c- İbn Rüşd'ün Öldükten Sonra Dirilmeye İlişkin Görüşleri:
İbn Rüşd (520-595/1126-1198), öldükten sonra dirilme ile ilgili dinimizde gelen temsilî anlatımları anlama konusunda müslümanların üç gruba ayrıldıklarını bildirmektedir:
1. Grup: Âhiretteki varlığın, nimet ve lezzet bakımından bu dünyadaki varlığın aynısı olduğunu kabul ederler. Onlara göre bu iki âlem, bir cinstendir. Bu iki varlık ancak devamlı ve kesintili olma açısından farklıdır: âhiretteki varlık devamlı olduğu halde, buradaki son bulandır.
2. Grup: Bu hislerle temsil olunan varlığın, ruhanî olduğuna kânidirler. Bu yolda temsiline sebep, açıkça anlatmak kasdına dayanmaktadır. Bu grubun da görüşlerini destekleyen birçok dinî delilleri vardır.
3. Grup: Meâdın cismânî olduğuna kânidirler. Ancak öbür dünyada var olan cismâniyetin, bu dünyadaki cismâniyetten farklı olduğuna inanırlar. Çünkü bu dünyadaki varlık eskiyip yok olduğu halde, öbür dünyadaki varlık devamlı (bâkî)dır. Bunların da görüşlerini ispat için dinî delilleri vardır. İbn Abbâs'ın da bu görüşte olduğu görünüyor. Çünkü ondan şöyle rivayette bulunulmuştur:
"Dünyada âhiretten ancak isimler vardır.628
İbn Rüşd, yukarıda zikredilen grupları sırayla anlattıktan sonra, bu konuda gerçeğin şöyle olması gerektiğini söyler:
Her bir insan, kendi düşüncesinin ilettiği şeye inanmalıdır. Ancak bu, asim iptaline varmamak koşuluyladır. Bu iptal da tekrar var olmayı inkâr etmek demektir. Şöyle ki, böyle bir inanç, sahibinin tekfirini (kâfir sayılmasını) gerektirir; Çünkü insan için "tekrar varolma" durumu insanlara dinler tarafından bildirilmiş ve akıl yoluyla da bilgi meydana gelmiştir. 629
Şu halde meâd ile ilgili yorumlarda bulunan İslâm düşünürlerinin hepsinin öldükten sonra dirilmenin vuku bulacağı konusunda görüş birliği içinde olduklarını müşahede etmekteyiz. Ancak bu dirilmenin rûhânî mi? cismânî mi? veya hem rûhânî ve hem cismânî mi yani ikisi birlikte mi? olacağı, ayrıca cismânî dirilişin, öldükten sonra bu dünyada dağılan bedenlerin bütün parçalarıyla mı? yoksa benzerlerinin biraraya toplanmasıyla mı? meydana geleceği konusunda fikir ayrılığına düştüklerini görmekteyiz.
d- Âhiret Hayatı Kendine Mahsus Yeni Bir Hayat Şeklinde Olacak
Gerek yukarıda zikrettiğimiz âyet ve hadislerden, gerekse şimdi sunacağımız âyetlerden anlaşılıyor ki, âhiret hayatı, öte dünyaya mahsus yeni bir hayat şeklinde olacaktır. Onun mahiyeti ve yaratılışı bizim bilgi ve tecrübe sınırlarımızı aştığı için esasını Allah bilir. Bizler, ancak nasla bildirildiği kadarıyla onun varlığını kabul edip, onları bize haber verildiği şekliyle anlamaya çalışmalıyız. Bize düşen, keyfiyyetini bilemeyeceğimizi itiraf edip, hakikatinin bize kapalı olduğunu teslim etmektir.
Kur'ân-ı Kerim'in şu âyetleri, âhiret hayatının yeni ve değişik bir hayat olacağını haber vermektedir:
“O gün yer, başka bir yer olup değişecek, göklerde değişecek, hepsi de bir ve mutlak galip ve hakim olan Allah'ın karşısına çıkacak.” 630
“Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizin şekillerinizi değiştirmekten' ve sizleri bilmediğiniz bir biçimde yaratmaktan hiçbir şey Bizi alıkoyamaz.” 631
“Gerçekten şaşılacak şey, onların: Biz toprak olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?... demeleridir.” 632
“Dilerse sizin vücudunuzu kaldırır, yerinize yepyeni bir yaratılış getirir.” 633
“Siz, ilk defa yaratmada, acz mi gösterdik ki, (yeniden yaratmak hususunda âciz kalalım?) Hayır! Onlar, bu yeni yaratılıştan şüphe içindedirler!” 634
Nakledilen âyet-i kerimelere dikkat ettiğimizde bunlar, bu dünya hayatının değiştirileceğinden, özellikle yeni bir yaratılıştan bahsetmektedirler. Demek kî âhiret hayatı kendine mahsus bir değişiklikte ve yenilikte bir hayat olacaktır. Bundan dolayı bizler, bu dünyadaki ölçülerimize ve bilgilerimize göre tecrübe üstü (metafizik) âlemin cereyanı hakkında kesin bir yorumda bulunamayız. Ancak değer alanını ilgilendiren bu konuda inanan kimse olarak varlığını kabul edip keyfiyyetini Allah'a bırakmak durumundayız. İbn Sina'nın dediği gibi, bu konuda dinin bize bildirdiği bilgilerle yetineceğiz.
Kıyamet gününde insanın yaratılışı ile ilgili olarak şu hadis-i şerifin kitaplarda kaydedildiğini görmekteyiz. Bu hadiste insan vücudunda bulunan herşeyin çürüyüp yok olacağının ancak kuyruk sokumundaki çok küçük bir kemiğin asla çürümeyeceği, işte insanın bundan yaratılacağı belirtilmiştir.
“Adem oğlunun her tarafını toprak yer! Ancak kuyruk sokumundaki küçük kemik müstesna.' İnsan ondan yaratılır ve onda derlenip toplanacaktır.” 635
IV. Kıyametin Ne Zaman Kopacağı ve Keyfiyyeti
Kur'ân-ı Kerim, kıyametin ne zaman kopacağını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini belirtmiştir. Kıyamet" deyimi, Kur'ân'da "saat" kelimesiyle ifade edilmiştir:
“Senden kıyamet (sâat)in ne zaman geleceğini sorarlar. De ki: Onun ne zaman geleceğini yalnız Rabbim bilir; onu vaktinde Allah'tan başkası aşikar kılamaz. Onun dehşetine gökler de, yer de dayanamaz. O saat size ansızın gelir. Güya sen onu bîlirmişsin de gizli tutuyormuşsun gibi onu senden soruyorlar. Onlara de ki: Onu bilmek Allah'a mahsustur. Fakat insanların pek çoğu bunu bilmezler.” 636
“Ey insanlar! Rabbinizin (cezasından) sakının!: (Beklenen) saatin sarsıntısı (ne) müthiş bir şeydir. Onu gördüğünüz gün çocuğunu emziren analar çocuklarını bırakıp unutacaklar, her gebe kadın yükünü salıverecek, insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi alıklaşmış göreceksin. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir!” 637
"Eğer inkâr ederseniz, çocukları, saçları ağarmış ihtiyarlara çevirecek olan günden kendinizi nasıl koruyabilirsiniz.” 638
“Sûra üfürülünce, Allah'ın dilediğinden başka göklerde, yerde ne varsa hepsi, cansız düşer. Sonra sûr, bir kere daha üfürülür, onlar da hemen ayağa kalkarak bekleşirler”.639
Muhammed Abduh (1849-1905)'un tefsirine göre, "sûra üfürme", kıyamet gününde Allah'ın insanları sür'atle yeniden diriltmesi için bir temsildir. Bize düşen Kur'ân'da gelen habere aynen inanmaktır. Bu sûrun hakikatini araştırmak bize vacip kılınmamıştır. Çünkü bunun ötesini araştırmak, müslürnana uygun düşmeyip anlamsız bir şeyle meşgul olmak demektir. 640 Bizce de böyle anlaşılması uygundur. Çünkü âhiret âlemi, bizim tecrübe âlemimizin dışında bir âlemdir. Bu deneyimimizi aşan bir bilgi türünden olup, îmânla ilgili değer alanına girmektedir.
"Gök yarıldığı, yıldızlar dağıldığı, denizler kaynayıp aktığı, mezarlar altüst olduğu zaman, her can, önüne sürdüğü, geride bıraktığı her işi anlayacak. Güneş yuvarlanıp devrildiği, yıldızlar döküldüğü, dağlar yerinden yürütüldüğü zaman.” 641
“Başlara çarpan, ödleri patlatan büyük belâ (kıyamet!). O ne müthiş belâdır o. O belânın ne olduğunu bilir misin sen ? O belâ, çattığı gün insanlar, (ona öyle bir çarpılacaklar ki), perişan pervanelere benzeyecek; Ve dağlar, atılmış, renkli yünler gibi dağılacak!” 642
“Ogün göğü, kitaplar tomar olup nasıl bükülürse, öyle bükeceğiz. Önce varlığı nasıl icat ettiysek onu gene iade ederiz. Bu Bizim (hak olan) vadimizdir, onu mutlaka yapacağız." 643
Görüldüğü gibi Kur'ân-ı Kerim'in kıyametin kopuşu konusunda bize bildirdiği âyetleri, yeryüzü, gökyüzü, güneş, ay ve bütün yıldızların kurulu düzenlerini kaybedeceklerini ve yerine değişik bir âlemin yaratılacağını haber vermektedir. Gök yarılacak, yıldızlar dağılacak, güneş dürülecek, denizler kaynayıp kabaracak, dağlar yerinden oynatılıp yürütülerek hallaç pamuğu gibi savrulup birbirine kavuşacaktır. Kıyametin o müthiş sarsıntısından insanlar, kendilerinden geçip şaşkın ne yapacaklarını bilemez, sarhoş ve çaresiz perişan bir duruma düşeceklerdir. Sonra Allah Teâlâ, yeni ve değişik bir âlem yaratacaktır.
Dostları ilə paylaş: |