Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə89/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   140

Kadın Eserleri

Kütüphanesi

ve Bilgi

Merkezi

Kadın Eserleri

Kütüphanesi

Arşivi/

Laleper Aytek

Kadın Eserleri Kütüphanesi'nin okuma salonu. Kadın Eserleri Kütüphanesi Arşivi/Laleper Ay tek

lara ilişkin her türlü bilgi, belge ve istatistikler çeşitli konu başlıkları altında 45 kutuda (5 m) toplanmıştır. Kişilerin özel belge, anı, mektup ya da yayımlanmış, yayımlanmamış çalışmaları özel koleksiyon olarak korunmakta, bağışı yapan kişinin isteği doğrultusunda kullanıma sunulmaktadır. Arşivde halen 27 kutu ve 8 klasörden oluşan özel koleksiyon vardır. Kuruluşundan bu yana başta kütüphane bünyesinde gerçekleştirilen etkinlikler olmak üzere, Osmanlı'dan günümüze kadınlarla ilgili bilgi ve belgelerin görsel arşive de kazandırılması ve derlenmesi çalışmaları yürütülmektedir. Arşiv bugün, konularına göre, gruplanmış yaklaşık 1.000 kadar dia, 250 renkli ve siyah/beyaz fotoğraf, kartpostal, 15 video-film, 97 ses bandı ile 300 kadar yerli ve yabancı afişten oluşmaktadır. Geçmişten bugüne kadın sanatçılarımızın eserlerini bir araya getirmeyi hedefleyen Kadın Sanatçılar Diatek'i ise Nisan 1994'te çalışmalarına başlamıştır.

Kütüphanede sergi ve konferans salonu olarak ayrılan mekânda kadın konulu çeşitli konferans, panel, şenlik, konser vb etkinlikler düzenlenmektedir. Yılda sekiz sergi açılmakta ve kadın sanatçıların eserlerini sergilemelerine olanak sağlanmaktadır. Kurulduğu günden bu yana 100' ün üzerinde etkinlik düzenlenmiş olup a-çılan sergilerden kütüphaneye bağışlanan yapıtlarla kadın sanatçılara ait önemli bir koleksiyonun çekirdeği oluşturulmuştur. Kütüphane ayrıca iki uluslararası sempozyum düzenlemiş ve bu sempozyumlara ev sahipliği yapmıştır.

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi, kuruluşundan bu yana her yıl bir takvim yayımlamaktadır. Kadın Ressamlardan Bir Kesit (199D, Kadın Fotoğraflardan Bir Kesit (1992), Kadın Sinemacılardan Bir Kesil (1993) ve Kadın Seramikçilerden Bir Kesit (1994) adıyla yayımlanan bu takvimler, işlevsel olmanın yanısıra bu dallardaki kadın sanatçıları ve yapıtlarını tanıtmak için iyi bir araç niteliğini taşımaktadır.

Ekim 1991'de kütüphane tarafından düzenlenen Uluslararası Kadın Kütüphaneleri Sempozyumu tutanakları, Kadınların Belleği-Women's Memory (Vakıf.yayını, 4) ile Kadın Eserleri Kütüphanesi Bibliyografya Oluşturma Komisyonu tarafından hazırlanan İstanbul Kütüphanelerindeki Eski Harfli Türkçe Kadın Dergileri Bibliyografyası (1869-1927) (Vakıf yayını, 5) adlı kitaplar yayımlanmıştır. Çağdaş Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar (Vakıf yayını, 7) 30 kadın yazarımızla ilgili bilgiler içeren bir antolojidir.

Kütüphanenin hizmet ve etkinlikleri yılda dört kez yayımlanan Haberler bülteni aracılığıyla duyurulmaktadır.

LALEPER AYTEK



KADIN HAREKETİ

Kadınların önayak olduğu veya katıldığı, kadın haklarını savunmayı, cinsiyet ayrımından doğan sorunları aşmayı ve bu ayrıma karşı çıkmayı amaçlayan hareket, eylem ve örgütlenmeler.

Araştırmalar istanbul'daki kadın hareket ve örgütlerinin geçmişinin 100 yıl geriye gittiğini gösteriyor. Ancak bu 100 yıllık tarihin farklı dönemleri yeterince ay-dmlatılabilmiş değildir. Yakın dönem kadın hareketinin bir ürünü olarak, kadın a-raştırmalarına ve kadınların tarihine duyulan ilginin görünür biçimde artması yeni çalışmaları gündeme getirmiştir.

Türkiye'nin en büyük metropolü İstanbul, kadın hareketinin gelişiminde her zaman önemli bir yer tutmuştur. Ancak, kadın hareketi herhangi bir kentin sınırlarım aşar; ulusal ve uluslararası etkileşimler bağlamında oluşur.

Kadın hareketleri, geniş anlamda, öznesi kadınlar olan hareketlerin tümüdür. Bu anlamda, çoğu zaman kadınların gönüllü emeği ile yürütülen insancıl, hayırsever çalışmalar ve bunları yürütmek için o-luşturulan dernekler, kadın hareketlerinin bir parçası olarak kabul edilir. Dar anlamda kadın hareketlerinden ise, hem öznesi, hem konusu kadın olup genellikle kadınların erkeklere göre ikincil konumda bırakıldıkları saptamasından yola çıkarak kadın haklarını sağlamlaştırmayı, geliştirmeyi, kadınların, insanların ezilişine son vermeyi ya da kadınların kurtuluşunu sağlamayı hedefleyen hareketleri anlamak gerekir. Bu anlamda kadın hareketleri genellikle protesto, muhalefet hareketleridir. Ancak zamanla kurumlaşıp kemikleştikle-rinde bu niteliklerini yitirip muhafazakâr-laşabildikleri gibi, kadın örgütleri de işlevlerini yitirip, varlıklarını sadece kâğıt üzerinde sürdüren yapılara dönüşebilirler.

Osmanlı


kadın

hareketinin

öncülerinden

Müdafaa-ı

Hukuk-ı

-Nisvan


Cemiyeti

üyeleri


bir arada.

Kadın Eserleri

Kütüphanesi

Arşivi

Türkiye'de siyasi rejimde meydana gelen, askeri darbeler gibi kesintiler, kadın hareketlerinin gelişmesini sekteye uğratmış, dernekler kapatılmış, belgeleri kaybolmuş, yeniden kurulduklarında bıraktıkları noktadan devam etmeleri zorlaşmıştır. Konuya ilişkin araştırma eksikliğinin bir nedeni de kuşkusuz bu kesintiler ve belgelerin kaybolmasıdır.

Öte yandan, kadın hareketleri, genellikle birden çok örgütü ve örgütsüz grupları içerdiği gibi, tek tek kadınların katkısı da önemlidir. Kadın hareketlerinden söz edildiğinde, belirli eylemlerde bulunan kadınlar kadar, eylemlere doğrudan katılmasalar da, bunlardan etkilenen, kendi yaşamlarında, kadın hareketi doğrultusunda değişiklikler yapan kadınları da göz ö-nünde bulundurmak gerekir. Bir örnek vermek gerekirse, İstanbul'da 19. yy'ın sonunda kadınların hak arama mücadelelerinin dışavurum biçimlerinden birisi kılık kıyafetin modernleşmesiydi ve "moda", saraya mensup kadınlardan başlayarak dalga dalga değişik sınıflardan, kesimlerden kadınlara yayıldı. Kadın hareketlerinin gerektiği gibi anlaşılabilmesi için, sözleri, eylemleri, yayınları, dernekleriyle etkin olan

Müdafaa-ı

Hukuk-ı

Nisvan


Cemiyeti

üyesi, ebe ve

1913'te uçan

ilk Osmanlı

kadını Belkıs

Şevket Hanım.



Kadın Eserleri

Kütüphanesi

Arşivi

kadınlarla, harekete geçirmek istedikleri kadınlar arasındaki etkileşimlerin birlikte ele alınması gereklidir. Ancak araştırmalar henüz böyle bir çözümlemeye izin vermemektedir.

Kadın hareketleri, dünyanın her yerinde, kentlerde, daha çok da büyük kentlerde oluşmuş, oralardan yayılmıştır. Bunun nedenleri arasında, hareketlere öncülük e-den aydın kadınların, genellikle kentli, orta sınıftan, iyi eğitim almış kadınlar arasından çıkması gibi sosyo-psikolojik faktörlerin yanısıra, kadın hareketlerinin gelişmesini dolaylı olarak etkileyen üniversitelerin, büyük işyerlerinin, basın ve yayın organlarının genellikle büyük kentlerde toplanması sayılabilir. İstanbul, Osmanlı döneminde imparatorluğun başkenti olarak, Selanik ve İzmir gibi birkaç büyük kentin yanısıra ve onlardan daha da ağırlıklı o-larak, bütün bu özellikleri taşıyan bir kentti. İmparatorluğun son yıllarını şekillendiren bütün önemli fikir hareketleri burada gelişti, siyasal hareketlilik burada odaklaştı. İstanbul, ayrıca, kadın hareketleri açısından özel önemi olan bir başka faktör yönünden de kilit bir kentti. Uluslararası bilgi alışverişinin yoğunlaştığı, impara-

KADIN HAREKETİ

350


351

KADIN HAREKETİ

Hanımları Esirgeme Derneği'nin sekreterliğini yapan ve Osmanlı Donanma Cemiyeti Hanımlar Şubesi'ni kuran Nezihe Mu-hiddin'in (1925'ten itibaren İstanbul'da Kadın Yolu, sonradan Türk Kadın Yolu adlı dergileri çıkarmıştır) başkanlığında kurulan partinin gündemindeki en önemli madde, siyasal eşitliğin sağlanmasıdır. Ancak Ankara, tüm ulusu kapsayacak Halk Fırkası'nın kuruluş çalışmaları içerisinde olduğundan bu partinin kurulmasına izin verilmez ve kendilerine bir cemiyet kurmaları önerilir. Bunun üzerine parti kurmaya

Kadınlara oy hakkı verilmesi için istanbul Üniversitesi'nin bahçesinde yapılan bir gösteri, 1934.

Kadın Eserleri Kütüphanesi Arşivi/TT, S. 51 (Mart 1988)

torluğun dünya ile bağının kurulduğu istanbul, 20. yy'ın başlarında uluslararası bir hareket niteliği kazanan "birinci dalga feminist harekef'in bilgisinin, yabancı seyyahla^ ziyaretçiler ve dünyadaki gelişmeleri yayınlardan izleyebilen, yabancı dil bilen Osmanlı kadınları sayesinde taşındığı en önemli merkezdi. İstanbul bu özelliğini, Cumhuriyetle birlikte başkentin Ankara'ya taşınmasından sonra da bir ölçüde sürdürdü. Örneğin 1935 Dünya Feminist Kongresi istanbul'da toplandı. Daha yakın dönemde, Nermin Abadan Unat' m girişimleriyle düzenlenen "Türk Toplumunda Kadın" konulu uluslararası seminer istanbul'da yapıldı. Son dönem kadın hareketleri, ivmesini, istanbul'un, siyasal merkez olmasa da, Türkiye'nin en canlı entelektüel merkezi olmasından aldı.



Osmanlı Dönemi (1886-1918): II. Meşrutiyet döneminde, istanbul'da yayınlan, dernekleri, eylemleri, öncüleri ve istanbullu, hattâ İstanbul dışından kadınlarla kurduğu etkileşimle, gerçek anlamda bir kadın hareketinin varlığından söz edilebili-yorsa, kuşkusuz bunun temelleri biraz daha önceye gider.

Osmanlı kadın hareketini hazırlayan unsurlar Tanzimat'la başlayan yenileşme hareketiyle birlikte oluşmuştur. Ayşegül Yaraman Başbuğ'un Elinin Hamuruyla Özgürlük kitabında özetlendiği gibi, bu unsurların başlıcaları, yasal reformlar (1841 kadı izniyle evlenme fermanı, 1854-1857 esir pazarlarının kapatılması, 1856 veraset hakkı), kadınların eğitim hakkından yararlanmaya başlaması (1862 ilk kız rüştiyesi, 1869 kız çocukları için zorunlu sıb-yan okulu, 1870 ilk kadın müdire atanması, 1870 kız öğretmen okulu) ve günün aydın çevrelerinde, gazete ve dergilerde kadın konusunda başlayan yoğun fikir tartışmalarıdır. Bu sayede, 1868'de Rabia adıyla Terakki Dergisi 'nde yazan bir kadın "ne erkekler kadınlara hizmetkâr, ne de kadınlar erkeklere cariye olmak için ya-

ratılmıştır" diyerek, kadınların isyan hakkını dillendirebilmiştir.

1869'dan itibaren doğrudan kadınlara yönelen dergiler yayımlanmaya başlar (bak. kadın dergileri). Dergiler, kadınların gerek kendi haklan, gerekse hareketin bilinç akımını yaratmak açısından önemlidir. Bunlar arasında, ilk defa yalnız kadınların çıkardığı, sahibi Arife adlı bir kadın olan Şükufezar'm (Çiçek Bahçesi, 1886); 1895-1906 arasında 580 sayı yayımlanan, sürekli yazan kalemleri arasında dönemin önde gelen yazar ve düşünür kadınlarından Fatma Aliye(-»), Şair Nigâr Hanım, Makbule Leman Hanım'ın yer aldıkları Hanımlara Mahsus Gazete 'nin(->) ve II. Meşruti-yet'ten sonra, 1913'te, Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti'nin organı olarak çıkan Kadınlar Dünyası/^) dergisinin çok önemli bir yerleri vardır.

Diğer dergilerle karşılaştırıldığında feminist bir söylem oluşturmaya en yatkın dergi olan Kadınlar Dünyası'nâz sürekli yazan Aziz Haydar, Belkıs Şevket, Müker-rem Belkıs, Nimet Cemil gibi birçok kadın, kadınların kıyafetinin değişmesinden eğitim hakkına, görücü usulü evlenmenin e-leştirisinden boşanma hakkına, çalışma hakkından siyasal haklara kadar pek çok somut talep ve çözüm önerisi geliştirmişlerdir. Organı olduğu Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, ayrıca, Bedra Osman Hanım ve arkadaşlarının telefon şirketinde işe alınması için eylem düzenlemiş; kadınların hiçbir alanda erkeklerden geri olmadıklarını göstermek için Belkıs Şevket Hanım'ın 17 Kasım 1913'te uçağa binmesi eylemini yapmıştır. Dergi özellikle o-kurlarıyla iletişim kurmada çok başarılıdır ve gelen okur mektuplarından, kadınların başlayan mücadeleyi destekledikleri anlaşılmaktadır.

Bu dönemde kadın hareketinin çevresinde odaklaştığı başlıca kurumlar, dergiler ve dernekler olmakla birlikte, bilinçlendirme çalışmalarının bununla sınırlı kalma-

dığı da bilinmektedir. Dönemi inceleyen araştırmacıları en çok etkileyen olaylardan birisi, Kadın dergisinde çıkan bir dizi yazıyla haberdar olduğumuz "Beyaz Konferanslar" adı verilen çalışmalardır. 1911'de 300 kadın, derin bir tarih ve sosyoloji bilgisiyle, çok berrak bir "kadın bakış açısı"na sahip olduğu anlaşılan Fatma Nesibe Hanım'm konuşmasını dinlemek için, konferansları düzenleyen P. B. Hanım' in konağında dokuz kez bir araya gelmiştir. Ayrıca, Teali-i Nisvan Derneği'nin kurucusu Halide Edip (Mektep Müzesi dergisinde yayımlanan konferanslar), Nakiye Hanım (Elgün) ve başka birçok tanınmış kadının başka yerlerde bu tür konferanslar verdikleri biliniyor.

Yukarıda anılan ve amaçlan doğrudan kadın haklarım geliştirmek olan derneklerin dışında kadınlar, özellikle Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında İstanbul' da, Topkapı Fukaraperver Hanımlar Cemi-yet-i Hayriyesi, Kadıköy Fukarasever Hanımlar Cemiyeti, Himaye-i Etfal Cemiyeti, Asker Ailelerine Yardımcı Hanımlar Cemiyeti, Müslüman Kadın Birliği, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Hanımlar Heyet-i Merkeziyesi, Osmanlı Donanma Cemiyeti Hanımlar Şubesi, Bikes Ailelere Yardımcı Hanımlar Cemiyeti gibi yardım dernekleri; kadınlara eğitim vererek çalışma hayatına girmelerine yardımcı olmak için kurulmuş Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği, Azkaniver Ermeni Maarifperver Kadınlar Cemiyeti; biçki dikiş yurtları açan, merkezi Selanik'teki Şefkat Cemiyet-i Hay-riyesi'nin şubeleri ve nihayet 19l6'da İstanbul'da Enver Paşa'nın himayesinde kadınlara iş bulmak için kurulan, ancak yönetiminde kadınların yer almadığı Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i tslami-yesi ya da yerli malı kullanmayı teşvik a-macıyla kurulan Mamulat-ı Dahiliye tstih-lak-ı Kadınlar Cemiyet-i Hayriyesi gibi e-konomik amaçlı dernekler kurmuşlar, çok sayıda kültür amaçlı demekte faal olmuşlar ve nihayet İttihad ve Terakki Cemiye-ti'ne bağlı bir de kadınlar şubesi oluşturmuşlardı (bak. kadın örgütleri).



1919-1922 Dönemi: II. Meşrutiyet yıllarında kadın haklan konusunda bilinçlenen, Balkan Savaşı ve L Dünya Savaşı sırasında bir yandan çalışma hayatına girerek, bir yandan çeşitli derneklerde faaliyet göstererek, kendi haklarının yanısıra memleket meselelerinde de söz sahibi olan kadınların, siyasal arenada yer almaya başlamaları, İstanbul'un işgaliyle gündeme gelir. Önceki hazırlıkları, kadınların kişiler ve örgütler olarak, Kuva-yı Milliye'de ilk günden yer almalarına olanak verir. 29 Kasım 1918'de Kuva-yı Milliye'nin "müşterek gayeye doğru sevk ve idaresini sağlamak için" bütün kurumlan bir araya getirmek üzere düzenlediği Milli Kongre'ye katılan 50 örgütün 16'sı çeşitli amaçlarla kurulmuş kadın dernekleridir: Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniye, Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği, İstihlak-ı Milli Kadınlar Cemiyeti, Hilal-i Ahmer Kadınlar Merkezi, Himaye-i Etfal Kadınlar Merkezi, Kadıköy

18 Nisan 1935'te istanbul Yıldız Sarayı'nda toplanan Sufraj ve Kadınların Siyasal ve Medeni Hareketleri İçin Uluslararası Birliğin XII. Kongresi

nedeniyle yayımlanan pullardan örnekler.

TT, Mart 1994 i Salih Kuyaş Arşivi

yasallaşmanın ivmesiyle ilk siyasi parti kurma girişimi kadınlardan gelir. Amerika Birleşik Devletleri ve Weimar Almanya'sı gibi bazı Batılı devletlerde de, savaş ertesinde kadınlara oy hakkının tanınması, kadın hareketlerini parti şeklinde örgütlenmeye yöneltmiş ama bu partiler siyasal hayatta başarılı olamamışlardı. Haziran 1923'te daha Halk Fırkası henüz Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti adını taşımaktayken, İstanbul'da Kadınlar Halk Fırkası adıyla bir siyasi örgüt kurulmasına teşebbüs edilmiştir. Daha önce Osmanlı Türk

Hanımlar Müdafaa-ı Milliye Merkezi, İslam Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Biçki Yurdu, Musiki Muhipleri Hanımlar Cemiyeti, Bilgi Yurdu, Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti, Üsküdar Biçki Yurdu, Asri Kadın Cemiyeti, İnas Darülfünun Cemiyeti, Ticaret Mektebi İnas Cemiyeti.

Öte yandan 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali ertesinde İstanbul bir dizi büyük protesto gösterisine sahne olmuştur. Çeşitli çalışmalarıyla hitabet yeteneklerini geliştirmiş kadınlar, bu mitinglerde kadınla-nn sözcüsü olarak söz alır, bir anlamda ilk kez kürsüden halka hitap ederlerken, büyük izleyici kalabalıkları arasında da kadınlar, genci, yaşlısıyla çok sayıda yer almışlardır. Bu protesto gösterilerinin bel-libaşlıları şunlardı: 19 Mayıs 1919'da Türk Ocağı'nın Fatih'te düzenlediği, 50.000 kişinin katıldığı mitinge konuşmacı olarak Halide Edip Hanım katıldı. 20 Mayıs 1919' da Üsküdar Doğancılar'da yapılan mitinge kadınları temsilen katılan konuşmacı Naciye Hanım'dır. 22 Mayıs 1919'da yapılan Kadıköy Mitingi'nde(->) konuşmacı olan Halide Edip'in yanısıra üniversite öğrencisi Münevver Saime Hanım da söz almıştır. 23 Mayıs 1919'da Sultanahmet Meyda-m'nda düzenlenen 200.000 kişinin katıldığı ünlü mitingde de halka yine Halide Edip hitap eder (bak. Sultanahmet mitingleri). Siyasal bilinci gelişkin İstanbul kadın-lan arasında, Milli Mücadele'ye katılmak ü-zere Anadolu'ya geçen pek çok kadın vardır.

7 Mayıs

1987'de


Kadıköy'de

yapılan


Dayağa Karşı

Dayanışma

Yürüyüşü'nden

bir görünüm

(üstte) ve

1989'daki

Mor İğne

Kampanyası.



Kadın Eserleri

Kütüphanesi

Arşivi

Bundan sonra 4 yıl boyunca mücadele Anadolu'daki savaş çevresinde geliştiğinden, işgal altındaki İstanbul'un kadın hareketi eski canlılığını yitirir. Gerçi zor şartlara rağmen kadın dergileri yayınlarını sürdürmektedirler, örneğin Kadınlar Dünyası, I. Dünya Savaşı sırasında yayımına ara vermiş, ancak 1918'den sonra tekrar yayımlanarak 1921'e dek çıkarılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'da çalışmasına ek olarak, savaştan sonra yeni Cumhuriyet rejiminde toplumsal ve siyasal hareketliliğin merkezi Ankara'ya kaydığından, bundan sonra kadınların İstanbul'da başlattıkları kimi girişimler başarısız kalacaktır.



Çorak Yıllar (1922-1970): Savaştaki si-

Ü

KADIN HAREKETİ

352

353

KADIN HAREKETİ

hazırlanan kadınlar, 7 Şubat 1924'te, Türk Kadın Birliği adlı bir dernek kurarlar.

Halk Fırkası çizgisine yakın olmasına ve kurucuları arasında fırka ileri gelenlerinin karılan bulunmasına rağmen, Osmanlı kadın hareketinin ısrarla savunduğu ve Cumhuriyet'in gündemine getirdiği Medeni Kanun reformunun yapılması sürecinde, bu derneğin gerçekten etkili olmasına pek izin verilmez.

Bu ortamın feminist kadınlarda yarattığı ruh halini anlayabilmek için biraz geriye dönüp, Medeni Kanun'un öncüsü sayılan 1917 Aile Karamamesi'nin iptali üzerine, Nimet Cemil'in Kadınlar Dünyası dergisinde 19 Şubat 1921'de yayımladığı "Feminizm, Daima Feminizm" başlıklı yazıya bakmakta yarar vardır. Yazı Yakup Kadri' nirt (Karaosmanoğlu) feminizmi eleştiren bir yazısına cevaben "Keşke Türk kadını Yakub Kadri Bey'in zannettiği kadar hukuka malik olsaydı da biz fevkalâde hukuku istihsale çalışsaydık, ma-teessüf kaziy-ye bütün bütün başka. Beş on senelik feminizm cereyanı sayesinde birçok hukuk istahsal edildiyse de, henüz gayeye vusul mümkün olmadı. Henüz istirdad edilecek mühim hukuklar vardır. Hele nikâh hususunda kadın hukuku erkek hukukuna müsavi olmakdan çok uzakdır. Karısını istediği vakit kolayca boşayabilen ve karısının üstüne karı almakda hür ve serbest olan erkekle varacağı kocayı görmek ve tanımak hakkından bile mahrum edilen kadın nasıl müsavi olabiliyor? Siz bu bahsi kadın nokta-i nazarından düşünürseniz ne kadar fecii olduğunu bila-müşkilat anlarsınız. Neyse bu yarayı fazla deşmeden geçelim. Zira bin meşakkatle meydana getirilen 'Hukuk-i Aile Kararnamesi' bile ilk fırsatta ilga ediliyorsa, bu babda yakın zamanda ıslaha nail olabilmek ümidi ma-teessüf zayıfdır" demektedir.

Bu ruh haliyle, kendilerini ilgilendiren reformlar konusunda söz söylemek isteyen kadınlar, Türk Kadın Birliği çatısı altında birkaç etkinlik yaparlar. Nezihe Mu-hiddin'in girişimiyle Ocak 1924'te istanbul Türk Ocağı binasında yapılan toplantıda kadınlar arasında görüş birliğine Yarılamamasına rağmen, Halide Edip, Nezihe Mu-hiddin, Nakiye Hanım, Azize Hanım, Sa-biha Zekeriya Hanım, Rezzan Hanım, Sel-ma Hanım, Aliye Esat Hanım, Nigâr Şevki Hanım ve Naciye Pahanı Hanım'dan oluşan bir komisyon kurulur. Ancak istanbul basını kadınları ağır bir dille eleştirmeyi sürdürür. 1926'da kabul edilen Medeni Kanun, aslında kadınların istekleri doğrultusunda olduğu halde, sanki bu onlara rağmen, onların isteği ve bilgisi dışında çıkarılmış gibi bir izlenim yaratılır. Bu izlenim sonradan, Osmanlı kadınlarının mücadeleleri gerçekten unutulduğunda, insanların zihnine "kadınlar haklarını mücadele etmeden kazandılar" kalıp yargısıyla yerleşecektir.

Benzeri bir iletişimsizlik oy hakkı konusunda da gündeme gelir. 1927'de istanbul'da toplanan Türk Kadın Birliği Kong-resi'nde yeniden başkan seçilen Nezihe Muhiddin, derneğin asıl işlevini siyasal

haklardan eşit olarak yararlanma olarak tanımlar ve kadınları belediye seçimlerinde oy vermeye çağırır. Ancak Ankara henüz siyasal eşitliği erken bulmaktadır. Eylül 1927'de istekleri aşırı bulunan Nezihe Muhiddin Hanım ve yönetim kurulu, yönetimden uzaklaştırılır ve dernek başkanlığına merkezi yönetime karşı yumuşak bir tavır benimseyen Latife Bekir Hanım getirilir. Böylece kadın hareketinin kadınları ilgilendiren önemli bir reform konusunda söz söylemesi engellenir.

Kadın hareketi açısından asıl çorak yıllar ise, 1934'te yapılan anayasa değişikliğiyle, elde edilen siyasal hakların, Ankara tarafından bir propaganda malzemesi olarak kullanılmak istenmesi üzerine 1935'te, 18-24 Nisan tarihleri arasında istanbul'da, Yıldız Sarayı'nda toplanan kısa adıyla Dünya Feminist Kongresi ya da asıl adıyla, "Suf-raj ve Kadınların Siyasal ve Medeni Hareketleri için Uluslararası Birliğin XII. Kongresinin bitmesinden birkaç hafta sonra, Türk Kadın Birliği'nin kapatılmasıyla başlar, ilki, 1902'de Washington'da (ki bu top-, lantıda da Osmanlı kadınları temsil edilmişlerdi), diğerleri savaş yıllan dışında düzenli olarak değişik Avrupa kentlerinde yapılan bu uluslararası toplantıların 1935' te istanbul'da yer alması, değişik ülkelerden seçkin konukların katılması nedeniyle önemli bir olaydı. Dönemin koşulları nedeniyle kongrede "barış" konusu ön plana çıktı ve feminist kadınlar savaş karşıtı politikalar konusunda görüş birliğine vardılar. Ancak kongrenin dağılmasından sonra 10 Mayıs 1935'te olağanüstü kongreye çağrılan Türk Kadın Birliği, Başkan Latife Bekir'in, Türkiye'de kadın haklarının kazanıldığını, kadınların artık ayrı bir örgüte ihtiyaçları kalmadığını söyleyerek "isteyen arkadaşlar diğer hayır cemiyetlerinde çalışabilirler" dediği konuşmasından sonra, kendi kendisim dağıtma kararı aldı. Bu kuşkusuz, bir süredir tek parti güdümüne girmiş de olsa, kadınların parti dışında, bağımsız örgütlenmesini uygun görmeyen Ankara'nın, kadın hareketine vurduğu bir darbeydi.

Böylece kadın hareketi durakladı, hattâ söndü. Bu dönemde Sabiha Sertel'in yayımladığı ve kadın meselesini toplumcu bir anlayış bağlamında ele alan Resimli Ay gibi iz bırakan kimi yeni dergiler çıkarıl-drysa da, dönemin dergileri genellikle, Cumhuriyet reformlarıyla eşit konuma geldiği kabul edilen kadınlara, eşitlik arayışı dışında, yeni hedefler gösterme işlevini üstlendiler. Bu yeni hedefler arasında, kadın yaşamının odağında bulunduğu kabul edilen "aile" ve "ev"in kalkındırılması vardı. Görüldüğü gibi bir önceki dönemin hak arama anlayışı hepten terk edilmiş, "rasyonel" bir görünüm altında da olsa, kadınlara geleneksel değerler sunulmaya başlanmıştı.

Öte yandan, tek parti döneminin son yıllarında, 1946'da, Cemiyetler Kanunu'n-da yapılan değişiklikten sonra, başka derneklerin yanısıra kadın dernekleri de yeniden kurulmaya başladı. Ancak, yeni dönemin dernekleri, Osmanlı dönemindeki can-

lı kadın hareketiyle bağları kopmuş, eski mücadeleleri fazla anımsamayan ve kadın haklarının geliştirilmesi kaygısından çok, kazanılmış hakları koruma hedefine yönelen yeni bir kuşak tarafından kurulmaktaydı, ilk dernekler, genellikle uluslararası federasyonlar içinde bir araya gelen, Soroptimist Meslek Kadınları Örgütü ya da Üniversite Mezunu Kadınlar Derneği gibi derneklerin Türkiye şubeleri şeklinde kuruldu, bunlara sonradan Hukukçu Kadınlar Derneği, Türk Anneler Derneği gibi başkaları eklendi. Yeni kurulan derneklerin çoğunun merkezi Ankara'da idi ve İstanbul'da şubeler açtılar. Bu tür derneklerin çoğalması eğitimli, seçkin kadınların mesleklerinde edindikleri göreli başarıların bir yansımasıdır. Ancak yeni dernekler, daha çok meslek kadınlarının kazanılmış haklarını korumak ya da meslekle ilgili yeni kazanımlar elde etmek gibi sınırlı hedeflere yönelmişlerdir. Bu yüzden, Kadın Dernekleri Federasyonu ya da yeniden kurulan Türk Kadınlar Birliği gibi çatı örgütlerinin varlığına rağmen, bu dönemde kadınların ortak çıkarları konusunda yeni talepler üreten ve mücadeleyi yükselten bir kadın hareketi oluşamadı.

Arayış Yılları (1970'ler): 1970'li yıllar, istanbul'da kadınların yeniden çeşitli etkinliklerde bir araya geldikleri bir arayış dönemi oldu. Bu yıllarda kadın hareketinin göreli canlanmasına yol açan bel-libaşlı üç etmenden söz edilebilir. Bunlardan ilki, 1973'ün Cumhuriyet'in 50. yıl törenlerine ayrılması ve haklarını kendi çabalarıyla değil, Atatürk sayesinde kazanmış olduklarım düşünen, kadın dernekleri çevresinde toplanmış üniversite öğretim üyesi veya çeşitli mesleklerden kadınların giriştikleri yayın çalışmalarıydı. Bir bakıma "50 yılın kadınlar açısından bir bilançosu" çıkarılmaya çalışılıyordu. Bu amaçla birçok toplantı, konferans, seminer düzenlendi.

ikinci bir etken, 1975'te Birleşmiş Milletler tarafından Kadın On Yılı'nın ilan e-dilmesi ve artık uluslararası örgütleri etkileyecek kadar güçlenmiş olan "uluslararası yeni feminist" hareketin serpintilerinin dolaylı bir biçimde Türkiye'ye ulaşmasıy-dı. Basında geniş yer verilen, kimi gazetelerin açtıkları yarışmalara konu olan "kadın hakları", annelerinden ve öğretmenlerinden "Türkiye'de kadın erkek eşitliğinin" bulunduğunu öğrenen, ama çevrelerine baktıklarında buna pek kolay inanamayan genç kuşaklarda yeni bir arayış başlattı. 16-19 Mayıs 1978'de Nermin Abadan Unat' m İstanbul Carlton Oteli'nde düzenlediği "Türk Toplumunda Kadın" toplantısına, bu konuda çalışmaya başlayan birçok genç a-kademisyen kadın bildiri sundu. Aynı yıllarda istanbul'daki Payel gibi öncü yayınevleri, Kate Millet, Shulamith Firestone gibi radikal ve Simone de Beauvoir gibi daha az radikal feminist yazarların kitaplarını çevirerek yayımlamaya başladılar. Asıl etkisi, izleyen 10 yılda duyulacak olan Kadınca dergisi de 1978'de Duygu Asena' nın genel yönetmenliği altında yayın hayatına girdi.

Bu yıllarda kadınları harekete geçiren üçüncü etmen de, iç göç ve gecekondulaşma sürecinden birinci derecede etkilenen istanbul'da, özellikle üniversite gençliği a-rasında taraftar bulan, sınıf mücadelesi yoluyla sömürü düzenine son vermek ve yerine sosyalist bir düzen kurmak isteyen, Marksist sol hareketlerin oluşmasıydı. Üniversite öğrencisi pek çok genç kadın bu hareketler içerisinde yer aldı ve Marksist teorinin "kadın sorunu" tahlilinden yola çıkarak yeni bir bilinçlenmeye yöneldi. Kısa bir süre sonra kendi aralarındaki ideolojik yorum farklarından dolayı çok sayıda fraksiyona bölünen sol hareketlerin hepsinde kadınlar vardı. Bunlar arasında 1970' li yılların ortalarından itibaren öne fırlayan ve ayrı bir kadın örgütlenmesi gerçekleşti-rebilen yasadışı Türkiye Komünist Partisi ile dirsek teması içinde olan, başkanlığım Beria Onger'in yaptığı ilerici Kadınlar Derneği (IKD) idi. 1975'ten itibaren Kadınların Sesi adlı bir dergi çıkaran, istanbul'un Çeliktepe, Gültepe gibi gecekondu mahallelerinde kadın örgütleri kuran ve işçi kadınların yanısıra işçinin ev kadını olan karısını sosyalizm ve kadın hakları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapan çok sayıda genç kadın, eğer devreye 12 Eylül askeri darbesi girmemiş olsa, yeni bir kadın hareketinin oluşmasında yer alabilir, hattâ belirleyici olabilirdi.

Ancak 12 Eylül, sol örgütleri kapattı, bu arada IKD ve ondan ayrılarak kurulmuş o-lan daha küçük çaplı diğer sol eğilimli kadın örgütleri yasaklandı; önder konumdaki pek çok kadın yurtdışına gitti, İstanbul' da kalanların bir bölümü tutuklandı, bir bölümü siyasetle ilgisini kesti, bir bölümü ise başlangıcından itibaren ya da yurtdışından döndükten sonra, 1980'lerde oluşan yeni kadın hareketine katıldı.



Feminist Kadın Hareketi (1980'ler): 1980'lerde canlanan yeni feminist kadın hareketini önceki kadın hareketlerinden ayıran özellik, kadınların kurtuluşu temasının, önceleri hep kendini aşan başka bazı davaların (Osmanlı dönemi ve Kurtuluş Savaşı yıllarında modernleşme, milliyetçilik, Türkçülük, daha sonraki dönemlerde kalkmmacılık, sosyalizm vb) yanında, hattâ içinde ele alınmasına karşılık, kadınların kurtuluşunu ilk kez, başlıbaşına bir mesele olarak ele alması ve kurtuluşu cinsiyet temelinde kurulmuş cinsiyetçi, ataerkil (patriyarkal), erkek egemen toplum yapısının çözülmesinde aramasıdır.

Yeni feminist hareket, 12 Eylül darbesinin dayattığı sıkıyönetim koşullarında, İstanbul'da kadınlar tarafından oluşturulan küçük "bilinç yükseltme" gruplarında yapılan tartışmalarla başladı. Dönüşümlü olarak katılanların evlerinde yapılan bu toplantılarda kadınlar, öznel deneyimlerinden yola çıkarak "kişisel olanın politik" olduğunu kavradılar. Kadınların kurtuluşunun, kamusal alandaki kadın-erkek e-şitliğinin ötesinde, özel yaşamlarındaki e-zilmişliğin aşılmasını gerektirdiğini gördüler ve "Bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz üzerindeki baskılara son" dediler (1989, Kadınların Kurtuluşu Bildirgesi'nden).

Ekim 1987'de

Kariye


Müzesi'nin

bahçesinde

düzenlenen

şenlikte Deniz

Türkali

konserinden



bir görüntü

(üstte) ve 1980

sonrası

feminist kadın



hareketinin

sloganlarından

biri.

Kadın Eserleri Kütüphanesi Arşivi

1980'lerin sonuna doğru yavaş yavaş olgunlaşıp netleşen bu yeni düşünce, 1982'den itibaren kamuoyu önünde dil-lendirilmeye başladı. 21-26 Nisan 1982'de YAZKO tarafından istanbul Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlenen ve yurtdışından Fransız feminist Gisele Halimi'nin katıldığı sempozyumda kadınların sorunlarının ne kadar çok yönlü olduğu ortaya konuldu. 1983'ün başından itibaren 6 ay süreyle, YAZKO tarafından yayımlanan haftalık Somut dergisinde yayın sorumluluğunu Şule Aytaç ve Zeynep Avcı'nm üstlendikleri bir feminist sayfa yayımlandı. 1983'ün sonunda Kadın Çevresi adıyla "ev içi ve ev dışında ücretsiz ve ücretli çalışan kadınların emeğine dayalı" ve "bu emeği değerlendirmeyi amaçlayan" bir "yayıncılık, hizmet ve danışmanlık şirketi" kuruldu, bir kitap kulübü oluşturuldu ve feminist klasikler çevrilerek yayımlanmaya başlandı.

Türkiye tarafından, Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı'nın sonunda, 1985'te onaylanan "Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi"nin uygulamaya konulması için açılan dilekçe kampanyası ile 1986'dan itibaren eylemlere başlandı. Bu toplu eylemlerden en çarpıcısı, 17 Mayıs 1987'de İstanbul Kadıköy' de yapılan, "Dayağa Karşı Dayanışma" yürüyüşü oldu. Bu yürüyüşle, kadınların ev içinde maruz kaldıkları şiddete karşı bir kampanya başlatıldı. 1987'nin Ekim ayı

başında Kariye Müzesi önünde düzenlenen bir günlük sokak şenliği, 8 Mart 1988'de açılan, kadınların günlük yaşamlarını alaycı bir eleştirinin konusu yapan "Geçici Kadın Müzesi" gibi eylemlerle sürdü. Kampanya bağlamında dayak yemiş kadınların tanıklıklarına dayanan Bağır! Herkes Duysun adlı kitap yayımlandı.

8 Mart 1987'de yayımlanmaya başlanan Feminist dergisi, eylemlerde göze çarpan, en ciddi sorunları sergilerken bile alaycı, neşeli, eğlenceli, öznel olabilme ve kendisine eleştirel bakabilmeyi üslup haline getirirken, l Mayıs 1988'de yayın hayatına başlayan Sosyalist-Feminist Kaktüs dergisi daha ağırbaşlı ve teorik yönelimli bir dergi olmayı seçti. Başlangıçta klasik bir kadın dergisi görünümünde iken, zamanla feminizmin gündeme getirdiği birçok soruna sahip çıkan ve bunları zaman zaman 30-35.000'lere ulaşan tirajıyla feminist grupların erişebildiği çevrenin dışına taşımada önemli bir işlev gören Kadınca dergisi yayımını sürdürdü. Derginin genel yayın yönetmeni Duygu Asena ise, 1987' de yayımladığı Kadının Adı Yok adlı, kısa sürede 50 baskı yapan, 100.000'in üzerinde satan kitabı ile, kadının kimlik kazanma uğraşının önemi gibi feminist düşünceleri geniş kadın kesimlerine taşımayı başardı.

Yeni hareket örgütlenme konusunda hiyerarşileri yeniden üretme kaygısıyla



Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin