Ama biz AB denilen olgunun sadece ekonomik temelde devletler arası ticari anlaşmaların genelleştirilmesi olmadığını görüyoruz. Bu siyasi bir birliğe doğru gidiyor. Bunu yarın parçalayacak eğilimler var mıdır? Bunu daha daraltacak eğilimler var mıdır? Elbette var, ve giderek belli işaretleri de görülüyor. Ama 30 yılı aşkın bir süredir gelişen bir süreç var. Gelişme kendini bir ortak para birimi olarak ifade etmeyi, Avrupa Birliği devleti ülküsü olarak siyasi planda tek devlete doğru ilerlemeyi, Fransa’yla Almanya arasında daha ileri entegrasyonla Batı Avrupa ordusunu vb. hedefliyor. En azından hala öyle görünüyor. Bunlar olgusal anlamda yeni şeyler.
Bu olguların anlaşılması ve bunun değerlendirmelerimizde ifade edilmesi son derece doğal. Bugünkü işsizler hareketi bir ülkenin sınırlarının ötesine taşıyor, Fransa ile Almanya, İtalya ile Belçika’da işçiler arasında ortak eylem olanaklarını kendiliğinden bir süreçte, bir bilinçli öncünün olmadığı bir yerde bile doğuruyor. Bizim yoldaşlarımız Avrupa çapında otomobil sanayii işçilerinin ortak toplantılarına katılıyorlar. Fransa’dan gelen işçiler Almanya’daki öncü işçilerle toplantılar yapıyorlar. Olgusal anlamda yeni bir durum bu. Böyle bakıldığı ölçüde, bazı tartışmalar yerli yerine oturur.
Yeni dönem, yeni dönem partileri ve enternasyonalist sorumluluk
Osman: İkinci paylaşım savaşı sonrası süreçte, bağımlı ülkelerin yıkımı pahasına, emperyalist-kapitalist ülkelerde bir “altın çağı” yaşandı. Ama ‘60’lı yılların sonlarından itibaren(118)bir kriz süreci var. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun varlığı bu krizin bir ölçüde ertelenmesini getirdi. Fakat gelinen yerde bu kriz alabildiğine derinleşmiştir ve yer yer emperyalistler arasında açıkça görülebilen politik çatışmaları gündeme getirmektedir.
Ancak burada bir yeni eğilim var. Büyük tekeller arasında, özellikle otomotiv sanayiinde, General Motors’un başını çektiği tekeller arasında evlilikler yapılıyor. Emperyalist tekeller, bu evlilikler sayesinde, planlı üretim çerçevesinde önlemler almayı hesaplıyorlar. Öte yandan, derinleşen krizin kendilerini vurma ihtimaline karşı bir takım tekellerle biraraya gelerek krizin yükünü atlatmaya çalışıyorlar. Özellikle otomotiv sanayiinde bu gözleniyor.
Bir başka noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Gerilla hareketlerinin etkin olduğu ülkeler de dahil, dünya genelinde yeni döneme işçi sınıfının damgasını vurduğu açık bir şekilde gözüküyor. Bu bizim, daha 1. Genel Konferansımızda ortaya koyduğumuz; yeni bir dönemin eşiğindeyiz, işçi sınıfının hem ülkemizde, hem de dünyada mücadeleye damgasını vuracağı bir dönemin başındayız tespitimizi de doğruluyor. Bunun kendisi yeni dönem partilerinin/hareketlerinin oluşumu açısından önemli bir olanak.
Öte yandan, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerindeki gelişmelere özel bir dikkat göstermemiz gerekiyor. Bu ülkeler bugün kapitalizmin yıkıcı sonuçlarını yaşıyorlar. Başta Rusya olmak üzere, Doğu Avrupa ülkelerinde giderek yükselen bir işçi hareketi var. Bu hareketlilik, taban inisiyatifinin net bir şekilde görülebildiği, devrimci dinamikleri de barındıran bir hareketlilik.
Yeni dönem partileri dediğimiz noktada, bu gelişmeler önem taşıyor. Biz bugün Türkiye toprağında yeni bir partinin, TKİP’nin kuruluş kongresindeyiz. Bu yeni dönem partilerinin bir örneğini oluşturuyoruz. Partimizin, dünyada ve özellikle Doğu(119)Avrupa’daki gelişmeleri izleme ve müdahalede önemli rol oynayabileceğini düşünüyorum. Bu ülkelerdeki işçi hareketlerinin gelişimiyle bağlantılı devrimci hareketler var mıdır? Bunlarla ilişkiye girilmesi olanaklarını nasıl zorlayabiliriz? Bunu araştırmalı ve gereklerini yerine getirmeliyiz.
Dünyada üç kutuptan bahsedildi. ABD emperyalizmi halen hükümranlığını koruyor. Öte yandan Asya’da Japonya ve Avrupa’da Almanya’nın başını çektiği AB var. Bu kutuplar arasındaki mücadele politik bir boyut kazanmaya başlıyor. Örneğin Almanya özellikle Yugoslavya ve Balkanlar’a yönelik müdahalesini arttırıyor. Bu konuda yer yer ABD emperyalizmiyle çelişkiye de düşebiliyor.
İMF üzerine tartışmalar
Toplamında baktığımızda, sürecin bir de İMF ile ilgili bir boyutuna değinmek istiyorum. İMF emperyalistlerin para fonu. Emperyalizmin bu mali polisi, yapısal uyum programları ve reçetelerle bağımlı ülklerde büyük yıkımlara yolaçtı. Ama gelinen noktada çok ciddi bir tehlike sözkonusu. İMF’nin kredi verdiği ve bir dönem “mucize” ülkeler diye tanımladığı Brezilya, Meksika, Asya Kaplanları gibi, Güney Kore gibi ülkelerde, çok hızlı bir mali ve giderek ekonomik çöküşler yaşanıyor. En son İMF’nin Rusya’ya verdiği 700 milyar dolar para geri ödenemiyor. Bu emperyalist-kapitalist sistemin ne denli sıkıştığını gösteriyor. Bu sıkışma artık burjuva iktisatçıları tarafından da kabul edilyor. Ama yaşanan çöküntüyü emperyalist-kapitalist sistemin değil, İMF’nin çöküşü olarak tanımlamak işlerine geliyor. Emperyalist medyada İMF işlevsizleşiyor gibi bir tartışma var. İMF’nin yerine yıpranmamış, onun işini daha rahat yapabilecek yeni bir para fonu düşünülüyor.
Semih: İMF ile ilgili olarak şunu söylemek istiyorum. Günümüz dünyasında sermayeninin rastgele hareket etmesi(120)kapitalist ekonominin toplamı için bir problemdir. Onun hareketini düzenleyecek kurumlaşmalara ihtiyaç var. Bu çerçevede oluşturulan kurumlardan bir tanesi Uluslararası Para Fonu. Bu kapitalist ekonominin gelişimine aykırı bir şey değil. Tersine, bu kurumun belli düzenlemelere ihtiyacı vardır, ki kapitalizmin dünya ölçüsünde derinleşen krizine müdahalede kullanılabilsin. Yani İMF’nin sonunun gelmesi bir yana, onun daha da kurumlaşması sistem için bir ihtiyaç.