T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı


HADİSLERİN BAĞLAYICILIĞI VE GÜNCEL DEĞERİ



Yüklə 5 Mb.
səhifə36/56
tarix13.05.2018
ölçüsü5 Mb.
#50400
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   56

HADİSLERİN BAĞLAYICILIĞI VE GÜNCEL DEĞERİ


Sünnetin bir bütün ve kavram olarak bağlayıcılığı kesindir. Peygamber'e uymayı, verdiği hükme razı olmayı, onun hükmü karşısında müminlere seçim hakkı tanınmadığını belirten âyetler, sünnetin Müslümanların hayatındaki etkin ve bağlayıcı rolünü ortaya oymaktadır. Ancak Hz. Peygamber'in değişik vasıflarla ortaya koyduğu sünnetin bağlayıcılık derecesinin ve çerçevesinin aynı olmadığı da bir gerçektir.

وَاتَّبَعُواْ النُّورَ الَّذِيَ أُنزِلَ مَعَهُ أُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

Yüce Allah’ın Araf sûresi 158’deki “O’na uyun” emri bir önceki ayette bulunan “onunla birlikte inen nura uyun” sözünden daha geneldir. Bu ayet Hz. Peygamber’e kendi içtihadıyla teşri kıldığı hükümlerde de ittibayı içermektedir.

Geniş anlamda dini ilgilendiren söz, fiil ve takrirlerinin ilâhî otoritenin denetimi altında tutulup gerektiğinde tashih edilmesi, hadislerin genel olarak vahyin maksadına uygunluğunu ve hükümlerinin bağlayıcılığını kabul etmeyi gerekli kılmaktadır. Hz. Peygamber bu durumu "Bana kitapla birlikte onun bir benzeri daha verildi"347 sözüyle ifade etmiştir. Muâz b. Cebel'in Yemen'e vali olarak gönderileceği sırada orada nasıl hükmedeceğini soran Hz. Peygamber'e Kur'an'da bulamadığı konularda Resûlullah'ın sünnetine başvuracağını söylemesi ve bunun Resûl-i Ekrem tarafından memnuniyetle karşılanması, Hz. Ebû Bekir ile Ömer'in de hilâfetleri süresince Kur'an'da bulamadıkları konularda hadise müracaat etmeleri, sünnet ve hadisin Kur'an'ın yanısıra başvurulacak ikinci kaynak olduğunu göstermektedir.

Bütün mezhep imamları, kanaatleri sahih bir hadise ters düştüğü takdirde şahsî görüşlerinden vazgeçerek o hadisi benimsediklerini söylemişlerdir. İmam Şafiî'nin, "Resûlullah'ın sözü yanında kimin başka bir hücceti bulunabilir" 348demesi ilk İmamların hadise bakış açısını yansıtır.

Allah ile Peygamber'in verdiği hükümlere müslümanların aykırı davranma muhayyerliğinin bulunmadığını (el-Ahzâb 33/36), aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Peygamber'i hakem tayin edip onun verdiği hükme gönül hoşnutluğu ile boyun eğmedikçe iman etmiş sayılmayacaklarını (en-Nisâ 4/65), Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlarla Allah'ı çok zikredenler için Resûlullah'ın güzel bir örnek olduğunu" (el-Ahzâb 33/ 21) belirten âyetler, Hz. Peygamber'in söz ve fiillerinin müslümanlar için vazgeçilmez bir önem taşıdığını ortaya koymaktadır.

Günümüzde Müslümanlar sünnet konusunda iki ayrı gruba ayrılmışlardır. Birinci grup sünnette vârid olan her şeyi; her zaman, her yerde, her durumda bütün insanlar için bağlayıcı bir teşri kabul etmektedirler. Hâlbuki Hz. Peygamberin fiilleri içerisinde cibillî (yaratılıştan) olarak sadır olanlar, çevrenin bilgi ve tecrübesinden sadır olanlar, kasıtlı olarak değil de tevafuken (rastgele) sadır olanlar bulunmaktadır. Bundan dolayıdır ki usûl âlimleri Allah’a yaklaşma kasdı ortaya çıkmadığı sürece bu fiillerin en fazla o hususların mübah ve meşru olduklarını göstereceği kanaatindedirler.

Yine minberin üç basamaklı olanını sünnet fazla basamaklı olanını ise sünnete aykırı bulan ve bunu zemmedilmeyi gerektirecek bir durum gibi algılayan kimseler de bulunmaktadır. Halbuki Hz. Peygamberin daha önce üzerinde hutbe okuduğu hurma kütüğünü bırakıp edinmiş olduğu yeni minberi, gayet açık bir gelişme olduğu halde, üç basamaklı minberin sünnet olduğunu söyleyen şahıs bunun fazlalığı veya azlığını meneden herhangi bir delil de bulamadığı halde sünnetin üç basamak olduğu konusunda ısrar etmektedir.

Aynı şekilde ihtiyacı olmadığı gibi içinde yaşadığı toplumun adetinden de olmadığı halde, elinde baston taşımayı sünnet addeden kimseleri de görmekteyiz. Üstelik onu taşıması yapmacık ve zorlama olup, o ne ona dayanmakta ne onunla davarına dal kırmakta ve ne de ona başka bir ihtiyaç duymaktadır.

Yakın zamanlara kadar minbere çıkan hatipler yanlarında tahta kılıçlar taşırlar bunu sünnet kabul ederlerdi. Oysa herkesin kılıcının demirden olduğu bir dönemde hatibin kılıcının tahtadan olması başlı başına alay konusuydu.

Öte yandan diğer grup ise sünneti, hayatın bütün pratiklerinden, adetlerinden, muamelâtından, iktisadi, idâri, harp vb. işlerinden ayırt etmek istemektedir. Onların delilleri ise kendisinden böyle bir şey kast olunmadığı halde “Siz dünyanızın işlerini daha iyi bilirsiniz” hadisidir.

Yemek yeme hadisi ile ilgili olarak günümüzde iki grup tartışmaktadır. Onlardan birincisi masada yemek yemeyi, çatal kaşık kullanmayı reddetmekte ve Hz. Peygamberin yaptığına uyarak yere oturmada, el ile yemede ve yedikten sonra parmakları yalamada ısrar etmekte ve bunu yapmayanları da sünnete muhalefet etmekle suçlamaktadır.

Diğer grup ise yeme ve içmenin hayatın değişmeye ve gelişmeye açık işlerinden olduğunu, çevre ve zamanın değişmesiyle değişebileceğini, dinin insanlara ne şekilde yiyip içeceklerinin öğretmek üzere gelmediğini ve insanların elleriyle mi, yoksa kaşık vb. bir âletle mi yediklerini önemsemediğini, ya da sağ eliyle mi yoksa sol eliyle mi yedikleri ile ilgilenmediğini iddia etmektedirler.

Birinci grubun tabiiliği, tevazuyu, kanaati, yaldızlı dünya hayatında zühdü, aristokratlara ve zorbalara benzemekten uzak olmayı temsil eden sevgili Peygamber’imizin her hal ve davranışına uyma hırsıyla hareket ettiklerini görmekteyiz. Şüphesiz bu insanlar Hz. Peygamber’e tam anlamıyla uyma niyet ve hırslarından dolayı taktir edilecekler ve ecir alacaklardır. Fakat onlar, şartlara ve durumlara riâyet etmeksizin bu şekilde hareket etmeyi, dinden ve sünnetten bir parça addetme ve bunu terk edene karşı çıkma ve hak etmedikleri halde başkalarına meydan okuma aşırılığına düşmektedirler. Oysa onların sünnet saydıkları şeylerin çoğu, çevre ve zamanına uygun olan Arap adetlerinden başka bir şey değildir.

Diğer gruba gelince, onlar da dinin önem verdiği şeylerle, önemsemediği şeyleri birbirine karıştırmışlardır. Zira her ne kadar din, yerde veya masada yenilmesini, el ile ya da, çatal kaşık ile yenilmesini önemsemiyorsa da, sol el ile değil de sağ el ile yemeye ve içmeye önem vermektedir. Bu Hz. Peygamberin sağdan başlamayı sevmesinden ibaret değildir. Bilakis onun bu husustaki bütün yönlendirmelerinde apaçık emir ve yasaklar mevcuttur.

Genelde dinin özelde sünnetin bağlayıcılık esaslarını belirlemek oldukça güçtür. Aynı güçlük Hz. Peygamberin fiillerini değerlendirirken de kendini göstermiştir. Zira o, hem normal insanlar gibi yiyip içen, konuşan, doğan, yaşayan ve ölen bir beşer; hem de tebliğ, beyan, davet ve talim gibi görevleri olan bir Peygamberdir. Hem ilahi vahye mazhar olan bir Nebi, hem de kendi re’y ve içtihadı ile amel eden bir müçtehittir. Hem yaşadığı toplumda müstakil hareket eden bir birey, hem de içinde bulunduğu toplumun şartlarına, örf ve adetlerine riayet eden bir ferttir. Ayrıca hem Medine devletini yöneten bir idareci, insanlar arasında çıkan davalara bakan bir hakim, cephede komutan, camide imamdır. Bütün bu vasıfları uhdesinde bulunduran bir Zâtın fiilerini tasnif etmek elbette kolay değildir. Öncelikle şu sorulara cevap aranmalıdır:

Mücerret bir fiilin, bedensel bir hareketin Hz. Peygamberden sadır olması, o fiilin şer’i bir delil veya hüküm olması için kâfi gelir mi?

Fakihler ve usülcüler farklı yanıtlar vermişlerdir. Bazıları Hz. Peygamberin her fiilinin hatta sükut ve eylemsizliğinin de bizim için şer’i bir hüküm ifade ettiğini söylerken bazıları bunu kabul etmemişler ve çeşitli yönlerden ayırıma tabi tutmuşlardır.

Şer’î bir delil veya hüküm sayılan hareket ve davranışlarının bağlayıcılık dereceleri nelerdir? Bu bağlamda fakihlerin vücub, nedb, ibâhe taksimleri neye göre teşekkül etmiştir?

Bunlar Gazzâli’nin de söylediği gibi, ya bizzat Hz. Peygamberin sözlü ifadelerinden ya da fiilin taşıdığı karinelerden tespit edilebilir. Bizce bir fiilin bağlayıcılığı ne o fiili nakleden lafızlardan, ne de mücerret fiilin şeklinden anlaşılır. Bir fiilin bağlayıcılığı, Hz. Peygamberin gaye ve maksadında, fiilin işlenme sebebinde ve hikmetinde, fiilin zâti ve manevi değerinde aranmalıdır.

Hanefî fakihler sünneti; Sünnet-i Hüda: yerine getirilmesi dinin bir emri ve gereği olan sünnet ve Sünnet-i Zevâid; terkinde herhangi bir günah olmayan sünnet olarak ikiye ayırmışlardır.

Genel olarak usülcüler; Hz. Peygamberin herhangi bir fiilini değerlendirirken sekiz aşamalı bir yöntem takip edilmesi gerektiğini söylemişlerdir.

İlk önce, yapılan işin Hz. Peygamberden bir beşer olarak sâdır olan hareketlerden olup olmadığı araştırılmalıdır. Zira bu tür fiiller bizim için mübahlık bildirir.

Şayet fiil, cibillî hareketlerden değilse, o taktirde şahsına özgü fillerden (Hasais) olup olmadığı tesbit edilmelidir. Zira kendisine helal olup bize olmayan veya kendisine farz olup bize farz olmayan fiiller söz konusudur.

Ele aldığımız fiil, cibillî hareketlerden olmadığı gibi, Hz. Peygamberin şahsına has olmadığı da anlaşılırsa, Kur’an’da geçen bir hükmün gereği veya açıklaması olup olmadığı irdelenmelidir. O taktirde fiilin niteliğini Kur’an’da ki hüküm belirleyecektir.

Eğer fiil, imtisal ve beyân niteliğinde değilse, yine de onun Hz. Peygamberin şahsı için ne ifade ettiği araştırılacaktır. Ona vacipse bize de vacip, ona mendupsa bize de mendubtur.

Şayet fiilin Peygamber için ifade ettiği hüküm bilinmiyorsa, fiilin içinde kurbet olup olmadığı araştırılmalıdır. Kurbet olduğu tespit edilirse, o taktirde fiilin hem Peygambere, hem de bize mendup veya mustahap olduğunu söyleyebiliriz.

Şayet fiilde insanı Allah’a yaklaştıracak vasıf yoksa, başka bir ifade ile ibadet değil de âdet kabilinden yapılmışsa o taktirde söz konusu fiil mübah demektir.

Fiilin ümmet için nasıl bir hüküm ifade ettiği biliniyorsa, özel bir illet ve sebepten dolayı yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. Eğer fiilin dayandığı sebep, illet veya hikmet devam ediyorsa, hüküm de bâki kalacak, sebep ortadan kalkmışsa hükümde ortadan kalkacaktır. Ancak sebep bilinmiyorsa bazılarına göre o fiil müstahabtır.

Bütün bunlardan sonra Hz. Peygamberin o fiili hangi sıfatıyla yaptığı araştırılmalıdır. Zira devlet başkanı sıfatıyla yaptıkları sadece devlet başkanlarını, kadı sıfatıyla yaptıkları, kadıları, cami imamı sıfatıyla yaptıkları da cami imalarını ilgilendirecektir.



Fiillerin Kur’an’a Göre Taksimi

Hz. Peygamberden sadır olan mücerret bir fiili anlamak ve değerlendirmek için yapılacak iş söz konusu fiilin Kur’an’da geçen bir emrin gereği (imtisal) veya açıklaması (beyan) niteliğinde olup olmadığını tespit etmektir. O taktirde fiilin bizim için bağlayıcılık derecesi Kur’an’da aranacak, şayet Kur’an’da emredilen husus vacip ise, beyan ve imtisal mahiyetindeki fiil de vacib, mendub ise o da mendub sayılacaktır.

Kur’an’da geçen emri Hz. Peygamber onu hangi ölçü ve derecede yapmış ve bağlayıcı kabul etmişse, bizim için de aynı derecede bağlayıcılık ifade eder.

Beşer ve Peygamber Sıfatlarına Göre Fiillerin Taksimi

Hz. Peygamber’in fiillerini, öncelikle beşer olarak yaptıkları (cibillî hareketler) ve Peygamber olarak yaptıkları diye ikiye ayırmak, onları anlamada ve değerlendirmede bize yardımcı olacaktır.

Peygamber olarak yaptıkları da, sahabeden itibaren iki kısma ayrılmıştır. Biri; vahye dayanarak yaptıkları, diğeri ise; kendi rey ve içtihadı ile işledikleridir.

Aynı şekilde bir beşer olarak kendisinden sadır olan fiiller de iki kısma ayrılır. Beşerin iradesinin dışında gerçekleşenler ve insanın iradesi ve ihtiyarı dahilinde meydana gelenler. Bu tür davranışların teşrii bir değeri veya örnek alınması gerekli bir tarafı yoktur. İnsanın iradesi ile gerçekleştirdikleri de aynı şekildedir. Ancak cibillî hareketlerin yapılış tarzı, mesela sağ elle yemesi, sağ tarafa uzanıp yatması, üç nefeste içmesi vs. gibi hareketleri emreden sözlü bir ifade varsa bunlar birer edep kuralı olarak kabul edilmiştir.



Âdet ve İbadet Kategorilerine Göre Fiillerin Taksimi

Burada adet kavramından iki şey kastedilmektedir. Birisi Hz. Peygamberin Peygamberlik vasfı ile yaptıkları ve cibillî hareketleri dışında dinî veya taabbudî herhangi bir gaye gütmeden yaptığı işleri ve alışkanlıkları, diğeri de içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetleri gereği yaptı ve işlediği fiillerdir. Fiillerin bağlayıcılığını tespit etmek için bazı usülcüler onun ibadet kastıyla yaptığı fiiller ile âdet nevinden işlediği fiilleri ayırma cihetine gitmişlerdir.

Ancak hayatın tamamını bir ibadete dönüştüren Hz. Peygamberin yaşamında hangi fiilin âdet hangi fiilin ibadet olduğunu tespit işi güç olmuş ve bu hususta ciddi ihtilaflar meydana gelmiştir.

Yusuf Karadavî’ye göre, bu gün sünnet zannettiğimiz nice fiiller Arabın örf ve âdetinden ibarettir. Karadavî bunu şöyle ifade etmektedir: “Bu gün sünnet zannedilen birçok fiil, kendi zamanına ve çevresine uygun Arap âdetidir. Ona göre yerde oturup yemek, yemeği elle almak, vs. gibi birçok fiiller âdet nevinden şeylerdir.”



Din Dünya Ayırımı Bakımından Hz. Peygamberin Fiillerinin Tasnifi

Hz. Peygamberin yaptıklarını muhteva itibariyle iki kısma ayırmışlardır. Buna göre Hz. Peygamberin dine taalluk eden fiil ve davranışları ümmeti bağlayıcı örneklik ifade ederken, salt profan olan, dünya ile ilgili yaptıkları ise bu kategoride yer değerlendirilmeyecektir. Başka bir ifade ile namaz, hac, zekat gibi konularda yaptıkları bağlayıcı, tıp, ziraat, sanat, ticaret gibi konularda yaptıkları ise bağlayıcı değildir.

Netice itibari ile gerek Hz. Peygamberin şahsiyetini, gerekse getirdiği dinin temel ilke ve esaslarını göz önünde bulundurursak, din ve dünya ayırımına gitmek, Peygamberin tavır, tutum ve davranışlarını bu yönde iki kısma ayırmak mümkün gözükmemektedir. Onun yerine Kadı Abdulcebbâr’ın yaptığı gibi şahsi bilgi, görgü ve tecrübeye dayalı fiilleri diğerlerinden ayırmak ya da İbn Haldun ve Şah Veliyyullah Dehlevi’nin yaptığı gibi Peygamberlik alanına giren ve girmeyen fiiller diye ikiye ayırmanın daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

Hz. Peygamberin Vazifeleri Açısından Fiillerinin Taksimi

Hz. Peygamber, tesis ettiği Medine toplumunda, Peygamberlik vazifesi yanında, başka vazifeleri de uhdesinde tutmuştur. O, aynı zamanda kurduğu devleti idare eden bir yönetici, orduları sevk ve idare eden bir komutan, camide cemaate imam, bireyler ve kavimler arasında ortaya çıkan davaları gören bir kadı ve kendisine gelen her konuda fetva veren bir müftü idi. Bu vazifeler, Peygamberlik görevine benzemezler. Ebedî ve evrensel ilke ve esaslara dayanmakla birlikte, mahallî ve tarihseldirler.

Vahyi tebliğ eden bir Peygamber sıfatıyla yaptıkları ebedî ve evrenseldir. Bu tasnif üzerinde ilk duran alim Mâlikî usülcülerden Şihâbuddin Karafi olmuştur. Ona göre devlet başkanları ve kadılar dışında hiç kimse, Hz. Peygamberin bu vasıflarla yaptıklarını, aynen yapmaya kalkışamaz. Her devlet başkanı idare ettiği toplumun maslahatını gözetmek, her kadı da muhakemede kati delillere göre hareket etmek durumundadır. Bağlayıcı sünnet olan da bu ilke ve esaslardır.349

Alimlerimiz sünnetin ortaya koyduğu hususların daha iyi anlaşılabilmesi için Hz. Peygamberin söz ve fillerini çeşitli kategorilere ayırmışlardır. Bu katagorilerden biri de şöyledir.

Hz. Peygamberin Sözleri

düz ok bağlayıcısı 14düz ok bağlayıcısı 16düz ok bağlayıcısı 15

Beşer Olarak Yaptıkları Peygamber Olarak Yaptıkları

(Cibillî Hareketler) (Teşrî Yoluyla Söyledikleri)

düz ok bağlayıcısı 10düz ok bağlayıcısı 12düz ok bağlayıcısı 11düz ok bağlayıcısı 13

İradesi Dışında İrade ve İhtiyarı

Gerçekleşenler İle Gerçekleşenler


düz ok bağlayıcısı 9düz ok bağlayıcısı 7düz ok bağlayıcısı 8

Rey ve İctihadı ile Yaptıkları Vahye Dayanarak Yaptıkları



düz ok bağlayıcısı 2düz ok bağlayıcısı 5düz ok bağlayıcısı 4düz ok bağlayıcısı 6düz ok bağlayıcısı 1düz ok bağlayıcısı 3

İmamet Kaza İftâ Risâlet

(Devlet Başkanlığı) (Hâkimlik)

FIKIH BİLGİSİ
9 – FIKIH BİLGİSİ DERSİ
Fıkıh Bilgisi dersi, 16 saat olarak planlanmış olup, bu derste işlenecek konular şu şekilde düzenlenmiştir:

Değerli Kursiyerler;

Aday Kur’an Kursu Öğreticileri Hizmete Hazırlayıcı Eğitim Kurslarında 16 saatte işlenmesi istenen konular, ders notlarımızda belirli bir sıraya göre sizlerin de çalışmalara katılmanızı sağlayacak şekilde hazırlanmıştır. Konular, Türkiye Diyanet Vakfı tarafından basılan İLMİHAL I / İman ve İbadetler kitabı esas alınarak takip edilmiştir. Konu başlıkları yanında verilen sayfa numaraları bu İlmihal’e aittir. Notlar, kursiyerlerin derse hazırlıklı gelmeleri ve derse ortak olmaları amacıyla ve fıkıh bilgisi sunumuyla paralel olarak hazırlanmıştır. Kursiyerlerin birlikte araştırma yapmalarını kolaylaştırmak amacıyla paragraflar numaralandırılmıştır.

Her birinizden beklentimiz, programı takip etmeniz, konulara, verilen ders özetlerini ve yardımcı diğer notları da kullanarak, size söylenen kaynaklardan hazırlanarak gelmeniz ve dersin işlenişine aktif olarak katılmanızdır.


FIKIH BİLGİSİ (XI., XII., XIII. ÜNİTELER
XI. ÜNİTE: FIKIH İLMİ, KAVRAM VE KAYNAKLARI

Amaç: Bu ünitede öğrenenlere fıkıhla ilgili kavram ve kaynakların tanıtılması amaçlanmıştır.

Ünite işlenirken öğrenenlerin zihinleri bilgi yığını haline getirilmeden daha önceki bilgileri geliştirilmeli; onların kavram ve kaynak konusundaki kültür birikimleri zenginleştirmeye çalışılmalıdır.



  1. Fıkıh ilmi (1-6 maddeler)

  2. Temel fıkıh kavramları

    1. Kitap, sünnet, icma, kıyas (Asli Deliller: 44-53), istihsan, istıslah, istishab, örf, zeria (Fer’i Deliller: 54-59)

    2. Emir (63), nehiy (64), delil (67-68), nazar, istinbat (65),

    3. Hüküm (69), müctehid (73), müfti (776), ictihad (72), taklid (77), telfik (78) vb.

    4. Efal-i mükellefinle ilgili kavramlar (79-93)

  3. Fıkıh usulü kaynakları

  4. Kavaid kaynakları

  5. Furû kaynakları

    1. Aslî kaynaklar

    2. Talî kaynaklar

    3. Şerhler

    4. Fetva kitapları

    5. İlmihaller (39-42.sayfalar)


XII. ÜNİTE: FIKIH KAYNAKLARINDAN YARARLANMA

Amaç: Ünitede fıkıh kaynaklarından etkin biçimde yararlanabilme, ibadet ve benzeri konulardaki bilgileri, temel kaynaklardan hareketle değerlendirebilme yeteneğinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Ünite işlenirken fıkıh kaynaklarında, özellikle ilmihallerde yer alan, yanlış anlaşılmaya müsait bazı konular üzerinde yoğunlaşılmalı bu tür bilgilerin aktüel değeri üzerinde durulmalıdır.



  1. Fıkıh kaynaklarının dili ve yapısal özellikleri

  2. Fıkıh kaynaklarının hiyerarşik düzeni

  3. Fıkıh kaynaklarının aktüel değeri

  4. İlmihallerin tahlili ve değerlendirilmesi

    1. Temizlik (101-239 maddeler)

    2. Abdest ve gusül

    3. Namaz (240-537)

    4. Oruç (538-598)

    5. Zekat-sadaka (599-665)

    6. Hac (666-760)

    7. Kurban (761-789)

    8. Yemin (790-797)

    9. Akidler


XIII. ÜNİTE: FIKHIN TEMEL AMAÇ VE İLKELERİ

Amaç: Ünitede fıkıh kaynaklarından etkin biçimde yararlanabilme, ibadet ve benzeri konulardaki bilgileri, temel kaynaklardan hareketle değerlendirebilme yeteneğinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.

Ünite işlenirken fıkıh kaynaklarında, özellikle ilmihallerde yer alan, yanlış anlaşılmaya müsait bazı konular üzerinde yoğunlaşılmalı bu tür bilgilerin aktüel değeri üzerinde durulmalıdır.



  1. İslam fıkhının felsefesi olarak küllî kaideler

  2. Beş temel esas (Makâsıd teorisi) (25-32.maddeler)

    1. Canın korunması

    2. Aklın korunması

    3. Neslin korunması

    4. Dinin korunması

    5. Malın korunması

  3. Fıkhın temel ilkeleri (23, 24.maddeler)

    1. Kolaylık ilkesi

    2. Tedricilik ilkesi

    3. İnsan yararının gözetilmesi ilkesi



FIKIH BİLGİSİ/İLMİHAL/AKAİD BİLGİLERİ I (İlmihal s. 67-140)


  1. Dinin temel kural ve hükümlerini oluşturan, iman esaslarından bahseden ilme……….denir

  2. İslam akaidinin iki önemli kaynağı……………..ve……………………..dir.

  3. İman esaslarının belirlenmesinde tek kaynak………….akıl ise…………………………….

  4. İman, inanılacak hususlar açısından …………ve …….… iman olmak üzere ........ ayrılır.

  5. İnanılacak şeylere kısaca ve toptan inanmaya……………..denir. İmanın en özlü ve en kısa şekli olan ……….. iman, tevhid ve şehadet kelimelerinde özetlenmiştir.

  6. İnanılacak şeylerin her birine, açık ve geniş şekilde, ayrıntılı olarak inanmaya …………. iman denilir. …………. iman üç derecede incelenir.

  7. Delillere dayalı olmaksızın sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve âdeta kişinin İslâm toplumunda doğup büyümüş olmasının tabii sonucu olarak gözüken imana …………. iman denir.

  8. Delillere, bilgiye, araştırma ve kavramaya dayalı imana ise…………..iman denir.

  9. Amel imanla…………, iman amel ile………………olur.

  10. İmanın geçerlilik şartları…………………………………………………………………….

  11. Teslimiyetin kalbi olanı………….., lisani olanı………….., organik (!) olanı……………..

  12. Büyük günahlar……………………………………………………………………………

  13. Hz. Peygamber'in din adına bildirmiş olduğu şeylerin hepsini kalp ile tasdik edip dil ile söyleyerek, inandıklarını yaşamak, sözleri ve davranışları ile kabul edip benimsediğini göstermeye…………….denir

  14. İnsanlar tasdik ve inkâr açısından …….. grupta incelenebilirler

  15. Allah'a, Hz. Peygamber'e ve O'nun haber verdiği şeylere yürekten inanıp, kabul ve tasdik eden kimseye ………..denir

  16. İslâm dininin temel prensiplerine inanmayan, Hz. Peygamber'in yüce Allah'tan getirdiği kesin olan ve tevâtür yoluyla bize kadar ulaşmış bulunan esaslardan (zarûrât-ı dîniyye) bir veya birkaçını yahut da tamamını inkâr eden kimseye …………..denir.

  17. Allah'ın birliğini, Hz. Muhammed'in peygamberliğini ve onun, Allah'tan getirdiklerini kabul ettiklerini söyleyerek, müslümanlar gibi yaşadıkları halde, kalpten inanmayan kimselere ………….. denir

  18. Allah Teâlâ'nın tanrılığında, isim, sıfat ve fiillerinde, eşi, dengi ve ortağı bulunduğunu kabul etmeye…………..denir.

  19. Her ……….. küfürdür, fakat her küfür …………değildir

  20. Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymaya…………….denir.

  21. Kişinin kendi irade ve ifadesiyle İslâm'dan ayrılması ve hukuk düzeni tarafından da dinden çıkmış sayılmasına……………….demektir.

  22. Allah'ın varlığını ispatlamak için insanın fıtraten Allah inancına sahip oluşu (……………………….), âlemin ve âlemdeki varlıkların sonradan yaratılmış olup bir yaratıcıya muhtaç olduğu (……………..…..), mümkin bir varlık olan âlemin var olması için bir sebebe ihtiyaç olduğu (………………….), tabiatın büyük bir âhenge ve şaşmaz bir düzene sahip olup bunun bir yaratıcının eseri olmasının gerektiği (………………….) denir.

  23. ………..…irade bütün yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey derhal meydana gelir. "Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir" (en-Nahl 16/40) anlamındaki âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir.

  24. ………….irade(yasama ile ilgili) iradeye dinî irade de denir. Yüce Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir. Allah'ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana gelmesini gerekli kılmaz.

  25. Allah'ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nûrânî ve ruhanî varlıklara……………denir.

  26. Allah'ı tesbih ve anmakla görevli meleklere………………………………………….denir.

  27. Duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, mânevî, ruhanî ve gizli varlıklara ..............denir.

  28. Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, âsi, insanları saptırmaya çalışan cinlere …………..denir.

  29. Allah Teâlâ'nın kullarına yol göstermek ve aydınlatmak üzere peygamberine vahyettiği sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş şekline………………denir.

  30. İlâhî kitaplara Allah katından indirilmiş olması sebebiyle "………………………." veya "…………..kitaplar" da denilir

  31. En küçük hacimli olan ilahi kitap………………dır.

  32. Peygamberlerde bulunması vacip sıfatlar…………………………………………………..

  33. Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmalarına……………………..

  34. Peygamberlerin günah işlememelerine, günahtan korunmuş olmalarına………….denir

  35. Kur’an’ adı geçmesine rağmen peygamber mi, velî mi oldukları konusunda fikir ayrılığı olan üç kişi……………………………………………………..

  36. Ulu’l- Azm peygamberler………………………………………………………………….

  37. Yüce Allah'ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların benzerini getirmekten âciz kaldığı olağanüstü olaya………………denir

  38. Peygamber olacak şahsın, henüz peygamber olmadan önce gösterdiği olağan üstü durumlara ……………….denir

  39. Peygamberine gönülden bağlı olan ve ona titizlikle uyan velî kulların gösterdikleri olağan üstü hallere………………denir

  40. Kâfir ve günahkâr kişilerden arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağan üstü olaya…………….denir

  41. Kur'an'da mûcize terimi yerine ……………………………………. kavramları kullanılır.

  42. İsrâfil'in (a.s.) Allah'ın emriyle, kıyametin kopması için sûra ilk defa üflemesiyle başlayacak olan ebedî hayata……………..denir

  43. Ahret hayatının devreleri……………………………………………………………………

  44. Kıyametin büyük alametleri…………………………………………………………………

  45. Öldükten sonra tekrar dirilmeye…………………………………………………………….

  46. Yüce Allah'ın insanları hesaba çekmek üzere tekrar dirilişten sonra bir araya toplamasına……………………denir.

  47. Ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilâhî adalet ölçüsüne……………..denir

  48. Yüce Allah'ın, ezelden ebede kadar olacak bütün şeylerin zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, ezelî ilmiyle bilip sınırlaması ve takdir etmesine……………………….denir

  49. Cenâb-ı Hakk'ın ezelde irade ettiği ve takdir buyurduğu şeylerin zamanı gelince, her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun biçimde meydana getirmesi ve yaratması………………………..denir.

  50. Hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmaya…………………denir

  51. Yüce Allah'ın, canlılara yiyip içmek ve yararlanmak için verdiği her şeye…………denir

  52. İnsan hayatı ve diğer canlılar için belirlenmiş süreyi ve bu sürenin sonunu yani ölüm anına……………denir


Yüklə 5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   56




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin