KOCAELİ DEPREMLERİ 1999
1999 Kocaeli ve Düzce depremleri hepimizi derinden etkiledi. Ardından 2002 Afyon ve 2003 Bingöl depremleri geldi. Bütün dünyada insanlar, büyük bir felaketten sonra afete karşı önlem almayı öğrendiler.
Bu açıdan baktığımızda, 1999 depremi ülkemizde afet bilincinin oluşmasında bir dönüm noktası niteliğindedir.
Depremin Marmara bölgesini vurması nedeni ile çok yüksek bir nüfus yoğunluğu, çok önemli endüstri, sanayii ve ticari kurumlar ile kültürel ve tarihi mirasımız etkilendi, bu sektörler ciddi yara aldı. 1999 Kocaeli Depreminde 20.000 kişi dolayında can kaybı, 100 bin kişi dolayında ciddi yaralanma oldu. Yaklaşık 250,000 kişi evlerini kaybetti. On binlerce kişi işini kaybetti. Bu depremin ülkemize toplam maliyeti 10 milyar $ civarındadır. (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nce hazırlanan “17 Ağustos Depreminin Ekonomik ve Sosyal Etkileri Araştırması”)
1900-2004 ARASI DEPREM ETKİNLİĞİ
Türkiye bir deprem ülkesidir. Yaşadığımız coğrafyada yüksek deprem riski içeren birçok bölge bulunmaktadır. Tarihsel dönem boyunca ülkemizde birçok yıkıcı depremin meydana geldiği bilinmektedir. Kuzey Anadolu Fay Sistemi’nin batı ucunda yer alan Marmara Bölgesi, yüksek deprem riski içeren bir coğrafyada bulunmaktadır. 1900-2004 Arası Türkiye Deprem Etkinliği haritası bize, son yüz yılda ülkemizde çok hafiften çok şiddetliye kadar pek çok depremin olduğunu gösteren iyi bir örnektir.
TÜRKİYE FAY HARİTASI
Türkiye’nin tektonik yapısında üç ana sistem etkili olmaktadır.
-
KAF Kuzey Anadolu Fayı
-
DAF Doğu Anadolu Fayı
-
Grabenler (Çöküntü Havzaları)
KAF - Kuzey Anadolu Fayı: Ülkemizi Doğu-Batı yönünde bir kuşak gibi sarmaktadır.
Batıda Biga Yarımadasından başlayarak doğuda Karlıova'ya kadar uzanmaktadır. Yaklaşık uzunluğu 1400 km.dir. Üzerinde genelde büyüklüğü M>7.0 depremler üreten ülkemizin en aktif fayıdır.
DAF - Doğu Anadolu Fayı: Genel doğrultusu Kuzey Doğu-Güney Batı gidişlidir. Bu fay kuzeyde Karlıova yakınlarında KAF ile kesişir, güneye doğru Gölbaşı Kahramanmaraş-Amik ovası-Antakya’ya kadar devam etmektedir. Bu sistemin devamının sınırlarımızı aşarak Kızıldeniz'e ulaştığı birçok araştırmacı tarafından ileri sürülmektedir. Ülkemizde kalan kısmın uzunluğu yaklaşık 550 km.'dir. KAF gibi M>7.0 depremler üretebilen bir fay sistemidir.
Grabenler (Çöküntü Havzaları): Özellikle Batı Anadolu'da açılma rejimi etkisi ile meydana gelmiş büyük ovalar bu faylar sonucu oluşmuşlardır. En büyükleri Gediz, Büyük ve Küçük Menderes Grabenleri, Saros, Edremit, Gökova vb. ovalardadır. Bu bölgede fayların özelliğine ve uzunluklarına bağlı olarak genelde M>6.0 depremler olur.
DEPREMLE İLGİLİ BİLİMSEL
TARTIŞMALAR
Deprem Bilimi milyonlarca yıllık jeolojik zaman diliminde yeni bir bilimdir ve deneyim edindiğimiz büyük olaylar sayıca azdır. Ancak bilim adamları şimdiden bazı düzenli davranış biçimleri keşfetmişlerdir. Ülkemizin herhangi bir yerinde büyük bir deprem olma olasılığı oldukça yüksektir. İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi iken kaybettiğimiz saygın bilim adamı Prof. Dr. Aykut Barka bu konu ile ilgili olarak, bilim adamlarının deprem hakkında değişik fikirler öne sürmesi bilimsel açıdan doğaldır ve gereklidir, mesajını vermektedir.
JEOLOJİK ZAMAN VE DEPREM BİLİMİ
Deprem Bilimi milyonlarca yıllık jeolojik zaman diliminde yeni bir bilimdir ve deneyim edindiğimiz büyük olaylar sayıca azdır. Ancak bilim adamları şimdiden bazı düzenli davranış biçimleri keşfetmişlerdir.
Ülkemizin herhangi bir yerinde büyük bir deprem olma olasılığı çok yüksektir. Bazı önemli fayların varlığı özellikle aletselsismolojinin başladığı 20.yy'dan itibaren ortaya konulmuştur. Modern sismograflarla oluşan ağlar sayesinde birçok deprem kaydedilmiştir. Depremlerin dağılımı üzerlerinde yer aldıkları fayların aktif olduklarının bir göstergesidir. Bunun yanında bu faylarda oluşan özellikle büyük depremler yer yüzeyinde iz bırakmışlardır. Ancak gizli olan başka faylar olduğu gibi her an yeni faylar da ortaya çıkabilir.
Bilim adamları yerin 4.5 milyar yıl önce oluşmaya başladığını ve bu zaman dilimi içerisinde çeşitli evrimler geçirdiğini ortaya koymuşlardır. Birbirinden farklı bu evrelerden her birine “jeolojik zaman” denir. İnsanlar ancak bir ömür boyu yaşarlar ve bu yüzden düşüncemiz on yıllar, nesiller ve belki de yüzyıllar ile sınırlıdır. Ancak depremlerin zamanı jeolojiktir ve yüzlerce, binlerce, milyonlarca yıldan beri süre gelmektedir.
DEPREMLER DOĞAL OLAYLARDIR
Her yıl yaklaşık mikro, çok hafif ve orta olarak tanımlanan 3,500,000 deprem meydana gelir. Bunların yalnızca 1,000,000 tanesi kayıt edilebilir. Yılda yaklaşık 120 adet güçlü deprem (6.0-6.9) biraz daha fazla hasar verir. Ortalama bir yılda, potansiyel olarak yıkıcı 18 deprem (7.0-7.9) olur. Her 10-20 yılda bir felakete yol açabilecek 1 deprem (8.0-8.9) olur.
DEPREM EFSANELERİ
Depremle ilgili bilinen efsaneler nelerdir?
İnsanlığın kurmuş olduğu her uygarlık depremleri yaşamış ve bazıları da deprem nedeniyle yıkılmıştır. Eski zamanlardan beri efsaneler, anlaşılamayan olayları açıklayabilmek amacıyla toplumlar tarafından yaratılmışlardır.
Deprem efsaneleri ülkeden ülkeye de çeşitlilik gösterir. Örneğin, ülkemizde ki efsaneye göre; Dünya öküzün boynuzları üzerinde durmaktadır.
Öküz kızıp kafasını salladığında dünya sarsılır ve deprem olur. Günümüzdeki bilimsel çalışmalar sonucu kısa vadede ne zaman bir deprem olacağı kesin olarak söylenemez.
Bunun yanında uzun vadeli bilimsel tahminler yapılabilmektedir. Deprem söylentileri kendimizi korumak için neler yapmamız gerektiğini bize unutturur.
GÜNÜMÜZDE DEPREM SÖYLENTİLERİ
Efsanelerin yanı sıra, günümüzde deprem söylentileri;
Depremler daima gece olur :
Hayır. Gerçekte depremler günün her saatinde ve her mevsimde olabilir.
Ne zaman deprem olacağını biliyorlar ancak bize söylemiyorlar:
Hayır. Gerçekten de zamanını bilmiyorlar. Bilim adamlarınca ülkemizin büyük bir kısmında güçlü bir deprem olma olasılığının yaşamımız süresince oldukça yüksek olduğu ifade edilmektedir.
Deprem öncesi suların ısınması depremin habercisidir:
Depremi önceden belirlemede kullanılan yaklaşık 50 farklı öncül belirti vardır. Suların ısınması bunlardan sadece biridir. Belirli bir düzen içerisinde olmayan davranışlar depremin önceden belirlenmesinde yeterli değildir.
Ay ve güneş tutulmasından sonra deprem olur:
Hayır. Şu ana kadar yapılan bilimsel çalışmalar sonucu böyle bir ilişki görülmemiştir. Güneş tutulması, Ayın hilal veya dolunay hali ile depremlerin oluşu arasındaki bir ilişkinin varlığı konusunda değişik meslek guruplarından bilim adamları zaman zaman bu ilişkinin olduğuna dair basında ve medyada fikirler ortaya koymuşlar ve bu fikirlerini yaptıkları araştırmalarla desteklediklerini ifade etmişlerdir. Ancak bugüne kadar bu görüşü destekleyen net bir ilişki ve bilimsel bir sonuç ortaya konulamamıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Ulusal Deprem İzleme Merkezi’nde 1984 – 1999 yılları arasında Türkiye’de olmuş büyük depremlerin ay ve güneş tutulmaları ile bağlantısına bakılmıştır: Depremlerin olduğu günlerde Ay’ın yeniay (hilal) veya dolunay olup olmadığına bakılmıştır. Depremlerin olduğu günlerde böyle bir ilişkinin olmadığı görülmüştür. Başka bir deyişle, depremlerin olduğu günlerde hilal veya dolunay görülmemiştir. Sonuç olarak Ay’ın konumu ile depremler arasında bir ilişkinin olmadığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Günümüzdeki bilimsel çalışmalar sonucu kısa vadede ne zaman bir deprem olacağı kesin olarak söylenemez. Bunun yanında uzun vadeli bilimsel tahminler yapılabilmektedir.
DEPREMLERİN ÖNCEDEN HABER
VERİLMESİ
Depremlerin başlamadan önce haber verilmesi (Büyüklük, Yer, Zaman) bir dizi bilimsel çalışma ve gözlem gerektirir. Tahmin aşamasında olan bu çalışma depremlerin başlamadan önce haber verilmesi amaçlı kullanım için henüz istenilen olgunluğa erişmemiştir. Olumlu sonuçların alınması için daha çok veriye ihtiyaç vardır. Bu nedenle yapılan tahmin ve yorumların önceden haber verme gibi algılanmaması gerekir. Depremi önceden belirlemede kullanılan yaklaşık 50 farklı öncül belirti vardır. Örneğin, radon gazı, yer altı sularının değişimi, hayvan davranışları, yer manyetik alanının değişimleri gibi. Ancak, bu parametrelerin depremlere bağlı olarak değişimi belirli bir düzen içinde olmamakta ve birçok depremde gözlenememektedir. Belirli bir düzen içerisinde olmayan davranışlar depremi önceden belirlenmesinde yeterli değildir. Ancak, çeşitli ülkelerde Japonya, Amerika ve ülkemizde depremin önceden belirlemesine yönelik çok disiplinli araştırmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmalar bilimsel araştırma teknikleri kullanılarak yürütülen ciddi çalışmalardır.
Depremlerin başlamadan önce haber verilmesi konusunda henüz dünyada kesin sonuç verebilecek ne bir yöntem ne de bir cihaz bulunmaktadır.
TEKTONİK PLAKALAR TEORİSİ
Bugün depremlerin nasıl meydana geldiği bilimsel olarak Tektonik Plakalar Teorisi ile açıklanmaktadır. Depremlerin %90’ı oluş nedenine bağlı olarak Tektonik Plakalar Teorisi ile açıklanmaktadır. Çok kısa ve genel bir anlatımla
Tektonik Plakalar Teorisi için diyebiliriz ki;
Dünyanın yüzeyini oluşturan tektonik plakalar sürekli, ancak çok ağır hareket ederler. Plakalar komşu plakalara doğru hareket eder ya da diğerinin sınırı boyunca ona yanal olarak sürtünüp kaymaya onun altına doğru dalmaya çalışır veya bir plaka diğer plakanın üzerine bindirir.
Bu hareket sonucu oluşan sürtünme ve enerji yeni bir kırılma ve depremle sonuçlanır. Modern sismograflarla oluşan ağlar sayesinde birçok deprem kaydedilmiştir. Depremlerin dağılımı bu fayların aktif olduklarının bir göstergesi olmuştur.
DEPREM NASIL OLUYOR?
Plakaların hareketi, plaka sınırları boyunca yer yüzeyini gerer. Bu örneğimizde de görüldüğü gibi belki 200 yıllık bir gerilme birikimi olabilir. Yer yüzeyi gerilmeye karşı koyamayınca deforme olur. Fay boyunca ani bir kayma, enerji boşalmasına neden olur, bu da deprem sarsıntısına neden olur. Yine örneğimizde olduğu gibi bu enerji boşalımı belki 20 sn.’de gerçekleşir.
Türkiye Deprem Bölgeleri haritası vardır. Bu harita, ülkeyi, az ya da çok sarsıntı riski altındaki bölgeler olarak bölümlendirir. Bu insanı yanıltan bir haritadır, çünkü içinde bulunduğumuz riskleri bize tam olarak göstermez. Belli bir yerde belli bir risk altında olmamız yalnızca hangi deprem bölgesinde yaşadığımızla ilişkili bir şey değildir.
Karşı karşıya bulunduğumuz risk iki şeye bağlıdır:
-
Tehlike altında bulunan değer.
İçinde bulunduğumuz riskler nüfus yoğunluğu, ekonomik ve doğal varlığı ve yerine konulamaz değerde tarihi ve kültürel hazinelerimizin olması ile bağlantılıdır. Örneğin, aynı büyüklükteki bir deprem, çölde ya da az sayıda kişinin yaşadığı şehir dışında, büyük bir şehirde yaratacağından daha az hasar yaratır. Yerleşim yerimiz büyüdükçe riskimiz artar.
-
Riskleri ve zarar görebilirliğimizi azaltmak için aldığımız önlemler.
Örneğin Türkiye’deki son depremler, Japonya’dakinden 10 kat, Kaliforniya’dakinden de 100 kat fazla can kaybına yol açmıştır. Aradaki fark büyük ölçüde afet öncesinde zarar görebilirliğimizi azaltmak için henüz yeterince önlem almamamızdan kaynaklanmaktadır.
DEPREM TEHLİKELERİ VE RİSKLERİ
Deprem Tehlikeleri ve Riskleri farklıdır, çünkü; Tehlikeler coğrafi yapıdan kaynaklandığından yapabileceğimiz pek bir şey olmamakla beraber, riskler konusunda çok şey yapabiliriz. Deprem riskleri insanların alacağı önlemlerle azaltılabilir. Deprem Tehlikeleri ve Riskleri farklıdır, çünkü; tehlikeler coğrafi yapıdan kaynaklandığından yapabileceğimiz pek bir şey olmamakla beraber, riskler konusunda çok şey yapabiliriz. Deprem riskleri insanların alacağı önlemlerle azaltılabilir.
Deprem tehlikesi, bir yerleşim yerinin veya bir ülkenin coğrafi olarak deprem üreten bir fay hattı üzerinde ya da yakınında olmasıyla tanımlanabilir. Faylardan veya plakalardan çok uzakta olan ülkeler; örneğin Almanya, Norveç, İsveç gibi deprem tehlikesi olmayan bölgelerdir. Diğer yandan aktif faylar veya tektonik kuşaklar üzerinde bulunan ülkeler; örneğin Japonya, İtalya, Türkiye, İran gibi deprem tehlikesi altında yaşamak zorundadırlar. Bu ülkelerde deprem tehlikesini ortadan kaldıracak bir yöntem veya yol yoktur. Deprem tehlikelerini oluşturan çok çeşitli nedenler vardır.
Deprem tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkelerde hasarı veya zarar görebilirliği arttıran her türlü davranış deprem riski olarak adlandırılır. Bu risk alınacak önlemlerle azaltılabilir. Deprem riskleri, yerleşim birimlerini kurarken kullandığımız bilgiye bağlıdır. Aşağıdaki noktalar büyük depremlerde bile risk azaltmakta ve deprem sonrası zararı en aza indirmekte etkili olmaktadır.
DEPREM TEHLİKESİNİ BELİRLEYEN
FAKTÖRLER
Deprem Tehlikesini Belirleyen Faktörler:
-
Sarsıntının Gücü
Sarsıntının gücü ya da yerin hareketi boşalan enerji ile ilişkilidir ve büyüklük olarak ölçülür. Büyüklük arttıkça, biriken enerji miktarı daha fazla olacağından, açığa çıkan dalgalar daha uzağa yayılacak ve dolayısıyla etkilenen alan büyüyecektir. Sismografik ağ sarsıntıları kaydeder ve ölçer. Bu ölçümler kırılmanın tam yerini yani kırılmanın başladığı yeri belirler.
Kırılmanın başladığı nokta “odak” olarak adlandırılır ve genellikle yer yüzeyinin kilometrelerce altındadır. Depremin merkez üstü odağın yeryüzündeki izdüşümünde yer alır.
-
Sarsıntının Süresi
Büyük bir fayın kırılması daha uzun sürer. Yapıların sarsılma süresi uzadıkça hasar da büyür. Sarsıntılar genelde 10 ile 90 saniye arasında sürer.
-
Deprem Merkezinden Uzaklık
Merkezden uzaklaştıkça güç hızla azalır. İstanbul’da deprem Kocaeli’nden çok daha az hissedildi. Ancak Avcılar örneğinde olduğu gibi deprem dalgaları yeraltında farklı yönlerde hareket ettikleri için deprem merkezinden uzak yerleri etkileyebilir.
-
Zemin/Yerin Cinsi
Sarsıntılar yumuşak, dolgu ve ıslak zeminlerde artarlar. Yaşadığınız yerin zemin cinsi bölgenizin genel jeolojik özelliklerinden daha önemli olduğu için yapıların
zemin etüdüne uygun olarak tasarlanması ve inşa edilmesi önemlidir. Yeri oluşturan kayaçların cinsi ile ilgili yer araştırmaları kanalı ile depremin bina üzerindeki etkisi önceden tahmin edilebilir.
-
Depremin Odak Derinliği
Depremler derinliklerine göre sığ, orta ve derin olarak sınıflandırılır. Depremden sonra açığa çıkan enerji, sığ odaklı depremlerde derin odaklı depremlere göre daha hasar yapıcı sonuçlar doğurur. Türkiye’deki depremlerin çoğu sığ depremlerdir. Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin
odak derinliği olarak adlandırılır.
EK BİLGİ:
Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km. derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km. derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km.den fazla derinliğinde olan depremlerdir.
Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km. arasındadır. Orta ve derin depremler
daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok geniş alanlarda hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler. 2001 yılında Seattle şehrinde yaşanan bir deprem çok derinde olması nedeniyle beklenenden çok daha az zarar vermiştir.
DEPREMİN VERDİĞİ ZARARLARI ETKİLEYEN RİSK FAKTÖRLER
Deprem tehlikesiyle karşı karşıya olan ülkelerde hasarı veya zarar görebilirliği artıran her türlü davranış deprem riski olarak adlandırılır. Bu risk alınacak önlemlerle azaltılabilir. Deprem riskleri, yerleşim birimlerini kurarken kullandığımız bilgiye bağlıdır. Aşağıdaki noktalar büyük depremlerde bile risk azaltmakta ve deprem sonrası zararı en aza indirmekte etkili olmaktadır.
Bina Tasarımı, Malzemesi, İnşaatı ve Kullanımı.
Binaları profesyonellerin tasarlaması, doğru miktar ve kalitede inşaat malzemesi kullanılması, inşaatın, eğitimli ve gözetim altındaki işçiler tarafından yapılması önemlidir. Ayrıca, bazı cins binalar, depremlerde sıkça görülen yanal harekete dayanıklı değildir. Bu cins yapısal tehlikeler tasarım ve inşaat aşamasında olduğu gibi sonradan güçlendirme ile de azaltılabilir.
Yaşamsal Zarar Görebilirlik.
Asfalt yolların ve diğer ulaşım sistemlerinin, elektrik, su ve doğal gaz hatlarının tasarımı ve güvenliği riski faktörünü etkileyecektir.
Yapısal Olmayan Tehlikelerin Azaltılması.
Binaların içinde sarsıntı sırasında uçabilen ve kayabilen nesnelerin sabitlenmesi için alınan önlemler, yaralanma ve maddi hasar miktarı üzerinde son derece belirleyici olacaktır.
Yangın Önleme ve Yangınla Mücadele Kapasitesi.
Yangın önleme ve yangına müdahale yeteneklerinin geliştirilmesi, depreme duyarlı kilitleri olan doğal gaz sistemleri ve otomatik jeneratörler kullanılması, kişisel ve kamusal yangın söndürme becerilerinin edinilmesi önemli unsurlardır.
İlk Müdahale Kapasitesi.
İlk yardım, yangınla mücadele, arama kurtarma becerisi. Ek olarak özellikle de organizasyon ve iletişim becerisi üzerine alınan eğitimler ilk müdahale kapasitesi için önemlidir.
Tehlikeler konusunda yapabileceğimiz fazla bir şey olmasa da riskler konusunda çok şey yapabiliriz. Deprem riskleri insanların alacağı önlemlerle azaltılabilir.
BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET
Her depremin tek bir “
büyüklük” değeri, buna karşı hasara göre değişen çeşitli “
şiddet” değerleri vardır.
Büyüklük; yer sarsıntısının sismograf adı verilen aletlerle ölçülmesiyle belirlenen bir değerdir.
Şiddetin tam tersine matematiksel bir temele dayanır ve logaritmik olarak artış gösterir. Bir depremin etki alanı ve şiddeti farklı olsa da, büyüklüğü değişmez. Büyüklük, yer içinden boşalan enerji ile ilişkilidir. Büyüklük arttıkça açığa çıkan dalgalar daha uzağa yayılır ve etkiledikleri alan büyür. Depremin büyüklüğünü ifade eden ölçeklerden biri, Richter Ölçegi’dir.
Depremin büyüklük ve şiddet değerlerinin sayısal ifadesi farklıdır. Büyüklük küsüratlı olarak ve Latin rakamları ile ifade edilirken, Şiddet romen rakamı ile ifade edilir. Bir depremin büyüklüğünü olduktan kısa bir süre sonra öğrenebiliriz ancak deprem riskini belirleyen 40’dan fazla faktör vardır. Tehlikeler ve riskler arasındaki bu farktan dolayı, büyüklük deprem hasarını anlamak için en doğru yöntem değildir.
Gerçekte, Avrupa Makrosismik Şiddet Ölçeği, depremin insan yerleşimlerinde yaptığı hasarı belirlemek için çok daha faydalıdır.
Şiddet : Depremlerin yapılar ve insanlar üzerindeki etkilerine ŞİDDET adı verilir.
Olası riskler, fay hatları, uzun vadede deprem olasılığı, yer (zemin) şartları, inşaat şartları, can ve mal kaybını azaltma çabalarına bağlı olarak, artık çok daha önceden belirlenebilmektedir.
AVRUPA MAKROSİSMİK ŞİDDET ÖLÇEĞİ
Büyüklük deprem hasarını anlamak için en doğru yöntem değildir. Gerçekte, Avrupa Makrosismik şiddet Ölçeği, depremin insan yerleşimlerinde yaptığı hasarı belirlemek için çok daha faydalıdır.
-
Şiddet : Depremlerin yapılar ve insanlar üzerindeki etkilerine ŞİDDET adı verilir.
-
Depremin büyüklüğü meydana gelen hasarı anlamak için yeterli değildir. Avrupa Makrosismik Şiddet Ölçeği, depremin insan yerleşimlerine yaptığı hasarı belirlemek için kullanılır.
-
Uzmanlar, deprem bölgesinde, depremi yaşayan insanlarla yapılan görüşmeler ve yapılarla ilgili incelemeler sonucu depremin şiddetine karar verirler.
-
1 ‘den( Hissedilmez) 12’ye(Tamamen Çökme Oluşur) kadar uzanan aralıkta depremin şiddeti tanımlanır.
EŞ ŞİDDET HARİTASI
Eş Şiddet (İzoseit) Eğrileri: Aynı şiddetle sarsılan bölgeleri kapsayan alanı belirleyen eğrilere denir. Bunun tamamlanmasıyla eş şiddet haritası ortaya çıkar. Genelde kabul edilmiş duruma göre, eğrilerin oluşturduğu yani iki eğri arasında kalan alan, depremlerden etkilenme yönüyle, şiddet bakımından sınırlandırılmış olur. Bu nedenle depremin şiddeti eş şiddet eğrileri üzerine değil, alan içerisine yazılır. Avcılar örneği; deprem dalgalarının enerjisi / gücü kaynağından uzaklaştıkça azalması gerekirken bazı özel koşullarda deprem dalgaları zemin ve kabuktaki birtakım farklı jeolojik yapılar nedeni ile güçlenerek olduğundan daha büyük etki yaratabilirler. Örneğin, Avcılar eş şiddet alanı olarak yedi şiddetinde olması gerekirken, özel koşullar nedeni ile şiddet dokuz olarak belirlenmiştir.
HIZLI MÜDAHALE VE ERKEN UYARI SİSTEMLERİ
Hızlı Müdahale Sistemleri çok sayıda kuvvetli yer hareketi ölçen cihazlar yerleştirilerek, çok çeşitli zarar görebilirlik unsurlarını hesaba katan risk haritaları kullanılarak, bir depremden sonra çok kısa zamanda en çok hasar gören alanları saptamayı mümkün kılar. Yıkıcı bir deprem sonrasında, hasar gören bölgelerin, en kısa zamanda tesbit edilerek ilgili makamlara duyurulmasını amaçlar. Önceden yerleştirilmiş kuvvetli yer hareketi ölçen cihazlar yardımıyla ölçülen yer hareketlerinin yapı envanterleri ve yapı hasar görebilirlik ilişkileri ile beraber değerlendirilmesi, kent çapındaki hasar ve can kayıplarının dakikalar zarfında belirlenmesini mümkün kılmaktadır.
Ölçülen yer hareketlerinin yapı envanterleri ve yapı hasar görebilirlik ilişkileri ile beraber değerlendirilmesi kent çapındaki hasar ve can kayıplarının dakikalar zarfında belirlenmesinde önemli bir araç olmaktadır. Bu ilk belirlemelerin acil yardım ve kurtarma konusunda görevli kurumlara anında iletilmesi ile deprem sonrasındaki Hızlı Müdahale ve ilk yardım faaliyetlerinin amaca uygun ve düzenli bir şekilde yapılmasına olanak sağlanmaktadır.
ÖNEMLİ HATIRLATMA: Erken uyarı demek depremin önceden belirlenerek, insanların bulunduğu yerden yapıdan dışarı çıkmaları için uyarılmaları anlamına gelmemektedir. Depremlerin önceden belirlenmesi (Büyüklük, Yer, Zaman)bir dizi çalışma ve gözlem gerektirir. Tahmin aşamasında olan bu çalışma erken uyarı amaçlı kullanım için henüz istenilen olgunluğa erişmemiştir. Olumlu sonuçların alınması için daha çok veriye ihtiyaç vardır. Bu nedenle yapılan tahmin ve yorumların önceden haber verme gibi algılanmaması gerekir.
Bu sistem ülkemizde İstanbul ilinde kurulmuştur.
3- 10 Mayıs 2001 tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan “İstanbul Deprem Hızlı Müdahale ve Erken Uyarı Sistemleri” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu Komutanlığı ve İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile yürütülmektedir. Projenin tüm tasarımı ve teknik şartnameleri KRDAE – Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından hazırlanmıştır.
Projenin Acil Müdahale ayağının kuruluşu 1 Ağustos 2002 tarihinde tamamlanmış ve deneme çalışmaları başlamıştır. “Hızlı Müdahale” kısmı çerçevesinde İstanbul’un yoğun yerleşim, ticaret ve sanayi bölgelerinde seçilmiş konumlara 100 adet kuvvetli yer hareketi istasyonu kurulmuştur. Bu istasyonların olası bir depremle tetiklemesinden sonra kaydedilecek deprem hareketi her bir istasyonda değerlendirilerek, elde edilecek parametrik bilgiler (alet bilgileri, en büyük ivme, en büyük hız, depremin süresi, o bölgedeki yer değiştirmeler GSM şebekesi ile KRDAE Veri Merkezine kısa mesajlar halinde gelecek ve bu bilgiler anında değerlendirilerek meydana gelen kuvvetli yer hareketinin yerel dağılımı tespit edilecektir.
İstanbul bina envanteri, demografik yapı, kritik tesisler ve kritik ulaşım noktaları bilgileri ve bu elemanların deprem hasar görebilirlik ilişkileri kullanılarak bilgisayar ortamında ilk 5 dakika içerisinde yapılacak bir ilk hasar değerlendirmesi ile depremin İstanbul’da uyarılması ve nerelerde ne kadar hasar yaptığı ve can kayıpları tahmin edilecektir.
Dostları ilə paylaş: