266 rcshn, 67 plâ, terfta; -ve metin AfiDd* is yaprak renfcsâs, I yap h



Yüklə 5,51 Mb.
səhifə13/91
tarix27.12.2018
ölçüsü5,51 Mb.
#86796
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   91

«Tambur virtüözü olarak, bu sazın icrasında tamamen lirik ve romantik bir üslûb tesis etmiştir ki talebesi Cemil Bey ile bu üslûb itilâ noktasına erişmiştir.

«Fevkalâde san'atlı, yüksek ve her türlü sun'îlikten sıyrılmış olan eserlerinde içli samimiyet, ince bir hüzün gâzesine bürünmüştür; Sûzidildne bestelediği sekiz eser lâye-mûttur; Ali Efendi yalnız asrının değil, mûsikî târihimizin en büyük bestekârlarından biridir.

«Bir kısım eserleri kaybolmuştur, elimizde 85 parça eseri vardır; bunları şöylece tasnif mümkündür:

«l dinî eser (Şugl-arabca ilâhî), 6 saz eseri (4 peşrev, 2 saz semaîsi), 14 beste, 13 semaî, 51 şarkı».

«Bu 85 eserde bestekâr, şu makaamları kullanmıştır: 8 Eve, 8 Sipihr, 8 Sûz-i Dil, 6 Uşşak, 5 Hüseynî, 4 Hüzzâm, 4 Karcığar, 4 Ni-hâvend, 4 Nîşabûr, 4 Rast, 5 Muhayyar-Zen-gûle, 3 Hicâzkâr, 3 Sûznâk, 2 Isfahan, 2 Mu-hayyer-Sünbüle, 2 Sabâ, 2 Segah, birer Acem-Kürdî, Bestenigâr, Evcara, Ferahfeza, Muhayyer, Şehnaz, Şevk-Efzâ ve Yegâh, cem'an 26 makaam».

Avâmî bir fıkradır; Tanbûrî Cemil Beyi on iki, on üç yasında iken üstada getirip tambur çaldırmışlar, Ali Efendi:

— Bu çocuğu dinledikten sonra ben ar


tık bu sazı elime alamam!..

demiş.


Fıkrayı bayağılıktan kurtarmak lâzımdır; o kibar adamın cevabı şöyle olmak gerekir:

— İşte, demiş, sazımı emânet edecek


elleri buldum...

ALİ EFENDİ (İbnürrauf Molla) — On yedinci asır ulemasından; aslı Zengibarlıydı, saray çavuşlarından Aydın Ağanın kölelerinden idi. Kendisinde gördüğü istidat üzerine Kızlarağası Mehmed Ağaya verdi; o da ulema meclislerine soktu. (H. 996) 1588 de Hoca Sadeddin Efendiden mülâzım oldu; medresede talim hayatına atıldı. (H. 1016) 1607 de

şahın müderrisi, (H. 1021) 1612 de Galata kadısı; bir müddet sonra Bursa; (H. 1027) 1617 de Edirne kadısı, (H. 1029) 1619 da İstanbul kadısı oldu, (H. 1030) 1620 de Anadolu kadı-askeri olarak Hotin seferine iştirak etti; dönüşte Rumeli kadıaskeri oldu; İkinci Osmanın felâketine sebep olan vakada azledildi. (H. 1033) 1623 sonlarında öldü; kabri Bayezid Camii haremindedir.

Asrında, Büyüksehrin kiber ulemasından, fıkra babası, gayet cömerd, sofrası herkese açık necib bir sima olarak tanınmıştı.

Bibi.: Kâtip Çelebi, Fezlike, II.

ALİ EFENDİ (İmam) — Hadikatül-Ceva-miin kaydına göre Naili Mescid banisi; Ak-şemseddin Mehmed Efendinin arkabasından bir hayır sahibidir. Hayatı hakkında başka bir kayda rastlanmadı (B.: Naili Mescid).

Bibi.: Hâdikatül Cevâmi, L

ALİ EFENDİ (İmam Seyyid) — On sekizinci asır ulemasından ve namlı sülüs hattatlarından; Ağakapılı İsmail Efendiden icazetname almıştır, Mısır valisi Hamza Paşanın imamı bulunurken Hünkâr imamı ve müderrisi olmuştu. (H. 1138) 1726 da öldü ve Meyyit iskelesi civarına gömüldü.

Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Kahveci Mollazade) — On

sekizinci asır ulemasından ve hattatlarından; müderrislik ederken 1768 (H. 1182) de öldü; hattat olarak bilhassa «Hilyei Şerif» yazmak ile tanınmıştı.

Bibi,: Mustakimzâde, TuMei hattâtin

ALİ EFENDİ (Kasımpaşalı) — On sekizinci asır hattatlarından; yazıyı Suyolcuzade Mustafa Efendiden öğrenmiştir. Kasmıpaşa-daki evini bir sibyan mektebi haline sokmuş, hocalık ile geçinirdi. 1725 (H. 1138) de yetmiş yaşlarında öldü. Ömrünün her yılı için bir Mushafışerif yazmış, bunların birinin hediyesi ile teçhiz ve tekfinini vasiyet etmişti.

Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Ketencizade) — On sekizinci asır hattatlarından; devrinin Ketenciler kethüdası Mehmed Efendinin oğludur; İstan-bulun Âşıkpaşa semti ahalisinden olup evi Kaariye Camii yanında idi; sülüs ve nesih yazıyı Elçi Hüseyin Efendiden öğrenmişti; gayet ağır yazar olmakla hayatının son günlerinde ancak üçüncü Mushafışerifi bitirmeğe

çalışıyordu. Kemankeşliğe, musikiye heves etmiş, ahbeb canlısı, sohbeti zengin ve tatlı, devrinde Büyüksehrin en meşhur tütün tiryakilerinden biri olarak tanınmıştı. 1778 (H. 1192) de öldü.

Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Kitabcı) — Onsekizinci asır vezirlerinden Köprülüzâde Numan Paşanın babalığı; mevki ve servete haris bir zat olarak tanınmıştı; Divanı hümayun kâtiplerinden bulunurken evlâdı mânevisi Numan Paşa Çorlulu Ali Paşa yerine Sadrâzam olmuştu. (H. 1122 = M. 1710); bu Ali Efendi, Vakanü-vis Râşidin tabiriyle «Kethüdalıktan âlâ mal toplamağa vesile olur bir mansıb hayal etme-yüp» bizzat ve harem takımı yoliyle Numan Paşayı bîzar edip kendisini Sdrâzam kethüdası tayin ettirdi; Paşanın Boğazhisarlı İbrahim Ağa ve Morali Ahmed Ağa gibi adam-lariyle birlik olup, yine vakanüvisin tâbiridir «fırsat elimizde iken biraz mal toplıyalım diye yolsuz işlere giriştiler, devlet malına zarar verdiler, veziri hile ve yalan ile aldattılar ve paşalarının pek çabuk azline sebep oldular» (B.: Numan Paşa, Köprülüzâde). Kitabcı Ali Efendi de Eğriboz muhafızlığına tayin edilen Numan Paşa ile beraber çekdiriye bindirilip İstanbuldan uzaklaştırıldı. Bibi.: Râsıd Tarihi, III.

ALİ EFENDİ (Kolancızade) — On sekizinci asrın ikinci yarısında yaşamış nesih ve sülüs hattatlarından, Taşmektepli Mustafa Efendiden icazetname almıştı, Mevkufat kalemi kâtiplerinden idi.

Bibi.: Mustakimzâde, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Köçek) — Son ortaoyuncularından; namlı zennelerden; hayatı hakkında bilgi edinilemedi.

ALİ FENDİ (Kütahyalı Seyyid) -— On sekizinci asır başında namlı Celveti şeyhlerinden ve Üsküdarda Fenâyi tekkesi ve mescidinin banisi; genç yaşında İstanbula gelmiş, Üsküdarlı Selâmi Ali Efendiye intasp etmiş, el aldıktan sonra Manisaya giderek yerleşmiş, orada bir cami ve tekke yaptırmış ve Şeyhkuyusu adiyle mâruf bir kuyu kazdırmış, Şeyhi Selâmi Efendi (H. 1004) 1692 de ölünce İstanbula gelerek: Selâmi dergâhına postnişin olmuştu; fakat (H. 1126) 1714 de Fenâyi dergâhı ve mescidini yaptırarak kendisi bu tekkeye çekilmiş, Selâmi tekkesi post



ALİ EFENDİ (Mehterzâde)

652 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

653 —

ALİ EFENDİ (Morali)





Çırçırlı (MJK.
nişinliğini tarikatinden diğer bir zata bırakmıştı; ve burada otuz iki sene irşad ile meşgul olmuştu. (H. 1158) 1745 de öldü ve tekkesinin avlusuna gömüldü, Müridlerinden Kilisli Hüseyin Efendi şeyhine şu ölüm tarihini yazarak türbesine bir levha halinde asmıştı:

Mürşidi Kâmil Fenayı Şeyh Ali Celvetî Sâliki râhi hakikat pişvâyi hâsü âm

Bu cihanı fâninin nakşine mail olmayub Zikri Hak ile güzer eylerdi vakti subhü gam

Mâsivaden uzlet ile terki ülfet eyleyüb Virmiş idi zâtine zîbü saîâhile nizâm.

Bezini kesretten çeküb el olmuş idi münzevi Sun «mutu» ile âmil idi vahdetde müdâm

Sarf idüb envai mebrarate ömrin rûzü şeb Nakdi vaktin itmedi tazyi' bulunca ihtitâm

Gûşine geldikde emri ircü canın virüb Alemi kudsi hâzire oldu makziyül meram

Cümle taatı olub dergâhı izzetde kabul Hâbgâhm eyliye Hak ravzai dârüsselâm

Gaybden Hatif idüb tebşiri tarihin didi «Kıldı Esseyd Fenâyî dâri firdevsi makam»

Kütahyalı Ali Ffendinin «Fenâyb mahlâ-siyle çok güzel şiir ve ilâhileri vardır. (H. 1123) 1711 da Baltacı Mehmed Paşanın Prut muharebesinde bulunmuş, muharebede aldığı bir Rus bayrağı, türbesinde baş tarafına rast-lıyan duvara asılmış, bu harpte kendi bayrağı da sandukasının üstüne serilmişti.

ALİ EFENDİ (Mehtarzade) — On sekizinci asır hattatlarından; Teberdarlar ocağından yetişti, Haremeyn muhasebecisi, Defter-emini oldu ve bu son vazifesinde bulunurken 1751 (H. 1185) de öldü; Atikalipaşa Camii mezarlığına gömüldü; kadim binalardan birinden her nasılsa eline düşmüş Şeyh Hamdullah hattı ile mermer üzerine oyulmuş orta boyda bir Kelimei Şahadet levhasının kabri önünde pencere üzerine konulmasını vasiyet etmişti.

Bibi.: Müstakimzade, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Mekteb hocası) — On sekizinci asır hattatlarından; sülüs ve nesih yazıda Kara Çavuşzade Ahmed Ağadan icazet almıştır; devrinin seçkin sibyn mektebi hoea-larındandır; 1767 (H. 1181) de öldü.

Bibi.: Müstakimzade, Tuhfei hattâtin

ALİ EFENDİ (Mehmed) — Geçen asır sonlarının seçkin hattatlarından; «Çırçırlı?, yahut «Haydarlı» lâkabları ile anılırdı. Büyük

biyograf İbnülemin Mahmud Kemal İnal merhum «Son Hattatlar» adındaki eserinde bu sanatkârı nisyandan kurtarır iken şu satırları yazıyor: «Maliye nezâretinde muhasebatı ati-ka varidat kaleminde devâiri merkeziye kâtibinin muavini idi, 600 kuruş maaşı vardı. Abadan cübbe giyer, kaleme geldikçe cüb-beyi pabüccuya bırakıp cübbenin altındaki alaturka setre ile içeriye girerdi. Sarı iken ağarmış beyaz ve büyük bıyıklı, mavi gözlü idi. Bekârdı. Pek temiz, titiz, derviş meşreb ve hüsni ahlâk sahibiydi. Hattat Şefik Beyin pek kıymetli sâkirdlerindendir. Sülüs, celî ve nesih yazıda üstadı kâmil idi».

1906 (H. 1324) de, Aksarayda Şâbâniye şeyhlerinden Necib Efendinin dergâhında öldü, Üsküdarda Tunus bağında Karacaahmede giden caddenin sol tarafında defnedildi. Üs-tad İnal Necib Efendinin vefatından sonra o dergâha şeyh olan 'küçük oğlu Fahreddin Efendiden, dergâhlarında ölen hattat Çırçırlı Mehmed Ali Efendi hakkında mamulât istemiş; Fahreddin Efendinin înal'a yolladığı mektubu da o devrin İstanbul hayatı bakımından son derecece kıymetli bir vesikadır: «... Ali Efendi merhumun memur olduğu kaleme devam ettiğimden etvarı edîbanesine baktıkça meftun olurdum. Vakit buldukça yanına sokularak ahlaken ve san'aten müstefid olmak isterdim.

Ziyaret etmek maksadı ile bir gün ikaamet-gâhmı sordum, Üsküdarda Yeni Cami civarında bir dükkânın üstünde küçük bir odada kira ile ikamet ettiğini öğrendim. Böyle yaşlı bir zâtin her türlü muinden mahrum olarak yalnız basma kalmasına teessüf ettim. Pederimin tesis ettiği Aksarayda Bostancıba-şı Abdullah ağa mahallesinin îmanı Sokağındaki dergâhımıza nakletmesini, ellerini öperek rica ettim. Kemâli nezâketle: — Buradaki muhabbeti samimiyye ile iktifa edelim, insan yâr olmalıdır, bâr olmamalıdır cevabını verdi.

«Musirrâne istirhamım üzerine dergâha gelmeyi kabul etti. Pederimin selâm-lıkdaki hücresini ona tahsis ettim. Hizmetinde kusur etmemeğe çalıştım. Beni ve pederimin muhiblerini hüsni hal ve irfanı ile mesrur ve müstefid etti. Bu eyyamı mes'ûde dokuz, on aya münhasır kaldı, bir kaç gün rahatsızlık emaresi göstererek vefat etti. Va-

siyeti mucibince Ka-racahmed karşısına defnolundu.

«Bir gece sonra ruhunu şad etmek i-çin dergâhda tilâveti Kur'an ve ezkârı Yezdan ile meşgul olduğumuz sırada hünkâr yaverlerine mahsus formayı lâbis bir zât ile bir zabit gelüb hal-kais zikrin kenarına dâhil oldular. Mukabele bittikten sonra hücrei ihvanda oturulur iken o zât, merhumun küçük kardeşi îsrnail Hakkı Paşa olduğunu söyledi, kardeşinin hizmetinde bulunduğumuzdan dolayı beni taltif etti. Biz de mevcut ihvanla vazifei tâziyeti ifâ ettik.

«Ali Efendi merhum kalemde işden boş kaldıkça yazı resmetmek, istif yapmak ve kendi yazılarını tashih etmekle meşgul olurdu. Kimseyi incitmez bir merdi melek sîret idi» (M.K. İnal, Son Hattatlar).



Mısırlı Ali Efendinin bir besmele isifi (Hüsnü kalemi ile kopya)

ALİ EFENDİ (Mısırlı) — On sekizinci asır sonlan ile on dokuzuncu asırda yaşamış seçkin hattat ve. dersiam; Fâtih Camiinde Hadisişerif o-kuturdu. Pek çok hattat yetiştirmiş, zamanının reisül-hattâtini olmuştur.

1828 (H. 1243) de vefat etmiş, Fâtihte, Atpazan caddesi ile Çırçır Caddesi kav-şağındaki kabristana defnedilmiştir. Bibi. : M. K. İnal, son hattatlar.

Ali Efendinin bir yazısı fcıal, Son hattatlardan)

ALÎ EFENDİ (Morali Esseyid) — On sekizinci asırda Osmanlı devlet adamı. 1757 (?) de Morada doğmuştu; doğduğu kasaba tesbit edilemedi; 13-14 yaşlarında İstanbula geldi; rumcayı anadili gibi bilirdi, kulaktan dolma fransızca da konuşuyordu, bu bakmadan Mo-ranın sahil kasabalarının birinden olduğu söylenebilir Maliye kaleminden yetişti; gayet zeki, yumuşak huylu, son derecede cevval olduğu için çabuk terakki etti; Üçüncü Selim zamanında Fransaya bir daimî elçi gönderilmesine karar verildiği zaman ilk hâtıra gelen Morali Âli Efendi oldu. Vazifesi Rusyaya karşı Türk-Fransız dostluğunu kuvvetlendirmek, bir Türkiye - Fransa ittifakı için Fransa efkârı umumiyesinin de sempatisini kazanmıştı; bir ittifak akd edemedi ama şahsı



ALİ EFENDİ (Morali).

654


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 655 —

ALİ EFENDİ (Morali)




ve Türkler hakkında alaka ve sevgi toplamaya muvaffak oldu.

Aşağıdaki satırları merhum Ahmed Refik'in Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuasında intişar etmiş bir makaalesinden alıyoruz:

«Hükümeti Osmaniyenin Londra, Berlin, Petersburg ve Viyanaya sefirler îzâmı Fransanın gururuna dokunmuş, Fransadaki Direk-tuvar hükümetinin İstanbul murahhası Mösyö Verninac tarafından vuku bulan müracaa-at üzerine Morali Esseyid Ali Efendinin elçilikle Parise gönderilmesine karar varilmişti.


Moralı Ali Efendi ve fran-

sızca imzası (Resim: Hüsnü)



«Değerli, muktedir bir devlet a-damı idi. O sırada Fransanın İstanbul sefiri bulunan -Au-bert du Baillet Ali Efendiden 'bahsederken: «Kendisine şu noktayı hissettirdim ki âdabı islâmiyeye riâyet etmek her ne kadar lâzım ise de â-dâtı umumiye de mevcuttur ki onlara riâyet edilmediği takdirde de hatâ edilmiş olur. Kendisine celbede-ceği |iht(irâmatı a-zaltacak, b i z d eki nezâket âdabına uymayacak bâzı itiyatlarından vazgeçireceğimi anlattım. Ali Efendi de bu nasihatlarımın cümlesini tuttu, (Telemaque) Telemak'ı terceme etmeğe başlıyarak fransızca öğrenmişti. Kendisine Fransız kadınlarından ne derece memnun, musahabelerinden ne rütbe zevkiyâb olacağını söylediğim zaman Ali Efendi: — İhtiyarlara valide, hem sinnim olanlara hemşire, gençlerine de evlâd muamelesi etmek isterim!., demişti» diyor.

«Süvari yüzbaşısı Colincour mihmandar tâyin olunmuştu. Ali Efendi maiyetinde on-sekiz kişi ile İstanbuldan Marsilyaya müte-vecciyen 24 mart 1797 de Kaptan İspiro'nun kumandasındaki Fiore del Levante gemisi ile hareket etti.

«Mesinada dokuz gün kaldı. Osmanlı se-

f iri hakkında her türlü ihtirâmat ibzal olundu. Marsilyada onaltı gün karantine beklendi; kendisine mükellef bir dâire tahsis olunduğu, sofrası çiçeklerle tezyin edildiği halde son derece sıkıldı, on altı gün içinde belki bin defa şikâyette bulundu.

«Bu sırada Direktuvar hükümeti Osmanlı sefirinin resmi kabulü hazırlığına başlamıştı, on altı maddelik bir program hazırlanmıştı; devlet arşivindeki evrak tetkik edildi, 1717; 1721, 1742 tarihlerinde Parise Türk elçileri gelmişti, fakat üçü de muvakkat elçi idi, ilk defa, Pârisde oturacak bir daimî elçi geliyordu.

«Karantina müddeti bittikten sonra Ali Efendi Marsilyada gördüğü hüsnü kabulden son derecede memnun oldu, her gece tiyatrolarda eğlendi, Otele dönerken bütün sokakların tenvir edildiğini görüyordu; hariciye nazırı Charles Delacroix'ya bir teşekkürnâme gönderdi. Marsilyada ikameti müddetince Fransa hükümeti hayli masraf, etmişti, hariciyeye Marsilyadan gönderilen raporda: «Osmanlı sefiri gayet nâzik ve sevimli, kendisine dâima ihtirâmâtı askeriyede bulunan karakolları nazikâne selâmlamıştır. Ahâlinin kendisini görmek isteğinden de son derecede mahzuz olmuştur» deniliyordu.

«Tulondan geçerken tersaneyi ve mühim fabrikaları ziyaret etti. Eks'den geçerken halk Efendinin nezâketine meftun oldu. Parise gelinceye kadar her şehirde büyük hürmet gördü. Bu seyahat boyunca Fransa hükümetinin şenlik ve ziyafet masrafı 25.000 altın frangı buldu.

«Pârisde ikametgâh olmak üzere Sen-Do-minik sokağında Monako prensinin konağı tahsis edilmişti; gayet mükellef bir bina idi, park denilecek kadar büyük bahçesinde havuzlar, heykeller, korular vardı; müzik ve yemek salonları ile yatak odası ve kütüphanesi pek zarifti.

«O sırada Talleyrand hariciye nazırı olmuştu; Ali Efendi çok nâzik bir tebriknâme gönderdi ve resmî temasını onunla yaptı.

«Türk elçisi Parise yerleştikten sonra şehirde, bilhassa sevdiği Monso (Monceau) parkında gezip dolaşmağa başladı. (Parkda çubuğunu içti, namazını kıldı), Fransızlar Esseyid Ali Efendiyi her seferinde dikkatle seyrettiler; Efendi de kendisini seyir için top-

laşan işvekâr kadınlara karşı nezâket ibrazından geri durmadı, onlara dondurmalar, şerbetler ikram etti. Halkın en ziyâde merak ettiği şey, Osmanlı sefirini Direktuvarın ne suretle kabul edeceği idi. Programın bir nüshası Ali Efendiye gönderilmiş, Efendi istediği tadilâtı yapmış, resmi kabul şöylece tesbit edilmişti:

Elçi doğruca Lüksemburg Sarayına gidecekti, altı beygirli arabada yalnız oturacaktı; elinde nâmei hümayun bulunduğu için sarayda uzun uzadıya beklemeden merasim başlıyacaktı. Saraya bir öğleden sonra mü-debdeb bir alayla gitti, sağında maiyeti erkânından biri sırmalı kumaşa sarılı bir çekmece içinde nâmei hümâyunu götürüyordu; sefaret heyetinin şâir erkânı elçinin arabasını yaya olarak takip ediyordu.

«O gün bütün Paris ayaklanmıştı. O devirde Pârisde intişar eden «Miroir» gazetesinin beyanı veçhile Ali Efendinin etrafında yürüyen hizmetkârların tezellülkârane vaziyetleri gibi fikri cumhuriyete o derece muvafık olmıyan bu manzarayı temaşaya gelen halk, asker tarafından pek güç zabtedile-bilmişti.

«Lüksemburg Sarayı bayraklar ve çiçeklerle donanmştı. Esseyyid Ali Efendi Talleyrand tarafından Direktuvar erkânına takdim edildi; Efendi Üçüncü Sulta Selimin nâmesini Direktuvar reisi Lazare Carnot'ya takdim etti ve bir nutuk irâdederek Sultanül ber-reyn ve Hâkaanül bahreyn, Hâdimül Haremeyn üşşerifeyn Essultan İbsüsssultan Sultan Selim Hân'ın Fransa ile Babıâli arasında kadimderi câri olan .dostluğun inayeti Bârî ile teyidi zımnında kendisini sefir nas-betmiş olduğunu beyan etti. Carnot buna kısa bir nutuk ile cevap verdi, merasim bitti.

«O gün, Fransanın hürriyet şenlikleri yapılacaktı. Ali Efendi seyirci olarak şenliklerde hazır bulundu; (bu bulunuş Parislileri teshir etti), konağına parislilerin büyük ihtiram tezahüratı ile döndü; fakat ertesi günü Paris gazeteleri sefirin kabul merasimi anlatırken bir çok noktalan tenkid ettiler, bir gazete de «bir nevi maskaralık» diye yazdı; bilhassa muhalefet, Osmanlı devletinin Direktuvara karşı gösterdiği itimâdı çeke-memişti.

«Morali Esseyid Ali Efendi tam bir ay

sarığı, çubuğu, yüryüsü, söyleyişi ile umumun merakını celbeylemisti; o derecede ki, dışarı çıkmasa bile, kendisini perde arkasında görmek için halk ikametgâhı etrafında toplanıyordu; bu hususta da ileri gidenler Paris kadınları idi. Her tarafta, moda esnafı sarık şapkalar, alaturka esvaplar imâl ediyorlardı. Osmanlı sefirinin Parise . kelmesi eğlencede dâima tenevvu ve teceddüd arayan Paris kadınları için yeni bir hâdise olmuştu.

Bu devir Paris kadınlarının en serbest gezdikleri bir devirdi; bâzılarının Şanzelize (Champs - Elysees) ye yalnız ince bir tül fistan giyerek çıktıkları, sokaklarda işvekârlık ettikleri görülürdü. Ali Efendi bu âleme katılmış eğlence yerlerinde, tiyatrolarda, balolarda vakit geçirmeğe başlamıştı. Bir gün Talleyrand tarafından kendiline mükellef bir ziyafet çekilmiş, akşam da Odeon'da şerefine bir balo verilmişti. O gece Parisin bu-, tün güzelleri Odeon'da idi; Madam Tallien ile Madam Lange, Osmanlı sefirinin nazarı dikkatini çekmek için olanca sanatları ile süslenmişlerdi; o derecede ki Madam Lange' m melâhatı Esseyid Ali Efendiyi teshir etmiş: «Pek hoş şey!..» demişti. O geceden itibaren bütün kadınlar Efendinin hoşuna gitmek için birbiriyle rekabet etmeğe başlamışlardı. Madam Tallien ertesi gün Elysees Bourbon'da verilen bir baloda tekrar Esseyid Ali Efendinin yanma gitmiş, çubuğundan çıkan dumanları yutmaya katlanarak kendisini beğendirmeğe çalışıyordu; Ali Efendi garbın bu hüsnü müstesnasını temaşa eylediği zaman «Beaute republiaue» diyecek iken:

— Beaute publique!.. '

deyivermişti. Ertesi gün bütün gazeteler sefirin bu sözleriyle meşgul olmuşlardı. Artık Ali Efendi Parisin Kiralı mesabesinde idi; bütün balolarda isbatı vücud etmesi temenni olunuyordu, bir şenlik tertib olunduğu zaman heyeti tertibiye derhal Monako konağına giderek Ali Efendinin teşrifini istirham ediyordu. Efendi bazan sayfiyelere çıkıyor, Paristen bir kaç gün için gaybubet ediyor, o zaman bütün gazeteler köylülerin hissiyatından bahsediyor, Paris halkı Efendinin avdetini dört gözle bekliyordu. Bir çok kocalar zevcelerinin AH Efendiye karşı olan havaîliklerine göz yumuyordu. Hattâ «Journal deş



ÂLİ EFENDİ (Mustafa)

— 656 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 657

ALİ EFENDİ (Zenbüli)





Zeyrekde Zenbillialiefendi Mektebi, 1946. (Resim: Nezih)

Hommes Libres» 2 ağustos 1797 tarihli nüshasında Ali Efendinin muvaffakiyatmdan, kuvvei bedeniyesinden bahseden uzun bir fıkra dercetmiş idi. O zamana kadar giyilen Yunânî kıyafetler terkedilmiş, yerine odalık ve sultan kıyafetleri kaaim olmuştu. Madam Tallien Odeonda verilen bir baloda sırf alaturka giyinmişti. Her tarafta şark usulü şapkalar moda olmuştu. Bir çok kadınlar Ali Efendiye takdim olunuyor, ertesi gün isimlerini gazetelerle neşrettiriyorlardı.

Fakat bu hal az devam etti, Ali Efendi bir hâdisei cevviye gibi bir müddet parladık-tan sonra General Bonaparte'in ikbal yıldızı karşısında elîm bir surette üfûl etmişti. Paris kadınları sark kıyafetlerini atmışlar, Ali Efendiyi ziyaret etmez olmuşlardı» (Ahmed Refik, Morali Ali Efendinin Paris sefareti).

Morali Ali Efendi Parisde üç sene kaldı; Istanbula döndükten sonra, Şıkkı Sâlis Deftardarı, Tersane Defterdarı, Defteremini, Tophane Nazırı, Bahriye "Nazırı oldu, Üçüncü Selimin ıslâhatına tarafdar devlet adamlarından biri olduğu halde Kabakçı Musatafa ihtilâlinde kendisim ihtilâlcilerden korumaya muvaffak oldu. Alemdar Paşanın hükümet darbesinde Paşanın yaranı arasına katıldı; «Çağlayan ittifak Senedi» ni imzalayanlardan biri oldu (B. : Çağlayan İttifak Senedi); Alemdar Vak'asında {B.: Alemdar Mustafa Paşa Vak'ası) sarayda pâdişâhın yanında bulundu. Dördüncü Sultan Mustafayı öldürtenlerden biri olduğu söylenir;. Yeniçeriler hükümete hâkim olunca Saraydan kaçmaya ve gizlenmeye muvaffak oldu; bir müddet sonra Yeniçeri Ocağı erkânına yedirdiği büyük bir rüşvet karşılığı verilen teminat üzerine meydana çıktı, Alemdar zamanında yeniçeri düşmanlarından )iken bu sefer yeniçerilere dayanarak devlet işlerine karıştı, Padişaha bir Türkiye - Fransa ittifakının zarureti üzerine bir lâyiha verdi, îkin-ci Mahmud İttifak Senedini imzalayanlara karşı aslında bir kin besliyordu. Morali Ali Efendinin son fikir televvünü ise ondan büsbütün nefretini mucib oldu; Ali Efendi evvelâ Akdeniz boğazı muhafızlığı ile boğaz kalemine gönderildi, ardından yollanan idam fermanı ile orada boğuldu; kesik başı İstan-bula getirilip padişaha gösterildikten sonra

Makmudpaşa Camii " haziresine defnedildi (1809).

Morali Esseyid Ali Efendinin Paris sefarethanesi Osmanlı tarih Enecümeni tarafından basılmıştır.

ÂLÎ EFENDİ (Mustafa) — (B. : Âlî Bey, Mustafa).

ALİ EFENDİ (Paşmakcızade) — On sekizinci asır ulemasından ve Üçüncü Ahmedin .Şeyhülislâmlarından, Şeyhülislâmların ellincisi; Paşmakcızade Mehmed Efendinin oğludur, 1638 (H. 1048) de doğdu; 1710 (H. 1122) de öldü. Birincisi, Edirne vakasında öldürülen Feyzullah Efendinin yerine olmak üzere üç defa Şeyhülislâm oldu; devrinin uleması arasında doğru ve temiz bir adam olarak tanınmıştı. İkinci defa Müftülüğünde Sadrâzam Çorlulu Ali Paşa ile geçinemediğinden azledilmiş, dört yıl kadar Sinopta sürgün kalmıştı. Son Şeyhülislâmlığı ise ancak bir ay sürmüş idi, Sinoptan hasta olarak gelmiş, üçüncü defa Müftü olduğunun tezine ölüm döşeğine yatmıştı.

Hayır eseri olarak Kafeshanmda bir mescid yaptırılmıştır.

Bibi.: İlmiye alnâmesi; Hadikatül Cevâmi, I.

ALİ EFENDİ (Seyyid) — On sekizinci asır hattatlarından; Halimi Mustafa Paşanın mirahuru Ahmed Ağa adında bir zatın oğludur; sülüs ve nesih yazıda icazetnamesi Hoca-zade Seyyid Ahmed Efendidendir; «sair yazılara da heveskâr bir kâtibi marifet medar» imiş.


Yüklə 5,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin