KARAGOZYANLAR
Ermeni asıllı aile.
Karagözyanların kökleri kimi tarihçilere göre Van'a, kimilerine göre ise Eğin'e dayanmaktadır. Ailenin bilinen en eski ferdi o-lan Hovhannes Ağa Karagözyan, İstanbul'a yerleştikten sonra basmacı Bedros Acemoğ-lu ile çalışarak zengin olmuştur. Hovhannes Karagözyan'ın Negdar, Nazaret, Yel-mone, Krikor, Eftik, Püzant, Dikran, Gara-bed ve Hovsep adlı 9 çocuğundan en ünlüsü olan Dikran Karagözyan 1834'te İstanbul'un Musalla semtinde dünyaya gelir. Diğer erkek kardeşleri ile Kumkapı'da-ki Mayr Varjaran'da (günümüzde Bezci-yan Ortaokulu) Kardeşi Garabed'le kurdukları ticaret ve sarraflık merkezi ile kısa zamanda uluslararası piyasaya açılmışlar, Manchester, Tebriz gibi önemli merkezlerde şubeler açmışlardır. 1896'da ölen Dikran Karagözyan'ın sosyal hayata kapalı olmasına karşın, kardeşleri sosyal hayatla sürekli iç içe olurlar. Krikor Karagözyan 1870'ten itibaren Cismani Meclis üyeliği, Beyoğlu Surp Yerrortutyun Kilisesi Akarlar Komisyonu veznedarlığı, Merkezi Borçlar Komisyonu üyeliğinde bulunur. Asıl mesleği sarraflık olan Krikor Karagözyan, yıllar boyu silahlı kuvvetlere ve Bahriye Nezareti'ne verdiği hizmetlerden ötürü devlet tarafından mütemayiz, rütbesi ile birinci dereceden Mecidiye ve üçüncü dereceden Osmaniye nişanları ile onurlandırılır.
Garabed Karagözyan ise Beyoğlu Akar
KARAGIJMRÜK
452
453
KARAGUMRUK SARNICI
Karagözyan Yetimlıanesi'nin cephesi.
Vağarşag Seropyan l
Gelirleri ve Borçlar Komisyonu üyeliğinin dışında, Genel Meclis üçüncü başkanlığı, Taşra Komisyonu ve Cismani Meclis üyeliği görevlerinde bulunur.
Karagözyan kardeşlerden Püzant, Kri-kor ve Dikran evlenmeden ölürler. Naza-ret (1818-1887) ise evlenerek Takvor, Yet-vart, Azniv ve Aram adlı 4 çocuk sahibi o-lur. Bunlardan Takvor Karagözyan (1867-1918) Berberyan Okulu'nda öğrenim gördükten sonra, kardeşi Yetvart'la bir banka kurar. 1894'te Esayan Okulu Eğitim Komisyonu üyeliğine, 1895'te Beyoğlu Ermeni Kiliseleri Yönetim Kurulu veznedarlığına seçilir.
Yetvart Karagözyan (1870-1945) Ro-bert Kolej'de öğrenimini tamamladıktan sonra sarraflığa atılır. Yürüttüğü sosyal görevler arasında Yardım Komisyonu, Getro-nogan Okulu Vakıf Yönetim Kurulu üyelikleri sayılabilir. Galata'daki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi Muganniler Heyeti'nin kurucularındandır. Genel Meclis üyesi olarak gerek yönetimde, gerekse komisyonlarda görev alır. AGBU (Armenian General Benevolent Union) istanbul şubesi başkanlığı ve Karagözyan vasiyetinin gerçekleşmesi ve yetimhanesinin kuruluş tarihinden itibaren okul kuruculuğu, Veraset Komisyonu ve vakıf yönetiminde görev alır. Aram Karagözyan ise araştırma ve dilbilim üzerine makaleler yazar. Ailenin tüm bireylerinin ilgilendiği ticaretin yanında, sosyal etkinlik olarak da Kalfayan Kız Yetim-hanesi'nin yönetiminde görev alır.
Garabed Karagözyan, Srrpuhi Papazyan' la evlenerek Arşag ve Mihran adlı 2 çocuk sahibi olur. Robert Kolej'de öğrenim gören kardeşlerden Arşag, Sanasaryan Vakfı veznedarlığı, Cismani Meclis üyeliği, Surp Pır-giç Ermeni Hastanesi Yönetim Kurulu yazmanlığı, AGBU Yönetim Kurulu başkanlığı görevlerinde bulunur. Mihran Karagözyan ise 14 yaşında yitirdiği oğlu Howard' m anısına 1922'de İstanbul'da "Howard Karagözyan Home"u kurar. Bu kuruluş
daha sonra Fransa'ya taşınır. Mihran Karagözyan da AGBU Yönetim Kurulu veznedarlığı görevinde bulunur.
Karagözyan kardeşlerin en küçüğü o-lan Hovsep Ağa, Ağavni Antreasyan'la evlenerek 4 çocuk sahibi olur. Bunlardan Sarkis Karagözyan, Kalfayan Kız Yetim-hanesi'ne Yardım Komisyonu üyesi ve Karagözyan Yetimhanesi Yönetim Kurulu şeref üyeliği görevlerinde bulunur.
Nazaret, Garabet, Krikor, Hovsep ve Dikran Karagözyanlar, genç yaşta ölen kardeşleri Püzant'ın anısına, aile mirasından onun payı ile bir ticaret okulu kurmayı planlarlar. 1874'te başlayan bu çalışmalar için Patrik Hasköylü II. Nerses Varja-bedyan'ın da yardımları ile gerekli tüm işlemler yürütülür. Taksim'deki eski Ermeni Mezarlığı'nda bu iş için bir yer tahsis e-dilmesi konusunda izin alınır. Ancak Garabet ve hemen sonra Nazaret Karagözyan' in ölümü, okulun kuruluşunu geciktirir. Olay uzun süre sürüncemede kaldıktan sonra, Dikran Karagözyan'ın ölümü (1896) ile bir kez daha gündeme gelir. Avukat Hagop Hagopyan tarafından Patrik istanbullu III. Madteos Izmirliyan'a bir vasiyetname sunulur. Bu Dikran Karagözyan'ın sağlığında (1891) hazırladığı, fakat tümüyle gizli tuttuğu belge ile olay güncellik kazanır. Dikran Karagözyan kendi maddi varlığının üçte birini bir ticaret okulunun kuruluşu ve geleceği için vasiyet eder. Uzun görüşmeler sonunda ticaret okulu yerine bir yetimhane kurulmasına karar verilir.
Yedikule'deki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi toprakları üzerinde veya Üsküdar' daki Balyan Vakfı'na ait topraklarda kurulması kararlaştırılan yetimhane, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi'nin yetimhanesinin bir devamı olacaktı.
Bu yönde yapılan çalışmaların başında gayrimenkullerin alımı gelir. Yetimhane binası için ise yıllar sonra bugün Şişli ilçesi, Abide-i Hürriyet Caddesi no. 228/1'de bulunan ve bir hastane için inşa edilen bina satın alınır. 1913'te açılan Karagözyan
Dikran Karagözyan
Vağarjag Seropyan koleksiyonu
Yetimhanesi, ailenin bırakmış olduğu en kalıcı eserdir. Aynı yıl Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Surp Hagop Yetimhanesi'n-den getirilen 100'ü aşkın yetimle açılan okul, bu nedenle Surp Hagop Yetimhane-si'nin bir devamı olarak görülmektedir. Rus asıllı Doktor Pleskof tarafından hastane olarak yaptırılan bina, satın alındıktan sonra Mimar Avedis ve Sarkis Pekmezyan tarafından okul binasına dönüştürülmüştür. 7 Eylül 1913'te eğitim ve öğretime başlayan, 29 Kasım 1913'te ise resmi açılış töreni yapılan Karagözyan Yetimhanesi, 80 yılı aşkın bir süredir hizmet vermektedir. Günümüzde anaokulu ve ilkokuldan müteşekkil Karagözyan Yetimhanesi, 1993-1994 öğretim yılında toplam 124 öğrenci barındırmaktadır.
Bibi. T. Azadyan, Huşamadyan Karagözyan Vorpanotzi (Karagözyan Yetimhanesi Tarihçesi), ist, 1949; M. Ormanyan, Azkabadum, III, Kudüs, 1927.
VAĞARŞAG SEROPYAN
KARAGUMRUK
Şehir surlarının batı kesimine yakın ve Edir-nekapı Beyazıt ana ekseninin güneyinde yer alan semt.
Hırka-i Şerif Camii'nden(-») başlayarak kuzeybatıda Mihrimah Sultan Külliyesi' nin(->) arasında ve Fatih Nişanca'sı ile güneyde Keçeciler Caddesi arasındaki bölge, Karagümrük sayılmalıdır. Karagümrük Osmanlı istanbul'unun, abideleri folkloru ve edebiyatı; memur, medreseli ve esnaftan oluşan ahalisi; istanbul Türkçesinin en seçkin ağzının bu yörede konuşulmasıyla en eski ünlü semtlerdendir. Son 30 yılda kontrolsüz bir beton yapılaşma ile çehresi değişmiş; bu arada eski sakinlerinin ö-nemlice kısmı başka semtlere göç etmişse de, her şeye rağmen çarşısı ve mahallenin atmosferiyle birçok semte nazaran eskiyi muhafaza edebilen nadir yerlerdendir.
Karagümrük adı, semte Edirnekapı'dan şehre girenlerin kontrolü için burada bir gümrük eminliğinin bulunmasından dolayı konmuş gibi görünüyorsa da, gerçekte istanbul'un tarihi topografyası içinde bunu kesinlikle tespit etmek güçtür. Karagümrük, surların batı kıyısına yakın bir yerleşme olduğu halde, İstanbul'un kenar mahallelerinin özelliklerini taşımaz; aksine semtte, Fatih, Çarşamba, Aksaray ile aynı sınıf ahali kompozisyonu ve gelenekler görülürdü. Semt medreselere yakındı; bundan başka istanbul'un suriçinde ve tören yolunun yanı başında yer alması, yani ana ulaşım yolunun kıyısında olması, semte hem iktisadi, hem de sosyal bakımdan hayat vermiştir. Fatih medreselerine bitişik olduğundan ulemanın ve ketebe-nin oturduğu, tarikat merkezi dergâh ve tekkelerin yer aldığı makbul bir mahalle olmuş; aynı zamanda Fatih ve Çarşamba gibi suriçi İstanbul'un yüksek bir tepesinde kurulduğundan havadar ve latif bir semt sayılmıştır. Nitekim, semtin çeşmelerinden ve hamamlarından başlayarak cami, türbe medrese ve tekkeleri, çarşısının canlılığı da bunu göstermektedir.
Karagümrük semti, Mihrimah Sultan
Camii ve vakıflarıyla başlar. Tıpkı Üsküdar' da olduğu gibi, Mihrimah Sultan burada da şehre Avrupa tarafından gelen orduları, kervanlan muhteşem bir abideyle karşılar. Mihrimah Sultan Camii'nden, birbirini izleyen Hacı Muhiddin, Yusuf Ağa sokakları ve Prof. Naci Şensoy Caddesi (eski Lö-küncüler Sokağı) izlenerek Karagümrük Meydanı'na gelinir, ilk başta herhangi bir semt meydanı gibi duran bu çarşı alanı, aslında eski istanbul'un artık oldukça azalan karakteristik bir mahalle çarşısıdır. Karagümrük meydan çarşısı, etrafındaki sokak isimleri, esnafının davranışı ve halk ile o-lan ilişkileri gözlendiğinde, bu hükme hak verdirir. Meydanın güneyinde, milli mimari devrinin eserlerinden olan ve istanbul' da az görülen semt ilkokullarından biri, Mihrimah Sultan ilkokulu yer alır. Meydana açılan sokaklar, buradaki eski zanaat kollarının adını taşır; Yazmacı Hüsrev Sokağı, Tahtacılar Sokağı, Rendeciler Sokağı (marangozluğun bu semtte bir zamanlar yaygın olduğunu gösteriyor), Sütçü Murat Sokağı, İşkembeci Malik Sokağı, Lüleci Yekta Sokağı, Sahtiyancı Sokağı, Kepe-nekçi Numan Sokağı ve bir zamanlar var olan bir değirmene izafeten Harap Değirmen Sokağı bu bütünlükte yer alır. Kara-gümrük'ün güney kısmına geçildiğinde Keçeciler Meydanı, Keçeci Çeşmesi Sokağı ve Keçeci Piri Camii'nden oluşan bir mekânsal bütün görülür. Bu meslek dalı Osmanlı ordusunun stratejik bir ihtiyacım karşılamaktaydı. Buradan başka yerlerde de olduğu gibi İstanbul'un bu kesiminde, kontrol altında bir mıntıkada bu zanaatın yapıldığı anlaşılmaktadır.
Karagümrük, camileri ve tekkeleri itibariyle de önemli bir semtti. Bunların etrafında oluşan doku, mahallenin sakinleri arasında bürokrat ve ulemanın da bulunmasının nedenidir. Bu sayede semt, eski İstanbul kültürünün mayalandığı mihraklardan birini oluşturmuştur. Bu özelliği yakın zamanlara kadar gözlemek mümkündü.
Fetihten beri burada yoğun bir yerleştirme olduğu ve bazı devlet adamlarının burada cami ve çeşme gibi altyapısal tesisler kurarak bu yerleşmeyi teşvik ettiği de anlaşılmaktadır. II. Mehmed (Fatih) dönemi ihtisab ağalarından Muhtesib İskender'in yaptırdığı Kabakulak Mescidi de buradadır. Cami 1730'da yanmış ve 18. yy üslubunda tamir ettirilmiştir. Gene Fatih dönemi ulemasından Seyyid Mehmed Efen-di'nin merkadi (857/1453), eski İstanbul mahallelerinde çokça rastlanan açık türbelerden biri olup, eski Ali Paşa (Atik Ali) Caddesi ve Kabakulak Sokağı köşesinde-dir. Karagümrük, fetihten sonra yerleşme ve imar görmüş, bu imar 16. yy'da bütün Fatih mıntıkasında olduğu gibi devam etmiştir. Karagümrük çarşısının bir köşesinde yer alan Mesih Paşa Camii bir 16. yy e-seridir(1588). Kuşkusuz Karagümrük semtinin hemen yanı başında yer alan Nişan-ca'daki 992/1584 tarihli Sinan'a atfedilen Nişancı Mehmed Paşa ve Mesih Mehmed Paşa camileri, semtin bu dönemdeki itibarını gösteren yapılardır.
Karagümrük'ün, Osmanlı döneminde tarikatlar açısından da önemli bir merkez olduğu biliniyor. En önemli dergâh Niya-zî-i Mısrî Sokağı'ndaki, bugün restore edilen Celvetîye dergâhıdır (bak. Celvetîlik). Merkezi Üsküdar'da olan bu tarikatın suriçi İstanbul'daki en önemli merkezi bu semtteydi. İstanbul'un önemli bir dini zi-yaretgâhı da gene Karagümrük'tedir. En son haliyle 1851'de Abdülmecid'in (hd 1839-1861) yaptırdığı, Osmanlı rokoko tarzının en önde gelen örneklerinden Hırka-i Şerif Camii, Hz Muhammed'in Veysel Karanî'ye bıraktığı söylenen hırkasının muhafaza makamı olarak bugün de kalabalık bir ziyaretgâhdır. Çevrenin makbul bir yer olduğu, bugün de muhafaza edilebilen birkaç ahşap binadan bellidir. Bunlar son asır istanbul'unun ilginç ahşap konut örnekleridir.
Karagümrük Cumhuriyet dönemi edebiyatında Server Bedî'nin (Peyami Safa) Cumbadan Rumbaya adlı romanında çizdiği fakir mahalle tipleriyle toplumumuzun dikkatini çekmiştir. Ancak eski Karagümrük, bu romanın cumba Faslıyla pek uyum halinde değildi. Karagümrük ismi bir de son 40 yılın içinde parlayan ve sönen futbol takımıyla bütün Türkiye'de ünlenmiştir (bak. Karagümrük Spor Kulübü). Karagümrük semti değişen mimari dokusuna rağmen gerek halkı, gerekse gelenek kalıntılarıyla, eski İstanbul'un izlerini en çok barındıran semtlerindendir.
Bibi. istanbul Şehir Rehberi; A. Kuran, Sinan-The Grand Master ofthe Ottoman Architec-ture, ist., 1987; Öz, istanbul Camileri, I.
ILBER ORTAYLI
KARAGÜMRÜK MEDRESESİ
Fatih İlçesi'nde, Karagümrük'te Mesih Mehmed Paşa Camii'nin kuzeyinde, Küçük Değirmen ve Sütçü Murat sokakları arasında yer alıyordu. "Fetva Emini Medresesi" o-larak da bilinir.
II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) fetva emini olan Hacı Nuri Efendi camiyi yeniletmiş, yanına da bir medrese yaptırmıştır. 1875'te hazırlanan İstanbul haritasında cami gösterilmiş, fakat medrese belirtilmemiştir. Buna dayanarak, 1875 ile Nuri Efendi'nin istifa tarihi olan 1909
Karagümrük Sarnıcı
Müller-Viener,
arasında yapıldığını tahmin ettiğimiz medresenin, 1914'teki tespit çalışmasında 13 odası, çamaşırhane, abdesthane, gusülha-ne ve yeterli büyüklükte bir avlusu olduğu belirlenmiştir. Sayılan mekânlar arasında dershane yer almamaktadır; medresenin dershanesi olmadığını, caminin bu a-maçla kullanıldığını sanıyoruz. Konumu ve rutubetli olması dolayısıyla o tarihte (1914) öğrencilerin barınmasına uygun bulunmayan yapının duvarlan kagir, örtüsü ahşaptı. Doğudan, Sütçü Murat Soka-ğı'ndan girilen, düzgün olmayan dörtgen planlı avlunun güneybatı yönü cami ile sınırlanıyordu. Avlunun güneydoğu ve kuzeydoğu kenarlarında "L" oluşturan bir grup ve kuzeybatıda tek kol halinde hücreler sıralanıyor, kuzeydoğuda hücreler arasında bulunan dar bir geçitten helalara geçiliyordu.
1970'lerde çekilen fotoğraflarda medresenin dış duvarlarında kemerli üst pencereleri, avlu yönündeki ahşap direkli dar sundurması, kiremide örtülü çatısı görülebilmektedir. Harap bir durumda 1979'a kadar ayakta duran yapı, aynı yılın ağustos ayında bir yangın geçirmiş, geriye yalnızca kagir duvarları kalmıştı.
Medresenin enkazı kaldırıldıktan sonra, 1987'de arsası camiye katılmış; kuzeybatı tarafına cami görevlileri ve yatılı Kuran kursu öğrencileri için bodrumunda helalar bulunan üç katlı bir bina yapılmıştır. Zeminine dökme mozaik döşenen avluda, medreseden geriye yalnız bir çınar a-ğacı kalmıştır.
Bibi. Öz, istanbul Camileri, I, 83; Danişmend, Kronoloji, IV, 376-377; Kütükoğlu, Darü'l-Hİ-lafe, 173-175; Fatih Camileri, 164.
ZEYNEP AHUNBAY
KARAGÜMRÜK SARNICI
Edirne Kapısı yakınında Bizans su haznesi ile kuzeyde Kasım Ağa Mescidi(->) arasında eski bir Bizans su sarnıcı bulunuyordu. Aetios Sarmcı(->) olarak kabul edilen Çukurbostan'ın kuzeyinde olan bu kapalı sarnıcın, aynı bölgede olduğu bilinen büyük Petra Manastm'na ait olduğu sanılır. Geçen yüzyılda bazı Rum yazarları tarafından bu sarnıca yakıştırılan, Aspar (Skarla-tos Bizantios), Aetios (X. A. Siderides), Bo-
KARAGÜMRÜK SPOR KULÜBÜ 454
455
KARAKÖY
Sebah & Joaillier'in fotoğrafından bir kartpostalda yüzyıl başında Karaköy.
TETTVArşivi
nos (M. Gedeon) adlarının inandırıcı olmadıkları kesin surette anlaşılmıştır.
Türk döneminde bir ara Cin Ali Köşkü Mahzeni olarak adlandırılan bu sarnıç, 953/1546 tarihli istanbul Vakıfları Tahrir Defteri'ne göre, komşusu olan ve yine eski bir Bizans kalıntısından mescide çevrilen Kasım Ağa Mescidi'nin evkafı arasında anılır. Bu mescidin vakıf kayıtlarında, bu hayrata gelir sağlayan mülkler arasında bu eski sarnıç, "... Bodrum der nezd-i bağçe be-kurb-i mescid-i şerif..." olarak belirtilmiş ve yıllık gelirinin 1.200 akçe olduğuna da işaret edilmiştir. Böylece zaten i-çinde su olmayan sarnıcın kuru olarak kullanıldığı anlaşılır.
istanbul'un eski Bizans su tesislerine dair etraflı bir inceleme yapan Ph. Forch-heimer ile J. Strzygowski'nin 1892'deki a-raştırmaları sırasında, bu sarnıcın Ermeni iplik bükücüler tarafından atölye olarak kullanıldığına işaret edilmiştir.
1919'da Salmatomruk Mahallesi'ni kül eden büyük yangında bütün çevresi ile tahribe uğrayan sarnıç, uzun yıllar sahipsiz bir harabe halinde kalmış ve burada 1950' den sonra yeniden yapılaşma başladığında, kubbeleri delinerek çevrenin çöplüğü haline getirilmiştir, içine çocukların düştüğü yolundaki şikâyetler üzerine de, toprak ve çöp doldurularak bütünüyle yok e-dilmiştir. Bugün Karagümrük Sarmcı'ndan görülebilir hiçbir şey yoktur.
Sarnıç, dikdörtgen planlı içten 17,20x 29 m ölçüsünde bir tesis idi. Her bir dizide yedi destekten dört sıra halinde 28 sütun, kemerleri ve bunların üstlerindeki kırk tuğla kubbeyi taşıyordu.
Karagümrük Sarmcı'mn istanbul arkeolojisi bakımından en ilgi çekici tarafını, içinde destekleyici olarak kullanılan malzemenin çeşitliliği idi. Burada daha eski yapılardan devşirilmiş, değişik boylardaki sütunlar kullanılmış ve bunlara yine devşirme değişik sütun başlıkları konulmuştur. Sütun gövdelerinin boylarının yeterli olmadığı yerlerde ise kaide olarak yine eski sütun başlıkları kullanılmıştı. Hattâ bazı yerlerde gövde çok kısa olduğundan üst üste devşirme bir çift başlık konulmuştu. Böylece Karagümrük Sarnıcı âdeta değişik üsluplarda bir Bizans sütun başlıkları müzesi görünümüne girmişti.
İstanbul tarihi ve arkeolojisi bakımından son derecede önemli olan bu eski e-ser, bugün bütünüyle toprağa gömülmüş durumdadır, ileride içi temizlenerek, gerekli restorasyon işlemi gerçekleştirildikten sonra, değerini belirtecek bir fonksiyon verilmesi temenni edilir.
Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 407, no. 2376; C. Andreossy, Constantinople et le Bosp-hore de Thrace pendant leş annees 1812, 1813 et 1814...., Paris, 1828, s. 454; Strzygowski-Forchheimer, Byzantiniscben Wasserbehalter, 65, no. 65; E. Mamboury, Constantinopleguide touristique, İst., 1929, s. 182; Schneider, Byzans, 88; Janin, Constantinople byzantine, (1. bas.), s. 207; S. Eyice, "istanbul'un Kaybolan Bazı Eski Eserleri", TD, XXVII (1973), 176-178; Müller-Wiener, Bildlexikon, 281, res. 318.
SEMAVÎ EYİCE
KARAGÜMRÜK SPOR KULÜBÜ
1926'da adını taşıdığı semtin gençleri tarafından kırmızı-siyah renkler altında kuruldu. Futbol alanında faaliyet gösterdi. Eski bir Bizans açık sarnıcı (Aetios Sarnıcı) olan Çukurbostan'ı (bugünkü Vefa Stadı' nın bulunduğu alan) semt halkı elbirliği ile çalışıp futbol sahası haline getirdi. Bir süre gayri federe olarak faaliyet gösteren kulüp daha sonra resmen tescil olundu. 1938'de 2. küme şampiyonu olarak 1. kümeye yükselme hakkını elde ettiyse de Futbol Federasyonu'nun Vefa kulübü ile birleşmesi yolundaki karar üzerine faaliyetine son verdi. 1946'da yemden kurulan kulüp 5. amatör kümede oynamaya başladı. 1953'te 1. amatör kümeye yükseldi. 1954-1955 ve 1955-1956'da 1. amatör küme şampiyonluğunu kazandı. 1957-1958 sezonu sonunda istanbul 2. Profesyonel Ligi'nde şampiyon oldu. 1958-1959 sezonu sonunda Türkiye 1. Ligi'ne yükseldi. Bu ligde elde ettiği en iyi derece 20 takımın katıldığı 1959-1960 sezonunda aldığı seki-zinciliktir. Ancak mütevazı bir semtin kulübü oluşu nedeniyle büyük maddi problemlerle karşılaştı. 1962-1963 sezonu sonunda mahalli profesyonel lige düştü. 1982-1983 sezonunda 2. ligde grup şampiyonu olarak yeniden 1. lige yükseldi. Ancak 1983-1984' te lig sonuncusu olarak bir kez daha 2. lige, ardından da 3. lige düştü. 1993-1994 sezonunda 3. lig 7. grupta mücadele etmekteydi.
CEM ATABEYOĞLU
KARAKOL CEMİYETİ
Mütareke döneminde (1918-1922) kurulmuş gizli direniş örgütü. Karakol Grubu da denir.
Karakol Cemiyeti Talat Paşa'mn 2 Kasım 1918'de istanbul'u terk etmeden önce Kara Kemal'e(-») verdiği talimat gereğince Kurmay Albay Kara Vasıf Bey, Halil Paşa (Kut), emekli yüzbaşı Baha Said Bey ve hekim Abdülhak Adnan Bey (Adıvar) tarafından 13 Kasım 1918'de kuruldu. Adını Kara Kemal ve Kara Vasıf beylerin lakaplarından alan cemiyetin merkezi Baha Said Bey'in Babıâli Caddesi'ndeki Resne Fo-toğrafhanesi'ndeki yazıhanesiydi.
Cemiyetin başlangıçtaki kuruluş gerekçesi, Ermeni komitacıların saldırılarına maruz kalan ve İngilizler tarafından tutuklanma tehlikesi altında olan Ittihadçılarm korunmasına yönelikti. Ama kısa bir süre sonra cemiyetin Müdafaa-i Hukuk doktrinine dayalı bir amaca ulaştığı anlaşılmaktadır.
Kuruluşun sekiz bölümde toplanmış o-lan ana faaliyetleri de cemiyetin amaçlarını ve kapsamına aldığı etkinlik alanlarını aydınlatmaktadır. Bunlar, 1. genel politika, haber alma, dış münasebetler; 2. propaganda ve cemiyet şubelerinin kurulması; 3. milli ordu ve muharebe çeteleri, teşkilatı, seferberlik ve harekât-ı harbiye; 4. kuvve-i umumiye, silah, cephane, malzeme bulmak ve hazırlamak; 5. maliye ve hesap işleri; 6. taşıma ve ulaştırma işleri; 7. haberleşme, irtibat kurma; 8. özlük, mahkeme ve ceza işleridir.
Karakol Cemiyeti istanbul ile Anadolu arasında bağlantı kurmak için Kocaeli bölgesinde, daha önce Maltepe Atış Okulu müdürü olan Yenibahçeli Şükrü Bey (Oğuz) komutasında Anadolu Yakası Menzil Teşkilatı ile Üsküdar Şubesi ve Menzil Hattı'nı kurmuş, l numaralı Topkapı Grubu'nu o-luşturmuştur. Cemiyetin silahlı teşkilatı ise hamallar, kayıkçılar ve diğer esnaf kuruluşlarının işbirliği ile oluşturulmuştur.
Mustafa Kemal Paşa'mn Anadolu'da yürüttüğü çalışmalar sırasında, Erzurum Kong-resi'nin hemen ertesinde Karakol Cemiye-ti'nin nizamnamesi ile talimatnameleri ordu birliklerine ulaşmaya başlamış ve bu durum mücadelenin iki başlılığa gideceği endişesini uyandırmıştır, istanbul'daki Itti-hadcı-ltilafçı çekişmesinin Anadolu'ya yansımasından ve Avrupa kamuoyunun Anadolu hareketini Ittihadcılığın bir devamı gibi algılamasından endişe eden Mustafa Kemal Paşa, 12 Mart 1920 tarihli bir tamimle ordu kademeleri ile Müdafaa-i Hukuk örgütünü cemiyete karşı uyarmıştır.
Karakol Cemiyeti'nin mührü. Nuri Akbayar arşivi
Karakol Cemiyeti İstanbul'dan Anadolu' ya silah kaçırarak, yüksek rütbeli subayları Anadolu'ya geçirerek, gönüllü göndererek ve para yardımlarında bulunarak Anadolu'daki hareketi desteklemiştir, istanbul' dan Anadolu'ya muhtelif tarihlerde 56.000 tüfek mekanizması, 320 makineli tüfek, 1.500 tüfek, l batarya top, 2.000 sandık cephane, 10.000 takım elbise, 100.000 gem, nal ve mıh, 15.000 matara ve 1.000 tona yakın miktarda çeşitli malzeme göndermiştir. Cemiyet, işgal kuvvetlerinin taciz edilmesi, şifre ve gizli belgelerin çalınarak Anadolu'ya gönderilmesi, cephaneliklerden silah ve mühimmat kaçırılması gibi faaliyetlerinin yanısıra, otorite boşluğu nedeniyle istanbul çevresinde yaygınlaşan eşkıyalıkla da mücadele etmiştir. Cemiyet, Anadolu'ya yardım göndermek amacıyla Mer-divenköy'deki Bektaşî Tekkesi ve Üsküdar Sultan Tepesi'ndeki Özbekler Tekkesi ile ilişki kurmuş, Anadolu'ya gidip gelenlerin bu tekkelerde kalmalarını sağlamıştır.
Karakol Cemiyeti, Milli Mücadele'ye bu büyük katkılarına rağmen Mustafa Kemal Paşa'mn buyruğu altına tamamen girmemiş-
tir. Cemiyet kurucularından Baha Said Bey' in, Heyet-i Temsiliye ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin bilgi ve izni olmadan Karakol Cemiyeti ve Uşak Kongresi Heyet-i İcraiyesi adına Kafkasya'da Bolşeviklerle görüşmeler yapması ve 11 Ocak 1920'de bir anlaşma imzalamaya kalkışması Mustafa Kemal Paşa'mn Karakol Cemiyeti'nin lağvedilmesi kararına neden olmuştur.
Kapatılan Karakol Cemiyeti'nin yerine 23 Nisan 1920'de, tamamen Ankara'ya bağlı olmak üzere Müdafaa-i Milliye Teşkilatı ve Müsellah Milli Müdafaa Grubu (Mim Mim Grubu) kurulmuştur. Karakol Cemiyeti üyeleri kapatma kararına direnmemiş ve Anadolu hareketini desteklemeye, bu harekette görev almaya devam etmişlerdir.
Bibi. T. Z. Tunaya, Türkiye'de Siyasi Faniler, ist., 1952, s. 520-523; F. Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara, 1988, 3-50; E. J. Zürcher, Milli Mücadelede ittihatçılık, İst., 1987.
MEVLÜT OĞUZ
KARAKÖY
istanbul'un Avrupa yakasında, Galata'nın Haliç ağzı ve Galata Köprüsü ayağı çevresinde yer alan, Beyoğlu ilçesi sınırları i-çindeki semt. Günümüzde, daha çok bir u-laşım kavşağı ve meydan olarak bilinir, iskeleler, duraklar, Tünel ağzı ve çeşitli işyerleriyle ticaret ve ulaşım gibi kentsel işlevlerin ağır bastığı bir semttir.
Karaköy'ün iskân tarihi Galata bölgesiyle birlikte düşünülmelidir, istanbul'daki ilk imar hareketlerini başlatan Roma imparatoru I. Constantinus döneminde (324-337) bir kıyı köyü olduğu tahmin edilen Galata'nın, coğrafi konumu yüzünden surlarla korunmasına L tustinianos zamanında (527-565) başlanmıştır. Sahile çok yakın bir yerde dar yolların kesişmesinden ve denizden ana girişin doğal olarak oluşturduğu kavşaktan köy içine giriş ve dağılım, daha sonraki meydanın habercisi olarak ilk bu dönemde belirmiştir. Rıhtım Cadde-si'nde bulunan bugün Yeraltı Camii'nin olduğu mekânın, Bizans döneminde Haliç girişini kapatmak için gerildiği söylenen zincirin bir ucunun bağlandığı Galata Kulesi ve surlarının cephane bodrumu ya da sarnıcı olduğu sanılmaktadır (bak. Galata).
Bizans'ın yönetimi altında bulunan 14 bölgeden 13.'sû olan Galata, 1204'te La-tinlerin Konstantinopolis'i işgal etmelerinden sonra, ezeli rakipleri olan Cenevizlilere bırakılmış ve 1260'lardan itibaren Ce-nevizliler(-0 buraya yerleşmeye başlamışlardır. Ancak ilk dönemlerinde sur yapmalarına izin verilmeyen Cenevizliler önce büyük sıra binalar, daha sonra, 14. yy' in başından itibaren de kuvvetli surlarla şehri tahkim etmişlerdir. Bu dönemde şehrin ana giriş kapılarından biri olan kule ve kapısı inşa edilmiş; bu kapıya "Porta Chi-ara" veya "Kiarahori" denmiştir. Semtin Osmanlı dönemindeki ve bugünkü adının Kiarahori'nin Türkçede aldığı biçim olduğu tahmin edilmektedir. Semtin adı konusundaki bir başka varsayım ise, Bizans döneminde Hasköy'den bugünkü Karaköy'e
doğru uzanan bölgelerde Karai Musevile-rinin yerleşmiş bulunduklarından ötürü bölgeye "Karai Köyü" dendiği ve bunun zamanla Karaköyü ve Karaköy'e dönüştüğü yolundadır (bak. Hasköy; Karaylar).
istanbul'un fethinden sonra, Galata bölgesinin bir uzantısı ve en önemli geçit noktalarından biri olmayı sürdüren Ka-raköy'de cami, mescit, hamam, tekke gibi binalar yapıldığı, bir bedestenin bulunduğu anlaşılmaktadır (bak. Galata Bedesteni).
Osmanlı döneminde de Galata Kulesi' nin altında, Azapkapı'mn(->) doğusunda ve Haliç girişinde, limanın en önemli mevkiinde bulunan Karaköy, bugün de olduğu gibi, konut bölgesi olmaktan çok bir ticaret ve ulaşım bölgesi olarak limanın getirdiği çeşitli işlevleri yüklenmiştir. Bizans dönemi gibi Osmanlı döneminde de bölgenin özellikle Karaköy kesimi, meyhaneler, batakhaneler vb ile ünlüydü. Daha sonra, 19. yy'da istanbul'un ilk barları olan ba-lozlar(-») burada açılmıştır. 19. yy'ın ikinci yarısına gelindiğinde semt, ulaşımın düğüm noktası olma özelliğim ve ticari işlevlerini korumakla birlikte, Levantenlerin Batılı yaşam biçiminin geliştiği Pera ve Ga-lata'mn hemen altında, bu semtlerin âdeta bir geçit bölgesi olmuş; Karaköy'ün binalarına, dükkânlarına, bu yaşam biçiminin izleri ve havası sinmiştir. 20. yy'a doğru ve 20. yy'm ortalarına kadar Karaköy Iskelesi'nin ve daha doğuya doğru liman tesislerinin yer aldığı Galata Rıhtımı ve Rıhtım Caddesi boyunca restoranlar, birahaneler özenli mezeleriyle dikkati çeken mezeciler, şekerciler, emanetçiler (Emanetçi Sultan) vardı. Bunların bir bölümü yakın zamanlara kadar burada varlıklarım korumuşlardı.
Galata Köprüsü'nün uzantısı olan ve kuzeyde Necati Bey Caddesi'nin kestiği Karaköy Caddesi günümüzde bir karayolları otobüs, otomobil vb kavşağına dönüşmüşse de 1950, hattâ 1960'lara kadar limon ko-lonyalarıyla ünlü Hasan Ecza Deposu'n-dan Hacıbekir'e(->) ve Baylan'ın(->) Karaköy şubesine kadar birçok ünlü ve seçkin dükkânın sıralandığı bir yerdi. Bugün bu köklü kuruluşların hemen hiçbiri Karaköy'de bulunmamaktadır.
Karaköy Meydanı ve çevresinin yol ve sokak dokusu da, son 60 yılda büyük ölçüde değişmiş; meydanın batı kesiminde Tersane Caddesi'nin güneyinde Perşembe-pazarı'nın doğusunda kalan bölgedeki bina, han ve sokakların bir bölümü tümüyle ortadan kalkmıştır. Günümüzde Karaköy' de, yaya geçidinin kuzeybatı çıkışında yer alan Tünel'in Karaköy kapısı; köprünün doğusunda Kadıköy vapurları iskelesi, biraz ilerisinde Karaköy Deniz Otobüsleri iskelesi, Denizcilik Bankası binası, yolcu salonu vardır.
Karaköy PalasO), Abed Han(->), Mi-nerva Hanı, eski Şirket-i Hayriye binası o-lan Denizcilik Bankası binası, çevrenin ö-nemli sivil mimari örnekleridir.
Dostları ilə paylaş: |