İnananların İbadet ve Eğitimleri:
Müddesir Suresinin ilk ayetlerinden sonra vahiy inmeye devam etti. Ondan sonra ilk inen surenin Fatiha olduğu söylenmektedir. Fatiha Suresi, Kur’an ve İslam nizamının tüm esaslarını ve gayelerini kendi içinde toplayan, hamd ve duayı ihtiva eden bir suredir. Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-’in ilk emrolunduğu ibadet ise namazdır. 2 rekat sabah ve 2 rekat akşam olmak üzere toplam 4 rekat idi. Cibril gelerek, abdest ve namazın nasıl olacağını bizzat göstermiştir.
Mü’minler temizliğe son derece önem verirlerdi.Tam bir temizlik, mü'minlerin alametlerinden (özelliklerinden) idi.Abdest namazın şartı idi. Fatiha namazların aslı, hamd ve tesbih ise virdleri idi. Mü’minler mamaz ile ibadet ediyorlardı. Namazlarını gözlerden ırak, ıssız mekanlarda gizlice eda ediyorlardı. Belki de bununla (ıssız mekanlarla) vadileri ve patika yolları kastediyorlardı.
İslam’ın ilk günlerinde başka hiçbir ibadet, emir ve yasak yoktu. Vahiy iniyor ve tevhid’in muhtelif yönlerini beyan ediyordu. Ayrıca onları nefislerini tezkiye etmeye, güzel ahlak sahibi olmaya teşvik ettiği gibi cennet ve cehennemden de bahsediyordu. Yine ilk ayeti kerimeler, kalpleri açıp ruhları besleyen güzel vaazları ihtiva etmekteydiler.
Nebi -sallallahu aleyhi vesellem- onları tezkiye ediyor, kitap ve hikmeti öğretiyor, inananları kalp temizliğine, ahlak güzelliğine, iffete, doğruluğa teşvik ediyordu. Hasılı onları karanlıklardan aydınlığa çıkarıyordu. Onlara Sıratı Müstakimi (doğru yolu) gösteriyor ve onları Allah’ın dinine sarılmak, ipine sımsıkı tutulmak üzere eğitiyordu. Onlara Allah’ın emirleri hususunda sebat ve istikamet aşılıyordu. Bu şekilde üç yıl geçti.Davet gizli olarak sadece bireylere yönelik olarak yapılabiliyordu. Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- davetini henüz toplu yerlerde açıklamıyordu.Ancak Kureyşliler yavaş yavaş durumu anlamaya başladılar. Kureyş’ten bazıları daveti inkar edip, bazı inananlara eziyet etmeye başlamasına rağmen genel olarak durumu pek önemsemiyorlardı.Çünkü Rasûlullah-sallallahu aleyhi vesellem- henüz daha onların batıl dinleri ve sahte ilahları hakkında konuşmuş değildi.
Açıktan Davet Yakınları Davet:
Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-, davetini 3 yıl boyunca ferdi ve gizli olarak yaptı. Bu süre zarfında Kureyş ve dışından birçok insan iman etti. Ortam açık davet için elverişli duruma gelince Allah, şu ayeti kerimeyi inzal etti.
“Ve en yakın hısımlarını uyar. Sana uyan mü’minlere kanadını ger. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.” (Şuara, 26/214-216)
Bu ayeti kerimeden sonra Allah Rasulu, Haşimoğulları ve Muttalipoğulları’ndan yakın akraba ve hısımlarını toplayarak hamd edip, tevhide şahidlik ettikten sonra şöyle dedi:
“Şunu biliniz ki rehberliğe ehil olan kişi yalan söylemez.Allah'a yemin olsun ki, şayet bütün insanlara yalan söyleyecek olsaydım, size yalan söylemezdim.Yine bütün insanları aldatacak olsaydım sizi aldatmazdım. Allah’a yemin ederim ki ondan başka ilah yoktur. Ben de özel olarak size ve genel olarak bütün insanlığa gönderilmiş olan Allah’ın elçisiyim. Allah’a hamd olsun ki uykuya dalar gibi ölecek, uyanır gibi yeniden dirilecek ve yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. İyiliğe karşı iyilik, kötülüğe karşı kötülük göreceksiniz. Sonuç ya ebediyyen cennet veya sonsuza kadar cehennem olacaktır.”
Ebu Leheb dışında hısımları onun bu çağrısını genelde yumuşak karşıladılar. Ebu Leheb, şiddetle karşı çıkarak şöyle demiştir: “Tüm araplar üzerine çullanmadan onu susturun. Teslim ederseniz zillete düşersiniz, yok korursanız o zaman da savaşla yüz yüze kalırsınız.” Ebu Talib ise şöyle dedi: “Vallahi biz sağ kaldıkça onu koruyacağız.” ve sözüne şöyle devam etti: “emrolunduğun şeyi yap. Vallahi seni daima koruyup gözeteceğim. Ancak Abdulmuttalib’in dinini terketmem bana çok ağır gelir.”
Safa Dağında:
Bu arada şu emri ilahi geldi: “Ey Muhammed! artık sana emredileni açıkca ortaya koy, puta tapanlara aldırış etme.” (Hicr, 15/94) Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem- efendimiz Safa tepesine çıkarak “Ya Sabahah” diye nida etmeye başladı. Bu kelime düşman baskının veya çok önemli bir olayı bildirmek için kullanılır.
Daha sonra “Ey Fihroğulları! Ey Adiy oğulları! Ey Haris oğulları!”diye tüm Kureyş boylarını teker teker sayarak çağırdı. O’nun nidasını işitenler, bu bağıran kim diye birbirlerine soruyorlardı. Muhammed, denilince halk merakla toplandı. Öyle geldiler ki evinden çıkabilecek durumda olmayan kimse bile haber almak için yerine birini gönderdi. Bütün halk toplanınca Hz. Peygamber onlara şöyle seslendi:
“Ey Halk! Bakın eğer şu anda atlı bir ordunun vadide bulunduğunu ve üzerinize baskın yapmak üzere oldukların söylersem bana inanır mısınız?”
Hepsi birden:
“Elbette! Çünkü senin yalan söylediğini hiç duymadık.Senden, doğruyu söylemekten başka bir şey görmedik” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber -sallallahu aleyhi vesellem-:
“O halde yakında vuku bulacak şiddetli bir ceza hakkında sizi uyarıyorum.Benim ile sizin misaliniz, düşman görüp koşup halkını uyaran adamın misali gibidir.”
Allah Rasulu daha sonra onları Allah’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna tanıklığa çağırdı. Bu şehadet kelimesinin dünya ve ahiret kurtuluşunun anahtarı olduğunu bildirdi. Şirklerinde ısrar etmeleri ve Allah katından gönderilenlere iman etmemeleri halinde başlarına gelecek azap hususunda uyarıda bulundu. Kendisinin bir Allah elçisi olmasına rağmen onları kurtarma yetkisinin olmadığını ilan etti.
Uyarısını özel ve genel tutarak şöyle seslendi:
“Ey Kureyş halkı! Canlarınızı Allah’dan satın alın. Kendinizi ateşten koruyun. Ben size ne bir zarar verebilirim ne de fayda. Allah’a karşı sizi koruyamam.
Ey Ka’b bin Luey oğulları! Kendinizi ateşten koruyun. Ben size bir zarar veya fayda veremem.
Ey Mürre bin Ka’b oğulları! Kendinizi ateşten sakındırın.
Ey Kasi oğulları! Kendinizi ateşten koruyun. Ben size bir zarar veya fayda veremem.
Ey Abduşşems oğulları! Kendinizi ateşten koruyun.
Ey Abdulmenaf oğulları! Kendinizi ateşten koruyun. Ben size bir zarar veya fayda veremem.
Ey Haşimoğulları! Kendinizi ateşten koruyun. Ben size bir zarar veya fayda veremem. Allah’a karşı sizi koruyamam. Malımdan dilediğiniz kadar isteyin ancak Allah’ın mukadder cezasından sizi kurtaramam.
Ey Abdulmuttalib oğlu Abbas! Bak ben seni de Allah’ın mukadder cezasından kurtaramam! Ey Allah elçisinin halası Safiyye! Bak, seni de Allah’ın mukadder cezasından kurtaramam. Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Malımdan ne istersen vereyim ama seni de Allah’ın mukadder cezasından kurtaramam.
Ancak sizinle aramdaki sılayı rahim devam edecektir.”
İnsanlar, onun bu belağatli hutbesini sükunet ile dinlediler. Ebu Leheb dışında lehte ve aleyhte herhangi bir tepki olmadı. Ebu Leheb, tepki göstererek şöyle dedi:
“Yazıklar olsun sana! Günümüzü zehir ettin, bizi buraya bunun için mi topladın?”
Onun bu sözü üzerine Tebbet suresi inmiştir:
“Ebu Leheb’in iki eli kurusun. Kurudu da.”
Kureyş halkı onun -sallallahu aleyhi vesellem- bu uyarısından dehşet ve istiğraba kapılmıştı. O sırada ne diyeceklerini bilemediler. Ancak evlerine dönüp olayın sarsıntısından kurtulduklarında, dehşet ve hayretlerinden uyandılar. Büyüklenip kibirlendiler. Bu davet ve uyarıyı bir eğlence ve alay mevzusu yapmaya karar verdiler. Artık Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-, ile dalga geçmeye alay etmeye başlamışlardı. O’nu -sallallahu aleyhi vesellem-, her gördüklerinde “Allah, elçi olarak bunu mu gönderdi? Ebu Kebşe’nin oğlu bu mudur? Göklerden haber getiren bu mudur? Şeklinde istihza ediyorlardı.
Ebu Kebşe, Peygamber efendimizin anne tarafından dedesidir. Kureyş’in şirk dinini bırakıp, Hristiyan olmuştu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-’in de kendi dinlerine muhalif olması üzerine dedesine nisbet edip, onu küçük düşürmeye, ayıplamaya yeltendiler.
Tüm bu baskılara rağmen Rasûlullah -sallallahu aleyhi vesellem-, davetine devam ediyor ve halkın toplu olarak bulunduğu meclislere giderek onlara Allah’ın kitabını okuyup, onları diğer Peygamberlerin çağırdığı şeye çağırıyordu. “Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur.” Artık herkesin gözü önünde ibadet etmeye başladı. Kabe’ye gidiyor ve orada herkesin görebileceği bir şekilde, açıkca namaz kılıyordu.
İnsanlar fert fert tevhid davetine çağrılıyordu. Toplumda iman edenlerle etmeyenler arasında gerginlik tırmanıyordu. Müşrikler, gün geçtikçe müslümanlara karşı sertleşip, baskılarını artırmaya başladılar.
Dostları ilə paylaş: |