Pazarören Köy Enstitüsünde Günlük Yaşantı
Yukarıda belirtildiği gibi, köy enstitüleri ufak tefek farklarla birbirlerinin benzeri idi. Bu nedenle, Pazarören Köy Enstitüsü anlatılmakla diğer köy enstitüler de anlatılmış oluyor.
Pazarören Köy Enstitüsü öğrencileri olarak bizler, hergün sabahları saat 06.da, nöbetçi öğrencinin çaldığı kampananın (vurunca ses çıkaran büyük madeni çıngırağın) gür sesiyle uyanırdık. Hemen doğrulur, önce çok önem verdiğimiz yataklarımızı düzeltirdik. Yatakları düzgün olmayan öğrenciler uyarılır, hatta cezalandırılırdı.
25 dakika içerisinde sabah temizliğimizi yapar, kendimizi hazırlardık. İkinci kampana sesiyle, şarkı-türkü-marşlar söyleyerek spor meydanına koşardık. Ana binanın alt kısmındaki okul bahçesinin orta yerinde hazırlanmış olan geniş meydanda toplanır, iç içe girmiş halkalar (daireler) şeklinde dizilir ve açılırdık. En içteki dairenin ortasında yer alan çok geniş bir masanın üzerine çıkan kabiliyetli bir öğrencinin rehberliğinde ve gene kabiliyetli öğrenciler tarafından çalınan akordionların eşliğinde spor yapar, oyunlar oynardık.
Ülkemizin bütün bölgelerinden alınan milli oyunları (barlar, zeybekler, halaylar, horonlar...) sabah faaliyetlerinde öğrenir ve alışırdık.
Oyun sırasında soldan sağa doğru yürünen bütün dairelerde, 800-1000 öğrenci aynı anda, aynı hareketleri yapardık. Hep birlikte diz çöker kalkar, birlikte hoplar zıplar, döner, bel büker ve oyuna ahenkle devam ederdik.
Bu beden (spor-oyun) faaliyeti yılın her gününde (pazar hariç) aksamadan devam ederdi. Beden faaliyetleri sırasında sık-sık derin nefesler alarak, sabahın temiz havasını ciğerlerimize doldurur ve dinçleşirdik. Böylece yeni güne, yeni bir hızla ve yeni bir dinamizmle başlar, kendimizden emin olarak devam ederdik.
Üçüncü kampana sesiyle ellerimizi yıkamaya koşar, hızlı adımlarla dershanelere girer, 40 dakikalık sabah okumamızı (sabah mütâlaamızı) yapardık.
Dördüncü kampana sesiyle yemekhaneye gider, kahvaltımızı yapar ve bir miktar dinlenirdik.(Uzun geceli kış günlerinde sabah okumasını spordan önceye alabilirdik.)
Uyanış ve kalkıştan itibaren, bütün bu yapılanlar 2 saat sürerdi.
Beşinci kampana sesiyle okul önünde dizilir, merdiven başındaki bir yöneticinin, nöbetçi öğretmenin yâda öğrenci başkanının uyarıcı konuşmalarını dinlerdik. Bundan sonra kültür dersi olanlar dershanelere, iş dersi olanlarda iş yerlerine dağılırdık.
Günde 4 saat (yarım gün) ders görülürdü. Diğer 4 saat iş yerlerinde çalışılırdı. Sabah ders gören kümeler öğleden sonra iş yerlerine gider, sabah iş yerlerinde çalışanlar öğlenden sonra ders görürlerdi. Kış aylarında daha çok kültür derslerine (genel bilgi-öğretmenlik bilgisi derslerine) ağırlık verilir, günün bütün ders saati dershanede geçirilirdi. Yaz aylarında ise, zamanın çoğu işe ayrılır, hatta bütün gün iş yaparak geçirilirdi.
Günün son ders saatinden sonra, akşam yemeğine kadar geçen zamanda dinlenirdik. İsteyen istediği gibi gezinir, dolaşır, oynar veya kitap okurdu.
Akşam yemeğinden kısa bir müddet sonra, kampana sesine uyarak dershanelere girer, en az iki saat (arada bir defa teneffüse çıkmak suretiyle) serbest çalışma (mütalaa) yapardık. Hatırımda kaldığına göre, gece saat 22 de yatar, 8 saat uyur, saat 06 da kalkardık.
Okulumuzda İş Faaliyetleri
Yukarıda da belirtildiği üzere, kültür dersleri dışında, okulumuzda 3 çeşit iş faaliyeti vardı. Bunlar sanat işleri, inşaat – duvar işleri, ziraat işleridir.
İş eğitiminin önemine inanan (inandırılan) öğrenciler, bu işlere istekle katılır ve iştahla çalışırdı. Çoğu zaman koro halinde şarkı, türkü ve marşlar söyleyerek iş yerlerine gider-gelirdik. Gördüğümüz işin ağırlığını hissetmezdik.
Okulumuzda Sanat Dersi ve İşleri
Enstitümüzde her öğrencinin bir sanat öğrenmesi zorunluydu. Kimisi demirci, kimisi marangoz, kimisi duvarcıydı. Sanat-iş dersi olan kümelerin, demircileri demirhaneye, marangozları marangozhaneye, duvarcıları da inşaat mahalline giderdi.
Demirhaneye ve marangozhaneye gidenler, öğretmenlerinin rehberliğinde çalışır, bir şeyler yapar ve öğrenirlerdi. Yapılmakta olan binaların demir işlerini, kapı-çerçeve ve diğer aksamını yapar, tamamlar, yerine götürüp yerleştirirlerdi.
Duvarcılar, yapılmakta olan binaların duvarlarını örerlerdi. İş dersi olan küçük sınıf kümelerinden (şubelerinden) birisi de taş getirerek, harç karıp taşıyarak yâda istenilen bir başka hizmeti yaparak duvarcılara yardımcı olurlardı.
Taşıdığımız İnşaat Taşları:
Devam eden inşaatlar için gerekli olan taşları, okulun hemen yakınındaki bir taş ocağından çıkarıyor, eski bir kamyonla taşıyorduk. Kamyonu da her zaman bulamıyorduk. Bazı günler inşaatta taş kalmıyor, duvarcılara iş verilemiyordu. İşte o zaman bir duyuru ile bütün okul seferber oluyor ve taş ocağına yürüyorduk.
Başta okul müdürümüz olmak üzere, öğretmenlerimiz ve bütün öğrenciler güle oynaya, şarkılar ve türküler söyleyerek taşları kucaklıyor, koşar adım inşaat mahalline yetiştiriyor, dönüyor ikinci seferi de yapıyor ve işin aksamasını önlüyorduk.
Önümüze düşen, bütün öğrencilerin çok sevdiği ve saydığı, iri yapılı, heybetli okul müdürümüz Sayın Şevket Gedikoğlu ve onun değerli eşi şefkatli öğretmenimiz Emine Gedikoğlu’nun, taşları omuza alıp yürüdüğünü görünce; bütün öğrenciler galeyana geliyor, coşuyor, omuzladıkları taşları daha önce işyerine ulaştırmak için can atıyorlardı.
O günlere tanık olan biz eski mezunlar, hiç unutamadığımız, hep gözlerimiz önünde canlandırdığımız bu manzarayı ve benzerlerini hatırladıkça sevinçten gözlerimiz yaşarıyor, “O ruh, o heyecan okullarımızda devam edegelseydi, ülkemiz bugün hangi yerde olurdu?” diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz.
Okulumuzda Ziraat Dersi ve İşleri
Köy enstitülerinde tarım dersi ve çalışmaları her öğrenci için ortak ders idi ve zorunluydu.
Tarım- iş çalışmalarında, okulun çevresindeki bahçeyi bel ile aktarır, eker, diker ve ürün alırdık. İlkbaharda, okul bahçesine ve okul çevresine fidanlar diker, sular ve büyütürdük.
Zamantı ırmağı kenarında, okulumuzun geniş bir çiftliği vardı. Oradaki ahırlarımızda atlarımız, ineklerimiz, koyunlarımız, tavuklarımız ve başka hayvanlarımız vardı. Geceleyin kalacak yatakhanemiz, yemekhanemiz ve başka binalarımız da bulunuyordu.
Her hafta bir yâda 2 küme çiftliğe gider, orada hayvanlara bakardık. Toprağı eker, diker, yetiştirir ve ürün alırdık. Çiftliğin, bütün gelirleri, okul bünyesinde yer almış olan döner sermayeye aitti...
Dostları ilə paylaş: |