Abdallar(Abdalan),Kırşehir,Kayseri,Yozgat,Ankara,Nevşehir, Aksaray, Konya,Adana,Çorum,Amasya,Sivas, Sinop,G.antep, Bolu ve Antalya’nın kırsalına yerleşmişlerdir.
Abdalan aşireti uzun süre göçebe hayatı yaşamıştır. Bu yüzdende örf ve ananelerinde bazı farklılıklara rastlamak mümkün. Gezip dolaştıkları bölgedeki diğer Alevi kolları ile karşılaştıklarında onlardan gördükleri güzellikleri kendi kültürlerine katarak yaşatmışlardı.
Anadolu dışında Azerbaycan,İran, Afganistan, Türkmenistan ve Çin Türkistanı’nda yaşayan Türk asılı bu topluluklara da Abdallar denilmektedir.
Abdal sözü, Kendini Tanrıya adayan dünya işleriyle ilgisini kesen kimse anlamında kullanılmaktadır.
Dünyanın manevi düzenine yön vermeleri için Tanrı tarafından gönderildiğine inanılan, âlemler arasında dolaşabilen, konum ve durum değiştirebilen kimselerdir.
Çepni, Bütün Oğuz boyları gibi Çepnilerin’de Anadolu’ya göçmeden önce İç Asya’da Aral gölü etrafında yaşamışlardır. Kendilerini Oğuzların üç ok boyundan sayarlar. Yaylaları olan Kürtak(yani Balhaş) kuzeyinde Almalık’ın dağlarında yaylaya çıkarlar, Kışları ise Karatav, Karakuç yaylalarında yaşarlardı.
Bin ikiyüzlü yıllarda Karadeniz in doğusuna doğru dağılan Çepniler Samsun,Giresun,Trabzon,Kars bölgesine geçici olarak yerleşmişler ve buralarda Danişmetli Devleti kurulmuştu ve Devletin kurucuları da Çepniler olduğu için burada yerleşmeyi daha uygun bulmuşlardır.
Kendilerine has Çepni dili konuşuyorlardı. 1240 yıllarında Baba İlyas ayaklanmasına katılan Çepniler büyük kayıplar verince bu bölgeyi terk etmeye başladılar, Yozgat, Manisa, İzmir, Muğla, Aydın, Balıkesir yöresine yerleşmişler.
Bazı kaynaklar Gaziantep bölgesindeki Çepni köylerine rastlandıklarını Nizip ilçesi Köseler Köyü,Yavuzeli ilçesi Kayabaşı, Sarılar,Yeniköy ancak nereden geldikleri hakkında kesin bir bilgi yoktur demelerine rağmen, Bazı araştırmacılar Çepniler Anadoluya geldiklerinde hemen dağılmışlar derken birinci görüş daha ağırlık kazanmaktadır.
16.yüzyıl kayıtlarına göre Anadolu’da Çepniler’e ait 43 yerleşim merkezi mevcuttur.
Bunlar;Akşehir, Amasya, Ankara, Bolu, Gerede, Mudurnu, Ordu, Çorum,Osmancık,Aydıncık,Balıkesir köyleri,İçel Mut, Karahisar Sandıklı, Bolvadin, Giresun, Kastamonu, Kayseri, Çankırı Tosya, Kocaeli Kandıra, Konya Aladağ,Maraş Elbistan, Sivas (iki köy), Trabzon Vakfıkebir’de ve bu bölgelerde yaşayan Çepnilerin boylara göre bazılarının adları şöyle :
Çepnilü, Çepni Özü, Büyük Çepni,Küçük Çepni,Ağaç Çepni, Günü Çepni diye geçmektedir
(Gülten Gelir,Yolbilim, kültür, araştırma sayı 1)
Mühime defterlerinden Faruk Sümer’in elde ettiği bir kaynağa göre İran ve Irak’ta çepnilerin yaşadığı, İran’da yaşayanların Van, Erciş,Ahlat ve Bitlis bölgesine sürüldükleri 1568 yılında Van Beylerbeyine yazılan fermandan anlaşılmaktadır.
16.yüzyılda Antep bölgesine zorunlu iskan edilen Çepnilerin yüz ile yüzelli yıl sonra Eğe bölgesine taşındıkları tahmin edilmektedir.
Büyük zorluk ve sıkıntı çeken çepnilerin kaçışlarından sonra bir kaç köyün bu bölgede kaldıkları tahminleri doğrulamakradır.
Bektaşi Velayetnamelerini inceleyen Bedri Noyan tercüme ettiği bir şiiri şöyle yorumluyor :
Çünkü Çepni bey oğuzdan ayrılur
Doğruleben Rum mülküne gelir
Çepni boyundan meğer kim bir aziz
Ehl-itakva-i vara ehl-i temyiz
Yunus’un markiydi anın adı
Çepninin olaydı şehhi mürşidi
Karahöyük kurbundaki Kayı nam yere
Gelüben anda karar itti göre
Dört oğlu vardı kim her biri
Kande varsa bellolmuştur yeri
Ulu oğlunun adı İdris idi
Karı ilme iştigal tedris idi
Saru,İbrahim,Süleyman üçü de
Anun oğluyidi bunlar ay dede
Şan Sultan Alaeddinün ol
Yund bendiydi ey sahip kabul
Karayükte evvel kıldı karar
Padişah yurdunu günderdi ey yar
Çepni boyunda eç ev daha gelür
Yund bendiyle Karayükte kalur
Ol üç evin bir ulusu var idi
Hem Gevherdişli ol kişinin adı
Çünkü iki konşu anda geldiler
Karayükte mesken edip kaldılar...
Burada adı geçen Yunus Mukri ve Gevherdiş , çepni boyunun ulularından olup Hacı Bektaş-ı Veli’nin müritlerindendirler.
İbrahim,Süleyman ,Saru ve İdris, Yunus Mukri’nin oğulları olup Suluca Kara Höyük Köyünün ilk yerleşenleri olduğu yazılmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin evlatlığı olan Kadıncık Ana İdris’in karısı olup onunda bir Çepni olduğu söylenmektedir. Soma ve Balıkesir bölgesindeki Çepnilerin dedeleri genelde Gaziantep’ten ve Balıkesir’in Bahçedere köyünde otururlar....
Sıraç,Çepniler gibi Sıraçlarda bir Türkmen aşiretidirler. Yozgat,Tokat bölgesinde yerleşen sıraçlara başka bölgelerde rastlamak mümkün.
Nalcı,Adından da anlaşılacağı gibi asıl meslekleri Nal,Mıh ve demir işleriyle uğraşmak olan bu Türkmen boyu İran üzerinden Anadolu’ya geldiklerinde Trabzon,Ordu, Giresun, Gümüşhane bölgesine yerleşmiş ler bugün ağırlıklı olarak Ordu civarında yaşamaktadırlar.
Amuca, Günümüzde Amcalarda denilen Aleviler Trakya’da yaşarlar. Kırklareli,Edirne,Tekirdağ ve Bulgaristan’ın doğu kesiminde yaşayan Amucalar örf ve ananelerini bozmadan günümüze eksiksiz taşımışlardır.
Bu bölgede Dikme Dedeler ve Babalar görevlerini en iyi bir şekilde yürütmektedirler.
Avşarlar(Afşarlar),Avşar kelimesini ilk kez Arap tarihçisi Makrizi kullanmıştır. “işlerini çabuk yapan” anlamında kullanmıştır. Reşid-al Din ise “Çevik ve vahşi hayvan avına hevesli” anlamında.
Vambery, “Toplayıcı,zaptiye neferi,mübaşir”
G.Nemeth, Kırım lehçesinde auş fiilinden geldiğini “itaat etmek, müsaade etmek” anlamında.
Yazıcıoğlunun listesinde “ava ve canavara ve kuşa hevesli anlamında kullanmıştır.A.Z.Özdemir,Avşarlar ve Dadaloğlu.
Bir Türkmen boyu olan Avşarlar Kahramanmaraş’ın Maraşaltı ,Eloğlu (Türkoğlu) ile Çukurova’da Anavarza kalesi etrafında bulunurlar ve göçebe hayatı yaşarlardı. Kışın Çukurova da yazın Yaylaya çıkarlardı. Bin altı yüzlü yıllarda yerleşik düzene geçmeleri için baskılar başladı, zaman zaman sürgüne tabi tutuldular. Halep’e sürüldüler ama temiz havaya alışık bu aşiret oradan da kaçtı ve tekrar Çukurova ya geldiler. Osmanlının Rus harbi sırasında asker toplamasında herkes asker verirken Avşarlar bu karara yanaşmayınca bunu fırsat bilen Osmanlı 1853 yılında Sürgün fermanını yayınladı. Avşarların sürekli yayladıkları Uzunyayla ya yerleşmelerine karara verilmişken bu tarih 1865 olarak da yazılmaktadır. (Peter Alford Andrews,Türkiye’de Etnik Gruplar,s.83)
Kırım savaşında sıkıntıya düşen Çerkezler de bu bölgeye yerleştirilmeye karar verildi. Avşarların buna razı olmamaları üzerine bir taraftan Çerkezler diğer taraftan Osmanlı baskı kurunca Uzunyaylanın güneyine doğru kaymaya başladılar.
Bunda Derviş Paşa ve Ahmet Cevdet Paşanın rolü çok büyüktü. Bu bölgede yaşayan Avşarlar; Deller, Torun, Kocanallı,Kekeçler (Türkmenliler), Cingözoğlu, Halloğlu,Karaşeyhli, Kıllı gibi alt kollarıyla tanınmaya devam etmektedirler.
1865 de Derviş ve Ahmet Cevdet Paşa’ların Fırka-i İslahiyye hareketiyle Kayseri Aziziye (Pınarbaşı-Sarız-Tomarza )ya yerleştirilen Afşar aşiretinin bir kısmı bu karara saygı göstererek buralarda kalmışlar Dadaloğlu gurubu haksız bir uygulama olduğu için bu kararı kabul etmeyerek Çukurova’ya gidip gelmeye devam etmişler
Dönemin Halk ozanlarından Dadaloğlu da Karacaoğlan gibi Türkmen olup Türkmen Boylarından biri olan Afşar boyuna bağlıdır. oda konar göçerdir. Karacaoğlandan iki yüzyıl sonra ve Osmanlının yıkılmaya başladığı dönemlerde gelmiştir.
İşlediği yiğitlik konularından dolayı Dadaloğlunun devlet düzenine karşı direnişini ve mücadeleci yönünü görmeye çalışacağız.
Pir Sultan Abdal çağdaş toplum anlayışı ile ulusal direnişin mücadelecisi,Dadaloğlu ise dizelerinden de anlaşılacağı gibi yöreseldir. ancak ortak yönleri; her ikisi de haksızlığa karşı bir başkaldırı mücadelesi vermektedirler.
Kozan’a ille Kozan’a
Akıl ermez bu düzene
Öldürmüşler beyimizi
Yasak mezarın gezene,
dizelerinden bir başkaldırıyı ve gerekçelerini görüyoruz.
Osmanlı yönetiminin sürekli Türkmen beylerine karşı farklı bir tutumu vardı. nedeni; bilinçlenmeyi, uyanmayı engellemek ve Türkmenleri eli kolu bağlı idare etmekti.
Derviş paşa yaktı yıktı illeri
Soldu bütün yurdumuzun gülleri
Karalar giydikte attık alları
Altınımız geçmez,akçe tunç oldu.
burada verilen Devlet fermanı gereği Derviş paşanın yaptıklarını anlatmaya çalışmaktadır.
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
yaşanan gerçek olayları şiirleriyle anlatan Dadaloğlu Afşarların başına gelenleri
Kara çadır ismi tutar
Altın tabak pas mı tutar
Kozanoğlu ölmeyinen
Afşar kızı yas mı tutar, dizeleri ile duygusal etkinin ağırlığını taşıyor.
Şu Feke’nin hanımları
Talim bilmez alemleri
Kör olasın Derviş Paşa
Hep dul koydun gelinleri,
Devlet politikasının aşiretler üzerindeki baskılarını sadece Dadaloğlu dile getirmiyor,birçok halk kahramanı bunları yazmış okumuşsa gerçek nedenleri dizelerle ortaya çıkıyor.
Kalktı göç ettide Avşar elleri
Ağır ağır geden eller bizimdir.
Hakkımızda devlet vermiş fermanı,
Ferman padişahınsa dağlar bizimdir. diyerek karara isyanını dile getirmiştir.
Avşarlar,Dede Korkut Destanlarında adı geçen ve “Oğuzeli”diye bilinen Sir-Derya bölgesinde yaşadıkları bazı kaynaklarda yazılmaktadır.(Ahmet Z. Özdemir,Avşarlar ve Dadaloğlu s.19)
Aslı Alevi olan Avşarlar, yaşadıkları sürgünler, sıkıntılar sonunda birçok şeylerini kaybettikleri gibi İnanç ve Kültürlerinde de çok kayıplar vermişlerdir.
Avşarların bir mevsim yaylaya çıkmaları yasaklandığında
Dadaloğlu Çukurovada bir şiirinde;
Göründü de Hamite’nin kalesi
Hiç gitmiyor aşiretin belası
Yıkılıp Yarsuvat viran kalesi
Bu yıl da burada kalsın elimiz
Devemiz gelirdi tülülü,bazlı
Tülünün sesi de bülbül avazlı
Aşığımız vardı kucağı sazlı
Bahşişine cömert idi elimiz.
Melik Ejder evliyalar yatağı
Ahır dağı yaylamızın eteği
Bayazıtlı elimizin tutağı
Cihan köprüsünden bağlı yolumuz.
Kavrık’a varınca semah dönerdik
Genişleyip Su çatına konardık
Ha deyince bin gök atlı binerdir
Mertlik köprüsünden geçer yolumuz.
Dadaloğlu’m derde bu sitem yeter
Yaylaya çıkınca gukkular öter
Kız,gelin kalmadı hep hasta yatar
Döğüşerek ölemedik birimiz.
1958 yılında Kayseri-Sarız Ayranlık köyünden Mehmet Yıldırım’dan derlenmiştir.
Alevi kökenli olduğunu kanıtlayan bir başka şiirinde
Avşar ellerinden sökün eyledim
Şam’da Kul Yusuf’u görmeye geldim
Ziyaret eyledim Şam-ı Şerif-i
Ustam divanına durmaya geldim
İsa Peygamber de havaya uçtu
İdris peygamber de salebi içti
Suyu suya köprü kurdu kim geçti
Bu suali Yusuf’a sormaya geldim
Hani benim asa ile postlarım
Yavru şahin can kafeste beslerim
Yüküm ipek kumaş,ağaç isterim
Kimin alıp,kimin vermeye geldim.
Dadaloğlum derde kaynadım,taştım
Aleme yettim de,kırklara eriştim
İkindi zamanı beyte eriştim
Eşiğine yüzüm sürmeye geldim.
Tahir Kutsi’nin Dadaloğlu adlı yapıtından alınmıştır.
Bu şiirleri söyleyen Dadaloğlunun torunları olduklarını iddia eden bir çok Avşar bu gün kendilerini sünni olarak görmeye çalışmaktadırlar. Şah İsmail döneminde en az on tane Komutan pozisyonunda olan Avşar Beyi olduğuna kayıtlarda sıkça rastlanır.
Nüsayriler, Hatay,Adana,Mersin ve Suriye’nin Hataya yakın bölgesinde yaşayan Nusayri Alevileri Hz.Ali de tanrısal bir gücün olduğuna inanırlar. Hz.Aliye büyük bir bağlılığı olan Nusayriler adını Muhammed bin Nusayr el-Abdi den alırlar.
Hatay bölgesinde yaşayan Nusayrilerin büyük bir bölümü Alevi kimliğini zevkle,rahatlıkla savunuyorlar ama Alevilik konusunda hiç bir bilgileri de yoktur. Özellikle Antakya’nın Harbiye kasabası halkının tamamına yakını Nusayri Alevileridir ama alevlikle ilgili sorulan sorulara cevap vermekte oldukça zorlanmaktadırlar. Aleviliği tarif ederken, Aleviliği sevgi,hoşgörü,insanlık olarak tarif etmektedirler. Yani Aleviliğin kültürel ve sosyal yönünü çok iyi tarif ediyorlar. İnançsal anlamda birçoklarının genelde bir bilgileri yoktur.
Bir Nusayri Alevi İşadamı sorulan sorulara ciddi bir cevap veremedi. Sadece bildiği bir şey vardır. bu konuda tüm bilgiler Şeyh tarafından anlatılır bir şey öğrenmek istersen git ondan sor gibi cevap verdi.
Bildiği en önemli konu ise Cenaze namazlarını Alevi hocalara kıldırmaları,kesinlikle Sünni hocalara cenaze namazı kıldırtmadıkları ancak gerekçesini de bilmemektedir.
Anadolu’da ve Trakya’da yaşayan Anadolu Alevilerinin dışında birde Balkanlarda yaşayanlar vardır. Dobruca, Varna, Deliorman bölgesinde yaşayan Alevilere Sarısaltuklar denilmektedir. Sarısaltuklar Tunceli ve Kayseri’de de vardır.
Arnavutluktaki aleviler kendilerini Babagan olarak kabul ederler.
Azarbeycan (Meşhed)Alevilerine Ali İlahiler denir.
Karabağ bölgesinde yaşayanlara Milliler ,
Karadağ Alevilerine de Şamlılar,
Maku da güçlü bir alevi topluluğu vardır,bunlara Karakoyunlular denir.
Urmiye bölgesindeki Alevilere Abdalbeyliler,
Tebriz ve civarı Alevilerine Gurran,
Luristanda yaşayanlara Gulyai ler denilmektedirler.
Balkanlara Aleviliği taşıyan Sarı Saltık,devam ettiren ise Otman Baba dır.
Bunların dışında kalan ancak araştırmaların yeterli olmamasından dolayı adlarını duyuramayan birçok alevi kolları vardır. Şeyh Bedrettine bağlılıklarını sürdüren aleviler vardır ki bunlara
Bedrettiniler denilmektedirler.
(Ali Rıza Gülçiçek ve Anderws Peter Alford’un yazıları kaynak olarak kullanılmıştır.)
Anadolu Aleviliği günümüzde birileri tarafından asimile edilmeye çalışılırken diğer yandan Anadolu’yu aşması ve taşması gücünü insan sevgisinden alan bu düşünce ve inanç sistemi yada yaşam biçimi bütün örf ve ananeleriyle yaşatılmaktadır.
Günümüzde Anadolu Aleviliği Anadolu’nun dışına çıkarak Kanada, Avustralya,Almanya ve diğer bütün Avrupa ülkelerinde varlığını sürdürmektedir,hem de çağın gereklerine uyarak hatta çağın önünde giderek çığır açmaktadır.
İnsan Hakları,Kadın Hakları...gibi.İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi iyice incelendiğinde yedi yüz yıl evvelki Anadolu Aleviliğinin temel esasları ve o günkü savundukları tezler görülecektir.Bundanda anlaşılıyor ki Anadolu Aleviliği kırsal kesimde yaşayan ve ezilen göçebe ve köylü kitlelerin ortak hareketi olarak da ortaya çıktığı bir gerçektir.
Ezilen ve horlanan bu halk,Osmanlının baskısına. zulmüne tahammül edemedikleri için isyan etmişler ve Alevi ideolojisini halk hareketi ile yaratmışlardır.
Yukarıda,saydığımız Tahtacılar, Yörükler, Abdallar, Çepni, Sıraç, Nalcı, Amuca, Avşar, Nüsayri, Sarısaltuk, Babağanlar ...ve daha birçok kavimler Alevilik hem de Anadolu Aleviliği çatısı altında buluştular. Kürdü, Türkü, Lazı, Arnavut’u, Yugoslav’ıyla bu hareketi gerçekleştirmişlerdir.
Tarihe baktığımız zaman Emevi baskısına,Selçuklu ve Osmanlı baskısına,zulmüne isyan eden Pir Sultan Abdallar, Şeyh Bedreddin, Baba İshak,Kaygusuz Abdal, Yunus Emre, Karaca oğlan,
Baba İlyas’lar ve Hacı Bektaşi Veliler ve daha niceleri Alevidirler. Yada Aleviliği kabul ederek onlarla birlikte bu mücadeleyi vermişler sonunda da birçokları hayatlarından olmuşlardır.
Alevilik; yaşam biçimiyle,mücadeleciliğiyle, dürüstlüğü ve faşizan baskıya karşı olmakla, emekten yana olmak, demektir. Alevilik milliyetçiliği ret edip,hümanist düşünceyi ilke edinmiştir.
Alevilik, milliyetçiliği ret eder diyoruz ama başkaları böyle düşünmüyor. Cumhuriyet gazetesinin Temmuz 1999 tarihinde okurlarına armağan ettiği, Dr.Abdurrahman Melek’in Hatay Nasıl Kurtuldu adlı kitabında nelerden bahsediyor.
“İskenderun İdare Meclisine,Antakya’dan nüfusa göre iki Türk,iki sünni arap ile bir Ortodoks ve iki Alevi, Kırıkhan’dan bir Türk ve bir Ermeni, İskenderun’dan bir Türk,bir Alevi ve bir Ortodoks olmak üzere...”(s.52)
“Dörtyol Erginlik Cemiyeti kanalıyla Antakya ve İskenderun’da Alevilerden 15.000 kişinin intihapta(seçim) Türk listesinde rey vermelerinin temin edildiğini,keyfiyetin Ankara’ya bildirilmiş olduğunu Tayfun Sökmen’den işittik...”(81). “Türk listesine rey vermek üzere kazanılmış oldukları bildirilen 15.000 gayri Türk’ten 15 kişi dahi yoktu..”s.84
Hatay Valiliği ve Başvekillik yapmış sayın Dr.Abdurrahman Melek Alevileri Türk ve Müslüman olarak görmüyor. Türkiye’nin saygın ve Sosyal Demokratlar tarafından okunan Cumhuriyet gazetesi de bu düşüncedeki kitabı okurlarına bedava dağıtıyor ve Alevilerin kim olduklarını anlatıyor.
Anadolu Aleviliği düz bir yazı ile anlatıldığı zaman çok fazla bir şey ifade etmeyebilir ama Anadolu Aleviliğini Hoşgörüsü ile Kültüre, Sanata,Bilime , özellikle insana bakışı ve yaşam biçimiyle incelemeye ve tanımaya çalışınca bambaşka bir toplum,bambaşka bir Edebiyat türü belkide bambaşka bir insan görürsünüz. Bu yüzden Anadolu Aleviliğini bölümler halinde incelemek daha doğru olmalıdır.
ALEVİLİKTE HOŞGÖRÜ
Hoşgörü; tüm insanların inançlarına, düşüncelerine, manevi özgürlüğüne saygılı olmak anlamına gelir. Hoşgörü erdemliliktir,bir ahlaki değer demek daha doğru olur. İşte bunlar Aleviliğin temelini oluşturduğuna göre Aleviler hoşgörülüdürler.
Hoşgörü kimlerde yoktur,Değişmez ve katı kurallara, belli bir yere yerleşmiş ilkelere kendini bağlayan bunun dışına çıkma cesareti gösteremeyen, kendinden emin olmayan,emir alıp vermeyi isteyen insanlarda başarı olmaz ve bu insanlarda hoşgörüde olmaz. Bu tip insanların inançları bile bunu değiştiremez. Hoşgörü sahibi olmayan insanlar hiçbir zaman tartışma ortamına giremezler.
Toplumsal hareketlerde yada örgütlü mücadelede hoşgörü yoksa bu defada yapılanları suç gibi görmeye çalışırlar.
Hoşgörülü,güler yüzlü mütevazı bir hayat yaşamaları, ömürlerini insana ve insanlığa adamış bu insanların bir mesajları olmuştur.
Bunlardan Hacı Bektaş-i Veli nin Velayetnamesi herşeyi daha güzel anlatmıştır. İnsanlar bir duygu varlığıdır.
Bu duygu ve düşünce tüm canlılar için sevgi odağıdır öyleyse tüm canlıları bir arada tutmak sabır,sevgi ve anlayışa dayanan,
Aslanlarla Ceylanları bir arada tutmak bunun en bariz örneğidir.
Hacı Bektaşı Velinin kucağındaki Aslan ; yiğitliğin güçlülüğün, koruyuculuğun simgesi.
Geyik ise Sevginin,dostluğun,duygusal olmanın, özverinin, gönül bağının bir ifadesidir. Bu iki farklı fikrin anlayış ve hoşgörü içerisinde bir arada yaşatılması Hacı Bektaşı Veli felsefesinden geçer.
Hacı Bektaşı Veli’de görülen hoşgörü sadece insanla sınırlı kalmıyor. İnsan ve varlık kavramı olarak görülen tüm nesneleri içerisine alan bir hoşgörüdür.
Hacı Bektaşi Veli hoşgörüsü sadece kendisinin yaşadığı kırsal alanla sınırlı kalmamış,köyden kente,Anadolu’ya daha sonra Balkanlara, Kafkaslara ve dünyaya taşmıştır. Bu konuyu Velayetname de çok daha iyi görüyoruz. fakat kimler tarafından ne zaman hangi maksatla yazıldığı bilinmeyen bir Makalat vardır ki bunda Hacı Bektaşı Veli dar bir kalıba sığdırılmaya çalışılmış. adeta tutucu bir din adamı gibi gösterilmeye çalışılmış.
Alevilerde hoşgörü Ailede başlayan Saadet ve Mutlulukla ispat edilmiştir. Eşler biri birlerine hoşgörülü davranırlar ve biri birlerini anlamaya çalışırlar bu yüzden Alevi ailelerinde huzursuzluk, kavga ve boşanmaya pek rastlanmazdı.
Bu konuda bazı anlamlı sözler vardır ki ;
-Sana kötülük edenlerin çokluğu ile iftihar et ki, o kadar insana iyilik etmişsin.(Hz.Ali)
-Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.(Hacı Bektaş-ı Veli)
-İncinsen de incitme. (Hacı Bektaş-ı Veli)
-Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutma.(Hacı Bektaş-ı Veli)
-Sözü düşün sonra söyle.(Abdal Musa)
-Alimlere muhalefet etme.(Kaygusuz Abdal)
Alevi ozanları,Dedeler,babalar ve diğer Alevi derviş ve alimleri ile büyükleri her fırsatta küçüklere nasihatta bulunurlar ve onları kötülüklerden uzaklaştırmak için çaba harcarlardı.
Hoşgörülü olmaları ve verilen örneklerden ders almalarını şiirlerle dile getirirlerdi.
Bakın hey kardaşlar siz bu zamanda
Haksızlar sürüyor demi devranı
Kimse baki kalmaz fani cihanda
Haksızın okunur bir gün fermanı
Kimi birbirine kuyular kazar
Doğru komşusuna hileler düzer
Yaptığı hileden utanıp gezer
Kendine dar etmiş geniş dünyayı
Fukara komşuya korkular verir
Dediği olmazsa çok kusur görür
Adını artırıp şerrini sürer
Kalmamış kalbinde iman nişanı
Vaktiyle haksız yollara düşmüş
Karısın bırakıp yad güzel öpmüş
Rüşvet lezzetiyle paraya tapmış
Sebepsiz akıtmış çok fakir kanı
Yüzünü görenler sanır bir adam
Kalıp kıyafeti sanki bir hatem
Elinden fakirler hep olmuş verem
Takılmış boyuna tohtu şeytanın
Ne kadar güçlüysen gel haddini bil
Rızkına gani ol gel gani kıl
Tanrı kendisidir mecnuna vekil
Dokanır mazlumun sonra ziyanı
Vakitler yaklaştı icraat olur
Herkes ektiğinin mahsulün alır
Kemalsız olanlar kemlikle ölür
Sürünür cehennemde kavrulur canı
Hakkın emirleri sana olmaz mal
Sonra darbe yersin boynuna vebal
Temelin haramdır hiç yoktur helal
Erer sana bir gün kahrı subhanı
Yeter Cafer Tan artık sen seni gözle
Çalış gece gündüz kendin temizle
Derde derman için emcii izle
Sonra artırırsın zarı figanı.
Alevilikte hoşgörü, Demokrasiyi,sevgiyi,saygıyı birlikte yaşatır ve her zaman karşıdaki insanı incitmemeyi temel ilke olarak alır. Hoşgörü içerisinde tüm insanları bir görerek hizmet eşitliği sağlamaya çalışır.
Bunun en güzel örneklerinden birisini Aşık İbreti nasıl dile getirmektedir.
Bir şah olsam hükmeylesem cihana
Kilise,mescidi yıkar giderdim
Okullar yapardım bütün insana
Cehaleti kökten söker giderdim.
Fabrikalar kurar idim her yere
İkiliği kovar idim bu serde
Ayrı ayrı bakmaz idim bir ferde
Cihana bir gözle bakar giderdim.
Gerçek insanları bilirdim Allah
Ondan gayrisine tapmazdım billah
Ne Kabe kalırdı ne de Beytullah
Yerine bir arpa eker giderdim.
İnsanlıktan başka olmazdı cennet
Yok oluru İsa,Musa,Muhammet
Kalkardı dünyada mezhep,tarikat
Dinlerin bağını çözer giderdim.
Bir olurdu zengin fakir her zaman
Çaresiz dertlere olurdum derman
Ne gavur kalırdı ne de Müsliman
Tümünü bir yola çeker giderdim.
Gece gündüz çalışırdım millete
Bir faydalı kul olurdum elbette
Bir ırmak olurdum Güneşten öte
Yeni fezalara akar giderdim.
O günü görseydim yüzüm gülerdi
Dünyada insanlar bayram ederdi
Ne bir silah ne bir atom kalırdı
Bir ulu dereye döker giderdim.
İbreti der varlığımız bitmezdi
İnsanoğlu yanlış yola gitmezdi
Ayrı gayrı devlet icap etmezdi
Dünyaya bir bayrak diker giderdim.
Aşık İbreti, Alevilikteki Hoşgörüyü, insan sevgisini kendi çıkarlarını önünde tutuyor.
Bencilliğin Alevilikte yerinin olmadığını açık bir diller ifade ediyor.
ALEVİLİKTE GİZLİ İBADET
Anadolu Alevileri ibadetlerini gizli yapmaktadırlar. Bunun gerekçelerini birçok Alevi, Sünni yada araştırmacılar farklı farklı anlatmaktadırlar.
Aleviliğin tarihini çok iyi bilmeyen insanlar kendilerine göre yorum yapmaya başladılar. Diğer taraftan Aleviliği yok etme adına her dönem birileri çıkıp farklı farklı karalamalarda bulunmaktaydılar.
Kimilerine göre Alevilik İslamiyetle başlamıştır,kimilerine göre İslamiyetten önce,kimilerine göre ise Hıristiyanlıktan ve birçok İnançlardan çok önceleri bugün adına Alevilik dediğimiz inanç var idi.
Her inanan insan yada inanç gurubu kendi ibadet şekillerini belirlemektedir. Bundan doğal bir olay da söz konusu değildir.
Yüzyıllardır ibadetlerini gizli yapmak zorunda kalan Aleviler günümüzde ibadetlerini hala gizli yapmaktadırlar.
Her ne kadar Alevi örgütlerinin öncülüğünde Cemevlerinde,spor salonlarında,tiyatro salonlarında göstermelik cemler yapsalar da cemin özüne uygun cem ibadete yapmamaktadırlar. Cumhuriyet döneminden önceleri yani Osmanlı dönemin de de ibadetlerini gizli yapmışlardır.
Selçuklu döneminde yine Aleviler gizli ibadet yapmaktaydılar.
Romalılar döneminde de Aleviler ibadetlerini gizli yapmaktaydılar.
Hıristiyanlığın doğuşundan ve kiliselerin güçlenmesiyle Anadolu Alevileri ibadetlerini gizlemeye başlamışlardır.
Anadolu topraklarında birçok inanç yaşatılmaktayken M.S.325 yılında İznik Konseyi toplanmıştı. İznik Konseyi(Kiliseler Birliği),Hıristiyanlığı, Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul etti.
Hıristiyanlık dışındaki bütün dinleri de yasakladılar.
Aleviler inançlarını ve ibadetlerini sürdürebilmek için farklı yöntemler uygulamaya başladılar. Bu yöntemlerden birisi ibadetlerini gizlice yürütmekti.
Bu yüzden Aleviler kendi inançlarını ve ibadetlerini gizlice sürdürmeye devam ettiler. İbadetlerini yaptıkları mekanın adı bugün ki anlamıyla Cemevi/dua evi olarak tanımlamaktaydılar.
Hıristiyanların bu baskıları karşısında bir taraftan gizli gizli ibadetlerini yürütürken bir taraftan da bazıları kendilerini Hıristiyan olarak tanıtıyorlardı. Hatta hiç inançtan bahsetmiyorlardı. Tıpkı günümüzde olduğu gibi.
Kiliselerin bu baskılarından sıkılan Aleviler Selçuklulardan da benzeri baskıları görmeye başladılar.
Aynı sıkıntı İslamiyet döneminde de devam etti. Özellikle Osmanlı döneminde Devletin dini belirlenince Alevilere baskı daha da arttı. Baltacılar,Kuyucular… Müftü Hamza fetvaları Baba İshak olayları gibi birçok kıyımlardan sonra Anadolu’da Aleviler gizli gizli ibadetlerini sürdürmeye devam ettiler.
Aynı olay Cumhuriyet döneminde de devam etmektedir.
Aleviler bir taraftan Hıristiyanların,diğer taraftan Selçukluların baskısından dolayı Osmanlının kurulmasını bir kurtuluş olarak görürler ve Osmanlının kuruluşunda tam destek verirler ama gün gelir ki Osmanlı yönetimi,Hıristiyanlardan daha acımasız çıkınca bu defa çareyi Cumhuriyetin Kuruluşunda aradılar ve Dergahlarıyla,tekkeleriyle,Yol önderleriyle, kanaat önderleriyle tam destek verdiler ama Alevilerin ibadetlerini özgürce yapabilmeleri için değişen bir şey olmadı.
Günümüz yasalarına göre Cem yapmak yani Alevice ibadet etmek yasalara göre yasak.
Nasıl bir yasak derseniz,
Dostları ilə paylaş: |