellikle anlamlı duadır. Ama yaşamın fırtınalarıyla sürüklendiğimizde lütuf tahtına gayretle ve ısrarlı dualarla nasıl yaklaşmamız gerektiğini biliriz.
130:1,2 İnsanın katlanabileceği üzüntü ve sıkıntının büyüklüğü beni sık sık şaşırtır. Mezmur yazarı yaşamın bu karanlık uçurumlarından birindedir. Bakabileceği tek yer yukarısıdır. Böylece feryatları derinliklerden kanat açarak cennet tahtına doğru yükselir.
Telaşla, zayıf ve güçsüz sesinin duyulması, Rab’bin yalvarışına kulak vermesi için feryat eder. Ricası elbette yanıtlanır. Daima yanıtlanır!
Yalvaran kişi, sıkıntısının işlediği bir günahtan ötürü olduğunu düşünür. Bu düşüncesi doğru olabilir ya da olmayabilir, ama her iki şekilde de sıkıntılarımızın nedeni olabilecek itiraf edilmemiş bir günahtan kurtulmak daima iyi bir fikirdir.
130:3,4 Eğer Rab suçların hesabını tutsaydı, o zaman durum mutlaka umutsuz olurdu. Ama bizler günahların bağışlanmasını sağlayan Tanrı’ya sonsuzluklar boyunca minnettar olabiliriz. Suçlu günahkâr için ve günah işlemiş kutsal için bağışlama vardır.
Birincisi yasal bağışlamadır. Yargıç olan Tanrı’nın bağışlamasıdır. Dünkü, bugünkü ve gelecekteki bütün günahların cezasını bu bağışlama öder. Mesih’in Golgota’da tamamladığı iş nedeniyle bu bağışlama mümkündür; ölümüyle bütün günahlarımızın cezasını ödedi. Bu nedenle Tanrı bizi karşılıksız bağışlayabilir, çünkü Tanrı’nın bütün adil istekleri, bizim yerimize ölen İsa Mesih tarafından karşılanmıştır.
İkincisi, anne babanın bağışlamasıdır. Gökteki Babamız olan Tanrı’nın bağışlamasıdır. Bu bağışlamayı günahlarımızı O’na itiraf etmekle elde ederiz. Babamız’ın bağışlaması, Tanrı’yla ve ailesiyle paydaşlığımızın yenilenmesiyle sonuçlanır. Bu bağışlama da bizim için çarmıhta dökülen İsa’nın kanı aracılığıyla satın alınmıştır.
Tanrı, kendisinden korkulması için bağışlayıcıdır. Günahlarımızı bağışlamak için ödediği bedeli düşündüğümüzde ve bize duyduğu sevginin farkına vardığımızda, O’na sonsuza dek tapınmak isteriz.
130:5,6 Mezmur yazarı her ne kadar doğrudan bağışlama dilemediyse de, bu isteği 3, 4’üncü ayetlerde ima edilmiştir. Ama 5’inci ayette Rab’bi beklediğini söylediğinde, bağışlamadan söz etmez. Günahını itiraf ettiği an bağışlandığı bellidir. Beklediği, Rab’bin kendisini derinliklerden çıkartıp kurtarmasıdır. Tanrı duaları bazen hemen yanıtlar, bazen de bize sabretmeyi öğretir.
Tanrı duaları yanıtlar; bazen yürekler güçsüz olduğunda,
Çocuklarının arzuladığı armağanları verir,
Ama genellikle iman, daha büyük bir huzuru öğrenmelidir,
Tanrı yanıt vermediğinde O’nun sessizliğine güvenmelidir;
Çünkü adı sevgi olan, en iyiyi gönderecektir;
Yıldızlar sönebilir, dağların devrilebilir,
Ama Tanrı adildir, kendisini arayanlar için vaatleri her zaman geçerlidir.
– Yazarı bilinmiyor
Yazar burada Rab’bi beklemeyi ve O’nun sözüne umut bağlamayı öğrenir; vaat eden Rab duaları işitir ve yanıtlar. Rab’bi, karanlığın aydınlanmasından, sabahı bekleyen nöbetçilerden daha çok özlemektedir.
Ancak 5, 6’ncı ayetler gözden kaçırmamamız gereken daha geniş bir anlama sahiptirler. Bu ayetler, imanlının, Rab’bin kilisesini göğe almak için geleceği güne duyduğu özlemi ifade ederler. Bu kutsal umut, hayal kırıklığına uğratmayacaktır.
130:7,8 Mezmurun son iki ayeti, mezmur yazarının kurtuluşu için ettiği dua yanıtlandıktan sonraki tanıklığı olarak düşünülebilir. Tanrı’ya olan sadakatini kanıtladıktan sonra bu deneyimi diğerleriyle paylaşmak ister. Bu istek hiç değişmez. Eğer bir kişi bir şeye gerçekten inanırsa, bunu diğer kişilerle paylaşmak için istek duyar.
İsrail Rab’be umut bağlaması için teşvik edilir. Bununla ilgili üç neden verilir: Birincisi, Rab’bin merhameti değişmez. İkincisi, kurtarışı ve sağlayışı boldur. Son olarak da, İsrail’i bütün fesatlarından kurtarmaya istekli olduğuna kuşku yoktur.
Mezmur derin bir hüzünle başlamıştı. Ama Tanrı için aşılmayacak hiçbir sorun, çözülmeyecek hiçbir bilmece yoktur. Mezmur, Tanrı’ya güvenilmesini bildiren ateşli bir çağrıyla son bulur.
131. Mezmur: Zihinsel Alçakgönüllülük
Bazı sırlar anlaşılamayacak kadar derindir. Bazı garip koşullar, keskin bir zekaya sahip insanları bile şaşkına çevirirler.
Örneğin, insanın acı sorunu konusunda son sözü kim söyleyebilir?
Yanıtlanmamış dualarla ilgili soruları kim yanıtlayabilir?
Tanrı’nın egemen seçimi ve insanın özgür iradesini kim bir araya getirebilir?
131:1 Davut bütün yanıtları bildiğini söylemedi. Davut’un, her şeyi bildiğini iddia eden, gururlu bir yüreği yoktu. Gözü yükseklerde değildi. Hiçbir eksiği olmadığını düşünen, övüngen biri değildi. Sınırlarının farkındaydı ve, “Bilmiyorum” demekten utanmıyordu. Sadece bilebileceği şeyleri öğrenmeye razıydı ve kendini aşan harika işleri Tanrı’ya bırakmıştı. Neden kendisi için fazla büyük işlerle uğraşması gereksin? Davut, kendisinin asla anlayamayacağı şeyleri anlayan Tanrı’ya yücelik verdi.
131:2 Tanrı’nın bilgelik, sevgi ve gücüne duyduğu bu güven, Davut’un canına esenlik ve huzur getirdi. Anne kucağında sütten kesilmiş bir çocuk gibi huzur buldu. Sütten kesilen bir çocuk başlangıçta huzursuz ve sabırsız olup yaygaralar koparabilir. Ama beslenme zamanı geldiğinde bebek aniden sessizleşir ve annesinin kollarında gevşer. Eğer bizi aşan konuları anlamaya çalışırsak, hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Ama yanıtlanamayan soruları Tanrı’ya bıraktığımızda bu gerginlikten kurtuluruz.
131:3 Mezmur yazarı, bütün İsrail’e Rab’be umut bağlamalarını öğütler. Aynı şeyi A. W. Tozer de yapmıştır. Bu konuda şunları yazmıştır: “Bizi aşan sırlar önünde sessizce durmanın bir ayrıcalık olduğunu hatırlayın ve, ‘Tanrım, sen her şeyi biliyorsun’ diye fısıldayın.”
132. Mezmur: Dua ve Vaat
Bu mezmurun yazarı ve yazılış amacı hakkında düşündürücü bir anlaşmazlık bulunur. Olası görüşlerden biri, Süleyman’ın bu mezmuru, Antlaşma Sandığı’nı Yeruşalim’de yeni inşa edilen tapınaktaki yerine taşıdığında yazdığıdır. Bu durumda, ilk on ayet, Süleyman’ın Rab’bin görkem bulutunun inerek sandığın üzerinde kalması için ettiği dua olarak görülür. 11 ve 12’nci ayetler Tanrı’nın Davut’la yaptığı antlaşmayı yeniden onaylar. Son altı ayet ise, Tanrı’nın Süleyman’ın özel ricalarına verdiği özel vaatleri içerir.
132:1-5 Mezmur, Rab’bin Davut’un çektiği bütün zorlukları hatırlaması için bir ricayla açılır. Bu rica, Davut’un yaşamı boyunca kendisini izleyen genel zorlukları değil, Tanrı’nın yeryüzündeki konutu olan tapınağı kurmak uğruna yaşadığı derin duygusal ve fiziksel deneyimleri belirtir. Bu durum, sonraki üç ayette açıklanır. Kutsal Yazılar’da farklı bir şekilde kaydedilmediği sürece Davut, RAB’le, Yakup’un güçlü Tanrısı’na bir konut bulmadıkça evine gitmeyeceği, yatağına uzanmayacağı ya da uyumayacağına dair ciddi bir antlaşma yapmıştır. Verdiği bu söze titizlikle uymasını beklememeliyiz. Davut burada mecazi anlamda Tanrı’nın Antlaşma Sandığı’na sürekli bir yer inşa edinceye kadar rahat etmeyeceğini söylemektedir. Davut’un bir savaşçı olması nedeniyle, tapınağı inşa etmesine izin verilmediğini biliyoruz. Ama Süleyman’a yararlı olacak önemli malzemelerle katkıda bulundu. Tanrı da onu bu düşüncesi nedeniyle ödüllendirdi.
132:6 Bu ayetler, Kiryat’taki sandığın yerini hatırlatmakta ve Davut’un adamlarının, sandığı Yeruşalim’e getirmekteki kararlılıklarını ifade etmektedir. 6’ncı ayetin yorumu oldukça zordur, çünkü ayette sandığın Efrata’da (Beytle-
hem) olduğu söylenir. Ancak yine de sandığın Efrata’da bulunmuş olduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Bu sorunu çözmek için aşağıdaki açıklamalarda bulunul-muştur:
1. Kral ve adamları, Beytlehem’deyken sandığın olduğu yeri duymuşlardır, ama son olarak onu Yaar kırlarında, Kiryat-Yearim’de bulduklarını söylerler.
2. Efrata, Efrayim anlamına gelebilir ve sandığın Şilo’daki yerini belirtiyor olabilir.
3. Efrata ile kastedilen, Beytlehem değil, Kalev-Efrata olabilir (bkz. 1Ta.2:24). Bu görüşe göre, Kalev-Efrata, “ormanlar kenti” anlamına gelen Kiryat-Yearim’deki Yaar’la aynı yerdir. Eğer bu doğruysa, o zaman 6’ncı ayetin iki cümlesi, her ikisinin de aynı anlamı taşıdığı bir benzerlik oluşturmaktadır.
Antlaşma Sandığı’nın Efrata’da olduğunu duyduk; onu ormanların tarlalarında bulduk.
132:7 Alay, kutsal sandıkla Yeruşalim’e ilerlerken, halk Tanrı’nın ayaklarının taburesi önünde tapınmak üzere tapınağa gittiği için sevinmektedir. Sandık, Tanrı’nın huzuru sandığın üzerindeki görkem bulutunda bulunduğundan, Tanrı’nın ayaklarının taburesi olarak düşünülürdü.
132:8-10 Burada binayı Tanrı’ya adayan Süleyman’ın duasını işitiriz (8-10’uncu ayetler; 2Ta.6:41, 42). Tanrı’dan gelip Kutsal Yer’de yaşamasını ister; böylece sandığın simgelediği anlam gerçekleştirilmiş olacaktır. Aynı zamanda Tanrı’dan, tanrısayar bir kâhinler soyu ister. Tanrı’nın krala olan iyiliği için sevinç çığlıkları atan bir halk diler. “Meshettiğin” ifadesinin Süleyman için söylendiği düşünülebilir, ancak bu ifade gerçek Kral olan Mesih’e işaret etmektedir.
132:11-13 Rab duayı, öncelikle Davut’la yaptığı antlaşmaya kısaca değinerek yanıtlar. Bu antlaşma Davut açısından koşulsuzdu; Davut’a sonsuz bir krallık ve soyundan gelecek olan birinin bu tahtta sonsuza kadar oturacağı vaat edildi. Ancak Davut’un oğulları Rab’bin vereceği öğütlere uyarlarsa bu tahtta oturacaklardı; vaat, onların itaatine bağlıydı. Rab İsa her ne kadar Davut’un soyundan gelse de, fiziksel olarak Süleyman’ın soyundan değildi; Da-vut’un diğer oğlu Natan’ın soyundandı (Luk.3:31).
132:14,18 Sonra Süleyman’ın özel ricalarına özel yanıtlar verilir. Bunu aşağıdaki kıyaslamalarda görebiliriz:
Çık, ya RAB yaşayacağın yere, gücünü simgeleyen sandıkla birlikte (8. ayet).
|
Sonsuza dek yaşayacağım yer budur, burada oturacağım, çünkü bunu kendim istedim (14. ayet ).
|
Kâhinlerin doğruluğu kuşansın (9a. ayet).
|
Kurtuluşla donatacağım kâhinlerimi (16a. ayet).
|
Sadık kulların sevinç çığlıkları atsın (9b. ayet).
|
Hep sevinç ezgileri söyleyecek sadık kulları (16b. ayet).
|
Kulun Davut’un hatırı için, meshettiğin krala yüz çevirme (10. ayet).
|
Burada Davut soyundan güçlü bir kral çıkaracağım, meshettiğim kralın soyu-nu ışık olarak sürdüreceğim... Ama O’nun başındaki taç parıldayacak (17, 18b. ayet).
|
Rab Süleyman’ın isteklerine fazlasıyla yanıt verdi. Yoksullar için yiyecek ve bol sağlayış vaadinde de bulundu (15. ayet). Kâhinlerin yalnızca doğrulukla değil (16a. ayet), kurtuluşla da donatılacağına, sevinç ezgileri söyleyeceğine (16b. ayet), düşmanlarını utanca bürüyeceğine dair vaatler verilir (18a. ayet).
17’nci ayetin anlamı, Tanrı’nın Yeruşalim’de Davut soyundan güçlü bir kral çıkartacağı (Luk.1:69) ve meshettiği Davut için bir ışık ya da Oğul hazırladığıdır (1Kr.15:4). Tahtın sonsuzluğuna ilişkin vaatler, Rab İsa Mesih’te yerine gelmiştir.
Mesih’in düşmanlarını utanç bürüyecek, ama O’nun başı yücelik ve onur-la taçlandırılacaktır.
Bir zamanlar dikenli taç giyen baş
Şimdi yücelik tacını taşımaktadır!
Cennetin kraliyet tacı
Zaferli İsa’nın başını süslemektedir!
– Thomas Kelly
133. Mezmur: Kardeş Birliğine Övgü
Bu mezmur kısadır, ama nicelikte eksik olan, nitelikte yazınsal ve ruhsal değerdeki bir taşı andırır.
Mezmur yazarı dört ana düşünceye yer verir. Birinci düşünce, kardeşlerin birlik içinde yaşaması iyi ve hoştur. İkincisi, hoş kokuludur. Üçüncüsü, tazeleyicidir. Dördüncüsü ise, Tanrı bereketinin kesin oluşudur.
133:1 Kardeşler arasındaki birlik, görülmeye değer bir görüntüdür. Yine de beraberlik, her konuda aynı görüşe sahip olmak anlamına gelmez. Temel öneme sahip konularda anlaşırlar. İkinci derecedeki konularda farklı görüşler için özgürlüğe sahiptirler. Her şeyde egemen olan, sevgi ruhu olmalıdır. Tekdüze olmayan beraberlik mümkündür; her birimiz farklıyız, ancak bu birlikte çalışmamıza engel değildir. İnsan bedeninin bütün üyeleri farklıdır, ama başa itaat ederek birlikte işlediklerinde görkemli bir beraberlik oluşur. Oy birliği olmaksızın birlik mümkündür; Tanrı hiçbir zaman önemsiz konularda aynı düşünceye sahip olmamızı amaçlamamıştır. Temel konularda anlaşmak yeterlidir. Kavga etmediğimiz sürece, temel konuların dışında anlaşmamız gerekmeyebilir. Birliğin gerçek düşmanları kıskançlık, dedikodu, arkadan konuşma, sürekli kusur bulma ve sevgisizliktir.
133:2 Birlik, kâhin Harun’un meshedilmesinde kullanılan kokulu yağ gibidir (Çık.30:22-30). Yağ Harun’un başına döküldü, sonra sakalına, oradan da kaftanının yakasına dek indi. Hoş koku yalnızca kâhinin değil, çevresindeki herkesin hoşuna gitti. Kutsal meshetme yağı, Kutsal Ruh’un görevini simgeler. Tanrı halkı birlikte uyum içinde yaşadığında bu hoş kokulu yağ, çevresindeki kişilere tanıklıklarının bir kokusu olarak yayılır.
133:3 Birlik aynı zamanda tazelenme de sağlar. “Hermon Dağı’na yağan çiy Siyon dağlarına yağıyor sanki.” Mezmur yazarı Hermon Dağı’nı, uzaktaki dağlar için bir serinlik ve bir güçlendirme kaynağı olarak görür. Çiy yine burada Kutsal Ruh’u simgeler; bir arada yaşayan kardeşlerdeki tazeliği, yeryüzünün dört bir bucağına taşır. Hiç kimse Tanrı’yla ve birbirleriyle paydaşlık içinde yürüyen imanlıların etkisinin ne kadar uzaklara ulaşabileceğini bilemez.
Son düşünce, kardeşler bir arada uyum içinde yaşadıklarında, Rab’bin orayı bereketleyeceğidir. Örnek olarak Pentikost Günü’nü ele alalım. Öğrenciler uyum ve huzur içinde duada birlik içinde yaşıyor ve vaat edilen Kutsal Ruh’u bekliyorlardı. Tanrı’nın Ruhu aniden bütün doluluğuyla üzerlerine indi. Onlar da bu hoş koku ve tazelikle, Müjde’yi Yeruşalim, Yahuda, Samiriye ve dünyanın dört bir bucağına taşıdılar.
Bereket burada sonsuz yaşam olarak açıklanır; bunu iki şekilde anlayabiliriz. Tanrı halkı arasında birlik olduğunda, imanlılar yaşamdan gerçek anlamda zevk alırlar. Aynı zamanda yaşamın bereketleri kendileri aracılarıyla diğerlerine akar.
134. Mezmur: Gelin, Rab’bi Övün!
134:1,2 Yeruşalim’deki tapınaktaki günlük işlerini tamamlayan hizmetkârlar, evlerine dönerdi; ama kâhinler ve Levililer gece boyunca nöbet tutarlardı (1Ta.9:33). Buhur yakar, şükran sunar ve Rab’bi överlerdi (2Ta.29:11; 31:2).
Halk tapınaktan ayrılırken belki bu ezginin iki ayetini kâhinlere söylerdi. Bu ayetlerin tapınakta gece nöbeti tutan Rab’bin hizmetkârlarına hitap ettiği açıktır. Bu kişilerin görevi Rab’bi övmek ve dua etmek için tapınağa yönelerek ellerini kutsal yere doğru kaldırmaktı.
134:3 3’üncü ayetin karşılığı, Tanrı bereketini bireysel olarak kişiler için dileyen kâhinlerin bereketlenmesiydi. Bereket hakkındaki dört konuya dikkat edelim.
Bereketleyen – Rab, Yahve, antlaşmasına sadık olan Tanrı:
Büyüklüğü – yeri göğü yarattı.
Bereketlenen – Rab seni bereketlesin (“sen” tekil kullanılmıştır).
Bereketleyenin yeri – Siyon, kutsal yer.
135. Mezmur: Övgünün Nedeni
135:1-2 İlk iki ayet, Rab’bi övmek için yapılan genel bir çağrıdır. “RAB’be övgüler sunun!” ifadesinin kâhinlere ve Levililer’e söylendiği kesindir, ama
aynı zamanda bütün İsrail halkına ve Tanrı’dan korkanlara da söylenmiştir (bkz. 19, 20. ayetler).
135:3 Adının övülmesi için kanıt olarak gösterilen nedenlerin çokluğuna dikkat edin! RAB iyidir. Ne şimdiki çağda ne de sonsuzlukta, yaratılmış olan hiçbir dil, O’nun ne kadar iyi olduğunu asla söyleyemeyecektir. Yapabileceğimiz tek şey, bu gerçeği kabul etmek ve O’na hayran olmaktır.
Adı güzel ve hoştur. O’nun şaşırtan lütfu, günahkâr sefilleri kurtarır ve onlara sonsuz yücelik bağışlar.
135:4 Rab İsrail’i kendi halkı olarak seçti. Tanrı’nın egemen seçimi, hayret içindeki insana sürekli şu soruyu sordurur: “Neden ben?” Tanrı’ya tapınmamızı sağlayan O’nun lütfudur!
135:5 Rab büyüktür. O’nun yaratıcı, sağlayıcı ve kefaret eden olduğunu düşündüğümüzde derin bir hayranlıkla, “Ne kadar yücesin!” deriz.
Rabbimiz bütün ilahlardan üstündür; bütün yöneticilerin, güçlerin ve putların üstündedir. “Kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad yazılıydı: KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ” (Va.19:16).
135:6 Tanrı bütün evrende egemendir (6. ayet). Akla gelebilecek her yerde istediğini yapabilir. Arthur Pink bu konuda şunları yazmıştır:
Tanrısal egemenliğin anlamı, Tanrı’nın Tanrı oluşudur. En yüce ada sahip Olan evrenin tahtında oturur, her şeyi yönetir, her şey “kendi isteği doğrultusunda gelişir.”95
135:7 Doğa üzerinde güç sahibidir. Bulutlar, şimşek ve rüzgar O’nun güçlü eli tarafından yönetilir. Stephen Charnock şöyle der: “Tanrı’nın gücü ken-disi gibidir: Tükenmez, sonsuz ve akıl almazdır; kontrol edilemez, sınırlanamaz, hiçbir yaratık O’nun amacına engel olamaz.”
135:8,9 İsrail’i Mısır’dan kurtardı. Tanrı’nın İsrail tarihindeki en büyük güç gösterisi, gönderdiği belalarla (ilk doğanların ölümüyle doruğa ulaşan) firavunu ezmek ve Kızıldeniz’i ortadan ikiye ayırmaktı.
135:10,11 İsrail’in düşmanlarını yenilgiye uğrattı. Halkına lütfederek Sihon, Og ve Kenan topraklarında yerleşmiş diğer tanrısız ulusların bütün krallarına karşı zafer kazanılmasını sağladı.
135:12 Kenan ülkesini İsrail’e verdi. Kenan ülkesini, Mısır’dan çıkardığı halkına bir miras olarak verdi.
135:13 O, sonsuzdur. Adı sonsuza kadar sürer. Aynı zamanda O’nun adı karakterini ifade eder.
Sonsuz üne sahiptir. Bütün sonsuzluk boyunca sevgiyle anılacaktır.
135:14 Adil ve şefkatlidir. Halkının davasını savunacağına ve çocuklarına şefkat göstereceğine güvenebiliriz. Musa ilk kez Yasa’nın Tekrarı 32:36’da bu övgü ezgisini söylemiştir, ancak ezgi asla son bulmayacaktır.
135:15-18 Tanrı, bütün putlardan üstündür. Bu sahte tanrılardan yalnızca söz etmek bile onların değersizliğini açığa vurmak için yeterlidir. Altın ve gümüşten yapılmışlardır ve bu nedenle yok olacaklardır. İnsan elinin eseridirler, bu nedenle insanın bile altındadırlar. Konuşamaz, göremez ve duyamazlar; yaşam belirtisi göstermezler. Söylemesi üzücü de olsa, putları yapan herkes onlara benzeyecektir: Ruhsal olarak kör, sağır, dilsiz ve ölü.
135:19,20 Tanrı’nın büyüklüğünü düşünmek bizde O’nu övmek için büyük bir arzu yaratır. O’nu onurlandırmaya, övmeye, O’na sadık kalmaya, tapınmaya ve şükretmeye yönlendiriliriz. Bütün İsrail evi O’nu övmelidir. Kâhinler olarak hizmet eden Harun soyu O’nu övmelidir. Levililer olarak hizmet sunanlar, O’nu övmelidir. Rab’be saygı duyanlar, yani başka bir deyişle herkes O’nu övmelidir. Mesih Siyon’a geri döndüğünde ve Yeruşalim’de egemenlik sürdüğünde İsrail şu ezgiyi söyleyecektir:
Dostları ilə paylaş: |