667 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile bir takım Ünvanların men ve ilgasına dair yasa Madde.1-
… Alelumum tarikatlerle şeyhlik,dervişlik,mütirlik,Dedelik, seyitlik,çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik,halifelik, falcılık, büyücülük,üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimali ile bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur… yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır.
Aleviler ibadetlerini Dede yada Baba öncülüğünde yaparlar.Mevcut yasaya göre Dedelik, Babalık suç olunca onların öncülüğünde cem yapmak daha ağır suç olmalı. Görüldüğü gibi mevcut yasalar Dedelerle yani Alevi inanç önderleri ile falcıları,üfürükçüleri,büyücüleri de bir görmektedir.
Sıkıntıları bir türlü bitmeyen ve her geçen gün daha da zorlanan Aleviler bir arayış içerisine girerler. Çok partili döneme geçildiğinde Demokrat Parti “Yeter artık söz Milletin” deyince birçok Alevi bu defa da bu partiye yönelmeye başlar ama kısa süre sonra özüyle sözünün bir olmadığını gördükleri bu partiden de uzaklaştılar.
Artık sığınacakları yer bulmakta zorlanan bu inanç mensubu topluluk kendi ülkesinde kendisini Sol yada Solcu sayan parti yada siyasilere yaslanmaya başladılar.
İkibin yılı aşan ezilmişlik,hak arama mücadelesi,sürülmeler, sürülmeler devam ederken hiç de hazırlıklı olmadıkları bir dönemde kendilerini şehirlerde buldular.
Kent kültürü ile kendi inanç ve kültürleri arasında bocalarken okullarda verilen Din eğitimleri tamamen kendilerinden uzak,babalarından,dedelerinden,pirlerinden duymadıkları bir din eğitimi ile karşılaşınca işler iyice sarpa sardı.
Hangisinin doğru olduğuna karar vermekte zorlanmaya başladılar.
Alevi dedeleri eğitim anlamında artık taliplerinin gerisinde kalmışlardı. Birçok Alevi dedesi farklı yöntemlerle kendilerini kabul ettirmeye yada Dedelik geleneğini sürdürmeye çalışsalar da çok fazla başarılı olamadılar.
Alevilerin inançlarını gizlemelerinin çeşitli nedenleri vardır.
Bunların başında Alevi inancının diğer inançlardan çok farklı olmasıdır. Aleviler göksel bir tanrıya inanmadıkları için ondan haber getiren peygambere de inanmazlar. Bu yüzden de Alevilikte Peygamber ve Kutsal kitap anlayışı yoktur.
Alevilerin illada bir kitabı olacaksa,Alevilerin kitabı,yolu, erkanı; kendi inanç önderleridir.
Yani Pirleridir,Mürşitleridir,Dervişlerdir.
Pirlerin,Mürşitlerin oluşturduğu yoldur. Günün şartlarına göre kendisini yenileyen Aleviliğe son şeklini verip Anadolu Aleviliği yapan Hacı Bektaş Velidir.
Kitap ve Peygamber anlayışı olmayan Alevilikte dolayısıyla Cennet ve Cehennem anlayışı da yoktur. Bunun en açık örneği Kırklar ceminde vardır. Kırklar cemine girmek isteyen Muhammed Peygamber kapıyı çaldığında içeriden sorulan kimsin sorusuna Peygamberim dediğinde “Bizim aramızda Peygambere yer yok” diyen inanç mensuplarının Kitaba ve Peygambere bakışı çok açıktır.
Elbette bu inanç ve anlayış İslamiyete de Hıristiyanlığa da uymayınca onlar için hiç de kabul edilmeyecek bir anlayış yada inanç kendi içlerinde barındırılmamalı.
Tamamen insan sevgisine,hoşgörüye dayalı,incelikleri olan ve haksızlığın karşısında İmam Hüseyin gibi Pir Sultan Abdal gibi duranlar. İnançları için asılan,sonra da yakılan Hallacı Mansur gibi,derisi yüzülen seyit Nesimi gibi insanları içerisinde barındıran bu anlayışın önünün kesilmesi gerektiğine inanan diğer İnançlar Devlet dini olunca yapılacak en kolay yol Aleviliği yok etmek olacaktır.
Onlarda bu yolu esas almışlar ve Alevilerin ibadetlerini yasaklamışlardır.
Ama Aleviler son derece önemsedikleri bu inançlarını dolayısıyla Cem ibadetlerini gözcüler, bekçiler nezaretinde gizli gizli sürdürmeye devam ettirmişler. Tıpkı günümüzde yapılan gerçek Cemler gibi.
Bu yüzden de Aleviler ibadetlerini gizli gizli yapmaktadırlar, iftiralardan karalamalardan da kurtulamamaktadırlar.
ALEVİLİKTE SEMAH
Sema sözcüğü Gök anlamına gelmektedir.Arapçadaki karşılığı” Yüksek”yükselmek anlamına gelen “Sümüv”den gelir. Buradan hareketle Semah göklere yükselmek,Tanrı ile bütünleşmek anlamına gelmektedir.
Semah Anadolu Alevilerine has ibadet biçiminin bir parçasıdır. Bunu günümüzdeki Sünni İslamlıkla bağdaştırmak mümkün değildir.
Aleviler Semahın Kırklar Semahı olduğunu iddia ederler, kaynaklar kırkların içerisinde kadının olduğunu söylemektedir. Sözü edilen kadın Hz.Fatimedir. Başka kadınlarında olduğu cemlerde oniki hizmet sahiplerinden süpürgecinin gulbangında “Üç bacıydık Gurufu Naci idik kırklar ceminde süpürgeciydik” diye okumaktadır. Demek ki kırklar meclisinde kadın-erkek birliktelerdi.
Bazı kaynaklar kırkların içerisinde on yedi kadının olduğunu söylerlerken,bazılarıda yirmi üç kadının olduğu iddiasındadırlar. Her hangisi olursa olsun burada bir gerçek ortaya çıkmaktadır. oda Anadolu Alevilerinin inanç ve ibadetlerinin temelini oluşturan Cem ve Semahlarda Kadın-Erker eşitliğinin olması yada işbirliği halinde olmaları.
Buradan hareketle Anadolu Aleviliğinde Kadın-Erkek eşit şekilde semah dönerler. Diğer taraftan Sünni İslam’da olay oldukça farklı.Sunni İslam her zaman kadını erkekten ayrı tutmuş,hiç bir yerde yan yana getirmemiştir. İbadette de böyle olmuştur.
Namazda dahi erkekle kadın yan yana namaz kılamazlar. Camide dahi yerleri ayrıdır.
Mevlevilikte Semah vardır ama Mevlevi semahında kadın yoktur.
Şii Alevilerinde de kadın yoktur. Çalgı yoktur. Mevlevi semahında çalgı var ama kadın yoktur. benzerliği çalgının olmasıdır.
Şamanizm de var olan Kadın - Erkek içiçeliğinde yine bir fark vardır.
Şamanlarda Kara Kamlı şamanlar,
Ak kamlı şamanlar vardır.
Giyim kuşam farkı olan Kamlılarda Törenlerde mavi renk giyen mistik bir karekter taşıyan Karakamlı Şamanlara karşı,Sade ve gösterişsiz beyaz renk giyen Şamanlara Akkamlı şamanlar deniyor.
Kadınlar temiz sayılmadıklarından ( Adet gördükleri için) sadece Kara şaman olabilmektedirler ve Kara şamanlar gök ruhları adına düzenlenen törenlere hiçbir zaman katılamazlar.
Bundanda anlaşılıyor ki Şamanlarda da tam olarak kadın erkek eşitliği yoktur.
Yunanistan da Kutsal Dağ (Agios Oros ) Hıristiyan Ortodoksluğunun en önemli merkezidir.
Bu kutsal dağa Kadınlar giremiyor hem de günümüzde bu yaşanmaktadır. Gelişmiş toplumların önünde kabul edilen ve insan haklarının en hararetli savunuculuğunu yapan Hıristiyan toplumu dahi Kadın - Erkek eşitliği konusunda Alevilerin çok gerisinde kalmışlardır denirse haksızlık etmiş olmayız.
Kudüs’te İbranilerce kutsal sayılan Ağlama duvarında kadın ve erkekler birlikte dua ederler ama Ağlama duvarının yanındaki Sinagoga kadınlar giremezler ve sadece erkekler girer ve dua ederler,halbuki Sinagogun içerisinde de dışarıdakinden farklı bir ibadet yapmıyorlar ama onların inanç ve kültürleri böyle emrediyor.
Yine diğer toplumlara bakıldığında Alevilerde olduğu gibi böyle bir uygulamaya rastlamak mümkün değil. Sadece Anadolu’da yaşayan ve Anadolu Aleviliğinden uzaklaşan veya asimile olan Yörükler,Avşarlar ve Çepniler ..gibi bazı Asya kökenli Türk toplumlarında semaha yakın halay ve horanlar vardır.
Saydığım bu toplumda halaylarda Kadın-Erkek el ele tutuşarak Çalgılı müzik eşliğinde oynarlar ama bunu hiçbir inanç ve uygulamaları ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Başkurt Türklerinde her yıl Mayıs ayında sadece kadınların katıldığı bir tören düzenlenirdi,bunlara en küçük erkek çocuklar dahi alınmazdı. (A.İnan,Şamanizm.S.97)
Hun’lar da benzeri uygulama vardır. ama hiçbiri Anadolu Aleviliğindeki semaha benzemez. Çünkü Anadolu Alevilerinin semahında ilahilik var. Bundanda anlaşılıyor ki Semah,Anadolu Alevilerine has ibadetin bir parçasıdır. İsmet Zeki Eyuboğlu nun dediği gibi.
Kadın-Erkek-Ezgi-Çalgı-Oyun beşlisinden kurulu, kutsal bir töreni Alevilerin dışında hiç bir toplumda bulamazsınız. Gelişmiş ülkelerdeki kadınlı erkekli danslı ve diskolardaki özellikle gençlerin kadınlı erkekli eğlenmelerinin hiçbir şekilde inançsal yönü olmadığından mukayese dahi edilemez.
Sunini İslamiyet’in içerisinde müziğin çalgının ve ezginin yeri yoktur. Hatta Kuran okunurken ezgi müziğine yakın bir şekilde okumak dahi suç sayılmaktadır.
Günümüzde bazı tabuların yıkılmaya başladığını, Sünni İlamda sanki reformlar yaşandığını görmekteyiz. Günümüzde hemen her yerde okunan mevlitlere kadar giren Yunus Emre’nin şiirleri belli bir müzik türünde okunmaya kalkışıldığında öldürülmeleri gerektiği konusunda Şeyhülislam Ebussuud Efendinin fetvaları mevcuttur. ama olmadı ve tutmadı fetvalar ve o günden bu güne kadar çok şeyler değişti.
Anadolu Aleviliğinde semah toplum kurallarının da önünde , inançta da farklı bir uygulama ile sazla, sözle, figürle bir bütünlük arzediyor. Semahda kadın erkek sayısında bir sınırlama yoktur. Mekanın uygunluğuna göre sayı çoğalıp azalabilir. Semah dönmek evrensel dönüşü hatta Dünyanın dönüşünü, insanın evrenle birleşmesini ifade eder.
Bazı semahlarda kadın yerinde döner,erkekte kadını korur.
Kadın dünyanın döndüğünü bu dönüşün her tarafının aydınlık içerisinde olması gerektiğini, erkeğinse kadına değil evrene sahiplik ettiğini simgeler. Dünyayı kucaklıyor.
Semahlar bölgelere göre değişir,her bölgede müziği özüne ve etkileyiş biçimine göre semah yapılır, Alevilerde bazı hayvanlara daha ayrıcalıklı bakılır. Bunlar Turna,güvercin, ceylan, Arslan, örümcek.. gibi.
Turnalar semahında turna kuşunda Hz,Alinin sesinin olduğu söylenir ve ayrı bir figür verilir,Kırat semahında darda kalanların imdadına yetişen Hızırın atının revanda yürüyüşünü gösterir. Örümcek Hira mağarasını örerek Hz.Muhammedi koruması.
Semah dönülürken el ve ayak hareketleri bazı mesajlar verir ki bunda en önemlisi sol el içi yukarı iken sağ elin içi yere dönük olur; buda “haktan aldığını halka vermek”demektir. Dünya nimetleri tüm insanlar içinse bunu en güzel şekliyle değerlendirelim hakça paylaşmaya hazırım demektir. Bazı bölgelerde Sağ el yukarıda ,sol el göğüste. Haktan alıp kalbe verir. Bunda hakkı ve haklılığı kabul etmektedir.
Semahçıların Piri Hz.Fatıma ve Abuzeri Gaffari.
Semahlar bölgelere göre oldukça değişkendir. Şeklen farklı,figür farkı var ama içerik olarak kesinlikle biri birinden farkı yoktur.
1-Ali Nur Semahı, 2- Turnalar Semahı,
-
Hacı Bektaş Semahı, 4-Kırklar Semahı,
5-Erzincan Semahı, 6-Hubuyar (Hubujar)Semahı,
7-Kırat Semahı, 8-Çapraz Semahı,
9-Çorlu Semahı, 10-Tahtacı Semahı (Fethiye),
11-Muhammed Ali Semahı, 12-Nevruz Semahı,
13-Miraçlama Semahı, 14-Çark Semahı,
15-Gönüller Semahı, 16-Hızır Semahı,
17-Bengi Semahı, 18-Yatır Semahı,
19-Alaçam Semahı, 20-Demgeldi Semahı,
-
Ladik Semahı, 22-Şiran Semahı, 23- Çoban Semahı,
Semahlar bölgelere göre değişir,hatta Dedelere göre bile değişik yorumlanır. Tunceli’li Kureyşan kolundan Hasan Müldür Dede semahla ilgili yorumunda şöyle bahsediyor.
Alevi inancında,Cemde On iki hizmetten biri olan semah,ilahi bir aşkla Hakk’a yürüyüştür. Cemlerin son kısmında Mihraçname, deyiş ve düvazimam okunduğu zaman üçüncü secdeden önce semazenler (pervaneciler) semaha kalkar ve görevlerini saz (bağlama) ve söz (mihraçlama-deyiş-düvazımam)eşliğinde ifa ederler.
Semahın tarihçesi ise.Hz. Muhammed’in mihraca yükselişi sırasında yolunun Kırklara uğraması ile Kırklarla birlikte cem olup, Hakk’a yürümesi ile başlamıştır. Ve bizlere miras bırakmıştır. Semah yürüyenlerin sayısı 3.5.7.12.14.17. ve 40 olabilir. Bu sayıların Alevilikte yeri ise şudur.
3 üçleri(Allah,Muhammed,Ya Ali) , 5 beşleri,7 yedileri, 12 Oniki imamları, 14 Ondört masumupaki, 17 onyedi kemerbestleri, 40 Kırklar meclisinde Hz. Peygamberle birlikte semah yürüyenleri temsil eder.
Semah yürüyenlerin ibadetini yerine getirecek olgunlukta olması gerekir. Semazenler arasında yaşlı,genç ayrımı yapılmaz,kırklar semahında isteyen herkes bu semaha kalkar. Çünkü,Hz. Peygamberin semah yürüyüşüne o meclisteki herkes katılmıştır.
Semah yürüyüşü dört aşamada gerçekleşir.
-
Çağırma,
-
Karşılıklı,Cemal cemale durma
-
Ağırlama,
-
Yürüyüş ve hızlanma.
Çağırma : Dedenin komutu ile saz-söz eşliğinde semazenleri çağırması ile semazenler meydana gelir. Çağrı şöyledir.
Pervaneciler gelsin
Hakk için çağrılıp çağırsın
Mümin Müslüm yerin bulsun
Semahçılara haber olsun.
Karşılıklı,Cemal Cemale durma : Böylece semazenler meydana gelir. El bağlayıp,cemal camale dönüp omuzdan öperek biribirlerine niyaz olurlar. Bu niyazın anlamı,semazenlerin biri birlerinden razı olduğunu rızalık vererek göstermesidir.
Daha sonra her semazen ellerini göbek üstünde sağ el üstte bağlar. Bayanlar aynı işlemi göğüs üstünde yapar. Ayrıca bu sırada semazenlerin baş ve belleri bağlanır.
Bu bağ;eline diline,beline sahip olma anlamına gelen kemerbesttir.
Ağırlama ; Semazenlerin ruhsal ve figürsel olarak kendilerini semaha hazırlama evresidir. Bu aşamada eller omuz hizasında kaldırılmıştır. Eller üç defa ileriye doğru hareket ettirilir. Bu esnada ayak da aynı şekilde hareketlendirilir. Bu hareketler,yerinde sabit sayma ile yapılır. Önce sağ el ve ayak,sonra da sol el ve ayakla bu aşama gerçekleştirilir.
Yürüyüş ve Hızlanma : Zakirin söz ve saz ritmini yeni bir deyişe geçerek değiştirmesi ile yürüyüş ve hızlanmaya geçilir. Ceme katılanlar daha coşkulu şekilde ibadeti yürütürler.
Semahtaki Figürlere bir örnekleme yapalım.
Kerbela Semahı : Ağırlama bölümünde semazenlerin sorumlusu olan baştaki semazenin “Hû!” komutu ile semahzenler yerinde durarak önce sağ el ve ayak,sonra sol el ve ayak aynı anda hareket ettirilir.
I. Figür : Sağ el,göz hizasına kadar sağ yandan kaldırılır. Göz ile, bu el avuç içine bakışın anlamı şudur; “Aynayı tuttum yüzüme Muhammed göründü gözüme.” Bu esnada sol el hala göbek-göğüs üstündedir.
-
Figür: Aynı hareketler sol el ve ayakla tekrarlanır. Sol avuç içine
bakışın anlamı ise: “Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme.”
-
Figür: Sol el indirilmeden sağ elde kaldırılır. İki el,baş seviyesine kadar avuç içleri kendine dönük olarak ancak yukarı doğru açık olacak şekilde biraz eğimli halde tutulur. Anlamı: “Ya Rabbim! sen yücesin.” Burada Allah’ın yüceliği ortaya konur.
-
Figür: Her iki el (kadın da,erkek de) göğüste birleştirir. anlamı: “Allah’ım senin sevgin her zaman kalbimde.”
-
Figür : Semah yürüyüşü tamamlandıktan sonra, semazenler, hizmet dualarını almak için,semazen sayısı az ise yanyana saf olarak; semazen sayısı fazla ise ağzı açık yarım ayın açık ağzı dedeye doğru olacak şekilde saf tutulur. Dedenin “Allah Allah!” diyerek duaya başlaması ile,semazenler sağ ayak baş parmağını sol ayak baş parmağı üzerine gelecek şekilde; sağ el göğüste sol el soldaki semazenin omuzuna değecek şekilde uzatılır. Belden hafif öne bükülerek dara dururlar.
Dede,şu duayı okur;
“Allah,Allah! Allah,Allah! Semahlar saf ola,günahlar af ola, eğildiğiniz hayırlı gele,hayırlı kapılar açıla, muradınız hasıl ola,dileğiniz kabul ola,dildeki dileklerinizi,gönüldeki muratlarınızı Hak-Muhammed-Ali vere. Gerçeğe Hû; mümine Ya Ali...”
Böylece duasını alan semazenler yer uygun ise yere,değil ise eline niyaz olarak dedenin “Herkes yerine sakin olsun.” izni ile yerine otururlar.
Semah Figürleri ile ilgili Açıklamalar ;
-
Figürde Muhammed(zahir) ile birliktelik,
-
Figürde Ali (batın) ile birlikte.
-
ve IV.Figürlerde Muhammed-Ali birlikteliği ile Hakk’a ulaşma ve Hakk’la bütünleşme (insanın Tanrı ile birlikteliği) yaşanmakta ve temsil edilmektedir.
-
Figür: Sağ ayak başparmağını,sol ayak başparmağı üzerine koymaya “Darı Hüseyin”denir. Bu ismin verilerek uygulanmasının sebebi ise,Hz. Peygamberin su istemesi ile acele eden Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den, Hz. Hüseyin su getirirken ayağını eşiğe çarparak kanamasına sebep olmuştur.
Suyu önce getiren Hz. Hüseyin,dedesi Hz.Peygamberin kanayan ayağını görüp üzülmesin diye,sağ ayağının baş parmağını sol ayak baş parmağı üzerine koyarak,suyu dedesine sunmuştur. İşte bu sebeple,bu duruşa Dar-ı Hüseyin” denir.
Hafif öne eğilerek dara durmaya “Dar-ı Fatıma”denir. Bu ise yukarıdaki olayın ardından o mekana gelen Hz. Fatıma’nın Hz.Hüseyin’in bu şekilde
Hz. Peygamberin önünde dara durduğunun görmesiyle, Hz. Hüseyine uyarak gelip oğlunun yanında ve Peygamberin karşısında hafif öne eğilerek dara durmasıyla görülmüş ve günümüze kadar uygulanmıştır.
Bu semah görevini yürütenlerde hizmet dualarını almak için;Hz. Hüseyin ve Hz. Fatıma’nın hizmetleri sırasındaki “dar”duruşlarını birleştirerek,iki darıda icra ederler.
Semazenlerin sol ellerini biribirlerinin omuzları üzerine koymaları,adeta bir vücut olmaları, “Vahdet-i Vücut”birlikteliği ve “Enel Hak”gerçeğine ulaşma yolu ile “Kırklar Meclisindeki” “Kırkın birliğini” sembolize ederek, her an anmayı gösterir.
Böylece yaratanla yaratılan arasında bir bağ kurularak semah yürüyüşüne devam edilir. Bu yürüyüş,evrenin bir merkez kutup etrafındaki dönüşünü simgeler.
Bu figürlerin hep birden yapılması ise, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz” anlamını ifade eder. ve böylece de, “Vahdet-i Vucut”dediğimiz olguyu ortaya koyar...
Hasan Müldür dedenin açıkladığı Semah ve içeriği her dede tarafından farklı anlatılsa da özü aynı olup tüm Aleviler tarafından benimsenen bir görüştür.
CEMEVİ
Aleviliğin,Kültürel ve inançsal alanda en önemli kurumu Cem’dir. Cemin önemi ve özellikleri bir sonraki bölümde açıklanacaktır ancak her işin yapıldığı bir yer var ise ki vardır,Cem yapabilmek içinde bir yere ihtiyaç vardır. İşte Cem yapılacak yere çok değişik isimler verilmektedir.
Bazı yerlerde Kırklar Odası, Kırklar meydanı, Mihmanevi,Cem Odası...gibi isimler verilirken gelişen Türkçe terimler içerisinde bu isimler değişerek özellikle son dönemlerde özellikle 1950 yıllarından sonra Şehir Aleviliği hakimiyeti ortaya çıkınca isim kendiliğinden değişti ve son dönemler de Cem evi olarak veya Kültür evi olarak açılmaya başlandı.
Cem evleri geçmişte bu isim altında yada bu amaçla kullanılmak üzere yapılmamıştı ve yoktu. Yoktu çünkü Özellikle Osmanlı döneminde Alevilerin toplanmaları, ibadet etmeleri (Cem yapmaları) zaten olanaksızdı. Bu yüzden Cemler genellikle köylerde belli odalarda yapılırdı. Bu odalar çok amaçlı kullanılmaktaydı.
Cemevi sözcüğü sonyıllarda kullanılmaya başlanmıştır ama aynı anlam ifade eden sözcükler kullanılmakta idi.
Yine Cemevi sözcüğü,Kürt Alevilerde eskiden de kullanılırdı. Farsçadan Kürtçe ye yerleşmiş bu kelime
bir araya gelme,toplanma anlamına gelir.
Kürtçe “Cemi malan (cemevi),Cem hev,Cemi-mal” şeklinde kullanılırdı. Bu mekanlar kesin bir yer için söylenmiyordu. Köylerde Cemin yapılacağı yer,Cemi yürüten Dedenin o gün kaldığı ev olabiliyordu veya Köyde geniş olan bir oda veya havlu olabiliyordu.
İşte Cemin yapıldığı bu yere Kürtçe Cemin yapıldığı ev anlamında Cemevi diyerek söylenen bu söz. 1950 den sonra Şehirde yaşayan Alevilerin çoğalmasıyla iyice yerleşti.
Bu konuda görüş almak üzere Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Başkanlığına yazı yazarak konu ile ilgili bilgi istediğimizde ; 08.10.1999 tarihli Başkan Prof.Dr. Alemdar Yalçın imzalı yazıda ;
“ ...Cem konusunda dini,sosyolojik ve Kültürel yorumlar bulunmaktadır. Dini yorumlara göre Cem,İslamiyetin yayılmaya başladığı yıllarda olmuştur. İlkinde otuz dokuz kişidirler ve kırkıncı üye ise Hz. Muhammed olmuştur. Sosyolojik yorumlara göre,bütün Arap dünyasında Anadoluda yapılan Cem erkanına benzer erkan bulunmaktadır....
....Cemevi tanımı 1990’lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Cem ve Ayin-i Cem,kültürümüzde bin yıllık geleneği olan,toplantı disiplini,toplantı periodları son derece açık ve tartışma götürmez toplantılardır. Bu toplantıların yapıldığı yer bazı köylerde dedenin sofası,köy odası; bazı köylerde ise Meydan odası, Meydan sofası, veya Kırklar Meydanı adı verilen mekanlardır...”
Cem yapılmadan evvel evin bir bölümü olarak kulanılır ama Cem yapılması gerektiği vakit görevliler Gelenekler ve Cem törenleri esasları dahilinde odayı Cem evi olarak düzenlerler. Cem bittikten sonra yine evin bir odası olarak kullanılırdı.
Tamamen Cem evi olarak yapılmış yapılar olsaydı, Osmanlının riyakar Fetvacıları,yobaz ve gerici Kadı’ları kim bilir Aleviler için orada neler yapıyorlar demezlerdi.
Aleviler bu tip korkulardan dolayı böyle bir yapı için hiç girişimlerde dahi bulunmamışlar.
Cem evleri çok amaçlı kullanılmıştır,çünkü Cem çok amaçlıdır.
Sadece dini ibadet olarak değerlendirilmemeli,
(Dr. Ömer Uluçay,Alevilikte Toplu İbadet adlı yapıtında s.41.
Cem evini bakınız nasıl tanımlamaktadır.
Cem,kapalı mekânda yapılır. Cem’in yapıldığı odaya, Cem odası ve bunun dahil olduğu oturma birimine de Cem evi denir.
Cem odası,cemaate uygun büyüklükte olmalıdır.
Cem odası(Cem evi);
İbadetin yapıldığı bir yer olarak ibadethanedir. (Eskiden Sünni köylerinde Camii yokken belli odalar aynı şekilde ibadethane olarak kullanılırdı.)
Sorgu-sual ve karar yeri olarak bir mahkemedir.
Semah yeri olarak kırklar mekanı,
İkrar yeri olarak er meydanıdır.
Kardeşliğin kabul ve onay yeri olarak birlik odası, Dileklerin bildirim yeri olarak niyaz makamıdır.
Teslimiyetin,sevginin yeri olarak can pazarı,zulme isyan matem yeri olarak Kerbela çölü,icazet yeri olarak nasip yeridir. Ortak Kararların alınma yeri olarak meclis odası,
İnsanlığın,Hakkın konuşulduğu yer olarak muhabbet odası, yol erkanınca kutsalları giyindirme yeri olarak tören odasıdır.
Töresel her türlü eğitimin yapıldığı yer olarak eğitim odası.
Dargınların,küskünlerin helallaştığı yer olarak af odası dır.
Aklanan suçların,günahların süpürüldüğü yer olarak temizlik odası,
Dertlerin dile getirildiği dert dinleme odası,
Katılanlar istekleriyle katıldıkları için rıza odası.
Görülen ve işitilenlerin burada kalacağı için sır odası dır.
İlmin hakim olduğu muhabbet ortamında arifler odası,
Her fikrin rahat tartışıldığı forum odası,
Muhabbetin konusu, sevgi, dostluk, doğruluk, iyilik, güzelliktir. Böylece Cem odası inci mercan pazarı olur. Dini kültür ve eğitimin harman olduğu irfan odasıdır.
Küçüklerin ve düşkünlerin sevildiği canan odası,yer bulduğu mekan olarak sevgi odasıdır.
Yola erkana uymayanların alınmadığı yer olarak seçkinler odasıdır.
Ceme katılanlara hizmetin ortak yapılmasından dolayı hizmet odasıdır.
Çerağların yakıldığı,gönüllerde nur’un saçıldığı yer olarak nur odası,
Hoşgörü ve açık sözlülüğün hakim olduğu yer olarak kemalet odasıdır.
Katılanların mesut ve mutlu oldukları,yüzlerinin nurlandığı, aklandığı yer olarak cemal odasıdır.
Başkalarının saldırı,baskı ve zoru olmadığından ve bunlardan korunacağından emin olduğu yer olarak Güven odasıdır.
İnsanların mevki,makam farkını görmeyip birleştiren eşitler odasıdır.
Cem odası;Alevi Kültürünün sergilendiği,yaşayış, inanış ve yukarıda sayılanların yaşandığı ve mutluluğu yakalamanın yeri ve bunun için kabul gören bir mekandır.
Gelin görün ki bu sayılanları hiç görmemezlikten gelen yobazlar Cem evini farklı algılamakta ve bunu suçlanılacak bir mekan olarak görmektedirler.
Bu yetmiyormuş gibi,sanki yukarıda sıraladıklarımız bir bölücülükmüş, din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığıymış yada yasalara aykırılıkmış gibi algılanarak bunu yapan Dernekler ve yöneticileri hakkında suç unsuru kabul edilerek Mahkemelerde davalar açılmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu tarifleri yada burada yapılan ibadetleri hiç duymamış veya görmemiş gibi buralara şiddetle saldırmaktadır.
Bu saldırılar kimseye bir şey kazandırmaz,tam tersine bu ülkede yaşayan insanların biribirlerine saygısını azaltır.
Cemevlerinden neden bu kadar korktuklarını kendiler açıkça izah etseler gerçekler ortaya çıkacak ama bir türlü bunu yeterince açıp açıklamıyorlar. Sadece kafa karıştırıyorlar.
Cem evlerinin önemi ve kullanılış amacı yukarıda sıralandığı gibi değil diyecek biri çıkıp konuşsa cevabını alacaklardır.
Bundan rahatsızlık duyanlar sanıyorum Cemevlerinde yapılan bu güzellikleri kabullenemiyorlar.
Dostları ilə paylaş: |