Çiftlikte Ağaçlanan Tepeler:
Bir ara çiftliğimizde bulunan tepeleri ağaçlandırma çabasına girmiştik. Fidanları dikmiştik ama tutmaları için sulama istiyordu. Kurak bir yıldı. “Susuz olmaz” deniliyordu. Sonunda çaresi bulundu: Ellerinde kovalar, tenekeler ve başka kaplarla, at arabalarına konulan bidonlarla, yakınından geçmekte olan Zamantı Irmağı’na yürüyen öğrenciler, getirdikleri sularla fidanları suladılar. Öbür hafta gelen nöbetçi öğrenciler de bunu yaptılar. Böylece, öğrencilerin el emeğiyle suyunu alan fidanlar yeşerdi, büyüdü, gelişip serpildiler.
Okulumuzda Müzik Ve Ziraat Marşı
Enstitümüzde akşam-sabah, yatarken-kalkarken, işimize giderken-dönerken toplu halde türküler, şarkılar, marşlar söylüyorduk. Böylece, hem memleket havalarını teneffüs ediyor, hem ruhumuz inceliyor, hem de olaylara karşı daha duyarlı oluyorduk.
Her biri ayrı bir yöremizin derdini terennüm eden halk türkülerimiz, duygularımızı coşturan milli marşlarımız, ince ruhlu memleket şarkılarımız hep dilimizdeydi. Mandolinlerimizle, akordionlarımızla bunları çalıyor, bunları söylüyorduk. Bunlarla eğleniyor, bunlarla şenleniyor, bunlarla duygulanıyor, bunlarla yönleniyorduk...
O günlerde en çok söylediğimiz marşlarımızdan birisi “Ziraat Marşı” idi. Köye yönelik amacımızı da çok güzel ifade ettiği için bu marşı her gün duyarak söylüyor ve idealimizdeki köylere yönleniyorduk. Önemine binaen bu marşı aşağıya alıyor ve herkesin duyarak okumasını diliyorum:
ZİRAAT MARŞI
Sürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine,
Milletin her kazancı milletin kesesine.
Toplandık baş çiftçinin, Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği.
Yıkıyor engelleri, ulus egemenliği.
Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği;
Bizimdir, o yenilmek bilmeyin Türk benliği.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak.
En yeni aletlerle, en içten çalışarak,
Türk için yine yakın dünyaya örnek olmak.
Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Okulumuzu Biz Öğrenciler Yönetiyorduk
Öğrenci faaliyetlerinde esas olan -aşağıda belirttiğim- önemli eğitim ilkeleri okulumuzda özenle uygulanıyordu. Bu yolla dışarıdaki hayat okulda yaşanıyordu.
Çevreye Görelik İlkesi
Okulumuzda uygulanan eğitim ilkelerinin başında “çevreye görelik ilkesi” geliyordu ki, bu ilkeye göre, yarın hizmet vereceğimiz köyler ön plana alınıyor ve bütün faaliyetler bu esasa göre yürütülüyordu. Örnekler köylerden alınıyor, eğitim ve öğretim çalışmalarına bu ilke yön veriyordu. Hattâ her hafta bir kümenin (şubenin) yaptığı müsamerelerde de seçtiğimiz piyeslerin konusu köylerden ve köy hayatından alınıyor, köye yönelik hizmetler teşvik ediliyordu.
Kendi Kendini Yönetim İlkesi:
Çevreye görelik ilkesini de kapsayan “kendi kendini yönetim ilkesi” okulumuzda geçerliydi. Bu ilkeye göre, okulu öğrenciler yönetiyor. Ve de okulun bütün günlük işlerini –nöbetleşe- öğrenciler yapıyordu. İşlikler (sanat atölyeleri), tarım alanları, meydanlar, dershaneler ve başka yerler, hep öğrencilerin yönetiminde olan, kendi kendine çalışma ve öğrenme yerleriydi. Buraların temizlik ve düzeni de öğrenciler tarafından yapılıyordu. Öğretmenler, yol gösterici birer önder durumundaydı, öğrencinin yardımcısı oluyorlardı.
Eğitim ve öğretimde esas alınan, topluma faydalı, verimi yüksek, yapıcı, üretici, girişken ruhlu (insiyatif sahibi) insan yetiştirmekti. Bu ideal insanı yetiştirmede kendi kendini yönetim ilkesinin rolü büyük oluyordu. Bu konuyu aşağıda biraz açalım.
Kurulan Öğrenci Kolları:
Kendi kendini yönetim ilkesinin gereği olarak, okulda çeşitli öğrenci kolları kuruluyor ve bu yolla önemli hizmetler görülüyordu. Kolların başlıcaları; eğitim kolu, müsamere kolu, spor, kooperatif, kitaplık, yayın, müzik, fotoğrafçılık, gezi ve inceleme kollarıydı.
Bu kollardan özellikle müsamere kolunun faaliyetleri çok faydalı oluyordu. Hepsine tek- tek değinmek yazımın hacmini aşacağından, sadece müsamere kolunun faaliyeti üzerinde biraz duralım:
Her Hafta Bir Müsamere:
Her hafta Cumartesi akşamları, okulun özel müsamere salonunda sınıf müsamereleri yapılırdı. Gösteriyi yapacak olan küme (şube), okul müsamere kolu başkanının, sınıf öğretmeninin ve o küme müsamere kolu üyesinin rehberliğinde hazırlanır, günü gelince müsameresini yapardı. “Bizimki daha iyi olsun” çabasıyla kümeler arasında tatlı bir rekabet oluşuyordu. Her müsamerenin sonunda “Eğitim Başı” nın veya bir diğer yöneticinin değerlendirmesi olurdu. Öğrencilerin değerlendirmesi de alkışlarının şiddetiyle kendini gösterirdi.
Her hafta yapılan sınıf müsamereleri ile öğrenciler eğleniyor, dinleniyor ve idealindeki görevine yönleniyordu. Gösteriyi yapan küme öğrencileri bütün okul arkadaşlarını eğlendirir, şenlendirir ve yönlendirirken; kendilerinin yetişmesine, gelişmesine ve açılmasına da yardımcı oluyorlardı. Bu yolla, toplum karşısına çıkarak konuşmak, başarılı rol yapmak, kendini yetiştirmek ve kendine güven duymak... gibi çok önemli alışkanlıkları kazanmış oluyorlardı.
Haftalık sınıf müsamerelerinde gösteriyi hazırlayan kümenin bütün öğrencileri (yaklaşık 50 kişi) gösterilerde rol alırdı. Her öğrenci kendi özel yeteneğine göre kimisi piyeste, kimisi müzikte, kimisi milli oyunlarda, kimisi monologda ve başka konularda rol alır, toplum karşısına çıkar başarılı olurdu.
Müsamerelerde oynanan piyeslerin konusu çoğunlukla köy hayatından alınıyor ve öğrencilerin kendi buluşları oluyordu. Her müsamerede, ülkemizin değişik yörelerinden alınan milli oyunlar (halaylar, barlar, zeybekler, horonlar) oynanıyor; çeşitli memleket havaları (şarkılar, türküler, marşlar) terennüm ediliyordu. O gece hepimiz coşuyor, kaynıyor, yorgunluğumuzu gideriyorduk. Yeni haftaya canlı kanlı hazırlanıyorduk.
Dostları ilə paylaş: |