417
Pir Sultanım Haydar heman Dalları bürüdü duman işte incil, işte Kur'an Seçebilirsen gel beri
(268, 189-5) Kitapları birbiriyle beraber anarken, Kur'an'ı seçer;
Abdal Pir Sultan'ım göğe süzüldü Sırat 'ıra üstünde nizam(?) kuruldu Mümin olan gaflet gulet yazıldı Dört kitap içinde Kur'an'a benzer
(223, 144-5)
Mürşidlerin nutkunun kaynağı Kur'an'da bulunmalıdır. Ondan sonra kalbimizi yuyabilirler;
Tabii ol nutku Kur'an'da bula Mürşid gelip bizim kalbimiz yuya
(158,80-2)
Bir kısım şiirierinde Kur'an'dan, Hakk'ın kelamı, Hakk'ın kitabı diye de söz eder;
Dilde birdim, kalem tuttum elimde Hak Kelamı'nı söylerim dilimde
(123, 46-2)
Lanet île yezitleri taradım Hakk'ın Kitabi'nı açtım aradım
(153, 74-4)
Pir Sultan'ın şiirierinde Kitapların ismi verilmeden kullanıldığında da onların kutsal kitaplar olduğu anlaşılır;
Hangi bir kitapta gördün yerini Tariksiz tercüman biliyor talib
(73, 29-2)
Pir Sultan, Kur'an'ın manasının bilinerek okunmasını söyler. Bilhassa sofuların bu konuda pek de şuurlu olmadıkları kanaatindedir;
Oturmuş Arapça Kur'an okursun Gel bunun manasın ver indi sofu Ehl-i dil olmazsın irfan içinde Gel bunun manasın ver indi sofu
418
Kur'an'uı bütünüyle söz konuşu edildiği şiirlerin yamsıra, bazı ayetlere ve surelere özel olarak yer verilir, yahut ayn bir ehenuniyetle ele alınır; Bunlar da ihlas-ı Şerif, Yasin gibi surelerle yedi Ayet'dir. Ve bu surelerden özellikle de thlas suresi'nden iktibaslar da yapar;
Hocam bana ilimleri sorarsa Hak Muhammed Ali deyü okurum Kur'an'ın kilidi îhlas-ı Şerif Hasan ü Hüseyn'ı sevdim okurum
(117, 40-1)
Pir Sultan Abdsd'ım Kulhuvallahu ahad"
Can cesetten ayrılmıyor bir saat Dün ü gün zikrimdir Ali- Muhammed Seher vakti on iki imam sen yetiş
(120, 51-4)
Mevla bir kula iman nasip etse onun Yasin'i kudretten okunur;
Yetmiş iki idik geldik bu yola Yalın kılıncı alınacak ele Mevlam iman nasip etse bir kula Kudretten okunur anın Yasin'ı
(265,186-3)
Zaman zaman yirmisekiz harfi, yedi ayet'i anarak bütün bunların nefsini bilmenin yolunu açtığım söyler;
Pir Sultan'ım söyler bu hikayeti Yirmisekiz harf, yedi ayet';
Nefsini bilmektir sözün gayeti Bilmeğe irfandan rehber isterler
(161, 83-6) Pir Sultan'a göre Alevî Bektaşi erkanında ayetler on iki erkanda okunur;
Cem'e varmak, murad almak nihayet On iki erkanda okunur ayet
(163, 86-2) Bazı şiirlerinde hurufatla ilgili unsurlara da rastlarız;
Hak'ran emir oldu dünyaya geldim Gözüm açtım mail oldum ol burca Arif oldum Hak Kelam'ın söyledim Elif kaddim dal yazıldım ol burca
(234, 153-2)
Pir Sultan'm şiirlerinden anladığımız kadarıyla onda derin bir Kur'an bilgisinin var olduğunu gösterecek pek çok hususlara rastlayabiliriz..
419
Melekler: Pir Sultan'ın şiirlerinde çeşitli vesilelerle meleklerden söz e-dilir. Genel olarak melek kavramı verildiği mısralann yanı sıra özellikle dört büyük melek doğrudan ve dolaylı olarak bazı şiirlerde yer alırlar. Bunlardan en çok Cebrail söz konuşu edilir.
Pir Sultan'ım bu ne demek Yerde insan gökte melek Hiç cahile çekme emek Devridir Bektaşilerin
(185, 105-5)
Bir gece Muhammed evde yatarken Üç melek geldi nida getirdi Selman 'm şeklinde bir oğlan girdi Ne güzel izzetle selam getirdi
(85. 8-1) Meleklerle birlikte feriştehlerden de söz edilir:
FeriştehZer île hubça görüştüm Arş yüzünden meleklere karıştım
(201, 121-4) Melekler bazen hurilerle anılır;
Pir Sultsm'uafaş eylemez bu sim Etrafımız almış ihlas/a peri Huri9 midir, melek midir her biri Sanırım Cennet'e girdim bu gece
(240, 160-4) Pir Sultan canım melek canıyla, tenini Selman teniyle izah eder;
Canımız melek canıdır Tenimiz Selman tenidir
(268, 189-2) Bazı şiirlerinde melek kelimesini benzetme maksadıyla kullanır;
Hindidir yarimin kaşları hindi Bitmem melek miydi Arştan mi indi Bir su ver içeyim yüreğim yandı Temmuz aylarında kar, sofa geldim
(297, 222-3)
Dört büyük melekten özellikle Cebrail'e özel önem vermektedir. Cebaril'i Hz. Muhanuned'le birlikte anar ve ona rehber olduğunu söyler;
420
Halil Kabe yaptı oldu ya delil Varan vardı, varmayan kaldı melil Muhammedi rehber oldu Cebrail Yine bir mürşide varmadan olma!.
(173, 96-4)
Muhammed dsm'dir bizim dimmiz Cebrail'i Emin'dir hem rehberimiz Tarikat altından geçer y olumuz. Bîz mü'miniz. mürşidimiz. Ali'dır
(111, 34-4)
Şu dörtlüklerde de Cebrail'in dahil edildiği olaylardan bahis var;
Kağıdımı onama da gönderin Arş yüzünde CebraiTe indirin Kafirleri Cehennem 'e gönderin Doğar nazlı nazlı İmam Hüseyin
(121, 44-3)
Geldi Cebrail'e buyruldu name Yazdılar yayıldı Urum'a Şam'a Yanınca bir geldi... Rum'a Şu kevn-i mekan'a dolu geliyor
(1401, 62-2)
Cebrail, Hz. İsmail'e koç indirmesi vesilesiyle de Pir Sultan'ın şiirlerin-de yer alır;
Gelin kırklar gelin meyimden için Dünya tükenmeden özünü seçin Cebrail indirdi şu güzel koç'un ismail'e inen kurbanı söyler
(318, 246-2)
Cebrail, büyük meleklerden Mikail ile beraber bir dörtlükte zikredilir.
Koyun eydür benim kuzum aldılar Beni hasret ateşine saldılar Cebrail, Mikail bile geldiler Selman İmamların belin bağladı
421
Cehennem saf ası asi kul ister Cennet-i ala'don bize yol göster Cebrail, Mikail ol nazlı dostlar Aman belden Cehennem'ın yolunu
(347. 179-2)
Pir Sultan Abdal'm şiirlerinde Azrail'in can alıcı olması ve kendi canım da almaşı hususu ile yer alır.
Bir gün olur çıkarırlar evinden Allah'ın ismini koyma dilinden Kurtulamazsın A.xrsal'in elinden Dünya kadar fendin olsa ne fayda
(235, 155-2)
Pir Sultan'un der varolan Anda günahlar görelim Azrail'den haber alalım Kendi canın alan kimdir
(321-249,4)
Ahiret Alemi: Pir Sultan Abdal'm şiirlerinde ahiret ve ahiretle ilgili unsuriara sıkça rastlanır. Bunlar; Cennet, Cehennem, Sırat köprüsü. Sur gibi terimlerle ifade edilir. O, bazen dünyadaki mücadelesinde de, sanki bir ahiret tablosu çizer. Çünkü ona göre bu bir tür mahşer manzarası 'dır.
Sur çalınsın, halk celalsin Yezit meydana yıkılsın Senin aşkınla dökülsün Kanı hey Murtaza Ali
(89, 11-4)
Ahiretle ilgili olarak; mahşer ve divan, mizan kelimeleri de beraber kullanılır;
Ulu mahşer olur divan kurulur
Suçlu suçsuz gelir anda derttir
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen donsun ben dönmezem y olumdan
(70,26-4)
Orda söyletirler bir bir adamı Katsın benim davam divan'a halsin
(205, 126-3)
Pir Sultan şiirlerinde; ahiret, SJlirete göç, mahşer günü, ahiret günü te-rimlerine de rastlıyoruz;
422
Yar odur Ahrette şefaat ede Sadık yar insanı yola götürür
(320, 248-4)
Dayanı gör kardaş gönül gücüne Azığın yok mudur Ahret göçü*w
(108, 32-2)
Pir Sultan Abdal'ım iller men olur Dört kapıdan sana doğru el olur Dünyadan ahrete doğru yol olur Verdiğin ikrarda durabilirsen
(183, 103-5)
Pir Sultan'in şiirlerinde ahiretle ilgili unsurlardan en fazla sözü edileni sırat ve sırat köprüsü'dür;
Pir Sultan'ım bu nefesi haklayan Evliyanın gizli sırrın saklayan Sırat köprüsü'nun başın bekleyen Birisi Muhammed birisi Ali
(92, 15-5)
Mürşidin nazarı müşkülü seçer Kamil olan talip Sırat'ı geçer
(161, 83-3)
Sırat ve mizan'ın birlikte anıldığı dörtlüklere de rastlıyoruz;
Sırat'ı mizan'ı anda geçtiler Benlik kalesini bunda yıktılar Al geydiler yaslanndan çıktılar Geceleri Kadir, Bayram günleri
(252, 172-6) Sırat köprüsü kıldandır, yahut kıldan incedir;
/ki melek gelir sual sorarlar Dökerler hurcunu gevher ararlar Bir kılın iistüne köprü kurarlar Geçemezsin Hakk'a kul olmayınca
(252, 151-6) Ahiret'ten söz edilirken Sekiz Uçmak'tan da bahsedilir;
Sekiz derler sol Uçmak'ın kapışı Hakk'a doğru açılırmış hepisi Korkusun çektiği Sırat köprüsü
Hakk'a doğru varan kullara neyler
423
Kaza ve Kader: Pir Sultan Abdal'm şiirlerinde hakim olan itikadî unsurlardan biri de kader'e iman konusudur. Onun bütün şiirlerinde, bir ayırım yapmadan, kader ve alın yazışma inanışınım derin izlerim görürüz. Bunun sonucunda da kendince bir tevekkül anlayışı oluşmuştur. Kaderle ilgili te-lakkilerine bağlı olarak daha çok "takdir" kelimesin! kullanılır.
Pir Sultan'un Allah Allah diyelim Gelin nikahım elden koyalım Takdir böyle imiş biz ne diyelim Beklerim yolların gel efendim gel
(65. 20-6)
İbadet: Kelime-i Şahadet (Kelime-i Tevhid): Pir Sultan'm manzumele-rinde yer yer Allah'ın bîrliği'ni ikrar ediş ifadelerine sıkça rastlıyoruz. Bunu o, Hakk'm birliğini birlemek ve tevhit duası terimlerim de beraberce kulla-narak ifade etmektedir.
Söyler Pir Sultan'un söyler Hakk'ın birliğTm birler Doğmuş bu (deme Nurlar Nur Muhanuned AU'nindir
(112,35-5)
Mümin müslim diz üstüne gelincek Tevhit duası da tamam oluncak Hakk'ı seven ayak kalsın deyincek Bu da erenlerin güzel halidir.
(164, 86-6)
Namaz: Pir sultan'uı şiirlerinde genel olarak ibadet kavramı yer yer işlenirken, hususen namazla ilgili unsurlara daha çok yer verilir;
Oturup benimle ibadet kıldı Yalan söyledi de yüzüme güldü Yalın kılıç olup üstünle geldi Çaldı bölük bölük böldü fert beni
(258, 178-2)
Onun bazı dörtlüklerinde şair tam mümin gibi ibadetin, namazın kılın-ması, hatta kazaya bırakılmadan eda edilmesinin şuuru içindedir;
Pir sultan Abdal'ım ölürüm deme Kıl beş vakit namaz kazaya koma
Sakın bu dünyada kalırım deme Tenim teneşirde özüm sağdadır
424
Gelin zikr edelim ganî Huda'sın Müminler kılar beş vakit edasın
(304, 230-3)
Şair gönülden bağlı bulunduğu Hz. Ali'nin, çok zor şartlar altında bile beş vakit Namaz'in farzlarım kıldığının şuurundadır;
Kaç pir gördün ser-çeşmenin gözünde Melekler çağrışır arşın yüzünde Zülfikar belinde Nil denizi'nde Beş vaktin farzım kılan kim idi
(259, 179-3)
Pir Sultan'in şiirlerinde namaz, biraz da Alevi-Bektaşi yolunun büyükleri ile ilgili olarak ele alınır:
Dan çeç üstünde namazın kılan
Allah bir Muhammed Ali 'dır Ali
(93, 16-1)
Çıkmadı can kazılmadı mezarda O canın namazın kılanlar gelsin
(303, 228-4)
Nefis ile verilen mücadele de bir gazada. Ve gaza eden de, bir gazidir. Nefsi ile mücadele etmeyenler gaza namazım kılmış sayılmazlar;
Nefse uyan Hakk'a uymuş değildir Gaziler namazın kılmış değildir
(232, 151-2)
Hz. Ali'nin beş vakit namazım tam kıldığı çeşitli vesilelerle dile getirilir.
Kanı bizden evvel gelen Beş vaktini tamam kılan On parmağı pınar olan El Muhammed Ali'nınA'r
(111, 35-2)
Namaz, bazı dörtlüklerde, tabiat taklidi seslerle aliterasyonlu mısralar oluşturularak dile getirilir.
Baz bazınan kaz kazınan Vaz vazınan vız vızınan Beş vakti bir niyazınan Kıldım sanma kılamadın
425
Pir Sultan Abdal'in şiirlerinde namazla ilgili diğer hususlara da sıkça yer verilir. Bunlar da; abdest, ezan, müezzin, secde v. s. dir
Alınmış abdestım aldırırlarsa Kılınmış namazım kıldırırlarsa
(137. 59-5)
Sabahınan kalktım Ezan okunur Ezan sesi kulağıma dokunur Duyar düşmanlarım kına yakınır Uyan Muhammed'ım sinem bülbülü
(49. 12-1)
Allah'ım cömertsin, cömertsin Halil gelsin hülle donu biçilsin Rabbin uyumazken sen ne uyursun Doğdu seher vakti, kalk hacet dile
Evliyalar enbiyalar bilüşür Müezzinler Allah Allah çağnşur Gökte aziz Melaikler segrişür Doğdu seher vakti, kalk hacet dile
(243. 163-3)
Göl içinde çarhı döner Susuzluktan bağrı yanar Müminler secdeye iner Seyir var seyir içinde
(82, 5-5)
Pir Sultan Abdal'in şiirlerinde "Sabah Namazı", çoğu zaman vakit bildirmek maksadıyla kullanılır;
Ankara'dan çıktım sabah namazı Bize yol vermiyor aşmağa dağlar Yetiş Seyit Battal, Hüseyin Gazi Bize yol vermiyor aşmağa dağlar
(308, 235-1)
Oruç ve Hacc: Pir Sultan Abdal'ın şiirlerinde az da olsa oruç ve hacc'ia ilgili unsurlara da rastlamaktayız;
inşallah Yezit'w nesli kırılır Mümin olan hak cemine derilir Bir orucun bin bir hacca yazılır Oruç tutan ebed mahrum kalmadı
426
Demek oluyor ki Pir Sultan Abdal; Amentü'ye tam bağh, imanının tam olduğunu belirtirken; Islamın Şartlanndan olan; Kelüne-i Şahadet, Namaz, Oruç, Zekat ve Hacc hakkında da tam islam'ın emrettiği şekliyle yapılma-sından yana olduğu hakkında bilgiler vermektedir. Bu bilgiler de göstermektedir ki, kültürümüzde yer alan her kişiyi, başkaları tarafından yorumlanan şekliyle değil de, bizzat onun eserlerinde başlayarak değerlendirmelerimizi yapmamız gerekmektedir. Ancak bizler, bu şekilde doğruyu, millî birlik ve beraberliği beraberce yaşayabiliriz.
17. KUL HtMMET
XVI. yy.ın ikinci yansıyla XVII y.y.'ın başlannda yaşadığı tahmin edilen Kul Himmet, Alevi Bektaşi şairierinin önemli isimlerinden birisidir. Tür-besi; Tokat'ın Alamus ilcesine bağh Varzıl/Görümlü Köyündedir. Torunlan hala bu köyde yaşamaktadırlar. Burada bulunan Şahinli aşireti Kul Himmet'in ocağıdır. Ölümünün ne zaman ve nasıl olduğu hakkında elimizde belge yoktur. Fakat kendi köyünde yattığı düşünülürse, normal bir ölümle hayata gözlerim yumduğu kuvvetle muhtemeldir.
Daha yaşarken Alevi Çevrelerinde büyük bir şöhrete kavuşan Kul Himmet, Pir Sultan'ın etkisinde kalan güçlü bir sanatçıdır. Nefesler, düvaz imamlar. destanlar, ağıtlar söyleyen Kul Himmet, mükemmel bir tekke öğrenimi görmüş edebiyat bilgileri, islam tarihi, evliya menkabeleri, tarikat kuralları gibi çağının kültür ve bilgisin! iyi bilmektedir. Sanat gücü yanında siyasî girişimlerinde ise, adı etrafinda bazı efsanelerin oluşmasına yol açmıştır. Hemen hemen her cönkte bir iki nefesi yazılıdır. Ona karşı duyulan bu geniş bir sevgi sonunda XIX. Yy.da yetişen bir aşık, onun adım mahlas olarak almıştır. (Kul Himmet Üstadım) Şiirleri kitap haline getirilmiştir.456 Şimdi Onun Nefes lemiden birkaç örnek vermeye çalışalım:
NEFES l
Yolcu oldum yola düştüm, Yollarım Ali çağırır Bülbül oldum gül'e düştüm Gül'lerim Ali çağırır
Bulut oldum göğe ağdım Yağmur olup yere yağdım Coşkun sularla çağladım Sellerim Ali çağırır
427
Bir zaman türaba yattım Türlü çiçeklerden bittim Arı ile çok bal yaptım Ballarım Ali çağırır
Bu haneye mihman gelmişim Kah ağlayı kah gülmüşüm Bahr-ı ummana dalmışım Göllerim Ali çağırır
Kul Himmetim aşka düştü Aşk deryası boydan aştı Virdimiz Aliye düştü Dillerim Ali çağırır
Seyyah olup şu alemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kendi efkanmca okuryazarım
Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Bozuk şu dünyanın temeli bozuk Tükendi doneler kalmadı azık, Yazıktır şu geçen ömüre yazık Bir dost bulamadım gün akşam oldu
tki elim gitmez oldu yüzümden Ah ettikçe yaşlar gelir gözümden Kusurumu gördüm kendi ölümden, Bir dost bulamadım gün akşam oldu
Kul Himmet üstadım ummana dolam Gidenler gelmedi bir haber alam Abdal oldum şal giyindim bir zaman Bir dost bulamadım gün akşam oldu
18. MUHYtDDtN ABDAL
Muhyiddin Abdal, XV. yüzyılın sonları ile XVI. yüzyılın ilk yansında yaşadığı tahmin edilmekte, fakat hayatı ve kişiliği hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak S. N. Ergun, şairin Otman Baba(öl. 1477-78) veya onun müridi Akyazılı Sultan'a bağlı olabileceğim söylemektedir Nitekim şairinuzin bir şiirinde de Akyazılı Sultan ismi geçmektedir.
428
"Bize ser-leşker olmağa Şah-ı Kerem Ali gerek Mürşiddir rehber olmağa Adem Akyazılı gerek"
Kendisinin küçük boyda yazma bir Divan'ı457 vardır ki, bunda; samimi duygularla ve hece vezni île "hurufîlik yolunda yazdığı şiirleri yer almaktadır." w
Şairin Çöke köyündeki türbesi Aleviler tarafından ziyaret edilmektedir. Şimdi de şairimizden birkaç örnek vermeye çalışalım:
l
Acep dosttan bize nazar ola mı Dost île asıllu basar ola mı
Gönül olur yine hükmün yürüden Gönülden gönüle gezer ola mı
Eksiklü kul olan bilür günahın Gönülde suçunu sezer ola mı
Hayale düşüp nefse uymak olmaz Nefse uyan yoldan azar ola mı
Erenler sözünü pişürü Erin nutkun candan sezer ola mı
Muhyiddin/an.ğ ol sözü uzatma Söyledikçe bu söz uzar ola mı 2.
insan insan derler idi insan nedir şimdi bildim Can can deyu söyler idi Bu can nedir şimdi bildim
Kendüzünde buldu bulan Bulmadı taşrada kalan Müminin kalbinde olan îman nedir şimdi bildim
Takva ehlinin sattığı Müminlerin ok attığı Münkirlerin şekkettiği Güman nedir şimdi bildim
••" Divai/m bir nüshası, istanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emin Bol. nü. 395/1'dedir. "r Bu konuda bir doktora çalışması yapılmıştır.
429
Bir kılı kırk yardıkları Birin köprü kurdukları Erenler gösterdikleri Erkan nedir şimdi bildim
Sıfat ile zat olmuşum Kadr ile berat olmuşum Hak ile vuslat olmuşum Mihman nedir şimdi bildim
Muhyiddin eder Hak kadir Görünür her şeyde hazır îyan nedir pinhan nedir Nişan nedir şimdi bildim 3.
Şükür elhamdülillah Kara sakal ağardı Gördüm dağlar basında Ağırup kar yağardı
Eskisi sürüldü gitti Geldi yenisi yendi Ekilen yerden bitti Yer yaşardı göğerdi
Yetti yerin nebatı Görüldü zulmatı İrdi Hızır hayatı Can bostanın suvardı
Urdu can baş terkisin Çekmez ölüm korkusun Açtı gaflet uykusun Gönül gözün uyardı
Sümbül nergis benefşe Aşık oldu bu nakşe Bunlar Hakk'a yüz tutup Her dem boynun eğerdi
Sultana irdi kuldan Aşık oldu gönülden Muhyiddin can ü dilden Erenleri severdi
430
G. XVn. Yüzyıl Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı Mutasavvıfla-nndan Birkaç Örnek
XVII. yüzyıl Osmanlı devletinin siyasî ve ekonomik alanlarda gerilediği devirdir. Buna rağmen kültür, sanat ve edebiyat hayaü gelişmesin! devam ettirmiştir.
Klasik Türk şiiri ahenk ve incelik bakımından bu asırda biraz daha o-turmuş ve güzelleşmiştir. Asnn divan şiiri asırlardan beri örnek alınan îran şürinden geri sayılamayacak bir olgunluğa erişmiş ve iran edebiyatım ciddi bir şekilde geri bırakmıştır.
Bu yüzyılın Türk şiir sanatı, asırlardan beri bilhassa Türkçe söyleyiş bakımından hayli yerli ve millî bir istikamet almıştı. Kullanılan Türkçe kelimelerin, Türkçe deyimlerin ve halk söyleyişlerinin bu arada Türk şiirine has bir seslendirişin bu şiire verdiği çehre şüphesiz millî idi. Artık edebiyatımızda bir Fuzulî Mektebi, bir Baki Mektebi, hatta bir Ruhi Mektebi meydana gel-mişti.
Bu devirde Nefî Türk kasideciliğine bir canlılık ve heybet getirmiş, Türk divan şiirinin seri halde, en ahenkli kasidelerim söylemeye muvaffak olmuştu. Yahya, Naili ve Nabî gazel sahasında güzel örnekler vermişlerdi. Asnn ikinci yansında bir tefekkür edebiyatı çığın açan Nabi ve mesnevî edebiyatına yeni konular getiren Nevizade Ataî XVII. yüzyılın zirvelerinde bulunan isimlerdendir. Diğer mühim şairler Şeyhülislam Bahai, Fehim, Neşatî ve Haleti'dir. Nesirde Katip Çelebi, ve Evliya Çelebi yetişmiştir. Devrin tarihçileri Naima ve Peçevîdir.
XVII. yüzyılda Osmanlı sahası halk edebiyatı büyük gelişme ve genişleme göstermiş, en parlak durumuna gelmiştir. Asker ocaklannda, kalelerde, serhadlerde, kahvelerde, saray ve konaklarda, kasaba ve köylerde pek çok saz şairi yetişmiş, usta sanatkarlar çıkmıştır. Halk hikayeciliği, meddahlık, halk tiyatrosu (orta oyunu) ve karagöz büyük rağbet kazanmış, bu sahalarda zengin eserler ortaya çıkmıştır. Halk edebiyatı ve sanatı yüksek zümre arasında ilgi uyandırdığı gibi, saz şairleri de anız vezniyle eserler vermişlerdir, îki zümre edebiyatı arasında bir yakınlaşma görülmektedir. Halk şiirinin nazım şekilleri ve halk edebiyatının nevileri bu asırda belirli kaideleriyle tamamlandığı gibi, saz şiirinin en büyük şairleri de bu asırda yetişmiştir. Karacaoğlan, Aşık Ömer ve Gevheri yalnız bu asnn değil, bütün halk şiirinin yüksek üstat-lan olarak kabul edilirler.
XVII. yüzyılda, iran ve Azerbaycan bölgesinde, Türk edebiyatının gerek nazım gerek nesir türierinde çeşitli eserler veren şair ve yazarlan da vardır. Ancak bunlar, geçen asırlann büyük şöhretleriyle boy ölçüşebilecek seviyede değildirler. Bunlar arasında Azeri şair Saib'in mühim bir yeri vardır. Fakat eserierinin büyük bir kısmım Farsça yazmış olması Türkler arasında şöhret kazanmasını engellemiştir.
431
Asnn, sonradan Saib'e yakın bir şöhret kazanarak üstad tanman başka bir önemli şairi de Te'sîr mahlasıyla şiirler söyleyen Mirza Muhsin'dir. Şiirlerim daha çok Farsça söyleyen bu şairin Türkçe gazelleri de vardır.
Melik Bey Avcı da XVII. asır Azerî Türkçesi edebiyatının mühim bir şairidir. Bu şairin Klasik Azeri lisanına mümkün olduğu kadar halk söyleyişlerim getirmeye çalışması, onun dikkate değer bir tarafıdır.
Orta Asya Türk edebiyatı, XVII. asırda artık yükseliş devrini tamamlamış ve Asya Türklüğünün genel, talihsiz, sosyal hayatma uygun bir yolda gerileme devrine girmiştir. Bu asırda Orta Asya Türk edebiyatının büyük ismi ve eser bırakmış tek mühim şahsiyeti Ebul-Gazi Bahadır Han'dır. Onun Şecere-i Terakime ve Şecere-i Türk adlı eserleri ehemmiyetlerim hala muhafaza etmektedir.
Bu asnn Orta Asya Türk edebiyatına bakarken Özbek şairi Allah Yar'ı unutmamak gerekir. Tekke mensupları arasında saygı ve ilgi gören bu sofî şairin tasavvufi ve ahlakî şiirleri vardır. Bunlar arasında en tanınmışı, devrinin Özbek Türkçesiyle yazdığı Sebatü'l Acizîn adlı didaktik manzumedir. Bu eserinde Fars diliyle yazılan eserlerden Türk dostların şikayetçi olduğunu ve imana aid eserlerin Türk dili ile yazılmasından gönüllerin haz duyup ferahlayacağım söyleyecek kadar, Türk dili şuuruna sahip bulunuyordu.
XVII. yüzyılda günlük hayattan alınmış bazı konuların Dini-Tasavvufi Türk edebiyatı eserierinde yer aldığı, işlendiği görülmektedir. Bu durum balangıçta biraz yadırganmış ise de, sonradan normal bir seyir halinde devam etmiştir. Yani günlük olayların dinî muhitlerde vücud bulan tasavvuf? eserlerde yer almasına, ilk önce, medreselerden tepki geldi ise de, bu durum bir " medrese-tekke çatışması" şeklinde nitelendirildi. Aslında Tekkelerde gelişen "tasavvufi hareketler ve eserler" tamamen halkın yaşayış biçiminde bir ekol oluşturmaya çalışıyordu. Yani tekkeler, halkın kendilerinin anladıkları dil\e İslam dinim ve tasavvufi kuralları daha şeffaf bir şekilde anlatmaya çalışıyorlardı, fakat bu durum medrese taraftarlannın pek işine gelmiyordu. Bu asnn belli başlı mutasavvıflanndan bazıları: Adem Dede, Niyazi-i Mısrî, Zelili, Akkirmanlı Nakşi, Oğlanlar Şeyhi ibrahim, Elmalılı Sinan Ümmi, Geda Muslu, Kul Nesimi, Ümmi Sinanzade, Sun'u'llah Gaybi.. vb'lerdir. Şimdi bunlardan birkaç örnek verelim:
19. SİNAN ÜMMt
Asıl adı Yusuf Sinan'dır. Daha çok Sinan Ümmî adıyla tanınır. Bu bakımdan daha önce yaşamış olan Ümmî Sinan'la karıştırılır. Ünlü mutasavvıf Niyazî-i Mısrî'nin şeyhidir. Halvetiyye tarikatmm Yiğitbaşı koluna mensuptur. Şeyhi Eroğlu Nuri'dir. Eroğlu Nuri'nin vefatı üzerine hilafet seccadesine geçmiştir.
Şiirlerim hece ve anzlu yazan Sinan ümmî bir eğitimci yaklaşımıyla şiir-lerinde sanat gayesinden uzaktır. Bu itibarla dili oldukça yalındır.
432
Kutbu'l-Me'anî adlı bir esenliden daha bahsedilirse de şu an için elimiz-de 200 kadar şiirden oluşan bir Divan'ı vardır. Bu divan ve divandan seçmeler, değişik zamanlarda Latin harflerine çevrilerek yayımlanmıştır.
Gelin Allah diyelüm Görelüm neyler Allah Mürvetine göynelim Görelüm neyler Allah
Gündüz saim olalum Gece kaim olalum Zikre daim olalum Görelüm neyler Allah
Adın alalum aile Bülbül olalum güle Allah diyelüm hele Görelüm neyler Allah
Birgün bundan göçile Ol Hazret'e suç ile Umaruz yol geçile Görelüm neyler Allah
Hak diyelüm hepisin Yakmayalum yapısın Bekleyelüm kapısın Görelüm neyler Allah
Ko bu güni yarını Dünyanun hazarım Umagör didanni Görelüm neyler Allah
Ümmî Sinan yol budur Söyleyene dil budur Evvel ahir bil Hu 'dür
460
Görelüm neyler Allah
20. NÎYAZÎ-İ MISRÎ
1618 yılında Malatya'nın Soğanlı köyünde dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet'tir. Babası Soğancızade lakabıyla tanınan Ali Çelebi adında sonradan Malatya'ya yerleşmiş ve Nakşibendiye tarikatına intisap etmiş biridir.
Dostları ilə paylaş: |