ÇAD
Orta Afrika’nın kuzeyinde bulunan ülkenin insan hakları konusunda en temel sorunu mültecilerdir. Özellikle 2004 yılı içerisinden Sudan’ın Darfur bölgesinden gelen mültecilerin durumu belirsizliğini sürdürmektedir. Çad hükümeti çatışmalar devam ettiği müddetçe sınırları içindeki mültecilerin dokunulamaz olduğunu açıklamıştır. Uluslararası yardım kuruluşları ve BM yardımları gelmeye devam etmektedir. Ancak kurak bir iklime sahip bölgede özellikle su sıkıntısının yaşandığı ve stokların yetersiz kaldığı gelen haberler arasındadır.
ERİTRE
1993 yılında bağımsız bir devlet olarak Etiyopya’dan ayrıldı. Bağımsızlık sonrası Etiyopya ile yaşanan sınır sorunu hala devam etmektedir. Ekonomik olarak dışa bağımlılığı olan ülkede BM’in raporuna göre 1.9 milyon kişi açlık tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Yönetimin baskısı altında bulunan ülkede özellikle basın mensuplarının göz altına alınması ve muhalefete izin verilmemesi diğer bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Afrika İnsan Hakları Komisyonu’nun Eritre’yi insan hakları ihlalleri konusunda uyardı. Eritre’de 11 siyasi mahkum herhangi bir sorgulama ve yargılama olmaksızın gözaltında tutulmaktadır. Ayrıca din özgürlüğü konusunda da uyarılar almaya devam etmektedir.
SOMALİ
Ülke’de bağımsızlık sonrası yaşanan iç karışıklıklar devam etmektedir. Genelde ülkenin güney bölgesinde etkisini gösteren çatışmalar sonucu bir çok sivil ve çocuk hayatlarını kaybedip evsiz kalmaktadır. Haziran ayı içerisinde Bulo HAWA kentinin güneyinde iki grup arasında çıkan çatışmalar sonucunda 60 kişi hayatını kaybetmiştir. BM tarafından yapılan açıklamalara göre 2.500 kişi evsiz kalmıştır. Ülkenin güney bölgelerinde çatışmalar devam etmektedir.
Eylül ayı içerisinde “El Cumhuriyet” gazetesi editörü Hasan Said Yusuf polis tarafından gözaltına alınmış ancak 5 gün sonra serbest bırakılmıştır. Basın ve yayın kuruluşları üzerinde baskılar devam etmektedir.
FAS
Fas’ta insan hakları ihlalleri konuları arasında siyasi mahkumların durumları önde gelmektedir. Bununla birlikte, ünlü siyasi mahkumların da içinde olduğu 25 mahkum serbest bırakılmıştır. Ancak ülkede halen çeşitli İslamcı gruplar üstünde baskıların devam ettiği dile getirilmektedir. İfade özgürlük konularında da ihlallerin devam ettiği gelen haberler arasındadır. Akhbar al-Ousbouaâ adlı haftalık derginin editörü Anas Tadili 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.
CEZAYİR
Abdulaziz Bouteflika’nın liderliğinde yönetilen Cezayir’de 8 Nisan’da düzenlenen seçimler öncesinde yayın ve basın özgürlüğü ihlalleri göze çarpmaktadır. Uzun Fransız sömürgesinin etkilerinin zaman zaman gözüktüğü ülkede seçimler öncesinde Muhammed Benchicou tarafından yayınlanan ve mevcut yönetimi eleştiren kitap hükümetin ve polisin baskısıyla karşılaşmıştır. Ayrıca 2004 yılı içerisinde IFEX ve Sınır Tanımayanlar örgütü tarafından yayınlanan haberlere göre de basın ve gazete muhabirleri üzerinde uygulanan baskılar da devam etmektedir. Cezayir’de çatışmalar hala sürmektedir. Siyasi partiler hala özgürce örgütlenemektedir.
LİBYA
Sudan’ın Darfur bölgesinden gelen mülteciler ve mültecilerin durumu ile ilgili belirsizlikler devam etmektedir. Ülkede bulunan diğer mülteciler de Eritrelilerdir. Libya Eritreli mültecilerin giriş ve çıkışı ile ilgili zorluklar çıkarmaktadır. Ayrıca basın özgürlüğü konusunda da ihlaller gözlemlenmektedir. Al-Zahf al-Akhdar adlı gazete Ocak ayı içerisinde bir haftalık yayın durdurma cezasına çarptırılmıştır.
TUNUS
Tunus’ta kişi özgürlüğüne ve güvenliğine yönelik ihlaller diğer alanlarda yapılan insan hakları ihlallerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Önceliği olmaksızın bütün muhalif kesimlerde görülen kişi özgürlüğüne yönelik ihlaller mahkumların şahıslarına yönelik ihlaller olmaktan çıkıp ailelerine kadar uzanmaktadır. Semiyar İsevi, Tunus’ta bir devlet memuru iken 1993 yılında gözaltına alınmış ve belirli aralıklarla tutulup salınarak psikolojik baskı uygulanmıştır. Daha sonra da karısına kocasından boşanması için baskı yapılmış ve gözaltına varana kadar bu zorlamalar devam etmiştir. Nebil Vair, Nahda mensubu olması gerekçesi ile gözaltına alınarak hücre hapsine atılmış ve bu hücre hapsi sırasında tecavüz ve darp olayları yaşanmıştır
15 Ocak 2004 tarihinde haftalık yayınlanmakta olan “KELİMA” gazetesi hükümet tarafından kapatılmış ve İnternet sitesi bloke edilmiştir. Bir çok gazete ve derginin de halen tehdit altındadır. Ayrıca Arapça yayın yapmakta olan muhalif El Mustakbel gazetesinin de seçimler öncesi yayını durdurulmuştur.
Başörtüsü ile sokaklarda dahi gezmek yasaktır. Başörtüsü takmak 1990 yılında Bourgiba tarafından resmen yasaklanmıştır. 2000’li yıllarda ise sokakta, caddelerde başörtüsü ile gezenlerin daha fazla sayıda olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum ülke içinde tartışmalara yol açmıştır.Başörtüsü yasağının temel dayanaklarından biri, siyasi bir suç olarak görülmesi değil, başörtüsü takan ve takmayanlar arasında ayrımcılık yapmamaktır.
ANGOLA
1975’te Portekiz sömürgesi olmaktan kurtulup bağımsızlığını kazanmasından sonra değişik anti-sömürgeci gruplar arasındaki çatışmaların ve müdahil dış güçlerin beslediği, aralıklarla süregelen bir iç savaş ortamının yaralarını sarmaya çalışan Angola’da, hükümeti oluşturan MPLA (Angola Özgürlük Hareketi) ile muhalefeti temsil eden UNITA (Angola Tam Bağımsızlık Cephesi) arasında varılan ve 1998’de başlayan son şiddet halkasını durduran 2002 yılındaki barış anlaşmasından bu yana insan haklarının iyileştirilmeler gözlenmektedir.
Sıcak çatışmanın durması başlı başına önemli bir gelişme olmakla beraber, 2004 yılında öne çıkan ve insan hakları alanında yapılması gereken daha çok şeyler olduğunu gösteren bazı başlıklar şunlar: Muhalif basınına yönelik baskılar (Nisan ayında haftalık "Semanario Angolense” dergisinin editörü Felisberto de Graça Campos, bazı hükümet üyelerinin servetlerini araştıran yazı dizisinden ötürü 45 günlük hapis cezasına çarptırıldı.), ülkenin kuzeyindeki elmas madenlerinde çalışan Kongo’lu göçmenlere yönelik polisin kötü muamelesi, iç savaş günlerinden kalan ve halen can kayıplarına neden olmaya devam eden kara mayınları, ve temel bazı ihtiyaç maddelerinin sağlanamamasından kaynaklanan genel sağlık sorunları bulunuyor.
ZAMBIA
1963’te sona eren İngiliz yönetiminden sonra önce Sovyet yanlısı daha sonra ise Batı yanlısı tek adam yönetimleri boyunca kötü idare edilmekten ve başarısız darbe teşebbüslerinden başını alamayan ülkede 2001 seçimleri sonrası erişilen dengeli parlamenter yapının ülkeyi fakirlik, AIDS ve dış borç gibi kronik sorunlarından kurtarması beklenirken, 2004’te öne çıkan insan hakları ihlalleri genellikle polisin kötü muamelesi (Kasım ayında başkent Lusaka’da polis merkezinde işkenceye maruz kalan iki şüphelinin durumları basına yansıdı.) ve basına yönelik baskılar oldu. (“Polis hakkında asılsız haber yapmak” gibi ülke yasalarında tanımı bile olmayan bir suçlamayla Radyo Chikuni çalışanları gözaltına alındı.) Bunun dışında, genç kızlar ve kadınlar arasında erkeklere göre çok daha yüksek oranlarda seyreden AIDS oranı ülkede kadınlara yönelik ayrımcılığın devam ettiğinin bir göstergesi. Başkan Levy Mwanawasa’nın 2003’te ilan ettiği kadınlara yönelik cinsel tacizlerin durdurulmasına yönelik programın başarılı olup olmayacağını ölçmek içinse henüz erken.
MALAWI
İngiliz yönetimini takiben 1964’ten 1994’e kadar 30 yıl boyunca ülkeyi yöneten Hastings Banda’nın yapılan ilk çok partili seçimde kaybederek iktidarı devrettiği Birleşik Demokrasi Cephesi (UDF), aradan geçen kısa sürede insan hakları alanında Banda yönetimiyle karşılaştırmayı imkansız kılacak bir çok reformu hayata geçirmekte başarılı oldu. Özellikle gözaltına alma ve tutuklama prosedürlerinde yapılan iyileştirmeler önemliydi. 2004 Mayıs seçimleri öncesindeyse UDF devlet televizyonlarından tek yanlı medya propagandası yapmak ve muhalefet gösterilerini şiddetle bastırmakla suçlandı. (Seçimlere iki hafta kala göz altındayken polis raporuna göre “elbiseleriyle kendini asarak intihar eden” muhalefet yanlısı bir göstericinin ölümü basına yansıdı.) Seçim sonrasında da basına yönelik baskılar ve yolsuzlukla mücadelede hukuki olmayan yöntemlerin kullanıldığı gibi ciddi iddialar gündemde.
MOZAMBIQUE
1975’te Portekiz’den bağımsızlığın kazanılmasından sonra 1994’e kadar süren Güney Afrika ve Zimbabwe’nin de müdahil olduğu iç savaşı takiben yapılan seçimleri kazanan Mozambik Kurtuluş Cephesi (Frelimo) ile eski isyancı grup Mozambik Direniş Hareketi (RENAMO) arasındaki gerilimlerin siyaseti belirlediği ülkede, 2004 yılında, Ülkenin kuzeyinde ortaya çıkarılan organ ticareti yapan polis bağlantılı bir grup, ünlü gazeteci Carlos Cardoso’yu öldürmekten hükümlü Anibal dos Santos Junior’un Mayıs ayında yüksek güvenlikli hapishaneden ikinci defa kaçması ve evlerinde “devlet başkanına hakaret içeren” broşürler bulunduğu için hapse atılan insanlar.
ZIMBABWE
1965’te İngiltere’den bağımsızlığını ilan ülke 1980’e kadar beyaz yerleşimcilerin yönetimi altında yaşadı. 1980’deki seçimleri kazanan ve halen başkanlık koltuğunda oturan Robert Mugabe yönetimine olan halk desteğinin, 2000 yılındaki parlamento seçimlerinde muhalefetin 120 koltuktan 57’sini kazanmasının da gösterdiği gibi erozyona uğraması, yabancı gözlemciler tarafından 2002’deki beyaz çiftçilerin topraklarının çoğunu müsadere edip siyah halka dağıtan toprak reformunun sebeplerinden biri olarak görülüyor. Aradan geçen sürede hükümetin iddiaları reddetmesine karşın, Af Örgütü, İnsan Haklarını İzleme Örgütü ve BM’nin Dünya Gıda Programı (WFP) gibi örgütler açlık oranlarının arttığını, ve bu artışta 2002’deki büyük kuraklıkla beraber, önceden beyazlara ait olan geniş tarım arazilerinin yeterli tecrübesi olmayan siyah halka dağıtılması sonucu üretimin düşmesinin de payı olduğunu raporlarında dile getirdiler.
Yaklaşan 2005 seçimleri öncesi, Mugabe’de insan hakları gündemini şu konular oluşturdu: Devam eden açlık sonucu ölümler, nüfusun dörtte birini etkileyen yüksek AIDS oranı, polisin kanunsuz güç kullanımı (Eylül ayında başkent Harare dışındaki gecekonduların boşaltılması esnasında göz yaşartıcı bombalarının aşırı kullanımı sonucu ölen 10 kişinin isimleri açıkladı.), muhalefet partisi MDC’nin (Demokratik Değişim Hareketi) toplantılarının engellenmesi, akredite olmayan gazetecilere iki yıla kadar hapis cezası getiren yasa değişiklikleri, ve özellikle ülkedeki ihlallere dikkat çeken yabancı STK’ları hedefleyen yasa tasarısı. Bir taraftan uluslararası kuruluşlar hükümetin 2004 yılındaki hasatın beklenenin üzerinde olduğunu söyleyerek gıda yardımı almayı reddetmesinin üzerinde dururken, diğer taraftan hükümetin AIDS’le savaşmak için Global Fon’a (The Global Fund to Fight AIDS, Tuberculosis and Malaria) yaptığı başvurunun reddedilmesi, ve kararın politik olduğu iddiaları da 2004 gündemini oluşturan maddelerdendi.
BOTSWANA
1966 yılında bağımsızlığını kazanan, bazı komşuları gibi ciddi bir beyaz yerleşimci popülasyonuna sahip olmayan ve aradan geçen sürede çok partili seçimlere rağmen hep aynı partinin seçimleri kazandığı Botswana’daki istikrar, genellikle hükümetlerin Batı yanlısı tutumuna ve ülkeye ciddi gelir sağlayan elmas madenlerinin varlığına bağlanır. Buna rağmen Botswana’nın %37.3’le (kaynak:UNAIDS) dünyadaki en yüksek AIDS oranlarından birine sahip olması ve bu durumun ülkenin insan haklarıyla ilgili değerlendirmelerinde fazla yer bulmaması da bir paradoks. Yüksek AIDS oranı dışında 2004’te insan hakları gündemini oluşturan konular olarak medyaya sansür girişimleri (Ağustos ayında Toprak ve Konut Bakanı Margaret Nasha’nın emriyle bir muhalefet milletvekili adayının da gözüktüğü televizyon programı değiştirilerek ‘temizlenmiş’ haliyle yayınlandı.) ve ülkede azınlık konumunda olan San kökenli vatandaşların sorunları sayılabilir.
NAMIBIA
Birinci Dünya Savaşı esnasında bölgeyi terk etmek zorunda kalan Almanlardan sonra 1990 yılına kadar ırk ayrımcısı Güney Afrika hükümetinin yönetimi altında yaşayan Namibya’da, 1990’da kazanılan bağımsızlıktan beri ülkeyi yönetmekte olan SWAPO (Güneybatı Afrika Halk Organizasyonu) hükümeti 2004 Kasım seçimleri öncesinde devlet televizyonunu muhalefete kapatmakla suçlandı. Ayrılıkçi Caprivi bölgesinden 100’ü aşkın insanın vatana ihanet suçlamasıyla yargılandığı dava, Ağustos ayında Almanya’nın kolonyal dönemde işlediği ve 50.000’in üzerinde insanın öldüğü katliamdan ötürü resmi ağızlardan özür dilemesi, polisin kötü muamele örnekleri ve ülkede çalışan Bangladeşli tekstil işçilerinin usulsüz bir şekilde sınır dışı edildi.
SWAZILAND
Halen krallıkla yönetilen ve krallığın sembolik olmaktan öte siyasi/idari bir fonksiyonunun da olduğu çok az sayıdaki ülkeden biri olan Swaziland’da, anayasa ve demokrasi yanlısı güçlerin artan baskısına karşın, Kral Mswati III yönetimi hakim pozisyonunu sürdürüyor. Ülkede bağımsız bir yargı sisteminin kağıt üzerinde olsun sağlanamaması, insan hakları ihlallerinin engellenmesinin (veya en azından kaydının tutulabilmesinin) önündeki en büyük engel. Dünyadaki en yüksek AIDS oranına (2003 sonu itibariyle % 38.8, UNAIDS) sahip olan ülkede 2004’te öne çıkan diğer insan hakları ihlalleri polis gözetimi altında ölümler ve ülkenin batısındaki Lubombo bölgesinde zor kullanılarak boşaltılan köyler oldu.
LESOTHO
Dört tarafı Güney Afrika’yla çevrili küçük bir adacık durumunda olan, ve İngiliz hakimiyetinden sonraki siyasi atmosferi iptal edilen seçimler, kralın tekrar güç kazanma çabaları, karşılıklı askeri darbeler ve Güney Afrika müdahaleleriyle belirlenen ülkede en büyük sorun 3 yıl süren büyük kuraklığın ardından işsizlik ve açlık. Güney Afrika’ya su satımını öngören Dağsuyu Projesi’nin 2002 seçimlerini takiben hayata geçmesiyle bir nebze olsun rahatlayan ülkede polisin seyyar satıcılara yönelik kanunsuz şiddet kullanması ve bir gazetenin hakaret suçlamasıyla bütün bilgisayar ekipmanına el konulması diğer ihlalleri oluşturdu.
MAURITANIA
Kuzeydeki Arap/Müslüman devletlerle güneydeki siyah Afrikalı etnik grupların nüfus yapısını oluşturduğu devletler arasında bir tür geçiş bölgesi pozisyonunda olan Moritanya, 1980’de yasal köleliği en son kaldıran ülkedir. Sonuncusu 2004 Eylül’ünde olmak üzere son 15 ay içinde 3 defa darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalan hükümet, köleliği kaldıran yasaları uygulamamaktadır.
Ülkedeki bir diğer yapısal insan hakları sorunu ise kuzeydeki Arap ve Berberi asıllı Moor’larla güneydeki siyah Afrika kökenliler arasındaki ırk ayrımcılığıdır. İki grup arasında zaman zaman güney komşusu Senegal’ın de müdahil olduğu çatışmalar yaşanmaktadır. Ülkede yasal bir ayrımcılık bulunmamasına karşın, siyah Afrikalıların iş bulmada, resmi evrak tedarikinde ve resmi dairelerle olan ilişkilerinde zorluklar yaşamaya devam etmektedir.
LIBERIA
Komşu Gine, Sierra Leone ve Fildişi Sahilleri’ne giden mülteciler geri dönmeye de başlamıştı. Ama biri Ağustos ayında eski isyancı grup LURD’un içindeki liderlik mücadelesi başkent sokaklarına kadar taştı. Kasım ayında başkentteki Müslüman gruplarla Hıristiyan gruplar arasında çatışmalar meydana geldi. Bu olaylar üzerine UNHCR’ın (BM Mülteciler Yüksek Komisyonu) koordine ettiği Liberya’lı mültecilerin geri dönmesi programı da tekrar askıya alındı.
Bu karışıklık ve çatışma ortamında sivil ölümler, polis gözetimi altında işkence ve ölümler, zaten çok zayıf olan medyaya yönelik baskılar ve gazete kapatmalar, zayıf ekonomi, açlık ve yaygın hastalıklar devam ediyor.
GÜNEY AFRİKA
1999’da apartheid (1994’e kadar geçerli olan ırk ayrımına dayalı yönetim) sonrası efsanevi lider Nelson Mandela’dan başkanlık koltuğunu devralan Thabo Mbeki, 2004 genel seçimlerinde de Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) aldığı %70 oy oranıyla yerini sağlamlaştırdı. Bu sonuçlar aynı zamanda halkın devam eden sorunlara rağmen apartheid’in kaldırılmasında başrolü oynayan partiye desteğinin devam ettiğini gösteriyor.
ANC’nin seçim sonrası çözmesi gereken sorunların başında ırk ayrımcısı yönetimler boyunca beyazlarla siyahlar arasında oluşan uçurumların sadece siyasi yönden değil, ekonomik ve sosyal yönlerden de kaldırılması geliyor. Başkan Mbeki’nin Ağustos’ta ilan ettiği Siyah Ekonomik Güçlendirme Programı genellikle bu yönde atılmış pozitif bir adım olarak yorumlanıyor.
Bir ülke sınırları dahilinde an fazla AIDS hastasını barındıran Güney Afrika’da hükümetin acilen yapması gereken şeylerden biri de AIDS oranının daha fazla artmasını önlemek.
Yıl içinde öne çıkan bir diğer insan hakları ihlali de mağdurlarının çoğunluğunu komşu ülkelerden gelen göçmenler ile ülkedeki Müslüman azınlığın oluşturduğu polis gözetimi altında işkence ve ölümler oldu.
SUDAN
1989 tarihinde askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Ömer el- Beşir hala Sudan’ın Devlet Başkanlığı’nı yürütmektedir. Sudan Kuzey ve Doğu Afrika’nın kesişim bölgesinde bulunmasından dolayı jeopolitik olarak önemli bir ülkedir. Uzun bir zamandan beri güneyde devam eden çatışmalar yine aynı bölgede petrolün bulunması ile devletlerin bölgesini artırmıştır. Sudan, dış ilişkilerinde özellikle ABD ve Mısır ile önemli sorunlar yaşamaktadır. Ülke içerisinde John Garang liderliğinde isyancı SPLA(Sudanese People’s Liberation Army) hareketi ile çatışmalara sona ererken, yıllardır süren Darfur bölgesindeki çatışmalar 2004 yılının ilk aylarında uluslararası kamuoyunun gündemine gelmiştir.
Özellikle Nisan ve Mayıs ayları arasında Sudan’ın batı bölgesinde yer alan Darfur’da Afrikalı isyancı grup ile Arap Kankevid gerillaları arasında çatışmalar büyük artış göstermiştir. Bu çatışmalar esnasında evsiz kalan çok sayıda mülteci Sudan’ın iç bölgelerinde ve komşusu olan Çad’daki kamplarda yaşam mücadelesi vermektedir. Çatışmalar boyunca her iki tarafın da dezenformasyon çalışmalarına rağmen ölü sayısı on binlerle ifade edilirken mülteci sayısı ise bir milyonun üzerinde olduğu iddia edilmektedir.
BM ve Uluslararası kuruluşların Hükümetin gerillalara silah yardımı yaptığı iddialarının karşısında hükümet de Batıdaki ve Güneydeki isyanın birbiri ile ilişkili olduğunu dile getirmesi olaylarda insani bakış açısından ziyade siyasi çözüm arayışlarının etkili olduğunu göstermektedir. Eylül ayı içerisinde yapılan barış görüşmelerine Sudan hükümetinin karşısına iki isyancı grup liderlerinin çıkarılması da aynı zihniyetin diğer tarafını göstermektedir. Bugün Sudan’da uluslararası yardımların sivil halka ulaşamaması ve insanların mülteci kamplarında en temel hak ve özgürlüklerinin ellerinden alındığı bir ortam mevcuttur. Her iki tarafın sürdürdüğü çözüme ulaşmayan politikalar gün geçtikçe sivil halkın zararına bir gelişme göstermektedir.
Çözümsüzlüğün devam ettiği çatışma bölgelerinin ardından Sudan’da kaydedilmesi gereken önemli bir sorun da bağımsız ve eleştirel basın ve yayın özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. İçişleri bakanının gözaltı süresinin 24 saati aşamayacağına dair kanuni değişikliğin yapıldığına dair açıklaması bu yönde atılan önemli bir adım olarak görülmektedir. Ancak Mayıs ayı içerisinde 11 gazetecinin gözaltına alınması ve El-Cezire televizyonunun Hartum büro şefi İslam Salih’in bir aylık cezaya çarptırılması bazı sorunların hala devam ettiğini göstermektedir.
MISIR
Çatışma bölgesinin etkilerini Eylül ayında Taba’da patlayan bombalarla bir kez daha hisseden ülkede bu patlamalar sonucunda 28 kişi hayatını kaybetmiştir. Ülkede hükümetin sert yönetim anlayışını benimsemediği görülmektedir.
Bu bağlamda siyasi baskılar hemen her muhalif hareket karşısında kendini göstermektedir. Müslüman Kardeşler Cemaati ve İslami Özgürlük Partisi üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar devam etmektedir. Mart ayı içerisinde 23 İslami Özgürlük Partisi üyesi tutuklanmıştır. Aynı baskı ortamı cezaevi ve polis merkezlerini de hedef almaktadır. Eylül ayında Amr Atrees Hassan adında bir vatandaşın İmbaba Polis merkezinde ölmesi ve Abu Za’bal Cezaevinde devam eden açlık grevi Mısır’daki durumu gözler önüne sermektedir.
İnsan hakları örgütleri de çeşitli baskılara maruz kalmaktadır. Haziran ayında “ Land Center for Human rights and the New Woman Research Center” (İnsan Hakları Merkezi ve Kadınlar için Araştırma Merkezi) adlı iki örgütün kuruluşlarına izin verilmemiştir.
Basın ve Yayın özgürlüğü konularında da sık sık ihlaller yaşanmaktadır. Keyfi gözaltı ve alıkoymalara ek olarak Haziran ayı içerisinde haftalık “Al-OUSBOU” adlı derginin editörü Ahmed İzzettin, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in eleştirel haberlere hapis cezası verilmeyecek sözüne rağmen iki yıl cezaya çarptırılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |