Şİİr niteliĞİndeki Kİtaplara giRİŞ



Yüklə 1,7 Mb.
səhifə29/33
tarix29.07.2018
ölçüsü1,7 Mb.
#62754
növüYazi
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   33

121:3 3’üncü ayetten itibaren konuşmacı değişir. Kalan ayetlerde, Kutsal Ruh’un Rab’be güvenen kişilerin sonsuz güvencesi olduğunu okuruz. Burada, doğruluğu mutlak bir kalıcılığın güvencesi vardır. İmanlının ayaklarının kay­masına izin verilmeyecektir. Ayaklar temelden ya da ayakta durmaktan söz et­tiğinden, bunun anlamı, Tanrı’nın kendisine güvenen çocuğunu kaymaktan ya da düşmekten koruyacağıdır.

121:4 Uyumayan ya da uyuklamayan bir Koruyucu’nun güvencesi verilir. Büyük İskender askerlerine şöyle demişti: “Ben sizin uyuyabilmeniz için uyanı­ğım.”90 Çevremizdeki dünyadan bilinçsizce uyuduğumuz gece saatlerinde, İs­kender’den daha büyük biri bizi tükenmeyen bir ilgiyle korur.

121:5,6 Bizi koruyanın Rab’bin kendisi olduğuna ilişkin güvence verilir. Evrenin egemeni, herhangi bir kutsalın güvenliğiyle bile kişisel olarak yakından ilgilidir.

Her tür etkiden korunacağımıza ilişkin güvence verilmiştir. “O sağ yanında sana gölgedir” ifadesi, bizi günün her saatinde tehlikelerden bir kalkan gibi ko­rumak için yanı başımızda olduğunu ifade eder. Gündüz güneşin zarar ver­meyeceğine ilişkin ifadesi ise, genellikle birebir çeviri yapan günümüz çevir­menleri tarafından güneş çarpması olarak yorumlanır.91 Aya ilişkin ima, genel­likle, sözde bir alçakgönüllülükle Kutsal Kitap’ı, eski boş inançlar ve folklor ile uzlaştırmaya çalışan bir ifade olarak görülür. Ancak Şeytan’a tapınmaktan kur­tarılmış olanlar ve ruhçuluk alanında güneş ve ayın önemli rolünü fark edenler için bu ayetler, Şeytan’ın egemenliğinin zincirlerinden korunma ve özgürlük vaat ederler.



121:7,8 Rab, bizi her kötülükten koruyacağına söz verir. Bir imanlının ya­şamına, Tanrı izin vermedikçe hiçbir şeyin müdahale edemeyeceğine kuşku yoktur. Hiçbir koşul rastlantısal, hiçbir kaza amaçsız, hiçbir trajedi kaderci de­ğildir. Hastalık, sıkıntı ya da ölümün sorumlusu Rab değilse de, bütün bu kötü durumları kendi amaçlarını yerine getirmek için kullanır, çünkü tüm bunların üstünde egemendir. Bu arada kendisine güvenen çocuğu, Babası’nın kendisini seven ve amacına göre çağrılmış olanlar uğruna, her durumda iyilik için çalıştı­ğını bilebilir (Rom.8:28).

Tanrı, yaptığımız her eylemleri görür, bizi gözler ve korur. Şimdiden son­suza dek bütün gidiş ve gelişlerimizi koruyacaktır.

“Koruma” ve “Koruyucu” sözcükleri bu sekiz ayette üç kez tekrarlanır. Ko­ruma sözcüğü üç kez görülür.92 Bu sözcükler Rab’bi tek umudu olarak kabul etmiş kişinin güvenliğini bildirmek için bir araya getirilmişlerdir.
Dinlenmek için İsa’ya yaslanan can,

Asla ve asla düşmanlarına terk edilmeyecektir.

Bütün cehennem, bu canı sarsmak için çaba gösterse bile,

Rab asla ve asla terk etmeyecektir!

Richard Keen (1787)
122. Mezmur: Esenlik Kenti
Senin tahtının önünde dua etmek için diz çöktüğümde

Ve iki dost olarak seninle iletişim kurduğumda

Geçirdiğim tek bir saat bile,

Saf bir zevktir!

Fanny J. Crosby
122:1 Tanrısayar Yahudiler Davut’a Yeruşalim’deki şenliğe gitme zama­nını hatırlattıklarında o, bu saf zevkin güzel kokusunu alıp sevindi. Bu ağır bir görev ya da sıkıcı bir rutin değildi. Tapınmak için tapınağa gitmekle doyum buluyor ve seviniyordu.

122:2 Şimdi iman yolcuları kentin içinde durmaktadırlar. “Ayaklarımız senin kapılarında, ey Yeruşalim!” Kendilerini tanrısal yuvalarında hissetme içgüdüsüyle, Tanrı’nın seçtiği yere geri dönmüşlerdi. Orada bulunmak hari­kaydı!

122:3,4 Güneşin yıkadığı, 1.5 km2 alana yayılmış duvarları, kubbeli ve düz çatılı evleriyle bitişik nizamda kurulmuş kenti hayranlıkla seyretmek için du­rurlar. Ancak insanların ateşli bir özlemle gittikleri tek bina, Rab’bin Tapı­nağı’dır. Aslında bu kenti onlar için önemli kılan, tapınaktır.

Rab’bin oymaklarının kutsal yolculuklarını yaptıkları yer burasıydı. Tanrı, yeryüzünde halkının toplanması ve kendi adına teşekkür sunması için bu yeri seçmişti.

122:5 Yeruşalim, elbette aynı zamanda İsrail’in politik başkentiydi de. Kent, Davut’un kraliyet evinin tahtıydı ve bu nedenle adil yönetim için belir­lenmiş yerdi.

122:6 Her ne kadar adı “esenlik kenti” anlamına gelse de, Yeruşalim, is­miyle uyumlu olaylar yaşamamıştır. Bu kentin yaşadığı çatışma, sıkıntı ve kat­liam, çok az kentin başına gelmiştir:
Yeruşalim’in taşları, onun kutsallığının lekesini ve duvarları, din adına işlenen suçların anısını taşır. Davut ve firavun, Sanherib ve Nebukadnessar, Batlamyus ve Hirodes, Titus ve Godefrey de Bouillon’un haçlı seferleri, Timur ve Se-lahattin’in Suriye ve Arabistan çöllerindeki kabileleri burada savaşmış ve bir­çok insan öldürülmüştür.93
Hem peygamberlikte, hem de tarihte şu dokunaklı rica derin bir anlam taşır: “Esenlik dileyin Yeruşalim’e.” Önünde karanlık günler vardır. Kentin dar so­kakları, Esenlik Önderi, İsrail’in Mesih’i egemenlik sürmek üzere geri dönün­ceye kadar diğer ulusların istilacılarının ayak sesleriyle yankılanacaktır (Luk.21:24).

F. B. Meyer burada 6’ncı ayetteki ifadede, aynı sesin lütufkârca tekrarlandı­ğına dikkati çeker:


Esenlik dileyin Yeruşalim’e:

Huzur bulsun seni sevenler.
Esenlik kutsaması, Büyük Kral’ın kentini seven herkesin üzerinde olacaktır.

122:7-9 Bu sevgi, kent için dua etmekle, surlarına ve kulelerine güvenlik dilemekle ifade edilir. Tanrısayar Yahudi’nin Yeruşalim için arzuladığını, bizler de kilise için arzulamalıyız. Ruh’un birliğini esenlik bağıyla korumaya nasıl da gayret etmeliyiz! (Ef.4:3). Dünyaya dökülecek olan bereket, kilisenin esenliği ve refahıyla olacaktır.

8’inci ayetin düşüncesi şudur: Akraba ve dostların hatırı için kilise içindeki yaraların iyileştiğini görmeyi, kavga ve bölünmelerin sona ermesini özlemeli­yiz. Barnes şöyle bir açıklamada bulunur:


Bu özlem, inancın gerçek duygularını bütün dünyaya ifade eder. Bu, Tanrı dost­larının kiliseye duydukları güçlü sevginin temelidir, çünkü kilise aracılığıyla, kendilerine yakın dostlarının kurtuluş bulacağını umar ve arzularlar.94
Daha önce söz edildiği gibi, kentteki en büyük yücelik, Rab’bin evinin kentte bulunmasıdır. Kentin yeri, biçimsiz binaları ya da üzücü tarihi önemli değildir. Önemli olan gerçek, Tanrı’nın bu kenti tapınağının yeri olarak seçmiş olmasıdır. Rab’bin varlığı, lütufla dokunduğu her şeyin üzerine bir yücelik ruhu döker.

Yüzlerce yıl sonra İsa, Ferisiler’e ve yazıcılara bu gerçeği hatırlatmalıydı. Tapınağın altınına, tapınağın kendisinden daha fazla değer veriyorlardı. Sunak­taki armağan, sunaktan daha önemliydi. İsa, altını kutsal yapanın tapınak ve ar­mağanı kutsal kılanın sunak olduğuna dikkat çekti (Mat.23:16-22). Yeruşalim’i dünyadaki bütün diğer kentlerden ayırıp farklı gören, Rab’bin kendisidir.


123. Mezmur: Merhamet Arayan Gözler
Bu hac ilahisinde iki anahtar sözcük yer alır: “Gözler” ve “Merhamet.” Bi­rincisi dört kez, ikincisi ise üç kez geçer. Sürgün ülkesi İsrail’in, zulüm gören halkının bulunduğu ortamlar olarak bilinir: Mısır, Babil, Nazi Almanya’sı, Var­şova Musevi mahallesi ve Sibirya’daki esir kampları... Mezmurdaki ülkenin adı belirtilmemişse de buradaki ülke büyük olasılıkla Babil’dir.

123:1 Gökyüzüne kaldırılmış gözler, Tanrı merhametinin gerçekleşmesini beklerler. Tutsaklar uzun ve karanlık zulüm gecesinin sona ermesi için Rab’be yalvarırlar.

123:2 Kendilerini efendilerinin ellerine bakan hizmetkârlar olarak gö­rürler. Hanımının eline bakan bir hizmetçi gibi Rab’be bakmaktadırlar. Bu genellikle, efendinin isteğine itaat etmek ve bunu algılamak için hazır olmak anlamında yorumlanır. Ancak buradaki örneğin anlamı bu değildir. Burada be­lirtilen, Yahudiler’in, Yahve’nin kendilerine merhamet etmesi için duydukları beklentidir. Sürgünlerine bir an önce son verilmesini ve ülkelerine geri dönmeyi istiyorlardı. Zalimlerden kurtulmak için O’nun elini aramaktadırlar.

123:3,4 Küstahların alayları ve hakaretleri halkın canına yetmişti. Tanrı’nın kendilerine merhamet etmesi için yakarışlarını tekrarladılar. Üzerlerinde ege­menlik süren ulusların önderlerinin alayları, dayanılmayacak bir hal almıştı. Ta­sasız ulusların yaralayıcı kötü niyetli sözlerine gereğinden fazla katlanmış­lardı (Zek.1:15). Küstah Babilliler’in kibirli zulümleri altında gereğinden fazla acı çekmişlerdi (Yer.50:31, 32). Artık bıkmışlardı; bu kadarı yeterdi! Zulmün sona erdirilmesi gereken zamanın geldiğini hissediyorlardı.

Yahudi düşmanı ve ayrımcı bir dünyadaki tek güvenceleri ve tek sığınakları olan Dost’a yakardılar.


124. Mezmur: Çok Önemli Olan “Eğer” Sözcükleri
124:1 “Eğer Rab bizden yana olmasaydı...”

Her şey bu eğer sözcüğüne bağlıydı. Kurtuluş ve felaket arasındaki fark, bu eğer sözcüğüyle belirlenecekti. Ama Rab oradaydı ve her şey farklı oldu.

Büyük olasılıkla Yahudiler kadar sıkıntılardan kıl payı kurtulan kişiler azdır. Bütün doğa yasalarıyla uyumlu olarak nesilleri çoktan tükenmiş olmalıydı. Bü­tün kuşatmaları, katliamları, planlı kıyımları, gaz odalarını, fırınları, bombaları düşündüğümüzde hayatta kalmış olmaları gerçekten bir mucizedir. Nesillerinin tükenmemesinin tek nedeni, Rab’bin onlardan yana olmasıydı.

Ne yazık ki ulus bu gerçeği kabul etmeye her zaman istekli olmamıştır. Ka­zandıkları zaferleri genellikle kendi akıl ve güçlerine bağlamışlardır. Ancak yine de, eğer Rab olmasaydı köklerinin kazınacağını fark eden tanrısayar Yahu­diler her zaman varolmuştur.



124:2-5 Mezmur yazarı, büyük sayıdaki düşmanların üstün savaş dona­nımlarıyla İsrail’e saldırdığı zamanları düşünür. Yiyecek erzakları yavaş yavaş azalmış, tıbbi malzemeleri tükenmiştir. O anda ellerinde gereksinimlerini kar­şılayacak ne varsa, onu kullanarak çare bulmak zorunda kalmışlardır. Bütünüyle kuşatılmışlardı. Düşmanları, onları denize atmakla tehdit ediyordu. Durum kor­kunçtu.

124:6,7 Düşman, yırtıcı hayvanlar gibi onları diri diri yutmak üzereydi. Ya da başka bir örnek verecek olursak, büyük bir gelgit dalgasının askeri gücü içinde kaybolmak üzereydiler.

Ama sonra hiç beklemedikleri bir şey oldu. Rab düşmanları arasında savaş planlarına ilişkin çekişmeler çıkarttı. Yahudiler’e ilişkin yanlış haberler gön­derdi. Bir önderin ölümüyle paniğe uğramalarını sağladı. Zaferi tam elde etmek üzerelerken, bir ateşkesi kabul etmeye ikna etti.

Öte yandan Rab, Yahudiler’i beklenmedik yiyecek stoklarına götürdü. Gizli yerlerdeki silahların ellerine geçmesini sağladı. Onlara hiç akıllarına gelmeye­cek kaynaklardan dış yardım yolladı. Kısaca, koşulları öylesine güzel birleştire­rek değerlendirdi ki, bu sağlayışların yalnızca Tanrı’nın eli tarafından yapılabi­leceği kuşku götürmezdi.

Ruhsal zekaya sahip olanlar, gizemli ve mucizevi kurtuluşları için bütün yü­celiği Rab’be verirler. Ulusların etobur hayvanları, küçük İsrail’i yutmakta ba­şarısız oldular. Tanrı’nın halkı önlerinde kurulmuş olan ulusların tuzağından kurtarıldı. Tuzak bozuldu, Yahudiler’i saran çelik halka kırıldı ve bir kez daha kurtuldular.



124:8 Alçakgönüllü ve minnettar ifadeler şöyledir:
Yeri göğü yaratan RAB’bin adı yardımcımızdır.
Ancak Tanrı mucizeleri yalnızca İsrail’in tekelinde değildir. Kilise, mezmu-run, Tanrı’nın tam zamanındaki kurtarışlarını kutlayan bu sözlerine sa­hip çı-kabilir. İmanlılar Rab’bin kendilerinden yana olduğunu bilirler; aksi tak­dirde, dünya, benlik ve Şeytan kendilerine zorla ve bütünüyle boyun eğdirebi­lirdi.
125. Mezmur: Esenlik Yolu
125:1 Siyon Dağı, Yeruşalim Kenti’ndeki dağlık burunlardan biridir ve ba­zen kentin bir simgesi olarak kullanılır. Burada simgelediği, yüksek denge ve güçtür; sarsılmayan bir kaledir.

İman eden kişi de böyledir. Yaşamı sağlam kaya üzerine inşa edilmiştir. Yağmurlar yağdığında, seller bastığında ve rüzgarlar esip eve saldırdığında ev yıkılmaz, çünkü kaya üzerine kurulmuştur (Mat.7:25).

Mezmur yazarı Siyon Dağı’nın sonsuza dek durduğunu söyler. Yersel kentle ilgili olarak, bu ifade, o zamanki imanlılara göründüğü şekilde anlatıl­mıştır. Yeni Antlaşma döneminden bildiğimiz kadarıyla, yeryüzü bir gün ateşle yok olacaktır (2Pe.3:7, 10, 12). Ancak yine de bizler benzeri ifadeler kullanırız. Sonsuza kadar kalıcı dağlar ve sonsuz kentten söz ederiz (Roma).

Burada önemli olan, Siyon Dağı bir gün yok olacak olsa bile, Mesih’teki imanlının asla yok olmayacağıdır. Konumsal olarak Mesih’te olduğundan Tan-rı’nın koruması altında güvencededir.



125:2 Mezmur yazarı, Yeruşalim’in topografisinde bir başka ruhsal gerçek görür. Kentin ordusu, kentin çevresindeki dağlar sayesinde, kente yaklaşan her düşmana karşı nöbet tutabilecek konumdadır. Böylelikle Rab, çocuklarını “şimdiden sonsuza dek” korumak üzere kuşatmıştır. Bu koruma, Eyüp’e yak­laşan Şeytan’ın söz ettiği çittir.
O’nu, ev halkını, sahip olduğu her şeyi, sen çitle çevirip korumadın mı? (Eyü.1:10).
Elbette bunun anlamı, Tanrı’ya güvenen kutsala, Tanrı’nın izni olmaksızın hiçbir kötülüğün yaklaşamayacağıdır.

125:3 3’üncü ayetteki bir başka büyük iddia ise şudur:
Kalmayacak kötülerin asası, doğruların payına düşen toprakta, yoksa doğrular haksızlığa el uzatabilir.
Bazı kişiler, İsrail ülkesinin sık sık kuşatılması ve kötüler tarafından fethe­dilmesi gerçeğine işaret ederek bu ayetin birinci bölümünü istisna olarak düşü­nebilirler. Bu, gerçektir. Ancak, ayet bulunduğu koşullar içinde yorumlanmalı­dır. Mezmur Rab’be güvenen kişilerden söz eder; vaatleri yalnızca bu kişilere yöneliktir. İsrail yalnızca Rab’den uzaklaştığında sınırlarına hücum edilir, du­varlarında gedik açılır. Rab’be itaat ettikleri ve güvendikleri sürece kötülük asası, yani kötü uluslar onların yanına yaklaşamayacaktır; Rab buna izin ver­meyecektir.

Halk Tanrı’yla birlikte yürüdüğü zamanlarda Tanrı’nın İsrail’in gözdağı ve­ren düşmanlarını uzak tutma nedeni ilginç bir biçimde açıklanır. Tanrı, İsrail’in düşmanlarını uzaklaştıracaktır, çünkü doğru İsrailliler, haksızlığa el uzatmak için ayartılabilirler. Tanrı bizi yalnızca dış düşmanlardan değil, içimizdeki düş­manlardan da korur. İçimizdeki düşman ifadesiyle anlatılmak istenen, bize hak­sızlık edildiğinde günah işlemeye olan eğilimimizdir.



125:4 Aynı şekilde 4’üncü ayet de, o günkü koşullar içinde yorumlanmalı­dır: “İyilik et, ya RAB, iyilere, yüreği temiz olanlara.” Burada sözü edilen iyiler, iman aracılığıyla kurtarılmış olan ve Rab’bin sözüne itaat ederek yürü­yenlerdir. Kurtuluşlarının kaynağı iyilikleri olmayıp güven ve itaatlerinin ürü­nüdür.

125:5 Ağızlarıyla Tanrı halkının üyeleri olduklarını duyuran, ancak eğri yollara sapanlar da vardır. Rab onları sürgüne gönderecek, kötü uluslarla birlikte dağıtarak kovacaktır.

İsrail’e esenlik olsun! Mezmur, hem İsrail, hem de herkes için esenlik for­mülünü vermektedir. Esenlik, Rab İsa’ya duyulan güven aracılığıyla elde edilir. İsrail, bedenini deldiklerine bakarak ve biricik Oğul için yas tutarak O’na geri döndüğünde, yüzlerce yıldır İsrail’den esirgenen esenliğe kavuşacaktır.

Esenlik, esenlik! (Şalom, şalom!)
126. Mezmur: Gözyaşları İçinde Ekenler,

Sevinç Çığlıklarıyla Biçe­cekler
126:1 Duyuru, sürgündeki Yahudi toplumuna ulaştığında, insanlar büyük heyecan ve sevince kapıldılar. Pers Kralı Koreş, esirlerin ülkelerine dönebile­ceklerini duyurdu. Bu, neredeyse inanılmayacak kadar iyi bir haberdi. Sürgünde geçen uzun yıllar boyunca halkın çoğu Yeruşalim’i tekrar görebileceklerinden emin değillerdi. Ama sonunda haber gelmişti. Değersiz birkaç parça eşyalarını toparlarken kendilerinden geçmişçesine dolaşıyorlardı.

126:2 Genelde konuşkan halkın sevinçli ve çabuk konuşmaları her zaman­kinden daha da yüksek sesle yapılmaktaydı. Yaklaşık yetmiş yıl içinde ilk kez onlara keyif veren bir olay gerçekleşmişti. Coşku ve sevinç içinde eve dönü­yorlardı. Hazırlıklarını sürdürürken, gülmek ve şarkı söylemek onlar için yep­yeni bir şeydi.

126:3 Bütün olup bitenler Yahudi olmayanlar için müthiş bir tanıklıktı. Yahudiler’i izleyenler, açıklayamadıkları olağanüstü bir şeyler olduğunu his­setmiş gibiydiler. İbraniler’in Tanrısı’nın mucizevi bir şekilde müdahale ettiğini anlamışlardı. Yeryüzündeki bütün diğer uluslardan farklı olarak, İsrail, RAB’bin sevgi ve ilgisinin özel objesi olarak fark ediliyordu.

Sürgünden dönmekte olan minnettar Yahudiler diğer uluslar gibi, kurtuluşla­rını yalnızca Rab’be borçlu olduklarını biliyorlardı.


Rab bizim için büyük işler yaptı, sevinç doldu içimiz.
126:4 Ancak ülkelerine dönmek üzere olan acınacak haldeki bu halkın, üzerlerindeki elbiselerinden başka hiçbir şeyleri yoktu. İnsan gücüne, paraya ve korumaya ihtiyaçları vardı. Bu durum, şöyle dua etmelerine neden oldu:
Ya Rab, eski gönencimize kavuştur bizi,

Negev’de suya kavuşan vadiler gibi.
İbranice’de Negev sözcüğüyle ifade edilen güney yönü, güneydeki çöl anla­mındaydı. Çöl, genelde kuru ve kısırdı, ancak şiddetli yağmurlardan sonra ku­rumuş su yatakları, sel kaynaklarına dönüşerek çölde çiçekler açtırmıştı. Bu nedenle geri dönmekte olan sürgündekiler, şimdi az sayıda olan halkın, on iki oymak geri getirilinceye kadar çoğaltılması için dua ediyorlardı. Rab’den her şeyi yeniden inşa edebilmeleri için gerekli araçları sağlamasını istediler. Ülkele­rinde mutlu ve verimli insanlar olabilmeleri için ihtiyaç duyacakları her şeyi O’ndan dilediler.

126:5,6 Dönüşlerinden sonraki ilk yıl özellikle zor olacaktı. Hemen biçe­cekleri ürünleri olmayacaktı. Ürün ekmek için yeni bir başlangıç yapmaları ve biçme zamanını beklemeleri gerekecekti. Bu, masrafların kısılacağı, yetersiz yi­yecek kaynaklarının mümkün olduğunca tutumlu kullanılacağı bir dönem ola­caktı.

Bu ilk ürün için ekecekleri tohum, onlarda bir üzüntü ya da hayal kırıklığı yaratacaktı. Tahıl fıçıları neredeyse boş olacaktı. Çiftçi tahılını ya şimdi ailesini beslemek için kullanacak ya da gelecek günlerde bol verim alacağı umuduyla onu ekecekti. Onu ekmeye karar verdiğinde, eline önlüğüne daldırır ve tohumu sabanla sürülmüş tarlaya eker, akan gözyaşları da önlüğünün içine düşerdi. Aklında karısı ve çocukları ve içinde çok az lapanın bulunduğu kâseler vardı; hasat zamanı gelinceye kadar nasıl da fedakarlık ederek yaşayacaklardı. To­humu ekerken kendisini ailesinin ağzından yiyecek alıyormuş gibi hisseder.

Ancak geri dönen sürgünler teşvik edici bir söz duyarlar:
Gözyaşları içinde ekenler, sevinç çığlıklarıyla biçecek; ağlayarak tohum çuvalını taşıyıp dolaşan, sevinç çığlıkları atarak demetlerle dönecek.
Böylece karar verilir ve tohumu ekerler. Olgun ürün demetlerini depolarına taşırken duyacakları sevinç, şimdi çektikleri acının bedelini kat kat ödeyecek­tir.

Bu ilke elbette aynı zamanda ruhsal alanda da geçerlidir. Müjde’nin yayıl­ması için fedakarlık ederek yaşayanlar, şimdiki yokluğa dayanabilirler. Ama

canların kurtulduğunu ve sonsuza kadar gökyüzünde Tanrı Kuzusu’na tapın­dıklarını gördüklerinde duyacakları sevinç hiçbir şeyle kıyaslanamaz.

Bu ilke aynı zamanda insanları Rab’be kazanma konusunda da geçerlidir. Biri, bilgece, “Can kazananlar, canlar için ilk ağlayanlardır” demiştir. Bu ne­denle duamız şöyle olmalıdır:


Kalabalıklara kurtarıcımın baktığı gibi bakayım,

Yaşlı gözlerimin feri sönene kadar.

Kaybolmuş koyunlara merhametle bakıp

Onları O’nun sevgisiyle seveyim.

Yazarı bilinmiyor
127. Mezmur: Tanrı Her Şeydedir
Tanrı’nın olduğu yerde bereket vardır. Ancak bu ifadenin aksi de mümkün­dür: Tanrı’nın olmadığı yerde bereket de yoktur. Bu mezmurun anlatmak iste­diği şudur: Eğer eylemlerimizi düzenleyen ve yönlendiren Rab değilse, yaptık­larımız zaman ve enerji kaybından başka bir şey değildir. Kendi planlarımızı, hatta Rab’be hizmet ederken kendi düşüncelerimizi uygulayabiliriz. Büyük hizmet kuruluşları oluşturabilir, olağanüstü sonuçlar göstermek için istatistikler toplayabiliriz; ama eğer bu hizmetler ya da kazanılan insanlar Rab tarafından dikilen asmalar değillerse, yapılan işin bir değeri yoktur. “İnsan niyet eder, ama Tanrı yön verir.”

Mezmur yazarı bu noktaya örnek olarak yaşamdan seçtiği dört sıradan ey­lemi gösterir. Evlerin inşa edilmesi, kentin korunması, iş bulup çalışmak ve aile kurmak.



127:1 Bir evi inşa etmenin iki yolu vardır. İlki, insanın kendi bilgisi, usta­lığı ve ekonomik kaynaklarıyla temellenmiş tasarılarıyla harekete geçmesi, sonra Tanrı’dan bu planlarını kutsamasını istemesidir. İkincisi ise, Rab’bin an­laşılır kılavuzluğunu beklemek, sonra bilinçli bir biçimde O’na bağımlı olarak harekete geçmektir. Birinci durumda plan asla et ve kanın üstüne çıkamaz. İkin­cisinde, Tanrı’nın mucizevi zamanlaması, olayların ardıllığı ve asla şans yasala­rıyla uyumlu olarak gerçekleşemeyecek koşulların birleşmesiyle, Tanrı’nın ihti­yaçları harika bir şekilde karşılayarak işlediğini görmenin heyecanı bulunur. Her ikisi arasındaki fark dünyalar kadar büyüktür.

Tanrı olmaksızın insan çabasının ne kadar boş olduğuna ikinci örnek, gü­venlik alanında verilir: Kenti RAB korumazsa, bekçi boşuna bekler. Bu, bir polis gücü ya da koruyucu kurumların olması gerekmediği anlamına gelmez. Güvenliğimiz bütünüyle Rab tarafından sağlanır ve eğer gerçekten ona bağımlı değilsek, bizim aldığımız sıradan önlemler güvenliği sağlamaya yetmez.



127:2 Günlük işimizde, uzun saatler boyunca çalışmak ve ekmeğimizi zahmetle kazanmak, eğer Tanrı’nın seçtiği yerde değilsek, boştur. Lütfen yanlış anlamayın. Bütün Kutsal Kitap boyunca bize, kendimizin, ailemizin ve diğerle­rinin ihtiyaçları için gayretle çalışmamız öğretilir. Bu mezmur, insanları bütün gün kahvelerde boş boş oturmaya ve asalak gibi yaşamaya teşvik etme-mektedir. Düşünce şudur: Eğer Tanrı’dan bağımsız çalışıyorsak, hiçbir yere varamayız. Hagay bu durumu çok iyi tanımlar:
Çok ektiniz ama az biçtiniz; yiyorsunuz ama doyamıyorsunuz, içiyorsunuz ama neşelenemiyorsunuz; giyiniyorsunuz ama ısınamıyorsunuz; ücretinizi alıyorsunuz ama paranızı sanki delik keseye koyuyorsunuz (Hag.1:6).
Öte yandan, eğer gerçekten Rab’be teslim olduysak ve O’nun yüceliği için yaşıyorsak, O’nsuz geçen uzun, yorucu çalışma saatleri boyunca asla elde ede­meyeceklerimizi O, bize uykumuzda armağanlar olarak verir. “RAB sevdikle­rinin rahat uyumasını sağlar” cümlesinin anlamı bu olmalı ya da Moffatt’ın çevirdiği gibi, “Tanrı sevdiklerine armağanları onlar uykudayken verir.”

127:3 Dördüncü ve son örnek bir aile kurmakla ilgilidir. Çocuklar Tanrı-nın armağanlarından biridir. “Çocuklar RAB’bin verdiği bir armağan­dır, rahmin ürünü bir ödüldür.”

Çocuklara ilişkin söylenen, onların Tanrı’nın onurlandırıldığı ve sözünün dinlendiği bir evde yetiştirilmiş olmalarıdır. Tanrı’nın disiplin ve öğütlerine göre eğitilmelidirler.



127:4 “Yiğidin elinde nasılsa oklar, öyledir gençlikte doğan çocuklar.” Anne baba yaşlandığında, çocuklarının kendilerini koruyacak bir nöbetçi ola­caklarına ve aynı zamanda yayı ve oklarıyla avlanan bir avcı gibi ihtiyaçlarını karşılayacağına güvenebilirler.

127:5 “Ne mutlu ok kılıfı onlarla dolu olan insana!” Günümüzdeki bü­yük ailelere karşı olan propagandalara rağmen Tanrı, çocuğun bereket oldu­ğunu duyurur. Ancak bir kez daha belirtmeliyiz ki, sözü edilen çocuklar imanlı çocuklardır, imanlı bir ev halkının üyeleridirler. Aksi takdirde bereket yerine büyük sorunlara neden olabilirler.

Kent kapısında hasımlarıyla tartışırken utanç duymayacaklar.” F. B. Meyer bize, kuşatılmış bir kentte çarpışacak orduların kent kapısında karşılaş­tıklarını hatırlatır. Bu nedenle buradaki düşünce, bir adamın çocuklarının, ba­baları kayba uğrayarak incinmesin diye onu toplumsal ya da yasal açıdan savu­nacakları düşüncesidir. Çocuklar, adaletin yerine gelmesiyle ilgilenirler.

Mezmur, Zekeriya aracılığıyla söylenen Rab’bin şu sözünün ayrıntılı bir açıklamasıdır: “Güçle kuvvetle değil, ancak benim Ruhum’la başaracaksın” (Zek.4:6). Ne yazık ki para ya da insan yeteneğine güvenmek gibi büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Ama Rab’bin isteği bu şekilde yerine gelmeyecektir. O’nun Ruhu aracılığıyla, sonsuzluk için inşa ederiz. Kendi kaynaklarımız aracı­lığıyla Tanrı için yaptıklarımız değil, O’nun güçlü Ruhu aracılığıyla bizim ka­nalımızla yaptıkları önemlidir. Bizim üretebileceklerimiz yalnızca tahta, kamış ve ottur. Ama O bizi altın, gümüş ve değerli taşlar üretmek için kullanabilir. Kendi gücümüzle hareket ettiğimizde arabanın tekerleklerini biz döndürmüş oluruz. Ancak her şeyde Tanrı’nın gücüne güvenirsek, yaşamda başarılı oluruz. Dünyasal silahlar, dünyasal sonuçlar üretir. Ruhsal silahlar, ruhsal sonuçlar üretir.


Yüklə 1,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin