Zor dönem devrimcileri (Not 1: Parentez içindeki rakamlar kitabın orjinal sayfa numarasıdır. Sayfa numaraları o sayfanın sonunu işaretler)



Yüklə 1,22 Mb.
səhifə36/53
tarix06.09.2018
ölçüsü1,22 Mb.
#78071
növüYazı
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   53

Emniyetten birinin gelmesi Ulucanlar’da bir kıpırtı yaratır, herkes başına toplanırdı. Kısmen koptuğumuz dışarıdan, sıcak mücadeleden haber almak için peşpeşe sorular sorardık. Herkes kendi örgütünü sorardı. Bir arkadaş böbürlenerek sordu: “Bizimkileri görmüşsünüzdür herhalde. Çok kalabalıklardı değil mi? Sizinkilerden çokturlar.” Habip cevapladı: “Bizim korteje yabancı birisi girmiş. Araştırdık, tanıyan yok. Polis sandık, bir güzel dövdük. Sonra öğrendik ki sizinkilerdenmiş, ayıp oldu.” Soruyu soran arkadaş bozulmuştu. Tabii biz gülüyorduk.

Hep çok neşeliydi. Onlar emniyetten geldiğinde biz SAG’ın birinci günündeydik. Bir hafta gecikmeyle onlar da katıldılar. Aslında emniyetten gelenlere hemen SAG yaptırılmazdı. Zaten emniyette günlerdir açlık grevindeydiler. Ama onlar tereddüt etmediler.

SAG’ın ortalarında biz hararetle gazetelerde SAG hakkında haberleri ararken, Habip’in resmiyle karşılaştık. Haber Hürriyet'teydi: “Azılı terörist yakalandı. Defalarca sahte kimlikle yakalanan, sahte kimliği açığa çıkarılamayan, defalarca cezaevlerinden firar eden, EKİM örgütü yöneticisi Nevzat Çiftçi, Habip Gül adına düzenlenmiş sahte kimlikle yakalandı."

Genç devrimciler böylesi haberlerden çok etkilenirler. Sahte kimlikler, firarlar, defalarca polisin elinden kurtulmak, “azılı” olmak... Bunlar benim macera ruhumu körüklemeye yetti de arttı bile. O günden sonra gözlerim Habip’in üzerinden ayrılmadı. İşte böyle bir devrimci(264)olmak gerek dedim; civa gibi, ateş gibi. Bir alana gidip orayı ayağa kaldırmak, başka bir alana geçip orayı ayağa kaldırmak... Emniyette polise krizler geçirtmek, cezavlerini delik deşik etmek, düşman için etten-kemikten bir kabus olmak... Yani Habip olmak!

ÖO süreci geldi. Habip, emniyetten geldiği, kurşun yarası nedeniyle vücudunda hasar olduğu halde ÖO direnişçisi olmuştu. Direnişçilerin en neşelisiydi. Espriler yapar, diğer ÖO direnişçilerini güldürürdü. Zafer kazanıldığında, yürüyerek gitti hastaneye. Direniş bir ay daha sürse Habip’e bir şey olmaz derdim. Çünkü yıkılmaz bir kale gibi duruyordu. Ama hastaneye giderken kalbi durmuş. Yani görünüşte iyiymiş, moralinin çok yüksek olmasıyla aldatmış bizi.

Ben hep uzaktan izlerdim Habip yoldaşı. Pek fazla diyaloğa girmemiştik. Bir gün Habip yoldaş koğuş temsilcisi oldu, işte o saatten sonra idarenin zor günleri başladı. Arasıra cezaevi ikinci müdürlerinin endişelerine tanık olurdum: “Valla biz Habip’i kaçırmayalım elimizden, yeter” Düşman çok korkuyordu ondan, ki korkulmayacak birisi olmadığını da defalarca kanıtladı.

Bir gün hastalanmıştı. Böyle durumlarda kendisine bakmamıza izin vermez, “devrimci kimseyi ayağına getirtmez” derdi. O gün hiç yatağından çıkmadı. Öğleden sonra havalandırmadan maltaya çıktığımda, iki gardiyanın çiçekliğe oturmuş dertli dertli düşündüğünü gördüm. Gardiyanlara; “hayrola, ne arıyorsunuz burada?” dedim. Onlar da, “bize Habip’i çağırır mısın?” dediler. “Habip hasta, yataktan çıkmaması gerekiyor, bana söyleyin” dedim. “Olmaz, bizim Habip’i görmemiz lazım, ondan başkasına söyleyemeyiz” dediler. Bu arada Habip kapıdan göründü. Gardiyanlar yanına gitti, geçmiş olsun deyip döndüler. Gardiyanlar gidince Habip’ten öğrendim.(265)Cezaevine geldiği ilk günden itibaren en uyanık iki gardiyana Habip’i zimmetlemişler. Habip eğer kaçarsa, bunların işi bitmiş demek. İşte düşman bu kadar korkuyordu Habip yoldaştan. Habip yoldaşı birkaç saat ortalıkta göremeseler, önce bu gardiyanlar gelir, göremezlerse ikinci müdürler bir mazaret uydurur sohbet etmeye gelir. Daha da göremezlerse, birinci Müdür Habip’i çağırıyor, Savcı Habip’i çağırıyor haberleri gelirdi. “Habip’in gardiyanları” sık sık koğuşa gelir “hal hatır” sorarlardı. İdareye, revire falan giderken çaktırmadan takip ederlerdi.

Habip yoldaşların mahkeme süreçleri başladı. O dönem hücrelere karşı bir kampanya yürütülüyordu. Kampanya çerçevesinde gazetelere yazı yazılacak, mahkemelerde teşhir konuşmaları yapılacaktı. Mahkemelerde pankart açmak diğer cezaevlerinde yapılmaya çalışılan bir eylem biçimiydi. Durumu farkeden Ulucanlar dış güvenliği mahkemelere gidenleri didik didik arıyordu. Habip yoldaşla Behzat yoldaş mahkemeye gidiyorlardı o gün. Akşamdan, “Hücrelere girmeyeceğiz, direneceğiz!” yazılı pankartı hazırladılar. Biz götüremeyeceklerini düşünüyorduk. Gittiler. Mahkemeye çıkmadan önceki aramada komutan; “Ben varken mahkemeye pankart götüremezsiniz” demiş. Bizimkiler de; “Biz istersek pankartı mahkemeye götürür ve açarız” demişler. Dediklerini de yapmışlar. Pankartı açıp sloganlarını atmışlar mahkemede. Salon birbirine girmiş.. O kadar aramadan sonra pankartı mahkemeye nasıl soktuklarına cübbeliler de şaşmış kalmış. Tabii hakim deliye dönmüş, komutan bağırıp çağırmış.

Bir süre sonra yollarımız kesişti o uzaktan izlediğim komünistle. Küçük küçük diyaloğa girmeye başlamıştım. Önceki örgütten ayrılmış, komünist hareketi incelemeye(266)başlamıştım. Çok sürmedi, bir yoldaşla birlikte komünist harekete katıldık. Her geçen gün daha bir hayranlık beslediğim devrimciyle, Habip’le yoldaş olmuştuk. Bana güvendi, hiçbir görevi vermekten çekinmedi. Örgütsel işlerde, diğer işlerde onunla çalışmak büyük bir mutluluktu benim için. Habip yoldaş yanımdaysa, başaramamak gibi bir şey aklımdan geçmezdi.

Cezaevinde benim de belli görevlerim vardı. Bu esnada idareyle belli sorunlar çıkardı. Bu sorunları çözmek için belki günlerce uğraşırdım. Çözemediğimde sorun Habip yoldaşa intikal ederdi. Habip yoldaş durumu öğrendikten sonra, sorunun çözümünün ancak yarım saatlik bir ömrü olurdu. Kimsenin çözemediği sorunları Habip yoldaş bir sihirbaz gibi çözerdi. Ne yaptığını, nasıl çözdüğünü anlayamazdım.


Yüklə 1,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin