Sümer Dili ile Türk Dili Karşılaştırmaları Muazzez İlmiye ÇIĞ



Yüklə 0,87 Mb.
səhifə4/14
tarix29.10.2017
ölçüsü0,87 Mb.
#19743
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14

ATATÜRK, TÜRK DİLİ'nin güzelleşmesi hususunda GÜNEŞ DİL teorisinin en büyük vasıta olacağı ümit ve inancında idi. DİL çalışmaları bu sefer bambaşka bir heyecanla yeniden başladı. GÜNEŞ DİL teorisi, DİL TARİH COĞRAFYA fakültelerinde okutulmaya, müspet yönde yeni dilciler yetişmeye başladı... Ancak bu faaliyetten sonuç almaya ATATÜRK'ün ömrü vefa etmedi.

 

1938'de onun ölümünden sonra, köşe bucağa sinmiş olan uydurukçular tekrar sahneye çıktılar ve "GÜNEŞ öldükten sonra TEORİSİ mi kalır?" diyerek mel'un faaliyetlerine yeniden başladılar!...



ATATÜRK'ün yaptığı her müspet şeyi yıkmayı huy edinmiş olan İNÖNÜ, onları destekledi. Sonuçta eski "uydurma öztürkçeci" zihniyet hortlayarak, TÜRKÇE'yi bugünkü tanınmayacak haline getirdi.

 

İşin en acı tarafı da, İsmet Paşa'nın ve çömezlerinin bunu "atatürkçülük" olarak yutturmalarıydı!.

 

Bu dümen hala da sürmektedir. Son olarak Cumhuriyet Yayınları'ndan ATATÜRK VE ULUSAL DİL adlı kitapta Prof. Dr. Şerafettin Turan ATATÜRK'ün tavrını 1934'e kadar anlatmakta, 1935'den sonrasını "es" geçmektedir!..(1998)

Hatırlatalım ki, dünyadaki en zengin dil, 1.000.000 kelime ile İNGİLİZCE'dir. Ancak İNGİLİZLER "dillerinin %80'inin başka dillerden alınma kelimelerden oluştuğunu" iftiharla söylerler. Bu kelimeler arasında TÜRKÇE'den alınma YOGURT; Arapça'dan alınma KISMET, CARAVAN (KERVAN); ESKİMO dilinden alınma IGLOO, PARKA; KIZILDERİLİ dilinden alınma TOMAHAWK, MAKOSEN de vardır. İngiltere'deki LONGMAN kuruluşu bütün dünya dillerinden oluşturduğu 30 milyonluk kelime arşivi ile övünür!..

Öte yandan Alman, Arap ve Fransızlar da 500.000 kelimelik sözlükler oluşturmuşlar ve bunu DİL DEVRİMİ saymışlardır. Aynı tarihlerde bizim TÜRK olmayan o "dilsiz" kurum ise, ATATÜRK'e ihanet ederek konuştuğumuz lisanı 26.000 kelimeye düşürüp, aşiret diline indirgemiºtir.

 

Her konuda BATI'yı taklitte pek hevesli olanların, iş DİL bahsine gelince onlara tamamen ters davranmasının sebebi, acep ne ola ki?..



Bütün bu hainlik "atatürkçülük" adına, onun külliyen vazgeçtiği "öztürkçecilik" olarak yapılmıştır.

 

Ama nasıl yapılmıştır?.. ARAPÇA, FARSÇA KÖKENLİ kelimeler kıyasıya budanırken, İNGİLİZCE, FRANSIZCA, ALMANCA, hatta ERMENİCE kelimeler dile doldurulmuştur. Ve hatta YABANCI TAKILAR, GRAMER KURALLARI sun'i bir tarzda dile yedirilmeye çalışılmıştır. Yani TÜRKÇE'miz bir yandan fakirleşirken, bir yandan da dejenere edilmiştir.

 

Misal verelim... Şimdi yazımızda "misal" dedik... "Emsal, mesela, timsal" gibi diğer önemli kelimelere de bağlı olan bu kelimenin yerine konan, ÖRNEK ve ÖRNEĞİN kelimelerinin ERMENİCE'den aynen alındığını biliyor muydunuz?.. Aslı ORNAK ve ORNAGİN'dir!..

 

Peki ya ASKERİ, MEVZİİ, AN'ANEVİ kelimelerindeki uzatmalı "İ" takısının yerine kabul edilen SAL takısının (asker-sel, onur-sal) FRANSIZCA ve İNGİLİZCE'deki AL takısından (international, sensational) olduğunu hiç düşünmüş müydünüz?..



Halbuki ORTA ASYA TÜRKLERİ yüzyıllardan kullanılan bu yabancı eki atmamışlar, yalnız İY diye uzatmışlardır. (ASKERİY, TARİHİY gibi) Zaten eski yazı ile öyle yazılırdı.

Peki, her şey bitti mi?.. TÜRKÇE öldü mü?.. Elbette ki HAYIR!..Şu anda dahi yapılabilecek çok şey vardır ve dilimizin kısa zamanda ATATÜRK'ün istediği seviyeye gelmesi mümkündür. Şöyle ki:

1-En kısa zamanda 150.000 kelimelik bir ANSİKLOPEDİK SÖZLÜK yayınlanmalıdır!

 

Bu sözlüğe ATATÜRK ve MEHMET AKİF'ten başlayarak son 500 yılda yaşamış olan bütün şair ve edebiyatçılarımızın kullandıkları kelimeler; KÖKLERİ, GRAMER AÇIKLAMALARI, İMLA İŞARETLERİ ve ÖRNEK CÜMLELER ile birlikte konulmalıdır.



 

Kelimelerin birbiri ile farkı mutlaka belirtilmelidir. Mesela AL-KIZIL-KIRMIZI hangi tonları gösterir, ŞEREF-HAYSİYET-İZZETİNEFİS-GURUR-ENANİYET ve hemen hepsi için kullanılan İNGİLİZCE-FRANSIZCA'dan aşırma ONUR (HONOR) kelimesi hangisine denk gelir, gösterilmeli, birbirleriyle karşılaştırılmalıdır.

 

Tam 60 yıldır faaliyette olan o TÜRK OLMAYAN DİLSİZ kurum böyle bir ansiklopedik sözlük meydana getirmeyi ATATÜRK'ten sonra hiç mi hiç düşünmemiştir.



 

İşin acıklı yanı, bu kurumun, dolayısiyle DEVLET'in böyle bir sözlüğü yoktur ama, PARS(AK) TUĞLACI(YAN) adlı bir ERMENİ vatandaşımız 120.000 kelimelik bir OKYANUS ANSİKLOPEDİSİ yayınlamıştır!.. Bunu da çok az kimse bilir.

 

Aslında bu sözlük hemen hemen hazırdır. ATDTK'nın 1980'den sonra bastırttığı 60.000 kelimelik sözlük, Ferit Develilioğlu'nun 75.000 kelimelik Osmanlıca Sözlüğü ve Parsak Tuğlacıyan'ın Okyanus Ansiklopedisi birleşince, ortaya belki 200.000 kelimelik muazzam bir eser çıkacaktır. Önemli olan, dediğimiz karşılaştırma ve açıklamaların eklenmesidir.



 

2-Bu ansiklopedik sözlük 5 yıl içinde 500.000 kelimeye ulaştırılmalıdır. Bunun için de temel hazırdır. Eski TÜRK Dil Kurumu zamanında kişisel gayretler ile meydana getirilmiş olan DERLEME SÖZLÜĞÜ ve TARAMA SÖZLÜĞÜ'nden yararlanılabilir.

 

Ancak bu sefer içine bütün TÜRK LEHÇELERİ'nde kullanılan kelimeler de alınmalıdır. Zaten onların girmesi ile sözlük belki 1.000.000 kelimeye ulaşacaktır.



 

Yalnız burada kendimizi sadece ÖZBEK, KIRGIZ, TATAR, AZERİ, KAZAK, TÜRKMEN lehçeleri ile sınırlamamamız gerekir. Mesela TÜRKÇE'deki KAYIK kelimesi KANADA ESKİMOLARI'nca KAYAK biçiminde kullanılmaktadır. Halbuki TÜRKÇE'de KAYAK kışla, karla ilgili bir sporun aletidir. Ama ikisinde de hareket noktası KAYMAK fiilidir, ESKİMOLAR onu suda, biz ise karda kaymak olarak almışız. Bu kelimenin kökü TÜRKÇE'dir. Üstelik bizim KONUK dediğimiz misafire ORTA ASYA TÜRKLERİ "KONAK" der. Yani değişim kuralı aynıdır.

 

ESKİMOLAR ayrıca yaşadıkları tabiat şartlarına uygun olarak KAR karşılığı 40'a yakın kelime kullanmaktadırlar. Bunlar da sözlük kapsamına alınmalı, kökleri incelenmeli, TÜRK boyları arasında benzer kelimeler olup olmadığı araştırılmalıdır.

 

Mesela KÜRT, TÜRKÇE'de KALIN KAR TABAKASI demektir. KÜRDİSTAN, 1000 yıl önce böyle kalın karlarla kaplı Güneydoğu dağlarına verilen addır. Sonradan o karlı tepelerde yaşayan bazı göçebe aşiretlerin adı KÜRT olmuştur. Şimdi eğer ESKİMOLAR'da KÜR-KÜRT kelimeleri karla ilgili ise, KÜRTLER'İN TÜRK KÖKENLİ OLDUĞU bir kere daha kesin olarak ortaya çıkmış olur.

 

3-Aynı dönemde TÜRKÇE-ÖZBEKÇE, TÜRKÇE-KIRGIZCA gibi karşılaştırmalı ve dilbilgisi açıklamalı sözlükler hazırlanmalıdır.



 

4-TÜRK İNSANI sözlük kullanmaz. Buna alıştırılmamıştır. Onun için de ifadesi bozuktur. Öyleyse okullardaki TÜRKÇE ve KOMPOZİSYON ve HİTABET dersleri mutlaka bu alışkanlığı vermeli; TÜRKÇE ders kitapları en azından okullarda öğretilen kelime sayısını 10.000'e çıkartmalıdır. Kompozisyon ödevleri mutlaka öğrencileri "zengin bir dille yazmaya" zorlayacak tekilde düzenlenmelidir.

 

5-Yeni oluşturulan ATATÜRK TÜRK DİL VE TARİH KURUMU ödüllerinin "en zengin dille" yazılmış "anlaşılır" eserlere verilmesi şarttır. Radyo-televizyon konuşmalarında da bu husus teşvik edilmelidir.



 

6-Hepsinden önce ATATÜRK'ün GERÇEK DİL DEVRİMİ'nin ne olduğu üniversite ve basın-yayın mensuplarına, yazarlara anlatılmalı, okullarda öğretilmelidir. Öyle her aklına esenin televizyona çıkıp DİL konusunda ahkam kesmesi önlenmelidir.

 

7-Yine bu pıtrak gibi ortalığı sarmış olan radyo ve televizyon kanallarında görev yapan bütün sunucu, haberci ve spikerler mutlaka RTÜK tarafından TÜRKÇE ve KONUŞMA sınavından geçirilerek göreve başlatılmalı, hata yaptıklarında kendilerine ve yayın yapan kanala ceza verilmelidir.



 

Nasıl ehliyetsiz şoförler araç kullanamıyor, diş teknisyenleri diş çekemiyor, sınavda başarılı olmayan, avukatlık stajı yapmayan, hukuk mezunu bile olsa, hakim tayin edilmiyorsa; böylelerinin halkın sağlığına ve adalete zarar vereceği düşünülüyorsa; aynı şekilde TÜRKÇE ve KONUŞMA sınavını veremeyenler de spikerlik, sunuculuk yapamamalı, halkın DİL'ini bozmamalıdır. (Örnek verelim: HBB kanalındaki haber spikeri "Tony Blair Lordlar Kamarası'ndaki asilerin yetkilerini daraltacak" dedi... Hatun daha "asil" ile "asi"nin farkını bilmiyor!

 

Sanatçı diye geçinen şarkıcı-türkücü takımının, dizilerde rol alanların dili bozmalarına izin verilmemelidir. Bozuk ifadeli şarkılar türküler yayına sokulmamalıdır. (Örnek mi istersiniz?.. Verelim: Mirkelam'ın "aşkın diline düşmüşüm" mısraı... Aşkın diline düşülmez, aşk yüzünden halkın diline düşülür...İbrahim Tatlıses'in "geçen Cuma gelecektin, aylar geçti, gelmedin," beyti...Geçen Cuma'dan bu yana olsa olsa 7 gün geçmiş olabilir. İki Cuma arasında aylar olamaz ki... Halbuki, "günler geçti, gelmedin," dese her şey hallolacak!..)



 

8-Gazeteci takımı bilhassa haber başlıklarında TÜRKÇE'yi doğru-dürüst kullanmaya mecbur edilmelidir. Bunun için TÜRKÇE ve KOMPOSİZYON sınavından geçmeyenlere en basit basın kartı bile verilmemeli, yazı yazma imkanı tanınmamalıdır. (Hatalardan örnek mi istersiniz?.. Verelim: "şok haber, şok açıklama"... Şok bir haldir,, durumdur, koma gibi... Koma haber olmazsa, şok haber de olmaz... Doğrusu "Şok edici haber"...Bir tane daha: "Adamı infaz ettiler"... Adam infaz edilmez, hüküm infaz edilir, yani karar yerine getirilir...

 

DİL hususunda daha çok söylenecek şey var. Hepsini ayrı bir bölümde EK olarak sunacağız.

 

YARARLANILAN KİTAPLAR



- Atilla İlhan, Hangi ATATÜRK?

- ATATÜRK ve TÜRKLÜK, TÜRK Standartları Enstitüsü, 1994, Ankara

- Nutuk

- ATATÜRK, Söylev ve Demeçler 1-5, Türk Tarih Kurumu

- ATATÜRK İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1-2, YÖK Yayınları

- Agah Sırrı Levend, TÜRK Dilinde Gelişme ve Sadeleştirme Evreleri, TDK

- İbrahim Necmi Dilmen, Güneş Dil Teorisinin Ana Hatları, 1936

- İbrahim Necmi Dilmen, TÜRK Dil Bilgisi Dersleri 1-2, 1936

 

Kaynak: http://groups.google.com.tr/group/cihan-turk-olsun/web/trk-dili-inkilabi?hl=tr



(Cuma, 26 Eylül 2008)

-----------------



Defolu 'Piyasa Türkçesi' Üzerine Durmuş HOCAOĞLU
Yeniçağ Gazetesi / 21.07.2008 Pazartesi

Okuyucularımdan gelen mektuplara sütunumda cevap verme alışkanlığım yoktur, prensip olarak doğru da bulmam, ama bunu nâdiren de olsa yapmışımdır; bugün de bu nâdirattan birisini daha icrâ edeceğim, çünkü mektubun umûmu alâkadar eden bir muhtevâsı var. Şimdi ilk olarak, tam da Biz Türkler üzerine kaleme aldığım kritik denemesine biraz soluk vermeyi düşündüğüm sırada aldığım bu dikkat çekici kısa elektronik mektubu, saygıdeğer okuyucumun ismini – kendisinden izin istemeye fırsat bulamadığım için – mahfuz tutarak ve birkaç tashîhi hâricinde imlâsına dahi bir müdâhalede bulunmayarak aynen arzediyorum. 

Yazınızda Türkler'in bir millet olup olmadığını irdeliyor ve Iraklara'a Araplar'a göre bir millet olduğunu ama bunun da yetersiz olduğunu ve ortada bir problem olduğunu belirtiyorsunuz. Dedikleriniz doğru ve yerinde tespitler. Ama problemi teşhis etmiyorsunuz. Dolayısıyla da tedavi mümkün görünmemektedir. Bir milleti millet yapan iki önemli öğe vardır.Bir dil ve ona bağlı olarak kültür.

 

İkincisi ise ruh ve yaşantı birliği.



 

Dilimiz 1980 sonrası öylesine bir abluka altına alındıki bir yandan Arapça Farsça kelimeler ve tamlamalar diğer yandan Batı züppeliği ile İngilizce kelimeler ve bunların paralelinde bozuk ne olduğu belli olmayan cümle kurguları.

 

Ruh birliğini ise tamamen Arap menkıbelerine bağladılar. Din adına bütün safsatalar ve bizim milli bünyemize uymayan öyküler ile toplum Türklük bilincinden çıkarılıp ümmet yapısına dönüştürülüyor. O kadarki Tanrı Türkü korusun söyleminden Ya Allah Bismillah Allahu Ekber diyen MHP ve yandaşları oldu.



 

Bence sorun Türklük bilincinin oluşması için topyekün seferberliktir. 1920-40 arası bunu çok büyük hamleler ile gerçekleştiren atalarımızın kemiklerini sızlatıyoruz.

 

Ben Iğdırlıyım. Şiiyim. Ama Türküm Ve benim için bir şamanist bir hırıstiyan Türk kardeşimdir. Ama maalesef bir diğeri ise bir Fars Şii için TC devletine karşı çıkacak kadar Türklüğünü yitirmişse ortada gerçekten problem verdır. Ve bence Türlük yerine Arap kültürü yıllardır inşa edilmekte ve bunun en büyük vebali de MHP'nin bu günkü yöneticileri üzerindedir.



 

Selam ve saygılarımla.

     

***


Okuyucunun yazara mektup yazması, âdâba mugayir istisnâî hâller müstesnâ, bir değer atfetme olduğu gibi, fikrine iştirâk etmediği yerde bunu açıkça beyân etmesi de bir medenîliktir; mektup ilkin bu bakımdan bir ehemmiyet taşıyor ve bu müsbet bir ehemmiyet. İkincisi de, dile getirilen fikirlerde bir ehemmiyet var, ama bunlar pek o kadar müsbet değil.

Şöyle ki; "millet" üzerine hiç de küçümsenemeyecek şeyler yazdığımı söylemek bir enâniyet olarak görülmemelidir; lâkin dil ve kültürün ve ruh ve yaşantının millet mes'elesindeki yerini ne ölçüde bildiğimi, sayın okuyucum görmemiş gibi davranıyor, ben de öyle yapayım. Ama ondan sonraki cümleleri görmezlikten gelemeyeceğim doğrusu: "Dilimiz 1980 sonrası öylesine bir abluka altına alındı ki bir yandan Arapça Farsça kelimeler ve tamlamalar diğer yandan Batı züppeliği ile İngilizce kelimeler ve bunların paralelinde bozuk ne olduğu belli olmayan cümle kurguları" cümlesi, içinde doğruları da barındırmakla birlikte, ondan daha fazla yanlış ihtivâ ediyor. İmdi: Dilimizdeki tahrîbat çok daha gerilere gitmektedir, ama asıl darbe 1970'lerin ortalarında gelmiştir, 1980 sonrası onun uzantısıdır. Dil ve kültür mes'elerinden hiç anlamayan "Öz-Türkçeci" Ecevit'in yükselen siyâsî popülaritesinin büyük te'sîrinin olduğu dönemdir bu dönem. Arapça ve Farsça kelimelere gelince: Bu dillerden Türkçe'ye giren ve Türkçeleşen kelimelerin tasfiyesi de yine hayli eskilere gitmekle berâber asıl o tarihten sonra Türkçe'den tardedilmeye başlanmışlardır, hâlbuki sayın okuyucum sanki bu tarihten sonra bu dillerden Türkçe'ye kelimeler ve terkipler girmiş olduğunu söylüyor; bu yanlış. İngilizce kelimelere gelince: Bir kere, diller birbirinden kelimeler, terkipler alır, bu normaldir, ama bunun akış yönü alelekser tek taraflı ise bu, hemen dâimâ yüksek irtifâlı kültürden alçak irtifâlı kültüre doğru akış olmasındandır, ve binâenaleyh, sözü edilen "züppelik" de müessîr olmakla berâber, asıl sebep, Türkçe'nin ve Türk kültürünün gücünü kaybetmesidir. Kaldı ki, İngilizce sâdece Türkçe'ye nüfuz ve hulûl ediyor değil; Batı'nın Fransızca ve Almanca gibi birinci sınıf kültür ve medeniyet dilleri de İngilizce karşısında çok bunalıyorlar.

Nietzsche'nin dediği gibi, "dil, bize atalardan kalan bir mîras, bir emânettir; nesilden nesile devredilen bu emânete karşı, paha biçilmez, kutsal ve dokunulmaz şeylere karşı duyulan saygı gösterilmelidir"; doğru ama, bunun yolu, o dili dünya ölçeğinde, başa güreşecek, çok üstün evsafta bir ilim ve kültür dili hâline getirmekten geçer, hamâsetten ve/veya masa başında kelime îmâl etmekten değil. Fransızların ve Almanların bile artık İngilizce eserler vermeye başladıkları bir çağda, İngilizce'ye karşı Türkçe'nin pek bir şansı gözükmüyor ve bunun müsebbibi de İngilizler veya Amerikalılar değil, Biz'iz; yâni Biz Türkler.

Açık fikrim şudur: Bugün yaygın olarak geçerli olan bu defolu "piyasa Türkçesi", bir medeniyet dili olmaya elverişli değildir.


Dil veTürkçemiz

“KAMUS, NAMUSTUR” dermiş merhum Cemil MERİÇ.(1) 

                LEİBNİZ  de diyor ki : “Bana mükemmel bir L İ S A N ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim” (2)

                                       *

                Prof. Dr. İlhan SEZER: BİLİM ZİHNİYETİ;

                           1-Akademik ortam

                           2-Fikir ve Düşünce ortamı

                           3-Yayın ortamı

Diyebileceğimiz üç sacayağı üzerinde oluşur ve olgunlaşır. Bu üç ayak üzerinde “BİLİM” in pişirileceği “SAC” ise  “Dİ L “dir.(3) 

 

 



 

 

     *



            Meşhur bir ASUR kralı, çok kızdığı ülke için, “VARAYIM ONLARIN DİLLERİNİ BOZAYIM DA YOK OLSUNLAR.” Demiş. (4) 

 

 



 

 

     *



     “Çinli bilge KONFUÇYÜS : “Bir devleti yıkmak için önce dilini bozun.”(5) 

                             *

     “Hz. Ömer, hac sırasında çeşitli bölgelerden gelen heyetler arsında dolaşır.tayin ettiği valiler hakkında şikayet varsa sorarlardı. Yine bir hac sırasında İran heyetiyle karşılaşır ve onlara fetihten sonra tayin ettiği valiyi sorar: Herkes valinin çok iyi olduğunu, zulmetmediğini, vergileri adil koyduğunu, halka nazik davrandığını söyler.

     Hz.Ömer tam içi rahatlamış olacak, ayrılacakken, heyetten biri söz alarak:

    -Ey Emire’l-Mü’minin! valimiz gerçekten çok iyi, ama tek bir şikayetimiz var.

            Halife heyecanla, ”şikayetleri”nin ne olduğunu sorar. Söz alan İranlı der ki:

   -Dilini bilmiyoruz. O da dilimizi bilmiyor.

                    Hazreti Ömer hayıflanır, elini dizine vuru ve şöyle der:

         -Eyvah! Ben Allah Rasulü SAV’in şöyle dediğini hatırlıyorum: “Bir topluluğun valisi, o topluluktan olur. Onu hemen değiştiriyorum. Bu rivayette asıl olan, kamu yöneticisinin etnik kökeni değil, dildir.” (6) 

 

 



 

 

 



*

     Türkçenin Cumhuriyet’ten sonra “RESMİ DİL” veya “DEVLET DİLİ” haline getirildiğini sanırlar oysa 1876 da yürürlüğe konulan ilk KANUN-I ESASİ’ (Madde:18) de bu hüküm yer almıştır. (7) 

                             *

     GÜRBÜZ AZAK:

     “DİL DÜZELMEDEN MİLLET DÜZELMEZ. Analara, babalara bakıyorum, çocuğum İngilizce öğrensin diye yırtınıyorlar…Çocuklarınıza önce Türkçe öğretin. Adam olmanın da, para kazanmanın da yolu kendi dilini bilmekten ve ana diliyle düşünmekten geçer.Yurdunu seven kendi lisanı ile kavgalı olmaz.”(8) 

  “Devlet’in bir dil hassasiyeti var mı?

     Sorusu bugünlerde cevaplanması zor sorulardan. Devletin dil hassasiyetini araştıran bir kimse, Devlet dilini tamim eden Resmi Gazete’de yayınlanan metinlerden sözlük çıkarabilir. “Yazar D.Mehmet Doğan böyle söylüyor; “YÜZ YILIN SOYKIRIMI” adlı kitabında (s:326) Mesela:

                  1-07 Ocak 2003 tarihli Resmi Gazete’den bazı kelimeler: Premiks, antioksidiyal, modül, modüler, kompleks, solo tip otobüs (s.326)

                  2-03.09.2001 tarihli Resmi Gazete: “Türk Gıda Kodeksi Fermente Sütler Tebliği…Tebliğ’de geçen kelimelerden birkaç misal: Koagule Ürün, asidofiluslu süt, konsantre fermente süt, starter kültürler, patojen v.s v.s (s.327)

                  3-Sağlık Bakanlığına ait 24 Ekim 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir yönetmelik: “Kalıtsal Kan Hastalılarından Hemoglobinopati Kontrol Programı ile Tanı ve Tedavi Merkezi Yönetmeliği.”

                  4-26.06.2004 tarihli Resmi Gazete’de bir kanun: “Optisyenlik hakkında Kanun” (anladınız herhalde, yani Gözlükçü’lük Hk. Kanun) (s.335)

      Arıdır durudur, arındırdık falan demeyin İngilizce’de sadece (A) harfinde 200 den fazla Arapça, Farsça, Türkçe kelimeyi Mustafa ÇALIŞKAN adlı gayretli bir araştırmacı tespit etmiştir. (s.352) (9) 

                  YANLIŞ KULLANIMLAR 

      Nedret  SELÇUKER diyor ki:”Güzel Türkçe, güzel imladan oluşur.”(10)

İmla ve yanlış kullanımların elbette dili çirkinleştireceği açıktır. Bu konuda yazılacak çok şeyler var ama, birkaç misalle açıklık getirelim:

İkindi namazına (Namazını) müteakip

Bir gazete “Hac FARAZİYESİ” diye yazıyor.(aslı Hac farizası)

Hakkında “müzakere” çıkarılan sanık. (aslı müzekkere)

“Genel Kurmay Başkanlığı, gazeteci Sedat SERTOĞLU’na bir yazı göndermiş ’yapılacak değerlendirmelere müteakip’ diye bir cümle var, sanırım, ‘yapılacak değerlendirmeleri müteakip veya ‘müteakiben’ demek istemiş olmalılar…Özür dilenmiyor,’herkes çok üzgün’… İnsanlarımız garip bir kuş dili konuşur oldular. İletişim sektörü bu konuda en büyük sorumluluğu taşımaktadır. Dilimize ve kalemimize dikkat etmeliyiz.”(11)

Prof. Mehmet AYDIN:  “..Sabahleyin kalkıyor, bey kahvaltıyı hazırlıyorsa, “HAYATIM Kahvaltı hazır!” demek ayrıdır. “YAŞAMIM! Kahvaltı hazır!” demek ayrıdır. …Anadolu’da “ŞART OLSUN” kelimesi çok ciddi kelime.”KOŞUL OLSUN! Dedi mi kendi bile inanmaz.“ (12)  

Hikmet ÇETİNKAYA’nın yazısından bir taziye:

“Nurettin SOYER 65 yaşında öldü…

Onuruyla yaşadı.

IŞIK İÇİNDE YATSIN!..( Işık içinde yatsın deyince Türkçe mi yazmış olunuyor?) (13)

TRT-4   25.10.1999 –saat:10.24 alt yazı: ŞEHREDEMEM (şerhedemem) HALİMİ.

Arkadaşınızla vedalaşıyorsunuz:

     -Kendine iyi bak(!) deyip ayrıla bilirsiniz.Yerine ve kişisine göre şunları       söylemek de mümkündür:

                 - Selametle! Güle güle ! Devletle! Uğurlar olsun! Allah’ emanet ol!

“TBMM’ de bütçe görüşmeleri. Kürsüde Hatip, bütün memurları kastederek “MEMUREYN“ dedi. Merhum AKİF:

 

- Ne memureyni Efendi! MEMURİN’dir o. Eğer, memureyn olsaydı, şekerle       beslerdik. (Memureyn demek bilindiği üzere 2 memur demek) (14)  



 

  TÜRKÇE VARKEN NEDEN YABANCI? 

     “Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN: “Kendi “DİL” ini, dilinin nüanslarını, Türkçe’nin tarihi ifade zenginliğini bilmeyen kişilerin dünyaya açılması da, bilimsel düşünmesi de, bilim zihniyetine sahip çıkması da zordur.”(15) 

                             *

     “Roma senatosunda İmparator, sert bir hitabede bulunuyor. Bir ara senatörler arasındaki otoritesini denemek için, cümleler arasına UYDURUK yabancı bir kelime sıkıştırıyor. Bu yabancı kelimeyi birkaç defa tekrar ediyor. Senatör Marceellus’un haykırışı salonu çınlatıyor:

     - SEZAR! DİLİMİZE SAYGI GÖSTER !

     Bu haykırış karşısında KAPİTO isminde saray mensubu bir dalkavuk:

     - Marcellus! diyor. Evet bu kelime memleket dilinden değildir. Madem Roma İmperyumunun şanlı sahibi Sezar’ın ağzından çıkmıştır, artık memleketli olmuştur.

     Salona ağır sükutu Marcellus’un sesi tekrar yırtıyor;

     - KAPİTO yalan söylüyor! Sen değil bir kişiye, istersen bin kişiye Roma vatandaşlığı verir, onları Romalı yaparsın.Amma bir tek yabancı kelimeyi, dilimize sokamaz.Romalı yapamazsın…

     İşte Romalıların uzun süre devletine sahip çıkışlarının hikmeti. (16) 

 

 

 



 

     *


     Mehmet Y.YILMAZ:

     “İngilizce kelimeleri artık neredeyse Türkçe kelimeler gibi günlük hayatımızda rahatlıkla kullanıyoruz. Bununla da kalmıyor, İngilizce mantığıyla Türkçe konuştuğumuz bile oluyor.(17)   

 

 

 



 

     *


     Yüksek Mühendis Cafer TANIĞ: “Türkiye’de “hayat“ kelimesini bilmeyen ve anlamayan var mıydı ki “yaşam”ı getirdiniz.”Dilimizi öldürdüler”.(18)  

                             *

     Toplantı yerine “Miting”

     Bin yıl yerine milenyum

     Hazır ev yerine, prefabrik (aslı prefabrike)

     Polis anonsunda: “Burada durma yapılmaz!” biraz ilerde park yapılmaz levhası.

     “oto eleştiri” otomobil eleştirisi mi acaba? “özeleştiri” demek istenmiş.

                             *

     ”Türkçe eğitime benden de OKEY!”   TRT- FM-  15.06.2001 - saat:14.46

                             *

             “Umarım diyenle, inşallah diyen,

       Allah’a ısmarladık ,diyenle; bye bye-çav-diyen insanların

       aynı zihin ve kalb evrenine ait olmadıklarını iddia edebiliriz.”(19)

                             *

     “Bir dokun,bin aah dinle kase-i fağfurdan”

            Merhum AKİF’i, Baki’yi, Fuzuli’yi yabancı gibi okumamak için küçük alıntılarla bir durum değerlendirmesi yapmaya çalıştık. Bilmem anlatabildik mi?

 

(Ahmet Yaşar ÇAKMAK-18.03.2008 Tavşanlı) 


 

Fatih OKUMUŞ –Gerçek Hayat-   sayı:31-  sayfa:15

Zaman – 12-Ocak- 1999

Ahmet.Yesevi Üniversitesi Haber Bülteni-sayfa:8 sayı:10- Eylül 1999

Gürbüz AZAK- Dünyayı Ölüler Yönetir- s.141  - Aralık 1997

Türker ALKAN -  11.12.1999  - RADİKAL

Ali BULAÇ – 21.Kasım 2000 -  Zaman

D.Mehmet DOĞAN-Yüzyılın Soykırımı – s.319 1.şubat 2006

Gürbüz AZAK – Dünyayı Ölüler Yönetiyor- s.153

D. Mehmet DOĞAN -Yüzyılın Soykırımı –İstanbul Şubat 2006. 

15.12.2000-MORAL FM- saat:08.20

Türker ALKAN -11.12.1999-RADİKAL-

İslam’ın Işığında KADIN-Türkiye Diyanet V. yayınları:286 s.22,23)

Cumhuriyet-  24.09.1998

A.TURAN ALKAN-     14.11.1996   - ZAMAN

Ahmet Yesevi Üniversitesi Haber Bülteni-sayı:10 sayfa:8- Eylül 1999

FEDAİ – cilt:3 sayı:34 Sayfa.13-  Eylül- 1966

12.11.1999   -   RADİKAL

Gürbüz AZAK-Dünyayı Ölüler Yönetiyor- s.139

Fatih OKUMUŞ- Gerçek Hayat- sayı:31 - sayfa 15-  Mayıs 2001

-------------

 Türkiye İçin Bir Felaket Senaryosu: Yabancı Dille Öğretim


Yüklə 0,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin