Yaşanan aleviLİK



Yüklə 1,05 Mb.
səhifə3/15
tarix02.11.2017
ölçüsü1,05 Mb.
#26685
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15

YENİÇERİ OCAĞI
Osmanlının, kuruluş döneminde Alevilerle aralarında hiç bir sorun olmadığı bir çok Tarihçi tarafından doğrulanmaktadır. Bazı kaynaklar Sultan Orhan’ın annesi Mal Hatun ’un, Alevi babası Edebali’nin kızı olduğunu bu yüzden başlangıçta Alevi taraftarı yada yanlısı olmasının doğal olduğunu yazmaktadırlar.

Osmanlı hükümdarlar kendilerini ve ülkeyi iç ve dıştan gelecek tehlikelerden korumaları için sağlam, güvenilir sadık bir kuvvete ihtiyaç olduğunu bununda en iyi şekilde Alevi-Bektaşi toplumundan oluşacağını görmüşler.

Yeniçeri ordusunun savaşa giderken ve bir çok yerde okudukları gülbankta bağlılıklarını dile getiriyorlar.

Allah Allah eyvallah

Baş üryan,sine püryan,kılıç al kan

Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran

Eyvallah...Eyvallah

Kahrımız kılıcımız düşmana ziyan

Kulluğumuz padişaha ayan

Üçler , yediler ,kırklar

Gülbankı Muhammed,Nuri Nabi,Keremi Ali

Pirimiz Hünkarımız Hacı Bektaşı Veli

Demine devranına hu diyelim Huuuu

(Gülağ Öz,Yeniçeri - Bektaşi İlişkileri ve II.Mahmut adlı kitabında Osmanlı devleti kuruluş aşamalarında Yeniçeri ocağı kurulurken bu iki kurum biri birleriyle ilişkilendirilmiştir. Yeniçeri ocağı Bektaşilikçe kutsanmıştır demektedir.)


Yeniçeri ocağının oluşumunda Bektaşilerin önemi büyükken Yeniçeriler oldukça güçlü bir konumdaydı. Yeniçerilik cazip olunca herkes Yeniçeriliğe girmek ister. Bunun için Padişahlar tarafından Fermanlar yazılarak torpil olunmaya başlamış. Bu konuda inançlı,mücadeleci olmayan insanlar devreye girince Yeniçeri ocağı laçkalaşmaya başlıyor. Bir süre sonrada mecburen kapatılıyor.

Osmanlı döneminin padişahları iktidar kavgası verirken bir yandan da sınıf kavgaları su yüzüne çıkmaya başladı. Bunun en açık örneği Yıldırım Beyazıt’ın oğulları Musa Çelebi ve Mehmet Çelebi arasında çıkan kavgada Alevi Bektaşiler Musa Çelebiyi desteklemişlerdir. Bunun üzerine Musa Çelebi Şeyh Bedrettin’i Kazaskerliğe getirir ve diğer Osmanlı ileri gelenleri ile ters düşmeye başlar. Ezilen yoksul köylüler ve küçük esnafa,haraç veren diğer esnaf gurubuna destek olan Şeyh Bedrettin aynı zamanda Alevi Bektaşi düşüncesini de savunur bir makamda oturmaktaydı.

Alevilerin sıkça kullandıkları “Yarin yanağından gayrı her şey ortak”düşüncesi bu mücadelede temel ilke edinilmiş ve eşitlik ilkeleri yaşatılmaya çalışılmıştır.
Alevi-Bektaşi destekli Yeniçeriler dürüst,çalışkan ve özveriliydiler.

Her fırsatta Biz Hacı Bektaş-ı Veli’nin köçeğiyiz derlerdi. Bağlılığı sonsuzdu.

Yönetimin dediklerini harfiyen uygulardılar. Düdeman-ı Bektaşiyan, Zümre-i Bektaşiyan,Ağayan-ı Bektaşiyan ve Güruh-i Bektaşiyan diye çağırılırdılar.

Yeniçerilerde rütbelilere Ocak Ağaları derlerdi.


Ocak Ağalarının rütbeleri şöyle sıralanmaktaydı.

Katip Ağa, Solakbaşı ağa, Yayabaşı ağa,

Kethüda ağa, Başçavuş ağa, Haseki ağa,

Turnacıbaşı ağa, Saksoncubaşı ağa, Zağarcıbaşı ağa,

Kul Kethüdası ağa,Sekbenbaşı Ağa, Yeniçeri ağası.


İşte bu yüzden Osmanlı paşaları zaman zaman Anadolu’da meydana gelen Kızılbaş veya benzeri ayaklanmalarda sürekli Yeniçerileri kullanmışlardır.

Bunu en bariz örneği Şah Kulu ayaklanmasında ve Şah Kulu taraftarlarının topluca katledilmesinde görülmektedir.

II.Mahmut, Yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra bütün Bektaşi dergahlarını ve tekkeleri yakıp yıktırmış. Buralarda bulunan Dervişleri sürgüne göndermiş hatta bazılarını da idam ettirmiş.

Hacı Bektaş-ı Veli Dergahına bile el atan II.Mahmut 1827 yılında Veliyüddin Efendi’yi Nakşibendi Tarikatı kurallarına göre dergahı yürütmek üzere görevlendiriyor.

Buda yetmiyormuş gibi Dergaha Postnişin olarak Nakşibendi Şeyhlerinden meşhur Mehmet Sait Efendiyi görevlendiriyor.

Hacıbektaş ilçesine yerleşen, Mehmet Sait Efendi kendisi için 1827 yılında yaptırttığı Hacı Bektaş-ı Veli Külliyesi içerisindeki Camii görenler bugün şu tepkiyi gösteriyorlar.

“Bakınız bütün ulularınızın ve büyüklerinizin bulunduğu dergahlarda mutlaka Camii vardır.

Demek ki yakın tarihe kadar sizin büyükleriniz Camiye gidiyor ve beş vakit namaz kılıyorlardı.” demektedirler. Bu gün Diyanet İşleri Başkanı da aynı şeyleri söylemektedir. Halbuki aynı dönemde Hacı Bektaş’ta olduğu gibi Hasan Dede’de, Abdal Musa’da, Karaca Ahmet’te,bir çok Alevi köylerinde aynı Camileri yaptırdılar ve Aleviliği asimile etmenin en kolay yolu olarak ta bu yolu seçtiler.

Aleviler birçok defa kıyıma uğradılar. Kanuni ve III.Murat döneminde gördükleri unutulmayacak kadar acı ve önemli idi.

Alevilerin rahatlıkla tanınması ve diğer halktan kolayca ayırt edilebilmeleri için kızgın demirlerle alınları yada yüzleri dağlandı. Buda yetmiyormuş gibi Girit ve Kıbrıs Adalarına sürgün edildiler.

Yavuz döneminde çok sayıda Aleviler katledildi. Bu rakamlar kırk bin olarak kayıtlara geçti ise de seksen bin ile yüzbin civarında Alevi katledildiği söylenmekte ve yazılmaktadır.

XVII. yüzyılda Aziz Mahmut Hüdayi,dönemin padişahı I. Ahmet’e bir rapor hazırlıyor ki Alevilerin Sünnileşmesi konusunda “Mutlaka her Alevi köyüne bir Sünni din adamı atanmalı ve çocuklara Sünni usullere göre bilim ve din eğitimi verilmeli.

Aleviler buna izin vermezler ise gereği yapılmalı(ortadan kaldırılmalı),Kızılbaş tekkeleri mutlaka kontrol altına alınmalı..”
Yeniçeriler tarihi iyice incelendiğinde Ocağın kurulması ile gelişmeler tamamen biri birine ters düşmektedir. Bunun altında yatan gerçek Alevilerin bağlılığıdır. Bu bağlılık öyle bir hal almış ki Osmanlı yönetimi ile ters düşen Aleviler karşılarında Yeniçerileri bulmuşlardır.

Kuyucu Murat (Paşa),üç piramit yapılmasını hem de Celalilerin kafalarından yapılmasını istemiş ve bunun için 20.000 Celalinin kafaları kopartılmış ve zalim Kuyucu Murat (Paşa)nın çadırı önünde üç piramit yapılmış.

Bunda yine Yeniçeriler kullanılmış. Şah Kulu ayaklanmasında Yeniçeriler yine sahnede.

Yeniçerilerin en güçlü dönemlerinde yeniçeriler için Kazım Baba şöyle demektedir.

Hacı Bektaş Pirimizdir yürütür cansız duvar

Orduya etti dualar himmetidir bişümar

Şanlıdır Yeniçeriler daima şöhret şiar

Pençeli bayrağı bir de Kara Kazan yadigar.


Yedi iklim dört cihette satveti ünvanı var

Başlarında hazreti sahip kıran pür şehriyat

Kahramanlıktır şiarı Ordumuz dehşet nisar

Cahid-i fillah olup Küffarı etmiş tarümar


Malik-i Milk-i Kırım fermanberi her bir diyar

Hakim-i Hind-ü Buhara deşt-i Kıpçak Kandehar

Mısr-u Sudan ile mağrib hem bilad-ı Zengibar

Kahr-ı hasm etmek Aliden bize kaldı yadigar

Dedi Arslanım Ali’sin ismin olsun bergüzar

Fatih-i Hayber Emir el Mü’minin Düldül şivar

“La feta illa Ali lâ seyfe illâ Zülfikar”
Bütün bu belge ve bilgilere rağmen ortada çok farklı bir gerçekle karşı karşıyayız.

Aleviler ve köylüler Osmanlının baskı ve zulmü karşısında Yeniçerilileri bulmuşlardır. Yeniçerililer Osmanlının sarayı koruyan askerleridir.

Yine Osmanlı döneminde Bektaşi Dergahlarının dağıldığı bölgelere bakıldığında Balkanlarda ve Balkanlara yakın bölgelerde olduğunu görüyoruz ve bu dergahlar Osmanlı tarafından yönetilmiş ve son derece çarpık bir tablo ortaya çıkartılıyor.

Yazar Mehmet Bayrak, Bektaşiliğin tamamen Osmanlı tarafından ortaya atıldığını ve bu konuda da Balım Sultan görevlendirilerek Alevilere karşı farklı bir yapı ortaya koymasıdır.


İMAM CAFERİ SADIK MEZHEBİ

Anadolu Alevileri İmam Caferi Sadık mezhebine bağlı olduklarını söylerler.

İmam Caferi Sadık(699-765) On iki İmamın altıncısıdır. Beşinci İmam Muhammed Bakır’ın oğludur. Bilgisinin derinliği ile Oniki İmamlar arasında önemli bir yeri vardır. İmam Caferi Sadık, inançlarını düzenli bir biçimde anlatması, görüşlerini belli kurallara bağlamasından dolayı Şia nın bir mezhep olarak kurucusu sayılır. Kelam ve hadis dallarında çok iyi bir eğitim görmüş,dedesi Zeynel Abidinin ve babası Muhammed Bakır’ın yetiştirdiği bilginlerinin başında gelir.

İbn-u Hallikan,Vefayetülayan adlı yapıtında İmam Caferi Sadık hakkında “İmamiye mezhebine göre, On iki imamdan birisidir. Ehlibeyit’in büyüklerinden olan İmam Caferi,doğru sözlülüğünden dolayı,es Sadık lakabını almıştır. Üstünlüğü anlatmaya gelmez. Büyük kimya alimi Cabir bin Hayan onun öğrencilerindendir.

Yazdığı bir vakalık kitapta Cafer es Sadık’ın beş yüz adedi bulan risalelerini toplamıştır.”

Hanefilik mezhebinin kurucusu İmam Ebu Hanife ve Maliki Mezhebinin kurucusu İmam Malik de İmam Cafer es Sadık’ın öğrencileridir.

Bazı araştırmacılar İmam Caferi Sadıktan sonra Şia (Ali taraftarları) kendi içlerinde bölünmeye başlamışlardır demektedirler.

Bölünmelerden sonraki siyasi düşünce ve yaşam biçimi farkı günümüze dek sürmüş ve bu gün de güncelliğini korumaktadır.

Şia ile Anadolu Aleviliği arasında fark incelenecek olursa :

Anadolu Aleviliği Taassuba karşı,

Demokrasiye ve İnsan haklarına özellikle kadın haklarına saygılı,

Laisizme bağlı,
Şia bunun tam tersi, Katı şeriatçı,

Kadını çarşaftan çıkartmayan hatta her şeyden uzak tutmaya çalışan bir düşünce ve uygulamaya sahiptir.


Caferi Mezhebi için beş ilke saptanmıştır.

1)Tevhit(Birliğe inanmak ) ; Tanrı yaratıcıdır, tektir, ortağı ve benzeri yoktur. Onun birliğine inanmak.


2) Adil ( Adaletli olmak ) ; Yarattıklarına asla zulüm etmeyen, eksik sıfatlarından arınmış,her konuda adil olan Tanrıya uymak. onu örnek alıp insanlara adaletle yaklaşmak.
3)Nübüvvet (Peygamberi tanımak ) ; Ulu tanrı, kullarına doğru yolu göstermek,onları her iki dünyada mutlu kılmak için yüz yirmidörtbin Peygamber göndermiştir.

Birincisi Adem,sonuncusu Hz. Muhammed bunları tanımak.

4) İmamet (İmamı Kabul etmek ) ; Hz.Muhammed son günlerinde inananlara Kur’an ile Ehlibeytini emanet olarak bıraktı. Bunlara sahip çıkılmasını isteyerek Ehlibeyt soyunu tüm inananlara İmam olarak gösterdi.Hz.Peygamberin gösterdiği imamı kabul etmek.

5) Mead (Ahirete inanmak ) ; Yüce tanrı,kıyamet gününde tüm ölüleri diriltip amellerinin (işledikleri kötülük ve iyiliklerin)karşılığını verecektir. Yani iyilik edenleri cennete,kötülük edenleri cehenneme gönderecektir.


Caferiliği kabul eden yada benimseyen insanların İran bölgesinde kalanlarına Şii denilmekte ve Şiayı Sünniliğe yakın bir uygulama ile yaşatmaktadırlar.

Halbuki İmam Cafer Sadık mezhebindeniz diyen Anadolu Alevilerinin inanç ve yaşamları bugün İran’da gördüğümüz Caferilerle hiçde bir bağları yoktur. Arada ciddi farklılıkları bulunmasına rağmen bu konuda ısrarcı olan Aleviler net bir görüntü vermekte zorlanmaktadırlar.


Alevilik; kuşaktan kuşağa Gelenek ve görenekleriyle aktarılmış bir kültür ve yaşama biçimidir.

Hakla hak olmak ve halka dönmek Aleviliğin temelini oluşturur.16.Yüzyıldan sonra daha da güçlenen bu düşüncenin önü kesilmek istenmiş ve bir çok olumsuz iddialar ortaya atılmış ama tutmamış. zaman zaman tutmuşsa bile bunun hiç bir önemi yoktur. Çünkü günümüzde dahi olumsuz sözler söylenmekte ama hiç bir anlam ifade etmemektedir.

*****


ALEVİLİK VE DEMOKRASİ
Anadolu Aleviliğinin temel felsefesini oluşturan İnsan-Tanrı-Doğa içiçeliğinin en güzel örneği Hallacı Mansurdur. Bilindiği gibi Alevi düşüncesinde Tanrı görünüm kazanmak ister ve fışkırır;Evren adeta görünüm kazanan tanrının aynasıdır. Bu tür bir anlayış Hallacı Mansurda mevcuttur ki ona;

Enel Hak” dedirtmiştir. Anadolu Aleviliğinin özgürlükçü olmasının nedenlerinden biride bireyin Tanrının bir parça olarak algılanmasıdır.

Tarih boyunca toplumlar sayısızca düşünce akımları yaratmışlardır. Akımların birçoğu bulunduğu topluluğa, zamana ve döneme özge kalmış,bir süre sonrada hiçbir şey bırakmadan yok olup gitmiştir. Bu tip akımlara rağmen doğduğu toplumda kalmayıp kendini yenileyerek günümüze dek bir şey kaybetmeyip canlılığını koruyarak varlığını sürdüren düşünce akımlarıda vardır. İşte en kalıcı olan ve bugünlere gelen akımların başında Alevilik vardır.

Günümüze dek gelen Alevilik akımının gerçek nedenlerini inceleyelim.(Ö. Uluçay)

-Alevilik,Bireyci değil,toplumcu ve paylaşımcılıktır.

-Çıkarcı değil,özverililiktir.

-Ayrılıkçı değil,bütünleştiriciliktir.

-Etnikçi ve bölgeci değil evrenselliktir.

-Muhafazakar değil,devrimci ve gelişmeciliktir.

-Uzlaşmacı ve güdümcü değil,bağımsızlıkcı ve özgürlükçü.

-Katı ve bağnaz değil,Hoşgörülü,insancıl ve insan sever.

-Katı kuralcı değil,akılcı.

-Şeriatçı değil,Laiktirler.

İşte bunlar Aleviliğin bir düşünce akımı ve toplumsal hareket olarak günümüze dek gelmesine ve canlılığını korumasına neden olmuşlardır.

Bütün bu özellikleri Alevilikte yaşadığımıza göre Alevi toplumu demokrattır. Alevilik-Bektaşilik demokrasi nin kendisi demektir.

Alevilik anlayışında devleti yönetme gibi ciddi talepler olmamıştır. Ama Şiilikte ve Sünnilikte Devlet yönetimini ele geçirmek,Dini ruhban sınıfı oluşturmak hevesi olmuştur. Alevilikte hak eden, o yere uygun görülen insanlar yapsınlar mantığı hakimdir.

Hak etmeyen ama zorla hak sahibi olmak isteyenlere karşı olmuşlardır. Bunun ilk örneği halifelik döneminde başlamıştır.

Bir kısım Aleviler tarafından kullanılan ve ne zamandan bu yana kullanıldığı kesin olarak bilinmeyen

La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar

Zülfikardan keskin kılıç,Ali’den üstün yiğit yoktur.

Sözünde feta sözcüğü kullanılmaktadır.

feta” kelimesi fütüvetten gelmektedir. Fütüvvet kemale erme mertebesidir. Erkeğin kişiliğini, kadının dişiliğini kaldırması yani beşeri hislerden uzak olması anlamını taşımaktadır.

Bu söz mecazi anlamda kullanılmaktadır.ve bunu onikiye bağlamaktadırlar.

Günümüzde bu oniki şartı şöyle sıralamaktayız.

1.Eline

2.Diline


3.Beline

4.Aşına


5.İşine

6.Eşine sahip olmak

7.Gönül alçaklığı (Küşadei dil)

8.Alın açıklığı (Küşadei pişani)

9.Sofra açıklığı (Küşadei hınça)

10.Ayıp örtücü (Ayıp pûş)

11.Sır tutucu (Hamüş)

12.Gazabı yutucu (Zahir nûş)



ANADOLU ALEVİLER ve YAŞADIKLARI YERLER
Anadolu Alevileri bulundukları ve yaşadıkları yörelere ve yaptıkları işlere göre adlandırılmışlardır.

Anadolu’da ve Doğu Balkanlarda yaşayan Alevilere

Alevi-Bektaşi yada Kızılbaş derler. Bazı yörelerde sadece Alevi diye tanırlar Anadolu Alevileri genelde Tahtacı, Yörük, Abdalan (Abdal), Çepni, Sıraç, Nalcı, Amuca, Avşar, Babagan, Türkmen.....gibi isimler verilirken Kürtçe konuşan Alevilerde, Koçgiri, Sinemili, Kumreşli, Şadilli, Şeyh Hasanlı,Derviş Cemalli,Kureşan, Dımili.... gibi kendi içlerinde ayrılmışlar ancak Anadolu Alevilerinin tamamı inançta bir, Semahta,Cemde ve yaşamın her boyutunda insan sevgisini ön plana çıkartan yaşam felsefesinde bir düşünürler.

2000’e Doğru dergisinin 13 Aralık 1987 tarihli,51 sayısında yayınladığı 113 sayfalık tek tek “çok gizli” damgası vurulmuş Aşiretler Raporu Doğu ve Güneydoğu bölgesinden 23 ili kapsamaktadır. Dergiye göre bu çok gizli rapor 1970’li yılların ilk yarısında yayınlanmış olabileceğini yazmaktadır. Bu rapor Kaynak Yayınları tarafından Şubat 1998 tarihinde Aşiretler Raporu adı altında kitap halinde yayınlandı. Bu raporda bazı aşiretlerin liderleri ve nüfusları yazılmaktadır ama bu raporun dışında yapılan bir ön çalışma ürünü olarak toparlayabildiğimiz bilgiler ise:



Karaballı (Karabali): Tunceli Hozat İlçesi Ağzunik, Avşeker,Karaca,Kozluca,Tavuk,Seğedik,Taşgirek,İn,Lolan Taneri, İbrahim Taneri,Ağvesi,Gizori,Ağveren,Sin, Ormanyolu, Bezaut,Karsel, Yenibaş Köyleri,

Çemişkezek ilçesi Koyunardı köyü.

Ovacık İlçesi Torunova köyü,

Pertek ilçesi Zeve köyü

Kayseri Sarız İlçesi İncemağara Köyü,

Yozgat Sorgun Karabalı köyü.Kocaeli,Çorlu,Hayrabolu, Çanakkale,Malatya, Manisa, Konya, Aydın, Samsun ve İstanbul’da yaşamaktadırlar. 1938 Dersim olaylarından sonra sürgüne gönderilen aşiret mensuplarının büyük bir kısmı Trakya ve Eğeye gönderilmişler ancak birçoklarının nerelerde kaldıkları tam bilinmemektedir.Hozat ilçesinin en büyük aşiretlerinden birisidir


Koçgiri ; Horasandan göç eden Koçgiri aşireti, Anadoluya geldiklerinde önce Tunceli (Dersim) bölgesine Dersim Nazimiye Kalman “büyükköy” yerleşmişler. Uzun süre bu bölgede kalan Koçgiri aşireti gelen diğer Türkmen boylarının da bu bölgeye gelmesinden ve başka nedenlerle Dersimi terk ederek Sivas Zara, Hafik, İmranlı ve Erzincan’ın batı bölgesini mekan edinirler.

Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat tarafından (628-1212)tasdik edilen secereye göre Merkez olarak Sivas Zara ilçesi Bolucan bölgesine yerleşen Koçgiriler beş kardeştir. İbrahim, Balo, Sefer, Salih, Cafer.(daha sonra, çocuklarına İbolar, Caferkanlar(Cefikan), Sarıkanlar, Seferiler, Balokanlar denilmiştir.)

Değişik yazan bir çok araştırmacılar veya derleyiciler daha farklı kaleme almaktadırlar. Aşiretler veya boylar olarak Salolar (Sarıoğulları), Balolar (Baloğulları), İbolar(İbrahim oğulları), Gerniler, Zerikanlar,Resullar, Peyruziler, Hormekli ler, hatta Şadililer ve Kurmeşliler de Koçgirinin bir alt kolu olarak göstermektedirler.

Hormekliler’den ayrılmışlardır. Valideleri Şeyh Hasanlıdır. O nedenle kendilerini Şeyh Hasanlı sayarlar. Koçgiri olayları döneminde bütün Koçgiri aşiretinin lideri İbolar’dan Mustafa Paşazade Haydar Bey ve kardeşi Alişan Bey dir.

Baba Mansur ocağına bağlıdırlar.

Koçgiri aşiretinden Hasan Karakaş’a göre; koç ile koyunların çiftleşmeden ayırdıkları dönemde koç çukuru-Hızır merana yerleşirler. Bu yerleşmeden dolayı Koçgiriler denilmiştir.(Ali Kaya,Can yayınları, Dersim Tarihi,s.177) Şükrü K.Seferoğlu,bir yapıtında: Koçgiri adlarına ilişkin açıklamasında Koçu-Kırlı =Kır/Boz renkte koçu olan ve “Koçu-Kirli” anlamında birleşik türden geldiğini,

Osmanlı Arşivlerinde “aşiret” olarak “Koçkiri(Koçkili),Koçkirli (Koçkirlü) olarak geçmektedir.

Sivas’ta Koçgiri olaylarından önce bölgeyi terk edenlerden sonra da çeşitli olaylar nedeniyle terk edenler olmuştur. Koçgiriler özellikle Kayseri’nin Sarız ilçesi Ördekli,Sancakağıl, Gümüşali, Altısöğüt köyleri ve Develi ilçesinin Çadıryeri,Alaylı, Derebaşı, Karapınar köyleri, Adana’nın Tufanbeyli ilçesi Hanyeri,Çiftlik, Emirgazi köyleri, Kahraman Maraş’ın Göksun ilçesi Kömürsuyu (Alıçlıbucak), Keklikoluk, Söğütovası, Hotaş, Ağboyun, Sırmalı.... köylerine yerleşmişler ve biribirlerinden kız alıp veren Koçgirililer iyice içiçe olmuşlardır.

Genellikle hayvancılık ve çiftçilik yapan bu topluluktan bir kısmı Çukurovaya gider tarım işçiliği yaparak geçimlerini temin ederlerdi. Erzincan Refahiye ilçesi Akarsu Bucağı Gemecik, Kandilköy, Gümüşakar bucağı Akbağ,Çıragediği, Çiçekali, Diyarlar, Güzle, Kalkancı,Koçkaya,Madendere,Resüller köyleri, Sivas İmranlı İlçesi ve yüzüç köyü, Günümüzde bölgenin en çok okuyan ve yüksek eğitime önem verenler olarak bilinen Koçgiriler örf ve ananelerine bağlılık oldukça fazladır.
Sinemilli ; Horasan’dan Anadolu’ya gelen Sinemilliler dört kardeş Haydar,Nadir,Aziz ve Kalender. Anadolu’ya gelişte Nadir (Nadar) Erzincan’a yerleşmiş. Diğer üç kardeş K. Maraş Elbistan bölgesine yerleşir ve güneye doğru yayılırlar. K. Maraş’ın bir ilçesi dışında bütün ilçelerinde Sinemilliler vardır. Elbistan Kantarma köyü merkez seçilmiş ve bu bölgede bugün yaşayan Sinemilliler Dört kardeşten biri olan Kalender’den geldiklerini iddia etmektedirler.

Elbistan ve Pazarcık ilçesinde büyük bir hakimiyet kuran Sinemilliler Ocakzade olduklarını bu Ocağa Buhara’dan Halep’e kadar geniş bir kesimin bağlı olduğunu söylerler.

Kantarmalı Tacım Dededeki soykütüğü ve Divriği’de bulunan Kara Pirbad soykütüğünde Ebu-l Vefa’nın torunlarından birinin adı Sinemil’dir.

K.Maraş Elbistan İlçesi Gücük, Hüyücek, Kantarma, Tepebaşı, Sünnetköy,Pazarcık ilçesi Abbasiye,Alibey uşağı, Başpınar, Bayırlı, Bozlar, Bölükçam,Bölükdamlar, Çamlıca, Çınarlı, Doğanlı, Damlataş, İğdeli, İncirli, Küçüküngüt, Köprüağzı, Maksutuşağı, Memişkahya,Söğütlü,Soku,Yolboyu,Zeynepuşağı,

Erzincan,Sivas(Çetinkaya),Gürün,Erzurum,Elazığ,Malatya(Akcadağ, Doğanşehir),Kayseri(Sarız,Pınarbaşı) Sinemilliler bulunmaktadırlar.
Kumreşli(Kırmeşli ; Komreşli olarakta kabul edilen Kumreşliler Erzincan bölgesinde yaşarlarken çok az sayıda bazı aileler göç ederek dağılmışlardır. Kangal İlçesi Abdaloğlu, Bayındır, Çağlıcaören, Çavdar,Dağönü, Dadalı, Dereköy, Elalibey köyü, Kavak,Mescit köyü, Bunlardan sadece bir köy Kayseri Sarız ilçesi Darıdere köyü. Adana Tufanbeyli Ağdere mezrası dışında bazı bölgelerde de bir kaç aileden oluşan köyler vardır.
Şadilli ; Zazaca ve Kürtçe konuşan Şadilliler Mazgirt İlçesine bağlı Akkavak,Aydınlık, Çatköy, Beşoluk,Gelinpınar, Güneş dere, Güneyharman, Kızılkale, Kepektaşı,Obrukbaşı, Örsköy, Özdek, Yazeli köyleri, Karakoçan İlçesi Akarbaşı, Çayırgülü, Okçular, Çamardı, Akçiçek, Kızılca ve Yeniköy,

Erzincan İli Tercan İlçesi Armutluk, Gökdere, Sarıkaya, Refahiye ilçesi Ardıçlık,Güventepe, Kabüller, Gümüşakar köyleri,Çatalçam Bucağı,Armutlu, Baştosun, Kızıliniş, Söğütlü köyleri ile Adana Tufanbeyli ilçesi Akçalı, Belbaşı, Katarası, Fatmakuyu köyleri,

Erzurum Çat ilçesi Mollaömer,Saltaş,Söbeçayır Köyleri, Tekman İlçesi Körsu,Şakşak,Şeyhkomu,Aşkale İlçesi Gümüşseren, Sarıbaba köyleri ile K.Maraş Göksun ilçesinin Altınoba, Sırapınar, Göğnük, Afşin İlçesi Ağcaşar, Gözpınarı, Kötüre köylerine yerleşmişler. Erzincan, Elazığ, Sivas Kangal İlçesi Armağan,Eymir,Güneypınar, Hatunçayırı, Kumarlı,İtkıran, Mısırören,Yeniköy,Temirinköyü vardır.
Tahtacılar ;Torosların eteklerinden;Gaziantep ten başlayarak Adana,Mersin,Konya, Antalya, Isparta,Burdur, Muğla,Aydın, İzmir, Afyon, Denizli,Balıkesir ... yöresinde yaşayan Ormanda çalışıp geçimlerini ormandan temin edenlerdir.

El hızarları ile çok güzel tahtalar çektikleri için tahtacılara bazı bölgelerde Ağaç eri de derler. Tahtacılar göçebe hayatı yaşamaktaydılar ve Kara keçe evlerde yaşarlardı. Tahtacılar,23 Ağustos ila 11 Eylül tarihleri arasında Sarı kız’ı ziyaret ederek nasip alırlar. Tahtacılar için son derece önem taşıyan Sarı Kız ziyareti bir nevi ibadettir. Sarı Kız da yapılan Ceme Cem-i ekber denir.

Sarı kız ziyareti bir tören niteliğinde ve mümkün olduğu kadar Dede eşliğinde gerçekleştirilir. Narlıdere dedeleri bu konuda kendilerini görevli hissederler ve bu törenler sırasında ziyaretten evveli Ocak oğulları (dedeler) bir araya gelerek gelen taliplerin başlarını okurlar. (Baş okuma Tahtacı Alevilerinde ayrı gelenektir.)

Saza ve söze önem veren Tahtacılar, ormanda ağaçlarından geçimlerini sağlamalarında kadın erkek ayrımı yapmadan çalışırlar ve temiz havada orman içerisinde ve yüksek tepelerde ormanla birlikte hayvancılıkta ayrı bir önem taşımaktadır. Deyişlerinde Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’le birlikte Sarı Kızı da birlikte anarlar. Tahtacılara göre Ali evrenin gerçek yaratıcısı,Hz. Ali’nin Fatıma’dan Hasan Ve Hüseyin’den başka bir kızı daha vardır,oda Sarı Kız dır.

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali,

Sen yarattın yeri göğü ezeli,

Dünyalar görmemiş böyle güzeli,

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.


Fatıma nûrundan Kâbe’ye düşen,

Mevla nefesinden süzülüp geçen,

Sarıkız elinden doldurup içen,

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.

Eşiğin yanında yan yatar sultan,

Sarıkız divanında kurulan aslan,

Sırr-ı esrarını bilendir selman,

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.


Malımı canımı helal aldın mı ?

Arzımı,kanımı helal aldın mı ?

Sarı Sultanımı helal aldın mı ?

Hey kurbanın olam Zülfikar Ali.




Yörükler,Gaziantep,K.Maraş,Hatay üçgeni ile Afyon, Emirdağ, Bilecik ve Bozöyük, Yozgat ve Tarsus’un bir kesimine yerleşmişler. Geçimlerini hayvancılıkla temin ederler. Kışı sıcak bölgede geçiren Yörükler yazları yaylalara çıkar soğuk su başlarında güzel bir hayat yaşarlar. Develerle seyahat eden Yörük aileler kervanın önünde yürüyen kervancı başını genç ve güzel kızlardan seçerlerdi. Gerçi temiz hava bol gıda almış Yörük kızları genelde güzeldirler.

Günümüzde Yörükler halen yaylalara gidip gelmektedirler ancak develerle değil,araçlarla gidip gelmektedirler. Birçok Yörük ailesi yerleşik düzene geçmiş ve ticarete başlamışlardır.


Yüklə 1,05 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin